namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İbadetleri hafife almak

 Vazîfe olduğuna inanmayarak, ehemmiyet vermeyerek, hafîf görerek namaz kılmamak, oruç tutmamak, zekât vermemek küfür olur. 

(Muhammed Hâdimî hazretleri “rahmetullahi aleyh” )

Cemâatle namaz kılarken

 Cemâatle namaz kılarken öndeki safta boş yer var iken, arka safta durmak ve safta yer yok iken, saf arkasında yalnız durmak mekrûhtur. Safta yer olmayınca, yalnız başına durmayıp, rükû'a kadar birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa sıkışır. Öndeki safa sığmazsa, güvendiği birini arkaya çeker. Güvendiği kimse yoksa, yalnız durur. 

(İbn-i Âbidîn rahmetullahi aleyh hazretleri)

Namaz bahsi

 Rükû'da erkekler parmaklarını açıp, dizlerinin üstüne koyar. Sırt ve baş düz tutulur. Rükû'da en az üç kere "Sübhâne rabbiyel azîm" der. Kollar ve bacaklar dik tutulur. Kadınlar parmaklarını açmaz, sırtını ve başını, bacaklarını, kollarını dik tutmaz. 

(İbrâhim Halebî rahmetullahi aleyh hazretleri)

Dine hizmet ederken bir vakit namaz kazaya kalsa

 *"Dine hizmet ederken bir vakit namaz kazaya kalsa, yaptığı hizmetin hiç kıymeti yoktur."

(Hüseyn Hilmi Işık Efendi rahmetullahi aleyh)

[Hatıralar,1.cild,sf:438]

Namâzını kılan asla zillete düşmez

 *Namaz kılma*’nın dışında, hiç birşey insana *Îtibâr* sağlamaz kardeşim. Namaz kılan, dâimâ *Îtibâr*’lıdır. Namaz, *Îtibâr*’dır, namaz *İzzet*’dir, *Şeref*’dir. Namâzını kılan, aslâ *Zillet*’e düşmez. 


Acınacak bir *Hâl*’e girmez, Dârülacezeye, Bakırköye düşmez. *Namaz İzzet*’dir. Hadîs-i şerîf bu. Namazını kılan, Allah katında da, kullar arasında da *Îtibâr*’lıdır.


Bu *Büyük*’leri tanıdıkdan sonra, bu *Yol*’u öğrendikden sonra, kim bu *Ni’met*’in şükrünü edâ etmezse, meselâ o büyüklere dil uzatırsa, yâni onları *Üzer*’se, *İncitir*’se, Allahü teâlâ, o kişiye iki *Belâ* verir efendim. 


Bir tânesi, *Kör* olur, gözleri gider. İkincisi, *Beyn*’i sulanır, *Bunak* olur. Bu büyüklere dil uzatmak böyle tehlikelidir efendim. 


*Feyz-i ilâhî*’ye kavuşmak için, iki *Yol* vardır. Ya o *Büyük*’lerin kalbine girersin, yâhut da sen o *Büyük*’leri kendi kalbine koyarsın. Bu ikincisi *Zor*’dur, birincisi daha *Kolay*’dır. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyorlar ki: *Bid’atler yüzünden ortalık karardı. Sünnetler, sağda solda uçuşan tek tük ateş böcekleri gibi oldu*. Öyle buyuruyor Mübârek. 


Şimdi ise *Bid’at* değil, *Küfr* karanlığı var efendim. O zaman, Bid’at *Karanlığı* vardı. Şimdi Küfür *Kranlığı* sardı her tarafı. Bu yol, islâmiyeti anlatmak yoludur.


(Hüseyn Hilmi Işık Efendi "rahmetullahi aleyh")

Namazda sözbirliği olmadı

 Kardeşlerim, ibadetler imandan parça değildir. Yalnız, namazda sözbirliği olmadı.Fıkıh imamlarından bir kısmı ve birçok büyük âlimler, bir namazı amden, yani bile bile kılmayan kimsenin imanı gider, dediler.O halde, ey din kardeşim, bir namazını kaçırma ve gevşek kılma! Seve seve kıl! Allahü teâlâ kıyamet günü, bu âlimlerin ictihadlarına göre ceza verirse ne yaparsın?

(Seyyid Taha-yı Hakkâri “kuddise sirruh” hazretleri)

Bazı fıkhî mes'eleler

 Farz kazası olanların teşbih namazı kılmaları uygun değil¬dir. 

(Fütûh-ul gayb haşiyesi s.323) 

*Hanefî mezhebinde olduğu gibi, Şafiî mezhebinde de farz namaz kazası olanın sünnetler yerine kaza kılması gerekir. Ancak sabah namazının sünneti vacibe yakın müekked bir sünnet olduğu için sünnet niyyetiyle kılmalıdır. 

(Nevâdîr-i fıkhıyye)

*Kerahatinden şübhelendiği namazları, pek uygun olmayan imamların arkasında kıldığı namazları kaza etmesinde mahzur yoktur. Teheccüd, kuşluk, evvabin gibi namazları kılarken, kazası olan kimse, kaza nama¬zına da niyyet ederse, hem kazası ödenmiş .olur, hem de adı geçen nafile namazların sevabına kavuşulur. 

(İbni Âbidîn c.l,s.542)

*Vacibi geciktirmemek için sünnet terk edilir.(İbni Âbidîn S.316 ve 450)*Vâcib dînin bildirdiği özrlerle terk edilir. O halde, sünnet dînin bildirdiği özrlerle elbet terk edilir. 

(İbni Âbidîn S. 433) 

*Bir kimse, senelerce namaz kılsa, fakat hangilerinin ilk ve son sünnet olduğunu bilmese, hepsini farz niyyet ederek kılsa, hepsi kabul olur. Çünki sünnetlere farz diye niyyet edilirse sünnet kabul olur.

(Fetavâ-i kübra S.26)

*Tatarhaniyye'de kazaya kalmış namazı olup olmadığını bil- miyen kimsenin öğle, ikindi ve yatsının sünnetlerinde zamm-ı sûre okuması daha iyi olur, buyuruldu. Bundan maksat sünnetlere kaza niyyet etmesi ve zammı sûre okuması daha iyi olur demektir.

(Uyun-ül-besair S.103)

ŞAFİİ MEZHEBİNDE NAMAZIN FARZ VE SÜNNETLERİ

KIYAM  ( FARZ )


1- Niyet edip İftitah Tekbiri getrmeki, niyeti iftitah tekbiri ile bitişik yapmak (FARZ)

2- Elleri kulak hizasına kaldırmak (SÜNNET)

3- El ayasını kıbleye çevirmek (SÜNNET)

4- Tekbirin bitmesiyle el bağlamak (SÜNNET)

5- Elleri göbek üstünde bağlamak (SÜNNET)

6- Sağ eli sol el üzerine koyup bilekten kavramak (SÜNNET)

7- Kıyamda iken secde yerine bakmak (SÜNNET)

8- İlk rekatta Fatihadan önce “Veccehtu Vechiyellezi…“ duasını okumak (SÜNNET)

9- Kunutu kıyamda iken okumak(SÜNNET)

10- Kunuttan sonra kıyamda iken Peygamber efendimize, al-i beytine ve ahabına selatu selam okumak(SÜNNET)

11- Kıraetten evvel Euzu okmak (SÜNNET)

12- Fatihadan evvel Besmele okumak (FARZ)

13- Her rekatta kıratte FATİHA okumak (FARZ)

14- Farzların ve sünnetlerin ilk iki rekatında kısa bir sure veya üç kısa ayet veyahut üç kısa ayet uzunluğunda bir ayet okumak (SÜNNET)

15- Zammı sureden önce besmele okumak (SÜNNET)

16- Rükua giderken ALLAHÜ EKBER demek (SÜNNET)

17- Fatihadan sonra Amiin demek (SÜNNET)

18- Kıraatin Sesli okunması geren yerde sesli sessiz okunması gereken yerde sessiz okumak(SÜNNET)… (Sesli okumak: sabah, akşam, yatsı, Cuma, bayram  ve teravih namazı cematle kılınınca sadece imam tarfından sesli okunur. Cemaat ise her zaman sessiz okur.

19- İftitah tekbiri alırken, rükua varırken,rükudan ve teşehüdden kalkarken elleri çık olarak ve başparmağı omuzun hizasına gelecek şekilde kaldırmak (SÜNNET)

20- Her rekatın başında ve ve iftitah duasından sonra her kırat için euzu okumak (SÜNNET)                                     


RÜKU (FARZ)​


1- Rükua Allahu Ekber diğerek eğilmek ve rükuda elleri dizleri üzerinde parmakları açık olarak koymak (SÜNNET)

2- Rükuda ayak parmaklarına bakmak (SÜNNET)

3- Rükudan kalkarken tam doğrulmak (FARZ)

4- Rükuda üç defa sübhane rabbiyelazim demek (SÜNNET)

5- Rükudan kalkınca semiallahü limen hamideh demek (SÜNNET)

6- Rükudan kalkınca Semiellahu limen hamideh demek (SÜNNET)

7- Rükdan kalkarkek Rebbena velekelhamd demek (SÜNNET)

8- Rükudan kalkıktan sonra kıyamda tam doğrularak en az bir defa sübhanellah diyecek kadar beklemek (FARZ)

9- Sabah namazının farzının ikinci rakatında  rükudan kalkıktan sonra ititalda iken iki el ayasını semaya kaldırarak “ Allahümmehdini fimen hedeyt…“ diye başlayan kunut duasını okumak (SÜNNET- i MÜEKKED) Terki halinde sehiv secdesi gerekir

10- Kıyamda ve rükuda ayakların arasında bir karış kadar açıklık bulunması (SÜNNET)

11- Secdeye varırken Allahüekber demek (SÜNNET)

                           

 SECDE (FARZ)


1-Secdeye inerken sırasıyla önce sağ diz, sol diz,  sağ el, sol el , burun alını yere koymak (SÜNNET)

2- Burnu ve alnı yere koymak (FARZ)

3- Secdede avuç içlerinin ve ayak parmaklarının alt taraflarının yere değdirilmesi (FARZ)

4- Secdede şu yedi uzuv : Alın, burun, iki diz, iki avucun içi, ve iki ayağın parmaklarının içten iç        

    kısmları yere tam olarak temas etmesi (FARZ )

5- İki secdeyi birbiri ardınca yapmak (FARZ)

6- Secdeden kalkarken Allahü Ekber demek (SÜNNET)

7- Secdede üç kere “Sübhane rebbiye-l a‘la“ demek (SÜNNET)

8- Secdededen kalkarken ALLAHÜEKBER demek (SÜNNET)

9- İki secde arasında elleri dizler üzerine koymak (SÜNNET)

10-Secde ve tahiyattan (Ka’de) kalkarken eli yere dayıyarak kalkmak.(SÜNNET)

12- Üç ve dört rekatlı namazların ikinci rekatından sonra birinci tahiyata oturmak (SÜNNET-İ MÜEKKEDE) Terki halinde sehiv secdesi gerekir.

 

KA’DE-İ AHİRE (SON TAHİYYAT)


1-Üç ve dört rekatlı namazların ikinci rekatlerinde tahiyyatı okuyacak kadar oturmak  

   (SÜNNET-İ MÜEKKEDE)

2-Son rekatta tahiyyatı ve Peygamberimiz ve aline selatu selam okuyacak kadar oturmak        

   (FARZ)

3-Tahiyata otururken elleri dizler üzerine koymak (SÜNNET)

4-Son teşehütte tahiyattan sonra Peygamber efendimiz ve aline salatü selam getirmek  

  (FARZ)

5-Otururken dizlerin üzerine bakmak (SÜNNET)

5-Tahiyattan sonra sağa selam vermek (FARZ)

6-Sola selam vermek (SÜNNET)

7-Namazın rükünleri (içindeki farzlar) arasında tertibe uymak (FARZ)


(HAZIRLAYAN: EMEKLİ MÜFTÜ SAİD EMİN ARVAS)

Namazla ilgili bazı mes'eleler

 Hüseyin bin said hazretleri buyurdular ki;

İki kişi cemaatle namaz kılarken, imamın burnu kanayıp abdesti bozulsa, diğeri Namazı tek başına tamamlar. Burnu kanayan abdest alıp namazını öbürüne uyarak veya tek başına tamamlar. 

*Namazda secdeyi yanlışlıkla üç defa yapan birisi ; Farzı veya vâcibi tehir ettiği için, sağa selâm verdikten sonra secde-i sehv yapar.

*İmama uyarken ikindi vakti olduğu halde sehven öğle namazına niyet eden kimse; Namazın içinde hatırlarsa, bozup tekrar imama uyar. Namaz bittikten sonra anlamışsa bu namaz nafile olup, ikindi namazını baştan kılması gerekir. 

*İmam abdesti bozulunca kenara çekilir, arkadan birini öne getirir, getirmezse arkadan biri yürüyerek öne geçip namazı kıldırır. Namaz bozulursa cemaatinki de bozulur. Ayağını yerde sürümeye gerek yoktur. Namaz içinde kıbleye karşı bir saf boyu meşru sebeple yürümek namazı bozmaz.

Namaz başlı başına islâmiyetdir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Nefs)* in nihâi gâyesi, o insanı *(Kâfir)* yapmakdır. Bu nefs, insana düşman olduğu gibi, Allaha da düşman. Cenâb-ı Hak, bu nefsi, kendine *(Düşman)* olarak yaratmış. 


Bu nefsi, en ziyâde tahrip eden şey, *(Namaz) dır kardeşim. Onun *(İlâcı)* budur. Bu ilâcı kim kullanırsa, nefsinin şerrinden *(Emîn)* olur. 


İnsan namâza durduğu zamân *(Nefs)* inlermiş. Çünkü *(Namaz)*, mü’minle kâfiri ayıran farklardan biridir. 


Hele *(Cemâat)* ile kılınırsa, o kimsenin müslümân olduğuna *(Hükm)* edilir. Öyleyse namâza çok ehemmiyet verelim kardeşim. 


Çünkü *(Namâz)*, başlıbaşına *(Din)* dir, yâni *(İslâmiyet)* dir. Her tâat, bir ibâdettir, ama namâz, başlı başına İslâmiyetdir. 


O, bir *(Simge)* dir, yâni bir *(Alâmet)* dir. Şu anda üzerimizde *(Rahmet)* bulutu var kardeşim. 


Eğer aramıza *(İkilik)* girmezse, *(Nifak)* girmezse, *(Birlik)* ve berâberlik bozulmazsa, bu *(Hizmet)* ler devâm eder. 


Ama aramıza münâzarat girerse, *(Gıybet)*, *(Dedi kodu)* ve *(İftirâ)* girerse, o zaman istikbâlimiz hakkında *(Ye’se)* düşerim, o zaman üzülürüm.


Bu kitapların *(Te’sîr)* li olması, Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretlerinin *(İzni)* nden dolayıdır. Efendi Hazretlerinin *(Himmet)* inden dolayıdır. Onun *(Sevgi)* sinden dolayıdır. 


Çünkü, bu fakiri sevdiğine dâir bana mektûbu var. *(Pek çok sevilen Hilmi!)* diye başlıyor. Ben ne biliyorsam, hepsini *(Efendi)* hazretlerinden öğrendim kardeşim.


Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretleri de kendisi için; *(Vallahi bende ne varsa, hepsi üstâdım Seyyid Fehîm Hazretlerine âitdir)* buyururdu.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Kardeşim, bu *Kitap*’ları satarken, bu *Hizmet*’leri yaparken, çok *Sıkıntı* çekdiniz, çok *Çile* çekdiniz. Belki *Hakâret*’e de uğradınız. Evinizden, yurdunuzdan ayrı kaldınız. 


Ama unutmayın ki, sizin çekdiğiniz bu *Sıkıntı*’lar, Eshâb-ı kirâmın çekdiği sıkıntıların yanında, *Deryâ*’da bir *Damla* bile etmez. Onlar, İslâmın yayılması için *Canları*’nı verdiler ve bizler, onların sâyesinde şimdi müslümânız. 


*Namaz kılma*’nın dışında, hiç birşey insana *Îtibâr* sağlamaz kardeşim. Namaz kılan, dâimâ *Îtibâr*’lıdır. Namaz, *Îtibâr*’dır, namaz *İzzet*’dir, *Şeref*’dir. Namâzını kılan, aslâ *Zillet*’e düşmez. 


Acınacak bir *Hâl*’e girmez, Dârülacezeye, Bakırköye düşmez. *Namaz İzzet*’dir. Hadîs-i şerîf bu. Namazını kılan, Allah katında da, kullar arasında da *Îtibâr*’lıdır.

Bu *Büyük*’leri tanıdıkdan sonra, bu *Yol*’u öğrendikden sonra, kim bu *Ni’met*’in şükrünü edâ etmezse, meselâ o büyüklere dil uzatırsa, yâni onları *Üzer*’se, *İncitir*’se, Allahü teâlâ, o kişiye iki *Belâ* verir efendim. 


Bir tânesi, *Kör* olur, gözleri gider. İkincisi, *Beyn*’i sulanır, *Bunak* olur. Bu büyüklere dil uzatmak böyle tehlikelidir efendim. 


*Feyz-i ilâhî*’ye kavuşmak için, iki *Yol* vardır. Ya o *Büyük*’lerin kalbine girersin, yâhut da sen o *Büyük*’leri kendi kalbine koyarsın. Bu ikincisi *Zor*’dur, birincisi daha *Kolay*’dır. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyorlar ki: *Bid’atler yüzünden ortalık karardı. Sünnetler, sağda solda uçuşan tek tük ateş böcekleri gibi oldu*. Öyle buyuruyor Mübârek. 


Şimdi ise *Bid’at* değil, *Küfr* karanlığı var efendim. O zaman, Bid’at *Karanlığı* vardı. Şimdi Küfür *Kranlığı* sardı her tarafı. Bu yol, islâmiyeti anlatmak yoludur.

Namazda duyulan lezzet

 "Namazda duyulan lezzette nefsin payı yoktur."

(Muhammed Ma'sûm Fârûkî )

“kaddesallahu teâlâ sirreh”

Hâtim-i Esam’ın Namazı

*Üsâm bin Yusuf hazretleri, Hâtim-i Esam hazretlerinin mescidine geldi. Hâtim-i Esam’a sordu:*

*– Siz namazı nasıl kılarsınız?*

*– Namaz vakti gelince, hem zâhiren hem de bâtınen abdest alırım.*

*– Bu iki abdest, nasıl olur?*

*– Zâhirî abdest, belli organlarımı su ile yıkarım. Bâtınî abdeste gelince, organlarımı tevbe, pişmanlık ile; dünya ve baş olma sevgisini, mahlûkun övmesini, kin ve hasedi terketmek sûretiyle yıkarım.*

