Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Hayrünnâs men yenfe’unnâs.)* Hadîs-i şerîfdir bu. Peygamber Efendimiz buyuruyor. Yâni insanların en *(Kıymetli)* si, en *(Hayrlı)* sı, insanlara *(Fâideli)* olandır. İşte biz de, Allahın kullarına hayrlı olmaya çalışıyoruz kardeşim. 


1955 senesinde Kuleli’de öğretmen iken, talebeler bana bir suâl sordular. *(Kâfirler Cennete gidecekler mi, gitmiyecekler mi?)* diye. Ben de onlara bir cevap yazdım. 


Sene sonuydu. Bir dersde talebelere bunu böylece anlatdım. Dedim ki: *(İsterseniz ben bu cevâbı yavaş yavaş okuyayım. İstiyen defterine yazsın)*. Ben okudum, onlar yazdılar. 


● ● ●

*(Küfr)* den sonra en büyük haram, *(Kalp)* kırmakdır kardeşim. Hattâ kalp kırmak, *(Kâbe)* yi yetmiş defâ yıkmakdan daha büyük *(Günâh)* dır. 


Neden? Çünkü *(Kâbe)* kul yapısıdır. *(Kalp)* ise Allahü teâlânın kudretiyle var olmuşdur. Hem sonra kalp kırmakda *(Zulm)* vardır, *(Kul)* hakkı vardır. 


*(Zâlim)* ler, bu zulümlerinin *(Cezâsı)* nı çekmeden âhirete intikal etmezler. Yâni hem *(Dünyâ)* da çekerler, hem de *(Âhiret)* de. Çok fenâ. Mektûbât’da buyuruyor ki: 


Cenâb-ı Hak, yaratdığı *(Organ)* lar içinde, kendine en yakın olarak *(Kalb’i)* yaratmışdır. Ona (*Cârullah)* diyor. Yâni Allahü teâlâya *(Komşu)*. Cenâb-ı Hak, kendine bir komşu yaratmış. 


Yâni yeryüzünde, ister *(Mü’min)* olsun, ister *(Kâfir)* olsun, ister *(Evliyâ)* olsun, isterse *(Fâsık)* ve *(Fâcir)* olsun.


Bir *(Kul)* un kalbi kırıldığı zaman, *(Allah)* bundan incinir. Çünkü *(Kâfir)* de olsa, Onun kulu. Kulunu incitene Allahü teâlâ *(İncinir)*.

Yâdigâr mektûblar 54.mektûb

 Ve aleyküm selam kıymetli Hüseyin Yaşar 

Mektûbunuzu okudum. Ni'met ve ihsânın kıymetini takdir etmek ve şükr etmek büyük meziyyetdir. Ve asıl insanlık budur. Cenâb-ı Hak bütün dünyâdaki insanlara adâlet ederek akıl vermiş, din-i İslâmı, seâdet  yolunu bildirmekdedir.

Radyoları ve bu muazzam matbû'âtı insanlara keşf etdirerek herkesi seâdete da'vet ederek adl ve merhametini izhâr buyurmuşdur. Âkıl bâliğ olup bu da'veti işitdikden sonra red edenler,beğenmiyenler elbette mes'ûl olacakdır. Cenâb-ı Hak bizlere, bu adlden fazla olarak ihsânda bulunarak müslimân evlâdı yapmış, müslimân muhîtinde yetişdirmiş ve İslâm terbiyesiyle büyütmüş ve sevdiği, seçdiği bir insanı tanıtarak seâdet şerâbını ruhumuza içirmişdir. Bu ihsânı çok az kimselere yapmakdadır. Fakat ihsân yapmak mecburî değildir. İhsân yapmamak zulm değildir. Kâfir ve mürted çocuklarına bu ihsânı yapmaması zulm olmaz. Adl yapmamak zulmdür. Bakkalın bir kilo yerine 900 gram vermesi zulmdür. Bir kilo vermesi adldir. Bir kilodan fazla vermesi ihsândır. Kimsenin, bana ihsân yapmadın demeğe hakkı yokdur. Bizler ne bahtiyârız ki ihsânlar, ni'metler içindeyiz. Çok şükr etmeliyiz.

