HUBB-İ FİLLAH, BUĞDU FİLLAH

“Hadis-i şerifte, (Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır) buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-ı fillah, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselâma sordu: Benim için ne yaptın? dedi. Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikir eyledim, deyince, Allahü teâlâ, namaz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana râhatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca, Yâ Musa! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillah ve buğd-ı fillah olduğunu anladı.”


[İslâm Ahlâkı]

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Efendimiz aleyhisselâm; *Ümmetim fesâda uğradığı zaman sünnetimi ihyâ edene, yüz şehîd sevâbı verilir*, buyurdu. Hadîs-i şerîf bu. 


İşte bizim kitapları *Okuyan* da, *Dağıtan* da, yüz *Şehîd sevâbı* alır kardeşim. Üstelik, kazâya kalan namazları varsa, bunları vaktinde kılamamanın *Cezâsından* da kurtulur. 


Arefe günü, Arafat meydanında *Duran* ve haccı *Kabûl* olan kimsenin de bu günâhı affolur. Bu *Büyükleri* tanımasaydık, onları görmeseydik, hâlimiz *Nice* olurdu kardeşim? 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, bâzen lâmbayı söndürürdü ve bize dönüp; *Benden sonra, işte böyle olursunuz!* buyururdu. 


İnsan, kendi başına kitap okuyabilir. Buna, *Kitap okumak* derler. İyidir, fâidelidir. Ama biri okur, diğerleri dinlerse, buna *Sohbet* denir. 


Sohbetde bütün *Kemâlât* mündemicdir. Her türlü *Feyz* ve *Bereket*, sohbetdedir, birlik ve berâberlikdedir. 


Allahü teâlânın ihsân etdiği bu doğru *Îmân* çok kıymetlidir efendim, çok *Mübârek* dir. Ama *Düşmanı* da çokdur.


Bir şey ne kadar *Kıymetli* ise, *Düşmanı* da o kadar çok olur. Peki, onu nasıl koruyacağız? *Kıymetini* bilmekle ve *Şükr* etmekle. 


Onun şükrü de, birbirimizi sevmekle olur. Birbirimizi çok *Seveceğiz*. Çünkü *Îmân* ni’metinin korunması, birbirimizi *Sevmeye* bağlı. 


Diğer yollarda, *Üstâdın* yanına gitmek, görüşmek, el sıkmak, el öpmek gibi *Merâsim* ler vardır. Fakat bizim büyüklerimizin yolunda böyle şeyler *Yokdur* efendim. 


Sâdece o zâtın *Büyük* olduğuna inanmak, onu *Sevmek* ve bir de sohbetinde bulunmak yeterlidir. *Yakın* olmak, *Uzak* olmak, kadın erkek, küçük büyük, hiç farketmez. En iyi tarafı da budur:

Eshâb-ı kirâmı anlamak ve anlatmak mümkün değildir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân, *Bir* veyâ *İki Dakîka* Peygamber aleyhisselâmın huzûrunda bulunsalardı, o huzûrdan çıkdıklarında *Hikmet* konuşurlardı. Ne demek hikmet? 


Yâni hangi *İlim* dalında konuşsa, onun anlatdıklarını, o *İlmin* mütehassısları ve profesörleri anlıyamazlardı. Akılları ermezdi. *Hikmet*, kalpden kalbe akan bir *İlim* dir. 


Yoksa, *Ağız* dan çıkan, *Beyin* den çıkan şeyleri anlatmak değildir. O ilim, bir paket hâlindedir. Bir *Kalp* den bir *Kalbe* akar. Ve o paketin içinde bütün *İlimler* vardır. 

Hattâ *Müctehid* olurlardı efendim. O bir iki dakîka içinde, *İctihâd* makâmına yükselirlerdi. Çünkü o, *Ledün ilmi* dir, kalpden kalbe *İntikal* eder, yâni akar.


O bakımdan Eshâb-ı kirâmı anlamak ve anlatmak  mümkün değildir. Bu, şuna benzer. Bir *At*, bir *İnsanı* ne kadar anlıyabilir? Aynen bunun gibi. 


Yine *Mektûbâtı* okumıyan, *İmâm-ı Rabbânî* hazretlerini tanımıyan, *Eshâb-ı kirâmın* büyüklüğünü anlıyamaz kardeşim. *Eshâb-ı kirâmı* en iyi anlatan, İmâm-ı Rabbânî hazretleri olmuşdur. 


En iyi *Târif*, onun târifidir. Onun için *Mektûbâtı* çok okumalıyız kardeşim. *Eshâb-ı kirâmı* tanımıyan, Peygamber Efendimizi tanıyamaz. Çünkü Onun talebeleridir. 


Çok insanlar, burada *Felâkete* gidiyor. Eshâb-ı kirâmdan herhangi biri, en büyük *Günâhı* işlese bile, Eshâb-ı kirâm olmakdan *Çıkmaz*, yâni o dereceden *Aşağı* düşmez. 

● ● ●

Ebû Ubeyde bin Cerrâh radıyallahü anh, bir *Gazâ* dan geliyordu. Bol *Ganîmet* ile, çok *Para* ile dönüyordu. Eshâb-ı kirâm bunu işitip, karşılamaya çıkdılar. 


Efendimiz aleyhisselâm onları böyle görünce; *Hayrdır, Ebû Ubeydeyi mi bekliyorsunuz?* diye sordular. Eshâb; Evet yâ Resûlallah, dediler. 


O zaman Efendimiz aleyhisselâm buyurdular ki: Siz bundan sonra *Fakîr* olmazsınız. Ben sizin, fakîr olacağınızdan korkmuyorum. 


Bilâkis elinize çok *Para* ve çok *İmkân* geçip de, bundan önceki ümmetlerde olduğu gibi, birbirinizi *Kıskanır* hâle geleceğinizden korkuyorum, buyurdular.

İman nimeti

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Rabbimize ne kadar *Şükr* etsek azdır kardeşim. Allahü teâlânın bir kuluna en büyük *İn’âmı*, *İhsânı*, en büyük *İkrâmı*, en büyük *Ni’meti*, ona, *Îmân* nasîb etmesidir. 


Eğer bir *Mü’min*, Allahü teâlânın verdiği bu büyük *Ni’metin* kıymetini bilmezse, yâni *Şükr* etmezse, Allahü teâlâ o *Ni’meti* ondan alır. Kur’ân-ı kerîmde var bu. 


Allahü teâlâ; *O ni’meti alırım ve ona acı azap yaparım!* buyuruyor. Peki, nasıl şükredeceğiz? Allahü teâlânın ihsân etdiği bu *Îmân* ni’metinin şükrü, ancak mü’minlerin birbirlerini *Sevmesi* ile yapılabilir. 


Öyleyse birbirimizi *Seveceğiz* kardeşim, birbirimizin *Kusûrunu* görmiyeceğiz. 


Efendimiz aleyhisselâm; *Dîn-ül mer’i, dîn-ül halîlihî*, buyuruyor. Yâni insanın dîni, dostunun dîni gibidir. 


Yâhut da, *Dîn-ül mer’i, dîn-ül ahîhi*. Yâni insanın dîni, arkadaşının dîni gibi olur. Hani derler ya; Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyliyeyim. 


Bizim bu *Kitaplar*, ehl-i sünnet âlimlerinin kelâmlarıdır kardeşim. Biz kendimizden bir şey katarsak, *Pırlanta* ların arasına, *Cam* parçalarını, *Çakıl* taşlarını koymuş oluruz. 


Köşeli parantezlerimiz var. Onlar da, Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinden işitdiklerimizdir, yâhut da bu büyüklerden birinin *Sözüdür*. Bize âit tek *Kelime* yokdur efendim.


Benim ömrüm, Abdülhakim Efendi hazretlerinden duyduklarımın, ondan öğrendiklerimin *Vesîkası* nı, *Kaynağı* nı, *Senedi* ni aramakla geçdi. 


Biliyorum, ama yazamıyorum. Çünkü, *Delîlin nedir, vesîkan nedir?* diyecekler. 


Onun için, *Bin* den fazla kıymetli *Kitap* karışdırdık, aradık, *Bunu kim buyurmuş?* diye. Onun için binlerce islâm âliminin ismi geçiyor bizim *Tam ilmihâl* kitâbında.

Ehl-i sünnet kelimesi unutulmuşdu

 Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:


(Estağfirullah min külli mâ kerihallah) . Bu kelime, beni ferahlatıyor kardeşim, bunu söyleyince ferahlıyorum. Benim ferahlama ilâcım, bu duâdır. Siz de okuyun. Mânâsını biliyorsunuz.


Yâ Rabbî, ben, senin kerîh gördüğün, iğrenç, çirkin gör-düğün işleri çok yapıyorum. Ama pişmânım, beni affet yâ Rabbî. Bu günah işleri bir daha yapmıyacağım yâ Rabbî. Estağfirullah min külli mâ kerihallah. Senin kerîh gördüğün şeylerden sana sığınırım yâ Rabbî, affet beni.


Çok bahtiyârız kardeşim. Bu memleketde (Ehl-i sünnet) kelimesi unutulmuşdu. İsmi cismi kalmamışdı. Ama cenâb-ı Hak ihsân etdi, şimdi ehl-i sünnet, bütün dünyâya yayılıyor. Efendi hazretlerinin bereketi. Yoksa ehl-i sünnet bitmişdi.


Enver âbi söyledi. Almanya’da bir kadın, bizim kitapları okuyup müslümân olmuş. Kendisi alman. Türkçe de bi-liyormuş. Namaz kılacak, namaz vakitleri için bizden takvim istiyormuş. Çok sevindim kardeşim. Bunlar hep (Efendi hazretleri) nin bereketi işte.

Seferi olan kişi namazını kısaltması gerektiği halde tam kılacak olsa günahkar olur mu ?

 SUAL: Seferi olan kişi namazını kısaltması gerektiği halde tam kılacak olsa günahkar olur mu ?


CEVAP: Hanefi mezhebine göre; Namazını tam kılan yolcu günahkar olacağı gibi peygamber aleyhisselamın sünnetine de muhalefet etmiş olur. Seferi olan kişi, namazını tam kılacak olsa bakılır; ikinci rekatta teşehhüt miktarı oturmuşsa namazı sahihtir. Son iki rekat onun için nafile olur. Ancak selamı tehir ettiğinden ve nafile namazı farz olarak başlanmış bir namaz üzerine bina ettiğinden dolayı da günahkar olur. 


Şayet bu kişi ikinci rekatta teşehhüt miktarı oturmamışsa farzı batıl olur. Zira ikinci rekatın sonundaki oturuş yolcu için son oturuş olacağından farzı terk etmiş olacaktır. 


KAYNAK: İbrahim Halebi, Halebi Kebir sayfa:539

Ravda-i mutahhara da dört kabir vardır

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Ravda-i mutahhara*’da dört *Kabir* var. Dördüncüsü *Boş*’dur. Kıyâmete yakın, *Îsâ* aleyhisselâm gökden *Şam*’a inecek, vefât edince, oraya *Defn* olacakdır.


Cenâb-ı Hakkın *Ni’met*’leri içinde yüzüyoruz kardeşim. Ama diyeceksiniz ki; Çeşitli hastalıklarımız var. Olsun, onlar da *Ni’met*’dir efendim. *Hastalık* da ni’metdir. 


Dünyânın en *Bahtiyâr* insanlarıyız kardeşim. Neden çok bahtiyârız? Çünkü Rabbimiz bizi *İnsan* olarak yaratmış. Sonra *Müslümân* yaratmış. 


Sonra Sevgili Habîbine *Ümmet* yaratmış. Ne büyük *Seâdet*’dir bunlar. En mühimi de, sevdiklerinin *Yolu*’nu göstermiş.


O *Büyük*’leri tanıtmış ve sevdirmiş. Bu, en büyük *Ni’met*’dir. Onun için çok bahtiyârız. 

● ● ● 

*Üç kızı* olan Cennete kolay girer. *İki kızı* olan da Cennete kolay girer. *Bir kızı* olan da. 


*Kız* babalarının *Rızk*’ı geniş olur. Çünkü kız çocuklarının rızkı, babalarının *Eli* ile gelir. 


Büyükler buyuruyor ki: *Ya hayr söyle, ya da sus!* Bu odada büyüklerin isimleri var. 


*İmâm-ı Rabbânî* hazretlerinin ismi var. Onun için şimdi buraya *Feyz* ve *Bereket* iniyor. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri bir gün; *Allahü teâlâ her an hâzırdır ve nâzırdır*, buyurdu. Yâni her şeyi, her an, *Görür* ve *Bilir*. 


*Evliyâ* ise ancak çağırıldığı zaman orada *Hâzır* olur. Çağırılmadan, hâtırlamadan *Gelmez*.

Bu zamanda hiç kimseyle münâkaşa edilmez

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu zaman *İnzivâ* zamânı kardeşim. Hiçbir şeye karışmamalı, hiç *Münâkaşa* etmemeli. Bu zamanda hiç kimseyle münâkaşa edilmez. 


Çünkü herkes, *Eli bıçak*’lı şimdi. *Eli tabanca*’lı. Ellerine bir *Tabanca*, bir *Bıçak* alıp, masa başına oturuyorlar. Sonra bir münâkaşa başlıyor. 


Ondan sonra *Bıçak*’ları, *Tabanca*’ları çekiyor, birbirlerini öldürüyorlar. Hani *Ahbâb*’lık, hani *Arkadaş*’lık, ne oldu? Hiç! 


*Kul hakkı*, ne kadar az olsa da, *Helâllık* almadıkca Cennete girmeye *Mâni*’dir, kul hakkından çok *Korkmak* lâzım, çoook. 


Ne kadar az olsa da *Korkmalı* kardeşim. Üzerinde *Kul hakkı* bulunan mevtânın *Rûh*’u, göklere yükselemez. 

● ● ●

Namaz kılarken, *İki secde* arasında ve *Rükû’*dan kalkıp dikildikde, vücûd hiç hareket etmiyecek kadar *Durma*’ya çok ehemmiyyet vermelidir. Bu, ya *Farz*’dır veyâ *Vâcib*’dir. 


İnsan öldükden sonra kabrinde dirilecek. O zaman; *Aaa, ne kadar vakit geçdi acabâ, bir sâat mı, iki sâat mı?* diyecek. Hâlbuki kaç bin sene geçdi, haberi yok. 


Aynen *Uyku*’daki gibi işte. İnsan *Akşam* yatıp uyuyor, bir de uyanıp sâate bakıyor ki, *Sabah* olmuş, hiç haberi yok. Evliyâlar, uyurken de hep *Allahü teâlâ*’yı düşünürler, Onu *Zikr*’ederler. 


Hepimiz birbirimize *Duâ* edeceğiz kardeşim. Ama duânın şartlarından biri de, *Müsâfeha* etmekdir. En büyük *Hizmet*, bu zamanda bu kitapları *Yaymak*’dır. 


Birine bir *Kitap* vermek, büyük bir *İbâdet*’dir. Müslümânların bulunduğu kabristânda olmak, büyük bir *Ni’met*’dir. 


Neden? Çünkü bilen, bilmiyen, köylüler, herkes kabristândaki *Mevtâ*’lara Kur’ân-ı kerîm okurlar. Şimdi bu kabristânda olanlar yaşadı. Hepsine okuduk çünkü.

Salevat okunmayan yerler

 Sual: (İstisnasız Peygamber efendimize her yerde salât, salevat okunur. Cenazeyi duyurmak için okumakta da mahzur yok) deniyor. Her yerde salevat okunur mu?

CEVAP

Salevat-ı şerife okunmayan yerler de vardır. Birkaçını bildirelim. Şu yerlerde Resulullaha salevat getirmek caiz değildir:


1- Cima esnasında, [Sadece yatağa girerken besmele çekilir.]

2- Tuvalette def-i hacette, [Tuvalete girerken dua okunur.]

3- Satılan malı överken, [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, ticareti dine alet etmek olur.]

4- Uygunsuz iş yaparken, [Harama bakarken, mekruh işlerken.]

5- Bir şeye hayret edince, [Vay anasını dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında.]

6- Hayvan keserken, [Yalnız Besmele çekilir.]

7- Aksırınca, [Yalnız Elhamdülillah denir.]

8- Yemeğe Besmeleyle başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. 

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu üç yerde ismimi söylemeyin: Yemeğe besmele çekerken, hayvanı besmeleyle keserken ve aksırınca.) [Beyheki])

9- Kur’an okurken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]

10- Hutbe dinlerken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]

11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde,

12- Cenaze olduğunu bildirmek için. [“Bir kimse ölünce peygambere salevat getirilir” intibaını uyandırıcı bir bid’attır.]

Peygamber efendimize salevat getirmenin fazileti

O OLMASAYDI...

(Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkit edecek iktidarı yoktur.) 

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri  "kuddisesirruh"


SALEVAT OKUMAK ..

 SONSUZ MÜJDELER.. DİLE GELMEZ SEVAPLAR.. 


Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar) 


Resul-i ekrem efendimizin ismini söyleyince, işitince, yazarken ve okurken Ona salevat getirmek hürmete ve sevap kazanmaya sebep olmaktadır. 


Salevat, salat kelimesinin çoğuludur. Salat, dua demektir. Peygamber efendimiz için yapılan dualara salevat getirmek denir. Kur'an-ı kerimde, (Allah ve melekleri, Resule salat ediyor. Ey iman edenler, siz de salat edin) buyuruluyor. (Ahzab 56) Hadis-i şerifte de, (Bana bir salat getirene, Allah ve melekleri 70 salat getirir) buyuruldu. (İ. Ahmed) 


Allah’ın salat etmesi rahmet, meleklerinki dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir.


Salevat kısaca, Allahümme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed demektir. Peygamber efendimizin ismi anılınca, aleyhisselam veya aleyhissalatü vesselam yahut sallallahü aleyhi ve sellem demekle de Peygamber efendimize dua edilmiş, salevat getirilmiş olur. 


Namazda Ettehiyyatüden sonra okuduğumuz Salli Barikler de salevattır. Salevat-ı şerife okumanın fazileti büyüktür. 


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi]


(Sabah-akşam on salevat getiren, kıyamette şefaatime kavuşur.) [Taberani]


(Cuma günleri bana 80 salevat okuyanın 80 yıllık günahı affolur.) [Şir’a]


(Günde yüz salevat okuyan, kıyamette şehidlerle beraber olur.) [Taberani]


(Günde bin salevat okuyan, Cennetteki yerini görmeden ölmez.) [İbni Şahin]


(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]


(Salevat sizin için zekattır.) [I.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]


Peygamber efendimiz, (Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir) buyurdu. Öldükten sonra da bildirilir mi denilince buyurdu ki: (Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace]


(Bana salevat okuyana, melekler salat okur. Salevata devam edene, melekler de ona salat okumaya devam eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!) [I. Mace]


Bir kitap yazmaya veya vaaza başlarken Allahü teâlâya hamd ve Resulüne salevat getirmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 

(Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salat ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istiğfar eder.) [Taberani]


(Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!) [I. Neccar]


(Cebrail aleyhisselam, bana dedi ki: Ya Resulallah, senin ismin anılınca, sana salevat getirmeyen azabı hak eder, Cehenneme gider.) [İ. Ahmed]


Demek ki Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vaciptir. Bu vacibi kasten terk eden azabı hak eder.


Razı etmek için

Sual: Allahü teala ile onun sevdiklerini razı etmek için ne yapmak gerekir?

CEVAP

Önce Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, dinimizin emir ve yasaklarına uymalı, özellikle kalb kırmamaya ve kul hakkına dikkat etmeli. Şu hadis-i şerifte bildirilen duaları da okumaya çalışmalı:

(Ya Aişe, bir kere “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ cemî’il Enbiyâi velmürselîn” de, bütün peygamberler senden razı olsun. Bir kere “Allahümmağfirlî ve li vâlideyye [ve li-meşâyıhiyye] ve lil mü’minîne vel mü’minât vel müslimîne vel müslimâti el ahyâi minhüm vel emvât” de, bütün müminler senden razı olur. Bir kere de “Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâilahe illallahü vellahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” de ki, Allahü teala senden razı olsun.) [Ey Oğul İlmihali]


Salevat getirmek

Sual: Salevat olarak ne okumalıdır?

CEVAP

Salevatın en kısası, (Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed) demektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: 

Bir gün dört büyük melek geldi. 

Cebrail aleyhisselam dedi ki:

(Ya Resulallah, sana her gün on salevat getirenin elinden tutar, sıratı kuş gibi geçiririm.) 

Mikail aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, ona, Kevser havuzundan kana kana içiririm.) 

İsrafil aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, onun affı için başımı secdeye koyarım. Allahü teâlâ onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.) 

Azrail aleyhisselam da dedi ki: 

(Ben de, onun ruhunu, Peygamberler gibi kabzederim.) 

Peygamber efendimiz de, (Bu ne büyük lütuf ve ne büyük bir ihsandır ya Rabbi) dedi. 


İki hadis-i şerif meali daha şöyledir: 

(Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]


(Bir kimse, bana salevat getirdiği sürece, melekler de, onun için istiğfar eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat getirsin.) [İ. Ahmed]


Hazret-i Ebu Talha anlatır: 

Bir gün Resulullah, sevinçli olarak gelip buyurdu ki: 

(Cebrail bana gelip, şu müjdeyi verdi: Ya Resulallah! Rabbin, "Sana bir defa salevat okuyana, ben on salat okurum. On defa rahmette bulunur, on günahını affeder, on derece yükseltirim. Sana bir defa selam veren herkesin selamına da, ben on defa selam ile karşılık veririm, Bu sana ikram olarak yetmez mi, razı olmaz mısın?" dedi. Ben de, razı olurum dedim.) [Nesai]


Sual: (Peygambere salât okunmaz, salevat getirilmez. Salât, Allah’a getirilir) diyenler oluyor. Bu doğru mudur?

CEVAP

Salât, dua demektir. Salevat ise, salât kelimesinin çoğuludur, dualar demektir. İkisi de aynıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:

(Allah ve melekleri, Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de gönülden, teslimiyetle, ona salât edin, salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah’ın salât etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinkiyse Onun şefaatini talep etmektir.)

Görüldüğü gibi, Resulullaha salât yani salevat getirilmesini, bizzat Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde emretmektedir. Bunun için, Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, ismi geçtiği zaman, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vacib, sonrakilerde müstehabdır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:

(Bana bir salât getirene, Allah ve melekleri yetmiş salât getirir.) [İ. Ahmed]


(Şefaatime en layık olan, bana en çok salât okuyandır.) [Tirmizi]


(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]


Resulullahın ismi söylenince veya işitilince, aleyhisselam, aleyhissalâtü vesselâm veya sallallahü aleyhi ve sellem demekle de, ona salât getirilmiş olur.


Salevat okunan yerler

Sual: Salevat getirmenin müstehab olduğu yerler nelerdir?

CEVAP

İbni Âbidin hazretleri, salevat getirmenin müstehab olduğu yerlerden bazılarını şöyle bildiriyor:

1- Cuma günü ve gecesi,

2- Sabah akşam,

3- Peygamberimizin kabrini ziyaret ederken,

4- Safa ile Merve’de,

5- Ezan okunurken,

6- İkamet edilirken,

7- Duanın başında, ortasında ve sonunda,

8- Telbiyeyi bitirdikten sonra,

9- Bir yere toplanırken ve oradan dağılırken,

10- Abdest alırken,

11- Abdestten sonra,

12- Bir şey unutulduğu vakit,

13- Vaaz ederken,

14- Hadis okumaya başlarken,

15- Hadis okumayı bitirince,

16- Kulak çınlarken,

17- Dînî sual sorarken,

18- Fetva yazarken,

19- Kitap yazarken,

20- Hoca derse başlarken,

21- Talebe derse girince,

22- Kız istemeye gidilince,

23- Evlenirken ve evlendirirken,

24- Mühim işlerin başında,

25- Zikre başlarken,

26- Cenaze namazında ve namazda teşehhüdden sonra salevat okumak sünnettir.

27- Gül koklarken, [Resulullah’ın mübarek teri, gül gibi kokardı.]

28- Müsafeha ederken,

29- Pilav yerken,

30- Mescide girip çıkarken.

31- Resulullah'ın "sallallahü aleyhi ve sellem" ismini işitenin, ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacib, tekrarında müstehabdır. (Redd-ül-muhtar)


Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyhekî]


(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]


(Ezanı işitince tekrar edip bana salevat getirin! ) [Buhari]


(Dua perdelidir. Salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberanî]


(Allahü teâlâyı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ. Ahmed]


(Bir toplulukta Allahü teâlâ anılmaz ve Resulüne salevat getirilmezse, o topluluk, Kıyamette, hasret ve pişmanlık çekerler.) [Tirmizî]


(Abdestten sonra, on defa salevat getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]


(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için salevat getirsin!) [İbni Sünnî]


(Meclislerinizi bana salât-ü selam getirmekle süsleyin!) [Deylemi]


(Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü teâlâya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salevat getir, sonra dua et!) [Tirmizi]


(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da “Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!” desin!) [Müslim]


(İsmim anılınca salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizî]


(Yanında anıldığım halde bana salevat getirmeyenin burnu sürtülsün!) [Tirmizi]


(İsmim anılınca salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizî]


(Gül koklayıp da bana salevat getirmeyen, bana eziyet etmiş olur.) [Şir’a]


(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, yeni doğmuş gibi bütün günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]


Salevat okunmayan yerler

Sual: (İstisnasız Peygamber efendimize her yerde salât, salevat okunur. Cenazeyi duyurmak için okumakta da mahzur yok) deniyor. Her yerde salevat okunur mu?

CEVAP

Salevat-ı şerife okunmayan yerler de vardır. Birkaçını bildirelim. Şu yerlerde Resulullaha salevat getirmek caiz değildir:

1- Cima esnasında, [Sadece yatağa girerken besmele çekilir.]


2- Tuvalette def-i hacette, [Tuvalete girerken dua okunur.]


3- Satılan malı överken, [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, ticareti dine alet etmek olur.]


4- Uygunsuz iş yaparken, [Harama bakarken, mekruh işlerken.]


5- Bir şeye hayret edince, [Vay anasını dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında.]


6- Hayvan keserken, [Yalnız Besmele çekilir.]


7- Aksırınca, [Yalnız Elhamdülillah denir.]


8- Yemeğe Besmeleyle başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu üç yerde ismimi söylemeyin: Yemeğe besmele çekerken, hayvanı besmeleyle keserken ve aksırınca.) [Beyheki])


9- Kur’an okurken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


10- Hutbe dinlerken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde,


12- Cenaze olduğunu bildirmek için. [“Bir kimse ölünce peygambere salevat getirilir” intibaını uyandırıcı bir bid’attır.]

Hükümete isyan etmek doğru değildir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Şeyh Sa’îd* hâdiselerinde çok müslümânın kanı döküldü. Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, Şeyh Sa’îd için; 


*Harâm işledi, âhiretde mes’ul olacak, bunun için suâl olunacak, hasâba çekilecek*, buyururlardı. 


Abdülhakim Efendi hazretlerinden duyduk, diye *Kitâb*’a yazamazdık. *Efendi hazretleri böyle buyurdu*, dersek, Ona *Dil* uzatırlar. 


Bu meseleyi, diğer mûteber kitaplarda görünce, bizim *Ehl-i sünnet yolu* kitâbımıza ilâve etdik. 


*Seyyid Kutb* ve *Abduh* gibilerinin de hükümete isyân etmelerinin doğru olmadığını yazdık kardeşim. 

● ● ●

*Hırka-i şerîf*’i ziyâret âdâbı, aynen *Kabir* ziyâreti gibidir. Çok gidilmez. 


Biz, Abdülhakim Efendi hazretleriyle *Hırka-ı şerîf*’i ziyârete gitdiğimizde, uzakdan *Saygı* göstererek ziyâret etdiler, *Hırka*’ya dokunmadılar. 


Yine, *Hâlid bin Velîd* radıyallahü anh, Peygamber aleyhisselâmın bir *Kıl*’ını sarığında taşıdığı için hep *Zafer* kazandı. Ama o *Kıl*’ı, bir kerre bile öpmedi.


*Ayak izi* de öyle. Zâten *Ayak izi* kesin olarak *Belli* değildir. Ama teberrüken, *Hürmet*’le ziyâret edilir. 

● ● ●

*Berât Gecesi*’inde, o sene yaşıyacakların *Berât*’ı verilir. Bir sene yaşamıyacaklarınki verilmez. 


*Berât Gecesi*, sabaha karşı İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hanımı, üzüntüyle; *Acabâ bu gece kimlerin berâtı verilmemişdir?* demiş.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri de kuddise sirruh ona cevâben; *Ya kendi berâtının verilmediğini bizzât görenler ne yapsın?* buyurmuşlar ve o sene vefât etmişler.