riya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
riya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

RİYÂ EHLİNİN İKİ MUSİBETİ

MÜZEKK-İN NÜFUS DERSLERİ 

Aziz: Riyâ ehlinin iki türlü musibeti ve mahşer gününde iki türlü rüsvâlığı vardır. Birinci musibeti, cennet riyâ ehlinin elinden çıkar. Eğer, işlediği amelleri ihlâs ile yani sırf Hak için işlerse, cennette ebedî sultanlığa nail olur. Riyâ ile işleyenler ise, bundan mahrum kalır. Ne büyük ne korkunç bir musibet, ölüm üstüne ölüm. Dünya hayatında kişiye, (İyi adam, zahit adam, sâlih adam, sofi adam, Hâccül-haremeyn) denilsin de yarın mahşer yerinde zühdünü, amellerini, haccını yüzüne vursunlar. Ne feci âkibet! Mahşer halkı arasında ne büyük mahcubiyet ne büyük zarar. Mahrum, mahzun, horluk ve utanç içinde cehenneme gitmek! Mevlâ, cümlemizi korusun.  

Cehenneme götürülüp çeşitli azaplar çektikten başka kafirler ve fâsıklar da bunlara laf atıp sataşırlar: 

— “Hani, siz dünyada iken biz Muhammed ümmetindeniz, derdiniz. Bize yan yan bakar, hatta içinizden söver, kâfir diye beğenmezdiniz. Mescitlere gidip namaz kılardınız, sarık sarıp ucunu sarkıtır cakalı cakalı gezerdiniz, zikir meclislerinde başlarınızı sallardınız, bizler de sizleri görür ve ne mutlu şu adamlara diye imrenirdik. Ne oldu, bunca amellerinizden hiç faydalanamadınız mı? Neden buralara düştünüz?” derler.  

Riyâ ehli de ağlayıp, saçlarını başlarını yolarak dövünürler: 

— “Ne bilelim? Gerçi, biz dünyada ibadet ve tâat ederdik ama halkın (Ne hoş ne güzel şu müslüman kişi.) demesi de hoşumuza giderdi. Böyle diyenleri ve bizi övenleri duydukça, içimizden böbürlenir ve kibirlenirdik. İtibar ve hürmet gördükçe, koltuklarımız kabarır, amellerimizle övünürdük. Meğer, bütün o davranışlarımız ve düşüncelerimiz hep riyâ imiş, halk beğensin, sofu insan desin diye ibadet etmek şirk imiş. Ne bilelim ki, ibadet ve tâat sırf Hak için olmalı imiş. Gaflet ettik, aldandık, bu zararlara ve bu azaplara uğradık. Bizimle ibadet edenlerden birçoğu ihlâs ile amel ettiklerinden ve halkın iyi veya kötü demelerine aldırış etmediklerinden cennet nimetlerine ve ilâhi ikramlara mazhar oldular,” derler.  

Kâfirler ve fâsıklar, bunlarla alay ederler:  

— “Size şeyhleriniz ve zamanınızın âlimleri, riyanın kötülüğünü anlatmadılar mı? Halkın iyi veya kötü demesine aldırış etmemeyi, onlar desinler diye amelde bulunmamayı öğretmediler mi? Ahiret zararlarını, bu felâket ve mahcubiyeti söylemediler mi? Riyânın şirk ve riyâ ehlinin müşrik olduğunu bildirmediler mi?  

Riyâ yüzünden cehenneme atılanlar, bu haklı sözler karşısında itiraf ederler:  

— “Evet, şeyhlerimiz ve âlimlerimiz bizlere daima amellerimizi sırf Hak için işlememizi, halkın iyi veya kötü demelerine aldırış etmemeyi ihtar eder, bugünlerimizi de bildirir, belâlara uğrarsınız, derlerdi ama biz onların sözlerini tutmazdık. Halkın hürmet ve itibar etmesi bize hoş gelirdi.” diye ağlaşır ve feryat ederler. 


O kadar ağlarlar ki, gözlerinde yaşlar tükenir, kan dökmeye başlarlar, kan da tükenir fakat feryatları tükenmez: 

— “Ah ne olaydı, biz kendimizi dünyada iken harap etseydik. Orada iken bizi dövseler de sövseler de aldırmasaydık. Dünya izzetlerini ve hürmetlerini horlukla değişseydik. Tek bu haller başımıza gelmeseydi,” derler.  


Ey kardeş: Ahiretteki bu zarar, büyük zarardır. Bu mahcubiyet, büyük mahcubiyettir. Bunları dil ile anlatmak, kalemle yazmak mümkün değildir. Ne var ki, senin bu zararlardan ve bu mahcubiyetlerden hâlâ haberin yok, hâlâ dünya izzet ve hürmetine aldanıyorsun, hâlâ kesretten (çokluktan) kurtulamıyorsun, hâlâ şöhret peşinde koşuyorsun. 

Bir türlü hakka yönelemiyor ve amellerini ihlâsa götüremiyorsun. İhlâsa götürebilmek için de hiçbir gayret ve fedakârlıkta bulunmuyorsun. Bir halvete çekilip, karanlık gecelerde gözyaşı dökemiyor, başını secdeye, yüzünü toprağa vurup o yüce dergâha halini arz edemiyor, İhlâs ve tazarrû ile niyazda bulunmuyorsun ki, Hak teâlânın İsrâ sûresin de: “Kitabını oku, Bugün, hesabını görmeye nefsin yeter.” diyeceğini hiç düşünüyor musun? 

Düşünüyorsan, bu fâni lezzetlerden o bâki lezzetlere neden özenmiyorsun? Neden, bu dünya izzetine ldanıyorsun? Bir gün, horlukla Azrail aleyhisselâmın darbesini yiyip bu cihandan gideceğini aklına getiriyor musun? Oraya gidince ne yapacaksın? Bu derde ölmeden bir çare arasan, bulsan olmaz mı? Huzur-u hakka bu kara yüzle varmak reva mıdır? Eğer, bir parçacık gayretin varsa, bu âlemde iken kendini belirsiz hale getir, amellerini ihlâsa götür, Allah ile ol, halkın hürmet ve itibarından kaç!  

Ey kardeş: Riyâ ehlinin bir rüsvalığını daha haber vereyim. Bir kişi, riyâ ile bir amel işleyince, o ameli alır göklere çıkarırlar ve Hak teâlâ hazretlerine arz ederler. Hak teâlâ buyurur:  

— “Geri götürün bu ameli ve sahibinin yüzüne vurun? Bu amel sahibinin muradı ben değilim. O ameli kimin için işlemişse, varsın karşılığını da ondan alsın. Bu amele şirk karışmıştır, bana lâyık değildir. Ben ortaklık ameli kabul etmem. Bu amelin sahibi cehenneme lâyıktır.” 

Bu ameli, derhal alır ve sahibinin yüzüne vururlar, o amel sahibi bütün melekler arasında rezil olur. Ne büyük rezilliktir ki, bir kişi Hak teâlâ katından kovulsun! Bunca melekler arasında ameli yüzüne vurulsun! Bundan büyük rezillik olur mu?  

Riyâ ehlinin bir rezilliği de mahşer yerinde olacaktır. Hak teâlânın adı ile hâkim olduğu, bütün yaratılmışların hesap vermek üzere huzurda bulunduğu, her kişinin anası, babası, konu-komşusu, dost-düşmanı, artık veya eksik yüz yirmi dört bin Nebinin, dört yüz tabaka erenlerin ve velilerin, gelmiş geçmiş bütün Müslümanların hazır bulunarak Hak teâlâ hazretlerine karşı el pençe durduğu o büyük gün, büyük bir divan kurulur. Orada herkese lâyık olduğu muamele yapılır ve adalet tatbik olunurken, Hak teâlâ riyâ ehline dört ad ile hitap buyurur ki, o adlarla hiç kimseye hitap buyurmamıştır.  


(Eşrefoğlu Abdullah Rumî hazretleri)

Riyâ

 - Cenâb-ı Hak'tan başka birisine ehemmiyet [önem] vermek riyâdır.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Riyâ

 Riyâ, sırf insanlar için yapılır. Kimse olmazsa yapılmaz.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Riya

 Riya olmasın diye cemaatle namaz kılmaktan kaçınanlar ayrı bir riya içindedir. 

Seyyid Abdülhakim Arvasi (kuddise sirruh)

Riyanın kötülüğü

Ferîdüddîn-i Attâr, bir sohbet esnâsında amel yaparken riyânın, korkunç bir âfet olduğunu, Allahü teâlânın rızasına uygun olmayan işlerin, amellerin beyhûde olduğunu söyledikten sonra şöyle bir menkıbe anlattı:

Sâlihlerden biri bir mescide sabaha kadar ibâdet etmek için girmişti. Geceleyin bir ses duydu. Sanki mescidde biri vardı. O zât, kemâl sâhibi birisinin geldiğini zannetti ve aklından; "Böyle yere büyük zâtlar ancak Allahü teâlâya ibâdet etmek üzere gelir. Bu zât beni görür, hâlime nazar kılar." diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibâdetle geçirdi. Duâda bulundu. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı.

Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü. Kalbi utanç ateşi ile yandı ve kendi kendine; "Ey edepsiz herif! Allahü teâlâ seni şu köpekle terbiye etti. Bütün gece köpek görsün diye ve köpek için ibâdette bulundun. Ne olurdu bir gececik de Allahü teâlâ için uyanık kalsaydın. Ey nefsim! Senin bir gece bile Allahü teâlâ için riyâsızca ibâdet ettiğini görmedim. Sen, Allahü teâlâdan utanmaz mısın? Kendi kadrini mevkî ve dereceni şimdi gördün. Âlemde elinden bir iş gelmez. Gelse bile ancak köpeklere lâyık olur." dedi.