Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-19

Minah-107 : Gavs (kuddise sirruhu) Mevlana Cami (kuddise sirruhu)’nin şu beytini okudular:
Zahidler taat yüzünü
Mihrab köşesine çevirmişler.
Sonra buyurdular: “Bazı müridler için devamlı olmamak kaydıyla, şeyh rabıtada cennet ehli suretinde, tüysüz görülür. Yukarıdaki beytin ikinci mısrası buna işaret ediyor.”
Minah-108 : Başka şeyhlerin sohbetinde ve evliyanın türbesini ziyarette mürid rabıtalı olmaya çok dikkat etmelidir.” Gavs (kuddise sirruhu.) bunları söyledikten sonra mecliste bulunanlardan bir fakir sordu:
-”Peygamberlerin (aleyhisselam.) ziyaretinde de durum aynı mıdır?” Cevaben:
-”Evet” dediler. Fakir tekrar sordu:
-”Ravza-i mutahharada da öyle midir?” Gavs (kuddise sirruhu):
-”Evet” buyurdu.
Minah-109 : “Mürid enbiya (aleyhimusselam) ve evliya (kuddise sırruhum)’nin ziyaretinde gördüğü menfaati, şeyhinden veya onun aracılığıyla aldığına inanmalıdır. Oralarda müride onların sureti zahir olacak olsa, o bunu şeyhinin letaiflerinin bir sureti olduğuna itikat etmelidir.”
Minah-110 : Yüce mecliste bir gün Gavs (kuddise sirruhu)’asoruldu: “Rabıtanın tesiri ne zaman kesilir.”
Buyurdu: “Müridin makamı, şeyhinin makamını geçtiği zaman rabıtanın tesiri kalmaz. Fakat ölüme kadar ne bulsa şeyhinin bereketiyledir.
Vefa kanunu odur ki, şeyhinden yükseğe çıksa dahi onu terk etmek güzel görülmez. Bazı meşayihin ben şeyhimi geçtim sözü hiç de hoş değildir.”
Minah-111 :: “Salikin’ şüphe ve tıkanmaları şeyhin vasıtasıyla çözülür.
Mürid ancak kemale erdikten sonra Allahü Teala ona bir sebeb gönderir.
Şeyhinin makamının üstüne çıkmayan bir müride her zaman rabıta fayda verir.”
Minah-112:
Gavs (kuddise sirruhu.) bir gün muhabbet ehli olanların üzerine sohbet edip onları övdüler. Sonra cezbe ehlinden bahsettiler ve buyurdular:
-”Şeriata uyan istikamet ehlinin değeri, ancak ahirette belli olur. Bunlarda manevi bir hal (aşk, vecd) olmasa dahi. zararı yoktur.”
Minah-113:
Sadatın sohbetinde, gözü kapatmanın üstünlüğünü belirtip, teşvik için buyurdular:
-”Doğan kuşu gözünü kapatmadan avcilik yapamaz.”
Sonra şu beyti okudular:
“Gel çünkü gözümüz senin evindir.”
Minah-114:
Şeyh-ül Meşayih Mevlana Halid (kuddise sirruhu)’in icazet kitabında, Nakşi’den olduğu gibi, diğer dört tarikattan da (Kadiri, Sühreverdi, Çeşti, Kübrevi) şeyhi Abdullab Dehlevi (kuddise sirruhu.)’den icazetli olduğu yazılı. Bunun zahirinden anlaşıldığı gibi, şeyh bu tarikattan dilediği herhangi birine göre, müridini terbiye edebilir mi? diye Gavs’a soruldu.
Şöyle cevap verdi: “Bundan maksat o tarikatlardaki, mûridleri de tasarruf icazetidir. Onların usulüne göre hiçbir tarikatın usulü ile terbiye ettiği işitilmemiştir. Terbiye edemez de. Çünki diğer tarikatların bazı usulleri Nakşibendi tarikatında bid’at kabul edilir. Bid’at yapanlar ise tarikattan çıkmış sayılırlar. Bid’at yapmak, bid’at olan usullere razı olmak, bidati ilk defa icat etmek gibidir.”

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-18

Minah-103 : Yüce meclisde mürşidlerin müridlerine karşı emir ve tavsiyelerinin konu edildiği bir sohbette Gavs (kuddise sirruhu) buyurdular: “Mürid şeyhinin kendisine lisanen tebliğini beklemeden onun işaretlerinden pay çıkarıp amel etmelidir.Çünki mürşidinin işaretlerinden anlamayan müride, şeyhin sözlü olarak hitabı, Allah korusun mürşidin yüz çevirmesinin alametidir. Mürşidin müride son ikazı gibidir. Bir meşayıh ihlas sahibi müridlerine hiçbir zaman sözle emretmez.Bizim silsilemizde adab budur.”
Gavs (kuddise sirruhu); önceden muhlis, sonrada şiddetli münkir olan birisi hariç sözle emretmezdi.O münkir hakkında da Gavs (k.s.): “Eğer o kişi, benim emirlerime uysaydı, kalbi bu kadar vesvese ve havatıra mübtela olmazdı.” buyurdu.
Gavs (kuddise sirruhu) Şeyhi Seyyid Taha (kuddise sirruhu)’nın kendisine şöyle dediğini anlattı: “Mahlukata önce işaretle emret. Bu fayda vermezse o zaman açıkça sözle emret. Bu yol da fayda vermezse ondan yüz çevir. Sen birisinden yüz çevirdiğin vakit bütün silsile ve Hz. peygamber (aleyhisselam) ondan yüz çevirir.”
Minah-104 : Gavs (kuddise sirruhu) aşağıda minahı anlatmakla, zannediyorum  Allah (celle celaluhu)’a giden yolu bulmak isteyenin dikkat etmesi gereken unsurları dile getirdiler.Allah (celle celaluhu)’a giden yolda mürid, şeyhinin maddi ve manevi kemal sıfatlarına sahip olduğuna manevi doktorlukta, tarikat bilgisinde ve hidayet yolunda, rehberlikte mahir olduğuna inanması gerektiğini belirttiler. Bu minah başlamadan az evvel, Gavs (kuddise sirruhu) bir müridine hitab ederken tebbesüm etti. O fakir de tebessüm etti. Mürid; özür beyan mahiyetinde “Estağfirullah” deyip“Güldüren de ağlatanda (Allah (celle celaluhu)’dır.”[1] ayetini kalben okudu.
Bunun üzerine Gavs (kuddise sirruhu) mürid ile mürşid arasındaki bu ve benzeri hareketlerin aşağıda anlatılan ölçüde olmasıyla edep dışı olmaktan kurtulacağını beyan etti. Sonra sohbete başladı:
“Üstadın talebesinden her yönden üstün olması gerekmez.Süleyman (aleyhisselam) babasının yerine halife seçilmezden önce Beni İsrail alimleri büyük kardeşini halife seçmek istediler.Sonra imtihan etmeye karar verdiler. Süleyman (aleyhisselam)’ın kardeşinin cevap veremediği sorulara, tebessüm ederek cevap vermesini alimler tavsiye etmeyip durumu babalarına anlattılar. Babaları Süleyman (aleyhisselam)’ı çağırıp büyüklerin huzurunda gülmesini sordu.
Süleyman (aleyhisselam.) “Onlar bana soruları sordukça bir karınca bana cevapları söylüyordu. Onun için tebessüm ettim.” buyurdu. Gavs (kuddise sirruhu) bu kıssayı anlattıktan sonra buyurdu: “Maksad hasıl olsun da, üstad bir karınca olsun farketmez.” sohbetin devamında;
Mevlana Halid-i Bagdadi (kuddise sirruhu)’nin: “Beni Seyyid Taha ve Seyyid Abdullah’dan üstün görmeyin” dediğini,Mevlana Halid-i Bağdadi (kuddise sirruhu)’nin ashabı da: “Nasıl olur? Siz onların üstadısınız” demesi üzerine; Mevlana Halid (kuddise sirruhu)’in: “Onlarla ben, şehzadeler ile lala  gibiyiz. Lala öğretip, terbiye ettiği halde, şehzadeler üstündür.” dediğini nakletti.
Minah-105 : “İnsanların en hayırlısı insanlara en fazla fayda verendir.”[2] hadisi şerifini açıklarken şöyle buyurdu: “Hadisten murad “insanların hayırlısıdır” yoksa “en hayırlı insan” değildir. Aksi halde arif olmayan fakat insanlara faydası dokunan her kişinin ‘insanların en hayırlısı” kapsamına girmesi gerekecekti. Bu da arif olmayanların  ariflerden daha hayırlı olmasını gerektirecekti. Bu şekilde iste düşünmek uygun değildir. Sonra şöyle devam etti: “Şüphesiz arif olan kimsenin fayda vermemesi düşünülemez”.dedi.
Minah-106 : Yüksek mecliste bazı zamanlar, Gavs, (kuddise sirruhu) uzun müddet susarlardı. Bir gün büyüklerin haline vakıf olmayan zahir alimlerden birisi sohbet taleb etti. Gavs (kuddise sirruhu) buyurdu:
-”Sükuttan faydalanamayan sözden de istifade edemez.”

[1] Necm Suresi 43.ayet
[2] Ebu Ya’la el-Müsned 6/65 Heysemi, Mecma’z Zevaid 8/191 Süyuti, Camiu’s-Sagir 4044

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-17

Minah-93 : Gavs (kuddise sirruhu) üzülerek: “Kimse şeyhimin sözlerini nakletmedi ve toplamadı.”
Minah-94 : Gavs (kuddise sirruhu) şeyhim Seyyid Taha:
“Aç arslanın elindeki tavşanın korkması gibi benden kork.Çünkü ben de şeyhimden (Mevlana Halid-i Bağdadi (kuddise sirruhu) öyle korkuyordum.”dedi. Bana bu emri tekrar söylediğinde:
“Aşırı korku sevgiyi azaltır” dedim.
Oda buyurdu ki “İmam-ı Rabbani’nin şeyhi Hoca Bakibillah’da (kuddise sirruhu) öyle demiştir.”
Minah-95 : “Herbir velinin bir kusuru olur. Bu kusuru onlara münkir olanlar görür. Muhlis olanlar görmez. Bu kusur da hakiki bir kusur değil, görünüşte bir kusurdur.”
Minah-96 : “Münkirin varlığı tarikatın, doğru olduğunun delilidir. Münkirler tarikatın devamını sağlarlar.Bir şeyhi hiç kimse inkar etmeden umumun yönelmesi hiç kimseye fayda vermez.”
Minah-97 : “Kutbun duası ile kazayı mübrem (değişmeyen kaza) olmayan hadiseler değişir. Ancak kutupluğun evladına geçmesi yolundaki duası kabul olmaz.”
Minah-98 : “Kutub olan şeyh, müride ne verirse o,müride mülk olur.Bu durum verildiği an belli olmasa dahi sonradan ortaya çıkar.Kutub olmayan şeyhin verdiği, mülk değil gelip geçici bir haldir.”
Minah-99 : “Bu silsilede şeyhlik kendisinden evladına geçmesi çok az sadata nasib olmuştur. Bu yüksek silsilede İmam-ı Rabbani (k.s.)’den oğlu Muhammed Masum (kuddise sirruhu)’a, ondan da oğlu Şeyh Seyfüddin (kuddise sirruh)’a nasib olmuştur.”
Minah-100 : “Nasıl ki bir baba evladının kendisinden yüksek dereceli olmasını isterse, manevi baba da, manevi evladının kendisinden yüksek olmasını ister.”
Minah-101 : “Gavs (kuddise sirruhu) buyurdu: “Birine mensub olmaktan maksad, manevi intisabtır. Yani onun yolundan gitmektir. Yalnız sureten ona ait olmağa itibar edilmez.” Devamla:
“Doğrusu sana dil uzatıp (nesli kesik diyenin; kendi nesli kesiktir.) ayetini buna delil getirdi. “Yani Peygamber’e (aleyhisselam) dil uzatanların nesli kesildi.Evladları kendi yollarından gitmeyip, müslüman oldular. Peygamberimiz (aleyhisselam) yolundan giderek onun manevi evladı oldular.” diye açıkladı.
Minah-102    : Mensubiyette muteber olan ancak manevi mensubiyettir. Manevi bağlılıktır.Cenab-ı Allah (celle celaluhu) ayet-i kerimesinde buyuruyor:
“İnna a’tayna kelkevser”.Kevserden murad, vahdet-i şuhudtur.Gavs (kuddise sirruhu) vahdet-i şuhudu manevi evlada tevil edip şöyle buyurdular: “Cenabı-ı Hakk (celle celaluhu) burada irşad makamı olan vahdet-i şuhudu manevi evlat yerine tabir etmiştir.”

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-16

Minah-84 : Gavs (kuddise sirruhu)  '' Şeyhinin hallerinden bir hal, şer-i şerifin zahirine muhalif olduğunda mürid bu hususta şeriata uyar.Şeyhini taklit etmez.Ama bu hali dolayısıyla şeyhini inkara yönelmez.O hali ona bırakır.''dediler. Sadat-ı Kiramın da şu sözlerini naklettiler.'' Temkin sahibini taklit eden, zındık olur.Meşayihlerin bazı halleri olur ki şeriatın zahirine zıt görünür.Ama onların halis müridleri, bu hali taklit etmezler ve onları inkara kalkışmazlar."
Minah-85 : " Mürid şeyhini tedrici olarak, yavaş yavaş tanır.''
Minah-86 : “Seyr-ü sülukunu tamamalayıp, bekaya dönenin tanınması gayet zordur.”
Minah-87 : “Dönüşün başlangıcında şevk kaybolur. Hatta dönen bayan, nisbetin kendisinden alındığını zanneder. Son haline vakıf olur.”
Minah-88 : “Başkalarinin kalbindeki sirlara muttala olan, izinsiz olarak onun üzerinde konuşamaz.”
Minah-89 : “Bu tarikata mensup olan kişi bir kelime dahi olsa açıkca zikir yapamaz. Bu yolun büyükleri olan geçmiş sadat-ı kiramlar açık zikir yapanları tard ederlerdi.
Ey Mürid ;
Alçak bir sesle çağır
Çünkü dost sana yakındır.
Minah-90 : “Gavs (kuddise sirruhu), şeyhinin (Seyyid Taha kuddise sirruhu) bazı halifelerinin açık zikirle meşgul olduklarından tarikattan çıktıklarına ve onların, yalnız açık zikri bırakmakla tarikata dönmüş sayılmayacağına tarikat meşayihinden birinden tarikat tazelemelerinin gerektiğine hükmederdi.”
Minah-91 : “Fena makamından bekaya dönen bazen sekre düşmeye (kuvvetli bir füyuzatla kendinden geçme) meyilli olmaktan tamamen uzak değildir.”
Gavs (kuddise sirruhu)  bu mübarek kelamları sarfettikleri mecliste, yüce kapılarının hizmetçileri olan bir mürid şunları söyledi.'' Bu makamlardan ancak tamamıyla ve hakkıyla dönen (sekre düşmeyen) Hz. Peygamber (aleyhisselam) Efendimizdir. Gavs (kuddise sirruhu) müridin bu sözlerini beğenerek “Doğru söyledin." buyurdu.
Minah-92 : “Şeyhim Seyyid Taha (kuddise sirruhu)’nın bazı büyük sofilerine sordum:
“Şeyh neden tarikat hakkında konuşmuyor.”
Cevaben:
“Fena makamından bekaya döndüğü ve Peygamber Efendimiz (aleyhisselam)’in meşrebinde bulunduğu için” buyruldu.
Gavs (kuddise sirruhu)’a soruldu: “Şeyh hiç mi konuşmazdı.”Cevaben:
“Konuşması vardı. Ancak benim sorum kitap yazıp yazmama hususundaydı.” sonra da “O bana öyle dedi” buyurdu.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-15

Minah-81 : Gavs’a (kuddise sirruh) soruldu : " Bir müridin, şeyhini inkar eden, bir zahir hocası var. Mürid ona sılayı rahimi (gidip gelmeyi) kessinmi?''Cevaben : "Alakasını kessin''deyip akli ve nakli deliller gösterdiler.Nakli deliller diğer meşayihlere hatta, sahabelere kadar ulaştı.Bunlardan anlaşıldı ki şeyhleri inkar eden hak sahiblerini, babaları da olsa müridler terketmelidir. Çünki şeyhler hakkın (Allah) (celle celaluhu)'ın naibi olduğundan onların hakkı bütün hakların önünde ve üstündedir.Müridlik iradeyi, şeyhin iradesine tabi kılmakla olur. Muhabbet ve buğz da iradenin bir şubesi olduğundan mürid, muhabbet ve nefretini, şeyhin muhabbet ve buğzuna mutlak ve istisnasız olarak bağlamadıkça şeyhin hakkı eda edilmez..
Minah-82 : "Şii olan seyyidler hakkında ne emir ederseniz ?'' diye Gavs’a (kuddise sirruh) soruldu. ''Şiilik ve ehli bid'at olma vasfına buğz edilir.Lakin zatına edilmez. Münkir seyyide de aynı muamele edilir.''
Minah-83 : Ehl-i kalbin birbirini inkarı inkar değildir. Herbirinin kendi mesleği üzerine gayreti, daha zakin ve faydalı kabul ettiği yoluna takviye için bir uğraşmadır.
Bu uğraşmalar şeyhler arasında olduğunda mürid onlara buğz etmeyecektir. Bu sohbetten sonra bir fakir Nefahat'te yazılı olan Şeyh-ül İslam Herevi'nin Şeyhi Huseyri ile uğraşan İbn-i Semnun'e karşı geldiğini söyledi.
Gavs (kuddise sirruh). ''Eğer eski ise mürid hiç bir şeye karışmaz. Diğer evliyayı sevdiği gibi o uğraşanı da sever.
Eğer bu uğraşma müridin zamanında ise, şeyhine gayret için ona karşı gelir. Onunla alakasını keser. Fakat bununla onu inkar etmeyip, ona eziyet vermemelidir.
Fakir dedi:" Yani sahabelerden birbiriyle uğraşanın hicreti (birbirleriyle konuşmaması) gibi.''
Gavs: ''Evet'' dedi. Sonra sahabe-i kiramın kendi aralarında geçen bazı durumlarını dile getirdi. Fazilet sahibi olanın fazlının kabul edildiğini, herkesin fikrini açık olarak söylemesinden sonra hakkın ortaya çıktığında ona tabi olduklarını beyan etti.
Amr bin As'ın (radıyallahu anh), Ammar (radıyallahu anh)'ın katilini cehennemle müjdelemesini, Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'nin Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin hususi bir ilmi olduğunu söylemesini ve Zübeyr (radıyallahu anh) ile Talha (radıyallahu anh)'ın hak onlara açıklanınca savaştan vazgeçtiklerini ve diğer sahabi kıssalarını anlattı.
( Muaviye (radıyallahu anh) Hz Ali (radıyallahu anh)'i imtihan niyeti ile bir şahıs göndererek kendi vefat haberini yolluyor. Hz Ali (radıyallahu anh) bu sırra vakıf olarak H.z Muaviye (radıyallahu anh)'nin ölmediğini söylüyor. Bu hadise üzerine Hz Muaviye (radıyallahu anh) gerçekten Hz Ali (radıyallahu anh)'nin kendine has ilmi olduğuna şahadet ediyor.)

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-14

Minah-77 : Gavs (k.s) H.z'nin yüksek meclislerinde, siyah sarık sarmanın sünnetteki yeri bahsi geçti. Mecliste bulunan alimlerden birisi,Gavs (kuddise sirruh) Hz.' ne, Mecazül  Aşıkın'deki siyah sarıklı şeyh ile emirin hikayesini anlattı. Emir şeyhe niçin siyah sarık sardığını sorar.
Şeyh cevaben ''Öldürülen nefsime matem tuttuğum için ''der. Emir tekrar sorar . "Eğer nefsin ölüme layık ise bu matem niçin ?
Yok eğer layık değilse niçin öldürdün ?'' Bu kıssayı dinledikten sonra Gavs (kuddise sirruh) Hz . buyurdu :
" O emir muhlis değildi.'' Alim olan sofi "o emiri şeyhe ihlasla bağlı olanlardan olduğu söyleniyor.'' dedi.
Gavs (kuddise sirruh) buyurdu : '' Şeyhine niçin diyen kurtulamaz." Alim sofi sordu : '' Müridin, şeyhinin bilmediği bir halini öğrenmek için sormasının zararı varmıdır.?'' Gavs (kuddise sirruh) ; Zararlı olduğuna işaret ederek :
'' Hususen bu gibi sormak daha zararlıdır.
'' Alim sofi dedi : Ben düşünüyordum ki şeyh ben cihattayım. Hz. Peygamber (aleyhisselam) Mekke'nin fethinde siyah sarık sarıyorum deseydi o zaman, emir ona bir şey diyemezdi. ''
Gavs (kuddise sirruh) Hz .bu sözden de hoşnut olmamış gibi sustu.
Minah-78 : Yüce Mecliste Gavs (k kuddise sirruh.s) Hz.' den soruldu : ''Mürid ve şeyh arasındaki manevi nikah, ilk defa müridin isteğiylemi hasıl olur ?
Buyurdular : '' Önce müridin isteğiyle hasıl olur. Eğer şeyhin isteğiyle hasıl olsaydı, Ebu Talip ve benzerleri, iman ederlerdi.''
Minah-79 : Gavs (kuddise sirruh) Hz.tarikatın münkiri ile tarikata bid'at katanın zararını aynı kabul ederdi. Onların arasında bulunmayın derdi.

Bu hususuta kendi nefsinden örnek verdiler : " Tarikata ilk girdiğim zaman bir münkire misafir olmuştum. Ondan bir kaç gün sonrada sohbetinde bulunduğum şeyhin halifesiyle beraber itikafta kaldım. O zikr-i cehri yapıyordu. Ben o münkirin misafirliğinde gördüğüm zararı, bunun arkadaşlığında da gördüm.''Minah-80 : Bu tarikatın bazı meşayihinden güvenilir bir şahsın rivayetiyle şöyle nakletti : '' Ben tarikatın münkiri bir alime misafir oldum. O alimden gördüğüm zararı, hıristiyan kilisesinden görmedim.''
( Hıristiyan kilisesi apaçık düşman olduğundan ondan korunmak mümkündür. Münkir ise dost kisvesinde bir düşman olduğundan müridin kalbine versvese getirerek ihlasını sarsabilir. Mürid islamiyet yönünden değil tarikat yönünden zarara uğrar. 132. Hikmete bakınız).

Gavs-i Hizaniden Hikmetler-13

Minah-69 : Letaifler yükselirken, tecelliyat kalbe inmeye başlar. Letaifin yükselişini farkeden salik, kendisinden bir şey yükseldiğini ve üzerine sis gibi bir şeyin yağdığını hisseder.
Minah-70 : İnsanın letaifi yükselince, letaif sütununun kökü benden de kalır. Bedenden temelli ilişiği kesilmez.
Minah-71 : Tecelli-i berkiden önceki bütün tecellilier sıfatların tecellisidir. Ancak tecelli-i berki de Cenab-ı Hakk (c.c)'ın zatının tecellisi başlar.
Minah-72 : Muteber olan fena (fenaillah) daimi fenadır. Gelip geçici olan berki fena muteber değildir. Berki fena tarikata yeni girende, hatta avamda da olur. Bu hal sonu başa getirmenin bir semeresidir.
Minah-73 : Vahdet-i vücud makamının müşahedesi, tarikata girilmesi mecburi bir akabedir. Kimisi bu akabede kalıp terakki eder. Böylelerinden menfaat görülebilirde, görülmeyebilir de. Kimisi orada bir gün ya da daha fazla kalıp bu akabeden kurtulur. Bazen da o makama girildiğini bilmeden geçenler olur.
Minah-74 : Fena-i İncila ilahi nurların açılıp görülmesini arttırır. Fenanın mertebelerine göre incila muhtelif olur. Birincisi Fena, ikincisi fena´yi fena, üçüncüsü fena-yı fena-yı fena böylece incila arttıkça bir fena lafzı ilave edilip, onunla beraber zikir edilir. Bu mertebelerden üstteki alttakine gölge olur. Bir kabuk yada elbise gibi olur. Alttaki eskiyince çıkarılır ve daha üstün mertebede yeni olanı giyilir. Nasıl ki cırcır böceği seslenir, seslenir sonunda eski kabuğun yerine yenisi geçer. Durum böyle devam eder. Salikin de böle mertebeleri aşıp terakkiyatı devam eder.Salik, bu durumu hayalen evinin yıkılıp yeniden yapılması, eski elbisenin yenilenmesi veya renginden değişmesi şeklinde görür. Bazen de görmez. Salik, bu mertebelerden süratle peşpeşe geçer, Bunlardan birinde çok takılıp, asıl makamı zannetmemesi gerekir. Bu gölgedir, daha üstü daha üstü vardır. Fena-yı fena bilgisinin yok olması değildir. Bilginin yok olmasına ''sekir'' denilir. Bu da geçicidir.
Minah-75 : Gavs (k.s) buyurdu : ""Nakşibendi tarikatinda başkası işitecek şekilde zikir yapılmaz. Yalnız ölmek üzere olan hastaya kelime-i tevhid telkin etmek, beş vakit namazın sonunda on defa tevhid çekmek müstesna.
Minah-76 : Şeyhini evine getir, şeyhin evine gitme.
( Rabıtan öyle kuvvetlendir ki sen her yerde şeyhinden himmet al. Onunla buluş. Sen mürid olarak gayret göstermeden hemen şeyhe koşma.)

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-12

Minah-61 : Rabıta şekillerinden olan hayali rabıtayı, (şeyhinin hareket ve tavırlarına ittibayı) suri rabıtaya (sureten şeyhi düşünmek) tercih ederdi. Menfaatin hayali rabıtada olduğunu buyururlardı.
Minah-62 : “Rabıta olmadan fenafişşeyh olmaz, fenafişşeyh olmadan fenafilresül olmaz, fenafirresul olmadan fenafillah olmaz, fenafillah olmadan vusul olmaz.'' buyurdu.
Minah-63 : Ğavs (k.s) H.z. şöyle buyurdu : '' Sohbetinde bulunduğum bazı şeyhler, müridlerine rabıtada kendilerini değil, vefat etmiş olan kendi şeyhlerini rabıta yapmayı söylüyorlardı, Halbuki berzah alemindeki kişiyi rabıta etme, dünya alemindeki kişiye nasıl menfaat verir.''Yüce mecliste sofilerden biri bu konu hakkında şöyle dedi : '' Eğer alem-i berzahtakinin rabıtası, dünya alemindekine kafi gelseydi, Hz Peygamber (aleyhisselam) bütün mahlukatın şeyhi ve dünyadaki hayatından daha ekmel bir hayat ile ravza-i mutahharada diri olduğundan, bütün mahlukat onun rabıtasıyla yetinir ve bu daha iyi olurdu.''Gavs (kuddise sirruhu)  sofinin bu sözünü beğendi.
Minah-64 : Ğavs (kuddise sirruhu)  ''Nefsin ölümü ve öldürülmesi, emri ilahiye ittiba ederek, sıfatlarının değişmesinden ibarettir. Bu bazı meşayihlerin sözlerinden anlaşıldığı gibi nefsin yokluğundan ibaret değildir. Delili, nefsin kemale erdikten sonra hazır iştiyak duyması ve onunla emretmesidir. Nefsin bekası olmazsa bu olmaz.''
Minah-65 : Nefsin yaratılışında liderlik ve başkanlık vardır. Letaifler, makamlarına ulaşmadan önce, nefse bulunduğu kötülük hali üzerine hizmet ederler. Letaifler makamlarına ulaştıkları zaman nefis yalnız ve hizmetçisiz kalır. Bu ise nefsin tabiatına aykırı olduğundan, nefis bu hale sabredemez. Nefis de letaiflerin peşinden, onların makamına çıkar. Yine onlara baş olur fakat bu kez hayır üzere emreder.
Minah-66 : Bazen salikin letaifi yükselir, fakat salikin bundan haberi olmaz.
Minah-67:  Bazen letaifler birlikte yükselirler, Kendi alemlerine yönelirler. Bu durumda letaifler karışıp tek sütun gibi görülürler. Süluk edenlerde bu halet kuvvetli olup, böyle olanların halka menfaatleri daha çok olur. Letaifler zati olarak birdir diyenlerin sözü buradan kaynaklanmıştır. Letaifler kendi alemine yönelirken bazen de birbirini takib ederek sırayla giderler. Bu sülukta zayıflıktır. Hem de böylelerinin halka menfaati az olur.
Minah-68 :Letaifler nuranidirler. Salik hayr amelini bunlarla görür. Letaifin yükselmesinin belirtisi, salikin hazır amelleri görmemesidir.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-11

Minah-53 : Yüce meclislerinde bulunanlara :'' Batıni halinizi bizim meclisimizde ve dışarıdaki durumuyla ölçün.Eğer arada bir fark görmezseniz bana gelmeyiniz.'' buyururlardı.
Minah-54 : Meyvesi müride mülk olan terbiye (seyr-i süluk) ancak sohbet ve şeyhine hizmet ile olan terbiyedir. Bundan başka nazar gibi yollarla gelen ise gelip geçicidir. Bu hal nadiren mülk olarak kalır. Nadir ise yok gibidir.
Minah-55 : Halk anca fenafillah makamını geçenden menfaat görür. Henüz o makamda bulunan istiğfar ehlinden menfaat göremez. Ancak bu menfaatten gaye terbiye menfaatidir.Yoksa her makamda bulunan veli belaların def'i, bereket gibi hususlarda himmet eder. Hatta bu durum müridlerde de bulunur.
Minah-56 : İstiğrak halinde bulunan salik, içinde bulunduğu manevi halini, letaifleri, yükselip fenafillah'a ulaşıp dönen ile değiştirmek istemez.Halbuki letaifleri fenafillah'a ulaşıp dönen daha kamildir.
Minah-57 : Fenaya ulaştıktan sonra tekrar bekaya dönen, tekrar namaz ve vefat anında istiğraka (fenafillah makamına) döner.(İstiğrak makamında olan kişi halkın hallerinden habersiz olup, bütün hissiyatı ile ona varit olan füyüzat ile meşgul olur. Hatta bazen kendi nefsinden de geçer. Dönen kişi ile Allah (celle celaluhu) kalbinde hazır olduğu gibi halktan da gaip değildir. Bu dönen kişi sekerat ve namazda bütün masivadan gafil olduğu için tekrar istiğraka girer. )
Minah-58 : Fena fillah makamında bulunan bazı büyüklerden, terbiye menfaati görülür.Muhyiddin-i Arabi (k.s) bu makamda iken faydalı olmuştur.Gavs (kuddise sirruhu):Sekr halinden bazılarının sözü olan, ''Ben rabbimi at şeklinde gördüm.'' gibi sözlere itibar olunmamasını söyledi.
Minah-59 : Ğavs (kuddise sirruhu)yüce meclislerinde, ihlas üzerine sohbet ediliyordu.Ben (Halid-i Oreki )k.s)) ihlası sordum.Cizreli Mevlana Ahmed (kuddise sirruhu)'in beytini okudu:
Ku'ran ve ayetlere yemin ederim.
Eğer meyhanenin (tarikatın) piri
Lat'a secde edin dese
Müridler ona uyarlar.
'' İhlas bu kadarmıdır ?'' dediğimde.'' Bu kafi değilmidir ?'' buyurdu.
Sonra Ğavs (kuddise sirruhu) bu fakire (Halid-i Oreki )kuddise sirruhu)) döndü : '' Sen ihlas hakkında ne diyorsun.'' Ben de : '' Bana göre ihlas hadisi kutsinin delalet ettiği gibi mürid, şeyhinin bütün sözleri, fiilleri, hareket ve sekenelerinin ancak Allah (c.c) rıza ve emri ile olduğuna yakinen inanmasıdır.'' dedim. Gavs (kuddise sirruhu) bu cevabımı beğenerek '' Gerçek ihlas budur. Bundan başkası yukarıdaki dörtlük gibi ehl-i sekrin kelamıdır.'' buyurdu.
Minah-60 : ''Zahiri şefkat ve sureten iltifat müridin sülukunu geciktirir. Fakat müridler de bu olmadan memnun olmazlar. Bizde ne yapacağımızı bilemiyoruz.''

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-10

Minah-44 :”Hilafeti zaruri olanlar ( Makamı kemale ermediği halde bir ihtiyaca binaen halifelik verilenlerdir.) bid'atlardan kaçındıkları müddetçe halk onlardan fayda görür. Bu, aslında o silsiledeki meşayihin ervahının (ruhlarının) tasarrufudur. Bu halifeler bid'at işledikleri zaman, meşayih onlardan himmet ve tasarrufu keser. Onlar nefisleri ile başbaşa kaldıklarından halka olan yardımları da son bulur.
Minah-45 : Yüce meclislerinde hilafeti zaruri olanlar için tekrar buyurdular. '' Şeyhi hayatta olduğu müddetçe insanlar ondan fayda görür. Eğer kemale ermeden şeyhi vafat ederse onun işi tehlikeli ve zordur.''
Minah-46 :”Bid'atların hepsi karalıktır. Onlarda katiyyen güzellik yoktur. Bid'at yapan, üzerindeki hali ve ulaştığı makamı bid'atinden bilir. Halbuki o hal veya makam onun farkında olmadığı bid'at olmayan amelindendir.Tarikat-ı Nakşibendi'nin diğer tarikatlara olan üstünlüğünün bir sebebi de bid'at olmayışındandır. Bazı tarikatlarda iz kalmamasının sebebi, bid'atların uğursuzluğundandır.''
Minah-47 :''Son asırlarda sünnet olan ameller, bid'atler arasında, adeta gece karanlığında kendisinden ışık kaynaklanan cevherin ışığı gibi olmuştur. Zaman gariplik zamanı olduğundan şimdiki salihlere, az amellerine karşılık eskilerin büyük mücahedelerle kazanamadıları makamlar veriliyor.''
Minah-48 :Gavs (kuddise sirruhu)  müridleri ile bir mecliste sohbet ederken buyurdular : "Bu gün diğer tarikatlardan menfaat görülmemesi onlardaki bid'atlardan dolayıdır. Zaman bid'atlar zamanıdır. Bu zamanda müstakim ve bid'atlardan uzak bir tarikat olmazsa menfaat vermez."
Minah-49 :”Asrımızda Nakşi tarikatından başka tarikatlardan menfaat görmek çok zorlaşmıştır.”
Minah-50 :Bazı ehli keşfin ''Tarikatlardan Nakşi tarikatı, mezheblerden Hanefi mezhebi en sona kalır.'' yolundaki sözü Gavs H.z.'nin Yüce meclisinde konuşuldu. Buyurdular: “Hace Ubeydullah Ahrar (kuddise sirruhu) H.z . bu konuda : '' Büyüklerin himmetiyle Nakşi silsilesi kıyamete kadar sürüp gidecektir.'' buyurmuştur.
Minah-51 :”Çilehanede kırk gününü tamamlayana bazı haller gelir. Bazı makamlara ulaşır. Ancak salike sohbetten gelen feyiz daha üstündür. Onu daha kamil kılar.”
Minah-52 :”Sohbetine gidilmeye layık olan sadat bir nişan koymuştur. H.z Azizan (kuddise sirruh)'a ait şu meşhur dörtlüğü söylerdi :
Kiminle oturdunsa senin gönlün toplanmadı.
Su ile çamur (anasır)'un zahmeti senden gitmedi.
Eğer onun sohbetinden kaçınmazsan,
Azizlerin ruhu sana asla (hakkını) helal etmez.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-9

Minah-36 : Müridlerden biri Gavs (k.s) H.z.'lerinden sordu :
- '' Mürid fazileti olan nefs muhasebesiyle uğraşırken bazen fenaya sebeb olan (fena-fi şeyh) rabıtadan gafil kalıyor.'' buyurdular.
- '' Nefs muhasebesi kendisini var görenler içindir.''
(Muhasebe kendini var gören kişiye fayda verir. Bu nedenle rabıta hali daha üstündür. Rabıta fenaya ulaştırırsa muhasebeye lüzum yoktur. Kısaca buradan anlaşılan Gavs (k.s) H.z.'nin rabıtayı tercih etmesidir.)
Minah-37 : Gavs Hazretlerinden soruldu : '' Letaifler meşhur olduğu üzere ayrı ayrımıdır ? Yoksa bazı meşayihlerin dediği gibi bir tektir de, makama göre isimleri mi değişir ? 
Cevaben : '' Ayrı ayrı birer hakikattir.'' dedi.
Minah-38 : '' Letaifler alem-i emire yükselmeğe başlayınca ekseriya müridde ağlama hasıl olur. Halbuki Letaifler kendileri için gurbet sayılan bu alemden, asıl vatan olan, emir alemine gidiyorlar. Bunun misali gelin olan kızın asıl evi olan kocasının evine giderken ağlamasında görülür.''
Minah-39 : Bu fakir (Halid-i Oreki (kuddise sirruhu) Minah'ı yazmakta geciktiğime üzülüyordum. Yazmaya başladığımın üçüncü günü, sohbet meclisinde Gavs H.z.'nin karşısında aynı üzüntü ile otururken bana bakıp şu beyti okudu :
Bu Mesnevi bir müddet gecikti/ Kanın süt olması için mühlet gerekiyordu.
Minah-40 : “Bir mürid şeyhine Fatiha öğretirken, şeyhide onun seyr-i sülukunu tamamlıyordu.'' Gavs (k.s) H.z. bunun müşküllüğünü, şeri amel olmadan şeyhlik de olmayacağını beyan ettikten sonra : '' Bunun şeyhliği şimdiki ilimle değil, evvelki ilim olan, ilmi ledünledir.'' dedi. Bazı meşayihin şu sözüyle de takviye etti. : '' Ben bu ilmi nübüvvetten yirmi sene önce öğrendim.'' Devamında buyurdu : '' Bunun hikmetini Allah (c.c) bilir.''Bu meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Şeyh Bereket ve benzerlerini misal göstererek, bunları ümmi ve şeran özürlü anlattı.
.Minah-41 : “Kalb hastalıkları içersinde hasedden zararlısı yoktur. Ekseriya alimlerin afeti bu yüzdendir”.
Minah-42 : Bazan daha az faziletli olan, faziletli olanı tanır da faziletli olan daha az faziletliyi tanıyamaz.'' Meşhur, Hızır'la fakirin hikayesini delil göstererek '' fakir bir sofi Hızır'ı tanımış ama Hızır sofiyi tanıyamamıştır.'' dedi. Bunun sebebini şöyle anlattı : '' Fazileti az olan, faziletliye rastladığında, ondan aldığı feyiz onu tanımasına vesile olur.Fazlı olan ise fazlı az olandan bir şey almadığından tanımaz. Zaman olur ki bunun terside olabilir. '' Nefahat'taki Şeyh Abdurrahmani Tafvanci (kuddise sirruhu)un Şeyh Abdulkair-i Geylani (kuddise sirruhu) tanımadığı kıssayı delil olarak gösterdi.
Minah-43 : '' Farzları tam yapıp bid'atlerden korunan kişinin durumu, çeşitli cezbe ve haller sahibi olup bir tek bid'at dahi işleyenden daha evladır.'' buyurdu.Sonra H.z Peygamber (aleyhisselam)'ın yanında '' Ben ne artırır ne de eksiltirim.'' diyen bir arabiye Peygamber (aleyhisselamın) da '' Doğru söylerse kurtuldu.'' diyerek şahadet ettiği kıssayı anlattı.