Kibir ve öfke, insanın başına çok felâketler getirir.
(Lokman Hakîm “Rahmetullahi aleyh”)
Kibir ve öfke, insanın başına çok felâketler getirir.
(Lokman Hakîm “Rahmetullahi aleyh”)
Siz birini ne kadar severseniz, o da sizi o kadar sever. Birinin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında da o nisbette noksanlık var demektir.Kul, Rabbine ne kadar dua ederse, Rabbi onu o kadar belalardan kurtarır. Oğlum, sakın fasık kimselerle arkadaş olma!Cimrilerden de uzak dur. Yalancıya yaklaşma. Ahmakla hiç işin olmasın.Kibirden kaçın! Şu aciz insana kibir yakışır mı ki, her an öleceği ve azaba götürüleceği zamanı beklemektedir.Ölünce, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını görecek, sonra da Cehenneme atılıp tarifi imkânsız azablara yakalanacaktır belki de.Bütün bu musibetlerin başına gelmesi muhtemel olan bir insana, kibir mi yakışır, yoksa tevazu mu?Allalhü teâlâ da mealen; “Kibredenleri sevmem, tevazu edenleri severim” buyuruyor zaten.
(Muhammed Bakır hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, zaman zaman; Biz, *Bî-kes* kaldık! derdi. Bunu *Çok* söylerdi. Zaman zaman buyururdu ki:
*Herkesin var bir kesi. Ben bî-kesin yok kimsesi. Ben bî-kesin sen ol kesi. Ey kimsesizler kimsesi!*
Şimdi o *Kes*’e ne diyorlar? *Dayı* diyorlar. Bunun *Dayısı* var! diyorlar. Yâni *Arka*’sı var, *Dayanağı* var.
*Herkesin var bir kesi. Ben bî-kesin yok kimsesi*. Yâni ben kimsesizim. Benim kimsem yok, dayım yok, arkam yok.
*Ben bî-kesin sen ol kesi, ey kimsesizler kimsesi!* Allahü teâlâya böyle yalvarırdı Mübârek, *Nûr* içinde yatsın. Biz, her *Şey’*i Efendi hazretlerinden işitdik kardeşim.
Abdülhakim Efendi hazretlerini görmeseydik, hâlimiz *Harâb*’dı. Meselâ ben, *Küfr* içinde yuvarlanıyordum. Çünkü *Öyle* yetişdirdiler bizi.
Ama Abdülhakim Efendi hazretleri *Elimiz*’den tutdu, *Ayağa* kaldırdı ve bizi *Küfr*’den kurtardı, halâs eyledi, elhamdülillah.
Yoksa *Nefs*’imize uymuşduk. Nefsimizin *Esîr*’i idik. Efendi hazretlerini görmeden evvel, *Nefs*’imin elinde *Esîr*’dim ben.
Bizi, *Nefs*’in esâretinden *Halâs* eyledi, kurtardı. Nefs, insanın *Düşman*’ıdır. İnsana evvelâ *Kibr*’i emreder. Yâni kendini beğendirir. *Nefs*’den gelir bu.
Ben o zaman *Askerî Lise*’de idim, hem de sınıfın *Birinci’*siydim. Çok çalışkandım. Onun için kendimi çok *Beğenir*’dim.
Öyle ki, bir yerlerde *Konuş*’sam da, herkes beni dinleyip *Alkış*’lasa derdim.
Sonra bir yerde bir *Apartman* görsem, içimdan; *Benim de böyle bir apartmanım olsa!* derdim.
Yine bir yerde *Otomobil* görsem, yine içimden; *Ah, benim de bir otomobilim olsa!* derdim.
Ama Abdülhakim Efendi hazretlerinin *Sohbet*’inde, bunların hepsi *Eridi,* gitdi hiç kalmadı elhamdülillah. Aynen *Kar* gibi. Kar, dayanabilir mi temmuz *Güneş*’ine?
Abdülhakim Efendi hazretlerinin bereketiyle, *Nefs*’in elinden, onun *Pençe*’sinden kurtardı beni Allahü teâlâ.
- Zerre kadar kibir, gurur mahremiyle otuz defa zinâdan fenâdır.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)
- Kibir, kalbinde kendisini büyük bilmektir.
- Bir kimse kendisini vicdânen âlî [yüksek] bilse, sâfildir [alçaktır]. Kendisini vicdânen sâfil [aşağı] bilse, âlidir [yüksektir].
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*(Münâfık)* lar, birbirlerinin arkasından konuşur, *(Gıybet)* yaparlar. *(Mü’min)* ler ise, birbirlerinin arkasından *(Duâ)* ederler.
Mü’min, gıybet etmez. Gıybet, en büyük *(Kul)* haklarındandır. *(Tövbe)* ile affolmaz, helâllaşması lâzım. Bizzât *(Kendi)* si ile helâllaşacak.
*(Evlâdı)* ile helâllaşsa yine olmaz. Kendisiyle *(Bizzât)* helâllaşacak. Peygamber aleyhisselâm buyuruyorlar ki:
Allaha ve âhiret gününe *(Îmân)* eden, ya *(Hayr)* söylesin, ya da *(Sussun)*.
Allaha ve âhiret gününe *(Îmân)* eden, *(Komşu)* su ile *(İyi)* geçinsin
Allaha ve âhiret gününe *(Îmân)* eden, misâfirine *(Çok iyi)* davransın.
Bütün *(Günâh)* lara, Allahü teâlânın *(Sıfat)* ları düşmandır. Onun *(Kahhâr)* sıfatı var, *(Gadab)* sıfatı var. O sıfatlarıyla düşmandır.
Ama *(Kibirli)* olana, bizzât* (Zâtı)* düşmandır. Çünkü *(Kibriyâ)* sıfatı, yalnız Ona *(Mahsûs)* dur.
Allahü teâlâ her *(Günâhı)* affeder, ama *(Kibirli)* yi affetmez. Onun için Cenâb-ı Hak bir hadîs-i kudsîde buyuruyor ki:
*(Azamet ve kibriyâ, benim hakkımdır. Kim bana bunda ortak olmaya kalkarsa, hiç acımam, onu yakarım.)*
Peygamber Efendimiz de aleyhisselâm; *(Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete giremez)* buyuruyor.