Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ah yazık ki, ömr temâm oldu

Ah yazık ki, ömr temâm oldu. Ve hiç amel vücûda gelmedi. Dünyânın vefâsız olduğu açıkdır. Fitne ve musîbetler peşpeşe gelmekdedir. Dostlar ve ciğerpâreler vefât edip, göçüp gitdi. Yine hiç uyanmak ve hâtırlamak ve tevbe ve sığınma yokdur. Gaflet artmakdadır. İsyân ile geçen günler artmakdadır. Bu nasıl îmândır. Ve ne şekl müslimânlıkdır. Ne kitâb ve sünneti kabûl ederler. Ve ne açık işâretlerin görülmesinden ibret alırlar. Fikr ve endişe lâzımdır ki, bir yerde berâber giden eski dostlar, câna yakın, hep berâber olanlar nice oldu ve nereye gitdiler. Cân dostu olan dostlardan hiçbir eser ortada yok. Ve hiç onlardan açık nişân(iz,belirti,alamet) meydanda yok. Yaz harmanı gibi, yokluk rüzgârı, onların nişânını dahî bırakmadı. Öyleyse bizim gibi geri kalanlara lâzımdır ki, şu birkaç günlük ömrü gaflet ile telef ve gözü açık uyku ile [tavşan uykusu ile] zâyi’ eylemiyelim. Bu fânî serâya gönül bağlamayıp ve bu insafsız kahbeye aldanmıyalım ve muhabbet bağlamış olmıyalım. Temâmen cenâb-ı Hakkın rızâsını kazanmak için, bütün gücü harcamalı, nefs ve şeytânın tuzağından, hevâ ve hevesin girdâbından kenâra (sâhile) çekilmeğe çok gayret edelim. Ve kabr ve kıyâmet her zemân gözümüzün önünde olup, kendimizi ölmüşlerden sayalım. Böyle düşünmemiz emr olundu. Var gibi bilinen hayât ve vücûddan soyulup, ölümden önce olan ölüm ile vasflanmak yoluna gidelim. Ve kendimizi gerçek bir ölü ve aslî bir yokluk gibi sayalım. Yokluk ki, kendini var gibi sayıp, vücûd ünvâniyle ortaya çıkmış olup, kendinin kıymet sâhibi olduğunu iddiâ ediyor. Halk arasında gülünç olması yerindedir. Dünyânın süsleri sebebi ile kendilerini değişdirmeyeler ki, dünyâ fânî ve helâk olucudur. Sâbit değildir. Şekerle kaplanmış bir zehr ve altın kaplanmış necâset gibidir. Bu zehr ile ebedî ölüme tutulmak ve dâimî hüsrâna yakalanmak açıkdır. Varlık ve ona tâbi’ olan şeyler hakîkî vücûd sâhibine yakışır ve ona lâyıkdır. Ve mümkinin üstünlüğü, üstünlük iddiâ etmemesindedir. Noksanlığı da hayrlardan uzaklaşmasıdır. 6/156 

Allahü teâlâya olan muhabbetin kadar, halk sana muhabbet eder. Senin Allahü teâlâdan korkun kadar, halk dahî senden korkar. Ve Allahü azze ve celle ile meşgûliyyetin her ne kadar olursa, nas dahî senin emrinde o kadar meşgûl olurlar. Temâmen Hak teâlâya müteveccih ol (dön) ve kimseye teveccüh eyleme. Nefsin seni meşgûl etmesin. Allahü teâlânın fadlından gayra i’timâd eyleme. 5/109.


● Allahümme innî es’elüke fi’lel hayrâti ve terkel münkerât ve hubbel mesâkîn ve en tegfire-lî ve terhamenî ve izâ eredte fitneten fî kavmî fe-teveffenî gayre meftûn ve es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke ve hubbe amelin yükarribünî ilâ hubbike. 

(Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” okurlardı.) 

[Yâ Rabbî! Hayr işleri yapmağı, kötü işleri terk etmeği senden isterim ve miskinlerin sevgisini isterim ve beni bağışlamanı ve merhamet etmeni isterim, kavmim arasında bir fitne irâde buyurduğun zemân, beni fitneye düşmeden vefât etdir! ve senin sevgini, senin sevdiklerinin sevgisini, beni senin muhabbetine yaklaşdıracak amelin sevgisini isterim.] 5/5

[KIYMETSİZ YAZILAR KİTABI-HÜSEYİN HİLMİ IŞIK HAZRETLERİ: SAYFA:231-233.]

Şunların haline bak

 Şunların haline bak. Birkaç yıl sonra hepsi kabirlerde olacak. Halbuki ahirette her günaha hesap var.Aklı olan kimse, dünyada iken ölüm ve ahirete hazırlanır. Bilir ki, dünya fani, ahiret ebedidir. Ahiret için hazırlık yapar.Ey insan, bak ömrün azalıyor, ölüme gidiyorsun. Hazırlığın bile yok, niçin üzülmüyorsun?

(Abdullah bin Alevi hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

DÜNYÂ NEDİR?

Hasan-ı Basrî' hazretlerinin Ömer bin Abdülazîz'e yazdığı bir mektûb şöyledir:


“Şüphesiz ki dünyâ, geçip gidilecek bir konaktır. Ebedî kalacak yer değildir. Dünyâda zenginlik ona dalmamaktır. Üzerinde yaşayanlar her an birer birer ölmektedir. Onu üstün tutan zillete, toplayan fakîrliğe düşer. Dünyâ zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu helak eder (öldürür). Dünyâda, yaralı olup da yarasını tedâvi ile uğraşan kimse gibi ol. Yaralı kimse yarasının azmasından korkarak perhiz yapar, daha şiddetli acıya düşmemek için çekdiği acıya sabreder. Tuzakları süsler altında gizlenmiş olan şu gaflet dünyâsından sakın. Ona dalma! Bitmeyen arzularla gönüller çeken sözlerle süslenmiş, nicelerini aldatıp, kendine meftun etmiştir. Süslenmiş gelin gibidir. Gözler ona bakmakta, kalbler ona hayran, nefisler ona âşık, o ise âşıklarını helak ediyor. Yaşayanlar ölenlerden, sonrakiler öncekilerden ibret almıyor. Ârif olanlar bile bu husûsta dalgındır. Ona düşkün olan, ondan dünyalık elde eder. Fakat aşırı giden aldanır, âhırete gideceğini, dönüşünü unutur. Kalbi dünyâya dalar ve ayağı kayar. Sonra da büyük bir pişmanlığa ve derin bir hasrete düşer.”

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Efendimiz aleyhisselâm *altı* yaşındayken Medîne’ye, dayılarına ziyârete gitdiler. Dönüşte, Allahü teâlâ Azrâil aleyhisselâma; *Git, Âmine’nin rûhunu al*, diye emretdi. 


O da, yüzlerce melekle geldi. Azrâil aleyhisselâm, büyüklerin, Evliyânın rûhunu almaya gelirken, yüzlerce, binlerce *Melek*’le gelirdi. 


Azrâil aleyhisselâm Allahü teâlâya; (Doğmadan babası vefât etdi. Şimdi de annesini kaybederse, bu çocuğun hâli ne olur. Birkaç sene daha ömrü olsa) dedi. 


Allahü teâlâ da; *O, annesinin yanında olursa, Ona iyi bakamazlar. Annesi vefât edince, Ona biz bakacağız*, buyurdu. 


Allahü teâlâ, dünyâya zerre kadar kıymet verseydi, düşmanı olan kâfirlere bir yudum *Su* bile vermezdi. Allahü teâlâ, dünyâya hiç kıymet vermemişdir. 


Allah, dünyâ muhabbetini kalbimizden çıkarsın kardeşim. Bu, en *Fenâ* şeydir. *Hubb-u dünyâ re's-i külli hatîatin*. Hadîs-i şerîfdir bu. 


Hubbu dünyâ ne demek? Dünyâ muhabbeti demek. *Hubb*, muhabbet demekdir. Bütün kötülüklerin, zararların başı, dünyâ sevgisidir. 


Dünyâ demek, *Harâm*’lar demekdir. Meselâ, şimdi *Ayran* içdik. Dünyâ değil ki bu. Besmele ile içdik, Allahımıza şükretdik, elhamdülillah dedik. 


Harâmların hepsi, yalnız yemek içmek değildir. Dînimizin gelme sebeplerinden biri, *Dünyâ*’ya karşı soğuklukdur. Bugün Cum’a namâzında, hoca efendi devâmlı dünyâyı kötüledi. 


Evet, doğru. Ama dünyânın ne olduğunu söylemedi. Efendimiz aleyhisselâm buyuruyorlar ki: *Dünyâ mel’ûndur*. Ama burada kötülenen dünyâ, *Harâm*’lar demekdir. 


Eğer helâl olan *Para*, helâl olan *Mal* harâm olsaydı, dünyâ olsaydı, İbrâhim aleyhisselâmın ovaları dolduran davarları olmazdı. Büyüklerimizden bâzısının malı çok idi. 


Meselâ İmâm-ı A’zam hazretleri, *Şeker* tüccarıydı. Gemilerle getirip satardı. İyi de *Para* kazanırdı. Ama kendisinin bundan bir kuruş menfaati olmazdı. 


Hepsini talebelerine, fakîr fukarâya dağıtırdı. O hâlde, para kazanmak günâh değildir kardeşim.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İnsanın giydiği elbisesi *Helâl*’den olsa, sâdece bir düğmesinin ipliği *Haram*’dan olsa, o elbiseyle kıldığı namâzı kabûl olmaz. 


Hattâ en büyük günah, *Dînini bilmemek*’dir. Bütün âbilere tavsiye ediyoruz. Mutlaka çocuklarına birşeyler okusunlar, anlatsınlar. 


Onların sîneleri şimdi tertemizdir. Bu temiz *Rûh*’a, bu saf *Sîne*’ye şimdi ne konulsa, o kalıcı olur. 


Allahü teâlâ çok merhametli olduğu için, peygamberler göndererek, her şeyin fâidelerini ve zararlarını bildirdi. Fâideli şeyleri *Emr*, zararlı şeyleri ise *Yasak* etdi. 


Bu emirlere *Farz*, yasaklara *Harâm* ve dünyâ denir. Bu emir ve yasakların hepsine de İslâmiyet denir. *Dünyâdan sakınınız!* demek, harâmlardan sakınınız demekdir, bunu iyi anlamak lâzım. 


*Dünyâ*’nın ikinci mânâsı, ölmeden evvelki hayât demekdir. Bu dünyâdaki lezzetlerin, zevklerin hiçbiri harâm değildir. Bunların zararlı şekilde kullanılmaları *Harâm*’dır. 


Bâzıları; *İslâmiyet her şeyi yasak etmiş*, diyorlar. Hâlbuki hiçbir zevk harâm değildir. Harâm olan, bunların zararlı şekilde kullanılmalarıdır. Fâideli şekilde kullanılmaları, *Farz* veyâ *Sünnet*’dir. 


Her uzvun, kalbin, nefsin, zevk ve lezzet aldığı şeyler başkadır. Meselâ, *Göz*’ün lezzet aldığı şeyden *Kulak* lezzet almaz. Kulağın lezzet aldığı şeyden de göz lezzet almaz. 


İnsanın bütün uzuvları, *Kalb*’in emrindedir. *Gönül* dediğimiz bu kalb, görülmez. Kalb, yürek dediğimiz et parçasında bulunan mânevî bir *Kuvvet*’dir. 


*Nefs*, harâm işlemekden zevk alır. Nefs, şeytan ve fenâ arkadaş, sözleri ile, yazıları ile, radyo ve televizyon ile insanı aldatarak, kalbi harâm şeylere sürüklerler. 


Dünyâ, *Köpek* gibidir. Kovalıyandan kaçar, kaçanı kovalar. Köpeği kovalarsanız, kaçar. Köpeğin önünden kaçarsanız, o sizi kovalar. Onun için dünyâ, köpeğe benzetilmiş. 


Dünyâya düşkün olunmaz. Büyüklerimiz; *Eddünyâ ci’fetün, tâlibuhâ kilâbün*, buyuruyor. Yâni dünyâ, sanki *Leş*’dir, tâlibleri de ancak *Köpek*’lerdir. 


Peki, dünyâ için çalışmıyacak mıyız? Elbette çalışacağız, ama dîne uygun olarak çalışacağız. 


Hadîs-i şerîfde; *Ümmetimin ilk zamanlarının fakîrleri, son zamanlarının da zenginleri daha hayrlıdır*, buyuruluyor.

Dünyanın tadına ve güzelliğine sakın aldanma!

 Yavrum! Dünyanın tadına ve güzelliğine sakın aldanma! Onun yalancı gösterişlerine kapılma! Çünkü hepsi geçici ve kıymetsizdir. Bugün, böyle olduğuna belki inanmazsınız. Fakat yarın ölünce doğru olduğu anlaşılacaktır. O zaman inanmanın faydası olmayacaktır.


(İmam-ı Rabbani kuddise sirruh)

Dünya ve Âhıret hayatı

 -Dünya hayâtı ruh iledir. Âhıret hayâtı îman iledir. Dünya hayatı ana rahminden başlar. Sekaratta biter. Âhıret hayatı sekeratta başlar, nihâyeti yoktur. Sekerâtı îman selâmeti ile geçiren ebedî hayâta nâil olur. Sekerâtı îmanla geçiremeyen ebedî ölüme düçâr olur.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Dünyaya gönül bağlama

MARİFETNAMEDEN ALINTI

(Hadîs-i şerîflerde buyuruyor ki, (Mes’ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terk etmişdir), (Arzûsu âhıret olup, âhı-ret için çalışana, Allahü teâlâ dünyâyı hizmetci yapar), (Yalnız dünyâ için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık, üzüntüsü çok olur), (Âhıretin sonsuz olduğuna inanan kimsenin, bu dünyâya sarılması, çok şaşılacak şeydir), (Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhıret için yaratıldınız! Âhıretde ise, Cennetden ve Cehennem ateşinden başka yer yokdur), (Paraya, yiyeceğe tapınan kimse helâk olsun!), (Sizlerin fakîr olacağınızı düşünmüyor, bunun için üzülmüyorum. Sizden önce gelmiş olanlara olduğu gibi, dünyânın elinize bol bol geçerek, Allahü teâlâya âsî ve birbirinize düşman olmanızdan korkuyorum), (Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından dahâ çokdur), (Dünyâyı terk eyle ki, Allahü teâlâ seni sevsin. İnsanların malına göz dikme ki, herkes seni sevsin!), (Dünyâ, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü ta’mîr etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin!), (Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhırete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!) Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kal-mazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet ni’metlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur.

Dünyâ harâbdır. Şerbetleri serâbdır. Ni’metleri zehrli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri artdırır. Kendini kovalıyandan kaçar. Kaçanı kovalar.

Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Ni’metleri geçici, hâlleri değişicidir.

Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Çünki, bunlarda vefâ ve safâ bulunmaz. Fânî olanın sevgisini kalbinden çıkar ki, bâkî olanı alasın. Kendini bilen kişinin bu dünyâya düşkün olmasına şaşılır. Şakîler dünyâya sarılır. Sa’îdler bâkî olana sarılır. Bedeninle dünyâda ol, kalbinle âhıreti bul! Nefsin arzûlarını terk eden pâk olur, âfetlerden selâmet bulur. Allahü teâlânın râzı olmadığını terk edene, Allahü teâlâ ondan iyisini ihsân eder. Dünyâyı anlıyan, onun sıkıntılarından üzülmez.

Dünyâyı anlıyan, ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlâsına hizmet edene, dünyâ hizmetçi olur. Dünyâ insanın gölgesi-ne benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünyâ, âşıklarına mihnet yeridir. Lezzetlerine aldanmıyanlara, ni’met yeridir. İbâdet edenlere kazanç yeridir.

İbret alanlara hikmet yeridir. Onu tanıyanlara selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhırete nisbetle çöplük gibidir. Ölümden önce olan herşeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra fâidesi olanlar, dünyâdan sayılmaz. Âhıretden sayılırlar. Çünki dünyâ, âhıret için tarladır. Âhı-rete yaramıyan dünyâlıklar, zararlıdır. Harâmlar, günâhlar ve mubâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kullanılırsa, âhırete fâideli olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhıret ni’metlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O hâlde, mel’ûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhıreti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demekdir. Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ zînetlerine aldanır, âhıret hâzırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Dünyâ sevgisi âhırete hâzırlanmağa mâni’ olur. Çünki, kalb onu düşünmekle, Allahı unutur. Beden, onu elde etmeğe uğraşarak ibâdet yapamaz olur.

Dünyâ ile âhıret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emrlerini ve ya-saklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.)

Dünyâ, arabî bir kelimedir. Fen ilminde (En yakın şey) demekdir. Erd küresi, güneşden, aydan, yıldızlardan dahâ yakın olduğu için, Erd küresine dünyâ denir. Kıyâmetden önceki zamân, kıyâmetden sonraki zamândan dahâ yakın olduğu için, birin-cisine (Dünyâ hayâtı), ikincisine (Âhıret hayâtı) denir. Dünyâ kelimesinin din bilgisindeki ma’nâsı, (En zararlı, fenâ şey) demekdir. Küfre sebeb olan şeyler, harâmlar, mekrûhlar, dünyâ demekdir. Mubâhlar, islâmiyyete uymağa mâni’ olunca, dünyâ olurlar. Muhabbet, sevmek, hep berâber olmağı istemek, berâber olmakdan zevk, lezzet duymak demekdir. İnsan sevdiğini hiç unutmaz. Muhabbetin yeri kalbdir. Kalb, yürek dediğimiz et parçasında bulunan bir kuvvetdir. Bu kuvvete gönül diyoruz. Birşeyi öğrenmek, akıl ile olur. Akıl, dimâg, beyin dediğimiz et parçasında bulunur. Küfrü, harâmları, mekrûhları sevmek, beğenmek küfr olur. Farzları, sünnetleri, beğenmemek de küfr olur, dünyâ olur. Müslimân olmak için, dünyâya ya’nî harâmlara kıymet vermemek lâzımdır.

 (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye sayfa 78)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*

Askeriyede iken, bize birer kilo *Toz* şeker verirlerdi. Başkalarına dahâ az verirlerdi. O bir kilo toz şekeri alır, saklardım efendim. 

İstanbula gelirken o şekeri de getirirdim. Efendi hazretlerinin yanında çok *Çay* içilirdi, ama *Kesme* şekerle içilirdi. Bir bakkalla anlaşdım efendim. 

Ona *Toz* şekeri verip, farkını da ödeyip, *Kesme* şeker alırdım. O bir kilo kesme şekere, Efendi hazretleri çok sevinirdi. O da bana yeterdi tabii. 

Çayı, açık ve *Tek* şekerle içerdi Mübârek. İki kere karışdırır, şekeri erimeden kalırdı. Bâzen ikinci bardağı yarım bırakır, bana uzatıp; *Al, bunu sen iç!* derdi. 
********
*Eddünyâ cîfetün tâlibühâ kilâbün* buyuruldu. *Eddünyâ cîfetün*; Dünyâ ne demek? Allah için olmıyan şeyler, demek. 

İşte insanların kalpleri, niyetleri Allah için olmazsa, bu dünyâ *Cîfe* dir, yâni *Leş* dir. Allah için yapılmıyan her iş, dünyâdır. *Dünyâ* ile uğraşmak, *Leş* ile uğraşmakdır. 

*Tâlibühâ kilâbün*; Tâlipleri köpekdir. *Leş* ile kim uğraşır? *Köpekler*. Köpekler, Leşe üşüşürler, birbirlerini ısırırlar, hırlarlar. Biz de onları seyrederiz, karışmayız. 

Allahü teâlâ, maddî mânevî iyilik edeni, insanlara hizmet edeni, seviyor. *Hayr-ün nâs men yenfe’un nâs!* Hadîs-i şerîf bu. İnsanlara fâideli olmakdan daha büyük hizmet olur mu? 

En büyük hizmet bu. *Hayrün nâs*; insanların en hayrlısı, en iyisi, *Men*; şol kimsedir ki, *Yenfe’u*; fâide verir, *Nâs*; insanlara. İnsanların en hayrlısı, insanlara fâide veren, hizmet edendir. 

İşte insanların en *İyisi* budur, en kıymetlisi budur. Demek ki, Allahü teâlâ müslümânları o kadar çok seviyor ki, müslümânlara *Hizmet* edeni de seviyor. 

Cenâb-ı Hak, Habîb-i ekremine minnet ediyor; *Sana, yardımcılar yaratdım!* diyor. Biz de, sizin gibi yardımcılarla, sizin gibi mücâhidlerle, Rabbimize *Şükr* ediyoruz kardeşim. 

Elhamdülillah ki, Rabbimiz sizleri *Seçmiş*, bu cihâd şerefiyle şereflendirmiş. Biz, sizin gibi mücâhidlerle Rabbimize *Şükr* ediyoruz kardeşim. 

Bu cihâdın, bu hizmetin devâmını arzu ediyoruz. Nasıl devâm eder bu? Kolay. Allahü teâlâ; *Ni’metime şükrederseniz, artdırırım!* buyuruyor. Bu ni’metin devâmı için Rabbimize şükredeceğiz.

DÜNYA

“(Ma’rifetnâme)de yazılı hadîs-i şerîflerde buyuruyor ki, (Mes’ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terk etmişdir), (Arzûsu âhıret olup, âhıret için çalışana, Allahü teâlâ dünyâyı hizmetci yapar), (Yalnız dünyâ için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık, üzüntüsü çok olur), (Âhıretin sonsuz olduğuna inanan kimsenin, bu dünyâya sarılması, çok şaşılacak şeydir), (Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhıret için yaratıldınız! Âhıretde ise, Cennetden ve Cehennem ateşinden başka yer yokdur), (Paraya, yiyeceğe tapınan kimse helâk olsun!), (Sizlerin fakîr olacağınızı düşünmiyor, bunun için üzülmiyorum. Sizden önce gelmiş olanlara olduğu gibi, dünyânın elinize bol bol geçerek, Allahü teâlâya âsî ve birbirinize düşman olmanızdan korkuyorum), (Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından dahâ çokdur), (Dünyâyı terk eyle ki, Allahü teâlâ seni sevsin. İnsanların malına göz dikme ki, herkes seni sevsin!), (Dünyâ, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü ta’mîr etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin!), (Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhırete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!)
Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kalmazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet ni’metlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur. Dünyâ harâbdır. Şerbetleri serâbdır. Ni’metleri zehrli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri artdırır. Kendini kovalıyandan kaçar. Kaçanı kovalar. Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Ni’metleri geçici, hâlleri değişicidir. Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Çünki, bunlarda vefâ ve safâ bulunmaz. Fânî olanın sevgisini kalbinden çıkar ki, bâkî olanı alasın. Kendini bilen kişinin bu dünyâya düşkün olmasına şaşılır. Şakîler dünyâya sarılır. Sa’îdler bâkî olana sarılır. Bedeninle dünyâda ol, kalbinle âhıreti bul! Nefsin arzûlarını terk eden pâk olur, âfetlerden selâmet bulur. Allahü teâlânın râzı olmadığını terk edene, Allahü teâlâ ondan iyisini ihsân eder. Dünyâyı anlıyan, onun sıkıntılarından üzülmez. Dünyâyı anlıyan, ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlâsına hizmet edene, dünyâ hizmetçi olur. Dünyâ insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünyâ, âşıklarına mihnet yeridir. Lezzetlerine aldanmıyanlara, ni’met yeridir. İbâdet edenlere kazanç yeridir. İbret alanlara hikmet yeridir. Onu tanıyanlara selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhırete nisbetle çöplük gibidir. Yediyüzseksenaltıncı [786] sahîfeye bakınız!
Ölümden önce olan herşeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra fâidesi olanlar, dünyâdan sayılmaz. Âhıretden sayılırlar. Çünki dünyâ, âhıret için tarladır. Âhırete yaramıyan dünyâlıklar, zararlıdır. Harâmlar, günâhlar ve mubâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kullanılırsa, âhırete fâideli olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhıret ni’metlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O hâlde, mel’ûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhıreti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demekdir. Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ zînetlerine aldanır, âhıret hâzırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Dünyâ sevgisi âhırete hâzırlanmağa mâni’ olur. Çünki, kalb onu düşünmekle, Allahı unutur. Beden, onu elde etmeğe uğraşarak ibâdet yapamaz olur. Dünyâ ile âhıret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.

Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye