Abdülhakîm Arvasî hazretlerinin oğlu Seyyid Ahmed-i Mekkî-i Arvâsî "Kuddise Sirruh" Hazretleri anlatıyor: Peder-i âlîlerim ile İstanbul'a geldikten bir müddet sonra Erbil'li Es'ad Efendi'yi ziyarete gittik. Erbil'li Es'ad Efendi, tanıdığı hâlde îcâb eden hürmetin ve edebin asgarîsini dahî göstermedi. Kendisi dîvânda, yüksekte oturduğu hâlde babamı kapının yanında bir yerde oturttu. Es'ad Efendi'nin oturduğu dîvâna bitişik duvârda Yâ Seyyidem Tâhâ!" yazılı bir levha asılıydı. Babam, "Bu 'Seyyidem Tâhâ' dediğiniz bizim bildiğimiz Seyyid Taha Hazretleri midir?" diye su'âl edince, Erbil'li Es'ad Efendi, "O, Tâhâ-i Hariridir! Seyyid Tâhâ Hazretleri'nin halîfesidir." dedi. Babam, "Bendeniz, Seyyid Tâhâ Hazretleri'nin herbir halîfesini hâl tercümeleriyle, menkıbeleriyle bilirim; içlerinde bu ismde bir zât yoktur!" dediler. Es'ad Efendi, "O, Seyyid Tâha dan rüyâda halîfelik almıştır." dedi. Biraz sonra kalktık ve ayrıldık. Babam, "Erbil'li Es'ad Efendi o kadar câhildir ki, halîfeliğin rüyada değil, uyanık iken ve yazılı olarak verileceğini dahî bilmeyecek kadar câhildir! Bu cehâletinde, kusûruna bakılmaz. Zîrâ Sultan Abdülhamid Hân merhûm tahta geçince, bu zât, Serây'ın etrafında dolaşırdı ve Serây'daki hizmetkâr kadınlara fâl bakardı. Merhûm Pâdişâh, bunun için bunu İstanbul'dan uzaklaştırdı. Merhûm Padişah tahtdan indirilince de tekrâr İstanbul'a geldi. Ancak, bu def'a 'şeyh' olarak İstanbul'a geldi. Eh, zemân değişti; dünkü fâlcılar, bugün şeyh oldu. Bize mu'âmelesine gelince; evet, en kaba bir Kürd hocasına yapılsa bile ayb sayılacak hareketde bulundu. Es'ad Efendi, bir tesbih mikdârı dahî zikr edemez! Nerede kaldı ki şeyhlik etsin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder