Fâiz yiyenlerin cezâsı

 - Fâiz yiyenlerin on cezâsı vardır: Haşre düşe kalka gider. Küfre yakın ise, Cehennemden çok zor çıkar, mahk [ibtâl], sevgisizlik, kalbinde zerre kadar muhabbet-i ilâhiyye olmaz. Cenâb-ı Hak ona muhabbet etmez. Peygamber de etmez. Cenâb-ı Hak her kulunu bir sûretle sever,fâiz yiyeni sevmez. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Riyâ

 - Cenâb-ı Hak'tan başka birisine ehemmiyet [önem] vermek riyâdır.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Kibir ve gururun çirkinliği

 - Zerre kadar kibir, gurur mahremiyle otuz defa zinâdan fenâdır.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

İbâdet ve Muhabbet

 - İbâdet yalnız namaz kılmaktan ibâret değildir. Allahu teâlânın emirlerine imtisâlen yapılan her şey ibâdettir. Allahu teâlânın emrine muhâlif olarak yapılan her şey ma'siyettir [günâhtır]. Hattâ namaz da olsa.

Muhabbetin semeresi itâattir. Bazı âlimlere göre, muhabbet itâatten ibârettir. Cenâb-ı Hak her mümine imanı derecesinde muâvenet [yardım] eder. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)


Âlem

 - Âlem, yetmiş iki bin nevi'dir. Bütün zî-rûh [canlılar] bir âlemdir. Melekler bir âlemdir. Cinniler bir âlemdir. İşte bu sûrette yetmişiki bin âlem vardır. Zât-ı ilâhîden mâada, gerek mütekaddimîn,gerek müteahhirinden her ne var ise, Peygamber efendimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) ümmetidir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Asıl kerâmet istikamettir

 -Asıl kerâmet istikamettir. Kim ki şerîat caddesinden ayrılmadı, o kerâmettedir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Mümin kimdir?

 -Mümin, Besmelenin Be'sinden, Vennâs'ın Sin'ine kadar olan bil-cümle ahkâm-ı Kur'aniyyeye îman edendir. Kâfir, bu ahkâm-ı celîlenin, velev bir hükmüne olsun, îman etmeyendir. Îman, Muhammed'in (aleyhissalâtü vesselâm) indi ilâhiden [Allah katından] getirdiği bil-cümle [bütün] ahkâmı iz'an ve tasdîk etmektir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Yâdigâr mektûblar 61.mektûb

 Kuleli'den talebeleri Mehmed Gündoğan'a Arabî harflerle yazılmıştır.

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Mehmed Gündoğan

Mübârek mektûbunuzu okumakla şereflendim. Cenâb-ı Hak sizlere ihsân eylediği ni'meti arttırsın. İnsanın ömrü rü'yâ gibi geçiyor. Hayatımızın geçen kısmı hayâl oldu, gelecek kısmı da hayâl olacak. Hayatımız rü'yâ gibi. İnsanlar uykudadır. Dünyâ hayatı rü'yâ gibidir. İnsanlar ölünce uyanacaklar; hakîkî hayât, uyanıklık, ölüm ile başlayacaktır.

1- Kerâhet-i tahrîmiyye olan [ya'nî vâciblerinin kasden terkedildiği] nemâzın iâdesi vâcibdir. Meselâ kavme, celse yapılmayan ya'nî ta'dîl-i erkân ve tumânînet yapılmayan nemâzların iâdesi vâcibdir. Nemâz içindeki vâcibi terk etmek de tahrîmen mekrûhdur.

Kerâhet-i tenzîhiyye ile kılınan nemâzı iâde ise sünnet, hattâ müstehabdır buyurmuşlardır. Bazı âlimler de, [kerâhet-i tahrîmiyye bulunan nemâzı] vakit çıkmadan önce iâde etmek vâcibdir, vakit çıkdıktan sonra iâdesi sünnet veya müstehabdır buyurdu. İâde edilen farz, birinci farzın yerine geçmiyor; onun yerini temâmlıyor. Vakit çıkdıktan sonra iâdesi vâcib diyen âlimlerde vardır. 

2- Süt kardeş yalnız nikâh edilemediği, alınamayacağı için kardeş olur. Yoksa süt kardeş ile konuşmak da fitne şübhesi olunca mekrûhdur. Mürted olunca da evlenmek harâmdır. [Mürted olunca] (Süt kardeşlik kalmaz) demek câiz değildir.

3- Niyyet kalb ile olur. Kalb ile niyyet farzdır, lisân ile niyyet müstehab, demişlerdir. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) değil de âlimlerin sünnetidir, âdetidir demişler. Feth-i Aliyye gibi kitâblar bid'at diyor. İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) bid'atdir buyuruyor. Birçok kitâblar da kalb ile niyyeti te'min etmek için söylese mekrûh olmaz diyor. Kalb ile niyyet etmez, yalnız ağız ile söylese nemâz kabûl olmaz.

Âilenizin yanına gitmek, pederinize itâat etmek, onlara fâideli olmak sevâbdır. Sıla-i rahm sevâbına kavuşursunuz. Onlara fâideli olmak ayrıca sevâbdır. Zemânın, mekânın zulmetini hissetmek büyük lûtf-i ilâhîdir.

" İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar." Hadîs-i şerîf. 

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Birinin günâh işleyip işlemediğini, işin ehli hemen anlar. Çünkü *(maddî)* şeylerin sıfatları olduğu gibi, renk, koku, tat gibi, *(mânevî)* şeylerin de sıfatları vardır. 


Günâh işliyen bir insanda, o günâhın sıfatı bulunur. Bunu, ehli anlar. Büyükler, birinin yüzüne bakınca, ne tür bir *(günâh)* işlediğini hemen anlar. 


Nasıl anlar? Kalb gözleriyle görürler. Bizim kalb gözümüz *(kör)* olduğundan görmüyoruz. Kör demiyelim de, kör olmasın, *(hasta)* diyelim. 


Dışarıda yağmur yağıyor. İlmihâl’de bir üniversiteliye cevap’da yazdık bunu. Gökden *(rahmet)*, yağmurla iner. Yağmura da bereket, şimşekdeki *(elektrik)* den gelir. 


Yâni şimşekden *(bereket)* geliyor. Dışarıya, *(maddî)* rahmet yağıyor, içeriye görünmiyen *(mânevî)* rahmet yağıyor. 


Mânevî rahmet yağdığını nereden biliyoruz? Silsile-i aliyye’nin son satırı neydi? *(Sâlihleri söyleyince, yağar rahmet-i ilâhî.)* Biz de sâlihlerin isminden bahs etdik. 


*İmâm-ı Rabbânî* hazretlerinden, *Abdülhakîm Efendi* hazretlerinden, *Ebül Hasan-i Harkânî* hazretlerinden, *Bâyezid-i Bistâmî* hazretlerinden, *Abdulhâlık Goncdüvânî* hazretlerinden bahsetdik. 


Onun için burayada *(mânevî rahmet)* yağdı efendim. 


*(El ulemâ-i vereset-ül enbiyâ)* buyuruluyor. Mal mülk çocuğa kaldığı gibi, Peygamberlerin *(ilmi)* de âlimlere kalır. Peygamberlerin vârisleri, İslâm âlimleridir. Bunlar, *(mürşid-i kâmil)* lerdir. 


İlmin bir zâhiri, bir de bâtını vardır. İlmin zâhiri, *(hocalar)* da olur, bâtını, *(mürşid)* lerde olur. Hem zâhiri, hem bâtını bulunanlar ise, *(mürşid-i kâmil)* lerdir. İşte vâris, bunlardır efendim. 


Allahü teâlâyı inkâr edenler, şu üzümün bir  tânesini yapabilseler ya. Bir *(hücre)*, muazzam bir fabrikadır. Bugün fen, bu fabrikanın pek azını anlıyabilmişdir. 


Üzüm, *(şifâ)* kaynağıdır. Şifâ ne demek? Kuvvetlenmek demek, hem *bedenen*, hem de *rûhen*.

Allahü teâlâdan bir ân gâfil olmamalıdır

 Şeyh Ebû Sa’îd-i Ebül hayr buyurmuşdur ki, su üzerinde yürümek kolaydır. Kurbağa ve sığırcık da, suda yürürler. Çaylak ve sinek de havada uçarlar. Şeytân da, bir nefesde, doğudan batıya ulaşır. Bunun gibi şeylerin kıymeti yokdur.Murâd odur ki, insanlar arasında bulunup ve halk arasında haşr-neşr olup, Allahü teâlâdan bir ân gâfil olmamalıdır. (5/110 MEKTUBATI MASUMİYYE)

İlmi arttıkça günahı artan kimse

 “Kalb huzûrsuzluğuna tutulmamak, eleme uğramamak ve günahlardan temizlenmek istersen, iyi hayırlı işlerini çoğalt.”

“Günahların bağışlanması ve başa gelen belâlardan korunmak için en güzel sığınak, istiğfardır.” “İlmi arttıkça günahı artan kimse, şüphesiz ki helak içindedir.”

“Allahü teâlâya hakkıyla îmân ve Resûlüne tâbi olmaktan daha büyük kerâmet yoktur.”

Ebü’l-Hasen-i Şâzilî hazretleri