Salevat-ı şerife okumanın fazileti

 Sual: Kur'anda Allah ve meleklerin Peygamberimize salât getirdiği, müminlerin de salevat getirmesi bildiriliyor. Allah’ın salâtı ne demektir? Salevat getirmek farz mı? Salli barikler salevat mı? Salevat okumanın fazileti nedir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Resulullah övülmekte ve Ona uymak emredilmektedir.


Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]


(Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]


(Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]


(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]


(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]


(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]


(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]


(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]


Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salâtı dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Bana bir salevat getirene, Allah ve melekleri 70 salât getirir.) [İ.Ahmed]


Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül Muhtar)


Namazların sonunda okunan salli barikler salevattır. Peygamber efendimize salevat getirmek için Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed demek kâfidir. Salli barikleri okumak daha sevaptır. En kısa olarak Muhammed aleyhisselam denir.


Peygamber efendimize salevat-ı şerife getirmenin fazileti çoktur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]


(Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi]


(Cuma günleri bana 80 salevat okuyanın 80 yıllık günahı affolur.) [Şir’a]


(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyheki]


(Günde yüz salevat okuyan, kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]


(Günde bin salevat okuyan, Cennetteki yerini görmeden ölmez.) [İbni Şahin]


(Bana salevat okuyana, melekler salât okur. Salevata devam edene, melekler de ona salât okumaya devam eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!) [İbni Mace]


(Dua perdelidir. Bana salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberani]


(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]


(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için bana salât-ü selam getirsin!) [İbni Sünni]


(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]


(Sabah akşam on defa salevat getirene Kıyamette şefaat ederim.) [Taberanî]


(İsmim anılınca, bana salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizi]


(İsmim anılınca, salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizi]


(Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salât ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istigfar eder.) [Taberani]


(Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!) [İ.Neccar]


(Allah’ı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden, toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ.Ahmed]


(Salevat sizin için zekattır.) [İ.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]


Peygamber efendimiz, (Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir) buyurdu.


Öldükten sonra da bildirilir mi denilince buyurdu ki:

(Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace]


Kararan yüz nurlandı

Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır:

Kâbe’yi tavaf ederken, her adımda salevat okuyan birini gördüm. Ona (Sen gerekli duaları bırakıp hep salevat okuyorsun. Her yerde okunacak dua var) dedim. Sen kimsin dedi. Ben de kendimi tanıttım. (Sen avamdan değilsin, âlimsin, sana anlatayım) diyerek başladı:


Babamla Beytullaha gitmek üzere yola çıkmıştık. Yolda babam hastalandı. Onu tedavi etmek için epey uğraştıysam da babam vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü kapattım. Yanında uyuya kalmışım. Rüyamda öyle bir zat gördüm ki, ondan daha güzel yüzlü hiç kimse görmemiştim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki örtüyü kaldırıp elini babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı, bembeyaz oldu. Bu zâta kim olduğunu sorunca, (Ben Resulullahım. Baban, ömrünü boşa harcadı. Fakat bana çok salevat okurdu, şimdi sıkıntıda olduğunu bildirdiler, kendisi de benden yardım istedi. Çok salevat okuyan mümine ben elbette yardım ederim) buyurdu. Uyanınca babamın yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. İşte bu yüzden her yerde Peygamber efendimize çok salevat okuyorum.


Salât-i fatih

Sual: Salât-i fatih denen salevatı okumak çok sevab mıdır?

CEVAP

Evet. 

Duada salevat okumak

Sual: Herhangi bir dua etmeden önce veya sonra salevat getirmek bid’at olur mu?

CEVAP

Hayır, bid’at olmaz. Duadan önce salevat okumak, duanın sünnetidir. Duanın başında, ortasında ve sonunda, salevat okunur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Dua ile Allah arasında perde vardır, salevat getirilince perde açılır ve dua kabul olur.) [Taberani, Ebu-ş-şeyh]


Bir yere toplanırken, oradan dağılırken, abdest alırken, abdestten sonra, kitap okurken, dinî sohbete ve önemli işlere başlarken salevat okumak müstehabdır. (İbni Abidin) Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Allah’a hamd ve Resulüne salevatla başlanmayan her önemli işin neticesi hayırlı olmaz ve her bereketten mahrum olur.) [Rehavî]


Duanın başında ve sonunda salevat okumalı, yani Peygamber efendimize dua edilmeli. Allahü teâlâ, salevatı kabul eder. Duanın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması düşünülemez.


Onun için her duaya başlarken ve dua bitince salevat okumalı. Mesela, abdest alıp göz pınarına ıslak eli sürüp, (Ya Rabbi gözlerime şifa ver) dedikten sonra da salevat getirmek iyi olur. Müsafeha ettikten sonra da salevat getirmek iyi olur. Bir hadis-i şerifte, (İki Müslüman selamlaşıp müsafeha edip bir de salevat-ı şerife okursa, günahları dökülür) buyuruluyor. İyi işlerden sonra da salevat getirmek iyi olur.


Salevat okunmayan yerler

Sual: Bazıları “Her yerde, hattâ def-i hacet esnasında da salevat okunur. Çünkü (Her nerede olursanız olun, bana salevat okuyun! Salevatınız bana ulaşır) mealinde hadis vardır” diyorlar. Bu, yanlış değil mi?

CEVAP

Elbette yanlıştır. Hadis-i şerifteki (Her nerede olursanız) demek, (Kabrimden ne kadar uzakta olursanız olun, salevatınız bana ulaşır) demektir.


Dinimizdeki, (Şartsız söylenen hükümlerde bazı şartlar olur) kuralı bilinseydi, böyle terbiyesizce, cahilce konuşulmazdı. İbni Âbidîn hazretleri, Resulullah’a salevat getirmenin caiz olmadığı yerleri bildirmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:

1- Cima esnasında salevat okunmaz. [Sadece yatağa girerken Besmele çekilir.]


2- Tuvalette def-i hacette salevat okunmaz. [Tuvalete girerken dua okunur, E’uzü Besmele çekilir, salevat getirilmez.]


3- Satılan malı överken salevat okunmaz. [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, dini ticarete alet etmek olur.]


4- Uygunsuz iş yaparken, haram ve mekruh işlerken, mesela içki içerken, harama bakarken salevat okunmaz.


5- Bir şeye hayret edince, [Vay canına dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında salevat getirilmez.]


6- Hayvan keserken, [Besmele çekilir, tekbir getirilir, fakat salevat getirilmez.]


7- Aksırınca, [Elhamdülillah denir, fakat salevat getirilmez.]


8- Yemeğe başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. Bir hadis-i şerif şöyledir:

(Yemeğe başlarken, hayvan keserken ve aksırınca bana salevat söylemeyin!) [Beyhekî])


9- Kur’an okurken salevat okunmaz. [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


10- Hutbe dinlerken salevat okunmaz. [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde salevat okunmaz.


12- Cenaze olduğunu bildirmek için salevat getirilmez. [Biri ölünce Peygamber efendimize salevat getirmek bid’attir.]

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Kul hakkı* nı Allah affetmiyor kardeşim. İllâ helâllaşması lâzım, başka *Çâre* si yok. Onun *Tövbe* si de yok. Önce helâllaşacak, sonra tövbe edecek. 


Kul hakkından, peygamberler bile titremişlerdir. *Kul hakkı* nın tövbesi, helâlleşmekdir. 


*Sırât* da, altı yerde *Suâl* durağı var. Önce *Îmân* dan sorulacak. Altıncı, *Kul hakkı* ndan. Burada Peygamberlere bile *Korku* gelir efendim, o kadar mühim. 


Bu yolda *Râbıta* çok mühimdir. Her an hocasını düşünmelidir. Meselâ namaz kılarken, *Ben kılmıyorum, o kılıyor!* diye düşünmelidir. Bizim *İlmihâl* de, râbıta-i telebbüsiyye diye var bu. 


Her işinde, her zaman *Hocası* nı düşünür. Bu şekilde ibâdetlerden *Zevk* alınır. Bu râbıta, zorlanmadan, kendiliğinden olmaya başlayınca, bu yolda *Cezb* ederek, uçurarak ilerletirler. 

● ● ● 

Bir gün, Efendi hazretlerine gitmişdim. Kendilerine, o gece gördüğüm rüyâmı anlatdım. *Efendim, çok uzun bir rüyâ idi, birkaç saat sürdü*, dedim. 


Efendi hazretleri, hayret ederek; Allah Allah! Hilmi, bu rüyâ birkaç saat mı sürdü? Sana öyle gelmiştir. O, aslında bir veyâ bir kaç *Sâniye* sürmüşdür! buyurdu. 


İşte *Mü’min* kabre girdiği zaman da, orada binlerce, belki onbinlerce *Sene* yatacak. Ama uyandığı zaman, bu ona birkaç *Dakîka* gelecek. Kesinlikle hiç anlamıyacak. 


Nasıl ki *Rüyâ* da, o zaman dilimi genişliyor, ama gerçekde, o çok kısadır, birkaç *Sâniye* dir, işte *Kabir hayâtı* da öyle, çok kısa gelecek. Ama mü’minlere böyle olacak, kâfirlere değil. 


İşte bunun gibi, büyükler buyuruyor ki; *Kelimetâni*, iki kelime vardır. *Hafîfetâni fil lisâni*, lisânen söylemesi hafifdir, kısadır. İnsanın diliyle bunu söylemek çok kolaydır. 


*Sakîletâni fil mîzâni*, Mîzânda, yâni terâziye konduğunda, çok ağır gelir. Onun ağırlığından, günâhlar küçücük kalır. Öyle ağır gelir. 


*Habîb-i alerrahmâni*, öyle iki kelime ki, bunu Allah celle celâlühu çok seviyor. Peki, nedir o iki kelime? *Sübhânallahi ve bihamdihî sübhânallahil azîm!*

Yâdigâr mektûblar 11.mektûb

 Selâmünaleyküm kıymetli kardeşim Enver bey

Bugün salı olup Erzincan'a geldim. Mektebde herkesin fazla iltifat göstermesi nazar-ı dikkati celb etdi. Meğerse İstanbul'a ta'yîn edilmişim. Birinci Ordu Tedkîk Kurulu'na paşa vazifesine ta'yîn emrini aldım. Yarın harcırah alacağım. Yarın akşam veya perşembe akşamı buradan hareket ederek cuma veya cumartesi günü İstanbul'a geleceğim. Cenâb-ı Hakka şükürler olsun. Hepinize selâm ve duâ eder, duâlarınızı beklerim efendim. Abdülhakîm'e müjde veriniz.

Hilmi

Yâdigâr mektûblar 10.mektūb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey

Bugünki Pazar ertesi günü yedi dâne mektûb geldi. Cevâb yazmağa sizden başlıyorum. Sonra eve yazacağım. Diğerlerini sıraya koyacağım. Artık cevâbı geç kalan kusurumu afv buyursun. Sıhhat ve selâmet haberlerinize ve atölye hakkındaki ma’lûmâtınıza memnûn oldum. Cenâb-ı Hak hepimizi hakîkî ve sermedî [ebedî] ni'metlerini artdırmakla şereflendirsin.

Orada bulunduğum zaman atölyeye bir kumaş almışdık. İsmini hâtırlayamıyorum. Kot mu idi, yoksa duble mi idi? O kumaş zararına çalışılmışdı. Bayram ustaya sıkı tenbîh etmişdim. 300 kuruş dahi olsa bunu alma demişdim. Tezgâhları da kırıyordu. Acaba şimdi yine ondan mı almış hayret etdim. Aktarmacı lâzım diye sizin yanınızda ısrar etmişdi. Şimdi onun 40 lirasını paylaşmak için onu, ya'nî masuracıyı almıyorlar. Buna da hayret etdim. Zâten zemânın insanlarının her işine hayret etmemek kâbil mi? Ne yapalım masuracı parasını yine onlara verelim. Ama iş de yapsınlar. İş az olunca boş yere vermeyelim. Bunun için orada iken yazdığım gibi yüz bin atkı atana 5 lira hesâbıyla her işçi hesâbına siz aktarma parasını yazarsınız. Onbeşer liraya masuracı alıp ona 40 lira veririz. İsterlerse onlara 5 liradan hesâb ederek atkı adedine göre veririz. Bu işlerle sizi rahatsız ettiğimden çekiniyorum. Derslerinize mâni olmasın diye düşünüyorum. Cenâb-ı Hak yardımcınız olsun. Mübârek kayınpederimin oturduğu masa, onun nefesi ile şereflenen atölye olduğundan inşaallah maddî ve ma'nevî istifâdenize sebeb olur.

Oradaki kardeşlerime ve [Abdülhakîm Efendi'nin ehibbâsından] Sâlim ve Mehmet [İnce] beylere ve Fıstıklı [Câmii] imamı Mustafa [Güneş] efendiye selâm ve duâlar ederim. Seâdet-i Ebediyye'den bugüne kadar  iki formadan fazla gelmedi. Her hafta dört forma bekliyorum. Artık gelince konuşuruz.

Hüseyn Hilmi 

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizler, her an ve her bakımdan, çok *Muhtâc* olduğumuz *Yüce Allaha* güvenmeliyiz kardeşim. Ne istiyorsak, *Ondan* istemeliyiz. Eğer istiyecek ağzımız yoksa, ağzı *Temiz* olan birilerine söyleriz. 


(Ne olur, benim için duâ et!) deriz. Bir işde *Başarılı* olmak, o işe uzun müddet *Devâm* edebilmekle anlaşılır. Bu gün, Bâb-ı âlîde, gazetesini kurup da devâm etdiren, *Biz* den başka *Yok* kardeşim. 


Ya el değişdirdi, ya da kapandı. *Türkiye Gazetesi* ise mâşallah *Otuz* yıldır devam ediyor. Bu gün için *Otuz bir* yaşında bir delikanlı. Gün gelir, *Elli bir* yaşında olur inşallah.

● ● ● 

Efendimiz aleyhisselâm Eshâb-ı kirâmdan birini *Üzüntülü* görünce, merak edip sebebini sormuşlar. O sahâbî de, *Dünyevî* bir sebep söylemiş. 


Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, o sahâbîye; *Ben de, bir namâzı vaktinde kılamadın da, onun için üzgünsün sandım!* buyurmuşlar. 


Ardından da; *Birinin, binlerce devesi olsa, hepsini fakirlere hediye etse, dağıtsa, bir namâzın vaktinde kılınması sevâbına kavuşamaz!* buyurmuşlar. 

● ● ● 

*İnde zikrissâlihîn tenzîlürrahme*. Ne demek bu? Yâni, *Allah* dostlarının ve *Sâlih* kulların ismi söylenilen yere, Allahü teâlânın *Rahmeti* nâzil olur, yağar. 


Yâni o meclisde bulunanlara, Allahü teâlâ *Merhamet* eder. Günâhı olanları *Affeder.* Günâhı olmıyanları da, *Kendi* ne çeker, *Kendi* ne yaklaşdırır. 


Allahü teâlâya yaklaşmak ne demek? O’nun *Sevgisi* ni kazanmak demekdir. Çünkü Allahü teâlâ *Madde* değil ki, *Cisim* değil ki yaklaşsın. 


Peygamber Efendimize soruyorlar: Allahü teâlâ *Şöyle* değildir, *Böyle* değildir, peki ya nedir, *Nasıl* dır? diyorlar. Peygamber Efendimiz, onlara şöyle cevap veriyor: 


*Küllü mâ hatara bibâlike Allahü gayru zâlike*. Böyle buyuruyor. Bu, şu demek: *Küllü*, hepsi; *Mâ*, şol şey ki, *Hatara*, hutûr etdi, yâni hâtırına geldi; *Bi bâlike*, kalbine. 


Arabcada *Bâl*, kalp demekdir. Yâni *Allah* de, gözlerini *Kapat*, hâtırına, hayâline, kalbine ne geliyorsa. 


*Allahü gayru zâlike!* Allah (O) değildir. Ne güzel cevap yâ Rabbî. Ne hakîmâne bir cevap veriyor Peygamber Efendimiz. 


Allah nasıldır? diye soranlara, nasıl cevap veriyor? *Şöyle Allah de ve gözünü kapat. Hâtırına, hayâline ne gelirse, Allah (O) değildir!* buyuruyor.

Yâdigâr mektûblar 9.mektûb

Pazar

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey

Mektûbunuzu okuyarak memnûn oldum. Cenâb-ı Hak da sizi her iki cihanda mes'ud eylesin. Size üç mektûbda da Eminönü vergi dâiresinde Hikmet Bey'in bulunduğu odanın karşısındaki odaya 200 lira kadar âlât-ı sâbite vergisi yatırmanı yazmışdım. Âlât-ı sâbite vergisi 400 lira kadardır. Yarısını Mayıs'ta, yarısını Eylül'de yatırmışdım. Makbuzları Altay bey'dedir. Bu sene de o makbuzlardaki aynen yatırılacak. Mayıs sonuna kadar yatırılmaz ise cezâsı var. Âlât-ı sâbite vergisini yatırdığınızı yazıyorsunuz. Demek ki Hikmet Bey'in karşısındaki odaya 200 liraya yakın yatırmışsınız.

Üç ayda bir işçi vergilerini eskisi gibi yine Altay bey yatırsın. Siz onlarla yorulmayınız. Kitabın tashîhi ile de yorulmayınız. Atölye hesâbının yorgunluğu size yetişir. Bayram usta borç ister ise vermeyiniz. Ona kalbim kırılmıştır. Oradaki kardeşlerime selâm ve duâ eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Öğretmeniniz Hüseyn Hilmi Işık.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bütün kazançlarımız, hep *Efendi* hazretlerinin bereketiyle oluyor kardeşim. Elimize *Beş Kuruş* geçse, Efendi hazretlerinin bereketinden bilmeliyiz. 


Bütün mesele, *İstikâmet* dir kardeşim. Yâni *Îmân* da ve *İslâm* yolunda yürümekde *Sebât* etmekdir. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri; *Eşeddül kerâmeti, istikâmetün!* buyuruyor. Ne demek bu?


Yâni en büyük kerâmet, *İstikâmet* dir. Çünkü istikâmeti buldunuz mu, gerisi *Kolay*. Ama istikâmeti bulamazsan, o zaman çok *Zor*. 


Çok bahtiyârız kardeşim. İnşallah o *Büyük* lere olan *Sevgi* miz, *Muhabbet* imiz artar da, alacağımız *Feyz* ler çok olur. 


Bir insan *Harâm* ile besleniyorsa, aldığı o haram gıdâ, *Kalp* vâsıtası ile ve *Kan Damarları* ile bütün organlara pompalanır. Bütün vücûda *Kirli Kan* gider. Böyle insanlara, ibâdet yapmak *Zor* gelir. 


Ama *Helâl* gıdâ ile beslenen mü’minin, bir ârifin kalbi ise, *Îmân* ile, *Allah Sevgisi* ile ve din kardeşinin *Sevgisi* ile doludur.


Böyle olan bir kimse *Zikr* etdiği zaman, kalbinde bulunan o *Feyz* ve *Bereket*, kalbin pompalamasıyla bütün vücûda dağılır. 


O *Nûr* un ve o *Feyz* in ulaşdığı her nokta *Şifâ* bulur. İbâdet yapmak kolaylaşır. Binâların kıymeti, içindekilerden *Nûr* yağması ile olur. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir mektûbunda; *Bu gece, bu odaya çok nûr yağdı!* buyuruyor. İşte oranın tuğlalarından bir tânesini getirdik. 


Onu *Toz* hâline getirip âbilere dağıtacağız. O *Nûr* yağan tozlar, bir mezarda bulunsa, o mezardakine *Kabir Azâbı* olmaz. 

● ● ● 

*Kibir* ve *Azamet*, Allaha mahsûsdur kardeşim. İnsan neyine güvenip de büyüklenir? Allahü teâlâ; *Büyüklenenleri, hiç acımadan Cehenneme atacağım!* buyuruyor. 


Yâsîn sûresinde; *Nü’ammirhü nünekkishü!* buyuruyor Allahü teâlâ. Yâni, birine çok ömür verirsem, onu eski çocukluk hâline döndürürüm, buyuruyor. 


Çocukken kuvveti *Yok* du, büyüdü, *Gücü Kuvveti* oldu. Yaşlanınca, o kuvveti *Geri* alındı. Sonra da mezarında bir avuç *Toprak* olacak.

Yâdigâr mektûblar 8.mektûb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Sıhhat ve selâmet haberlerinizi ve hayırlı duâlarınızı bildiren mektûbunuzu okudum. Bu harfler [İslâm harfleri] elinize çok yatkın, çok uygun olmuş; diğer harfleri bu kadar muntazam yazmamış idiniz. Cenâb-ı Hak sizi her bakımdan, İslâmiyyetin her kemâline uygun olarak halk etmiş. Bu mektûbunuz çok kıymetli bir eserdir. Diğer mektûbunuzun zulmeti nerede, bu mektûbunuzdaki nûrâniyyet nerede!

1- Zarûrî olan malzemeyi şübhesiz almak lâzımdır.

2- İplik, zarûret olmadıkça haricden almayın. Muhtelif tüccarların iplikleri birbirine karışabilir. Bayram usta için müşkil olur. Fakat zarûret müstesnâdır.

3- Bayram Usta'ya selâm ve duâlar ederim.

4-Sizin zahmetlerinizi, yorgunluklarınızı düşününce sizden utanıyorum. Hakkınızı nasıl helâl ettirebileceğim diye üzülüyorum. Derslerinize iyi çalışınız. Bizim yüzümüzden dersten geri kalmayınız. Kuleli'de Orhan'dan [Dilmaner] mektûb aldım. Memnûn oldum. Duâlar ederim. Cevâb yazamıyorum. Özür dilerim. Çok mektûblar geliyor. Okumağa bile vakit bulamıyorum. Haftada 29 saat dersim var. Seâdet-i Ebediyye'nin fihristi de meşgul ediyor. Onun için kusuruma bakmasınlar. 

Arkadaşlarıma, hepinize selâm ve duâlar eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Birâder-i dînî [din kardeşiniz]

Hüseyn Hilmi 

BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN MÜNÂCATI

 Yâ Rabbi! Senin lutf ve kerem ve inâyetinle, büyük sıkıntılar görmeden, uzun bir ömür yaşadım. Bu hayâtın içinde, sana karşı, pekçok günâh işledim. İrâde-i cüz'iyyemi, senin râzı olmadan şeylere sarf etdim.

Artık sana rücû' etmek zemanım pek yakın. Bundan sonraki, dünyâ ve âhıret hayâtımın safhaları şu olacak:

Dünyâ elemleri, sekerât-ül mevt, kabr hayâtı,haşr âlemi, mükâfât ve mücâzât ihtimâlleri...

Büyük günâhlarımla, bu tehlükeli geçidlerden, nasıl geçeceğimi bilmiyorum. Afvına kavuşamazsam, hâlim ne olacak?

İstigfâr ve düâlarım,kabûle lâyık olacak mı bilmiyorum. Senin afv ve magfiret sıfatın, tek ümmîdim! Senden başka kime sığınabilirim?

Yâ Rabbî! Sana inanıyorum. Kitâbında bildirdiğin gibi inanıyorum. Kitâbına ve Resûlüne "sallallahü aleyhi ve sellem" inanıyorum.

Hudûdsuz büyüklüğünü anlatan kâinatı, gözlerimle görüyorum. Azametini, bana ihsân etdiğin aklımla, anlıyorum. Günâhlarımın, afv ve magfiret deryân içinde, bir damla bile olmadığını da, biliyorum.

İşlediğim günâhlardan pişmânlık duyuyorum. Pişmânlık duygularımı eksiltme! Bu duygularımı, elem derecesine çıkart yâ Rabbi!

Yâ Rabbî! Sen afv etmeği seviyorsun. Beni de,afv etdiğin kulların içine al! Sen Gafûrürrahîmsin yâ Rabbî!

Emekli tümgeneral 

Hayri Aytepe 

[Hayri Aytepe, 1387 [1967] yılı eylûlün ikinci Cumartesi günü vefât etmişdir. Edirnekapı kabristanındadır]. 

Kazâ gelmez Hak yazmayınca, 

Belâ gelmez kul azmayınca!


(Tam ilmihâl Seâdet-i Ebediyye)

Yâdigâr mektûblar 7.mektûb

 Salı 

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Bâlâsını [yukarısını] mübârek selâm lafzı ile tezyîn eylemiş [süslemiş] olduğunuz zâhiri muzlim [dışı karanlık], bâtını münevver [içi aydınlık] olan mektûbunuzu bugün aldım. İnşaallah kelimeler de ma'nâları gibi temiz olur. Tayyîb olanlara tayyîb yakışır. Ne kadar üzülseniz azdır. Bu ta'tilde (yaz ta'tilinde) bu mübârek yazıları öğrenmeniz inşâallah nasîb olur. Böyle fırsat, müsâid zemân ele geçmez. Bu zemânlardan herhalde istifâde etmek , zâyî etmemek lâzımdır. Heleke'l-müsevvifûn hadîs-i şerîfinden Cenâb-ı Hakka sığınırız. Kardeşlerinizin vazîyeti sizi seâdetten meşgul etmesin. Onlardan size hayır olmaz. Mes'uliyetiniz de olmaz. Ve en leyse lil-insâni illa mâ se'â. Ancak çalışmanızın mükâfatına kavuşur, ancak sa'yinizden müstefîd olursunuz. Cenâb-ı Hak sizlere ihsân eylemiş olduğu ni'metleri artdırsın. Seçdiği sevdiği kulların tarîkinde bulunmak ve terakki etmek nasîb eylesin. Kardeş hakkından mes'ul değilsiniz. Fakat anaya ihsândan mes'ulüz. Siz bu hususda bahtiyarsınız; ananızın duâsına mahzarsınız.

Kardeşim size çok zahmetlerimiz oluyor. Hakkınızı helâl ediniz. Şunları düşünüyorum:

1- İşçiler tezgâhın saati ile oynarlar. Prim almak için fazla mekik gösterirler. Bunun için her hafta küçük deftere dikkat edip her top çıkarken saat kaçı göstermiş diğer defterdeki metresine göre mekik adedi çok olmasın. Haftada işlenen birinci topun mekik adedi ile sonuncu topun mekik adedi para hesâbına esas olan büyük deftere yazdığımız adedlere tevâfuk ediyor mu? Cüz'î fark ile uyması lâzımdır. Bu küçük defterler iyi tedkîk edilirse hîle yapmazlar.

2- İplik yok ise işçileri ve masuracıyı hemen çıkarsın. Yalnız Bayram usta kalsın.  Ya'ni atkıcı da çıksın.

3- 300 liralık malzeme kâfidir. Artık fazla malzeme alınmasın. Fazla masraf olmasın. Nisan'da birkaç bin lira vergi vereceğiz. Halbuki paramız yok.

4- Eve gelen vergi zarfını sizin Altay bey'den alıp Hikmet Bey'e göstermenizi dün eve yazmışdım. Halbuki siz Hikmet Bey'e göstermişsiniz. O halde Altay bey'den tekrar istemeyiniz.

5- Altay bey'e lûtfen sorunuz. Her iki firmanın kazanç vergileri çok olmasın. Mağazadan alacak paramız yok gibi.

6- Sizin firmanın vergisi az olmak için Altay bey dul çocuklu muâmelesi yapacak mı?

7- 25 lira avans verdiğinize memnun oldum. Bayram usta avans isterse Nisan'da vergi vermeden evvel hiç avans verecek halde değiliz. Vergi veremez isek birkaç misli cezâ isterler.

8- Seâdet-i Ebediyye (yanlış-doğru) cedvelinin birinci sahîfesini Hüseyn Şener'e göndermişdim. İkinci sahîfesini size gönderiyorum. Lūtfen Hüseyn'e veriniz. Hepinize selâm ve duâ ederim efendim.

Hüseyn Hilmi

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Efendi hazretleri, bana seneler önce; *Sen muallim olunca talebeye bol not ver!* buyurmuşdu. Yâni öğretmenlikte muvaffak olmam için, bana *Yol* göstermişdi.


Ben de Onu dinledim ve talebeye hep *Bol Not* verirdim. Çünkü Efendi hazretlerinin bana *Emri* böyleydi. Onun için *Talebe* ler, beni her öğretmenden daha *Fazla* severlerdi. 


Bursa *Askerî Lisesi* nde iki üç sene *Kimyâ* muallimliği yapdıkdan sonra, 1949 da *Öğretim Müdürü* oldum. 

● ● ● 

Efendim, şimdi *Ben* konuşuyorum, *Siz* de dinliyorsunuz. Ama benim bu konuşmamı, bir *Şey* in size kadar nakletmesi lâzım. İşte Allahü teâlâ, bunun için *Hava* yı yaratmış. 


Her yer *Boşluk* olsa, yâni *Hava* olmasa, duyamayız. Efendim *Telefon* var, *Televizyon* var, *Radyo* var. Bunlardaki sesin bir şeyle nakledilmesi lâzım. Eğer nakledilmese duyulmaz ki. 


İşte elektro manyetik *Dalga* lar, taşıyıcıdır. Bu elektro manyetik dalgalar hiç *Yok* olmaz. Azalır, ama *Yok* olmaz. Yâni bir gün, bir teknoloji çıksa, eski *Sesleri* duyabiliriz. 


Çünkü elektro manyetik *Dalga* yok olmuyor. İşte efendim, üçüncü bir nakil vâsıtası daha var. O da, *Evliyâ* zâtların *Ruhları* ile irtibât kurmakdır. 


Onların *Sevgisi* ne kavuşmak, onlardan *Feyz* almak için de bir aracı lâzım. O aracı da *Sevgi* dir, yâni *Muhabbet* dir. 


*Sevgi* olmak şartıyla, o büyükleri *Anmak* kâfidir. Yâni mübârek *İsmini* söylemek yeter. Hattâ o büyükleri *Düşününce* bile, ânında ruhları orda *Hâzır* olur. 

● ● ● 

Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu *Fakîh*, yâni *Fıkıh âlimi* yapar, daha da çok severse, onu *Fıkhı Yayıcı* yapar. Din bilgilerini yayarken, kendinden birşey ilâve etmemelidir ki, bu *Bid'at* dir. 


*Bid’at ehli* Cehennem köpeklerindendir. Bid'at ehline, büyüklerin *Feyz* ve *İhsân* ları gelmez. Bid'atlerin başı ise, *Ben* demekdir. *Ben* demek, Allahü teâlâdan ve büyüklerden gelen *Feyzi* ve *Bereketi* keser. 


Dünyâda en kıymetli şey, *Refîk-ı muvâfık* dır. Yâni müslüman bir *Arkadaşa* ve bir *Allah adamı* na, bir *Mürşid-i kâmile* kavuşmak ve onu sevmekdir. 


Elhamdülillah, Cenâb-ı Hak bunu bize *Nasîb* etdi. Siz şimdi; *Ama biz görmedik ki!* diyeceksiniz. Siz görmeseniz de, onlar sizi görür efendim. Evliyâ-yı kirâm, *Görürler*, *İşitirler* ve *Feyz* verirler.