Namazın içindeki sünnetler (galiba müstehablar) farzlara münkalib olur
diye söylemişler. Bu çaya konan şeker ve sairenin çaya münkalib olması gibidir,
diye söyledikten sonra bundan sonra bu gibi sözleri kimseden işitemezsiniz diye de
ilave buyurmuşlar.
Nimetin en büyüğü imandır. İmanın şükrü imanın muktezasını ifa etmek-
tir.
Elyevme ekmeltü leküm dineküm... ila ahiril ayet, ayet-i kerimesinin
nüzulünden sonra Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem bir şey söyleseydi şer’ ol-
mazdı. Zira kemalden sonra her şey naksdır.
Ya nar kuni bürden ve selâmen... emri ilâhisi sadır olunca dünyada bü-
tün ateşler söndü. O anda fırında olan ekmekler pişmedi. Ocaklar söndü.
Şecaat sıfatı erkeklerde memduh, kadınlarda mezmumdur.
Hased ve tekebbür sıfatları ise erkeklerde mezmum, kadınlarda memduh-
dur.
La tagdab, hadis-i şeriftir. Her şer ve fesadın menşei gadabdır. İnsan ga-
dablandığı zaman tiynetinde ne var ise hepsini gösterir. Şehvet ve iştihası galib o-
lan çocuk, bir işe yaramaz.
Hak mukkadder, sabit manasınadır. Kalb-i selim temiz itikadlı olmaktır.
Hizmet üç nevidir. Hidmet-i bedeniyye, hidmet-i maliyye, hidmet-i ruhiyye.
Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirruh buyurmuştur ki :
Hikayatü salihin cündün min indillah.
Manası : Hikayat-ı salihin, Allah’ın ordusudur.
Tıbbın yarısı hastayı teselli etmektir.
Yeis ve emn her ikisi de küfürdür.
Server-i alem sallalüh aleyhi vesellem vefatından üç gün evvel Sahabe-ye,
Allah celle şanühüya hüsn-i zan ederek vefat edin diye buyurmuşlardır.
Vad’ı haml esnasında vefat eden kadınlar, garik, harik, garib, zulmen
maktul, aşık, ilim talebinde iken vefat edenler şehid-i ahiretdir. Gasl edilirler.
Bekr Bathani kuddise sirruh rüyasında Ebu Bekr Sıddik radiyallahü an-
hın kendisine bir hırka verdiğini (ve bir takke) görmüş. Uyandığında hırka ile tak-
keyi üzerinde bulmuştur.
Cenazenin kabirde çabuk çürümesi veya geç çürümesi günahı nisbetin-
dedir. Günahı az olan cenaze geç çürür. Hiç günahı olmayan -günah işlemeyenin-
cenazesi hiç çürümez. Onun için peygamberan-ı izam aleyhimüssalâtü vesselâm
çürümezler.
Tezekkürü mevt, safa-yı kalbe hizmet eder.
Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem, mahdumları İbrahim radıyallahü
anhın hiyn-i vefatında mezarı başında göz yaşlarını akıtmışlardır. Ve işbu hadis-i
şerifi buyurmuşlardır. Ene (inna) bifevatike ya İbrahim le mahzunun.
Teşyi-i cenaze sünnet-i müekkededir. Fakat kadınlar bulunamaz. İmam-ı
Şafii radıyallahü anha göre cemaat cenazenin önünde, İmam Ebu Hanife radıyal-
lahü anha göre ise cemaat cenazenin arkasından gelecektir.
Men ehabbe likaellahe ehabballahü likaehu, hadisi şeriftir. Bir kimse
Allaha kavuşmayı sever ise Allahü teâlâ da ona kavuşmayı sever.
İmam Abbas radıyallahü anh, Fahri alem sallallahü aleyhi vesellemin
Cuma günleri sabah namazının birinci rek’atında sure-i Secde; ikinci rek’atında
sure-i Hel eta alel insani hinün mineddehri’yi okuduklarını söylemiştir.
Daire-i şer’a ve daire-i akla dahil olan ma’ruftur.
Bütün kainat tevhidden ibarettir.
Bütün peygamberler tevhidin mazharıdır.
El-Hutbanü tekumani mekame rek’ateyni minel farz. Hadis-i şerif.
Bir zevkinde bin mihnet olan dünya.
Kürsinin hilkati, Arşın hilkatinden iki bin sene sonradır. Hasen-i Basri, Arş,
sakf-i Cennet’dir diyor. Bir dirhem bir sahraya nisbetle ne ise, semavat-ı seb’a da
kürsiye nisbetle o kadardır. Arşa nisbetle kürsinin vüsati sahraya atılmış bir hal-ka-
i sagire gibidir.
Maneviyati ma’kulata, ma’kulatı mahsusata teşebbühle serhadd-i idrake
erişilir. Eflatun’un harekatını gören üstadı, hikmet zayi oldu demiş. Biz ise Eflatunu
en büyük feylesof biliriz.
Kürsiye, sema-i samin derler -sekizci sema.- Bütün sevabit bundadır. Ar-
şa, felek atlas derler. Halisdir, safdır. Ahval-i felekden muarradır. Bunlar hukema
sözleridir.
Lam-ı tarif dörttür. Ya cins için veya istiğrak için veya ahd-i harici veya ahd-
i zihnidir.
Din-i islam Mekke-i mükerremede tesbit edildi. Revac ve intişarı Medine-i
münevvere’de oldu.
Tevrat-ı şerif Kur’an-ı azimuşşan’dan başka bilcümle kitapların en bü-
yüğüdür. En uzmasıdır.
Musa aleyhisselâm has muhabbete malik idi. Muhammed aleyhissalâtü
vesselâmın has mahbubiyeti olduğu gibi. Musa aleyhisselâm has tekellümü var idi.
Muhammed aleyhisselatü vesselâmın has rü’yeti olduğu gibi.
İman-ı surinin mükafatı cennet-i suridir. İman-ı hakikinin mukafatı cennet-i
hakikidir. Cennet-i hakikinin lezzeti, rü’yetullahdır.
İmanın alameti evamir-i ilâhiyyeyi ta’zim etmektir.
İlim odur ki zeval bulmaya.
Her mahlukatın zatını ve her mahlukatın sıfatını O halk ediyor. Mahluka-
tın ef’alini O halk ediyor. Güneş ziyasının pencereden gelmesi gibi. Pencere ziya
veriyor. Ziya güneşindir. Pencere de vasıtadır. Bütün mahlukatın ef’ali böyledir.
Allahü teâlâ zatında kadimidir. Sıfatında kadimidir. Bütün bilgiler O’nun iradesiyle
muhabbetiyle ve rızasıyladır. Bütün fenalıklar O’nun iradesi iledir. Fakat rıza ve
muhabbetiyle değildir.
Tevrat, İncil ve sair kütüb-i semaviyye tedricen olmayarak bir defada nazil
olmuşlardır. Bunlar mucize değildir. Kelam-ı beşere müşabih idiler.
Kelam-ı nefsi ve kelam-ı lafzi Allahü teâlâ celle şanühunundur. Hiçbir şey
kemalini tezyid etmez. Hiçbir şey kemalini tenkıs etmez. Allah celle şanühu-nun
emr ettiği şeyler daima şereflidir. Nehy ettiği şeyler daima şerefsizdir.
Mahiyat-ı kainat ademden ibarettir. Kainat ma’dum-i mutlak idi. Bir takım
kayıtlarla mukayyeddir. Hububat gibi, bir kayıtla buğday, bir kayıdla arpa olurlar.
Ey mearif-i hakikatte derece-i nihayete vasıl olan Resul-i ekrem! O maz-
har ve mubdi olan Allah cella şanühu leyli libas kılmıştır. Ta ki birbirinizin kabayı-
hına ittila-i kesb etmeyiniz.
Cenab-ı Hak’kın niama-i zahiri ve niama-i batınisi bütün aleme daima na-
zildir. Ve nasıl karimine faiz olduğu gibi yürümeğe faizdir. Fakat isti’dad olmayınca
ne faide. Daima faizdir, daima muhsindir, daima mufizdir, yani ihsanı mahlukatına
seyyanen amm.
İstiva : Bir sıfat-ı ilâhidir. İrade ve kudret sıfatları gibi. Ehilleri bilir, fakat
ifade edecek ibare bulamazlar.
İsraf : Malı haramda sarf etmektir.
İbadurrahman : Allah celle celalühün has kulları Allah celle celalühün
rıdvan mertebesine vasıl olanlar.
Yemşune alel ardı : Mahall-i enva-i fiten ve fesadat olan arz da gezerler.
Heyyin : Mütevadı olarak kendisini kimsenin üzerinde görmezler. Zengin
iseler kendilerini böyle göstermezler. Alim iseler kendilerini öyle göstermezler.
Mansab sahibi iseler belli etmezler.
Zaferin sadakası, adem-i intikamdır.
Mal-i haramın infakında sevab yoktur. Belki günah vardır. Mal-i haramla
sadaka olmaz. Mal-i haramla zekât verilmez. [Sahiblerine iade etmek farzdır. ]
İbadürrahman : Mertebe-i rıdvana vasıl olanlar, mertebe-i rıdvana vasıl
olmak için şer-i şerife muvafık amel etmek lâzımdır.
Gurfe : E’lay-ı makam-ı Cennettir. Cennetin en erfa’ makamları. Bünye-i
beşeriyye, seray-ı ilâhidir. Kendisi için halk etmiştir.
Cennet-i rıza başka, Cennet-i na’im başka, Cennet-i rü’yet başkadır.
Rızk : Halk etmektir ve sevk etmektir.
Şükr : Nimeti mahallinde sarf etmeğe derler.
Ehl-i Sünnete göre meleklerin üç şeyden münezzeh olduklarına inanmak
farzdır.
1- Küfürden münezzehdir.
2- İsyan etmezler.
3- Hasais-i beşeriyyeden münezzehdir.
Melaikenin efdali, tebliğ-i vahy edici ve telkin-i ilm edici Cebrail aleyhis-
selâmdır. Kalblere ulumu ilka eden Cebrail aleyhisselâmdır. Ve hatta şimdi de il-
hamlar vaki olur ise onun vasıtasiyle olur. Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem hal-
i aslisiyle iki defa görmüştür. Birisi Gar-i Hirada İkra suresini tebliğ ederken, di-ğeri
de Mi’racdadır. Başka defalarda ekseriyetle Sahabe-i kiramdan Dıhye-i Kelbi
radıyallahu anh suretinde görünürdü. Bu Sahabe zat gayet güzel idi. Onu gören
hamile kadınlar vad-ı haml iderlerdi. Cebrail aleyhisselâm ba’zen beyaz elbise ve
siyah sakallı bir beşer suretinde görünürdü.
Dıhye-i Kelbi radıyallahü anh müslüman olmazdan evvel Şam’dan getir-
diği hediyyeleri Aleyhisselatü vesselâma getirerek o da imam Hasen ve imam
Hüseyin radıyallahü anha verirmiş. Ve Aleyhisselatü vesselâmın telkini ile üzerine
müslüman olmuştur. Müslüman olunca da Aleyhisselatü vesselâm Dıhye namına
seadethanesinde ziyafet verir. İmam Hasen ve İmam Hüseyin bir gün Mescid-i
seadetin bir köşesinde oynarlarken Dıhye-i Kelbi radıyallahü anhın geldiğini göre-
rek koşarak yanlarına gelir ve mu’tadları üzere ceblerinini karıştırarak getirdiği he-
diyyeleri almak isterler. Bu hali Aleyhissalâtü vesselâm görünce çocuklara oradan
çekilin der. Meğer gelen Cebrail aleyhisselâm imiş. Dıhye-i Kelbi suretinde gö-
zükmüş. Aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhisselâma kardeşim Cebrail, çocuk-
lar seni Dıhye-i Kelbi olarak tanıdılar ve onun kendilerine her zaman bir hediyye
getirdiklerini bildikleri bu hediyyeleri almak istediler der. Cebrail aleyhisselâm boş
el ile geldiğinden utanır ve elini uzatarak Cennet’den bir üzüm salkımı bir nar ko-
parır ve çocuklara verir. Bu esnada kapıda üstü başı perişan bir ihtiyar görünür. Ben
günlerce açım. Bana verilecek bir şey yok mu deyince çocuklar üzüm ve narı
vermek isterler. Bunu gören Cebrail aleyhisselâm o şeytandır sizi aldatarak o ni-
metleri almak istiyor. Vermeyin diyor. Çocuklarda vermiyorlar.
Ulum-i diniyye anlamak için değil inanmak içindir.
Neam ; Suali menfi ise nefi üzerine, icabı ise icab üzerine tasdik eder.
Sihir : Bir hakikati diğer bir hakikatte göstermektir.
Şehadet : Mucib-i afv ve gufrandır.
Musa aleyhisselâma tabi olan Beni İsrail’ler yetmiş bin kişi idi. Firavnın
askeri ise Ya yeuddu ve la yuhsa idi.
Feezlefna : Yaklaştıran. Tezlif, takrib demektir.
Hiçbir mahluk açlıktan ölmez. Açlıktan bir hastalık arız olur. O hastalıktan
ölür. Böyle olmaz ise Allah celle celalühün Rezzak olmaması lâzım gelir.
Her peygamber hilkatinde hakkal yakin üzere halk edilmiştir. Fakat her
şahsın kendisine göre ilmül yakini ve hakkul yakini vardır. Mükafat herkesin kalbindeki hulusuna göredir.
Eğer kalb ağyardan hali ise, yani Cenab-ı Hak’dan başka bir şeyle meş-
gul değilse, şühud-i hass-i ilâhi ile mükafat edilir. Evsaf-ı ilâhi latifdir. Beşer onlar-
dan bir şey his etmez.
Bütün alem, yani mevcudat, ma’dumata göre bir zerrenin bir deryaya nis-
beti gibidir.
Mevcudat mütenahidir. Ma’dumat gayr-i mütenahidir.
Kıyametin seksen ismi vardır. Her biri Kur’an’la sabittir. İsimlerin çokluğu
müsemmanın büyüklüğüne delalet eder.
Büyüklerin büyüklüğüne nisbetle düşmanları çok olur.
Ruh bir mahluk-i ilâhidir. Meleklerden daha çoktur. Her bir melekle bera-
ber bir ruh vardır. Melaike kedurat-ı cismaniyyeden müberradır. Eşkal-i muhtelife ile
teşekkül olabilirler. Silsile-i kainatın vasıta ve vesileleridir. Mükerremdirler. Alla-hü
teâlâ’nın emrine isyan etmezler. Süfera-i ilâhidirler. Allahü teâlâ ile kulların
arasında ihbarata sadıktırlar.
Tesbih : Tenzih ile mu’tekıd olmaktır. İ’tikad ise umur-i kalbiyyedendir. İn-
bias-ı kalbiyyedir.
Ve yecuzü’l eklü veş şürbü fil mesacidi. Fıkh hükmü. Camilerde yemek
ve içmek caizdir.
İn min şeyin illa yüsebbihu bihamdihi. Hiçbir şey yoktur, ancak vardır,
Allahü teâlâ’ya hamd eder, tesbih eder. Mesela güzel bir yazı, katibini fena yaz-
masından tenzih eder. Bunun gibi sanie delalet etmek itibariyle her zerre mahlukat
Cenab-ı Hak’kın azametine, kemalatına, delalet eder, yani tenzih eder.
Biz her zaman kendimizle şuurluyuz. Kendisinden şuursuz olanlar ise her
zaman kendilerinden şuursuzlardır. Kendisinden şuurludurlar. Onun için kainatta
O’ndan başka bir şey yoktur derler.
Rızk-ı suri : Dünya, Cennet ve hur-i gılmandır.
Rızk-ı manevi : Marifetullah, ona tealluk eden ilim ve irfandır.
Ehl-i rey ve rü’yet : İlm-i kelam ulemasıdır. Re’y-i hakiki uzaktan gör-
mektir. Rü’yet idrak sahibi olmaktır.
Kemalat-ı insaniye : Allah cella şanühüyü tanımaktır.
Cebrail aleyhisselâm her ayda birkaç defa gelir Kur’an-ı kerimi tama-men
okurdu. Aleyhisselatü vesselâm da dinler, sonra Aleyhisselatü vesselâm efendimiz
okur Cebrail aleyhisselâm dinlerdi. Bu suretle Kur’an-ı azimuşşan tes-bit edilirdi.
El-Cum’atü haccü’l fakiri ve îd-ül mü’mini hadisi şerif. Cuma fukaranın
haccı ve mü’minlerin bayramıdır.
İmam Osman radıyallahü anha cami’ul Kur’an denilmesi, yedi Kur’an-ı
kerim yazmış olmasındandır. Kur’an-ı kerim, İmam Ebu Bekr-i Sıddik radıyal-
lahü anhın zaman-ı hilafetinde sahabe-i kiramın icmaiyle cem edilmiştir.
Ahkam-ı şeriyye amm ve şamildir. Peygambere de, çobana da.
Cesabe arabi : Sevilir bir lisanla.
Hiçbir din sahibi yoktur ki Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı bir suretle
bilmiş olmasın.
Hased : Bir da-i mühliktir. Sahibini yakar. Hased bir illettir ki hiçbir zaman
şifa bulmaz.
Allahü teâlâ ma’buddur her şahsa. Her şahs Allahü teâlâ’ya abd’dir.
Kalbe gelen şeyler iki kısımdır. Birisi şer’-i şerife muvafık olan şeylerdir ki
melek vasıtasıyla kalbe gelir. Diğeri ise şer’-i şerife münafi olan şeyler ki şeytan
tarafından ilka edilir.
İfk : En büyük iftira manasınadır.
Herkes imanın kuvveti nisbetinde Kur’an’dan bir şey anlar.
Hiçbir şeye yaramayan bir nutfe meniden, her şeye yarayan yüz bin mil-
yon dünya değerinde insanı yaratdık.
Peygamberler mucizatla müeyyeddirler. Hidayet Allahü teâlâ’yı tanımaya
bir yoldur. Mucize ve kerametin kesret-i zuhuru rücuun tam olmasındandır.
Fahri alem aleyhissalâtü vesselâm uruc ve nüzulde nokta-i müntehaya
varmışdır.
Bir kalb-i meyyitin ihyası, yüz senelik cenazeyi ihyadan daha müşkildir.
Zann ederimki Kur’an-ı azimüşşan’dan sonra Peygamber aleyhissalâtü
vesselâmın en büyük mu’cizesi kendisidir. Bazı ulemaya göre en büyük mu’cize
Sahabe-i kiramdır. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesellem alem-i ukbaya teşrif
ettiklerinde hal-i hayatta olan sahabe-i kiram 124 bin idi. Zira Peygamberan-ı izam
da 124 bin idiler. Demek her peygambere mukabil bir sahabi mevcuddur. İbrahim
aleyhissalâtü vesselâma mukabil Ebu Bekr-i Sıddik’dir. Musa aleyhisselâma mu-
kabil Ömer-ül Faruk radıyallahü anhdır. İsa aleyhisselâma mukabil Osman Zin-
nureyn, Nuh aleyhisselâma mukabil imam Ali radıyallahü anhdır. Nuh Aleyhisse-
lâm ne kadar belalara maruz kaldı ise Ali radıyalahü anh da o kadar belalara ma-
ruz kaldı.
Kesr-ül izam-il meyyit, kekesr-il hayyi hadisi şerif. Meyyitin kemiğinin
kesilmesi hayatında kesilmesi gibidir.
Felsefe muhibbi hikmettir.
Herkesin ben diye hitab ettiği, nefs-i natıkadır.
Natıka : Müdrik yani zarar ve ziyanı fark ve temyiz ider.
Men arafe nefsehu fekat arafe Rabbehu.
İlm-i mantık : Efkar-ı sahihayı efkar-ı fasideden fark ve temyiz eder.
Tehzib etmek, tasfiye etmek manasınadır.
Meninin asıl manası, atılan şey demektir.
Ruhun bedene tealluku iki hassayı mucib olur. Biri hareket diğeri hisdir.
Üç yerde Peygamber aleyhissalâtü vesselâm hazır olur:
1- Namazda Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü hitabında,
2- Sekerat-ı mevtte.
3- Kabirde.
Cenazenin iki sureti vardır. Hiffet, Siklet. İmanın kuvveti nisbetinde cena-
ze hafif olur.
İslamiyet kelimesi bir hey’et-i mürekkebedir.
Ulema kısmında ictihad derecesine varamayan avamdır.
Üç şeyi bilmek farzdır :
1- Allahü teâlâ alimdir. Mevcudatın hepsine, müdevvenatın hepsine,
binaen aleyh külliyat ve cüziyyata alimdir.
2- Haşr-i ecsad : Öldükten sonra cesed ruh ile beraber kıyamette haşr
olacakdır.
3- Allahü teâlâ haddı zatında vardır.
Ma’neviyyat : Havass-ı hamse-i zahiriyye ile havass-ı hamse-i batıniyye
ile his edilir.
Kıyametin alamet-i kübrasından olan dabbetül ardın ismi cessase, tulü
altmış zra’dır. Kuyruğu ve ayakları vardır. Şemsin gurubundan sonra ihrac edile-
cektir. Deccal zuhur edecek, İsa aleyhisselâm da nüzul edecektir. Şemsin garb-dan
tulu’undan evvel mü’min olan mü’mindir. Kâfir olan kâfirdir. Bundan sonra tev-be
kabul edilmez.
Peygamberlerin evsafını bilmek farz ve vacib olduğu gibi, meleklerin ev-
safını da bilmek farz ve vacibdir.
Cennet o vüs’atle, o büyüklüğü ile beraber melaike ile doludur. Reisleri
yedidir. Onlara Rıdvan denir. Cehennem de melekler ile doludur. Büyükleri on do-
kuzdur. Bunlara Malik denir.
Minnet, ta’dad-ı ni’metdir. Ta’dad-ı ni’met, insanlar için mezmumdur.
İman daima lâzım olduğu gibi, tevbe de daima lâzımdır. Tevbe nedamet
demektir.
Zalim, daima zelildir. Zira kendisini azab-ı ilâhiye arz etmiştir. Zulm baş-
kasının hakkına tecavüz etmektir.
Ramazan-ı şerifte umre yapmak Peygamber aleyhisselatü vesselâmla
beraber hac etmek gibidir.
Zevcat-ı mutahharat rıdvanullahi teâlâ ecmain ümmehat-ı mü’minindir.
İhtiramat ve tazim itibarıyladır. Tezevvüc ve mahremet itibariyle değil. Onun için
imam Ali radıyallahü anh Fatımatüzzehra radıyallahü anhayı tezevvüc etmiş idi.
Hadice radıyallahü anhanın kerimesi olduğu için.
Elif lam mim : Elif, Allah celle şanühu; lam Cebrail aleyhisselâm vasıta-
sıyla; mim, Muhammed aleyhisselatü vesselâma müjde veriyor.
Allah celle şanühu insanı mir’at-ı kemalatı olarak yaratmıştır. İnsan, adıy-
la bir mir’attır ki, müste’id olan Allahü teâlâ’nın bütün aleme olan tecelliyatını in-
san da görür.
Haram olan şey Allah celle şanühu haram ettiğinden haramdır. Sebebi, ya
fesadı mucib veya mazarrı mucibdir. Mefsedet bazen celi –aşikar- bazan hafi –gizli-
olur.
Tufandan sonra 70 bin azim şehir vücud bulmuştur.
Amel-i Salih : Erkan-ı hamse-i islamiyyedir ki savm, salât, hac, zekât ve
kelime-i şehadetdir.
Nebatat üç nev’dir : Kut, Fevakih, Tedavi
Hakk-ı ilâhi, bütün hakların fevkindedir.
Zat-ı ilâhinin iki hakkı vardır.
1- İstihkak-ı ubudiyyet (Allahü teâlâ’nın sıfatında, kemalinde iykan etmek;
Allahü teâlâyı noksan sıfatlardan tenzih etmek)
2- Vücub-i vücud.
İnsanda hubb-i fillah, buğz-i fillah olmalı. Her neyi , her kimi seversen Al-
lahü teâlâ celle şanühu için sevmeli; her neyi, her kimi sevmez ise Allah celle şa-
nühu için sevmemeli. Mütehabbeyn fillah olmalı.
Din-i nasih demek, muhabbetullah demektir.
Lokman köle imiş. Kölelik mani-i nübüvvettir. Onun için ulema onun nü-
büvvetinde ihtilaf etmiştir.
Fecirden yarım saat evvelden güneş doğuncaya kadar olan zaman, adeta
harman zamanı gibidir. Cenab-ı Hak celle celalüh o zamanda erzak-ı suriyi ve er-
zak-ı maneviyi taksim ediyor. Bir memlekette teheccüd namazı kalkarsa o mem-
leket belaya uğrar. Horozlar sabahları Rabbiğfir verham ve ente hayrurrahimin
derler.
Tevbe bir nev ibadettir. Tevbesiz geçen her zaman ma’siyettir. Et-taibu
minezzenbi kemen la zenbe leh. Bir kimse çok günah işlese bile tevbesi sahih
olup tevbe-i nasuh olursa günah işlememiş gibidir.
Allahü teâlâ şerleri şer olmak için yaratmıştır. Haram ve mekruh olan
şeylerdir. Gerek ef’al, gerekse hayalen olsun.
Din-i İslamın en büyüklerine hakim derler. Cenab-ı Hak celle celalüh ku-
lub-i meyyiteyi hikmetle, ilimle ihya eder. Kulub-i meyyite nur-i hikmetle hayat bu-
lur. Binaenaleyh ulema ve sulehanın meclislerinde bulunmak lâzımdır. Muhabbet
ve meveddet nisbetinde o meclislerden istifade edilir.
İnsan bir yalan söylemekle yüzünün suyu dökülür. Meal-i hadis.
Anlamayan bir insana bilen bir insanın bilmesi lâzım olan şeyleri anlatma-
sı kadar müşkil bir şey yoktur.
Çocuk rahimde kuvvetlendikçe validesi zayıflıyor. Çocuk on beş aylık o-
lunca sütten kesilir. İki seneden fazla emzirilen çocuğun zekasına halel gelir.
İmam A’zam rahmetullahi aleyhe göre bir damla süt emen çocuk hakkın-
da hükmü rada’ hasıl olur.
Vasf itibariyle Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellemin senalarına dair
Kur’an-ı kerim ve ehadis-i şerifede yüz on dört isim zikr edilmiştir.
Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellem imam Hüseyn’in küçük yaşında
elini öpmüş, bu sebeble imam Hüseyn’in evladları İmam Hasen’in evladlarından
daha muhterem.
Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sallallahü aleyhi ve selleme bin defa-dan
fazla nazil olmuştur. Yirmi üç seneye taksim edilirse yedi günde bir defa ol-muş olur.
Adem aleyhisselâma on, İdris aleyhisselâma dört, Nuh aleyhisselâma elli, İbrahim
aleyhisselâma kırkbir, Musa aleyhisselâma dörtyüz, İsa aleyhisselâ-ma on kere
nazil olmuştur. Muhammed aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhis-selâmı şekl-i
aslisi ile iki defa görmüş, sair enbiya aleyhisselatü vesselâm Cebrail Aleyhisselâmı
şekl-i aslisi ile görmemişler. Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sal-lallahü aleyhi ve
sellemden sonra vahy itibariyle nazil olmaz.
Fakat leyle-i kadrde ve vekayi-i azimede ve bazı insanların vefatı sırala-
rında ruhlarını teşyi’ için nazil olur.
Ömer bin Hattab radıyallahü anh demiştir ki Allah celle şanühü Adem
aleyhisselâmı yarattığı zaman kendisine Ya Adem! levla Muhammed Lema ha-
lektuke diye buyurmuştur. Cenab-ı Hak celle Celalüh Fahri alem sallallahü aleyhi
ve selleme ben İbrahim aleyhisselâmı halil yaptım ise seni de habib yaptım. Dün-
yayı insan için insanı senin için seni de kendim için yarattım.
Felasife, talib-i hakikattir. İstinadları akldır. Akl-ı selim hiçbir zaman yanıl-
mayan akıldır. Akl-ı sakim her zaman daima yanılan akıldır.
Din nedir ?
Hak sübhanehü ve teâlâ halk ettiği mahlukatın bütün menafi-i dünyeviyye
ve uhreviyyeyi mutazammin, şamil, cami, şafi, kâfi olarak kemal ihtimamla Cibril-i
emin vasıtasıyla Peygamber sallallahü aleyhi veselleme gönderdiği kavaid ve
usuldür. Din neden ibarettir? Halis olmak, saf olmak. Dinden hariç hiçbir menfeat
yoktur. Din dahilinde hiçbir mazarrat yoktur. Sahabe-i kiram rıdvanullahi teâlâ
aleyhim ecmain limen, kime karşı kimin için nasihat halis olmalıdır diye sordukla-
rında Aleyhissalâtü vesselâm Lillahi azze ve celle için buyurmuşlardır.
Dünya kemaliyle hiçbir kimseye nasib olmamışdır.
Fıtratullah : Din-i İslamı kabule müste’id olan. Millet-i İslam üzerine halk
olunmuş yahud ahd ve misakdır. Elestü birabbiküm.
Her bir insan hilkati üzerine bırakılırsa, yavaş yavaş yürüye yürüye İslam
yoluna girer. La tebdile lihalkillah, lâyık değildir, veya kabil değildir; halkullahı
tebdil etmek.
İkame : Hakkıyla yapmak, farzı farz, vacibi vacib, sünneti sünnet, müste-
habı müstehab bilerek namazı eda etmek.
Din-ül kayyim, nihayete baliğ olan din.
Cennete girmek fazl-ı ilâhidir. Cehenneme girmek amelinin cezasıdır.
Riyh : Deburden gelen rüzgarla ifnadır. Riyah, lütfdur.
Her mü’min Kur’an-ı kerimi neşr etmeye, Kur’an-ı kerime hidmet etmeye,
kitabeten olsun, kıraaten olsun me’murdur.
Peygamber aleyhisselatü vesselâmın fi’li, kavli, hali müfessir-i Kur’an’dır.
Lut aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâmın kardeşinin oğludur. İbrahim
aleyhisselâma en evvel iman eden Lut aleyhisselâmdır.
Salahatin mebdei imandır. Müntehası huluddur.
Hulud : Daim ve beka ve yevm-i hulud kıyamet günü manalarına.
Mü’min evamire imtisal eder. Nevahiden kaçar. Nimetlere şükr eder. Be-
lalara sabr eder.
Alem-i (ilm-i) islamiyetin en büyük i’tikadlarından biri süal-i kabirdir. Mün-
kerin ve nekirin sualleri. Kur’an-ı kerim’le, ehadis-i şerifle ve icma-i ümmetle sabit
olanı süali kabri inkar eden, şüphe eden, tereddüd eden ve daire-i islamiyyetten
çıkar. 50 Kabir süali hakkında yüzden fazla hadis-i şerif vardır.
Abdülhalik Gocdüvani oğluna demiştir ki: Kasab olma, bayi-i kefen olma
(kefen satma), mezar kazıcı olma. Zira bunlarda merhamet olmaz. Kasabdan mu-
rad hayvanları zebh edenlerdir.
Kabir süali : Hem cesede ve hem de ruhadır. Kabr süalinin sır ve hikme-
ti, Cenab-ı Hak insanları yaratmağı murad buyurduğu zaman melaike-i kiram, ya
Rabbi, insanları niçin yaratacaksın? Onlar kan dökücü kimselerdir. Biz taat ve iba-
datta var iken onları niye yaratacaksın derler.
Bunun üzerine üzerine Cenab-ı Hak benim bildiğimi siz bilmezsiniz bu-
yurmuştur. Kabre konan her insana bunlardan iki melek gelir. Ondan süal ederler.
O şahıs mü’min olarak mı, yoksa kâfir olarak mı gelmiştir, öğrenilir. Herkes için diyk-
i kabr vardır.
Fakat dört kimse müstesnadır:
1- Peygamberan-ı izam salavatullahi teâlâ aleyhim ecmain.
2- Fatımatüzzehra (binti sallallahü teâlâ aleyhi vesellem) radiyallahü anh
3- İmam Ali radıyallahü teâlâ anhın validesi Fatıma binti Esed
4- Maraz-ı mevtinde – ölüm hastalığında- üç ihlas-ı şerif okuyanlar.
Büyüklerden bazıları ahiretten korkmuyoruz. Evvelden korkuyoruz demiş-
lerdir, zira evvel ile ahir birdir.
Kıyam-ı leyl çok makbuldür. Gerçi emr edilmemiş ise de yani farz değil ise
de farz gibidir. Uyku ile fecr arasında kılınan namaz teheccüddür. Vitr namazı olsun
teravih olsun kaza namazı olsun. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesel-lem
buyurmuştur ki: Yevm-i kıyamette Allah celle ve ala cümle mahlukatı cem et-tiği
zaman bir münadi nida ederki ey geceleri teheccüd namazını kılanlar! Allah celle
şanühu için sıcak yatağından ayrılanlar, istirahatlarını terk edenler, ayrılınız. Bunlar
ayrıldıktan sonra, sonra tekrar nida eder. Ey serran ve darran şükr edenler. Yani
geniş ve sıkıntı zamanlarında nimetlere nail olduklarında ve musibet ve bela-lara
şükr edenler ayrılınız. Bunlar ayrıldıktan sonra kalanların hesablarına bakılır.
Leyse ala ehli la ilâhe illallah vahşeten indelmevt. Hadis-i şerif.
Mefhum-i alisi : La ilâhe illallah ehli mevt zamanında vahşet korkusuna
düşmez. La ilâhe illallah ehl-i kimdir? La ilâhe illallah kelimesini söyleye söyleye
kalbinde bir sıfat-ı rasiha olandır.
Eddinü ennasiha hadisi şerifi münasebetiyle ehl-i din, ulema-i islamiyye bu
hadis-i şerif dinin rub’udur demişlerdir. -Dörtte biri-.
Namaz içindeki sünnetlerin her biri akşamdan sabaha kadar olan ibadet-
ten evladır.
Efdal-i a’mal iki müslümanın arasını bulmaktır. Hususuyla zevceyn arası-
nı bulmaktır.
Hasta olanı ziyaret etmek –iyadet etmek- hastalıktan kalktı ise onu tebrik
etmek, cenazeye gitmek, birbirini irşad etmek, ikaz etmek, büyükleri iclal etmek –
saymak- herkese karşı ahlak-ı hasene ile mütehallik olmak hukuk-i müsliminden-
dir.
Esteizü billah : İnnallahe ve melaiketehü yüsallune alennebiyy.
Tahkikan Allah celle şanühü ve melaikeleri yüsallune yani i’tina edenler.
Ehemmiyet verirler. O nebiyyi muhteremin şerefinin izharına, kadrinin ta’zimine.
Teheccüd namazı hakkında : Teheccüd, cehd’dendir, çalışmaktır. Yat-
tıktan sonra fecr-i sadıka kadar olan zamanda laekal iki rek’at namaz kılmaktır.
Teheccüd namazında en iyisi Yasin-i şerif okumalıdır.
Yasin-i şerif kalb-i Kur’an’dır. Gece yarısı gecenin kalbidir. İnsanın da
kalbi de uyanık olursa üç kalb bir araya gelmiş olur. Teheccüd: Bir zaruret-i dini
hükmüne girmiştir. Teheccüd o kadar nafidir ki adeta kalbe cila verir. Teheccüdü
büyükler pek nadir terk etmişlerdir. Teheccüd kılanların alınlarında bir nur lem’an
eder, onu ehli görür. Bir memlekette teheccüd kılanlar bulundu mu, o memlekete
belalar gelmez. Müsteğfirine bil eshar: Seher zamanında mucib-i magfiret bir şey
yapanlardır. Teheccüd namazının en iyi vakti gecenin ikinci sülüsüdür.
Mü’min, mahall-i rıza-i ilâhidir. Kâfir, mahall-i gadab-i ilâhidir.
Kunut, tul-i müddetle namaz kılmak demektir.
İ’tikaf : On gün on gece cami’de durmakdır. İ’tikafda olan bir kimse yalnız
abdest bozmak ve almak için çıkabilir.
Oruç üç türlüdür.
1- Avam orucudur ki fecr-i sadıktan grubu şemse kadar müftirat-ı selase (ye-
mek, içmek, cima etmek)’ den sakınmak.
2- Havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmakla beraber ramazanın ib-
tidasından nihayetine kadar ma’siyet etmemektir.
3- Ehass-ı havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmak ve ma’siyet et-
memekle beraber kalbi ki halvet-i hass-ı ilâhidir, hatarattan dur –uzak- durmak,
kalbde masiva-i ilâhiyi tahattur etmemek.
Hadis-i şerif: Umretün fi ramazan kehaccetin maî.
Herkes imanın kuvveti nisbetinde taatte bulunur. Maasiden içtinab eder.
İmanın za’fı derecesinde taatte bulunmaz. Medar-i necat-ı uhrevi imanın
kuvvetidir.
Fevz-i azim : Dünyası hamid geçer, ahirete sa’id kalkar.
Hamid ; bütün ef’ali herkes tarafından memduh olur. Hiçbir hali mezmum
olmaz.
İnna eradnal emanete alessemavat. Emanet, akl, ruh, iman, nübüvvet,
risalet, itaat, emr ve nehy, Cenab-ı Hak’ka meyl ve muhabbet, kutbiyyet, gavsiy-
yet, tevbe, nedame kast etmek lehu onundur.
Dekaik-i ulum-i Rabbaniyye, Dekaik-i ulum-i aliyye, dekaik-i ulum-i ma’ne-
viyye Kur’an-ı azimmüşşan’sız bilinmiyor.
Her bir insanın hamurunda, mayasında, tiynetinde küfran-ı ni’met vardır.
Bunu ta’dil edecek şer’dir.
Mesnevi; münkir-i peygamberan ile münkir-i evliyayı bir hizada tutuyor.
Fakat Mesnevi kütüb-i fıkhiyyeden değildir. Eğer kütüb-i fıkhiyye aynı yazsaydı
münkir-i evliyanın kâfir olması lâzım gelirdi. Münkir-i evliya kâfir değilse de dehliz-i
küfrdedir.
Ehl-i sünnet vel cemaat mezhebine göre amel-i salih imanın cüzü değil-dir.
Amel-i Salih : A’mal-i hamse-i İslamiyyedir. A’mal-i hamse-i İslamiyye
medar-ı necattır.
Ehl-i tasavvufa göre Cennattan murad; Zat ve sıfat-ı ilâhiyye ulum-i ilâ-
hiyye ve ilhamat-ı Rabbaniyyedir.
Erbabın ya’ni arif-i billah olanların kalbleri yenabia müşabihtir. Ne kadar
eşilirse o kadar halis berrak su gelir.
İnne lillah ; Havas-ı ibadını bu dereceye erdiren Allah celle şanühudur.
Hakikat-i Ka’be; kaffe-i hakayıkın fevkindedir.
Duanın icabet zamanları : (İcabet : cevab vermek demektir)
Kadr geceleri, kurban bayramı arefesi, Ramazan-ı şerifin ibtidasından ni-
hayetine kadar, Cuma günleri ve geceleri, hususuyla ikindiden sonra, Fatiha’nın
kıraatinin akabinde (Ya’ni Fatiha ne zaman okunsa), namazda olsun haricinde ol-
sun, gece ortalarında, fecr yeni açılınca, yani tulu-i şemsden seksen, doksan, yüz,
yüzon dakika evvel, ezan okunurken, ezanla ikamet arası hayye alessalât ve
hayye alel felah akabinde, musibette, fakrda, muharebede, sufuf-i askeriyyede
harb kızıştığı zaman, Kıraat-ı Kur’an akabinde, velev ki bir sahife olsun hususiyle
hatm-i Kur’an akabinde, farz olmayan namazların secdelerinde, mihrabda imamın
Fatiha-i şerife’yi kıraatinin akabinde, zemzem suyunun içilmesi akabinde, horoz
ötünce, iki müslümanın telkininde, meclis-i zikr de meyyitin gözleri kapandığı za-
man, yağmur yağdığı zaman.
İcabe mekanları : Mevadı-i mübareke (Mekke-i mükerreme’de, Medi-
ne-i Münevverede) Mesacid-i meşhurede, Mesacid-i selasede (Ka’be-i muaz-
zama, mescid-i Nebevi ve mescid-i aksa); muvacehe-i seadette, zem-zem ku-
yusu başında, Safa’da, Merve’de Arafat ve Müzdelife, Mine’da hacerat-i sela-
se akabinde, kubur-i salih’de (İcabe-i duada huzur-i salihin indinde mücer-
rebdir.)
Duası müstecab kimse : İftarın açılmasında, zikrin ortasında hiçbir taraf-
tan muavenet ümidi olmayan kimsenin duası, ilacdan, etibbadan ümidini kesen
hastanın duası, mazlum olan kimsenin duası, velev ki kâfir dahi olsa, ebeveynin
evladı hakkında, aleyhinde duası, racül-i salihin duası (racül-i salih demek üze-
rinde Allah celle şanühunun ve ibadullahın hakkı olmayan kimse demektir), müsa-
firin, saimin, bir müslümanın gıyaben arkadaşına ettiği dua, genc taiblerin. Ma’si-
yete ait dualar makbul değildir.
Duanın adabı : Vücudunda, yemek ve içmesinde, meşrebinde, ekmenin-
de, melbesinde (elbisesinde) haram olmamak, duada ihlas olmak, dua esnasında
hatıra bir şey getirmemek, zira nazar-ı ilâhi kalbedir. Takdim-i amel-i salih yani bir
sadaka vermek ve namaz kılmak ve Kur’an-ı kerim okumak gibi
(İki rek’at hacet namazı vardır) Abdestli bulunmak, kıbleye müteveccih ol-
mak, diz çökmek, kıbleye müteveccih olmak-duanın kıblesi Arşdır- Duanın evve-
linde Cenab-ı Hakkı sena etmek- Senanın en efdali elhamdülillah demektir- Dua-
dan sonra Salavat-ı şerife getirmek, ellerini koltuklarının altı görünecek kadar aç-
mak, ellerin ayalarını Arşa doğru çevirmek, ellerini omuzların hizasına kadar getir-
mek, esma-i izam-ı hüsnayı zikr etmek, şefi’ ittihaz etmek, Kur’an-ı kerim ve eha-
dis-i şerifede varid olan dua-i me’sureyi okumak, enbiya-yi izam salevatullahi aley-
him ecmain ve suleha ile tevessül etmek, i’tiraf-ı zünubla, ciddiyetle kalbi ihdar
ederek, acele etmeyerek, Hak teâlâya hüsn-i zan ederek, evvel kendine, ondan
sonra akrabasına, ebeveynine dua etmek, müslümanlara nafi olan şeyi istemek,
tekrar etmek, muhal olan şeyi istememek,
Her hacetinin istenmesi sonunda amin demek, beddua etmemek, yüzünü
mesh etmek, zira eller nur ile doludur, yüzünü ve vücudunu mesh ederse her tara-
fa sirayet eder.
Mucid-i kainat, halik-i kainat, mürebbi-yi kainat, ahirette hiçbir şeyi vesile
etmemiştir. Ahirette sebebsiz olarak her şey ihdar edilecektir.
Müezzinlerin sabaha karşı minarelerde yaptıkları temcidat Davud aley-
hisselâmdan kalmadır. Davud aleyhissalâtü vesselâm nısfülleylden sonra çıkar
Zebur’u okurdu. İlk evvel mevzun kelam söyleyen Davud aleyhisselâmdır. Tesbi-
hatıyla, temcidatıyla beraber okurdu.
İmanı kavi olan hiçbir suretle şeytana tabi olmaz, İmanı zayıf olan za’fı
nisbetinde şeytana tabi olur. İman hem demirden daha kavidir, hem gül yaprağın-
dan daha naziktir. Eğer iman kavi ise hiçbir şeyden müteessir olmaz.
Elhamdü : Umum zaman, umum mekan, umum efrad, umum mehamid
yani her kimin tarafından her hangi ferdden herhangi zamanda her hangi mekan-da
her kime olursa olsun şükürle senalar hep Allahü teâlâ celle şanühuya aiddir.
Semavattan murad ulviyyattır. Gerek ulviyyat-ı mekaniyye olsun gerekse
ulviyyat-ı rütebiyye olsun.
Vahy : Tereddüd, şek kabul etmez. Zira melek vasıtasıyladır.
Kuşlar kanadlarını yukarı çıkmak için isti’mal ederler. Melekler cenahlarını
yukarıdan aşağı inmek için isti’mal ederler. Mekanları zaten alidir. Yukarı çıkmak
için kanada lüzum yoktur. Melaike de alemi halk’dandır.
Hak sübhanehu ve teâlânın halk edişinde ve halk etmeyişinde iradesi
müraccahdır. Mahlukat-ı ilâhiyye mütefavüttür. Enva, ecnas, esnaf ve eşhas ve
saire sureti ile mütefavüttür.
İnsan alem-i sagirdir. Zira kendisinde alem-i halk, alem-i emrin nümune-
leri vardır. Bütün mahlukat kebirdir.
Nisanın –kadınların- efdali Fatıma radıyallahü anha, ondan sonra validesi
Hadice radiyallahü anha ve ondan sonra Müfti-yil İslam Aişe radıyallahü anha-dır.
Cehennem mutlaka küfrün cezasıdır. Cennet mutlaka imanın mükâfatı
değildir. Tefaddulen imanın mükafatıdır. –İnayet ve ihsan ve kerem-
Ehl-i beyt on iki suretle tefsir edilmiştir. Ehl-i aba, Ehli Al-i Ali, Al-i Ukayl;
Al-i Cafer-i Tayyar; Bütün ulema, Aşıklar, Müttekiler. Zekât, sadaka-i fıtr ve sair
sadakat bunlara verilmez. Zira bunlar malik-i kübradır. Kirli şeyler ehl-i beyte
verilmez. Bu hüküm beytülmalden kendilerine maaş verildiği zamana göre-dir.
Şimdi ise kendilerine bu suretle verilmiş bir hak, bir maaş olmamakla zekât al-maları
caizdir.
Güzelliği çirkinlikten ayıran ancak şer’; Kur’an, hadis, ayetdir. Cadde-i
müstekim Kur’andır.
Akl, şeriatın pişvasıdır. (İktida ve ittiba olunan) Fener gibidir. Onun için
mecnunlara şeriat yoktur. Zira akılları yoktur.
Vakta ki vehen ve heva -tenbellik, gevşeklik ve heva-yı nefis- akla galib
oldu, kabihi hasen görürr –çirkini güzel görür- haseni kabih -güzeli çirkin- görür.
Şeriat bir şeydir ki kabihi hasenden fark eder.
Hak teâlâ birisini severse ona her nev a’mal-i haseneyi hasen –güzel-
gösterir. Her kabih a’mali – çirkin ameller, işleri- kabih –fena, çirkin- gösterir.
Ümmet-i Muhammed sallallahü aleyhi veselleme Peygamber Muham-
med sallallahü aleyhi vesellemden iki emanet vardır. Birisi Kur’an, diğeri Ehl-i
beyttir.
Haşr-i ecsadda : Bir insan mezara gömüldüğü zaman malik olduğu ayni
eczasıyla haşr olunur.
Allah celle şanühu birisini aziz etmek isterse kendi hidmetinde istihdam
eder. (Aziz : muhterem, mu’teber, hatırı sayılır manalarına) Yani erkan-ı sitte-i imanı
ona inandırır. Erkan-ı hamse-i islamiyye ile amil kılar. –
Buniyel islamü ala hamsin- hadis-i şerif.
Resulullah demek, Allahü teâlâ celle şanühu namına söz söyleyen de-
mektir.
Muhammed aleyhisselatü vesselâm insandır. Melek değildir. Arabdır.
Kureyş aşiretindendir ve Haşimi kabilesindendir. Muttalibi hanedanından-
dır. Mekke-i Mükerreme’de tevellüd buyurmuş, kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç
yaşında resul olmuştur. On sene sonra Allahü teâlâ’nın emriyle Medine-i Münev-
vere’ye hicret etmiştir. On sene sonra vefat ederek Aişe radıyallahü anhanın hüc-
resinde defn edilmiştir.
Cemi-i mahlukatın cemi-i evsaf-ı kemali, Aleyhisselatü vesselâmın evsaf
ve kemaline nisbeti bir kum tanesinin kum deryasına nisbeti gibidir.
Münhasır fil ferd, sadık ve masduk peygamber aleyhisselatü vesselâmdır.
Melek ruhu nefh esnasında insana dört şey yazar: Rızkını, ecelini, ameli-
ni, sa’id mi, şaki mi? Sa’id kimdir? Sekerat zamanında imanla gidendir.
İnsan iki şeyden mürekkebdir. Ruh, beden. Evamir-i ilâhiyyeyi ifa eden
ruhdur. Yani önce bunlara i’tikad etmek lâzımdır. Bu ise ruha aiddir. Amel bundan
sonra gelir.
Sadaka alet-i tasdikdir. Yani kalbdeki iman davasını tasdik eder. Ama ha-
kikat-i ma’budunu görmeyendir. Basir, hakikat-i mabudunu görendir.
Resul : Ahkam-i diniyyey i tebliğ etmeğe memur kimsedir.
Kudret-i ilâhiyye gayr-i mütenahidir.
Kader-i ilâhi gayri mütenahidir.
Arkası garba, mecrası şarka akan sular iyidir. [Tuna nehri böyledir.]
Alim ikidir. Birisi alim-i billah, diğeri alim bi emrillahdır ki kelam ve fıkıh il-
mi gibi. Alim billah o kimsedir ki Allah celle şanühu onların kalbine batın itibarıyla
bir nur ilka etmiştir. Bunlar da Hak sübhanehu ve teâlânın sıfatlarını, fiillerini bil-
mek, Zat-ı ilâhinin vücub-i vücuduna ve istihkak-ı ubudiyyete kail olmaktır.
Yahşallah : Edna haşyete sahib olan, edna ilme malik olan, vasati haş-
yete sahib olan, vasati ilme malik olan; âli haşyete sahib olan, âli ilme malik olan.
Haşyet : Korku Hak sübhanehu ve teâlânın ibadından ancak ulema haş-
yet eder. Haşyet bir manaya göre imandır. Yani zat-ı akdes-i ilâhinin kahhar, şedi-
dül ikab olması dolayısıyla haşyet edilir. Bir kıraate göre Allahü teâlâ ulemaya
haşyet eder, ta’zim eder. Bir de Cenab-ı Hak ulemadan haşyet eder, yani kendi-
sinin sevdiği kimselerin dilgir olmasından korkar.
Dilgir : Keder verici. İşte burada bir nükte vardır. Gerek bu kıraatın gerek
diğer kıraatlerin zımnında ulemayı sena vardır. İnnema yahşallahü min ibadihil
ulema. Alim billahdan, arif billah daha yüksektir.
Salih : Allahü teâlâ’ya yarar, yani Allahü teâlâ’nın emr ettiği şeyleri ya-
par, emr-i iktizası farzdır. Bir insanın elbisesi haram olursa, bu elbise ile kıldığı na-
maz farzı ıskat eder. Fakat namaz üzerine va’d-i ilâhi olan sevaba nail olamaz.
Seccadesi haram olursa aynen böyledir. İçinde namaz kıldığı meskeni haram olur-
sa yine böyledir.
Tîb : Temiz olan şey, vücuda zarar vermeyen şey, veya tîb helal olan
şeydir. Tayyibat, helal ve lezzet veren şeylerdir.
Malayani ile meşgul olanın dini doğru değildir.
Malayani : Beyhude ve manasız manalarında
Müslüman ne vakit müslüman olur? Kendisine sevdiği şeyi diğer Müslü-
manlara da sevdiği vakit, kendisinin sevmediği şeyi diğer müslümanlara da sev-
mediği vakit.
La yü’minü ehadüküm hatta yühibbü liehihi ma yühibbü linefsihi.
Hadis-i şerif.
Her kim Allahü teâlâ’ya ve ahirete iman etmiş ise hayrdan başka bir şey
söylemesin. Komşusuna eziyyet vermesin. Misafire hürmet etsin.
Bir zat Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi veselleme bana nafi bir nasihat
söyle deyince Aleyhissalâtü vesselâm La tagdab buyurmuşlardır. (Kızma). Tekrar
nasihat istemesi üzerine gene La tagdab buyurmuşlar. Üçüncü defa olaraka gene
nasihat isteyen bu zata tekrar La tagdab buyurmuşlar.
Buyurmuşlar ki: Her ne vakit bir fenalık edersen akabinde bir iyilik et.
Eger fenalık akabinde bir iyilik edersen fenalığın tesirini izale eder. Temiz
suyun pisliği izale ettiği gibi.
Haya etmediğin zaman istediğini yap demek sen bir şeye yaramazsın de-
mektir.
Malın her kısmında zekât vardır.
Lebbeyk : Hazırım senin sözünü dinlemeye.
Vel Kur’an-il hakim : Muhkem olan Kur’an’a kasem ederim. Vel
Kur’an’daki vav kasem içindir. Veyahud atıfadır. Hakim muhkemdir, mütehakkim-
dir. Tezelzül, tezebzüb, ızdırab kabul etmez. Sabittir, kaimdir.
İnneke ala sıratin müstekim : Sırat geçit demektir. İstikamet iki manaya-
dır. Bir mana doğru, iğvicacsız, diğer mana da genişdir.
Ecdad-ı peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi vesellem hamil-i bar-ı nübüv-vet
idiler. Haml-i nübüvvet sanemlere secde etmeye mani idi. Onun için ecdad-ı
peygamberiden hiç birisi saneme-putlara- tapmadı.
Feeğşeynahüm : Onları gaşy ettik. Gözlerine perde indirdik.
Fehüm la yübsirun : Delail ve asarı görmezler.
Peygamberanı izam salavatullahi ve selâmın vücudları mu’cize olmaları-
na kâfidir.
Hakikat-i şems-i yakin oldur ki Hakikat-i Muhammediye sallalahü teâlâ
aleyhi vesellemdir
Esteizü billah : Vadrib lehüm meselen.... Eshab-ı karye’deki. Karye An-
takyadır. Sure-i Kehf’deki karyeden murad Antakya’dır.
Resulün resulü resuldür. Adem aleyhisselâmdan bu ana kadar gelen bü-
tün resuller, hakikat Muhammed sallalahü aleyhi vesellemin resulleridir.
Antakya’ya gönderilen iki zatın isimleri Yahya ve Boris idi. Bazı akvale göre
isimleri belli değildir.
İnna tatayyarna biküm... Tetayyür, teşaüm, şüümluk... Vema enzelna...
inzal etmedik, Min badihi.. onun şehadetinden veyahut re’finden sonra, yani Habib-
ün Neccarın, zira Habib-i Neccar vücuduyla beraber cennete gönderildi. Çünkü o
vücudunu ve malını ve mülkünü Allah celle şanühunun yoluna feda et-mişti. Onun
için İsa aleyhisselâmın ref’ mazhariyyetine mazhar oldu.
Düşmanlık ancak emr-i ilâhiye muhalefet edenedir. İstihza, eşedd-i azab-
dır.
Kem : İki manaya gelir. Biri istifham, biri de istiksardır. Kem ehlekna’daki
kem, istiksar içindir.
Sübhanellezi... Münezzehdir Allah celle şanühu.
Halekal ezvace.. Esnafı halk etti.
Büyük insanlar diyor ki: Tecelliyat-ı ilâhiyye tekerrür etmez. Zira tekerrür
acze delalet eder.
El-Aziz : Her makdura kudreti veren, her makdura kudreti tealluk eden
celle şanühu..
El-Alim : ilmi her malumu muhit olan.
Vessaffatü : Saffat kelimesi ism-i faildir. Cem-i müennesdir. Yani saf saf
duranlara kasem ederim.
Murad-ı ilâhi : Makam-ı ubudiyyette mertebelerine göre kaim olan ve
mertebelerine göre emr-i ilâhiye muntazır olan melekler. İnsanların en âli kısmı
Enbiya-yı izam aleyhimüssalâtü vesselâmdır. Onlardan sonra evliya-yı kiramdır.
Evliya demek enbiyaya tam tamına tabi olanlardır. İnsanların en aşağısı da mün-
kir-i uluhiyyet, münkir-i risalet, münkir-i kütüb-i ilâhiyye olanlardır. Melaike-i kira-mın
en aşağı kısmı da Cehenneme müekkel olan melaikedir. Onların reisleri on
dokuzdur. Onlardan sonra kürre-i arzın içinde bulunan melaikedir.
Saffan... Şu suretle saf olan meleklere kasem ederim.
Saffatın manası muhtelifdir. Yani ecram, mertebe, ervah-ı müdebbere.
Ervah-ı müdebbere huzur-i ilâhide evamir-i ilâhiyyeye muntazırdırlar. Makam-ı
ubudiyyette saf olan melaikeye kasem ederim.
Sebul Mesani.. Fatiha demektir ki iki defa nazil olmuştur. Yahud her na-
mazda tekrar edilir, yahud başka bir tefsire göre yedi sure demektir. Sure-i Baka-
ra’dan Beraat suresi’ne kadar -o da dahildir. Zira Sure-i Enfal ile ikisi bir sayılır.
Onun için aralarında Besmele yoktur. Sebul Mesani yahud da Kur’an’ın tamamı-
dır. Veyahud sena-i ilâhiyeye ait olan ayat-ı kerimedir.
Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü teâlâ anh buyurdu :
Men utiyel Kur’anü karee ehaden efdale mimma utiye fekad hakkara
azi-men ve vekkara hakiren.
Manası : Bir kimseye Kur’an-ı azimüşşan verilse, yani hafız olsa, sonra
başkasına verilen bir nimet-i dünyayı daha üstün görse, ind-i ilâhide kıymetli olanı
kıymetsiz yapmış ve kıymetsiz olana kıymet vermiş olur.
Kemal üç kısımdır: Bilmek, okumak, onunla yani Kur’anla mütehakkik ol-
mak.
Kema enzelna alel muktesimine : Muktesimin eşraf-ı Kureyşden on iki
kişi idiler. Onlar Ka’be-i muazzama’ya varan yolları aralarında taksim ettiler. Her
biri bir yol ağzında oturdu. Mekke-i Mükerreme’ye gelenlere bir sahir var. Sakın
sizi kandırmasın derlerdi.
Adin : Kur’an-ı kerimi parçalayanlar. Kur’an-ı azimüşşan’dan emelle-
rine gelen kısmı ayırıp diğer kısmı terk edenler Kur’an’ı lâzımutta’zimi oyuncak ya-
panlar.
Rabbena inneke men tüdhilünnare fekad ehzeyteh..
Ey Rabbimiz Sen nara idhal ettiğin kimseyi rüsva ettin.
Ebrar : İyilik edenler.
İki daire vardır :
Biri daire-i adl, diğeri de daire-i fadldır. Kâfirler daire-i adlde, mü’minler
daire-i fadldadır.
İzzet : Asl-ı imandır. Bigayr-i hisab. Ümid edilmeyen yerden.
Masir : Merci’ manasınadır. Re’fet ve rahmet bir manadadır. Fakat re’fet
daha incedir.
Elhamdü : Hamd ve sena demektir. Medh ve sena ve şükr ve hamde lâ-
yık ve müstehak olan ancak odur. Hamd bir iştir ki mün’imin büyüklüğüne delalet
eder. Salah-ı dünyeviyye ve uhreviyye ve bütün kemalat-ı ilâhiyye Kur’an-ı azi-
muşşan’dadır.
Kebüret : Azim manasınadır. Küfr-i azim, cürm-i azimdir.
İz eva’l feta : Burada füta feta nın cemi’dir. Feta genc demektir. Fütüvvet-
tendir. Fütüvvet kuvvet demektir. Genclere kuvvetli olduğu için onlara feta derler.
Fetva da bundandır, Kuvvetli bir mesele demektir. Yani arkası kuvvetli ya ayet-i
kerimeye veya hadis-i şerife dayanmıştır.
Peygamber aleyhissalâtü vesselâm emraz-ı batiniyyenin tabib-i hazıkı idi.
Onun Kur’an-ı azimuşşan’dan anladığı mezaya ve esrarı rümuzat ve esrarı kim-
se anlayamaz.
Ve rabatna ala kulubihim.. Kalblerini sabr ile rabt ettik. İzhar-ı hakla vüdd
ile (Vüdd muhabbet manasına) Eshab-ı kehfin kalblerini irfan ve muhabbet ile o
kadar istila etmiştir ki vatanlarını, mal ve menallerini, evlad ve iyallerini unut-tular.
Vükela, vüzera evladı idiler. Vehüm vükud.. Uyumuşlardı. Eshab-ı Kehf ma-ğarada
üçyüz dokuz sene uyudular. Eshab-ı kehfin şerrinden kaçtıkları melikin is-mi
Dakyanus idi. Putperest idi. Onları putlara tapmaya mecbur etmek istedi. Onlar ise
muvahhid, akil ve necib kimseler idiler. Cenab-ı Hakka iltica ederek mağaraya
kaçtılar. Üçyüz dokuz sene uyuduktan sonra uyandılar. Yemek ve saireyi tedarik
etmek üzere içlerinde en akil, fatin ve hakim olan Yemlihayı şehre gönderdiler.
Kendileri yedi kişi idiler. Kelbleri sekizinci oldu.
İsimleri : Yemliha, Meksina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, ye-
dinci Rai idi yani Çoban idi. Sekizinci köpekleri Kıtmir idi. Bunlar, isimlerini taşıyan,
veya ezberleyen veya evinde bulunduranın imdadına yetişeceklerini va’d etmişler-
dir. Bunlar Peygamberlerden aşağı en büyük evliyadandır. Onun için Cenab-ı Hak
Kur’an-ı azimüşşan’da onlardan bahs ediyor.
Umur-i mahsusada insanla hayvan müşterektir. Umur-i ma’kulede insanla
hayvan müşterek değildir. Umur-i ma’neviyyede kâfir müşterek değildir.
Dünya hayatının mabihil kıvamı, mabihil hayatı ruhdur. Ahiret hayatının
mabihil kıvamı, mabihil hayatı imandır.
Hayatı dünya rahm-i maderden başlar. Sekeratta biter. Hayat-ı ahiret se-
keratla başlar nihayeti yoktur.
Sekerat-ı imanı selâmetle geçiren, hayat-ı ebediyyeye nail olur. İman-ı
sekeratta selâmetle geçirmeyen mevt-i ebediyye düçar olur.
