*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bizim cihâdımız, *Fıkh* üzerine kardeşim. Fıkhı yaymakla meşgûlüz. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun *Fıkh* öğrenmesini nasîb eder.
Ya öğretmesi? Daha çok *Sevap*. Cenâb-ı Hak bize bu ni’meti vermiş. Gece gündüz *Şükr* etsek azdır. Öyleyse biz de, fiilen şükredeceğiz.
Bir *Lisân-ı hâl* var, bir de *Lisân-ı kâl* var. Lisân-ı kâl, ağız ile söylemek demek. *Lisân-ı hâl*, hâliyle tavrıyla davranışıyla söylemek demek.
*Lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entakdır* buyuruluyor. Ne demek bu? Yâni, lisân-ı hâl daha güzel bildirir. Onun için, *Lisân-ı hâl* mûteberdir. Elhamdülillah biz fıkhı yayıyoruz. Cenâb-ı Hak bize nasîb etmiş bu hizmeti.
Biz de şükrünü îfâ edeceğiz. Şükrünü îfâ etmek için de çalışmak lâzım. *Öğreneceğiz* ve *Öğreteceğiz*. Bâzı ilimler zararlıdır. Meselâ günâh işlemeye sebep olan ilim, zararlı olur.
*İlm-i nâfi*, yâni fâideli ilim, iki niyetle elde edilen ilimdir. İki niyetden biri varsa, o ilim *Nâfi* dir, yâni fâidelidir.
O iki niyetden biri, onunla amel etmekdir. Yâni ilim öğreneceğiz, fakat o ilimle, önce kendimiz *Amel* edeceğiz. İbâdetimizi doğru yapacağız.
Niyetin ikincisi de, öğrendiğini din kardeşlerine, başkalarına öğretmekdir. Öğretmek, ilmin sevâbını artdırıyor, yâni sevap kazanmaya sebep oluyor.
Öğretmek niyetiyle ilim öğrenmek *Sevap* dır. Öğrenmesi de sevap, öğretmesi de sevap.
Elhamdülillah, bizim hizmetlerimiz, hep bu *Cihâd* dır. yâni insanlara İlim öğretmek, *Fıkh* bilgisini öğretmekdir. Fıkh bilgisi de ikiye ayrılır.
Biri, *Usûl-i fıkh*. *Îmân* ve *îtikâd* bilgilerine, usûl-i fıkh denir, fıkh-ı ekber yâni. İkincisi, bildiğimiz ibâdetlerdir. Demek oluyor ki, ikisini de *Öğrenmek* lâzım.
Bu, kimlere nasîb oluyor? Allahü teâlânın sevdiği kullarına. Allahü teâlâ bir kulunu seviyor mu? Onun alâmetleri var. İşte o alâmetlerden biri de *Fıkh* öğrenmekdir.
Hem *Îmân* kısmını, hem de *Amel* kısmını. İşte îmân ve amel, bu ikisini bildiren kitaplara, ilmihâl kitâbı denir. İşte bizim *Seâdet-i Ebediyye* kitâbı, işte bizim *Tam ilmihâl*.