*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
İster *Dünyâ*’da olsun, isterse *Âhiret*’de olsun, o *Büyük*’lere karşı *Kusûr* işliyenler, *Feyz* alamazlar kardeşim.
Bilmemek *İki* türlüdür. Bir şeyin kendisinin *Harâm* olup olmadığını bilmemek, bir de, bir şeyin içinde *Harâm* bir şey olup olmadığını bilmemek.
Alkollü *İçki*’nin harâm olup olmadığını bilmemek, *Özür* değildir, affedilmez. Ama bir şeyin aslı *Helâl* olup da, içine *Harâm* bir şey karışmış olduğunu bilmemek *Afv*’edilir.
*Namaz* kılabilmek, *İbâdet* yapabilmek, *Helâl* lokma yemeye bağlıdır. Lokması *Helâl* olmıyan, ibâdet edemez, *Sıkıntı* basar.
*Harâm*’la beslenen vücut, câmiye girmek istemez. Girse bile *Kaçmak* için fırsat arar. *Maya*'sı bozuk dedikleri gibi, *Gıdâ*’sı bozukdur o kimsenin.
Allahü teâlâ her bir *Zevk*’i ve her bir *Tad*’ı, hem *Helâl*’de, hem de *Harâm*'da yaratmış. Yâni helâlden yaratılmamış hiçbir zevk *Yok*’dur.
● ● ●
Peygamber aleyhisselâmın birçok *Mûcize*’leri vardı. Her bir mûcizesini çok *Kişi*’ler naklediyor, bâzılarını ise bir *Ordu* haber veriyordu.
Meselâ; parmakları arasından *Su* akması mûcizesi böyledir. Eshâb-ı kirâmın *Suları* bitmiş, hava da çok *Sıcak*. Efendimiz aleyhisselâm, *Eshab*’dan bir kap *Su* istiyor.
Derhâl getiriyorlar. Efendimiz, o kapdaki *Su*’yun içine mübârek *Eli*’ni sokuyorlar. Eli *Su*’ya girince, kapdaki *Su* taşmağa başlıyor.
*Kab*’ın dört bir yanından *Dere* gibi *Su* akıyor. Bütün ordu, kana kana *İçiyor*’lar ve kaplarını dolduruyorlar. Efendimiz; *Yeter mi?* buyuruyor.
Eshâb-ı kirâm; *Yeter yâ Resûlallah!* diyorlar. Efendimiz elini *Su*’dan çıkarınca, su akması duruyor. Eğer elini suya sokmasaydı, *İp* gibi çok *Az* su akacakdı.
*Su*’yun içinde tutduğu için, *Kab*’ın her tarafından bol bol sular *Akdı*. O su nereden geldi? Mübârek *Parmak*’larının arasından çıkıp akdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder