*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Kıyâmete yakın, çok dehşetli, büyük *(Zelzele)* ler olacak. Dağlar *(Pamuk)* gibi atılacak. Dünyâ, yörüngesinden çıkacak ve yavaş yavaş *(Güneş)* e doğru yaklaşacak.
Sonra *(Mîzân)*, yâni terâzî, ortadoğu taraflarında kurulacak. *(Sırat)* köprüsü, dünyâdan Cennete giden bir *(Merdiven)* olacak.
*(Zaman)* olmıyacak. Zaman, dünyâda olur efendim. Orada zaman duracak. O mahşer azâbının *(Şiddeti)* ne insanlar dayanamıyacaklar.
Yâ Rabbî, azabsa *(Azab)*, Cehennemse *(Cehennem)*, ne olur, şu *(İzdiham)* dan bizi kurtar, bu *(Azâbı)* bizden kaldır, diyecekler. Kolay değil kardeşim.
*(Güneş)* alçaklara inmiş, hiç *(Gölge)* yok, yer *(Beton)*. Ama bütün bu sıkıntılar, *(Kâfir)* ler için. Mü’minler râhat. Mevlânâ Hâlid hazretleri buyuruyorlar ki:
Mahşerde, *(Ehl-i sünnet)* îtikâdında olan mü’minler için hiç azap yok. *(Mahşer)*, kâfirler için elli bin *(Sene)* sürerken, bu, mü’minler için birkaç *(Dakîka)* olacak.
Onlar, *(Arş)* ın gölgesinde iki rekât *(Namaz)* kılacaklar, selâm verince, elli bin sene *(Bitmiş)* olacak. Onun için, bu doğru *(Îtikâd)* çok kıymetli kardeşim.
Çünkü düşmanı çok. Doğru îtikâdın *(Üç)* düşmanı var. Biri, *(İblîs)*, o mâlum, bütün şeytanların *(Baba)* sı. Bir de, onun evlâtları olan cin *(Şeytan)* ları var.
Bir de insanın *(Nefsi)* var. Nefs en *(Kötü)* sü. İnsanı *(Kâfir)* yapmadıkça râhat etmez. Onun nihâî hedefi, sâhibini *(Küfr)* e sokmakdır, Allah korusun.