Hadîs-i şerîfler Kur’ân-ı kerîmi açıklamakdadır

(Mîzân-ül-kübrâ), sahîfe ellibir başında ve altmış sonunda buyuruyor ki, sünnet, ya’nî hadîs-i şerîfler, Kur’ân-ı kerîmi açıklamakdadır. Mezheb imâmları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezheb imâmlarının sözlerini açıkladılar. Kıyâmete kadar da böyle olacakdır. Sünnet, ya’nî hadîs-i şerîfler olmasaydı, sular, tahâret, nemâzların kaç rek’at oldukları, rükü’ ve secdede okunacak tesbîhleri, bayram ve cenâze nemâzlarının nasıl kılınacağını, zekât nisâbını, orucun, haccın farzlarını ve nikâh, hukûk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur’ân-ı kerîmde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Husayna birisi, (Bize yalnız Kur’ândan söyle!) deyince: Ey ahmak! Kur’ân-ı kerîmde, nemâzların kaç rek’at olduğunu bulabilir misin dedi. Hazret-i Ömere, farzların seferde kaç rek’at kılınacağını Kur’ân-ı kerîmde bulamadık dediklerinde, (Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz, Kur’ân-ı kerîmde bulamadıklarımızı, Resûlullahdan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, dört rek’at farzları iki rek’at kılardı. Biz de, öyle yaparız) buyurdu. Kırkyedinci [47] sahîfesinde diyor ki, (Din imâmlarının hiçbir sözü, islâmiyyetin dışında değildir. Çünki herbiri, hem hakîkatde, hem de ahkâm-ı islâmiyyede âlimdirler).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder