*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Öldükden sonra, bütün *Gerçek*’ler, bütün *Hakîkat*’ler ortaya çıkacak ve insanlar *Eyvaah!* diyecekler. İşte, o *Gün* gelmeden, bir *Eyvâh!* diyebilsek.
Belki o hakîkatlerin *Hepsi*’ni, dünyâda iken *Görmüş* oluruz. Öldükden sonra, zâten o *Hakîkat*’leri bizzât göreceğiz. Bâri ölmeden *Görsek* ve görmeden *İnansak*.
Onun için, bu *Büyük*’ler; *Ölmeden evvel ölün!* buyuruyor. Ne demek bu?
Yâni âhirete gidince göreceğimiz o *Hakîkat*’lere, ölmeden *İnanalım*, onları şimdiden *Görelim*, yâni görmüş gibi *İnanalım*, demekdir bu.
Allahü teâlânın *Rızâ*’sı, Onun kullarının *Rızâ*’sına bağlıdır kardeşim. Bir Allahın kulunu *Sevindir* ki, Allah da *Seni* sevindirsin.
Bu gün, bir insanı sevindirecek en *Güzel* şey, ona *İslâmiyet*’i öğretmekdir, yâni bir *Kitap* vermektir. Niçin? Çünkü onu, *Yanmak*’dan kurtarıyorsun.
Bundan büyük *İyilik* olur mu? O kitâbı okuyunca, *Yanlış* yolda gitdiğini anlayıp, *Doğru* yolu bulacak, *Cehennem*’den kurtulacak.
*Şâh-ı Nakşibend* hazretleri, Alâaddîn-i Attâr hazretlerine, mübârek kızını vermiş ve buyurmuşlar ki: *Alâaddîn, beni taklîd et!*
Alâaddîn-i Attâr hazretleri de buyuruyorlar ki: Hocamı *Taklîd* etdim ve taklîd etdiğim her hususta *Hakîkat*’e erişdim.
O hâlde, tasavvufda en *Mühim* ve kestirme yol, *Taklîd*’dir efendim. Eshâb-ı kirâm efendilerimiz de, Resûlullahı *Taklîd* etdiler.
Buyurduklarına; *Niçin?* demediler, *Peki* deyip, Ona uydular. Öyleyse biz de *Aklımız*’ı bir tarafa bırakacağız. *Vardır bir hikmeti*, diyeceğiz. Mantık işi değil bu.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri de ne buyurmuş? *Hocam*’a kavuşdum, *Aklım*’ı bırakdım ve *Kurtuldum*, demiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder