Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*İmâm-ı Gazâlî* hazretleri çok büyük bir zâtdır. Çok büyük âlimdir. Kitaplarının sahîfelerini ömrüne bölmüşler, bir gününe *On sekiz* sahîfe düşmüş. 


Ama meselâ *Kimyâ-i Seâdet* kitâbı, o asırdaki, yâni *Bin sene* önceki insanlara hitâben yazılmışdır. O insanların ihtiyâçlarına göre yazılmışdır. 


Bu günkü *Sapıklık*’lara karşı, bugünkü *Küfr*’e, bu günkü *Bid’at*’lere karşı değil kardeşim. Evet, *Kimyâ-i Seâdet* kitâbı kıymetlidir, çok kıymetlidir, ama bu zamana göre değildir. 


Onu okumak, bizim kitâplarımızın okunmasına *Mâni* teşkîl etdiği için doğru değildir. Bizim kitapları okumadan onu okumak doğru değil kardeşim. Zamânı harcıyor çünkü. 


Niçin böyle söylüyorum? Çünkü biz, bu kitaptan ve bunun gibi daha *Bin küsür* kıymetli kitaplardan, bu zamânın ihtiyâcı olan kısımları alıp, bizim kitaplara koyduk zâten. 


Yâni bizim kitaplar okununca, o kitaplar da okunmuş olur.


Kardeşim görüyorsunuz, benim ömrüm *Kitap* okumakla geçdi. Çok kitap okudum, hâlâ da okuyorum. Ama ben, yeni birşey öğrenmek için okumuyorum ki. 


Efendi hazretlerinden herşeyi öğrendim zâten. Ben, Efendi’den duyduklarımın, öğrendiklerimin, mûteber kitaplardan, *Mehazı*’nı, *Kaynağı*’nı, *Vesîkası*’nı, *Senedi*’ni aramak için, bulmak için okuyorum. 


Benim ömrüm, aramakla geçdi. Çok kitap okumakla geçti ve böylece bir netîceye vardım efendim. Bir şey öğrendim. O da şu: Rastgele çok kitap okuyan, sapıtır, yoldan çıkar. 


Ancak bir *Mürşid-i kâmil* görmüşse, ondan, hakkı bâtıldan ayırmayı, yâni bu iyi, bu kötü. Bu doğru, bu yanlış. Bu sevilir, bu sevilmez.


Bunları öğrenmişse, onun kitap okuması zarar vermez. Çünkü bir mürşidi var, *Mürşid-i kâmil* yanılmaz efendim. Dünyâ işlerinde de yanılmaz, âhiret işlerinde de yanılmaz.


*Âlim* kime denir? Âlim, islâmiyeti yayan kimsedir kardeşim. Biz âlim değiliz, ama Allahü teâlâ, islâmiyeti yaymayı bize nasîb ediyor elhamdülillah. 


Mürşidi olmayan kimsenin hâli, açık denizdeki bir *Tahta parçası* gibidir. Tahta parçası kâh dalar, kâh çıkar. Son nefesin ne zaman geleceği ise belli değildir, meçhûldür. 


Ama mürşidi olanın hâli, deniz ortasındaki bir *Ada* gibidir. Veyâ deniz artasındaki bir *Kaya parçası* gibidir. Onun îmânı *Kaya* gibidir. Biz elhamdülillah mürşid-i kâmil gördük. Siz de gördünüz kardeşim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder