Gavs-i Hizaniden Hikmetler-13

Minah-69 : Letaifler yükselirken, tecelliyat kalbe inmeye başlar. Letaifin yükselişini farkeden salik, kendisinden bir şey yükseldiğini ve üzerine sis gibi bir şeyin yağdığını hisseder.
Minah-70 : İnsanın letaifi yükselince, letaif sütununun kökü benden de kalır. Bedenden temelli ilişiği kesilmez.
Minah-71 : Tecelli-i berkiden önceki bütün tecellilier sıfatların tecellisidir. Ancak tecelli-i berki de Cenab-ı Hakk (c.c)'ın zatının tecellisi başlar.
Minah-72 : Muteber olan fena (fenaillah) daimi fenadır. Gelip geçici olan berki fena muteber değildir. Berki fena tarikata yeni girende, hatta avamda da olur. Bu hal sonu başa getirmenin bir semeresidir.
Minah-73 : Vahdet-i vücud makamının müşahedesi, tarikata girilmesi mecburi bir akabedir. Kimisi bu akabede kalıp terakki eder. Böylelerinden menfaat görülebilirde, görülmeyebilir de. Kimisi orada bir gün ya da daha fazla kalıp bu akabeden kurtulur. Bazen da o makama girildiğini bilmeden geçenler olur.
Minah-74 : Fena-i İncila ilahi nurların açılıp görülmesini arttırır. Fenanın mertebelerine göre incila muhtelif olur. Birincisi Fena, ikincisi fena´yi fena, üçüncüsü fena-yı fena-yı fena böylece incila arttıkça bir fena lafzı ilave edilip, onunla beraber zikir edilir. Bu mertebelerden üstteki alttakine gölge olur. Bir kabuk yada elbise gibi olur. Alttaki eskiyince çıkarılır ve daha üstün mertebede yeni olanı giyilir. Nasıl ki cırcır böceği seslenir, seslenir sonunda eski kabuğun yerine yenisi geçer. Durum böyle devam eder. Salikin de böle mertebeleri aşıp terakkiyatı devam eder.Salik, bu durumu hayalen evinin yıkılıp yeniden yapılması, eski elbisenin yenilenmesi veya renginden değişmesi şeklinde görür. Bazen de görmez. Salik, bu mertebelerden süratle peşpeşe geçer, Bunlardan birinde çok takılıp, asıl makamı zannetmemesi gerekir. Bu gölgedir, daha üstü daha üstü vardır. Fena-yı fena bilgisinin yok olması değildir. Bilginin yok olmasına ''sekir'' denilir. Bu da geçicidir.
Minah-75 : Gavs (k.s) buyurdu : ""Nakşibendi tarikatinda başkası işitecek şekilde zikir yapılmaz. Yalnız ölmek üzere olan hastaya kelime-i tevhid telkin etmek, beş vakit namazın sonunda on defa tevhid çekmek müstesna.
Minah-76 : Şeyhini evine getir, şeyhin evine gitme.
( Rabıtan öyle kuvvetlendir ki sen her yerde şeyhinden himmet al. Onunla buluş. Sen mürid olarak gayret göstermeden hemen şeyhe koşma.)

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-12

Minah-61 : Rabıta şekillerinden olan hayali rabıtayı, (şeyhinin hareket ve tavırlarına ittibayı) suri rabıtaya (sureten şeyhi düşünmek) tercih ederdi. Menfaatin hayali rabıtada olduğunu buyururlardı.
Minah-62 : “Rabıta olmadan fenafişşeyh olmaz, fenafişşeyh olmadan fenafilresül olmaz, fenafirresul olmadan fenafillah olmaz, fenafillah olmadan vusul olmaz.'' buyurdu.
Minah-63 : Ğavs (k.s) H.z. şöyle buyurdu : '' Sohbetinde bulunduğum bazı şeyhler, müridlerine rabıtada kendilerini değil, vefat etmiş olan kendi şeyhlerini rabıta yapmayı söylüyorlardı, Halbuki berzah alemindeki kişiyi rabıta etme, dünya alemindeki kişiye nasıl menfaat verir.''Yüce mecliste sofilerden biri bu konu hakkında şöyle dedi : '' Eğer alem-i berzahtakinin rabıtası, dünya alemindekine kafi gelseydi, Hz Peygamber (aleyhisselam) bütün mahlukatın şeyhi ve dünyadaki hayatından daha ekmel bir hayat ile ravza-i mutahharada diri olduğundan, bütün mahlukat onun rabıtasıyla yetinir ve bu daha iyi olurdu.''Gavs (kuddise sirruhu)  sofinin bu sözünü beğendi.
Minah-64 : Ğavs (kuddise sirruhu)  ''Nefsin ölümü ve öldürülmesi, emri ilahiye ittiba ederek, sıfatlarının değişmesinden ibarettir. Bu bazı meşayihlerin sözlerinden anlaşıldığı gibi nefsin yokluğundan ibaret değildir. Delili, nefsin kemale erdikten sonra hazır iştiyak duyması ve onunla emretmesidir. Nefsin bekası olmazsa bu olmaz.''
Minah-65 : Nefsin yaratılışında liderlik ve başkanlık vardır. Letaifler, makamlarına ulaşmadan önce, nefse bulunduğu kötülük hali üzerine hizmet ederler. Letaifler makamlarına ulaştıkları zaman nefis yalnız ve hizmetçisiz kalır. Bu ise nefsin tabiatına aykırı olduğundan, nefis bu hale sabredemez. Nefis de letaiflerin peşinden, onların makamına çıkar. Yine onlara baş olur fakat bu kez hayır üzere emreder.
Minah-66 : Bazen salikin letaifi yükselir, fakat salikin bundan haberi olmaz.
Minah-67:  Bazen letaifler birlikte yükselirler, Kendi alemlerine yönelirler. Bu durumda letaifler karışıp tek sütun gibi görülürler. Süluk edenlerde bu halet kuvvetli olup, böyle olanların halka menfaatleri daha çok olur. Letaifler zati olarak birdir diyenlerin sözü buradan kaynaklanmıştır. Letaifler kendi alemine yönelirken bazen de birbirini takib ederek sırayla giderler. Bu sülukta zayıflıktır. Hem de böylelerinin halka menfaati az olur.
Minah-68 :Letaifler nuranidirler. Salik hayr amelini bunlarla görür. Letaifin yükselmesinin belirtisi, salikin hazır amelleri görmemesidir.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-11

Minah-53 : Yüce meclislerinde bulunanlara :'' Batıni halinizi bizim meclisimizde ve dışarıdaki durumuyla ölçün.Eğer arada bir fark görmezseniz bana gelmeyiniz.'' buyururlardı.
Minah-54 : Meyvesi müride mülk olan terbiye (seyr-i süluk) ancak sohbet ve şeyhine hizmet ile olan terbiyedir. Bundan başka nazar gibi yollarla gelen ise gelip geçicidir. Bu hal nadiren mülk olarak kalır. Nadir ise yok gibidir.
Minah-55 : Halk anca fenafillah makamını geçenden menfaat görür. Henüz o makamda bulunan istiğfar ehlinden menfaat göremez. Ancak bu menfaatten gaye terbiye menfaatidir.Yoksa her makamda bulunan veli belaların def'i, bereket gibi hususlarda himmet eder. Hatta bu durum müridlerde de bulunur.
Minah-56 : İstiğrak halinde bulunan salik, içinde bulunduğu manevi halini, letaifleri, yükselip fenafillah'a ulaşıp dönen ile değiştirmek istemez.Halbuki letaifleri fenafillah'a ulaşıp dönen daha kamildir.
Minah-57 : Fenaya ulaştıktan sonra tekrar bekaya dönen, tekrar namaz ve vefat anında istiğraka (fenafillah makamına) döner.(İstiğrak makamında olan kişi halkın hallerinden habersiz olup, bütün hissiyatı ile ona varit olan füyüzat ile meşgul olur. Hatta bazen kendi nefsinden de geçer. Dönen kişi ile Allah (celle celaluhu) kalbinde hazır olduğu gibi halktan da gaip değildir. Bu dönen kişi sekerat ve namazda bütün masivadan gafil olduğu için tekrar istiğraka girer. )
Minah-58 : Fena fillah makamında bulunan bazı büyüklerden, terbiye menfaati görülür.Muhyiddin-i Arabi (k.s) bu makamda iken faydalı olmuştur.Gavs (kuddise sirruhu):Sekr halinden bazılarının sözü olan, ''Ben rabbimi at şeklinde gördüm.'' gibi sözlere itibar olunmamasını söyledi.
Minah-59 : Ğavs (kuddise sirruhu)yüce meclislerinde, ihlas üzerine sohbet ediliyordu.Ben (Halid-i Oreki )k.s)) ihlası sordum.Cizreli Mevlana Ahmed (kuddise sirruhu)'in beytini okudu:
Ku'ran ve ayetlere yemin ederim.
Eğer meyhanenin (tarikatın) piri
Lat'a secde edin dese
Müridler ona uyarlar.
'' İhlas bu kadarmıdır ?'' dediğimde.'' Bu kafi değilmidir ?'' buyurdu.
Sonra Ğavs (kuddise sirruhu) bu fakire (Halid-i Oreki )kuddise sirruhu)) döndü : '' Sen ihlas hakkında ne diyorsun.'' Ben de : '' Bana göre ihlas hadisi kutsinin delalet ettiği gibi mürid, şeyhinin bütün sözleri, fiilleri, hareket ve sekenelerinin ancak Allah (c.c) rıza ve emri ile olduğuna yakinen inanmasıdır.'' dedim. Gavs (kuddise sirruhu) bu cevabımı beğenerek '' Gerçek ihlas budur. Bundan başkası yukarıdaki dörtlük gibi ehl-i sekrin kelamıdır.'' buyurdu.
Minah-60 : ''Zahiri şefkat ve sureten iltifat müridin sülukunu geciktirir. Fakat müridler de bu olmadan memnun olmazlar. Bizde ne yapacağımızı bilemiyoruz.''

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-10

Minah-44 :”Hilafeti zaruri olanlar ( Makamı kemale ermediği halde bir ihtiyaca binaen halifelik verilenlerdir.) bid'atlardan kaçındıkları müddetçe halk onlardan fayda görür. Bu, aslında o silsiledeki meşayihin ervahının (ruhlarının) tasarrufudur. Bu halifeler bid'at işledikleri zaman, meşayih onlardan himmet ve tasarrufu keser. Onlar nefisleri ile başbaşa kaldıklarından halka olan yardımları da son bulur.
Minah-45 : Yüce meclislerinde hilafeti zaruri olanlar için tekrar buyurdular. '' Şeyhi hayatta olduğu müddetçe insanlar ondan fayda görür. Eğer kemale ermeden şeyhi vafat ederse onun işi tehlikeli ve zordur.''
Minah-46 :”Bid'atların hepsi karalıktır. Onlarda katiyyen güzellik yoktur. Bid'at yapan, üzerindeki hali ve ulaştığı makamı bid'atinden bilir. Halbuki o hal veya makam onun farkında olmadığı bid'at olmayan amelindendir.Tarikat-ı Nakşibendi'nin diğer tarikatlara olan üstünlüğünün bir sebebi de bid'at olmayışındandır. Bazı tarikatlarda iz kalmamasının sebebi, bid'atların uğursuzluğundandır.''
Minah-47 :''Son asırlarda sünnet olan ameller, bid'atler arasında, adeta gece karanlığında kendisinden ışık kaynaklanan cevherin ışığı gibi olmuştur. Zaman gariplik zamanı olduğundan şimdiki salihlere, az amellerine karşılık eskilerin büyük mücahedelerle kazanamadıları makamlar veriliyor.''
Minah-48 :Gavs (kuddise sirruhu)  müridleri ile bir mecliste sohbet ederken buyurdular : "Bu gün diğer tarikatlardan menfaat görülmemesi onlardaki bid'atlardan dolayıdır. Zaman bid'atlar zamanıdır. Bu zamanda müstakim ve bid'atlardan uzak bir tarikat olmazsa menfaat vermez."
Minah-49 :”Asrımızda Nakşi tarikatından başka tarikatlardan menfaat görmek çok zorlaşmıştır.”
Minah-50 :Bazı ehli keşfin ''Tarikatlardan Nakşi tarikatı, mezheblerden Hanefi mezhebi en sona kalır.'' yolundaki sözü Gavs H.z.'nin Yüce meclisinde konuşuldu. Buyurdular: “Hace Ubeydullah Ahrar (kuddise sirruhu) H.z . bu konuda : '' Büyüklerin himmetiyle Nakşi silsilesi kıyamete kadar sürüp gidecektir.'' buyurmuştur.
Minah-51 :”Çilehanede kırk gününü tamamlayana bazı haller gelir. Bazı makamlara ulaşır. Ancak salike sohbetten gelen feyiz daha üstündür. Onu daha kamil kılar.”
Minah-52 :”Sohbetine gidilmeye layık olan sadat bir nişan koymuştur. H.z Azizan (kuddise sirruh)'a ait şu meşhur dörtlüğü söylerdi :
Kiminle oturdunsa senin gönlün toplanmadı.
Su ile çamur (anasır)'un zahmeti senden gitmedi.
Eğer onun sohbetinden kaçınmazsan,
Azizlerin ruhu sana asla (hakkını) helal etmez.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-9

Minah-36 : Müridlerden biri Gavs (k.s) H.z.'lerinden sordu :
- '' Mürid fazileti olan nefs muhasebesiyle uğraşırken bazen fenaya sebeb olan (fena-fi şeyh) rabıtadan gafil kalıyor.'' buyurdular.
- '' Nefs muhasebesi kendisini var görenler içindir.''
(Muhasebe kendini var gören kişiye fayda verir. Bu nedenle rabıta hali daha üstündür. Rabıta fenaya ulaştırırsa muhasebeye lüzum yoktur. Kısaca buradan anlaşılan Gavs (k.s) H.z.'nin rabıtayı tercih etmesidir.)
Minah-37 : Gavs Hazretlerinden soruldu : '' Letaifler meşhur olduğu üzere ayrı ayrımıdır ? Yoksa bazı meşayihlerin dediği gibi bir tektir de, makama göre isimleri mi değişir ? 
Cevaben : '' Ayrı ayrı birer hakikattir.'' dedi.
Minah-38 : '' Letaifler alem-i emire yükselmeğe başlayınca ekseriya müridde ağlama hasıl olur. Halbuki Letaifler kendileri için gurbet sayılan bu alemden, asıl vatan olan, emir alemine gidiyorlar. Bunun misali gelin olan kızın asıl evi olan kocasının evine giderken ağlamasında görülür.''
Minah-39 : Bu fakir (Halid-i Oreki (kuddise sirruhu) Minah'ı yazmakta geciktiğime üzülüyordum. Yazmaya başladığımın üçüncü günü, sohbet meclisinde Gavs H.z.'nin karşısında aynı üzüntü ile otururken bana bakıp şu beyti okudu :
Bu Mesnevi bir müddet gecikti/ Kanın süt olması için mühlet gerekiyordu.
Minah-40 : “Bir mürid şeyhine Fatiha öğretirken, şeyhide onun seyr-i sülukunu tamamlıyordu.'' Gavs (k.s) H.z. bunun müşküllüğünü, şeri amel olmadan şeyhlik de olmayacağını beyan ettikten sonra : '' Bunun şeyhliği şimdiki ilimle değil, evvelki ilim olan, ilmi ledünledir.'' dedi. Bazı meşayihin şu sözüyle de takviye etti. : '' Ben bu ilmi nübüvvetten yirmi sene önce öğrendim.'' Devamında buyurdu : '' Bunun hikmetini Allah (c.c) bilir.''Bu meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Şeyh Bereket ve benzerlerini misal göstererek, bunları ümmi ve şeran özürlü anlattı.
.Minah-41 : “Kalb hastalıkları içersinde hasedden zararlısı yoktur. Ekseriya alimlerin afeti bu yüzdendir”.
Minah-42 : Bazan daha az faziletli olan, faziletli olanı tanır da faziletli olan daha az faziletliyi tanıyamaz.'' Meşhur, Hızır'la fakirin hikayesini delil göstererek '' fakir bir sofi Hızır'ı tanımış ama Hızır sofiyi tanıyamamıştır.'' dedi. Bunun sebebini şöyle anlattı : '' Fazileti az olan, faziletliye rastladığında, ondan aldığı feyiz onu tanımasına vesile olur.Fazlı olan ise fazlı az olandan bir şey almadığından tanımaz. Zaman olur ki bunun terside olabilir. '' Nefahat'taki Şeyh Abdurrahmani Tafvanci (kuddise sirruhu)un Şeyh Abdulkair-i Geylani (kuddise sirruhu) tanımadığı kıssayı delil olarak gösterdi.
Minah-43 : '' Farzları tam yapıp bid'atlerden korunan kişinin durumu, çeşitli cezbe ve haller sahibi olup bir tek bid'at dahi işleyenden daha evladır.'' buyurdu.Sonra H.z Peygamber (aleyhisselam)'ın yanında '' Ben ne artırır ne de eksiltirim.'' diyen bir arabiye Peygamber (aleyhisselamın) da '' Doğru söylerse kurtuldu.'' diyerek şahadet ettiği kıssayı anlattı.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-8

Minah-28 :" Mürid en çok nisbeti hizmetten alır. Hizmetten alınan feyiz ve kemalat daha tesirli ve uzun sürelidir." buyurur ve şöyle misal verirdi : '' Nasıl ki arpa yiyen hayvanın semizliği yemi kesilse dahi bir müddet devam eder. Ama bahar otuyla beslenen çabuk çöker. Hizmetten hasıl olan nisbet kolay kolay kaybolmaz. Başka şeylerden doğan nisbet ise nefsin küçük bir kusuruyla kaybolur.'' derdi.
Minah-29 : Gavs (kuddise sirruhu) Hz bir gün bu fakirden, (Halid-i Oreki (kuddise sirruhu) eskiden beri türbelerde mum yakılmasının sebebini sordu. Ben cevap vermeyince, kendileri şöyle buyurdu :"Işıktan gelen nisbet karanlıkta gelenden daha çok ve daha açıktır.'' dedi. Bir müddet bekledikten sonra devamla buyurdular : " Bu durum mürid tecelli-i berki makamına ulaşmadan böyledir. Tecelli-i berki makamından sonra, ışığın olup olmaması, nisbete tesir etmez.''
Minah-30 : '' Meşayihin etbai ancak gece ibadetine kalkan müridlerdir. İltifat nazarıyla bakılanlarda bunlardır. Bunlardan başkası etbalarından sayılmaz.''
Minah-31 : Bütün hallerde rabtayı tavsiye ederdi. Yalnız sohbette vukufu kalbiyi emrederdi.
Minah-32 : Gavs (k.s) H.z'lerine şöyle soruldu : '' Zamanımızdaki bazı meşayihin bir iddiası var ki, avam tabakasından hakikatlerin gizlenmesine sebeb oluyor. Diyorlar ki, şeyhler ancak bulundukları yöreleri irşad ederler. Bulundukları bölgelerden çıkıp başka bölgelerde irşad etmeleri caiz değildir.'' Cevaben buyurdular ki : " Bu mesnedsiz bir iddia ve halis bir yalandır.'' Nefahat'ta geniş olarak anlatılan Şeyhülislam Ahmed Namık Cami (kuddise sirruhu) Hz'nin Çeştiye şeyhleriyle olan mücadelesini delil gösterdi. Ayrıca Şeyh Tahur (kuddise sirruhu) Hz'nin '' ben siyaset adamlarıyla uğraşıp, onları zulümden men etmeye memur olmasaydım, dünyadaki hiç bir şeyhe mürid bırakmazdım.'' dediğini de söyledi.
Minah-33 : Gavs (kuddise sirruhu) H.z . buyurdu : ''Bir gün şeyhim Seyyid Taha (kuddise sirruhu) H.z'den sordum. - Nefahat'ta olduğu gibi bazı meşayih için ''takdis'' bazıları için ''rahmet'' ile dua okunmasının sebebi nedir? Buyurdular ki :
-'' Nefsinden tam kurtulan için ''Kaddesallahi sirruhu'' nefsinden bir şey kalan için ''Rahmetullahi Aleyh'' diye dua edilir.
Gavs (kuddise sirruhu) H.z . şeyhinin bu cevabını anlattıktan sonra buyurdular : Nefsinden tamamen kurtulmak irşadın şartı değildir. kendisine ramet okunan çok kişiler, irşat makamına geçmiş, doğru yol üzerinde yürümüşler ve insanlara faydalı olmuşlardır.''
Minah-34 : Letaifi yükselirken halk aleminden kesilmeyen mütemekkin meczub, avam için daha faydalıdır. Avam tabakası bunlara, seyri sülukunu tamamlayıp dönenelerden daha fazla itibar gösterir. Onlarla aralarındaki münasebet fazla olduğundan, tanımaları daha kolay olur.
Minah-35 : Ademoğlu başlangıçta unutkandır. Çünkü alemi ervahtaki ahdini ve başından geçenleri unutmuştur. İnsanın bilgi sahibi olması ancak, letaiflerin alem-i emirdeki yerlerine ulaşmalarından sonradır.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-7

Minah-21      : Mürşide, tevbe veya tarikat almaya bir kişi geldiği zaman o mürşid, kendi nefsi için çok istiğfar etmelidir.
Atiye -9          : Yirmibirinci minah hakkında diyor ki : " Bir tarikat alma niyeti, şeyh için büyük bir nimettir. Nimet ise şükrü gerektirir.Nefsin aczini kırar, nefsin kemalden uzaklığını, kuvvet ve izzetin Allah (c.c) haşrolduğunu, gerçek nimet verenin o olduğunu bildiği için istiğfar edilir. Yine bu niyet, '' sende bir kemalat ver ki halk itibar ediyor.'' hayaliyle ucub ve tekebbüre (büyüklenme) sebeb olabildiğinden, istiğfarda zilletin ve kemalatın zalnız Allah-ü Taala'dan olduğunu, havl ve kuvvetin yalnız onda bulunduğunu ikrar etmeyi iyice bildiği için, onları götürür.
Minah-22     :Mesh-i suri Peygamber Efendimiz (a..s) hürmetine Ümmet-i Muhammedden kaldırılmıştır. Bütün ümmeti davette (bu tabir Peygamber Efendimizin (a..s) peygamberliğinden kıyamete kadar dünyaya gelecek olan,cin ve insanlara şamildir) bu nimete dahildir. Mesh-i manevi ise devam etmektedir. Mesh-i manevide kişinin hangi kötü sıfatı galip ise, kalben o sıfatla meşhur olan hayvan suretine döndürülür.
Atiye -10       : Yirmiikinci minah hakkında diyor ki :" Mesh olunan şahıs, bazen çevrildiği suret üzerine haşre gelir. Tanınmadığı için de ona şefaat edilmez. Allah (c.c) bizi ve bütün ümmet-i Muhammedi (a.s) korusun.''
Günahtan dolayı nefsine acıyıp, pişman olmak, bazen devamlı, bazen geçici olur. Tesirden gaye ikisinden biriyle mütessir olmaktır.Acımamaktan gaye ise hiç acımamaktır. Zira geçici olarak acıma meshin men'ine kafidir.
Minah-23      :Gavs (k.s) H.z ; Mesh-i manevi üzerinde bir gün yine buyurdular : '' İnsanda Mesh-i manevinin iki belirtisi vardır. Birincisi,kişiye vaz-ü nasihatın tesir etmemesi, ikincisi günahından pişmanlık duymamasıdır.''
Atiye -11       :Yirmiüçüncü minah hakkında dedi ki :" Vaazın tesiri bazen bir korku, bazen bir muhabbet hasıl olmasıdır.''
Minah-24      : Gavs (k.s) H.z buyurdu : '' Dünya sevgisi ve aşkıyla ölen kişiler, ehli iman olmalarına rağmen sırtı kıbleye çevrilmiş olarak (keşif yoluyla) görülüyor.''
Minah-25      : Zalim kişiler ve siyaset adamları ile ilişkinin kaidesini şöyle açıklardı : '' Onları kendi ahlakına çekeceksen beraber ol. Eğer onlar seni kendi ahlakına çevirecekse beraber olma.''
Minah-26      : Dört yönü birden kuşatarak gelen nisbet, tek yönden gelen nisbetten daha ekmeldir. Çünkü her tarafı kuşatarak gelen nisbette, şeytanın ilgisi yoktur. Musa (aleyhi selam) kelamı dört bir yandan işittiği için Allah (c.c)'ın kelamı olduğuna emindi.
Minah-27      : Nisbet kuşatmalı olmadığı zaman arkadan geleni, diğer yönlerden gelene tercih ederdi.

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-6

Minah-16 : 
Müridin rabıtası tam olursa hayattaki şeyhinin ruhaniyetinden iyi bir şekilde feyiz alır. Rabıtası tam olan müridin, şeyhinin vefatından sonra başka bir şeyhe gitmesine gerek yoktur. Rabıtası tam olmayanın, şeyhi vefat ettiğinde başka bir şeyhe gitmesi gerekir.
Minah-17 : 
Gavs (k.s) H.z ; Rabıtanın önemini ve gerekliliğini belirtmek için : ''Rabıtaya devam ediniz, rabıtaya devam ediniz, rabıtaya devam ediniz !...'' buyurur ve rabıtayı çok tavsiye ederdi.
Minah-18 : 
Müridin hallerinden ekseriya ilk sorulan rabıtanin husülüdür. (Rabıtanın husülü ; Mürşidin suretinin göz önüne gelmesidir.)
Minah-19 : 
Mürid için bid'at ikidir. Şeriattaki bid'at, tarikattaki bid'at. Mürid için tarikattaki bid'at daha tehlikelidir.
Minah-20 : 
Mürid tarikattan iki türlü çıkar. Birincisi büyük günahlarda ısrar, ikincisi '' ben tarikattan çıktım demektir.''
Atiye - 8 :
Onaltıncı minahta geçen rabıtadaki istikametten murad manevi rabıtadır.
Gavs (ks) : Şeyhinden rivayet ederek : ” Vefatından sonra şeyhinden feyz almaya kabiliyetli olan rabıta-i manevi makamı olandır. Yani devamlı olarak rabıta-i manevi yapabilendir. Rabıta-i maneviyi bazen yapabilen değildir.” 
Onsekizinci minha hakkında buyurdu : ” Şeriatın en mühim ameli namaz olduğu gibi, tarikatında en mühim ameli de rabıtadır. Çünkü her ikisi de, Allah (c.c)’ın huzurunda durmayı kapsar.”
Peygamber Efendimiz Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur: 
” Kıyamet gününde kulun ilk hesap verecek olduğu şey namazdır.”
(Bu nedenle mürid tarikattan çıkmaya niyet ederse çıkmış olur. Şafii mezhebine göre namazın içinde namazdan çıkmaya niyet eden velev ki hareket yapmasa dahi namazı fasid olur. (İane-tül-talibin 1/204) Tarikatta tıpkı bunun gibi mürid çıkmaya niyet ederse çıkmış olur. Bu konuda Minah 20′ye bakınız.)

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-5

Minah-11:
Kalbi havatırdan korumak için yapılan rabıta şöyledir. Mürid, mürşidini başının üstünde oturuyor şeklinde düşünür. Çünkü bana açıklandığına göre, şeytanın vücuda girme yeri baş tarafındandır.
Minah-12:
Gavs (k.s) namazdan önceki rabıta şöyle olur dedi :
-Yalnız; namaza girmeden (iftitah tekbirinden) önce mürid, gafletin gitmesi için mürşidin bir elbise gibi bütün vücudunu kapladığını düşünür.Diğer vakitlerde mürid mürşidinin her an yanında olduğunu tasavvur ederse çok büyük fayda görür.
Minah-13 :
Seyyid Taha (k.s) rabıtanın ehemmiyetini şöyle belirttiler : “ Zikirsiz rabıta ile Allah (c.c)’a ulaşılır, ama rabıtasız zikir ile Allah (c.c)’a ulaşılmaz.” Bu sözleri Gavs (k.s) H.z kabul ettiler. Bazen buyururlardı ki : “ Zikir kalbi sultası altına almak şartı ile rabıtasız zikirlede Allah (c.c)’a ulaşmak mümkündür. Lakin nadiren ulaşılır.”
Minah-14:
Gavs (k.s) H.z ; Bazı meşayihlerin, müridlerini yalnız rabıtayla terbiye etmelerini görürdü.
Minah-15:
Gavs (k.s) H.z ; Müridin mürşidinden rabıta yoluyla aldığı feyzin konuşarak aldiğından daha kuvvetli olduğu kanaatindeydi.
Atıyye -8 :
Onbir ve onikininci minah hakkında dedi ki : ”Rabitanin bir çok çeşidi vardır. Minah zikredilenlerle sınırlı değildir. Zikredilmeyenlerin birisi rabıta-i kalbidir.”
(Bu not, Seyda-i Abdurrahman Taği’den alınmıştır. Müridin kendi şeyhinin cismini bir mana gibi bilerek onun suretini, büyüklüğünü ve nurani nisbetini kalbinde tasavvur etmesine rabıta-i kalbi denir.) 
”Sen kalbimle, kapağının arasına akıyorsun
Damlaların gözkapağından aktığı gibi.
Kalbimin içindeki zamirine giriyorsun,
Ruhların bedenlere girmesi gibi.”

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-4

Minah-9:
Gavs (k.s) şöyle buyurdu :
Hayvanlar, ınsanlara nisbeten anne ve baba terbiyesinde daha az kaldıklarından dolayı akılsızdırlar. İnsanlar ise anne ve baba terbiyesinde çok kaldıklarından dolayı akıllı ve faziletlidirler. Bunun gibi salikin ikinci doğumu olan manevi doğum diye adlandırılan seyr-i süluku erken tamamlayıp mürşidin terbiye memesinden erken kesilenin makamı daha düşük olur.Kim ki mürşidin terbiye ve himayesinde daha uzun bir müddet kalırsa (sey-i sülukunu geç tamamlarsa) onun makamı ve kemalatı yüksek olup, devamlı istikamet üzerinde olur.Mürşidin bir nazarıyla kemalata erip icazet alanlar ise, kendileri bu dünyadan gidince izleri silinir, hiç bir silsilede de adları geçmez.
Minah-10: 
İnsanın kalbine gelen gayr-i ihtiyari vesveseler, zararsız olsada mürid bunlar için istiğfar etmesi gerekir. 
Atiye -7 :
Dokuzuncu minahın açıklanmasında şöyle diyor : ”Mürid iki kısımdır. Biri Mürid diğeri muraddır.
Birincisi Allah (c.c)’ın ve şeyhin rızasını kazanmak için bütün imkanlarını kullanıp gayesine ulaşandır. Ki bu gayret ve çalışmaya süluk denir. Süluk da iki kısımdır.
a) Salik-i meczub: Gece gündüz şeyhinin emrettiği yolda yürür. Şeyhinin muhabbet ve terbiyesi ona, Allah (c.c)’a doğrubir çekilme verir. O buna vakıf oluncaya kadar devam eder. O cezbe ve muhabbet bineği ile gün be gün yükselir.
b) Yalnız salik; yani salik-i gayr-i meczub: Bu kısım birinci kısım gibi süluk etmiş, yalnız o şekilde çekildiğine vakıf olamamıştır. Bu ya sekeratta, ya kabirde, ya da daha sonra vakıf olacaktır.
Müridin ikinci kısmı olan murad,birincisi gibi, irade-i cüziyesini çalıştırmamış veya hiç diyecek kadar az çalıştırmıştır. Yalnız Allah (c.c)’ın emriyle şeyh dileyip ona nazar etmiştir. Bu sebeble de cezbeye düşmüştür. Ki bu cezbeye "muhabbet" denir.
Muhib de iki kısımdır.
Birincisi : Meczub-u salik olup, cezbesi sebebiyle şecaata gelerek süluk etmiş ve ona çok sohbet nesib olmuştur.
İkincisi : yalnız meczubdur. Yani meczub-u gayr-i saliktir. Meczub olduğu halde, ona şecaat gelmemiş, sohbet ve terbiyeden hiç bir şey nasib olmamış veya yok denecek kadar az nasib olmuştur.
En yüksekleri birinci kısım, sonra üçüncü kısım, en alt tabakasıda dördüncü kısımdır. Gavs (ks) ” Hiç eseri kalmamış.” diye işaret ettiği bu kısımdır. 
Onuncu minhanın tafsilinde Gavs (ks) : ”Kalbe istemeden gelen havatırdan (düşünce) istiğfar” hakkında şöyle dedi: ”Gerçi onlar zarar vermezse de yine kalbde bir çeşit ağırlık ve duman meydana getirir. İstiğfar onu siler.”

Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-3

Minah-6:
”Nefsi gayet kusurlu görüp onu bütün hallerinden dolayı suçlamadıkça, şeriat üzere istikamet sağlanamaz.” sözünün manası sorulduğunda, durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Semnana’nin Nefahat’taki : ” Nefsi kusurlu görmemek onu itham etmemek büyük günahtır.” sözünü naklettikten sonra :
-” İstikamet ise büyük günahla birleşmez.” cevabını verdi.
Minah-7:
Peygamber Efendimiz (a.s) buyurmuştur ki :
“ Hud suresi beni ihtiyarlattı.” ( Hud suresi. 112. Ayet)Bu surede, ” Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyrulduğu için Peygamber Efendimiz (a.s) böyle buyurdular:
Ne zaman ki sure-i Yasin’in başındaki, “ Muhakkak ki sen ( Ey Resülüm tarafımızdan elçi olarak kllarıma) gönderilen peygamberlerdensin doğru bir yol ( islam dini) üzerindesin.” Ayeti nazil oldu. Resulullah (a.s)’ın kalbi rahatladı. (Yasin suresi. 4. Ayet)
Minah-8:
Mürşidimin emri ve zaruret olmasaydı, nefsimdeki ayıbı, kusuru gördüğümden, kabiliyetsizliğimi bildiğimden dolayı tarikat üzere konuşmaya ve irşada cesaret edemezdim.Şeyhim Seyyid Taha (k.s) bana şöyle buyurmuştu : ”Sen nefsini küfrü kat’i olan kafirden daha aşağı görmezse, yazıklar olsun sana !…”
Bir seferinde de ben şeyhime ” Nefsimin kusurunu gördüğümden ve halkın da bunları bildiğine inandığımda, onların arasına karışmaya hatta onlarla yolda karşılaşmaya utanıyorum.” dediğimde, bana “ hep bu hal üzere ol.” diye söyledi.
Atıyye-6
Üç minahın (6-7-8) işaretlerinde, muhatabın anlayışı kıt olduğundan özetle şöyle dedi : ” Dini hükümlarin istikameti, bilindiği üzere yalnız emirleri yapıp, nehiylerden kaçmak değildir. Çünkü, böyle bir kişi kendini büyük görebilir. İnsanların kendisini beğenmesini isteyebilir.Ameline güvenebilir ve gösteriş için yapabilir. Halbuki böyle ameller fayda vermez.Emirleri yapıp nehiylerden kaçmakla beraber, nefsi gayet kusurlu görmek lazımdır. Hatta nefsi böyle görmek emirler yapıp nehiylerden kaçmanın anahtarıdır.İstikametin kemali de emrolunduğu şekilde yapılandır. İstikametin kemali ancak Peygamberler (a.s) için gerçekleşmiştir.Bundan sonraki, istikamet sahibinin rutbesine göre üst üste sıralanır. Bu kısımlardaki istikametlerde gayet şiddetli zorluklar vardır.Veli’yi kamil kendi nefsini bütün halktan alçak görür. Hatta kafirden dahi. Bu yalnız iman ve küfür yönünden değildir.
Kafirin günahı, eskiden verdiği vaadi bilmemesi ve Allah (c.c)’ı inkar etmesidir.Veli kendi nefsinin kafirden fazla olarak, emrin emir, yasak nehiy oduğunu bilip emir sahibini tasdik ettiğini halde, gene Allah (c.c)’ın emrini terkettiğini yasakladığını işlediğini görür.
(Cenab-ı Hak ervah aleminde zerreler şeklindeki ervahlara hitap ederek : "Ben Rabbiniz değil miyim?" buyurdu. Bütün ervah : "Evet, Sen bizim Rabbimizsin" diye cevap verdiler. Dünya aleminde müslümanlar bu sözü yerine getirip iman ettiler. Buna misak adı verilir.)
Keza Veli kendi nefsini, halk ona tabi olmasına rağmen hiç bir sıfata mazhar olmamış bilir. Kafirde ise en azından mü’minin kaçınması gerektiğini bildiği kahir sıfatı vardır.(İnsanlar Allah (c.c) sıfatlarının aynalarıdır. Kimisinde Cemal, kimisinde Celal, kimisinde Kahir sıfatları tecelli eder.)Bu meseleyi müşkil görerek, açıklanmasını istedim. Cevaben : ”Bu söylediğim dini hükümlerin dışı değil aynıdır. Ancak bunu anlatmakla değil, o makamın zevkini yaşamakla öğrenirsin.” dedi.