*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Namaz kılmıyana, *iyi* denmez kardeşim, hattâ namaz kılmıyan birine *İyi* kimse demek tehlikelidir. Bir gün bizim Mehmet Dârende’ye dedim ki:
Mâşallah, çok kitap satıyorsun, çok gayretlisin, çok sevap kazanıyorsun. Ama şunu bil ki, kitap satışları sebebiyle dahî olsa, bir vakit namâzın kazâya kalırsa, bütün bu sevâbları kaybedersin.
Çünkü *Allah, kulunu, namaz kılmak için yaratmışdır*, dedim. Çok mühim bu. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan îtibâren her ümmete, namâzı emretmişdir. *Namaz* çok mühim kardeşim, Allahın bize emri.
Bizim *İlk* işimiz, namaz kılmakdır, diğer işler sonra gelir. İslâma hizmet de çok kıymetliyse de, Allahü teâlâ dilerse, fâcirlerle de dînini kuvvetlendirir. Onun için önce *Namaz*, sonra *Hizmet*.
Efendimiz aleyhisselâm, Eshâb-ı kirâmdan birini üzgün görünce, sebebini sormuşlar. O sahâbî de *Dünyevî* bir sebep söylemiş.
Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselâm; *Ben de, bir namâzı, evvel vaktinde kılamadın da, onun için üzgünsün sandım*, buyurmuşlar.
Yine bir gün de, namâzın ehemmiyyeti hakkında; *Birinin, binlerce devesi olsa, hepsini fakirlere dağıtsa, bir namâzın evvel vaktinde kılınması sevâbına kavuşamaz*, buyurmuşlar.
*******
*Nakşibendî* büyüklerinin bir husûsiyeti var kardeşim. Diğer tarîkatlarda, talebeyi alırlar, öğretirler, yetişdirirler ve ona derler ki:
*Bak evlâdım, işte doğru yol budur. Bu yoldan hiç sapmadan dosdoğru gidersen, Cennete girersin. Haydi, Allah selâmet versin!* Böyle deyip, bırakırlar.
Fakat bu yolun büyükleri öyle değil. Bu yol garantili. Nasıl garantili? Şöyle ki, bu *Büyük*’ler talebesinin elinden bir tutdu mu, bir daha bırakmazlar.
Tâ ki, onu alıp, Cennetin kapısına kadar götürürler, hattâ Cennetin içine sokarlar, hattâ, ona âit köşkü gösterip, *İşte bak! Senin köşkün şu!* derler, sonra bırakırlar.