*Kâbe’yi gözümün önünde tutarım, Allahü teâlânın beni gördüğünü düşünürüm. Cennetin sağımda, Cehennemin solumda, Azrâil aleyhisselâmın arkamda olduğunu ve sanki ayağımı Sırat Köprüsü’ne koymuş olduğumu, kıldığım bu namazın son namazım olduğunu kabul ederim. Sonra niyet eder, tekbir alırım. Namazda okurken, tefekkür ederek okurum. Tevâzu ile rükûa giderim.* *Tazarrû ve yakarma hâlinde secde yaparım. Ümit ile teşehhüdde otururum. İhlâs ile selâm veririm. İşte 30 seneden beri benim kıldığım namaz böyledir.*

*Bunun üzerine Üsâm bin Yusuf hazretleri; “Bunu herkes yapamaz.” buyurdu.*

Namaz kılmayana iyi denmez

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Namaz kılmıyana, *iyi* denmez kardeşim, hattâ namaz kılmıyan birine *İyi* kimse demek tehlikelidir. Bir gün bizim Mehmet Dârende’ye dedim ki: 


Mâşallah, çok kitap satıyorsun, çok gayretlisin, çok sevap kazanıyorsun. Ama şunu bil ki, kitap satışları sebebiyle dahî olsa, bir vakit namâzın kazâya kalırsa, bütün bu sevâbları kaybedersin. 


Çünkü *Allah, kulunu, namaz kılmak için yaratmışdır*, dedim. Çok mühim bu. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan  îtibâren her ümmete, namâzı emretmişdir. *Namaz* çok mühim kardeşim, Allahın bize emri. 


Bizim *İlk* işimiz, namaz kılmakdır, diğer işler sonra gelir. İslâma hizmet de çok kıymetliyse de, Allahü teâlâ dilerse, fâcirlerle de dînini kuvvetlendirir. Onun için önce *Namaz*, sonra *Hizmet*. 


Efendimiz aleyhisselâm, Eshâb-ı kirâmdan birini üzgün görünce, sebebini sormuşlar. O sahâbî de *Dünyevî* bir sebep söylemiş. 


Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselâm; *Ben de, bir namâzı, evvel vaktinde kılamadın da, onun için üzgünsün sandım*, buyurmuşlar. 


Yine bir gün de, namâzın ehemmiyyeti hakkında; *Birinin, binlerce devesi olsa, hepsini fakirlere dağıtsa, bir namâzın evvel vaktinde kılınması sevâbına kavuşamaz*, buyurmuşlar.

*******

*Nakşibendî* büyüklerinin bir husûsiyeti var kardeşim. Diğer tarîkatlarda, talebeyi alırlar, öğretirler, yetişdirirler ve ona derler ki: 


*Bak evlâdım, işte doğru yol budur. Bu yoldan hiç sapmadan dosdoğru gidersen, Cennete girersin. Haydi, Allah selâmet versin!* Böyle deyip, bırakırlar. 


Fakat bu yolun büyükleri öyle değil. Bu yol garantili. Nasıl garantili? Şöyle ki, bu *Büyük*’ler talebesinin elinden bir tutdu mu, bir daha bırakmazlar. 


Tâ ki, onu alıp, Cennetin kapısına kadar götürürler, hattâ Cennetin içine sokarlar, hattâ, ona âit köşkü gösterip, *İşte bak! Senin köşkün şu!* derler, sonra bırakırlar.

Namaz kılmak Allahu teâlâya teveccüh etmek demektir

 "Namaz kılmak, Allahu teâlâya teveccüh etmek demektir. Dünyâda şer'i şerîfe muvâfık namaz kılanlara hakaik münkeşif olur. İlm-i ledünnî ihsân olunur. Bu ilmin yetmiş iki derecesi vardır. En aşağısı, bir ağaca bakınca yapraklarının, denize bakınca katrelerinin, kumsala bakınca kum danelerinin sayısını bilmek ve saîd ile şakî olanı ayırmaktır. [Bursa'daki Emîr Sultan ledünnî ilme sâhib olanlardandı, ama o hâli ile Molla Fenârî hazretlerinin eline su dökecek mertebede değil idi. Efendi'ye, Fahreddîn Râzî hazretlerinin İmâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe Efendimize (radıyallahü anh) bazı itirazları suâl edildiğinde, "Fahreddîn Râzî, Ebû Hanîfe hazretlerinin eline su dökecek mertebede değildi" buyurmuşlardır.] Bunlar kabirde namaz kılarlar. O namaz kıyâm ve rükû' değildir. Allahu teâlâya teveccüh etmektir."

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

[Gün batarken gördüğüm son ışık, sf: 62-63]

Azm

 - İnsan azm ederse, hiçbir namazı geçmez. Namazın geçmesi azimsizliktir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Namazın hakikati

[Mektûbâtda buyuruluyor:]

Namaz kılmak eğer dünyada emr olunmasaydı, maksadın yüzünden nikabı [örtüyü] kim açardı? Tâlibin matluba erişmesine kim delâlet ederdi?

Namazdır ki, gamlılara lezzet bahş eden,

Namazdır ki, hastalara rahat veren. Onun için Peygamber (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem)  [Hazret-i Bilâl-i Habeşî'ye ezan okumasını ve namazla kendisini sevindirmesini işâretle]: "Ey Bilâl, beni rahatlandır, sevindir" buyurmuştur.

Kulun rabbine yakınlığının en ziyâde olduğu yer, namazdır. Peygamber [Efendimizin] (aleyhissalâtü vesselâm): "Allahu teâlâ ile öyle vakitlerim vardır ki..." buyurduğu husûsî vakit namazdadır.

Namazı bu kılındığı şekilden ibâret bilmeyeler. Cümle hakîkatlerin fevkinde olan, gayb-ül gayb âleminde namazın bir hakîkati vardır ki, bütün hakîkatlerin fevkîdir. Ancak ehli bilir. Hadîs-i kudsîde vâkı' olan: "Dur yâ Muhammed; zira Allah namazdadır"  o hakîkate bir işârettir. O hakîkate ulaşılmadıkça, onun kemâli anlaşılamaz. Ve o hakîkat, bu sûretle kaimdir.

Namaz gönülleri çalan bir sevgilidir ki, onun güzel sûreti, mecâz âleminde [dünyâda] namaza mahsûs bu erkân ile görünmekte ve onun güzel edâları bu kıyam, kuûd, huşû' ve âdabla ortaya çıkmaktadır. O sûrete âşık olmayan, o erkâna tutulmayan kimse, bu erkânın hakîkatini anlayamaz. Ve onun edâsına âşık, tutkun ve hayran olmayan kimse bu huşû' ve tumanînetin kıymet ve kadrini idrâk edemez. Namazın bütün güzellikleri, yazılanlardan daha çok yüksektir ve onun iyiliği ve güzelliği idrâke, anlayışa sığmaz derecede yüksektir.

Namaz müşâhede ve tecellilerden çok âlidir. Namazın bu sûretini her ne kadar mükemmel yerine getirmeğe çalışırlarsa, onun sünnet ve edeblerine riâyete gayret ederlerse ve kırâatın uzun olmasında, rukû ve secdelerde sünnet üzere olmak husûsunda ne kadar çok çabalarlarsa, o hakîkate o kadar münâsebet peydâ ederler ve onun füyûz ve berekâtı o nisbette fazla vârid olur ve onun hüsnü, cemâli ve kemâli daha ziyâde zuhûr eder ve terakkiler yüz gösterir ve Cenâb-ı Hakkın inâyeti ve husûsî lutfü daha fazla tecelli eder ve alâkalardan daha çok temizlenir. 

Binâen aleyh namazın bu sûretine âid erkân ve şartlarını, sünnet ve edeblerini tamamiyle ve ciddi olarak yerine getirmek husûsunda tam ihtimam ve ihtiyât etmek ve ta'dil-i  erkân ve tumanînete riâyet etmekte ziyâde mübalağa göstermek ve namazı her bakımdan iyi muhâfâza etmek gerektir. Zirâ muhâfaza edememek yüzünden çok kimseler namazlarını zâyi' edip, ta'dil-i erkânı perişan eylemişlerdir. Bu gibiler hakkında vaîdler [cezâlar] vârid olmuş ve tehdîdler gelmiştir. Muhbir-i sâdık (aleyhissalâtü vesselâm) buyurmuştur ki: "Hırsızların hırsızı, namazından çalan kimsedir". Ya'nî namazın erkânını kemaliyle ve tamamiyle edâ ve rukû ve secdelerini hakkıyla ifâ eylemez. Bu hırsızlıktan sakınmak zarûrî oldu; tâ ki hırsızların en kötüsü olmaya. 

Ve yine Resûlullah (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) buyurdu: "Rukû' ve secdeleri yaparken sırtını sabit tutmayanın namazına Hak teâlâ nazar eylemez." Aynı şekilde O server-i Enâm (aleyhi ve alâ âlihissalâtü ves-selâm) bir kimseyi namaz kılar gördü. Lâkin rukû' ve secdelerini tam yapmıyordu. O şahsa hitaben:  " Korkmaz mısın ki, bir lâim [ayıblayan] senin bu hareketini gördükte, bu kimse Muhammed'in dîni üzere değildir diye seni ayıblar" buyurdular. Ve yine buyurdular ki: "Sizden birinizin, rukû'dan sonra tam doğrulmadıkça ve beli hareketsiz ve her uzuv kendi yerinde karar kılmadıkça namazı tamam olmaz". Bunun gibi buyurdular ki: " iki secde arasında oturduğunuz zaman, sırtınız dik ve sâbit olmadıkça namazınız tamam olmaz". Resûlullah namaz kılanlardan birinin yanından geçerken gördü ki, kavme ve  celsenin ahkâm ve erkânını yerine getirmiyor. O şahsa buyurdular ki: "Eğer Sen bu hal üzere namaz kılmağa devam ederek ölürsen, kıyâmet gününde sana, ümmet-i Muhammeddendir demezler". Başka bir yerde de şöyle buyurdular: Altmış sene namaz kılıp da namazı kabûl, ya'nî makbûl olmayan şu kimsedir ki, rukû've secdelerini tamamiyle yerine getirmez".

Rivâyet olunur ki, Zeyd bin Vehb, bir kimseyi namaz kılarken gördü, fakat rukû' ve secdelerini eksik yapıyordu. Çağırıp buyurdular ki: Ne zamandan beri bu şekilde namaz kılarsın? O şahıs, kırk senedir, böyle namaz kılarım cevabını verince, Zeyd buyurdu ki:  "Sen kırk senedir namaz kılmamışsın. Eğer vefât edersen, Muhammed Resûlullah'ın (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) sünneti üzere ölmezsin."

Bildirilmiştir ki, mümin kul, namazı edâ ederken, o namazın rukû ve secdelerini, erkân ve sâiresini iyi ve tamam yaparsa , o namaz beşâşetli [parlak] ve nûrânî olur. Melekler o namazı âsumana [göğe] iletirler. O namazda sahibine hayır dua edip der ki: Beni muhâfâza ettiğin gibi, Allahu teâlâ seni de muhâfaza eylesin. Eğer namazı güzel, tamam ve hoş eylemezse, o namaz zulmanî [karanlık] olur. Melekler istikrâh ederek [kerîh görerek, tiksinerek] âsumana iletmezler. Namaz dahî kılanına beddua ederek der ki, ben Hakkın dergâhında nûr olacak bir cevher idim. Sen beni zâyi' ettin. Beni zâyi' ettiğin gibi, Allah da seni zâyi' eylesin.

Öyleyse bu büyük vazifeyi tamam olarak, tembellik, gevşeklik göstermeden, en güzel yapmağa çalışarak, huzûr-ı kalb ile edâ etmek, tadil-i erkânına, rukû ve secdelerine, kavme ve celsesine, bildirildiği üzere riâyet ederek, güzelce kılmak ve başkalarını da namazlarını tam ve kemâl üzre kılmağa teşvîk, tergîb ve delâlet eylemek, onların da ta'dil-i erkân ve tumanînete riâyetlerine, sözleri ve hareketleri ile yardımcı olmak lâzımdır. Çok kimseler bu şekilde namaz kılmak devletinden mahrumdur. Kim bu şekilde namaz kılmadıysa, kendini hırsızlar sürüsüne katmış ve azaba arz etmiş olur. Bu şekilde namaz kılmak bırakılmış, unutulmuştur. Bunu ihyâ eylemek İslâm dininin en mühim olan amellerindendir.

(Son halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin Külliyatı, 2.cild, sf: 341-342-343)

NAMÂZIN HİKMETLERİ (Namâz ve Sağlığımız)

Müslüman, namâzı Allahü teâlânın emri olduğu için kılar. Rabbimizin emirlerinde birçok hikmet, fâide vardır. Yasaklarında da birçok zararların olduğu muhakkakdır. 


Bu fâide ve zararların bir kısmı bugün tıp mütehassıslarınca tesbît edilmiş durumdadır. İslâmiyyetin sağlığa verdiği önemi, hiçbir din ve düşünce vermemişdir. 


Dînimiz, ibâdetlerin en üstünü olan namâzı, ömrümüzün sonuna kadar kılmayı emr etmişdir. Namâz kılan, sağlık için olan fâidelerine de elbette kavuşur. Namâzın sağlık yönünden sağladığı fâidelerden ba’zıları şunlardır:


1-Namâzda yapılan hareketler yavaş olduğundan kalbi yormaz ve günün muhtelif sâatlerinde olduğu için insanı devâmlı dinç tutar.


2-Günde başını seksen def’a yere koyan bir kimsenin beynine ritmik olarak fazla kan ulaşır. Bu yüzden beyin hücreleri iyice beslendiğinden hâfıza ve şahsiyet bozukluklarına, namâz kılanlarda çok daha az rastlanır. 


Bu insanlar dahâ sağlıklı bir ömür geçirirler. Bugün tıpta “demans senil” denilen bunama hastalığına uğramazlar.


3-Namâz kılanların gözleri, muntazam olarak eğilip-doğrulmakdan ötürü dahâ kuvvetli kan deverânına mâlik olur.


Bu sebeble göz içi tansiyonunda artma olmaz ve gözün ön kısmındaki sıvının devâmlı değişmesi temîn edilmiş olur. Gözü “katarakt” veyâ “karasu” hastalığından korur.


4-Namâz kılmakdaki izometrik hareketler, midedeki gıdaların iyi karışmasına, safranın kolay akmasına ve dolayısıyla safra kesesinde birikinti yapmamasına, pankreasdaki enzimlerin kolay boşalmasına yardımcı olacağı gibi, kabızlığın giderilmesinde de rolü büyükdür. 


Böbreğin ve idrar yollarının iyice çalkalanmasından, böbrekde taş teşekkülünün önlenmesine ve mesanenin boşalmasına da yardımcı olmakdadır.


5-Beş vakt kılınan namâzdaki ritmik hareketler, günlük hayatda çalışdırılamıyan adale ve eklemleri çalışdırarak, artroz ve kireçlenme gibi eklem hastalıklarını ve adale tutulmalarını önler.


6-Vücûd sağlığı için temizlik muhakkak lâzımdır. Abdest ve gusl, hem maddi, hem de ma’nevî bir temizlikdir. İşte namâz, temizliğin tâ kendisidir. 


Zîrâ hem bedenî, hem de rûhî temizlik olmadan namâz olmaz. Abdest ve gusl bedenî temizliği sağlar. İbâdet görevini yerine getiren bir kimse, rûhen dinlenmiş, temizlenmiş olur.


7-Koruyucu hekimlikde, muayyen zamanlarda yapılan beden hareketleri çok mühimdir. Namâz vakitleri, kan dolaşımını tâzelemek ve teneffüsü canlandırmak için en uygun vaktlerdir.


8-Uykuyu tanzim eden önemli unsur namâzdır. Hattâ vücûdda biriken statik (durgun) elektriklenme, secde yapmakla topraklama yapılmış olur. Böylece vücûd tekrâr zindeliğe kavuşur.


Namâzın bu fâidelerine kavuşmak için, namâzı vaktinde kılmakla birlikde, temizliğe, çok yememeğe ve yenilen gıdâların temiz, halâl olmasına da dikkat edilmesi de lâzımdır.


Kimseye bâkî değildir, Mülk-i dünyâ sîmü zer,


Bir harâb olmuş kalbi, ta’mîr etmekdir hüner.

(Namaz Kitabı shf 142)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Nefs)* in nihâi gâyesi, o insanı *(Kâfir)* yapmakdır. Bu nefs, insana düşman olduğu gibi, Allaha da düşman. Cenâb-ı Hak, bu nefsi, kendine *(Düşman)* olarak yaratmış. 


Bu nefsi, en ziyâde tahrip eden şey, *(Namaz) dır kardeşim. Onun *(İlâcı)* budur. Bu ilâcı kim kullanırsa, nefsinin şerrinden *(Emîn)* olur. 


İnsan namâza durduğu zamân *(Nefs)* inlermiş. Çünkü *(Namaz)*, mü’minle kâfiri ayıran farklardan biridir. 


Hele *(Cemâat)* ile kılınırsa, o kimsenin müslümân olduğuna *(Hükm)* edilir. Öyleyse namâza çok ehemmiyet verelim kardeşim. 


Çünkü *(Namâz)*, başlıbaşına *(Din)* dir, yâni *(İslâmiyet)* dir. Her tâat, bir ibâdettir, ama namâz, başlı başına İslâmiyetdir. 


O, bir *(Simge)* dir, yâni bir *(Alâmet)* dir. Şu anda üzerimizde *(Rahmet)* bulutu var kardeşim. 


Eğer aramıza *(İkilik)* girmezse, *(Nifak)* girmezse, *(Birlik)* ve berâberlik bozulmazsa, bu *(Hizmet)* ler devâm eder. 


Ama aramıza münâzarat girerse, *(Gıybet)*, *(Dedi kodu)* ve *(İftirâ)* girerse, o zaman istikbâlimiz hakkında *(Ye’se)* düşerim, o zaman üzülürüm.


Bu kitapların *(Te’sîr)* li olması, Efendi Hazretlerinin *(İzni)* nden dolayıdır. Efendi Hazretlerinin *(Himmet)* inden dolayıdır. Onun *(Sevgi)* sinden dolayıdır. 


Çünkü, bu fakiri sevdiğine dâir bana mektûbu var. *(Pek çok sevilen Hilmi!)* diye başlıyor. Ben ne biliyorsam, hepsini *(Efendi)* hazretlerinden öğrendim kardeşim.


Efendi Hazretleri de kendisi için; *(Vallahi bende ne varsa, hepsi üstâdım Seyyid Fehîm Hazretlerine âitdir)* buyururdu.