*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Ehl-i sünnet âlimleri, dînimizi *(sahâbîler)* den öğrendiler. Sahâbe’nin talebelerine, *(ehl-i sünnet âlimi)* denir.
O ehl-i sünnet âlimlerinden bir tânesi, hattâ reîsleri, en büyükleri, *(İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe)* hazretleridir. İlk fıkh kitâbını yazan Odur.
İlk kitâbı, o meydâna getirdi. Ama kendisi yazmadı. Talebeleri, kâtipleri yazdı. Yâni kendi eliyle yazmadı. O söyledi, talebeleri yazdılar.
*(Tefsîr)* den din öğrenilmez kardeşim. Esas mânâsını bizler anlıyamayız. Îmânı, islâmı öğrenmek istiyen, *(İlmihâl)* kitaplarını okur. İbâdetleri öğrenmek istiyen, *(Fıkh)* kitaplarını okur.
Hadîs-i şerîfde; *(Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğinin alâmeti, fıkh ilmiyle uğraşmasıdır)* buyuruluyor. Tefsîrden, Kur’ân-ı kerîmin mânâsını bizler anlıyamayız.
Ni’metlerin şükrünü yapabilmek kolay değildir. Büyükler, bunun da kolaylığını göstermişler. İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât’da ne buyuruyor?
Sabahleyin, *(Allahümme mâ esbahâ)* duâsını okuyunca, o gecenin şükrü yapılmış olur. Akşam da, (esbahâ) yerine *(emsâ)* olarak okuyunca, o gündüzün şükrü yapılmış olur, buyuruyor.
Bütün mürşid-i kâmiller *(müctehid)* dir, bütün müctehidler de *(mürşid-i kâmil)* dir.
Meselâ İmâm-ı A’zâm hazretleri aynı zamanda Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri gibi *(mürşid-i kâmil)* dir.
Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri de, İmâm-ı A’zâm hazretleri gibi *(müctehid)* dir. Yalnız aralarında iş bölümü yapmışlardır.
Bunu, Şâfi’î âlimlerinden Abdülvehhâb-ı Şa’rânî hazretleri, *(Tezkiret-ül kurtubî)* kitâbında haber veriyor.
Kendisi şâfi’î âlimi olduğu hâlde İmâm-ı A’zâm hazretlerinin büyüklüğünü anlatıyor.