Salihatta ebedül abad beraber kalan namaz, oruç, zekât, hac ve kelime-i
şehadet yani erkan-ı hamse-i islamiyyedir. Aleyhissalâtü vesselâmdan bakiyyat-ı
salihat nedir diye sormuşlar. Cevabında sübhanellah vel hamdü lillah vela ilâhe
illallah’dır buyurmuşlar. Başka bir suale de cevaben: Salihat kelam-ı tayyibdir bu-
yurmuşlardır.
Hasedden olan inkar hakikatte fadlını ikrardır. Kureyşlilerin inkar ve itiraz-
ları ihtisas-ı vahye idi. Nefs-i inzale değildi.
İlim bir şeydir ki muhalifi, nakîsı mümkün değildir. Şek delil olamaz. Nü-
büvvet, risalet ve inzal-i Kur’an halis atiyye-i ilâhiyyedir ve hediyye-i ilâhiyyedir.
Velayet böyle değildir. Velayette çalışmanın azıcık medhali vardır. Yani nübüvvet-
te çalışmanın hiçbir medhaliyyeti yoktur.
Ni’mel abdü : Kulluğa, ubudiyyete ait bütün sıfatları havi idi.
Safinat : Üç ayak üzere durur ve ayağın tırnağı ile toprağa basar.
Ciyad : Ceydin veyahut cevad’ın cem’idir. Çok koşan atlar manasınadır.
Aşiyyu : Zevalden gece yarısına kadar.
Furkan : Mana itibariyle kalbde Hak veya batılı fark etmek, Kur’an oku-
mak itibariyle, mushaf nefs itibariyle.
Mü’min : Besmelenin başından vennas’ın sinine kadar olan bilcümle ah-
kam-ı Kur’aniyyeye iman edendir. Kâfir bir ahkam-ı celilenin velev bir hükmüne ol-
sun iman etmeyendir.
Her müntekim gücü yettiği kadar intikam eder.
La yehdi : Hidayete mavaffak etmez.
Kur’an-ı kerim zaten söylemek için nazil olmuştur. Fakat bazı yerlerde
hususi olarak “kul” söyle diye emr buyurulmuştur.
İnni ehafü en asaytü Rabbi... İsyandan murad ihlasın derecatı aliyyele-
rini iktisaba sebeb olacak ibadette bulunmamak yani ihlasın derecatından gaflet
etmek.
Enabe : Ma’budiyyet cihetiyle masivadan yüzçeviren.
Yestemiunel kavle : Evamir-i ilâhiyyeyi dinleyen, evamir-i ilâhiyye dört
kitabla yüz suhuftur.
Feyettebiune ehsenel kavle : Ahsen-i kavl Kur’an-ı kerim’dir.
Hedakümullah : Allah celle şanühu onları maksada isal etmiştir demek-
tir. Şerh-i sadrına demektir. Bir insanın islamiyyete olan isti’dadında tekmili de-
mektir.
Nur : Bir lütf-i ilâhidir. Taraf-ı ilâhiyyeden faizdir. Ayat-ı tekviniyyeyi ve a-
yat-ı tenziliyyeyi müşahede etmektir.
Kimin yüzü iyiliğe doğru olmadı, Peygamberleri görmekle faide görmedi.
Sallallahü teâlâ aleyhi vesellem.
Müteşabih ayetler birbirlerine müşabihdir. İmanı takviyede imana kuvvet
vermekte.
Küfr : Ayat-ı tekviniyyeden ve ayat-ı tenziliyyeden i’raz etmektir.
Küfür ne demek ? İmanı nakz demektir:
İman ne demek ? Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın ind-i ilâhiyyeden
getirdiği bilcümle ahkamı iz’an ve tasdik etmektir. İz’an itaat manasına.
Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh buyurmuştur ki: Eğer Kelime-i tevhidin
sevabı bütün mahlukata taksim edilirse hepsine kâfi derecede isabet eder.
İnzal : Mertebe-i uluhiyyetden, mertebe-i nübüvvet ve risalete indirmektir.
Vefat eden büyük zatlardan birini [Ubeydullah-ı Ahrar] hazretlerini rüya-
da gören bir ahbabı dünyaya bir daha gelmesini arzu edip etmediğini sorduğunda,
cevaben: Evet dünyayaya bir daha gelmek isterim. Fakat sizin gibi meclis kurub
sohbet etmek için değil. Gelmek isterim ki çarığımın ipini bağlıyayım. Asamı elime
alayım. Bütün müslümanların kapılarını çalıp kendilerini dışarıya çağırayım. Ve ey
birader bilir misin ki dünyaya niye geldin, nereye gideceksin diye sorayım demiş.
Kütüb-i şer’iyyede denir ki, fena adamların salahı hapishanede, çocukla-
rın salahı mektebde, kadınların salahı evdedir.
Leha ma kesebet : Nefsin lehindedir iyilik cihetinden ne kazanırsa.
Ve aleyha mektesebet : Nefsin aleyhinde şer cihetinden ne kazanır ise.
La tüzi’ : Saydırma.
Hibe : Mukabelesiz ihsana derler.
Namaz nerede var ise orada iman var, namaz yoksa iman ya var, ya yok.
Zira namaz kılmayan tamamen gafildir.
Zevcenin en büyük nimeti, kocasının kendisinden razı olmasıdır. Evladın
büyük nimeti babasının kendisinden razı olmasıdır. Talebenin en büyük nimeti ho-
casının kendisinden razı olmasıdır.
Rabbena : Bizi yoktan var eden, yetiştiren, terbiye eden bizi bu hale geti-
ren, Peygamberleri peygamberliğe getiren, ulemayı alimliğe getiren, evliyayı velili-
ğe, çocukları büyüklüğe yetiştirendir.
Sabr üçdür :
1- Taat ve ibadetde meşakkatine tahammül etmek yani nefse muhalefet et-
mek. Bu suretle Allah celle şanühunun emrine muvafakat etmek.
2- Ma’siyetin zevkini terkden sabr etmek.
3- Belalara sabr etmek.
Es-Sadıkine : Allah celle şanühuya doğru, sadık olmak.
Vel kanitine : Uzun uzadıya namaz kılmak.
Vel münfikine : Mallarını Allahü teâlâ’nın emrine imtisalen sarf edenler,
zekât verenler.
Vel müstegfirine bil eshar : Sabaha karşı olan zamanda hiç olmazsa
güneşden yüz dakika evvel istigfar edenler, teheccüd namazını kılanlar. Tehec-cüd,
mucib-i magfirettir. Seher zamanında yalnız lisanla istigfar kâfi değildir.
Ve ulil ilmi : İlim sahibi olanlar. İlim sahibi olanlar müslümanlardır. Zira
müslümanlar Allah celle şanühunun bir olduğunu bilirler.
Kaimen bil kısti : Adliyle kaimdir.
Tevrat : Yirmi defterdir. On sekiz defteri Muhammed aleyhissalâtü ves-
selâmın evsaf-ı aliyyesine ait idi.
İnsanlar, insanlık itibarıyla uzaktır. Zat-ı ilâhi, uluhiyyet itibariyle pek ya-
kındır. İnsan, Cenab-ı Hak için yaratılmıştır. Binaenaleyh insan Cenab-ı Hak’tan
başka bir şeye feda edilemez. Ancak Cenab-ı Hak için feda edilir.
Bir mü’minin katli için yarım kelime ile olsun muavenet eden iki bin sene
Cennetten dur –uzak- olur. O yarım kelime müessir olmasa bile.
Zülkifl aleyhisselâm kefalet sahibi idi. Halen peygamber olmadan ibadeti
tekeffül etmiştir.
İbrahim aleyhisselâm Basra civarında Kuse köyünde doğmuştur.
Akil oldur ki aklın isti’maline muktedir olur.
Allahümme erinel hakka hakkan verzukna ittibaahu.. Hadis-i şerif.
İnsan her şeye muhtaçtır. Allah celle şanühu ganiyy-i mutlaktır. İnsan
kendisini bildi, yani her şeye muhtaç olduğunu ve Cenab-ı Hak’kı muhtacün ileyh
olarak bilirse, Cenab-ı Hak’kı rezzak, kendisinin merzuk; Cenab-ı Hak’kı halık,
kendisini mahluk olarak ve saireyi de böyle bilirse, işte Men arafe nefsehu fekad
arafe rabbehu kendisinde tecelli etmiş demektir.
Şeriat her menfeate talib, her muzırı dâfi’dir.
Her hakikatin menbaı Kur’an-ı kerim’dir. Hakikat gaibi bilmektir. O da
Allah celle şanühuya hasdır. Cenab-ı Hak da hakikati Kur’an-ı kerim’de göster-
miştir. Buna binaen her şeyin hakikatinin Kur’an-ı azimuşşan’da olduğu anlaşılır.
Her insan kemale talibdir. Mü’min daima imanın kemalatına talibdir. Kâfir
daima küfrünün kemaline talibdir.
İyilik : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına imtisal etmek.
Fenalık : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına muhalefet etmektir.
Küfran-ı ni’metin en birincisi, ni’meti mahallinde sarf etmemektir.
Bi gayri hisab : Ümid edilmeyen yerden..
Ves sabikun : Zaman itibariyle ileri gidenler, mertebe itibariyle ileri giden-
ler. Kurb-i ilâhide sebkat edenlerdir.
Mertebe itibariyle ileri gidenlerin evveli Peygamber aleyhissalâtü vesse-
lâmdır. Onlardan sonra kendi meclislerinde terbiye görmüş sohbetlere yetişmiş sa-
habe-i kiramdır. Sahabi; arkadaş demektir. İman da tebliğ-i dinde sabikun; Saha-
be-i kiramı gören Tabiin, fukaha, mutasavvıfin de sabikundur. Muhaddisin, müfes-
sirin de sabikundandırlar. Mutasavvıfin: Her şeyi olduğu gibi bilenlerdir.
Fukaha : Her işi işittikleri gibi bilenlerdir. Mesela fukaha namazın erkan ve
edasını gösterirler. Mutasavvıfin, namazın esrarını bilirler.
Tasavvufun manası saf insanlar demektir. Eshab-ül meymene: Yümünlü
insanlardır. Bu ümmetin sabıkları Eshab-i kiram, tabiin ve tebe-i tabiin ve eimme-i
dindir.
Muhaddisin : Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın akvalini, efalini, ah-
valini olduğu gibi bila-ziyade ve bila-noksan bilenlerdir.
Tefsir : Takrir ve tahrire gelmez. Bu büyüklerin kalbinde zuhur eden bir
nur-i ilâhidir. Bizim okuduğumuz kitab tefsirin anahdarıdır. Çekmeceyi anahdarla
açınca içindeki mücevherat zahir olur.
Sülletün minel evvelin : Bizim peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm-
dan evvel gelen peygamberler kendileri ve ümmetleri sabikun kısmındandır.
Mevduatün : Tezyin edilmiş, oyulmuş.
Tevekkül : Allah celle şanühuya dayanmak.
Fakihetün : Marifetullahdan ibarettir. Bir insan dünyada Celle şanühuyu
ne derece tanırsa, ahirette fakiheden o derece mütelezziz olur.
Hur : Beyaz, Ayn: Gözleri iri.
Müfessirin-i izam : Murad-ı ilâhiyi kelam-i ilâhiden istihrac ve istinbat
edenlerdir.
Ve eshabüşşimal : Sol tarafta olanlar veya şom ve meşum olanlar.
Semum : Harareti mesammata nüfuz eden ateş.
Hamim : Derece-i nihayede sıcak olan su. Ehl-i cehennemin terinden ha-
sıl olur.
Alel hunsil azim : Büyük günahlara..
Kul innel evveline vel ahirine : Evvelinden murad Fahri alem sallalahü
teâlâ aleyhi vesellemin zaman-ı seadetlerinden evvel geçenler; ahirinden murad
aleyhissalâtü vesselâmın zamanı seadetlerinden inkıraz-ı aleme kadar gelenlere
veya şu murad, bu murad, müfessirin-i izam bir çok manalar vermişlerdir.
Nüzülün : Misafire ilk ikram edilen şey. Mesela kahve ve emsali..
Mevakiun nücum : Birkaç kısımdır. Biri Kur’an-ı kerim’in parçaları ayet-i
kerimeleri, yani Levh-i mahfuz’dan parça parça ayetlerin nazil olduğu yerler. Levhi
mahfuz: Kur’an-ı azimuşşan’ın tesbit edildiği levhdir.
İnnehu le-Kur’an-ül kerim : Kur’an okunur. Okuması sehil –kolay- ma-
nası âli...
Melaike bir seviyyede halk edilmiştir. Terakki etmezler.
Kerim bir adam misafirine menziline göre ikram eder. Kur’an-ı azimüş-
şan da okuyanın istidadına göre ikram manasıyla, mezayasıyla, rümuzuyla, nükati
ile işaratı ve sairesiyle ikram eder. İman ne kadar kavi olursa Kur’an-ı azimüş-
şan’ın meanisini, mezayasını rümüzunu, işaratını okadar iyi anlar. (Meknun gizli,
mahfi.) Cebrail aleyhisselâm da Kur’an-ı azimuşşan’ın esrarını ve sairesini bil-
mez Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ona ta’lim etmedikçe...
La yemessuhu illel mutahharun :
Küdurat-ı beşeriyyetten tahir olmayanlar Kur’an-ı azimüşşana mes ede-
mezler. Hatta cildine kabına. Kur’an-ı azimuşşan’ın yalnız bulunduğu çantaya ve
imam Hanbeliye göre sandığa da mes edemezler. –El ile tutamazlar-
İmam Hanbel’e göre Kur’an-ı azimuşşan’ın konduğu çantada sikleti
Kur’an-ı azimuşşan’ın sikletinden çok olan bir şey bulunursa çantaya temas ede-
bilir.
Muhbal : Zekâtı vermeyen Cenab-ı Hak’kın hakkını ve mahlukatın hakkı-
nı- hakkını – eda etmeyen..
İnkıyad : Kalbin teslimidir.
Kul inni ehafu en asaytü rabbi : Söyle eğer rabbime isyan edersem eğer
Rabbimin emrinden çıkarsam yani ihlası terk edersem, ihlasa meyl etmez-sem.
Kulillah a’büdü : Allah celle şanühuya kul olmak, onun emrini her şeyin
fevkine tutmak.
İnzal : Birden indirmek; tenzil: yavaş yavaş indirmek.
Kur’an-ı azimuşşan’ın üç tertibi vardır. Bir tertibi ilm-i ilâhidedir. Fakat il-
mi tertib olmadığından buna tertib denilmez. İkinci tertib Levh-i mahfuzdadır.
Üçüncü tertib tertib-i nüzüldür. Kur’an-ı azimuşşan Leyle-i kadr’de ilm-i ilâhiden
Levh-i mahfuza nazil olmuştur. Her surenin Besmelesi o surenin mazmununa gö-
redir.
Alem yetmiş iki bindir. Bütün ziruh bir alemdir. Melekler bir alemdir. Cinler
bir alemdir. İşte bu suretle yetmiş iki bin alem vardır.
Mütekaddimin ve gerekse müteahhirin her ne var ise Peygamber aleyhis-
salâtü vesselâmın ümmetidir.
İlm-i kelam min haysü’z- zahir Allah celle şanühudan bahs eder.
Tasavvuf : Min haysül hakika Allah celle şanühudan bahs eder.
Yemşune alel ardı : Arzın üzerinde meşy ederler –gezerler- yaşarlar,
ömürlerini geçirirler.
Hevnen : Hevn yumuşak. Mahlukata eziyyet etmez, kimseye hiddet, şid-
det göstermez, kimseyi kırmaz.
Vellezine yübitüne lirabbihim sücceden ve kıyamen :
Bütün geceye dahil olurlar. Sacid ve kaim olarak yani akşam namazını kı-
larlar.
