Evlilik işini arzettiğim günlerdi. Evlerine gittiğimde Abdülhakîm Efendi Hazret-leri, "Seni kaç kere evlendireceğiz?" dediler ve "Bir gün seninle yürürken, [Ziyâ Bey'in kızı] Sîret, dergâhta mezarlıklar arasında oynuyordu. O zaman çok küçüktü. Ben onun elini senin eline verdim ve o zaman onu sana rabbimden istedim. Ümid ederim ki o da verdi" buyurdular. Ben de "İnşallah evvelâ sizin huzurunuzda iyi bir insan olur, lâyık olurum" dedim. "Kâmil olurum" diyemedim, utandım.
Bir defasında da gittiğimde, Abdülhakîm Efendi Hazretleri yine kaylûleye yatmıştı. Şakir Abi ile haber gönderdim. "İçeri gelsin!" buyurmuş. Yatak odasına girdim. Küçük bir karyola, karyolanın üstünde de cibinlik vardı. Efendi Hazretleri yatıyordu. Ben içe-riye girince, kalkıp oturdu. Biraz sonra karyolanın eteği kıpırdamağa başladı. Pencere kapalı, rüzgâr yok, ama karyolanın eteği sallanıyor. Biraz sonra karyolanın eteği tama-men kalktı ve altından beş-altı yaşlarında bir kız çocuğu çıktı. Efendi Hazretleri, "Bu çocuğu tanıyor musun?" buyurdu. "Tanıyorum efendim, Ziya Bey'in kızı" dedim. Efendi Hazretleri güldü. Kim bilir, o günlerden görmüş de sormuştu.
(Ebedî Seâdet yolunda bir ömür HÜSEYN HİLMİ IŞIK, sf:119)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder