Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler


Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:

 Hastalık lar, Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlere bir Lütf’u dur kardeşim. Çünkü âhiretde; Âh, keşke biraz daha hastalık çekseydim de daha çok ni’mete kavuşsaydım! diyecekler. 

 

Cenâb-ı Hak dan gelen herşey Hayrlı dır. Yeter ki biz sebebiyet vermiyelim. Ve mâ zalemehümullah! Allahü teâlâ kullarına zulm etmez. 

 

Ve lâkin kânû enfüsehüm yazlimûn! Ancak insanlar, kendi kendilerine zulmediyorlar. Allahü teâlâ Rahîm dir. Kullarına dâima Merhamet lidir. Ama Şedîd-ül ikâb ismi de vardır. 

 

Yâni çok da şiddetli Azâbı vardır. Azâbı, İsyâna karşılıkdır. Rahmet ise Sebeb siz yağıyor. Gazaba mâruz kalmamak için İtâat edeceğiz. İtâat etdin mi, korkma. Ne gelirse yahşîdir! diyor Ahmed Yesevî hazretleri. 

 

Yâni her ne gelirse, İyi dir. Âyet-i kerîmede; Size her ne iyilik gelirse, Allah’dandır. Her ne kötülük gelirse, kendinizdendir! buyuruluyor. 

 

Âyet-i kerîmenin sonunda Ama hepsi Allah’dan-

dır, hayr da Allah’dan, şer de Allah’dan! diyor. Hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ. 

 

Hani şer, Nefs dendi? Sebep olmak îtibâriyle Nefs dendir. Ama yaratmak îtibârı ile Allah dandır. İyilik ler de, Kötülük ler de Allahdandır. Hepsini O İrâde eder, O Yaratır. 

 

Eğer Allahü teâlâ bildirmese, Cenâb-ı Hakkı ve sıfatlarını Peygamberler de bilemez. 

 

Onun için Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla, kendi râzı olduğu Yol’u peygamberlerine bildirmiş, Onlar da ümmetlerine bildirmişlerdir. Allahü teâlânın bildirdiği bu Yol’un ismi, Din dir. 

 

Rûhun gıdâsı Din dir, kalbin gıdâsı İlim dir. İlmi olmıyanın, yâni bir Ehli sünnet âliminin yazdığı Kitâbı okumıyanın veyâ Sohbet inde bulunmıyanın gönlü, kalbi Ölür. 

 

Müslümâna gelen her şey Ni’met dir, Hayr dır. Müslümânları, parayla dahî doyuran, Sevâba kavuşur. Allahü teâlâ hepimize Seâdet-i dâreyn ihsân eylesin. 

 

Vücûdumun her zerresi gelse de dile, şükrünün binde birini yapamam bile! buyuruyor İmâm-ı Rabbânî hazretleri. 

 

Allahü teâlâ, kendi Dînini yaymak Hizmet inde kullanıyor bizleri. Yâni çok büyük Ni’mete mazhar olmuşuz kardeşim. Elhamdülillah, çok Şükür Allahımıza. 

 

Bu Ni’met, bütün dünyâ ve âhiret ni’metlerinden Üstün dür Çünkü bu, peygamberlik Vazîfesi dir. Bu hizmeti yapanlar, Peygamberlerin Vârisleri dir. Cennetdeki melekler buraya Gıbta ediyor, imreniyor kardeşim.

Ebû Mensûr Hayyât Hazretleri

Ebû Mensûr Hayyât hazretlerinin talebelerinden Silefî anlatır: “Hocam Ebû Mensûr Hayyât’ın cenâzesinde bulundum. Namazını kılan cemâat çok kalabalıktı. O zamana kadar öyle bir kalabalık toplandığını görmemiştim, insanlar bereketlenmek için onun cenâze namazını, kılmak istiyorlardı. İlk önce Kasr Câmii’ne götürüldü. Orada namazı kılındıktan sonra, izdihamdân namaz kılamayanlar, Mensûr câmii’nde ikinci defa namazını kıldılar. 


Cenâzedeki bu kalabalığı, bir İslâm âlimine bu derece iltifât edilip kıymet verilmesini, müslümanların hüzünlü ve coşkun hareketlerini, kenardan seyreden bir yahudînin kalbi yumuşadı. 


Allahü teâlâ, bu mübârek zâtın hürmetine o yahudiye hidâyet verdi. Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Çarşamba günü vefât etti. Perşembe günü güçlükle defnedilebildi.”


Hüseyn bin Hüsrev Belhî anlatır: 

Vefâtından sonra Ebû Mensûr Hayyât’ı rü’yâmda gördüm. 

*“Allahü teâlâ sana nasıl muâmele etti?”* dedim. 

*“Allahü teâlâ beni, çocuklara Fâtiha sûresini öğrettiğim için affetti”* buyurdu.


İslam Alimleri Ansiklopedisi 

5.cild

NAMAZ BÜYÜK EMİRDİR

Âdem aleyhisselâmdan beri, her dinde bir vakit namaz vardı. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak, Muhammed aleyhisselâma inananlara farz edildi. Namaz kılmak, îmânın şartı değildir. Fakat namazın farz olduğuna inanmak, îmânın şartıdır.

Namaz, dînin direğidir. Namazını devâmlı, doğru ve tam olarak kılan kimse dînini kurmuş, İslâm binâsını ayakta durdurmuş olur. Namazı kılmayan, dînini ve İslâm binâsını yıkmış olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki; (Dînimizin başı, namazdır). Başsız insan olmadığı gibi, namazsız da, din olmaz.  


Namaz, İslâm dîninde îmândan sonra ilk farz edilen emirdir. Allahü teâlâ, kullarının yalnız kendisine ibâdet etmeleri için namazı farz etti. Kur’ân-ı kerîmde yüzden fazla âyet-i kerîmede (Namaz kılınız!) buyurulmaktadır. Hadîs-i şerîfte, “Allahü teâlâ, hergün beş vakit namaz kılmayı farz etti. Kıymet vererek ve şartlarına uyarak, hergün beş vakit namaz kılanı Cennete sokacağını, Allahü teâlâ söz verdi) buyuruldu.


Namaz, dînimizde yapılması emredilen bütün ibâdetlerin en kıymetlisidir. Bir hadîs-i şerîfde, (Namaz kılmayanın, İslâmdan nasîbi yoktur!) buyuruldu. Yine bir hadîs-i şerîfte, (Mü’min ile kâfiri ayıran fark, namazdır) buyuruldu. Ya’nî mü’min namaz kılar, kâfir kılmaz. Münâfıklar ise ba’zan kılar, ba’zan kılmaz. Münâfıklar, Cehennemde çok acı azab görecektir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdu ki: (Namaz kılmayanlar, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır.)

Yâdigâr mektûblar 28.mektûb

 1 Zilhicce 1375 [10.7.1956] Yevm-i Terviye Salı  

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Fahreddin Bey 

Mektûbunuz vâsıl oldu. Mübârek yazılarınız çok hoşuma gitti.İnşâallah bu mübârek yazılarınız vâsıl-ı tekemmül ederek, hakîkî büyüklerin kıymetli kitâblarını okuyarak ilm-i nâfi sâhibi olursunuz. Din hakkında, sözü i'timâd edilecek kimse artık kalmadı. Herkes kendi görüşü ile söylüyor. Mu'teber kitâbları okumakdan başka çâre kalmadı.

Bağlum'u ziyâret arzunuza memnûn oldum. Bir daha Keçiören'e kadar otobüs ile gider, sonra köye kolayca yürürsünüz. Faruk [Işık] Beyle muârefeniz [tanışmanız], size büyük bir seâdetdir. Kendileri değil Ankara'da, memleketimizde emsâli olmayan bir cevherdir, bir menba'ı seâdetdir, bir pırlantadır. Ondan her dürlü istifâde edersiniz.

Seâdet-i Ebediyye risâlesini iyi okuyunuz ve hattâ ezberleyiniz. Sizin birçok suallerinize orada cevâb bulacaksınız. Suallerinizin cevâbını şöyle hulâsa edebileceğim.

1- İ'tikâda âid en birinci kitâb, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ıdır. Fakat Türkçesi fâideli olamıyor. İnşâallah Fârisi öğrenip okumanız nasîb olur. Şimdilik [Şehristânînin bozuk dinleri ve fırkaları anlatan] Milel ve Nihâl tercemesi ve Birgivî Vasıyyetnâmesi ve sonra Ahmed Âsım Efendi'nin Kasîde-i Emâli Şerhi size fâidelidir ve kâfidir. En muvâfık amel kitâbı, Mevkûfât tercemesidir. Bu kitâb güzel ve mu'teber ve güvenilir bir fıkh kitâbıdır.

2-3- Mecmâ'u'l Âdâb ve Necâtü'l-Mü'minîn sâhibleri dinde söz sahibi kimseler değildir. Bunlar nihâyet okuduklarını anlayabilecek hocalardır. Bunların kitâblarında kendilerinden yazdıkları bazı kısımlar vardır; buraları yanlışdır ve çok zararlıdır. Bir halkası çürük olan zincire güvenilemez.

4- Bahsettiğiniz Said Efendi'nin, ilmi vardır. Fakat ilmi kendine ve millete fâideli değildir. Kendisi ve kitâbları fâideli değildir. Din imâmlarımıza ve büyüklerimize tabi' olanların sözleri mu'teber olur.

5- Âişe-i  Sıddîka, Hadîcetü'l-Kübrâ, Fatımâtü'z-Zehrâ radıyallahü anhünne hakkında ve Peygamberimizin sünnetlerini topluca Ahmed Bâki Efendi'nin [İmam Kastalânî'den] iki cild Mevâhib-i Ledünniyye tercemesi çok güzel anlatıyor. Mevsûk [delilli] ve mu'teber bir kitâbdır. Buradan okursunuz.

[6.suale cevâb verilmemiştir.]

7- Abdülhakîm'i Cenâb-ı Hakka güvenerek mektebe göndermedim. Evde okutuyorum. Seneye ilk mekteb imtihânına sokacağım. Küçük kasabalarda bu müşkil olur.

8-Ta'rif ettiğiniz kadın kıyâfeti, temâmen setr ediyor. İyi bir kıyâfettir. Çorabın beden renginde olmaması daha iyi olur.

10- Mevlânâ [Celâleddin Rûmî] tam ve kâmil bir müslimândır. İmâm-ı A'zâm'ın, Muhyiddin-i Arabî'nin ve İmâm-ı Abdülvehhâb Şa'rânî'nin ve diğer büyüklerin kitâblarına düşmanlar kalem oynatdıkları için; Mevlânâ, buna mâni' olmak için kitâbını manzum yazmışdır. Mesnevî çok kıymetlidir; fakat bizim [sizin] gibi câhiller iyi anlayamaz. Bizlere [sizlere] bu kitâbdan fâide değil, zarar hâsıl olur.

11-12-13- [Abdülhakîm Efendi] Şimdi ehl-i tarîk kalmadı; [üstâdı Seyyîd Fehîm efendinin vefat ettiği tarih olan] 1313 [1896] senesinden sonra mürşid-i kamil kalmadı, buyurmuşlardı. Bugün dünyâda hiçbir yerde mürşid-i kâmil [neredeyse] kalmadı. Taklîdciler,câhiller, yalancılar tarikatcı oldu. Yaldızlı sözler ile insanları aldatıyorlar. Hakîkî mürşidler, o büyük insanlar, Peygamberimizin yolunda yürürler, kıl kadar ayrılmazlar. Onlar, Peygamberimizin vekilleridir. Bizim gibi zevallılar, Peygamberimize ve Allahü teâlâya ilticâ etmeği bilemediğimizden, mürşid-i kâmile ilticâ ederiz. Çocuğun, anasına ilticâsına benzer. Mürşidler de Hak teâlânın izniyle imdâda yetişir. Bu husûsda [Abdülhakîm] Efendi merhûmun [Seâdet-i Ebediyye kitabında da yer alan] uzun mektûbu var. [Bir Tesavvuf Mütehassısının Mektûbu]. Görüşür isek size okurum. Hiç şübheli bir nokta kalmaz. Seâdet-i Ebediyye risâlesinin 57. maddesi size fâideli olacakdır.

14- Şerî'atle tarîkat münâsebetlerini en iyi anlatan kitâb Mektûbât'dır.

15- Mevliddeki Kesikbaş hikâyesini okumadım; bilmiyorum. Okursam, bildiririm.

16- Canlı resmine hürmet etmek harâmdır. Makâm-ı ihtirâmda tutulmazsa, harâm değildir. En iyisi hâtıra olarak kapalı mahalde saklamalıdır. Cansız eşyâ resimleri günâh değildir.

