MÜZEKK-İN NÜFUS DERSLERİ
Bütün ölülerin kabirlerinden doğrulup kalktıkları vakit, biz ne suratla kalkacağız, ondan hiç haberimiz yoktur. Şunu iyi bilmelidir ki, dünyadan ne sıfat ile gitmişsek, aynı sıfatla kalkacağız. Zira. Mu’ az ibn-i Cebel radıyallahu anh, Resûl-ü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden sordu:
— Yâ Resûlallah! Haber ver o günden ki, İsrafil aleyhisselâm sûru üfler, ölenlerin hepsi mezarlarından doğrulup kalkarlar. Acaba bu hal o gün nice olacaktır?
Hâtem-en-Nebiyyin efendimiz hazretleri, saadetle buyurdular:
— Ne azim günden sordun yâ Muaz!
Mübarek gözlerinden yaşlar akıtarak devam eylediler:
— Siz, o gün kabirlerinizden kalkıp muhtelif cemaatler halinde bir yere varırsınız ki, o yerin adı SAHİRE' dir. Benim ümmetim on bölük olur ve her biri bir suretle mahşer yerine gelirler. Kimi, dolunay gibi yüzü nurlu olur. Kimisi maymun, domuz suretinde bulunur. Bazıları, baş aşağı ve yüzleri yerlerde sürünerek gelirler. Bir kısmı, dillerini çiğneye çiğneye, göğüsleri üzerine sarkmış, ağızlarından irinler akarak gelir. Kimisi, elleri ve ayakları kesik, ateşten ağaçlara asılmış gibi ve köpek leşinden daha fena kokar halde gelir. Kimi sağır olarak, kimisi de katrandan cübbeler giymiş halde gelirler.
Ey aziz: Bu suretlere dönen ve belâlara uğrayan insanlar da bizim gibi “Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlullah” derlerdi. Günde beş vakit namaz kılarlardı. Yılda bir ay oruç tutarlardı. Cuma namazı ile yılda iki kere bayram namazlarını da kılarlardı. Gücü yeten hacca giderdi. Fakat, o kötü, çirkin ve yaramaz huyları, onların ibadet ve tâ'atlerini ve bütün güzel amellerini hiç etmiştir. Bunların ne sebeple böyle değişik şekillere döndükleri ve bu belâlara neden uğradıkları sorulacak olursa, onun cevabını da vereyim ve gerçeği sana bildireyim ki, var sen de ona göre davran ve bu gibi kötü huyların ve sıfatların varsa terk et, yoksa El-hamdülillah de ki, Mevlâ seni bu kötü ve çirkin huylardan ve sıfatlardan korumuştur.
Bilmiş ol ki, yüzleri ayın on dördü gibi nurlu ve parlak olan, buraklara bindirilen, önlerinden ve arkalarından melekler koşuşturan, tekbir ve salâvat ile mahşer yerine getirilenler peygamberler, Hak velileri ve muhlislerdir. Yani, amellerini ihlâs ile yapanlar ve bu ihlâstan hiç ayrılmayanlardır.
1 - Maymun yüzüne dönmüş olarak getirilenler, dedikoducular yani bir kişiden işittiklerini, başka bir kişiye söyleyenlerdir.
2 - Domuz yüzüne dönmüş olarak getirilenler, haram yiyenler.
3 - Baş aşağı ve yüzleri yerlerde sürünerek getirilenler, parasını faize verenler, yani faiz yiyenlerdir.
4 - Gözleri kör olarak getirilenler, hükmünde zulmederek haksızlık edenlerdir. Haksızlık edenler, ister evlerinde bulunanlara haksızlık etmiş olsun, isterse kadı, naip veya bey olsun, madem ki hükmünde meyli haksızlıktır, o kimseler zalim muamelesi görürler.
5 - Kulakları sağır olarak getirilenler, yalnız kendi amellerini görüp beğenen ve kendisini iyi bir insan olarak tanıyan ve: (Benim gibi kişi nerede vardır?) diyenlerdir. Aleyhissalâtü vesselâm efendimiz hazretleri: “İyi amellerde gururlanmaktan, Allahu teâlâya sığınırız.” buyurmuşlardır.
6 - Dillerini çiğneye çiğneye getirilenler, halka nasihat ettikleri halde kendileri tutmayanlar, sözleri işlerine uymayanlar, birine olan kin ve garezi üzerine yanlış fetva verenlerdir.
7 - Elleri kesik olarak getirilenler, komşularını incitenlerdir.
8 - Ateşten ağaçlara asılı halde getirilenler, halkı alaya alan ve herkesle eğlenenlerdir.
9 - Köpek leşi gibi kokarak getirilenler, nefislerine uyanlar ve nefislerinin muradını gözetenler; malının, koyununun ve sığırının zekâtını ve öşrünü vermeyenlerdir.
10 - Katran cübbe giydirilerek getirilenler, kibirlilik edenlerdir.
Bunlar, bu saydığımız hallerle mahşer yerine getirildikten sonra, Hak celle ve âlâ, bunların her birinin cehennemin derekelerine (çukurlarına) sürülmelerini ve orada azap ve işkence görmelerini irade buyurur ve bu emri ilâhi derhal yerine getirilir. Şeyh Sâfi rahmetullahi aleyh hazretlerine: “Abese Sûresinde “O gün insan kardeşinden, ana ve babasından kaçar.” buyurulmuştur. Halk, kıyamet gününde birbirinden neden kaçar?” diye sordular.
Hazret-i Şeyh buyurdu ki: “Onların gönülleri, dünyada iken değişmiş her biri, bir türlü canavar sıfatı ile sıfatlanmışlardır. Sağlıklarında, çalışarak bu çirkin ve kötü sıfatları gidermediler. Nihayet, mahşer yerine bu suretle getirildiler, halk bunları korkulu birer canavar suretinde gördüğü için, onlardan kaçar. Bazı Hadis-i şeriflerde de böyle buyurulduğuna göre, bu cevap gerçeğe uymaktadır.”
İmam-ı Gazali rahmetullâhi aleyh de ÎHYA-Î ULÛM'unda şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde bu halk, yirmi bölük olacak ve her biri birer canavar suretinde görünecektir. Yalnız, bir bölük ay ve güneş gibi yüzleri nurlu ve parlak olarak haşrolacaktır.
Ey biçare: İçini ve dışını arıtmaya bak! Suretin bir türlü, siyretin bir türlü olmasın ki, kaç keredir tekrarlıyorum, için dışına döner, gizlilerin aşikâr olup rezil olursun. Şimdi ey aziz: Yukarıda da geçti, duydun. Beni-İsrail zamanında birçoklarının suretleri değişti. Kimi maymun, kimi domuz gibi oldular. Eğer, senin suretin şimdilik değişmediyse, gönlünün sureti değişmiştir ama senin haberin yok, ileride haberin olacak ve çaresiz olacaksın.
Beni-İsrail zamanında, birçoklarının suretleri sağlıklarında değişmişti. Haberlerde gelir ki, bir gün Musa peygamber aleyhisselâm bir yerden geçerken gördü ki, bir kâfir bir domuzun boynuna bir ip takmış, çekip götürüyor. Domuz, Musa aleyhisselâmı görünce yaklaşmaktan çekindi ve olduğu yerde kalakaldı. O kâfir, elindeki değnekle domuza birkaç kere vurdu ve evine götürmek istedi. Domuzun hali Musa aleyhisselâmın dikkatini çektiğinden seslendi:
— “Yâ kâfir, bırakıver şu domuzu. Görelim neyler?”
Kâfir, domuzu serbest bıraktı ve domuz geldi Musa aleyhisselâmın ayağına düştü ve gözlerinden yaşlar akıtarak yüzünü ayağına sürdü.
Kâfir dedi ki:
— “Yâ Musa! Bilir misin bu kimdir? Bu, senin dostun idi ve sen onu çok severdin. Senin yakınlarından idi. Biraz önce, benimle konuşur ve bana nasihat ederken, birdenbire şekli değişti ve bu hale geldi. Ben de tuttum, boğazına bir ip taktım götürüp keseceğim.”
Musa aleyhisselâmın yüreği yandı ve derhal ellerini açarak hakka niyaz etti ki, onun suretini yine insana döndürsün.
Hitab-ı izzet geldi:
— “Yâ Musa! Onun bu suretini değiştirmeyiz. Sen bilmiyorsun ama ben biliyorum. Onun gönlü, sana doğru değildi. Senden söz öğrenir, gider halka söylerdi, onunla nefsinin isteklerini temin ederdi O, daima senin ve benim sözlerimizi nefsine âlet ederdi. Senin yanına gelip gitmesi de nefsinin muradı içindi. Bunun için kendisine hışım ettim ve onun suretini döndürdüm. Bu suretle ölsün, gitsin.”
Şimdi ey aziz: Bu kıssadan, ilmi nefislerine âlet eden âlimlere haylice korku vardır.
(Eşrefoğlu Abdullah Rumi hazretleri)