İctihad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İctihad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İctihâd ve kıyâs

 ● İctihâd ve kıyâs, bid’at değildir. Zîrâ kıyâs ve ictihâd nasların ma’nâsını açığa çıkarır. Emri artdırmaz. [Ya’nî ictihâd ile emrler artmış olmaz.] 1/186 [Mektûbât Tercemesi: 223.]

● İctihâd, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında da mevcûd idi. 2/96 [Se’âdet-i Ebediyye: 505.]

● İcmâ-ı ümmet, Eshâb-ı kirâm zemânına âiddir. 2/23 [Se’âdet-i Ebediyye: 775.]

● Hadîs-i şerîfler ile amel ederek, ulemâ-i müctehidînin fetvâsıyla harâm kılınmış, mekrûh ve menhî olan emri irtikâb eylemek, biz mukallidler için câiz değildir. [Ehâdis ile amel bize câiz değildir.] 1/312 [Mektûbât Tercemesi: 498.]

Dördüncü asırdan sonra mutlak ictihad kapısı kapanmıştır

 Dördüncü asırdan sonra mutlak ictihad kapısı kapanmıştır. Ya’ni dört hak mezheb gibi bir mezheb kuracak müctehid gelmemiştir. Ulema (müctehidler) yedi tabakaya ayrılmıştır. Birinci tabaka hariç, zaman zaman diğer tabakalardan müctehidler gelmiştir. Meselâ İbni Âbidîn hazretleri ve Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi hazretleri 7. tabakadan müctehid idi. Çeşitli tabakalardan müctehid gelmiş ve gelebilirse de, yeni bir mezheb kuracak müctehid gelmemiştir ve gelmiyecektir. İstisna olarak Hazret-i Mehdî aleyhisselam âhir zamanda geldiğinde dört hak mezheb tamamen unutulmuş olacağı için, kendisi ictihadda bulunacak ve ictihadı Hanefî mezhebine uygun gelecektir. Mu’teber kitaplarda böyle yazmaktadır. 

(Hucce-tüllah-i alel’âlemîn s.775)

Hicrî dörtyüz tarihinden sonra müctehidlik kesilmiştir

 Hicrî dörtyüz tarihinden sonra müctehidlik kesilmiştir. O zamandan sonra müctehid yoktur. O kadar ilme sâhib kimse yoktur. Müctehid, ictihâd edilecek mesâil hakkında olan bütün âyetleri, hadisleri, râvileri ile birlikte bir anda zihninde toplayıp, o anda ictihâd edecektir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

[Son halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin Külliyâtı, 2.cild, sf: 227]

İctihâd ne demekdir? Müctehid kime denir?

  Seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” (Eshâb-ı Kirâm) kitâbında buyuruyor ki, (İctihâd, insan gücünün yetdiği kadar, ya’nî cehd ile zahmet çekerek çalışmak demekdir. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş bulunan ahkâmı ve mes’eleleri, açık ve geniş anlatılmış mes’elelere benzeterek, meydâna çıkarmağa uğraşmakdır. Bunu ancak Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Onun Eshâbının hepsi ve diğer müslimânlardan ictihâd makâmına yükselenler yapabilir ki, bu çok yüksek insanlara, (Müctehid) denir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, ictihâd etmeği emr ediyor. O hâlde, ma’nâları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin derinliklerinde bulunan ahkâm-ı islâmiyyeyi ve mesâil-i dîniyyeyi, mefhûm ile ve delâlet ile anlıyabilen büyüklere, ya’nî mutlak müctehidlere, ictihâd etmek farzdır. Müctehid olmak için, arabî yüksek ilmleri temâmen bilip, Kur’ân-ı kerîmi ezber bilmek, her âyet-i kerîmenin ma’nây-ı murâdîsini, ma’nây-ı işârîsini ve ma’nây-ı zımnî ve iltizâmîsini bilmek ve âyet-i kerîmelerin geldikleri zemânları ve gelme sebeblerini ve ne hakkında geldiklerini, küllî ve cüz’î olduklarını, nâsih veyâ mensûh olduklarını, mukayyed veyâ mutlak olduklarını ve kırâet-i seb’a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek,Kütüb-i sittedeki ve diğer hadîs kitâblarındaki, yüzbinlerce hadîsi ezberden bilmek ve her hadîsin ne zemân ve ne için îrâd buyurulduğunu ve ma’nâsının ne kadar genişlediğini ve hangi hadîsin diğerinden önce veyâ sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hâdiseleri ve hangi vak’a ve hâdiseler üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakl ve rivâyet olunduğunu ve nakleden kimselerin ne hâlde ve ne ahlâkda olduklarını bilmek, fıkh ilminin üsûl ve kâ’idelerini tanımak, oniki ilmi ve Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin işâretlerini, rumûzlarını ve açık ve kapalı ma’nâlarını kavramak ve bu ma’nâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmân sâhibi olmak ve itmînân ile dolu, nûrlu ve sâf bir kalbe ve vicdâna mâlik olmak lâzımdır. İctihâd ve tefsîr hakkında, fârisî (Redd-i Vehhâbî) kitâbında uzun bilgi vardır. (Redd-i Vehhâbî) kitâbı, 1264 h. de Delhîde ve 1415 de İstanbulda tab’ edilmişdir.

Bütün bu üstünlükler, ancak Eshâb-ı kirâmda ve sonra, ikiyüz sene içinde yetişen, ba’zı büyüklerde bulunabildi. Dahâ sonraları, fikrler, re’yler dağılıp, bid’atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün kimseler azala azala, dörtyüz sene sonra, bu şartları hâiz kimse, ya’nî mutlak müctehid olarak meşhûr olan görülmedi). Hicretden dörtyüz sene sonra, müctehide ihtiyâc da kalmadı. Çünki, Allahü teâlâ ve Onun Resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyâmete kadar hayât şekllerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbîk edileceklerini, tefsîr ve fıkh kitâblarında bildirirler.

Kaynak: Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye