Hazret-i Şeyh’in (kaddesallahu teâlâ sirreh) mahdûm-ı kerîmi ve halîfe-i şerîflerinden [Allâme] sıfatlı Seyyîd Muhammed Emîn Efendi'nin (kuddise sirruh) Nakşibendî yoluna dair yazdıkları [İstikâmet] risâlesinde buyuruyorlar ki;
“... O halde hevâ ve nefsin hazzına dâir olan ibâdetler böyle olursa, ibâdetlerin dışı ve belki şerîate muhâlif olup, sadece nefsin hevâ ve hevesine mübteni olup, diğer tarîkatlerde yapılmakta olan def çalmak, raks etmek, gazel okumak, ve tegannî etmek gibi işlerden ne fazîlet beklenebilir ve iyilik düşünülebilir? Âh, âh! Binlerle âh! Ve yazıklar olsun ki, şu bir nefis cevher olan Nakşibendî âlî tarîkatinin bir takım hâsılatsız ve sermâyesiz olan mensubları, Bu çirkin hareketleri ortaya koyup devam etmektedir. Şöyle ki, bazıları başlarına bir nikab (örtü) örtüp, yüzlerine perde [peçe] çekiyor. Bunun aslı ve ma'nâsı, şer'an ve aklen riyâ ve sümadan (gösteriş ve yapmacıklıktan) başka bir şey değildir. Bazıları da, Şeyh yolda yürürken, karşısında defler çalıp, yahud yüksek sesle gazel ve ilâhîler okuyup, bir taraftan şerîatin hilâfına, bir taraftan da gerçekten tarîkate aykırı iş yapıyorlar. Hattâ meşguliyet, susma, kendinde olmama ve nefsi sıkıştırma zamanları olan teveccüh ve hatimler esnâsında, şu gazellerin okunmasıyla, orada bulunanları zikir, fikir ve meşguliyetten alıp, nefislerinin istek ve hevâsını kuvvetlendirirler.
Sâir tarîklerde böyle meşrû' olmayan şeyleri işlemede, kendi şeyhlerini öne sürüp, biz onlara uyuyoruz, onları taklîd etmek bize gerektir, gibi sözler söyleyip bir ma'zeret ileri sürmek oluyorsa da, bu işlerin meşrû' olmamasıyla beraber Nakşibendî meşâyıh-ı kirâmı da bu gibi şeyleri şiddetle men' ve nehy ettikleri halde, böyle zâtların mensubu olanlarda şu fiillerin işlenmesinde asla özür ve behâne etmede tutunacakları hiçbir delil ve dal yoktur.
(Son Halkalar I, sf.157-158)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder