*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: *Zamanların en iyisi benim zamânımdır. Sonra bana yakın zamandır, sonra onlara yakın zamandır*.
Yalnız bu, zamanlar için böyledir. *Peygamber*’ler ve *Evliyâ*’lar bundan hâriçdir. Yâni daha sonra gelen, öncekinden *üstün* olabilir.
Meselâ babası dedesinden, dedesi onun dedesinden efdâldir. Daha önceki Peygamberler bunlardan üstündür
*İmâm-ı Rabbânî* hazretleri, kendinden önceki evliyânın hepsinden daha *üstün*’dür
Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kerâmetlerinden biri şöyle: Bir gün sahrâda sohbet ediyorlarmış. Uzakda olanlar da, ayakda dinliyormuş. Uzakdan biri geçerken, ona seslenip;
*Ey İsrâilli gel, Muhammed aleyhisselâmın sözünü dinle*, buyurmuş. O da gelince, yanına oturtmuş. O kişi, *Hızır aleyhisselâm* imiş, uzakdan geçerken Onu tanımış.
Bir de, kadının biri, oğlunu Bağdad’da Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin yanına, *ilim öğrensin* diye göndermiş. Birkaç sene sonra ayrılığa dayanamamış, oğlunu görmeğe gelmiş.
Bir de bakmış ki, Abdülkâdir Geylânî hazretleri *tavuk kebâbı* yiyor. Onun oğlu da Abdülkâdir Geylânî hazretlerine hizmet ediyor. Ama öyle zaîflemiş ki, bir *deri*, bir *kemik* kalmış.
Kadıncağız dayanamamış, tabii ana yüreği. Demiş ki: *O yediğinden oğluma da versene, bak açlıkdan ölecek*, demiş. Abdülkâdir Geylânî hazretleri, o kadına;
*Senin oğlunun tavuk kebâbı yeme zamânı henüz gelmedi*, buyurmuş. Kadıncağız; O vakit ne zaman gelecek, ölünce mi? demiş. Abdülkâdir Geylânî hazretleri bu kadına acımış.
*Şu kemikleri topla, tencereye koy*, buyurmuş. O da dediğini yapmış. Mübârek gelmiş, tencerenin kapağını kapatıp, *Kum biiznillah!* buyurmuş.
Yâni, *Allahın izniyle diril, kalk!* demiş. O anda tencerenin kapağı açılıp, içinden bir *Horoz* çıkmış ve ötmeğe başlamış. Abdülkâdir Geylânî hazretleri o kadına dönmüş ve;
*Senin oğlun da, bunu yapınca yiyecek*, buyurmuş. Kadın bunu görünce, sevinip şükretmiş. Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin büyüklüğünü anlamış ve gönül râhatlığıyla memleketine dönmüş.