*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir kimse, eğer kendisinde zerre kadar bir *(Üstün)* lük, bir *(Meziyet)*, bir üstün *(Sıfat)* düşünürse, o, kâmil bir mü’min değildir.
Çünkü kâmil bir mü’min bilir ki: Benim her yapdığım *(İyilik)*, Allahın kudretiyle olmakdadır. Benim herhangi bir *(Kudret)* im yok ki, der.
Allahü teâlâ iki tâne *(Güneş)* yaratmış. Biri, *(Beden)* için, biri de *(Kalp)* içindir. Kalb’in güneşi, Efendimiz aleyhisselâmdır. Yâni Onun *(Kalbi)* dir.
*(Vücûd)* umuzun güneşi ise, bildiğimiz gökdeki bu *(Güneş)* dir.
*(Küfür)* den kurtulmamız için, *(Îmân)* ımızın kuvvetlenmesi için, *(Îmân)* lı ölmemiz için, *(Mürşid-i kâmil)* ler, sevdiklerinin *(Kalb)* ine teveccüh ederler.
İçindeki *(Pislik)* lerin, yâni *(Günâh)* ların temizlenmesi için üstün *(Gayret)* sarf eder ve o kalbi, o pisliklerden *(Temiz)* lerler.
Bir insanın *(Kalb’i)* böyle temizlenirse, onun için *(Îmân)* sız ölme tehlikesi yokdur. Bir başkası, bütün *(İlim)* leri bilse ve bu ilimlere uygun *(Amel)* etse, bunun îmânsız ölme *(Tehlike)* si vardr.
Çünkü bu yol, *(Îmân)* yolu’dur. Nitekim; *(Cennetin kapısından, îmânı olanlar girer)* buyuruluyor. Yoksa çok ibâdet yapanlar, çok âlimler değil.
Peki, bu *(İlim)* ler, bu *(Amel)* ler, ne içindir? Sırf îmânı *(Korumak)* içindir. Dolayısıyla, büyüklerin kalbe olan *(Teveccüh)* lerinin sebebi budur.
Peki *(Kim’e)* teveccüh ederler? Talebelerine, sevdiklerine, ona bağlı olanlara. *(İmâm-ı Rabbânî)* hazretlerinin *(Yolu)* nun diğerlerinden farkı şudur:
Diğer büyükler, talebelerini, sevdiklerini, *(Küfr’e)* düşmekden ve Cehenneme girmekden kurtarmak için, *(Şöyle şöyle yap ve kurtul)* derler.
Bu *(Büyük)* ler ise, son nefesine kadar onu *(Tâkib)* ederler, son nefesinde de gelirler, *(Îmân)* la ölmesine yardım eder ve onu *(Îmân)* la âhirete gönderirler.