Seâdet-i Ebediyye risâlesi benim fikrim değildir. Ben kim oluyorum ki? Hepsi büyüklerin kelâmıdır. Selâm ve duâlar ederim.

Hilmi 

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Amân kardeşim, *Gıybet kanser gibidir!* demişdik ya, hattâ çerçeveletip duvarlara asmıştık. Eğer biri size, bir arkadaşı *Kötüler* se, ona hemen *Sus!* deyin, susturun. Yüz şehit *Sevâbı* kazanırsınız. 


İnsan öldüğü zaman bir *Hiç* dir kardeşim. *Elbise* si bile kendisine verilmiyor. Bütün nesi varsa, *Vâris* leri paylaşıyor, yâhut *Fakîr fukarâ* ya dağıtılıyor. Yâni hiç birşeyini mezara götüremiyor. 


İşte hepimiz görüyoruz, bir *Kefen* le gömülüyor mezarına. Zâten *Câiz* değil efendim. Kabire, *Kefen* den başka şey koymak *Câiz* değil. Dînimiz öyle emrediyor. 


*Mü’min*, kabirde uyanınca, kendini *Cennet bahçesinde* bulacak. Bunu, Peygamberimiz bize müjdeliyor. *Mü’minin kabri, Cennetden bir bahçedir!* buyuruyor. 


Mü’mine, bundan büyük *Müjde* olur mu? Sonra kabir hayâtı, kâfirlere *Asır* larca sürerken, mü’minler için birkaç *Dakîka* olacak. 


İki namaz arasında işlenen küçük *Günâh* ları, Allahü teâlâ *Affediyor* efendim. Namâzın *Kıymet* ini buradan da anlıyabiliriz. Beş vakit namâzını kılan bir *Mü’min* için, ne büyük *Müjde* bu. 


Bir hadîs-i şerîfde, Peygamber Efendimiz aleyhisselâm, Eshâbına; *Birinin evi önünde bir nehir olsa, günde beş kere o nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?* diye sormuş. 


Eshâb-ı kirâm da; *Hayır yâ resûlallah, kalmaz!* demişler. Efendimiz de;


*İşte abdest aldığınız zaman, namaz kıldığınız zaman da, o vakte kadar işlediğiniz günâhlar böyle yıkanır, temizlenir!* buyurmuşlar. 

● ● ● 

Allahü teâlâ, kendi *Zâtına* yapılan hakâreti affediyor, ama *Habîbi* ne yapılanı, *Sevgili* sine yapılanı affetmiyor. Hazret-i Peygambere yapılanı *Affetmiyor*. Onun için O, her şeyin üstündedir.


Ve Ona zerre kadar benzerlik, *Mutâbaat*, bütün dünyâ ni’metlerinden *Üstün* dür. Bütün âhiret *Zevkleri* nden, hattâ Cennetlerden daha *Kıymetli* dir, çok daha *Makbûl* dür. 


Allah indinde *Kıymetli* dir. Ne kıymetlidir? Ona biraz benzemek. Meselâ Ona benzemek için, öğleyin bir miktar uyumak, buna *Kaylûle* deniyor.


Abdest alırken *Misvak* kullanmak, bunun gibi, Ona benzemek için yapılan herşey, böyle çok *Kıymetli* dir kardeşim. Büyük *Seâdet* dir.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu *Îmân ni’meti* nin kıymetini iyi bilelim kardeşim. Bu *Ni’met* in elde kalmasını sağlıyacak en iyi *İlâç*, mü’minlerin, birbirini *Sevmesi* dir. 


Din kardeşine *Buğz* eden, din kardeşini *Kötüliyen*, kalbini kıran, bilsin ki, *Îmânı* bir gün gider elinden, haberi bile olmaz, Allah korusun. 


Bu, *Büyük* lerin sözüdür kardeşim. Ehl-i sünnet âlimleri öyle buyuruyorlar. Öyleyse bu *Îmân* ın devâm etmesi ve *Îmânlı* olarak ölmemiz, birbirimizi *Sevmemize* bağlı. 


Bu da, Kur’ân-ı kerîmde *Kad semi’a* sûresinin son *Âyet* inde yazılı, Allahü teâlâ *Târif* ediyor. Bu îmân ni’metinin devâmı için, bu ni’mete nasıl *Şükr* edileceğini bildiriyor Rabbimiz. 


Bizim kitaplarımızda, hep *Sünneti* ihyâ vardır kardeşim. Hattâ yalnız sünnet değil, unutulmuş *Vâcib* ler, hattâ *Farz* lar var. Ayrıca bid’ate karşı *Cihâd* var.


Bid’ati ortadan kaldırmak da, *Sünneti ihyâ* gibi kıymetli efendim. Çünkü bid’at, *Kurt* gibidir, bulunduğu yeri *Kemirir* ve dînimizi kemiren en tehlikeli olan unsur da *Bid’at* dır, *Küfr* değil. 


Neden? Çünkü *Kâfiri* bilirsin, *Küfr’e* girmişdir, ama *Bid’at* öyle değil. Çünkü bid’at ehli, seninle berâber namaz kılıyor, çok güzel ibâdet yapıyor. Ama bid’ati, *İbâdet* diye yapıyor. 


Ne gibi? Meselâ, *Hoparlör* gibi. Onu, dînin bir emri gibi kullanıyor, *Farz* mış gibi, *Vâcib* miş gibi sarılıyor, hâlbuki *Bid’at* efendim, yâni *Günah*. Bunu biz *İlmihâl* de yazdık.

● ● ● 

Bu *Kitap* ları dağıtan âbilerin, alnından *Öpmek* lâzım. Çok mühim *Hizmet* yapıyorlar. Bir memleketde Allahın dînine hizmet ediliyorsa, oraya *Umûmî Belâ* gelmez efendim. 


*Gadab-ı ilâhî* şuraya kadar gelir, iner, ama Allahü teâlânın dîni *Yayıldığı* için, daha aşağı inmez, yukarı da çıkmaz. Bulunduğu yerde *Kalır*, orada *Bekler*. Niçin? 


İslâma *Hizmet* edildiği için. Ne zaman ki, Allahü teâlânın dîninin yayılması *Durur* veyâ *Durdurulur*, işte o zaman *Felâket* ler arka arkaya gelir. Allah muhâfaza etsin. 


Bu hizmetler olmasa, çok *Tehlikeli günler* gelir kardeşim. Onun için bu hizmetin kıymetini bilelim. Arkadaşlarımızın hepsi birer *Mücâhid* dir efendim. *Cihâd* ediyorlar çünkü.

Yâdigâr mektûblar 27. mektûb

29 Şevvâlü'l-Mükerrem 1375 [9.6.1956]
Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Fahri Bey

Mektûbunuzu aldım.Cenâb-ı Hakkın sevdiği kullarına ihsân etmiş olduğu temiz ve hâlis bir rûhdan çıkan ifâdelerinize çok memnûn oldum.

Kardeşim sizin gibi mübârek ve nurlu gençlere hiç bir müslimân darılır mı? Bilhassa Mekkî Efendi gibi her husûsda kâmil bir şahsiyet... Onlar kerîm insanlardır. Büyük hatâları bile setr edip, günâhkârlara bile ihsân ederler. Onlara mektûb yazınız. Bir duâlarına sebeb olsa büyük bir kazanç olur. Kim bilir hangi sebebler ve mazeretlerle cevâb vermediler. Onların sizi tanıması ve hatırlaması sizin ve bizim için seâdettir. Onları tanıdığımız için ne kadar bahtiyârız.

1- Ben, Buharî-i Şerîf ve tefsîr-i şerîf okumağa korkarım. Bizim [sizin] gibi câhiller bu kitâblara el bile süremeyiz. Bunları anlayabilmek için 30 sene [ilim] okumak lâzımdır.

2- Kazâ ve kader hakkında Ahmed Âsım Efendi'nin Emâlî Şerhi'nde kâfi bir mektûbu olduğu gibi Mektûbât'da da bu husûsda güzel mektûblar var.

3- Evet, iyi muteber tefsîr, Tefsîr-i Mevâkib, sonra Tibyân'dır.

4- İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ı bütün ilimleri hâvîdir. Bunu okuyan her kitâbı okumuş olur. Türkçe tercümesi, iyi terceme edilmemişdir. İyi ifâde edilmemiş ve iyi tab' edilmemişdir. Mektûbât'dan mühim mektûbların tercemesini yapdım. Bir nüsha matbaadan aldım. Ya'nî tab' ettirdim. İsmine Seâdet-i Ebediyye risâlesi dedim. Üzerine ismimi yazmadım. Kitâbcı Muzaffer'in [Özak] ismini yazdım. Ankara'da [Abdülhakîm Efendi hazretlerinin yeğeni ve] Divân-ı Muhasebât dairesi reisi Faruk [Işık] Bey'e iki aded gönderdim. Birini size verecekdir. Evi zirâat fakültesi civârında Telsizler'dedir. Evini Divân-ı Muhasebât'dan veya telefon rehberinden öğreniniz. Kendisine mektûb yazıp sizi ta'rif etdim. Mekkî Efendi'nin amcazâdesidir. Size her mes'elede şâfî bir mürşid olacakdır. Çok istifâde edersiniz.

Miftâhu'l Kulūb isminde bir kitâb tanımıyorum. Herhalde mu'teber değildir.
Hamdi Aksekili âlim değildir. Kitâbları mu'teber değildir,hattâ zararlıdır.

Seâdet-i Ebediyye risâlesini her müslimâna tavsiye ediniz. Çok istifâdelidir. Hacı Bayram Câmii karşısındaki kitâbcıya gelecekdir. Selâmlar ve düâlar ederim aziz kardeşim.

Hilmi


Not: 1

[910/1505'de Herat'ta vefat eden Hüseyn Vâiz Kâşifî'nin Farsça Mevâhib-i Aliyye isimli tefsiri, Mevâkib adıyla Türkçe'ye de tercüme olunmuştur. Tibyân,Ayntâbî Mehmed Efendi tarafından 1110/1699 senesinde yazılmış ve umumiyetle Beydâvî tefsirine istinaden Türkçe bir tefsirdir.]

Not: 2

Hamdi Akseki, Efgânî ve Abduh ekolünden olup; Reşid Rızâ'nın el-Muhâverât adlı kitabını,. Mezheblerin Telfiki ve İslâmın Bir Noktaya Cem'i adıyla tercüme ederek, modernist fikirlerin Türkiye'de yayılmasında âmil olmuştur.

Ne Hind’de kalır, ne Sind’de

 Buyurdular ki: İslam bu memleketten giderse, ne Hind’de kalır, ne Sind’de! (Pakistan’a Sind denir)

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî "kuddise sirruh"

KOKUSUNU DAHİ BIRAKMADILAR

Bir yere esans dökülse, kendisi kalmasa da, kokusu bir müddet daha devam eder. Zındıklar İslam’ı öyle kaldırdılar ki, kokusunu dahi bırakmadılar.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî "kuddise sirruh"

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Arkadaşlarımızın hepsi birer *Mücâhid* efendim. *Cihâd* ediyorlar çünkü. Cihâd, yalnız kılınçla harbetmek değil ki. *Asıl cihâd*, Allahın dînini, Onun kullarına ulaşdırmak, onları *Sonsuz Ateş* den kurtarmakdır. 


İşte asıl *Cihâd* budur efendim. Onun için, Allahü teâlânın dînine *Hizmet* eden bu âbilere, *Hanım* ları bir bardak *Su* verse, o hanımlar âhiretde hiç *Sıkıntı* çekmiyecekler.


O mahşer sıcağında, *Arş-ı âlâ* altında gölgelenecekler. Onlara hiç *Sıkıntı* yok. Hanımlar böyle, peki ya *Mücâhid* ler? Onlar zâten *Cennet* deler efendim. 

● ● ● 

İnsanın nefsi *Kâfir* dir. Onu en fazla tahrip eden şey, hak söze *Peki* demekdir. Neden? Çünkü nefs, hep *Hayır* demek ister. İyiliğe *Hayır!* der, emr-i mârufa *Hayır!* der. *Ben onu biliyorum!* der. 


Ama bâtıla gelince *Evet!* der, *Peki!* der. Ve hemen sarılmak ister. Cenâb-ı Hak, *Nefsi* böyle yaratmış efendim, kendisine *Düşman* yaratmış. 


Yâni *Nefs-i emmâre*, hem Allaha düşman, hem de bize. İnsanın en büyük düşmanı kimdir? *Kendisi* dir, yâni *Kendi nefsi* dir. 


İnsanlar, düşmanı dışarda ararlar. Hâlbuki düşmanı kendi *Yanında*, hattâ *İçinde*, her an onunla berâber. *Nefs*, insanın düşmanıdır. Neden? Çünkü tek *Gâyesi*, onu Cehenneme *Sokmak* dır. 


Nefs, bunun için yaratılmış. *Nefs* in tek bir gâyesi var, o da, sâhibini *Küfr’e* sokmak, *Kâfir* yapmak ve böylece onun *Sonsuz Ateş* de yanmasını sağlamakdır. 


Alah korusun. Öyleyse *Nefsi* nin isteklerini yapan kimse, *Kendini Cehenneme Atıyor* demekdir kardeşim. 


Vaktini, zamânını *En iyi* değerlendiren kimse, dünyâda da, âhiretde de *Râhat* eder kardeşim. Cenâb-ı Hakkın, kullarına en büyük ni’meti, *Vakit* ve *Sağlık* dır. 


Vakit niçin kıymetlidir? Çünkü o vakitde bir *Kelime-i tevhîd* söyler, îmâna gelir. Bir *İstiğfar* okur, günâhları affolur ve *Ebedî Seâdete* kavuşur. Yârın âhiretde her şey âşikâr olacak. 


Allahü teâlâ; *Ey kulum, işte dünyâdan getirdiklerin, bak, kendin beğeniyorsan, ben de kabûl edeyim, ama senin bile beğenmediğini ben nasıl kabûl edeyim?* buyuracak.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Peygamberimiz aleyhisselâm; *İ’mel vestağfir!* buyuruyor. Yâni ne yaparsanız, velev ki *İbâdet* de yapsanız, arkasından *Tövbe* edin, *İstiğfar* edin buyuruyor


Öldükden sonra, âhirette, *Büyük* lerden naklen konuşulanların, birer *Hakîkat* olduğu meydana çıkacak efendim. Eğer buna kıymet verilmemişse; 


*Eyvaah! Bunu ben Seâdet-i Ebediyye kitâbında okumuşdum, orada yazıyordu*. Yâhut da; *Falan âbiden duymuşdum!* diyeceğiz. 


Ama ne fayda. Dünyâya *Geri* dönsen dönemezsin, *Tövbe* etsen edemezsin, *Namaz* kılsan kılamazsın. *İmtihân* bitdi çünkü, yapacak bir şey yok. 


Kendimizi *Ölmüş* bileceğiz kardeşim. *Kabre* konmuş, *Suâl melekleri* gelmiş gibi yaşamalı bu dünyâda. *Ölmeden evvel ölün!* hadîs-i şerîfinin mânâsı, işte bu. 


Her güne, *Ölmüş* de, tekrar dünyâya gelmesine *İzin* verilmiş insan gibi başlamalı. *Bu gün sana izin verildi, yarın gene hesâba çekileceksin!* denilmiş gibi. 


Her gün *Böyle* düşünülmezse, bu günlerin arkası kesilmez ve *Ömür* biter efendim. Öldükden sonra başımıza geleceklerin, *Mutlak* olduğuna inanmak lâzım.


Peygamber aleyhisselâm buyuruyorlar ki: *Ey eshâbım!* Sizler, Allahü teâlânın emir ve yasaklarından, onda *Dokuzu* nu yapsanız, *Birini* yapmaz iseniz *Helâk* olursunuz. 


Yâni, *Yüksek* dereceden bir *Aşağı* dereceye düşersiniz. Ama âhir zamanda gelecek olan ümmetim, emirlerden *Bir tâne* sini yapsalar, *Kurtulur* lar. Efendimiz böyle buyuruyor.


Peki, emirlerin *Onda biri* nedir? Efendi hazretlerine sordum. Âhir zamanda gelecek ümmetin kurtulmasına sebep olan o *Bir emir* nedir? dedim. 


Efendi hazretleri, *Îmân* dır buyurdu. Yâni *Doğru Îmân*. Âhir zamanda gelecek olan ümmetin en büyük derdi, *Îmânını korumak* olacak. Neden? Çünkü îmân çok *Hassas* dır. 


Bir kelimeyle *Gelir*, bir kelimeyle *Gider*. İslâmiyetin bir emrini hafife almak ve küfre sebep olan bir kelimeyi söylemek, *Îmânı* götürür. Ama bir *Tövbe* etmekle de *Geri* gelir.