Dört hak mezheb etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dört hak mezheb etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Eshâb-ı kirâmın yolu Muhammed aleyhisselâmın yoludur

*Dinde reformcuların*, din adamı görünüp, müslimânları aldatmak, böylece *dört mezhebi içerden yıkmak gayretinde* oldukları anlaşılıyor. 


*Dört mezhebi yıkmak, Ehl-i sünneti yıkmakdır*. 


*Çünki, Ehl-i sünnet, amelde dört mezhebe ayrılmışdır. Bu dört mezhebden başka Ehl-i sünnet yokdur.* 


*Ehl-i sünneti yıkmak da, islâmiyyeti yıkmak, Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlâdan getirdiği hak dîni, islâm dînini yıkmakdır.* 


*Çünki, (Ehl-i sünnet) demek, Eshâb-ı kirâmın yolunda giden hakîkî müslimânlar demekdir.* 


*Eshâb-ı kirâmın yolu, Muhammed aleyhisselâmın yoludur.* 


Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”,*(Eshâbım gökdeki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz)* hadîs-i şerîfinde, *Eshâb-ı kirâma uymamızı* emr buyuruyor.

 

Uymak, tâbi’ olmak, iki dürlü olur: 

Biri, *i’tikâdda, ya’nî îmânda ya’nî inanmakda* uymaktır. 


İkincisi, *yapılacak işlerde* uymakdır. 


Eshâb-ı kirâma uymak, *inanılacak şeylerde uymak demekdir. Onlar gibi îmân etmek* demekdir. 


*Eshâb-ı kirâm gibi îmân eden müslimânlara (Ehl-i sünnet) denir.*


*Amelde, ya’nî yapılacak ve sakınılacak işlerin herbirinde Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” hepsine uymak lâzım değildir. Buna imkân da yokdur.*


Her işi Eshâb-ı kirâmın nasıl yapdıkları bilinemiyor. Çok işler de, Eshâb-ı kirâm zamânında yokdu. Sonradan meydâna çıkdılar. 


Ehl-i sünnetin reîsi, *imâm-ı a’zam Ebû Hanîfedir* “rahmetullahi aleyh”. 


*Dört mezheb de, İmâm-ı a’zamın Eshâb-ı kirâmdan öğrenip söylediği gibi inanmakdadır*. 


İmâm-ı a’zam, *Eshâb-ı kirâmdan birkaçını gördü.* Çok şeyleri *bunlardan* işitip öğrendi. Çok şeyleri de, *hocaları* vâsıtası ile öğrendi. 


*İmâm-ı Şâfi’înin ve imâm-ı Mâlikin*, inanılacak ba’zı şeyleri değişik söylemeleri, *İmâm-ı a’zamdan ayrılmak* değildir. 


*İmâm-ı a’zamdan işitdiklerini öyle anlamışlar. Anladıkları gibi bildirmişlerdir*. 


*Sözlerinin aslı birdir. Anlatmaları farklıdır. Dördüne de inanırız. Dördünü de severiz*. 


Faideli Bilgiler - Sayfa 95,96

Dört mezhebin (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî) itikâdı birbirinin aynıdır

Süleyman ibn-i Battal Batalyûsî  “rahmetullahi aleyh” hazretleri Mâlikî fıkıh âlimidir, buyurdular ki;


Dört mezhebin (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî) itikâdı birbirinin aynıdır. Dört mezhebden birinin îmân ve fıkıh bilgilerine uyan bir Müslümâna Ehl-i sünnet veyâ Sünnî denir. Dört mezhebden birinde olmayan kimsenin îmânı bozulur. Yâ, bid’at sâhibi Müslümândır, yâhut mürted olur. Bunun her ikisi de tövbe etmeden ölürse, muhakkak Cehenneme girecektir. Bir iş yaparken, özrü hâsıl olup, bu işin kendi mezhebindeki şartlarından birine uyması güçleşen kimse, bu işi, dört mezhebden herhangi birindeki şartlarına uyarak yapar. Bu ikinci mezhebin, bu iş için olan şartlarının hepsine uyması lâzım olur. Bu şartlardan birine uyması zor olur, fakat kendi mezhebinde kolay olursa, bu işi yapması sahîh olur. Kendi mezhebinde de zor olur ise, kendi mezhebindeki birinci şartı yapmaması câiz olur.

Yeni Müslümân olan kimsenin veyâ âkıl ve bâliğ olan Müslümân evlâdının, evvelâ (Kelime-i şehâdet) söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması lâzımdır. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikâd, yani îmân edilmesi lâzım olan bilgileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır. Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslâmın beş şartını ve helâl, harâm olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdır. Bunları öğrenmek ve uymak lâzım olduğuna inanmayan, ehemmiyet vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehâdet getirerek Müslümân olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

Bizim için delil mezhebimizin bildirdiği hükümdür

 Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:

Dindeki dört delil (Kuran, sünnet, kıyas, icma), müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür; çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, nassa yani âyet veya hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyarız. Çünkü nass, ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, nakli esas alan fıkıh kitaplarını okumak gerekir. (Berika s.94)

Mezhepsizlik, dalâlet yoludur

 Sual: Bir müctehide, bir mezhebe tâbi olmadan, herhangi bir kimse doğru yolu bulamaz mı?

Cevap: Ehl-i sünnet itikadına uymayan inanışa, Mezhepsizlik denir. Mezhepsiz olan da, ya sapık veya kâfir olur. Mezhepsiz, eğer Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış veya şüphe etmiş ise, küfür olur. Açık olarak bildirilmemiş şüpheli olan delilleri tevil ederek yanlış mana vermiş ise, bid'at olur.

Edille-i şer'ıyye yani İslamiyetin kaynağı dörttür. Bunlardan yalnız ikisini söylemek mezhepsizlik olur. Dört mezhepten birini taklit eden kimse, Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uymuş olur. Dört mezhepten birini taklit etmeyen kimse, Ehl-i sünnet olamaz. Buna Mezhepsiz ve Zındık denir. Mezhepsiz kimse, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut kâfir olmuştur. Böyle olduğu, Bahr’de, Hindiyye’de, Tahtâvînin Zebâyıh kısmında ve İbn-i Abidin’in Bâgîler kısmında yazılıdır. Şüpheli âyetleri ve hadisleri yanlış tevil ederek itikadı bozulan yetmişiki fırkaya Bid'at veya Dalâlet fırkaları yahut Mezhepsiz denir. Bunlar da Müslümandır. Fakat sapık yoldadırlar.

Dört mezhebin kolaylıklarını toplayan kimse, dört mezhepten hiçbirine uymamış, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur ve böylece mezhepsiz olur. Görülüyor ki, dört mezhepten hiçbirine uymayan kimse, mezhepsizdir. Dört mezhebi telfîk eden, yani dört mezhebi karıştıran, mezhepsizdir. Dört mezhepten yalnız birini taklit ediyor ise de, bir inanışı, Ehl-i sünnet itikadına uymuyor ise, bu kimse de mezhepsizdir. Bu üç kimse, Ehl-i sünnet değildir, bid'at sâhibidirler, dalâlet yolunu taklit etmektedirler.

İngilizlerin İslamiyeti yok etme savaşında, vatanına, milletine dinine hizmet etmek isteyen Müslümanları aldatmak için kullandıkları en tesirli silâhları, İslamiyeti asra uydurmak, modernleştirmek, İslamiyetin aslını ortaya çıkarmak propagandaları içinde, dinsizliği yerleştirmek idi. Büyük İslâm âlimi, Şeyh-ül-islâm Mustafa Sabri efendi bunu çok iyi anlayanlardandı. Onun için;

“Mezhepsizlik dinsizliğe kurulan bir köprüdür” buyurarak, İslâm düşmanlarının arzularını, gayelerinin ne olduğunu çok iyi anlatıyordu.

Mezhep imamına uymak

Sual: Bir mezhep imamına mı uymalı, yoksa Kur’ân-ı kerime mi uymalıdır?

Cevap: Mezhep imamı demek, Peygamber efendimizin Kur’ân-ı kerimden çıkardığı manaları, bilgileri, Eshâb-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Resûlullah efendimizin, Kur’ân-ı kerimin hepsini Eshâbına tefsir ettiğini, Hadîka, dil afetlerini anlatırken yazmaktadır. Resûlullah efendimizin Kur’ân-ı kerime verdiği manaları, açıklamalarını anlamak isteyen, bir mezhep imamının kitaplarını okur, bunlara uyar. Bu kitapları okuyup, bunlara uyan kimse, o mezhepten olur. Bu ise, Resûlullah efendimize ve Kur’ân-ı kerime uymak demektir.

Eshâb-ı kiramın mezhebi ne idi ?

 Sual: İlk Müslümanlar olan eshâb-ı kiram zamanında mezhep diye bir şey var mıydı?

Cevap: Eshâb-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idiler. İslâmiyet bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde, tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler. Bu bilgilerinin hepsini, Resûlullah efendimizin mübarek cemâlini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Her birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Eshâb-ı kiram, Resûlullah efendimizden işittiklerine uyardı. Kendi talebelerinden birine uymaya, yani dört mezhepten birinde olmalarına lüzum yoktu. Onların her biri bütün bilgileri asıl kaynağından alıyordu. Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı. Hepsi, mezhep imamlarından daha çok âlim ve daha yüksek müctehid idiler. Mezhep sâhibi idiler.

Tâbi'înin ve Tebe'i tâbi'înin arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin ve Eshâb-ı kiramın mezheplerinden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhepleri unutuldu. Bu dört mezhebin imanları, Eshâb-ı kiramın ortak olan imanıdır. Bunun için, dördüne de Ehl-i sünnet denir. İmanları arasında esasta ayrılık yoktur. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler. Birbirlerine uymayan işlerini de, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek yaparlar. Allahü teâlâ, mezheplerin böyle ayrı olmalarını istemiştir. Bu ayrılığın, Allahü teâlâ tarafından Müslümanlara rahmet olduğunu, Peygamber efendimiz haber vermiştir. Çünkü, dört mezhep arasındaki ufak tefek başkalıklar, Müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, vücut yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha kolay gelen mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar. Allahü teâlâ dileseydi, Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hâsıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her Müslümanın tek bir nizam, tek bir emir altında yaşamaları lâzım olurdu. Müslümanların hâlleri, yaşamaları güç olurdu.

Kaynak: Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye

Mezhep nedir ?

Sual: Mezhep kelime olarak ne anlama gelmektedir ve mezhepler olması gerekli mi idi?

Cevap: Mezhep, kelime olarak, gitmek, takip etmek, gidilen yol anlamındadır. Mutlak müctehid denilen dinde söz sâhibi âlimlerin, Müslümanların yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dini delillerden yani Kur'ân-ı kerimden, hadîs-i şeriflerden ve icma'dan hüküm çıkarma usulleri ve çıkarıp bildirdikleri hükümlerin hepsine Mezhep denir.

Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmemiş bir şeye inanmayı dinimiz emretmemiştir. Fen bilgilerinin çoğu böyledir. Bunlardan akla uygun olanlara inanılır. Açıkça emir veya yasak edilmemiş işler ise, böyle değildir. Böyle işleri yapıp yapmamakta, açıkça bildirilenlere benzetilmelerini, Allahü teâlâ, derin âlimlere emir etmektedir. Bu benzetmeyi yapabilecek derin âlimlere Müctehid denir. Bu benzetme işine, İctihad denir. Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin Mezhebi denir. Bir müctehidin çıkardığı ahkâmın hepsine Mezhep denir. Ehl-i sünnetin yüzlerce mezhebinden, bugün dört imamın mezhebi kitaplara geçmiş olup, diğerleri kısmen unutulmuştur.

Eshâb-ı kiramın mezhebi

Sual: İlk Müslümanlar olan eshâb-ı kiram zamanında mezhep diye bir şey var mıydı?

Cevap: Eshâb-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idiler. İslâmiyet bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde, tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler. Bu bilgilerinin hepsini, Resûlullah efendimizin mübarek cemâlini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler. Her birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Eshâb-ı kiram, Resûlullah efendimizden işittiklerine uyardı. Kendi talebelerinden birine uymaya, yani dört mezhepten birinde olmalarına lüzum yoktu. Onların her biri bütün bilgileri asıl kaynağından alıyordu. Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı. Hepsi, mezhep imamlarından daha çok âlim ve daha yüksek müctehid idiler. Mezhep sâhibi idiler.

Tâbi'înin ve Tebe'i tâbi'înin arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin ve Eshâb-ı kiramın mezheplerinden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhepleri unutuldu. Bu dört mezhebin imanları, Eshâb-ı kiramın ortak olan imanıdır. Bunun için, dördüne de Ehl-i sünnet denir. İmanları arasında esasta ayrılık yoktur. Birbirlerini din kardeşi bilirler. Birbirlerini severler. Birbirlerine uymayan işlerini de, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek yaparlar. Allahü teâlâ, mezheplerin böyle ayrı olmalarını istemiştir. Bu ayrılığın, Allahü teâlâ tarafından Müslümanlara rahmet olduğunu, Peygamber efendimiz haber vermiştir. Çünkü, dört mezhep arasındaki ufak tefek başkalıklar, Müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, vücut yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha kolay gelen mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine göre yapar. Allahü teâlâ dileseydi, Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hâsıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her Müslümanın tek bir nizam, tek bir emir altında yaşamaları lâzım olurdu. Müslümanların hâlleri, yaşamaları güç olurdu.

Kaynak: Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye

MEZHEB VE SE’ÂDET-İ EBEDİYYE

DELÎL

Allahu te'âlâ hazretleri Kur'ân-ı Azîmü'ş-şân'ında buyurdu;

"Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim" (İsrâ, 71)

Büyük tefsîr âlimi Kâdı Beydâvî Hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) bu ayet-i kerîmeyi;

"Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız"

şeklinde izah etmişlerdir.

Ve dahi, Ruh-ul beyân ve Tefsîr-i Hüseynî'de bu ayet-i kerîme;

"Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela 'yâ Şafiî, veya yâ Hanefî' denir"

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyurdular ki;

"Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider"

Çok büyük âlim ve velî İmam-ı Rabbani hazretleri (kaddesallahu te'âlâ sirreh) Mebde ve Me'âd isimli kıymetli eserinde buyurdular ki;

"Mezhepten ayrılmak, ilhaddır"

( İlhad, doğru yoldan ayrılmak demektir)

Büyük âlim Muhammed Hâdimî hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) Berîka nam kıymetli kitabında;

"Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Çünkü nas; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir."

buyurdular.

Hatta, İbni Teymiye’nin talebesi İbni Kayyım bile İlamil Muvakkiin isimli kitabında diyor ki:

"İctihad şartı bulunmayanın, Kur'andan ve hadisten ahkam çıkarması caiz olmaz. Bir mezhebe uyması şarttır. Dört mezhepten başkasına uymak da caiz değildir."