Vellezine yekulune Rabbena’srif anna azabe cehennem :
Allahü teâlâ’nın makbul kullarının alametlerinden biri: Derler ki (Rabbe-
naasrif anna azabe cehennem) Şu halde Cehennem azabını istilzam eden amel-
de bulunanlar makbul kullardan değildir.
Vellezine iza enfiku lem yesrifu velem yefteru : İsraf izn-i şer’iden fazla
sarf etmek.
Tetkıyr : İzn-i şer’iden noksan sarf etmek.
Yeliku isama : Büyük günahlara mülaki olur.
İz yetelakka’l mütelakkiyan : Hasenat ve seyyiatı yazan melekler birbir-
lerine mülaki oldukları vakit yani bir Adem vefat edince hayatta iken hasenat ve
seyyiatı yazmağa memur olan meleklerin vazifesi bitmiş olur. O zaman meyyitin
cenazesinde gaslinde tabutunda bulunurlar. Mezarı başından akrabası ehibbası
ayrıldıktan sonra iki melek mezarı başında kalır. Meyyit mü’min ise sevabı ona ait
olmak üzere kıyamete kadar tesbihat, tehlilat ve tenzihat ederler.
Meyyit kâfir ise mezar başında kıyamete kadar la’net ederler.
Şehid : Kendisinin iyiliğine ve fenalığına şehadet eden melek.
Hadis-i şerif
Eksiru zikre hadimillezzat meali münifi lezzetlere son veren şeyi çok
hatırlayın.
Tezekkür-i mevt : Safayı kalbe hizmet eder. Birkaç şey safayı kalbe hiz-
met eder. Tezekkür-i mevt, tilavet-i Kur’an-ı azimuşşan, zevce ile kesret-i müla-
kat. Büyüklerimiz günde laekal yirmi defa kendilerini bilfiil mezarda farz ederlerdi.
Her müslümanın hiç olmazsa günde bir defa tezekkür-i mevt etmesi lâzımdır.
Muhabbet-i ehl-i beyt mucib-i sermaye-i seadettir. Zira bu muhabbetin se-
kerat zamanında hüsn-i hatimeye çok faidesi vardır.
Her peygambere mahsus bir havz vardır. Havz-ı kevser Muhammed
aleyhissalâtü vesselâmın havz-ı mahsusu olduğu gibi diğer havzlardan da içerler.
Sonra havzı Kevsere gelirler. Havz-ı Kevserden içen kimselere diğer havzlardan
içmeğe lüzüm kalmaz.
İnsanda bir akl vardır. O akıl bilir ki Allah celle şanühudan başka bir şeyin
faidesi yoktur. Bir de nefs vardır. O Allah celle şanühunun düşmanıdır. Hadis-i kudsi
meali : Nefsini düşman bil. Çünkü nefsin bana düşmandır.
Akl bir kuvve-i derrakedir. İnsanda halk olunmuştur. İyiliği ve fenalığı ayı-
rır. İyiliği ve fenalığı Kur’an-ı azimuşşan tayin etmiştir. Yoksa akıl iyiliği ve fenalı-
ğı ayıramaz. Akıl da iki kısımdır: Akl-ı selim, akl-ı sakim. Akl-ı selim ancak pey-
gamberan-ı izam aleyhimussalâtü vesselâmda bulunur. Akl-ı selim hiç yanılmaz.
Ne yaparsa doğru yapar. Yaptığı şeylerden asla nedamet etmez. Herkesin aklı, fikri
peygamberan ala nebiyyina ve aleyhimüssalâtü vesselâmın akl ve fikrlerine ne
kadar yakın ise o kadar akl-ı selim sahibi olur.
İbadet yalnız namaz kılmaktan ibaret değildir. Allahü teâlâ celle şanühu-
nun emirlerine imtisalen yapılan her şey ibadettir. Allah celle şanühunun emrine
muhalif olarak yapılan her şey ma’siyyettir, hatta namazda olsa.
Semere-i muhabbet: itaattir. Bazı ulemaya göre muhabbet itaatten ibaret-
tir.
Asl-ı keramet: İstikamettir. Kim ki cadde-i şeriatten ayrılmadı o keramette-
dir.
Cenab-ı Hak her mü’mine imanı derecesinde muavenet eder. İmanı tak-
viyede Kur’an-ı azimuşşanın her ayeti, zahir, bahir, kat’i, sati’ bir huccettir.
Ulemanın müstenedi nakl, hükemanın müstenedi akl, evliyanın müstene-
di keşf’dir.
Hicret uzaklaşmak demektir. Kaçmak demek değildir.
Ruhban : Rehb’dendir. Rehb kaçmak demektir. Ruhban nasdan ihtilattan
kaçıyorlar.
Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: Bir kimse bir mü’minin kalbine sürür ilka
ederse, ben de onun kalbine sürur ilka ederim.
Lağv : Ne dünyaya ne de ahirete yarayan boş şeylerdir.
Asıl memalik-i islamiyye bu vücuddur, [bedendir]. Şeytan düşmandır. Hu-
dud kalbdir.
Anillağvi mu’ridun : Dünya ve ahirete yaramayan şeylerden, maksud ve
matlub olmayan şeylerden, masiva-yı ilâhiyyeden i’raz edenler..
Zevc : Bir teki çiftleştiren, binaen aleyh kadına da erkeğe de zevc derler.
Çünkü kadın erkeği çiftleştirir. Erkek kadını çiftleştirir.
Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm siz bana birkaç şeye damin olun
yani siz dilinize gözünüze ve ferclerinize damin olun ben de şu şu şeylere damin
olurum.
Ülaike yerisune’l firdevse : Firdevsi miras olarak alırlar. Cenab-ı Hak her
insan için Cennet’de bir yer ve Cehennem de de bir yer halk etmiştir. Her mü’-min
için kâfir olmak ihtimaliyle Cehennem’de bir yer hazırlanmıştır. Her kâfir için de
mü’min olmak ihtimaliyle Cennet’de de bir yer hazırlanmıştır. Binaenaleyh kâfir kâfir
olarak ölünce onun için Cennette hazırlanan yeri bir mü’min irsen alır.
Lekad halaknel insane. Biz azimüşşan olan Allah halk ettik o mü’min in-
sanı ki Adem aleyhisselâmdır.
Alem-i emr dört kısımdır :
1- Alem-i lahut;
2- Alem-i ceberut;
3- Alem-i la hala vela mela,
4- Alem-i feza la yetenahi.
Tur-i Sina : Musa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.
Tur-i Zita : İsa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.
Seyyidüttaife Cüneyd Bağdadi buyuruyor ki: Eğer arz ve semavat, Arş
ve kürsi bir mü’min-i kamilin kalbine atılırsa onu yad-ı ilâhiden meşgul etmez.
Kürre-i arzın mesahası sa’y-i beşerle –yani yürüyerek- kara kısmı yirmi
senedir. Mamur kısmı beş seneliktir. On bir kısım harabe ve çöldür. Su kısmı sek-
sen seneliktir. Bu da sabit değildir.
Marecül bahreyni yeltekıyan : Bahr-i Rum ve Bahr-i Faris yani Akdeniz’-
le Basra Körfezini yahut bahr-i melahat ile bahr-i sabahat.. Bahr-i melahat, Fahri
alem sallalahü teâlâ aleyhi ve sellemin nesl-i alisinde, sabahat İbrahim aleyhisse-
lâmın nesl-i şerifindedir.
Velehül cevaril münşeati fil bahri kela’lam : Civar gemiler, e’lam ale-min
cem’idir, alem dağ demektir.
Zül celali : İstiğnayı tam sahibi, vel ikram, fazl-ı tam sahibi, beka onun ve
ibka onun.
Senefrigu leküm eyyühessekalan : Sizin fariğ olduğunuz a’malin hesa-
bını görürüm. Size mükafat ve mücazat ederim. Meleklerimiz defter-i a’malinizi
yazmaktan fariğ olunca ben mükafat ve mücazat ederim.
Fariğ : İşten azade olan.
Sekalan : Ya kürre-i arza siklet veriyorlar. Günahları ve ısyanlarıyla. Zira
Cenab-ı Hak kürre-i arzı günahsız yaratmışdır. Yahut günahları zahir ve batınları-
na ağırlık verir. Yahud da ahirette kendilerine yüklenecek defterler günah olsun,
sevab olsun, daha bir çok şeyler vardır. Fakat bize bu kadarı kâfi.
Zahiri ni’metlere âlâi, batıni ni’metlere ni’met derler.
Verdeten : Kırmızı.
Feyevmeizin la yüs’elü an zenbihi insün vela can : Kıyamet gününde
insan ve cinne günahlarından sorulmaz. Zira kabirden kalkınca simasından belli olur
ne olduğu.
Kema tekunune temutun : Yani olduğunuz gibi ölürsünüz. Öldüğünüz gibi
dirilirsiniz mealinde hadisi-i şerif vardır.
Ve limen hafe makame Rabbihi cennetan : Bir tefsire göre Cennet iki-
dir. Biri mü’min insiye (mü’min olan insanlara) diğeri mü’min cinniye (cinden olan
mü’minlere); diğer bir tefsire göre cennetin biri i’tikada, biri amele, biri taatin fiiline,
biri ma’siyetin terkine, biri fazl-i ilâhiden.
Zevata : Sahib,
Efnan : nev’ nev’.
Zevata efnan : Nev’ nev’ sahibi. Eşkal, esnaf.
Cenab-ı Hak celle celalüh kürre-i arzı gayet narin ufak zerrelerden halk
etmiştir. Yedi zerre bir sürü sinek kanadının yedi kısmından biridir. Her zerrede bir
kuvve-i cazibe, bir kuvve-i dafia, evsaf-i mütadadde ve muhalife halk etmiştir. Her
zerrede hasen ve kabih (güzel ve çirkin), seha ve hisset (cömertlik ve cimrilik), şe-
caat ve hiyanet halk etmiştir.
İnsanın vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Vakar zatın değil sıfatîdir. Bir
alim ilmin vakarını, bir memur memuriyetin vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Kibr
başka, vakar başkadır.
İman necat için –kurtuluş için- kâfidir. Fakat derecat-ı kurb-i ilâhi için kâfi
değildir. Kurb, ihata, sereyan, maiyyet, maiyyet-i ilâhiyye. Mechulül keyfiyyedir. Yani
sübutü mütehakkik keyfiyeti mechuldür. Demek Cenab-ı Hak’kın mahlukatıy-la bir
nev’ kurbu, ihatası, sereyanı ve maiyyeti vardır. Fakat bizim bildiğimiz kurb, ihata,
sereyan, maiyyet değildir.
Velayet demek, dostluk demektir. Velayet dereceleri birkaç nev’dir. Vela-
yet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’la, velayet yolları bunlardır. Velayet-i
İseviyye, velayet-i Museviyye, velayet-i İbrahimiyye, velayet-i Ahmediyye, velayet-i
Muhammed sallalahü teâlâ aleyhi vesellem. Bu yollardan herhangi birinde terakki
eden veli sırasıyla velayet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’laya vasıl olur.
Neddahetan : Feveran edenler. Fihinne hayratün hisan: Hayrat, Cenne-
teki huriler.
Hurufat-ı mukattaat-ı Kur’aniyye : Alettahkik muhib olan Celle Şanühu
ile mahbub olan Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem arasındaki esrar-ı
muhabbet ve mahbubiyyete aid rümuz ve işarettir.
Rahman : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i dünyeviyyeye aittir.
Rahim : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i uhreviyyeye aittir.
Tefsir bir nurdur. Zat-ı İlâhi tarafından ifaza edilir.
Peygamber Aleyhissalâtü vesselâmın üç nuru var idi:
Biri nur-i nübüvvet ve risalet idi. Bu nur daima kendisi ile beraber idi.
Ehadis-i şerife bu nur ile mülebbes idi.
İkincisi : Ondan başka bir nur ile nurlanırdı. O zaman lisan-ı seadetten
sadır olan kelam hadis-i kudsi idi.
Üçüncüsü : Üçüncü nur ile nurlandığı zaman Cebrail aleyhisselâm nazil
olur, Kur’an-ı azimuşşanı tebliğ eder idi.
El-İstikametü hayrün min elfi kerametin. İstikamet bin kerametten hayırlı-
dır. İstikamet, cadde-i şeriattır. Şeriat Kur’an-ı kerim’dir.
Beni beşerde mürtekiz –daima var olan- olan iki hisset vardır. Biri hisset-i
tab’ ve buhl, diğeri de halka merhametsizlik. Zekâtı veren bu iki pislikten kurtulur.
Her şehrin her mahallin zenginlerinin zekâtı o yerlerin fakirlerini doyurur. Zira Celle
şanühu her yerin zenginlerini ve fakirlerini bilir.
İnsanda bir kalb vardır ve bir de nefs. Kalb mü’mindir, nefs kâfirdir. Yular
da nefsin elindedir. Her ne ki insanı Allahü teâlânın emrinden uzaklaştırsa şey-
tandır.
Bir insan ulumül evvelin ve ahirine malik olsa, sekeratta hepsi zail olur.
Yalnız ilm-i billah kalır.
Cünüb ve abdestsizlik mani-i huzur-i İlâhidir.
Sultan Hamid kaddesallahü teâlâ uykudan uyandığı vakit abdestsiz yere
basmamak ve abdestsiz olmamak için yakında bulundurduğu bir kiremidden te-
yemmüm eder, ondan sonra yatağından iner, abdest almağa gidermiş.
Allahü nûru’s- semavat vel erd. Nur münevvir manasınadır. Nur da üç
nev’idir. Biri gözle gördüğümüz umur-i dünyeviyye ve umur-i uhreviyyemizi görü-
rüz. Biri semavatı melaike-i kiramla tenvir etmiştir. Arzı da enbiya-yı izamla ve en-
biyanın peyrevleri –tabileri- olan evliya-yı kiramla tenvir etmiştir. Nurun bir manası
da müdebbirdir. Allah celle şanühu semavat ve arzın umurunu tedbir eder. Bir
manası da muciddir. Allahü teâlâ mucid-i alemdir -alemi meydana getirmiştir-. Al-
lahü teâlâ bu aleme vücudundan ifada eder. Külliyatı, cüz’iyyatı, havatır ve beva-
tını..
Ümmî : Okumadan, yazmadan ta’lim ve teallümsüz ulum-ül evvelin ve
ahirini bilmektir. Hakikatte ümmi: Ümmül kitaba mensub, ilmi ümmül kitabdan alan
veya levh-i mahfuzdur.
Fî büyûtin : Beytten murad camilerdir.
Ezzenallahü terfau : Allah celle şanühu izin verdi, yani emretti, yüksek-
liklerine, dıvarların yüksek yapılmasına izin verdi.
Yüzkeru fiha ismuhu : İsmi camilerde zikr edilir. Zikirden murad namaz-
dır. Zira namaz camiu cemi-i ibadattır. Yahud camileri vücuda teşbih etmiştir. Ca-
milerde kandiller yandığı gibi -kalbler de zikr-i ilâhi ile meşguldür. Yahud mescidle-
ri aleme teşbih etmiştir- kandilleri de camilere...
Ricalün la tülhihim ticaratün vela beyun an zikrillah : Onları meşgul
etmez. İşgal etmez. Vazgeçirmez. Ticaretleri ne ticaret-i suriyye (Bildiğimiz ticaret
yapmaktan) ne de ticaret-i maneviyye (kesb-i ilm-i din) Cenab-ı Hak’kı kalben zikr-
etmekden, anmaktan.
Yehafune : Havf ederler korkarlar. Bu havf havf-i tazimdir.
Leyeczihümullahü ahsene ma amelu : Ahsenü amel namazdır. Amelle-
rin en güzeli namazdır. Yani Cenab-ı Hak bunların her ameline namaz –salât- se-
vabı verir.
Elem tera : Müşahede eder gibi bilmez misin ki, hitab Peygamber aley-
hissalâtü vesselâmadır, fakat herkese şamildir. Yani her görmeğe müsteid olan, her
görebilen, bilmez mi? Müşahede eder gibi görmez mi?
Vallahü yehdi men yeşau : Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı
hidayet ihdar eder.
Eksemu billah : Allahü teâlâ’ya kasem ettiler.
Cehde imanihim : yeminlerin en büyüğüyle..
Leyse aleykum cünahun : Size ziyan yoktur.
Tehiyyeten min indillah : Allahü teâlâ’dan gelen hediyyedir.
İnnemal mü’minune ellezine amenu billahi ve rasulihi : Allah celle şa-
nühuya ve resulüne kemal imanla iman ettiler.
Hadis-i şerif (Tezahemü’l eyadi alettaami bereketün) Sofrada ellerin ço-
ğalması bereketi arttırır.
Ebu Bekr-is-Sıddık radıyAllahü teâlâ anhın ilk hutbesi : Ey nas! Sizin
en iyiniz olmadığım halde sizin başınıza geçmiş bulunuyorum. Vazifemi yollu yo-
lunda ifa edersem bana yardım ediniz. Yanılırsam bana doğru yolu gösteriniz.
Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizdeki zayıf hakkını alıncaya kadar be-
nim nazarımda kuvvetlidir. İçinizdeki kuvvetli kendisinden başkasının hakkını alın-
caya kadar zayıftır. Bir millet Allah yolunda cihaddan fariğ olursa o millet zillete
düçar olur. Bir millette fenalık revaç bulursa, o milletin hepsi belaya uğrar. Ben Al-
laha ve peygambere itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Ben Allaha ve peygam-
bere isyan edersem sizin de bana itaatiniz lâzım gelmez. Haydi namazınıza! Ce-
nab-ı Hak cümlemizi rahmetine lâyık eylesin.
Zerre kadar gurur, yani kibir, mahremiyle otuz defa zinadan fenadır.
Mahrem : Kendisiyle nikahı caiz olmayan kadınlar
Riba (faiz) yiyenin on cezası vardır:
1- Haşre düşe kalka gider
2- Küfre yakın ise uzun müddet Cehennemde kalır
3- Malı mahk, mahv eder –hiç malı yokmuş gibi olur-
4- Kalbinde zerre kadar muhabbet-i ilâhiyye olmaz.
5- Cenab-ı Hak ona muhabbet etmez.
6- Cenab-ı Hak her kulunu bir suretle sevdiği halde riba yiyeni sevmez.
7- Allahü teâlâ ile Peygamberine ilan-ı harb etmiş olur. Ribanın yetmiş bab
ma’siyeti vardır. (Bab, kapı manasına) En ednası –aşağısı- validesi ile zina etmiş
gibidir. Riba yiyenlerin hali günah-ı kebair ehlinin cümlesinin halinden fenadır.
İşanın kuddise sirruh riba mevzuu hakkındaki takrir-i âlileri şöyledir:
Zamanımızda aramızda şöhret bulmuş ve vukuu çok olan riba dördüncü
ribadır. Buna riba-i nesie denir. Nesie, veresiye [yani ödünc vermek] demektir.
Riba’l fadl : Peşin olan fazlaya derler. Şafiide Riba-i fadlın, riba olmak için
nakd olması şarttır. Nakd altın ve gümüştür. Binaaenaleyh Şafiide riba’l fadl altun
ve gümüşden maada olan malda mevzuu bahs değildir.
Riba-i Nesie : Zamanı cahiliyyette de bi’set-i risaletten evvel cari olan ri-
ba idi. Ayet-i kerime bunun hurmet-i şedidesine dair nazil oldu. Zaman-ı cahiliyet-
te olan muamelenin tafsili şöyledir.
Zaman-ı cahiliyyette birisi malını gayrisine verir idi. Ve bir müddet tayin
ederdi. Ve her ayda medyundan –borçludan bir miktar almağı şart ederdi. Re’sül
mal haliyle yani temamıyla baki kaldığı halde müddet hulul edince mal sahibi ol
re’sümalini ister. Eğer borçlu müddetin hululünde -hitamında- re’sümalin tediyesin-
de –ödemesinde- aciz olunca mal sahibi müddeti tecdid ve fazlasının [yani faiz]
miktarını tezyid eder -artırır- idi.
Riba’l fadl dahi böylecesine bir mikdar parayı, o mikdardan fazlasına ve-
rir, ya hazır olarak, veyahud veresiye olarak. Hazır ise ziyadesini ivazsız alır- ivaz
bir şeye bedel olmaksızın- Bu izrardır -ziyana sokmak-. Müslümanın malının hür-
meti kanın hürmeti gibidir. Veresiyede ziyade bir menfeat-i mevhume mukabele-
sinde olur.
Mevhume: Asılsız zan, yerinde olmayan düşünce Miktar-ı zaid ile menfe-
at-i mevhume iktitafı -zorla alınması- en azim bir zarar add olunur.
Zamanımızdaki banka muameleleri, altun ve gümüş teatisi -verişmesi- ve
hususiyle mal-i müslimin dahi olmadığından ve akd-i şer’i cari olmadığından riba-
da yukarıda yazdığım vechile [Şafiide] ancak altun ve gümüş paralarda tasavvur
edildiğinden sarahaten – Açık olarak- riba değildir diyemem. Zira bu da maldır.
Kağıd paralar akçe karşılığı senedlerdir. Bunun için Şafiide faiz olmakta-
dır. Riba da diyemem zira ribanın şartları mefkuddur (Yoktur). Takva malumdur.
Fetva dahi malum oldu. Havl ve imkan dairesinde tevakki lâzımdır. –Havl- kudret
manasına- Ancak kurtulmak kabil olmadığı takdirde fetva dahi budur. Diğer hileler
bu zamanda mevzubahs olamaz. Zira arada parada muayyen nakdeyn, yani mu-
ayyen para altun ve gümüş yoktur.
İmam Ebu Hanife’ye göre darulharbde bir müslümanın bir gayri Müslim-
den rızası ile aldığı fazla para riba olmaz. Bir memlekette kâfir bir kadı yani hakim
tayin edilmiş olsa ol memleket darulharb olur- Dört sahife sonraki sahifeye müra-
caat- Yani ahkam-ı şer’iyyenin cari olmadığı –yapılmadığı- mahaller darulharb add
edilebiliyor. [Hanefi mezhebindeki faiz için (Seadet-i ebediyye) kitabına müracaat
buyurula.]
Riya : Cenab-ı Hak’dan başka bir şeye ehemmiyet vermektir.
Kur’an-ı azimuşşan üç mertebe ulumu haizdir: Mebde’, vüsta, mead.
Mebde, buluğa kadardır. Vüsta: buluğdan ölüme kadardır. Mead ölümden sonrası-
dır.
Resulün imanı : İman-ı tebliği, iman-ı tahmili, iman-ı vüsuli ve iman-i hu-
sulidir.
Leyle-i Mi’racda Cenab-i Hak celle şanühu Fahri alem sallalahü aleyhi ve
selleme üç ihsanda bulunmuştur: Birisi beş vakt namaz, İkincisi sure-i Bakara’nın
son üç ayeti, üçüncüsü mü’minlerin günahlarını avf etmek..
Alamet-i nifak üçtür : Kizb –yalan söylemek-, va’de hulf –verdiği sözü
yapmamak-, emanete hıyanet.
Levh-i mahfuz, vücud-i zuhuridir, vücud-i zihni, vücud-i ilmi ve vücud-i ha-
yali...
Cenab-ı Hak rahmetini izhar etmek için mahlukatını yarattı. Kahrını ibraz
ve ezhar için de ma’dum ediyor –yok ediyor-. İzhar-ı serair, teklifat içindir. Neş’e-i
uhrada mahlukatı tekrar vücuda getiriyor.
İsran : Tevbesi makbul olmayan günahlar..
Vela tuhammil : Günah haml etme. Vela tuhammil; riyazat-ı şakka tahmil
etme.
Va’fü anna : Fazlın ile mahv et.
Vağfirlena : Setr et.
Verhamna : Çok geniş olan rahmetinle bize merhamet et.
Ente Mevlana : Sen mütevelli-i umurumuz olunca bize nusret et. Fahri
alem aleyhissalâtü vesselâm; Bu iki ayeti kerime cennetten kenz –hazine- dir bu-
yurmuşlar.
Karz-ı hasen : Minnet bulaşmadan, ezadan, sum’adan, riyadan ari olarak
ve emr-i ilâhiye imtisalen yani rıza-i ilâhiyi taleb etmek için verilen borçdur.
Miskin : İdaresinin ancak onda sekizini temin eden şer’an miskindir.
Akl-ı meaş : Umur-i dünyeviyyeyi idare eden akıldır.
Akl-ı mead: Umur-i ahireti idare eden akıldır. Cenab-ı Hak umur-i dün-
yeviyyeyi tekeffül etmiştir. Umur-i uhreviyyeyi teklif ve tevfiz etmiştir.
Cenab-ı Hak mahlukatı halk etmeden iki bin sene evvel kendi yediyle
yazmıştır (yed-i kudretiyle) Bu iki ayet-i kerimeyi yatsı namazından sonra okuyan
teheccüd namazından hasıl olan ecre nail olur.
İsraf: Hadden tecavüzdür.
Aleyhissalâtü vesselâm buyurmuşlarki; İnsanların en hasisi ismimi işitir de
salavat getirmeyendir.
Cenab-ı Hak mahlukatı halk etdi ki kemaline delalet etmek için mahlukatı
yok eder kudret-i galibesini göstermek için.
Ücret şahsadır, vakf şahsa değildir.
İmam A’zam radıyallahü anhın içtihadına göre kâfirlerin kablel buluğ ve-
fat eden evladları cennete dahil olur. Fakat cennet nimetlerinden mütene’im ol-
mazlar. Zira iman etmedikleri için imanın semeresi olan cennet nimetlerini müte-
ne’im olmazlar.
Şeytan : İnsanı Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzaklaştıran şeydir.
Gûl : Yabanda ve evlerde sakin olan şeytandır.
Hadis-i şerif : Din-ül mer’i dinü celisihi: Kişinin dini arkadaşının gibi olur.
İlim üç kısımdır :
1- Ulum-i kesbiyye,
2- Ulum-i vehbiyye,
3- Ulum-i ledünniyye..
İlham : Kalbe ilkadır.
İz’an : İman-i kalbidir sabittir.
Niyet : Umur-i kalbiyyedendir. Kalbden inbias eder. Kalbden doğar.
İmam Şafii’ye göre niyette mukarenet hakikaten lâzımdır. Arşın -Arş-ı ilâ-
hinin–, Cennetin ve kalb-i arifin tulu ve arzı ölçüye gelmez.
Nübüvvet halka teveccühün devamından ibarettir. Nebi sıfat-ı fi’lidir. Ha-
ber verici demektir.
Velayet : Hakka teveccühün devamından ibarettir.
Hidayet : Muhammed aleyhissalâtü ves selâmı tanımaktır (Vallahü yeh-
di men yeşaü ) Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı hidayeti ihzar eder.
Rabbani : Kendilerini Cenab-ı Hak’kın yolunda kullananlar. Mü’min-i
muhlis enbiyaya mütabaatle Rabbe mensubdur.
Hükm : Kalbin tasdikidir.
Her gün iki melek sabah vaktinde bu duayı yapar.
Allahümme a’ti münfikan halefen ve mümsikan telefen.
Manası : Ya rabbi rıza-i ilâhi için infak edenlere yenisini ihsan et. Ve
hasislerin de malını telef et. Duanın birinci kısmı zekât verenlere, ikinci kısmı ise
zekât vermiyenler içindir.
Esbab üçdür : Esbab-ı karibe-i mütehakkıka, esbab-ı meşkuke-i müte-
vassıta, esbab-ı baide-i mütevehhime.
İktisad : İ’tidal demektir. Lüzumu kadar sarf etmektir. Din-i islamın her
mes’elesi hal-i iktisaddadır.
Kırane : Geniş olan varlık derler.
Takva : Şeriatten harice çıkmamaktır.
Ümmü’l kitab : Kur’an-ı azimüşşan’dır. Kitab ilm-i ilâhi, kaza-i ilâhidir.
Kırane geniş olan varlıkdır denilmiştir. Misali küçük bir ayna münasib bir yere bı-
rakılsa sema ve yıldızlar içerisinde görünür.
İlk evvel Şam’da inşa inşa edilen hanegah hakkında söylenmiştir:
Hayru darin halle fîhâ hayru erbâb-id diyâr
Ve kadîmen veffekallah-ül hiyâre bil hiyâr.
Evlerin en hayırlısıdır ki onda evlerin erbabının en hayırlıları konmuştur.
Çok evvelden Hak sübhanehu ve teâlâ’nın adetidir ki insanları iyi insanlar ile mu-
vakkak eder – Çalıştırdığı şeye nâil eder.
Meali hadisi şerif : Cenab-ı Hak rûz-i mahşerde Fatıma radıyallahü an-
ha sırat köprüsünden geçerken ehl-i mahşere gözlerini veya başlarını kapamala-
rını emr eder.
Mebdeini, menşeini ve mürebbisini bilmeyen tarik Hakdan udûl etmiş olur,
sapmış olur.
Arif-i billahın a’lay-i makamı makam-ı şükrdür.
Aleyhissalâtü vesselâmın ilmi başlıca iki kısımdır.
1- İlm-i zahiri,
2- İlm-i batını. İlm-i zahiri ikidir. Arzi, semavi. İlm-i arzi; yüz yirmi dörtdür. İlm-
i semavi yirmidir. İlm-i batın yirmi dokuzdur. Her insan cinsinden inanır. Nurdan
olanlar nurdan inanırlar. Habis olanlar habasetten inanırlar.
Cahil : Cahildir (bilmez, habersiz). Cehl bela itibariyle onlara kâfidir.
Zalim : Mukteza-yı akl ve muktezay-ı nakl haricinde hareket edendir.
Ümmet : Tabi olan cemaattir. Üç kişiye de, bir şahsa da ümmet denir.
Cenab-ı Hak, hain olanları maksada îsal etmez.
İnsanı measi (günah)’dan üç şey men eder. Şer’, akl, edeb.
Aleyhissalâtü vesselâm, elsine-i beşerin –insanların konuştuğu lisan-
hepsini bilirler.
Ahirette hayat-ı hakiki ve ona müteferri’ lezzat-ı maneviyye vardır.
Müteferri’ : Asıldan hasıl olan Leimler asla kerimleri sevmez.
Leim : alçak demektir
Riba- Faiz mevzuunda : Riba, rübüv yükseklik manasınadır.
Akl, mir’at-ı dünyadır. Onunla umur-i dünyeviyye görülür. (Mir’at : ayna).
İman, mir(at-ı ahirettir. Onunla umur-i ahiret nazar edilir.
Hazain-i ilâhiyye, muradat ve makdurat-i ilâhiyyedir.
İnsan neyin münkiri ise onun ni’metinden mahrumdur. Allahü teâlâ’nın
münkiri olan Allah’ın rahmetinden mahrumdur. Peygamberin münkiri olan şefaa-
tinden mahrum olur. Kur’an’ın münkiri olan Kur’an’ın mezayasından mahrumdur.
Aşk : Sevmekde lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmektir.
Muhabbet : Sevmekte lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmemektir.
Cenab-ı Hak hakkında aşk kullanılmaz. Zira Cenab-ı Hak ne kadar sevi-
lirse sevilsin hadden tecavüz etmek mümkün değildir.
Alem-i lahut ; matla-i şems-i Zat-i ilâhidir. Orada uful yoktur.
Sidretül münteha : Ağaç şeklinde bir mahluk-i ilâhidir. Kökleri âlem-i halkı,
dalları alem-i emri setr etmiştir. Keennehu (Sanki) bütün mahlukatı ihata et-miştir.
Mukteza-yı iman, tevkir-i dindir. (Dine ta’zim ve ihtiramdır).
Kitab-i şeriat, tehzib-i zahir ve tehzib-i batın yollarını göstermek içindir.
(Tehzib ; Fazlalığı izale ile ıslah edib temizlemek) Aleyhissalâtü vesse-lâm
abdest bozulmak yolundan, bizi ma’rifetullaha îsal edecek yolu göstermiştir.
Cüneyd Bağdadi ; Bizim bu yolumuzu tasdik eden, inanan, vilayet-i sug-
ra ile velidir.
Sure-i Fatiha, birden ve iki def’a nazil olmuştur. Bir defa mahallinde ve bir
defa da kıblenin tahvilinde...
Ramazan-ı şerifte iftarda: Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftar-
tü ve aleyke tevekkeltü zehebe’z zamâü vebtelleti’l urûk ve sebete’l ecru in-
şâallahü teâlâ. Neveytü savme gadin en edae farda ramazani hazihissene...
Nuh aleyhisselâm enbiya-i ulül azmin beşincisidir. Ebül beşer-i sanidir.
Nuh aleyhisselâm bütün aleme, bütün insanlara peygamber idi.
Vücud üçtür. İlm-i ilâhide, levh-i mahfuzda, muzahirde.
İyilik : İman ve imanın tevabiidir.
Fenalık : Küfr ve küfrün tevabiidir.
Alem-i teayyünat dünyadır.
Sıfat-ı ilâhiyye yedidir. Bu hikmete mebni Fatiha da yedi ayettir.
Lisanla ikrar alamet-i imandır. Kalble tasdik rükn-i imandır.
Kur’an-ı kerim mâide-i ilâhiyyedir. Herkes isti’dad-ı zahiri ve isti’dad-ı ba-
tınısi nisbetinde hisse alır.
Elif lam mim sad : Buradaki elif insan-ı kamile, lam liyakata, mim müey-
yed min indillaha delalet eder.
Kur’an-ı kerime ta’zim başa koymakla değil, inanmakla olur.
Lezaiz-i ruhaniye : Müşahedat-ı tecelliyat-ı cemaliyyedir.
Vildan : A’mal-i salihadan televvün etmiş şeyler.
Melekut : Arşın haricidir. Mülk-i arşın muhteviyyatı ruhaniyat daima cismaniyyata müstevlidir.
Hâde yehûdü hûden. Hûden hidayete getirici.
Mele’ : Cemaat, cemaatin doldurduğu yer.
Recfe : Sayha-i hâile, mühlik sayha.
Meracülbahreyn : Sabahat ve melahat, berzah: Zat-ı peygamberi aley-
hissalâtü vesselâm.
Kalb : Menat-ı imandır. Menat-ı irfandır. Menat-ı tekliftir, menat-ı muhab-
bettir.
Kur’an-ı kerim : Ümmühat-ı hayrattır.
Fahreddin-i Razi’ye allame-i mutlak derler.
Vensitû : Sükut ediniz. Hayfte, haif olarak. Enfal, neflin cem’idir, nefl faz-
la demektir. Vecilet: titrer, korkar, telaş eder.
İz’an, sure sure tasdik etmektir.
Meşverette re’yini gizlemek hiyanettir.
Ha mim : Ya hami-i din-i mübin veyahud hamil-i vahy-i ilâhi, evsaf-ı ilâhiyi
hamil.
Sure-i Tevbe : Sure itibariyle son nazil olan suredir.
Hadis-i şerif :
Men senne sünneten haseneten felehu ecruha ve ecru men amile
biha. Bir kimse güzel bir çığır açarsa bundan dolayı ona sevab verilir. Ve kim de o
işi işlerse onun da sevabı ona verilir.
Takdir-i ilâhinin nüfuzu tedbiratı iktiza ediyor. Tedbir takdirin muktezatın-
dandır.
Fi sebilillah : Allah celle şanühunun yolunda.
İmam Malik radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde sahibinin iznini almadan
bir tarladan teyemmüm almak caiz değildir.
Sadaka-i fıtr, hicret senesinin ikincisinde emr olundu.
El-Kâfiru ve kâtilihu la yectemiani finnar : Kâfir ve katili ateşde ictima
etmezler, birleşmezler.
Sefih: İmam Şafii’ye göre umur-ı dünyeviyyeyi ve uhreviyyeyi tedvir et-
meyen, İmam A’zam’a göre yalnız umur-ı dünyeviyyesini idare edendir.
Minnet : Ta’dad-ı nimetdir. İhlas ibadetin ruhudur.
Ruhsuz cesed defnden başka bir şeye yaramaz.
Amelde ihlas ne kadar fazla olursa, Cenab-ı Hak’kın ihsanı da o kadar
fazla olur.
Halis kümmeldir : Masivadan kat’ı muhabbet edenlerdir.
Takva bir kaide-i muhkeme, bir rükn-i şediddir.
Şer’i şerif-i peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi ve sellem, ihlasa alettir.
Ma’ruf : Aklan ve şer’an ve edeben müstahsen olan şey.
Münker : Aklen ve şer’an ve edeben kabih olan ve şer’in redd ettiği şey.
Vel-Hafizune lihududillah : Allah celle celalühün çizdiği şeriat dairesini
muhafaza edenler.
İbni Abbas radıyallahü teâlâ anh buyurdular ki: Cenab-ı Hak Adem aley-
hisselâmı Cennetten indirdiği zaman bereket-i semadan beş şey de indirdi. Örs,
kerpeten, eğe, çekiç, iğne.
Hadis-i kudsiler de bir nev’ vahydir. Fakat zayıf bir vahydir. Yani vahyin
yarısıdır. Vahy olanı manadır. Elfaz aleyhissalâtü vesselâma aittir.
İman : Ma’rifetün bil kalbi ve ikrarun billisan ve amelün bilerkan’dır.
Hadis-i şerif : Rabbi zidni fîke tehayyüren.
Manası : Ya rabbi seni anlamaklığımı artır.
Kale İmam Ali radıyallahü anh: haddeseni Ebi Muse’l Kazım an ebihi
Ca’fer es-Sadık, an ebihi Muhammed el-Bakır, an ebihi Zeynelabidin an ebihi
Hüseyn an ebihi Ali bin Ebi Talib radıyallahü anh. Kale haddeseni habibi ve
kurretü ayni resulullah sallAllahü teâlâ aleyhi vesellem kale haddeseni
Cibrailü kale: Semi’tü Rabbelizzetü (yekulü) La ilâhe illalah hısni men kale
dehale hısni ve men dehale hısni emine min azabi.
Tevbe-i nasuh : Nasihat verici tevbe.
Lekad taballahü : Tahkikan Allah celle celalüh tevbeye muvaffak kıldı.
Hadis-i şerif : İza fesedet edyanünnasi fesedet erzakuhum.
Harb sahasından firar eden, yetmiş müslümanı kendi eliyle katl etmiş gibi
günahkar olur.
Şehid olan bir adam akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder.
Hadis i şerif : Men teallame remye sümme nesiye feleyse minna.
Kıyamette üç göz ağlamaz:
1- Muharebe zamanında bir saat nöbet bekleyen.
2- Gözlerini muharremattan hıfz eden.
3- Geceleri halvethanesinde haşyet-i ilâhiyyeden ağlayan.
İbadet: Kur’an-ı kerim’le amel etmektir. İhlas: Ruhdur.
Ayat-ı tekviniyye : Her şeyden ibret almaktır.
İkame-i salât : İdame-i meyl-i ilâhi, Cemi-i halalatttan Allahü teâlâ’ya rü-
cu etmektir.
Kur’an-ı kerim’le amel olunursa din haydir. Kur’an-ı kerim’le amel olun-
mazsa din meyyitdir.
Hudud-i mevdua-i ilâhiye : Allah celle şanühuya hiçbir şeyi benzetme-
mek ve hiçbir şeyi Cenab-ı Hak’ka benzetmemek.
İftira : Bir kelamın –bir sözün- hakikate mugayir söylenmesidir.
Kitabi- mübin : Üç şeyle tefsir edilmiştir.
1- İlm-i ilâhi,
2- levh-i mahfuz,
3- Kur’an-ı kerim.
Ve Şeyh Muhyiddin kuddise sirruha göre bir de a’yan-ı sabite.
İman nedir? Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın Cenab-ı Hak celle
celalüh tarafından getirdiği bilcümle ahkamın doğru olmasına i’tikad etmektir.
Nuh aleyhisselâma iman eden üç oğlu ile seksen insandır ki bunlara Es-
hab-ı sefine derler. Bu seksen kişi bila veled –çocuksuz- olarak vefat ettiler. Ancak
Nuh aleyhisselâmın üç oğlu hayatta kaldı. Bütün insanlar bunlardan türedi.
Ef’al-i ibadın kaffesi Zat-ı celle şanühuya müsteniddir.
İnde zikril evliya tenzilürrahme hadis-i şerif.
Kibir : Kendisini kalbinde büyük bilmektir.
İmam-i Şafii radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde nikahda şahid, izn-i veli
ve nikah ve tezvic kelimesini kullanmak şarttır. Hanefi mezhebinde şahid şarttır. İzn-
i veli şart değildir. İmam Malik radıyallahü anh mezhebinde nikahda şahid ve izn-i
veli şart değildir. Yalnız şüyu –duyulması- şarttır.
La havle : Maasiden taate tahavvül, vela kuvvete: measiden ictinab
etmek iktidarım yoktur. İlla ancak, billah Hak Sübhanehu ve teâlânın verdiği havl ve
kuvvet ile...
Nevmül ulemai ibadetün, hadisi şerif.
Arş-ı ilâhi: Satvet ve saltanat-ı ilâhiyyeden ibarettir.
Allahü teâlânın emrine muhalefet –karşı koyma- ateşten ibarettir.
Kemalat çok yüksektir. Kemalatı avam göremez.
Din-i İslam sohbetten ibarettir. Sohbet, muhabbeti intac eder.
Gadab : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmakla beraber azaba ya-kın
olmaktır.
La’net : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmaktır.
Sebil : İnsanı behimiyyetten melekiyyete ve daha ileri götüren yoldur.
İnsanın himmeti ne ise, kıymeti de odur.
Muhlis : Dinini, dünyasına, yani evamiri nevahiye tercih edendir.
Edeb : Cenabı Hakkın gönderdiği Peygamberin sallallahü teâlâ aleyhi
vesellemin ahlakıyla mütehallik olmaktır.
İnne lillahi tis’atün ve tis’îne ismen men ahsaha dehalel cennete,
hadisi şerif.
Zühd : Yememek ve içmemek değildir. Zühd haramdan ictinabdır.
Vera’ : Şübhelerden ictinabdır.
Cenab-ı Hak Adem aleyhisselâma bütün esmayı bildirdi. Muhammed
aleyhisselâma bütün müsammayı bildirdi.
İnsan odur ki, fenalığa karşı iyilik etmiş olsun.
İnsanın en büyük kerameti tehzib-i ahlaktır.
Halim : Ahz-i intikam etmeye (intikam almaya) muktedir olmakla beraber
etmeyendir.
Bir kimse kendisini vicdanen ali bilse safildir –alçaktır-. Kendisini vicda-nen
safil bilse, alidir.
Amelsize mağfiret mümkündür. İmansıza mağfiret mümkün değildir.
Edeb: Her şeyin re’si –başıdır. Her şeyin reisidir.
Ecrün azim : Taat ve ibadete müteferri’ olmayan ecir. Makam-ı rıza-i ilâ-
hidir.
Men tereke sünneti lem yenel şefaati. Hadis-i şerif.
Manayı münifi : Benim sünnetimi (şeriat manasınadır) terk eden şefaati-
me nail olmaz.
Riya ; Halis ligayrillahdır. Yani sırf insanlar için yapılır. Kimse olmazsa
yapılmaz.
Meşa : Meşa iman, Kur’an. Kur’an, hayat-ı alemdir. Hayat-ı mahlukattır.
Zahid : Halis Allah celle şanühuya müteveccih olan.
Arif : Kalbi, sırrı Allah celle şanühudan maada her şeyden münezzehdir.
Onun nazarında dünya ve ahiret mütehakkardır. Allah celle şanühudan
başkasıyla meşgul olmayandır..
Dünyada rızk kapısının açılmasında iman ve küfre tealluk yoktur. Belki de
mücerred meşiyyetullahdır
Zalime karşı gâfir, mazluma karşı gafûr, zallama karşı gaffârdır.
Gâfir : Af ve merhamet edici. Gafûr günahları af ve setr edici. Gaffâr kul-
larının kabahat ve günahlarını af eden Hallak-ı alem celle celalüh.
Elif lam mim : Ey insan-ı kamil! Ey insan-ı elyak! Tarik-i vahy ve tarik-i il-
hamla sana bu kitabı inzal ettim.
Müfessir diyor ki: Ey insan! sen vüs’at-i ilmiyyen ve vüs’at-i fikriyyen, vüs’at-
i batıniyyen ve kâbiliyyetin nisbetinde tedebbür ve tefekkür et.
Tedebbür : Düşünerek hareket etmek,
Tefekkür : Düşünmek
En iyi ibadet, en iyi taat, iyi insanlar ile sohbet etmektir.
Fisebilillah : Allahü teâlâ’nın dininin takviyesi yolunda.
Rızkın vüs’atine sebeb veren şey namazdır.
Ruhun rızkı ilm ve irfan-ı rabbanidir. Zat ve sıfat-ı ilâhiyyeye ait ulum ve
irfandır.
Allahü teâlâ celle celalüh birisini severse havaic-i ibadı ona havale eder.
Mevcudat
Mevcudat : Vacib-ul vücud, mümteniul vücud ve mümkinül vücud olmak
üzere üçdür. Vücub: Ademi farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir. Yani hadd-i za-
tında var olmak lâzımdır. Hakikati tasavvur ve farz olunsa var olması lâzımdır.
İmtina’ : Vücudu farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir, yani hadd-i za-
tında yoktur. Hakikati tasavvur ve farz olunsa yok olmasını icab eder.
Mümkin : Vücudu ve ademi müsavi olandır. Ne vücudunda ne ademinde
bir muhal lâzım gelmez. Hakikati tasavvur olunsa vücudu iktaza etmez. Ademi da-
hi iktiza etmez.
Fena adamlara iyilik etmek, iyi adamlara fenalık etmektir.
Eserden müessire istidlal, avamın imanıdır. Müessirden esere istidlal eh-
lüllahın imanıdır.
Gına : Zenginlik, müstelzim-i isyandır. –İsyana sebeb olur-.
Tedabir : Tekadirin –takdirlerin-muktezasındandır.
Tecdid-i iman : Her akşam yatarken tecdid-i iman sünnettir. Manasını
mülahaza etmekle Eşhedü en la ihahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühü ve resulühü demelidir.
Eşhedü : Ben bilirim müşahade eder görür gibi bilirim.
En la : Yoktur,
İlâhe : Tapınacak, ibadet edilecek bir şey.
İlla : Ki vardır,
Allah : Bir şeye benzemeyen ve bir şeye benzetilemeyen zattan maada.
Ve eşhedü enne : Ben bilirim, görür gibi muhakkak bilirim.
Muhammeden : Muhammed ismiyle mevsum, Mekke-i Mükerreme’de
doğan ve Medine-i Münevvere’de medfun olan zat,
Abduhu : Allahü teâlâ’nın kuludur,
Ve Resuluhu: Allahü teâlâ’nın kullarına gönderdiği elçidir.
Kütüb-i İslamiyye’de evsafı zikredildiği gibi, öylece inandım ve tasdik ede-
rim ve severim ve bir mansaba lâyık görürüm.
Teberretü an külli dinin yuhalifu dini islam. Yani din-i islama mugayir
olan her şeyden teberri ettim ve din-i islamı din edindim demelidir -söylemelidir-.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder