mezhepsizler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mezhepsizler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

(Fotoğraf da görünenler Merhum hocamız Hüseyin Hilmi Işık Efendi ve damadı merhum Enver Ören ağabey)

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


O büyükler öyle *Büyük*’dür ki, meselâ *İmâm-ı Mâlik* hazretleri bir hadîs-i şerîf okuyacağı zaman, kürsüden iner, *Edeb*’le oturur ve öyle okurdu. 


Okumaya başlarken; *Kâle Resûlullah!* deyince, rengi *Sararır*, bedeni *Titrerdi*. 


Bu zamanda halk *Câhil* kardeşim, bilmiyorlar. Mezhebsizler de bu zavallıları aldatıyorlar. Bizim *Kitap*’lar sâyesinde insanlar *Doğru*’yu öğreniyor, mezhebsizlere aldanmıyorlar kardeşim. 


*Sizin kitaplar geldi, artık aldanmıyoruz!* diyorlar. Her yerden, bize böyle müjde haberleri geliyor. Onun için Rabbimize *Şükr*’ediyoruz.  


Gençler bu kitapları alınca, okuyacaklar, anlıyacaklar. Ne büyük *Ni’met*, ne büyük *Seâdet*. Şimdi burada da mü’minler toplanmış, ne güzel şey. Acabâ dünyâda böyle bir *Yer* daha var mı? 


Ne *Güzel* yâ Rabbî! Elhamdülillah. *Mektûbât*’da birinci cildde *204*.cü mektup var. Bunu hepiniz okuyun. Yarım sahîfecik, çok *Güzel* bir mektup.


Tam bu zamana göre. *Kâfir*’lere hiç cevap vermiyeceğiz kardeşim, hiç. İşte o mektûb, bu zamana göre *Nasıl* hareket edeceğimizi gösteriyor. 

● ● ● 

*Mir’ât-ı kâinât*, büyük bir târih kitâbıdır. Abdülhakîm Efendi hazretleri bana; *O kitâbı al, oku!* buyurdu. Efendi hazretlerinin emriyle aldım. Ben bu kitâbın *İsmi*’ni bile işitmemişdim. 


Bizim birâder *Sedat*, bir gün bize gelmişdi. Bana sordu: *Âbi, gazetede Çihâr-ı yâr-i güzîn kitâbından yazdığım tefrika bitiyor, ondan sonra ne yazayım?* dedi. 


Ben de düşündüm, taşındım, *Mir’ât-ı kâinât kitâbından yaz!* dedim. Neden bu kitâbı söyledim? Çünkü Efendi hazretlerinin, vaktiyle bana; *Onu al, oku!* diye emretdiği kitap. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, bana ayrıca; *Baş tarafını okuma! Baş tarafı ağırdır, ikinci kısımdan başla!* buyurmuşdu. Elhamdülillah, yol gösteren bir *Mürşid*’imiz var. 


Kim o mürşid? *Mektûbât*. Mektûbât, mürşidimiz bizim. Onun için kafamızdan *Uydurma* hiçbir şey söylemeye lüzûm yok. Sizinle müsâfeha edelim, *Tekrâr-ı hasen*’dir kardeşim.

MEZHEB VE SE’ÂDET-İ EBEDİYYE

DELÎL

Allahu te'âlâ hazretleri Kur'ân-ı Azîmü'ş-şân'ında buyurdu;

"Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim" (İsrâ, 71)

Büyük tefsîr âlimi Kâdı Beydâvî Hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) bu ayet-i kerîmeyi;

"Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız"

şeklinde izah etmişlerdir.

Ve dahi, Ruh-ul beyân ve Tefsîr-i Hüseynî'de bu ayet-i kerîme;

"Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela 'yâ Şafiî, veya yâ Hanefî' denir"

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyurdular ki;

"Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider"

Çok büyük âlim ve velî İmam-ı Rabbani hazretleri (kaddesallahu te'âlâ sirreh) Mebde ve Me'âd isimli kıymetli eserinde buyurdular ki;

"Mezhepten ayrılmak, ilhaddır"

( İlhad, doğru yoldan ayrılmak demektir)

Büyük âlim Muhammed Hâdimî hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) Berîka nam kıymetli kitabında;

"Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Çünkü nas; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir."

buyurdular.

Hatta, İbni Teymiye’nin talebesi İbni Kayyım bile İlamil Muvakkiin isimli kitabında diyor ki:

"İctihad şartı bulunmayanın, Kur'andan ve hadisten ahkam çıkarması caiz olmaz. Bir mezhebe uyması şarttır. Dört mezhepten başkasına uymak da caiz değildir."

Mezhepsize mezhepsiz demek

Sual: (Mezhepsize mezhepsiz demek, ona hakaret olacağı için caiz olmaz) deniyor. Günümüzde birçok mezhepsiz âlim var. Mezhepsize mezhepsiz demek niye caiz olmuyor? Mesela Mason Abduh’a mezhepsiz dense dinen caiz olmaz mı?

CEVAP

Aklı olmayana akılsız, dini olmayana dinsiz, parası olmayana parasız demek ne kadar normalse, mezhebi olmayana da mezhepsiz demek o kadar normaldir.

Mason Abduhcular, mezhepsiz olmayı fazilet biliyorlar ve mezhepsiz olduklarını da gizlemiyorlar. Mezhepsiz olmayı büyüklük sanıyorlar. (Biz mezhep taklit etmeyiz, tahkik ederiz) diyerek bir mezhebe uymuyorlar, kendi anladıklarına uyuyorlar. Her mezhepteki hükümlerden akıllarına yatanları alanlar olduğu gibi, mezhep hükümlerine hiç tenezzül etmeyip, âyet ve hadisten kendi anladıklarına uyanlar da vardır. Böylece katmerli mezhepsiz olduklarını gösteriyorlar. İslam âlimleri, bu işe telfîk diyor ve haram olduğunu bildiriyorlar.

Bütün mezhepsizler, kendilerini mutlak müctehid olarak gösteriyorlar. Mezhepte müctehidliği bile kabul etmiyorlar. Kabul etseler, bir mezhebe göre hüküm verecekler, mezhepten kurtulamayacaklar, yani istedikleri gibi süper mezhepsiz olamayacaklar. İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi büyük âlimler bile, kendilerinin mutlak müctehid olduklarını söylememişler, mezhep içinde ictihad etmişlerdir. Süperler, mezhep içindeki ictihadla bile yetinmeyip, mezhepler üstü ictihad yapmaya kalkıyorlar.

Yabancı birkaç mezhepsizin ismini verelim: Ahmet Kadiyani, Behaullah, Efgani, İbni Hazm, İbni Rüşd, İbni Sebe, Şevkanî, Elbanî, Abduh, İbni Abdülvehhab Necdi, Ebu Zehra, İkbal, Sıddık Hasan Han, Reşat Halife, Reşit Rıza, S. Sabık, Mevdudî, Yusuf Kardavî, Zuhaylî...

Yerli mezhepsizlerin listesinin de verilmesi isteniyor. Bir ölçü verirsek, bunları bilmek kolaydır. Kim bu mezhepsizleri büyük âlim olarak bildiriyorsa, onların da mezhepsiz olduğu anlaşılmış olur. İyi bilinmeli ki, yerli mezhepsizler bunlardan çok ileri geçmiştir.

İsimsiz tarif olmaz
Sual: Yazılarınızda (Mezhepsiz, Vehhabî, Rafızî) gibi ifadeler çok geçiyor. İnsanları böyle kötülemek uygun mudur?
CEVAP
Biz kimseyi kötülemiyoruz. İsimsiz iş, isimsiz eşya, isimsiz tarif olmaz. Dini olmayana dinsiz, aklı olmayana akılsız, mezhebi olmayana mezhepsiz demek, onları kötülemek olmadığı gibi, Ehl-i sünnet olana Sünnî, Vehhabî olana Vehhabî, Rafızî olana Rafızî demek kötülemek değil, kimliklerini, durumlarını bildirmek, yaptıkları işi tarif etmek olur. Mesela Efganî, Abduh ve Kardâvî gibi kimseler, (Bizim mezhebimiz yok) diyorlar. Onlara, kendi söyledikleriyle, kendi kimlikleriyle hitap etmek yani (mezhepsiz) demek yalan ve iftira olmaz, sözlerini, kimliklerini belirtmek olur.

(Allah'ın eli, kolu var, gökte oturuyor) diyenler Vehhabîdir, Eshab-ı kirama saldıranlar Rafızîdir. Biz, Rafızîlere Vehhabî veya Vehhabîlere Rafızî demiyoruz. Biz sadece, onların kendi söylediklerini, yaptıklarını naklediyoruz.