Hak Sözün Vesîkaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hak Sözün Vesîkaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sevgilinin sevdikleri sevilir

 “Bu dünyada, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve kalb ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullahı sevmeye bağlıdır. İnsanın kemâli, bu terâzî ile ölçülür. Bunun için, tâ’atların, ibâdetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın Evliyâsını, Dostlarını sevmek ve Düşmanlarını sevmemektir. Çünkü, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alâmeti budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hâsıl olur. Seven kimse, bu hususta deli gibidir. (Bir kimseye deli denilmedikçe, îmânı kâmil olmaz) buyuruldu. Böyle olmayan kimsenin muhabbetten nasîbi olmaz. Bu işte, (Uzak olmadıkça, yakınlık olamaz) sözüne uymak lâzımdır. Bir takım câhiller, hazret-i Aliyi sevenin, Eshâb-ı kirâmın büyüklerini sevmemesi lâzımdır diyorlar. Bu sözleri doğru değildir. Çünkü, birini sevenin, onun düşmanlarını sevmemesi lâzımdır. Dostlarını değil. Allahü teâlâ, Fetih sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde, Eshâb-ı kirâm için, meâlen, (Birbirlerine çok merhametlidirler) buyurdu. Birbirlerine (rahîm) olduklarını bildirdi. Bu âyet-i kerîme, Eshâb-ı kirâmın, birbirlerine çok ve devamlı merhametli olduklarını gösteriyor. Merhamete uymayan, buğz, kin, hased ve adâvetin, aralarında hiç bulunmadığını haber veriyor.”


[Hak Sözün Vesîkaları]

İSLÂM MEDENİYETİ

“Dünyâ tarihlerinin sözbirliği ile överek yazdığı gözleri kamaştıran islâm medeniyetini, Kur’ân-ı kerime uyanlar meydâna getirdi. Bugün Avrupa, Amerika ve Rusyada fen ilerledi, dev sanayi kuruldu. Ay yolculuğuna başlandı. Fakat, hiçbirinde huzûr sağlanamadı. Patronların isrâfı ve sefâheti, işçilerin sefâleti giderilemedi. Komünistlerde devlet, milleti sömürdü. Milyonlarca insan, buğaz tokluğuna, aç, çıplak çalıştırıldı. Zâlim, kan dökücü bir azınlık, bunların sırtından yaşadı. Sarâylarda zevk ve safâ sürüp, her kötülüğü yaptılar. Kur’ân-ı kerîme uymadıkları için râhata, huzûra kavuşamadılar. 


Medeni olmak için, fende, teknikte onlara benzemek, onlar gibi çalışmak, başarmak lâzımdır. Çünkü, Kur’ân-ı kerim ve hadîs-i şerîfler, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor. Meselâ, ibni Adî ve Münâvînin ‘rahmetullahi teâlâ aleyhimâ’ bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, fende ilerliyen, sanat sâhibi olan kulunu elbette sever) ve (Hâkim-i Tirmüzî) ve (Münâvî)deki hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, kulunun sanat sâhibi olduğunu görmeyi elbette sever) buyuruluyor. 


Fakat, medeni olmak için, yalnız bunu başarmak yetişmez. Kazanılan nimetlerin, adâletle paylaşılması, çalışanın emeğine kavuşması lâzımdır. Bu adâlet de, ancak Kur’ân-ı kerime uymakla elde edilir. Bugün Avrupa, Amerika ve Rusya, islamiyete uygun olarak çalışdıkları işlerinde, kazanıyorlar. Fakat, kazançlarını Kur’ân-ı kerîmdeki adâlet esâslarına göre paylaşmadıklarından râhata, huzûra kavuşamıyorlar. Sınıf mücâdelesinden kurtulamıyorlar. 


İslamiyete uymayanlar, asla mesut olamaz. Uyanlar, müslüman olsa da, olmasa da, inansa da, inanmasa da, uydukları kadar, dünyâda faydasını görür. İnanarak uyanlar ise, hem dünyâda, hem ahirette faydasını görürler. Dünyâda, rahat, huzur içinde yaşarlar. Ahirette de, saadet-i ebediyeye, sonsuz nimetlere kavuşurlar. Bu sözün doğru olduğunu tarih de, günlük olaylar da, açıkça göstermektedir. Bundan anlaşılıyor ki, müslümân olsun olmasın, İslâm dininin gösterdiği yolda ilerlemeyenler, ayrıldıkları kadar, zarara, felakete sürüklenirler.


Allaha iman, Allah korkusu ve islâm dini, maddi meselelerde âciz kalan insanlara ümit ve çalışma azmi verecek sebeplerdir. Ekonomik ve teknik terakkîlerin faydalı olabilmesi için, manevî kuvvete de ihtiyaç olduğu görülmektedir.”


[Hak Sözün Vesîkaları]

Şeytânı bile geride bırakmış olan sapık fırka

“İnsanlar için bir imtihan yeri olan ve iyi ile kötünün karıştığı bir meydan olan bu dünyada, doğru yoldan sapmış, kötülüğe kaymış, yetmiş iki çeşit fırka arasında, şeytâna en çok uymuş ve nefsine aldanmış olan, hatta şeytânı bile geride bırakmış olan sapık fırka, Eshâb-ı kirâmı sevmeyen kimselerdir. Bunlardan birçoğu taşkınlıkta daha ileri giderek, Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) ve hattâ, Allahü teâlâdan vahiy getiren, emîn melek olan Cebrail aleyhisselâma da dil uzatmaktadır. Bu kötü hareketlerini ibâdet saymaktadırlar.


Tüccar ismi altında İran'a gelen yahudi din adamları, müslümanları yoldan çıkarmak için, gece gündüz çalışmakta, herkesi kurtarmaya uğraşıyoruz diye övünmektedirler. Çok kurnaz olanları hoca, şeyh şekline girip, köy köy dolaşıyor, gittikleri yerlere bozuk zehirli sözler yayıyorlar. Zenginleri de, bütün mallarını, paralarını bu yolda dağıtmaktadırlar. Müslümanların halifesi, Osmanlı Türklerinin büyük padişahı olan ikinci sultan Abdülhamid hanın yaveri [müşir] mareşal Muhammed Namık paşa dedi ki: (Bağdâd valisi bulunduğum zamanlarda, yahudi din adamlarının, bozuk düşüncelerini yaymak için, yüzbinlerce kitap bastırıp, İran ve Irak köylerine, el altından yaydıklarını gördüm. Bunları toplatıp, nehre attırdım. Böyle yahudi bozuk kitaplarının yazılmasını, yayılmasını önledim). Önlemeye çok uğraşıldığı halde, ortalığı karıştırmaktan, insanları bozmaktan geri kalmadılar. Bugüne kadar, bu yolda mal ve can feda etmekten çekinmediler.”


[Hak Sözün Vesîkaları]

Abduh'un zehirli fikirleri

Biz müslimânlar, târîh boyunca, *yalancı din adamlarından, iftirâcılardan,* çok ibret dersi aldık. Bir zemânlar, *ibni Teymiyye,* orta şarkın îmânını yıkmağa kalkışmıştı. 


*Ehl-i sünnet âlimleri, onun haddini bildirdi.* 


Binlerce ilim kitâbı, onun çürük fikirlerini red ederek, rezîl eylediler.


1800'lerin sonu, 1900'ların başında, *Mısır'da Abduh isminde biri, masonlarla işbirliği yaptı.* 


Hıristiyanlıkta *protestanlık* adında melez bir zümre çıkarıldığı gibi, bu sapık da, *Ehl-i sünneti beğenmeyip, islâmiyete garbın dinsiz felsefesini* sokuşturmağa kalkıştı. Bu da, cevâbını aldı. 


Fekat ne yazık ki, *Kâhire mason locası başkanı olan Abduh'un* zehrli fikrleri, bir yandan *Mısır'da Câmi’ul-ezhere* yayıldı.


Böylece Mısır'da, *Reşîd Rızâ ve Ezher medresesi Rektörü Mustafâ Merâgî ve Kâhire müftîsi Abdülmecîd Selîm ve Mahmûd Şeltüt ve Tentavî Cevherî ve Abdürrâzık pâşa ve Zekî Mubârek ve Ferîd Vecdi ve Abbâs Akkâd ve Ahmed Emîn ve Doktor Tâhâ Hüseyn pâşa ve Kâsım Emîn gibi (Dinde reformcular)* türedi. 


Bir yandan da, üstâdları *Abduha yapıldığı gibi, bunlara da ilerici islâm âlimi denilerek, kitâbları türkçeye terceme edildi*. 


*Birçok din adamının doğru yoldan kaymasına sebeb oldular.*

Büyük islâm âlimi, *14. asrın müceddidi olan Seyyid Abdülhakîm Arvasi* “rahmetullahi aleyh”, 

*(Kâhire müftüsü Abduh, islâm âlimlerinin büyüklüğünü anlıyamamış, islâm düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak, islâmiyeti içerden yıkan azılı kâfirlerden olmuştur. İzmirli İsmaîl Hakkı, Ömer Rıza Doğrul, Hamdi Akseki ve Şerâfeddîn Yaltkaya ve Şemseddîn Günaltay ve Mustafâ Fevzî ve Konyalı Vehbî ve Muhammed Âkif ve dahâ nice din adamları, onun kitâblarını okuyarak tesîri altında kalmışlar, çeşitli yollar tutmuşlardır)* buyurdu.


Kaynak: Hak Sözün Vesikaları

Hak Sözün Vesîkaları

 Hak sözün vesîkaları kitabı Şî’îlik, Ehl-i Beyt, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i Sünnet hakkında bilgiler vermekde, Ehl-i beyt ile Eshâb-ı kirâmın birbirlerini çok sevdiklerini açıklamakda ve şî’îlerin kitablarını ve iftirâlarını gâyet ilmî olarak cevâblamakdadır. Komünistlik ve din düşmanlığı hakkında bilgiler de veren kitâbda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Eyyühel-Veled) tercemesi ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hâl tercemesi de bulunmaktadır.

Kitabı okumak için lütfen linke tıklayın: Hak Sözün Vesîkaları