Müteaddid arkadaşlarınızdan sualler alıyorum. Cevâb yazmağa vaktim olmuyor. Lûtfen arkadaşların hepsine söyleyiniz, beni ma'zur görsünler, afv etsinler. Ta'tilde görüşünce tekrar sorsunlar. Şifâhen söylerim hem de yazmak bazen doğru olmaz.

Kardeşim, müslimân kâfir herkes bizden hak alacak. Mürted, [tekrar] müslimân olursa, o da alacak. Mürted iken hakkı olmaz, kâfirin hakkı olur. Kimsenin küfr malına da karışmamalı, fitneye sebeb olmamalıyız. Şerâb ve içkiler ve lâşeden [kendiliğinden ölen hayvandan] başka her şey maldır. Küfr alâmeti olsa da maldır, tecâvüz etmemelidir [ilişmemelidir].

Özrü olan kimse zor ile imâm olmamalı, günâhı yüklenir. Hasm, alacaklı demekdir.

Bayram hilâli görülmez ise Ramezân-ı şerif 30 gün tutulur. Biz Salı başladık. Ramezân-ı şerîfin 29'ncu gecesi arayacağız; göremez isek herkesle berâber bayram yapacağız.

Annesi Zeki'yi vekîl ta'yin etsin; Zeki [zekâtını] altın olarak versin.

Hüseyin: Şifâ âyetleri 6 dânedir. Mektûba yazmak doğru değildir.

Âdem aleyhisselâmın hareketi kendi makamına, derecesine göre yanlış idi, onun hatâsı bizim ibâdetimizden iyidir. Kitâblar âsim oldu [kabahat işledi] diyor.

Sılaya gidince babanıza söyleyiniz uşr versin. Vermez ise siz yiyiniz. Yidiğiniz mikdâr ya'nî masrafı tahmin edip, onda bir mikdâr altın gümüş fukaraya veriniz. Yememek fitneye sebeb olur.

Orhan Fındıklı'nın mektûbunu aldım, kendisine duâlar ederim. Ona çalışmak, öğrenmek yakışır.

Ahmed Süren: Farzların yalnız tatbik şeklinde ayrılık vardır. Her mezheb aynı emri yapmakda, yalnız emri anlayış farkları olmakdadır. Dünyâ işlerinde de böyle şeyler olur. Hepsi emri yapmak arzusunda olduğundan hepsi makbuldür.

İmâm beşinci rek'ate kalkınca, rükû'a varmadan dönerse berâber selâm verilir. Rükû'dan sonra doğru secdeye varınca biz selâm veririz. Sebebini bilmiyorum.

Köye yapılan câmi' kapısına "İnne's-salâte kânet ale'l-mü'minîne kitâben mevkûtâ" âyetini yazmak muvâfıkdır.

Hanefî mezhebinde birkaç parmak yerden yüksek olursa mihrabda imâm her yerden görülür, daha iyi olur. Ya'nî her ikisi de câizdir. 

Hava teğmeni Köksal Alparslan Ankara'dadır. Mektûb aldım. Adresini yazmamış. Bir ay geçdi; cevâb yazmak istiyorum. Adresini bulursanız bildirirseniz iyi olur. Bütün arkadaşlara selâm ve duâlar eyler duâlarınızı beklerim efendim.

EL-HÂFID Celle Celâluhu

 EL-HÂFID Celle Celâluhu 

Kararan yüz nasıl nurlandı

 Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır:

Kâbe’yi tavaf ederken, her adımda salevat okuyan birini gördüm. Ona (Sen gerekli duaları bırakıp hep salevat okuyorsun. Her yerde okunacak dua var) dedim. Sen kimsin dedi. Ben de kendimi tanıttım. (Sen avamdan değilsin, âlimsin, sana anlatayım) diyerek başladı:


Babamla Beytullaha gitmek üzere yola çıkmıştık. Yolda babam hastalandı. Onu tedavi etmek için epey uğraştıysam da babam vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü kapattım. Yanında uyuya kalmışım. Rüyamda öyle bir zat gördüm ki, ondan daha güzel yüzlü hiç kimse görmemiştim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki örtüyü kaldırıp elini babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı, bembeyaz oldu. Bu zâta kim olduğunu sorunca, (Ben Resulullahım. Baban, ömrünü boşa harcadı. Fakat bana çok salevat okurdu, şimdi sıkıntıda olduğunu bildirdiler, kendisi de benden yardım istedi. Çok salevat okuyan mümine ben elbette yardım ederim) buyurdu. Uyanınca babamın yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. İşte bu yüzden her yerde Peygamber efendimize çok salevat okuyorum.

ÇOCUK TERBİYESİ

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Herhangi bir kimseyi ıslâh etmeye çalışmak, ona İslâmiyeti bildirmekle, öğretmekle olur.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki: “Hoca mâhir ve müşfik, talebe de zeki ve çalışkan olursa, öğrenilmeyecek mesele yoktur.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri buyuruyor ki: İnsanların meşrebleri ayrı ayrıdır. Bazı çocuklar sertlikten, bazı çocuklar ise lütuftan anlar.

Bir babanın, evlâdını Cehennem ateşinden koruması, dünyâ ateşinden korumasından dahâ mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı, farzları, haramları öğretmekle, ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur. Bütün fenâlıkların başı, fenâ arkadaştır.

İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Çocuğun terbiyesine çok dikkat etmelidir. Onun kötü arkadaşlarla düşüp kalkmasına mâni olmalıdır.

Ananın, babanın, okutmak ve terbiye etmek için çocuklarını zorlaması lâzımdır.

İbni Âbidîn hazretleri namazın mekrûhları sonunda buyuruyor ki: Kendisinin yapması haram olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, haram işlemiş olur. Oğluna ipek elbise giydiren, altın takan ve içki içiren, kıbleye karşı abdest bozduran, kıbleye ayak uzatmasına sebep olan kimse, günah işlemiş olur.

Fudayl bin İyâd hazretleri, bir gün küçük çocuğunu kucağına alır, okşayıp bağrına basar. Çocuk sorar:


- Babacığım beni seviyor musun?

-Evet yavrum.

-Peki, Allahü teâlayı seviyor musun?

-Tâbiî seviyorum.

-Ey babacığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdırabiliyorsun?

-Ey oğlum! Sen ne güzel vâizsin. Seni hakîki sevgilinin izni ve emri ile seviyorum.

Netice: Müslüman, çocuğuna dinini öğreterek, onu felâketten, Cehennem ateşinden korumalıdır. Tahrîm sûresinin 6. âyet-i kerîmesinde meâlen buyurulduğu gibi:

“Kendinizi ve evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!”

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Sağlık)* ni’meti, ne büyük ni’met kardeşim. Bir düşünün, insanın (gözü) olmasa, (kulağı) olmasa, bir *(Eli)*, yâhut bir *(Ayağı)* olmasa, ne kadar zordur. 


Öyleyse (duygu) organlarımızın *(Sağlam)* olduğuna nasıl şükredebiliriz? Mümkün değil. Yüzbin türlü *(İşlem)* ler var insanın beyninde, kanında, ciğerinde. 


Hangisinden haberimiz var? Bir *(Tahlîl)* de ne çıkacağını kim bilebilir? İşte bu *(Büyük)* ler buyuruyorlar ki: 


Şu *(Sağlık)* ni’meti varken, ele güne muhtaç değilken, her şeyimiz *(Mükemmel)* iken, ufak tefek şeylere nasıl üzülebiliriz? *(Yakışır)* mı bize? 


Bu kadar *(Şükr)* edecek şeyler varken, insan, on paralık şeylerden nasıl *(Şikâyet)* edebilir? Öyleyse *(Tövbe)* edeceğiz kardeşim. Cenâb-ı Hak hepimize din ve dünyâ seâdeti *(İhsân)* eylesin. 


Efendimiz aleyhisselâm *(Dünyâ)* ya geldiği zaman, Ebû Leheb’in hizmetçisi olan Süveybe, bu *(Müjde)* yi verdi Ebû Lehebe. O da *(Sevindi)* ve sevincinden Süveybe’yi *(Âzâd)* etdi. 


Sonra da ona; *(Haydi git, ona süt ver, onun süt annesi ol)* dedi. İşte, Efendimizin doğumuna *(Sevindiği)* için, sevinip de böyle söylediği için, her pazartesi gecesi, Ebû Lehebin *(Azâbı)* kalkıyor.


*(Süveybe)* hâtun, aynı zamanda hazret-i Hamza’nın da *(Süt)* annesi. Dolayısıyle, Hazret-i Hamza, Peygamber aleyhisselâmın *(Süt)* kardeşi aynı zamanda. 


Efendimiz aleyhisselâmın dört *(Amca)* sı vardı. Ebû Leheb, Ebû Tâlib, hazret-i Hamza, hazret-i Abbâs. Peygamberimizin amcaları içinde en *(Fakîr)* leri, *(Ebû Tâlib)* idi.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Kıyâmet)* e yakın insanlar bozulduğu zaman, bir sünneti *(İhyâ)* eden, dirilten, ortaya çıkaran kimse, *(Yüz)* şehîd sevâbı kazanır. Ne güzel. Ya bir *(Vâcib)* i veyâ bir *(Farz)* ı ihyâ ederse? 


Hele doğru *(Îmân)* etmesine sebep olursa, ne kadar *(Ecir)* kazanır, Allahü teâlâ bilir. İşte sizler, *(Kitap)* dağıtan arkadaşlar, bu *(Sevâb)* a kavuşuyorsunuz kardeşim.


İnsanlar içinde, en çok seveceğimiz *(Kişi)* kimdir? Peygamber Efendimizdir aleyhisselâm. Peki, Onu nasıl seveceğiz? *(Sevmek)* için, tanımak lâzım. Onun için *(Hayât)* ını okuyacağız. 


Güzel *(Ahlâk)* ını, cömertliğini, mûcizelerini, savaşlarını tekrar tekrar okuyacağız. Böyle yaparsak, inşallah *(Sevgi)* si kalbimizi kaplar kardeşim. 


Bu dünyâda, ben *(Haklı)* yım, diyen, âhiretde zararlı çıkar. Ben *(Haksız)* ım, diyen kazanır ve gideceği yer, *(Cennet)* dir. Onun için, *(Ben haklıyım)* diyerek âhirete gitmeyin. 


*(Haksız)* olabilirsiniz. Size göre haklısınızdır, ama Allah indinde *(Haksız)* olabilirsiniz? İnsanlar, kendilerini *(Haklı)* gördüğü müddetçe, kendini beğendiği müddetçe, *(Feyz)* kapıları kapanır. 


Evet feyz gelir, *(Kâfir)* e de gelir. İçine girer. *(Mürted)* in de içine girer. Çünkü ışığın, enerjinin girmediği yer yok ki. 


Ne olur peki? Orada değişime uğrar. O gelen *(Feyz)* içerde *(Zehir)* hâline dönüşür. O fâideli şey, zehir hâline gelir. 


*(Küfr)* ü artar, dinsizliği artar, * (Îmânsız)* lığı çoğalır. Ne gibi? Şeker hastasının *(Baklava)* yemesi gibi. Her dilim, onu biraz daha *(Ölüm)* e sürükler.

32 ve 54 farz ve büyük günahlar

Sual: 32 farz nelerdir?

CEVAP

Her müslümanın, otuz iki farzı bilmesi lazımdır. 32 farz şunlardır:


İmanın şartı: Altı (6)

İslamın şartı: Beş (5)

Namazın farzı: Oniki (12)

Abdestin farzı: Dört (4)

Guslün farzı: Üç (3)

Teyemmümün farzı: İki (2)

Teyemmümün farzına üç diyenler de vardır. Bu zaman, hepsi 33 farz olur.


İmanın şartları (6)

1- Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmak.

2- Meleklerine inanmak.

3- Allahü teâlânın indirdiği Kitaplarına inanmak.

4- Allahü teâlânın Peygamberlerine inanmak.

5- Ahiret gününe inanmak.

6- Kadere, yani hayır ve şerlerin (iyilik ve kötülüklerin) Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.


İslamın şartları (5)

7- Kelime-i şehadet getirmek.

8- Her gün beş kere vakti gelince namaz kılmak.

9- Malın zekatını vermek.

10- Ramazan ayında her gün oruç tutmak.

11- Gücü yetenin ömründe bir kere hac etmesidir.


Namazın farzları (12)

A- Dışındaki farzları altıdır. Bunlara şartları da denir.


12- Hadesten taharet.

13- Necasetten taharet.

14- Setr-i avret.

15- İstikbal-i Kıble.

16- Vakit.

17- Niyet.


B- İçindeki farzları da altıdır. Bunlara rükün denir.


18- İftitah veya Tahrime tekbiri.

19- Kıyam.

20- Kıraat.

21- Rüku.

22- Secde.

23- Ka’de-i ahire.


Bazı âlimler, iftitah tekbirinin, namazın dışında olduğunu söylemişlerdir. Bunlara göre, namazın şartları 7, rükünleri ise 5 olmaktadır.


Abdestin farzları (4)

24- Abdest alırken yüzü yıkamak.

25- Elleri dirsekleri ile birlikte yıkamak.

26- Başın dörtte birini mesh etmek.

27- Ayakları topukları ile birlikte yıkamak.


Guslün farzları (3)

28- Ağzı yıkamak.

29- Burnu yıkamak.

30- Bütün bedeni yıkamak.


Teyemmümün farzları (2)

31- Niyet etmek.

32- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek.

Tekrar elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.

Teyemmümün farzı üçtür diyenlere göre, bu son ikisi, iki ayrı farz olarak söylenir.


Sual: 54 farz hangileridir?

CEVAP

İslam âlimleri, her müslümanın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lazım olan farzlardan elli dört adedini seçmişlerdir. 54 farz şunlardır:


1- Allahü teâlâyı bir bilip, Onu hiç unutmamak. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmaya çalışmak.]


2- Helalinden yiyip içmek.


3- Abdest almak.


4- Her gün vakti gelince, Beş vakit namaz kılmak.


5- Hayzdan, nifastan ve cünüplükten gusletmek.


6- Kişinin rızkına, Allahü teâlânın kefil olduğuna inanmak.


7- Helalinden temiz elbise giymek.


8- Hakka tevekkül ederek çalışmak.


9- Kanaat etmek.


10- Nimetleri için, Allahü teâlâya şükretmek [nimetlerini emrolunan yerlerde kullanmak].


11- Kaza ve kadere razı olmak.


12- Belalara sabretmek [isyan etmemek].


13- Günahlardan tevbe etmek.


14- İhlasla ibadet etmek.


15- İslam düşmanlarını düşman bilmek.


16- Kur'an-ı kerimi dört delilden biri bilmek.


17- Ölüme hazırlanmak yani farzları yapıp haramlardan kaçarak imanla ölmeye çalışmak.


18- Allahü teâlânın sevdiğini sevip, sevmediğini sevmemek ve bundan kaçmak. [Buna Hubb-i fillah ve buğd-i fillah denir.]


19- Ana babaya iyilik etmek.


20- Gücü yetenlerin, imkanı nispetinde dinin emirlerini yaymaya çalışması.


21- Mahrem olan salih akrabayı ziyaret etmek.


22- Emanete hıyanet etmemek.


23- Daima, Allah’tan korkarak, haramlardan sakınmak.


24- Allah’a ve Resulüne itaat etmek. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmak]


25- Günahtan kaçıp, ibadet ile meşgul olmak.


26- Hükümdara karşı gelmemek.


27- Âleme ibretle bakmak.


28- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.


29- Dilini haram, fuhuş olan sözlerden korumak.


30- Kalbini dünyanın faydasız şeylerinden, zararlı isteklerinden temizlemek


31- Hiç kimseyi alay etmemek.


32- Harama bakmamak.


33- Hep sözüne sadık olmak.


34- Kulağını fuhuş söz ve çalgıdan korumak.


35- Farzları ve haramları öğrenmek.


36- Tartı, ölçü aletlerini, doğru olarak kullanmak.


37- Allahü teâlânın azabından emin olmayıp daima korkmak.


38- Allahü teâlânın rahmetinden, ümidini kesmemek.


39- Müslüman fakirlerine zekat vermek ve yardım etmek.


40- Nefsin haram olan isteklerine uymamak.


41- Aç olanı Allah rızası için doyurmak.


42- Yetecek kadar rızık [yiyecek, giyecek ve ev] için çalışmak.


43- Malının zekatını, ürünlerinin uşrunu vermek.


44- Âdetli ve lohusa halinde bulunan hanımı ile ilişkide bulunmamak.


45- Kalbini günahlardan temizlemek.


46- Kibirli olmaktan sakınmak.


47- Yetim çocuğun malını korumak.


48- Genç oğlanlara, şehvete sebep olacak durum ve hareketlerden uzak durmak


49- Günlük vakit namazlarını kazaya bırakmamak.


50- Şirk koşmamak.


51- Zinadan kaçınmak.


52- Alkollü içki içmemek.


53- Boş yere yemin etmemek.


54- Haksız yere, zulümle yani gayrimeşru olarak başkasının malını almamak. Kul hakkından korkmak. [En önemli kul hakkı ve azabı en çok olan, akrabasına ve emri altında olanlara emr-i maruf yapmamak, bunlara din bilgisi öğretmemektir. Bid'at sahibinin, Ehl-i sünnet itikadını değiştirmesi, dini, imanı bozması da böyledir.


Sual: Büyük günahlar nelerdir?


Cevap: Ve dahi, günah-ı kebairin, yani büyük günahların nev’i pek çoktur. Bu mahalde, 72’si beyan olunmuştur:


1- Haksız yere adam öldürmek.


2- Zina etmek.


3- Livâta etmek, her dinde haramdır.


4- Şarap ve her türlü alkollü içkileri içmek.


5- Hırsızlık etmek.


6- Keyif için, uyuşturucu madde yemek, içmek.


7- Başkasının malını cebren almak. Yani gasp etmek.


8- Yalan yere şahadet etmek.


9- Ramazan orucunu, özürsüz, müslümanların önünde yemek.


10- Riba, yani faiz ile mal, para almak, vermek.


11- Çok yemin etmek.


12- Valideynine âsî olmak, karşı gelmek.


13- Mahrem ve salih akrabaya sıla-i rahmi terketmek.


14- Muharebede, harbi terkedip düşmandan kaçmak.


15- Rızası olmadan yetimin malını yemek. (Yetimin vasisinin, bunun malından yemesi ve kullanması caizdir. Başkasına yedirmesi ve fıtrasını vermesi ve kurbanını kestirmesi caiz değildir.)]


16- Terazisini ve ölçeğini, hak üzere kullanmamak.


17- Namazı vaktinden önce ve sonra kılmak.


18- Mümin kardeşinin gönlünü kırmak.


19- Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” söylemediği sözü söylemek ve ona isnad eylemek.


20- Rüşvet almak.


21- Hak şahadetten kaçınmak.


22- Malının zekatını ve öşrünü vermemek.


23- Gücü yeten kimse, münkeri, günah işliyeni görünce, men’ etmemek.


24- Canlı hayvanı ateşte yakmak.


25- Kurân-ı azim-üş-şanı öğrendikten sonra, okumasını unutmak.


26- Allahü azim-üş-şanın rahmetinden ümitini kesmek.


27- Müslüman olsun, kâfir olsun, insanlara hıyanet etmek.


28- Hınzır (domuz) eti yemek haramdır.


29- Resûlullahın Ashâbından “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” her hangi birisini sevmemek ve sövmek.


30- Karnı doyduktan sonra yemeye devam etmek haramdır.


31- Avretler, erinin döşeğinden kaçmak.


32- Avretler, erinden izinsiz ziyarete gitmek.


33- Bir namuslu kadına, fahişe demek.


34- Nemime, yani müslümanlar arasında söz taşımak.


35- Avret mahallini başkasına göstermek. [Erkeğin göbekle diz arası, kadının saçı, kolu, bacağı avrettir.] Başkasının avret yerine bakmak.


36- Ölmüş hayvan eti (leş) yemek ve başkasına yedirmek. Dinimizin bildirdiğine uymıyarak öldürülen hayvanlar da leş olur.


37- Emanete hiyanet etmek.


38- Müslümanı gıybet etmek.


39- Hased etmek.


40- Allahü azim-üş-şana şirk [ortak] koşmak.


41- Yalan söylemek.


42- Kibirlilik, kendini üstün görmek.


43- Ölüm hastasının varisten mal kaçırması.


44- Bahil, çok hasis olmak.


45- Dünyaya [haramlara] muhabbet etmek.


46- Allahü teâlânın azabından korkmamak.


47- Haram olanı, haram itikat etmemek.


48- Helal olanı, helal itikat etmemek.


49- Falcıların falına, gaybdan haber vermesine inanmak.


50- Dininden dönmek, mürted olmak.


51- Özürsüz, başkasının kadınına, kızına bakmak.


52- Avretler, er libası giymek.


53- Erler, avret libası giymek.


54- Harem-i Kâbede günah işlemek.


55- Vakti gelmeden ezan okumak ve namaz kılmak.


56- Devlet adamlarının emirlerine, kanunlara âsî olmak, karşı gelmek.


57- Ehlinin mahrem yerlerini, anasının mahrem yerine benzetmek.


58- Ehlinin anasına sövmek.


59- Birbirine silah ile nişan almak.


60- Köpeğin artığını yemek, içmek.


61- Ettiği iyiliği başa kakmak.


62- Erkeklerin harir [ipek] giymesi.


63- Cahillik üzerinde ısrar etmek. [Ehl-i sünnet itikadını, farzları, haramları ve lüzumlu olan her bilgiyi öğrenmemek.]


64- Allahü teâlâdan ve İslamiyetin bildirdiği isimlerden başka şey söyleyerek yemin etmek.


65- İlimden kaçmak.


66- Cahilliğin musibet olduğunu anlamamak.


67- Küçük günahı, tekrar işlemekte ısrar etmek.


68- Zaruri olmayarak, kahkaha ile çok gülmek.


69- Bir namaz vaktini kaçıracak zaman kadar cünüp gezmek.


70- Adetli ve lohusa halinde, avretine yakın olmak.


71- Teganni eylemek. Ahlaksız şarkıları söylemek. Müzik, çalgı aletleri kullanmak.


Hindistanın büyük âlimlerinden mirza Mazhar-i Can-ı Canan, Kelimat-i tayyibat kitabında, fârisî olarak diyor ki (Her çalgıyı çalmak ve dinlemek, söz birliği ile haramdır. Yalnız, ney çalmak için mekruh ve düğünlerde def, [davul] çalmak için mubah denildi. [Kur’ân-ı Kerîmi ve ezanı teganni ile okurken, mânâ değışır veya harf tekerrür ederse, haram olur. El-fıkhu alel mezahib’de diyor ki (Teganni ile ezan okumak haramdır. Bunu dinlemek caiz değildir.) Mevzun sözü mevzun ses ile okumaya ve dinlemeye teganni veya sima denir.


Teganni, güzel, hoşa gidecek sesle okumaktır. Kur’ân-ı Kerîmi, ezanı, mevlütü, ilâhîleri teganni ile okumak iki türlü olur:


1- Sünnet olan, sevap olan teganni. Tecvid ilmine uygun okumaktır. Böyle teganni, kalplere, ruhlara kuvvet vermektedir.


2- Memnû olan, haram olan teganni, musiki perdelerine, notalarına uyarak, elhan ile okumaktır. Böyle teganni, harfleri, kelimeleri bozuyor. Manayı değiştiriyor. Böyle okuyanların nagmeleri, nefs-i emmareye hoş, tatlı geliyor. Nefslerine maglub kimseleri ağlatıyor, zıplatıyor. Manalardan haberleri olmuyor. Kalpleri, ruhları, gafletten, hastalıktan kurtulamıyor.

EL-BÂSIT Celle Celâluhu

 EL-BÂSIT Celle Celâluhu 

Bu ümmet rahmete kavuşmuştur

 İmanla ölen ve küfür pisliği olmayan her günahkâr Müslümanın yerine bir kâfir yanacaktır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:(Bu ümmet rahmete kavuşmuştur. Azapları dünyada ve birbirlerindendir. Kıyamette her Müslüman için bir müşrik ayrılır, “Bu senin Cehennemden fidyendir” denir.) [İbni Mace]


(Ümmetim, mağfiret olunmuştur. Dünyadaki sıkıntıları onlara kefarettir. Kıyamette her Müslümana bir Yahudi veya Hristiyan verilir, “Bu ateşten senin fidyendir” denir.) [Taberani]


(Kıyamette, her Müslümana bir kâfir verilir, “Bu senin ateşten fidyendir” denir.) [Müslim]


(Kıyamette bütün Müslümanlar secde halinde iken, onlara denir ki: “Başınızı kaldırın, küfür ehlinden sayınız kadar size karşılık fidye kıldık.”) [İbni Mace]


(Kıyamette bir melek, bir kâfirle gelir. Mümine ”Şu kâfir, ateşe karşı fidyendir” der.) [Hakim]


(Ümmetime ahirette azap yoktur. Kıyamette onlar yerine bedel olarak bâtıl din ehlinden bir kâfir verilir. Bu onların Cehennemden fidyesidir.) [Hatib, İbni Neccar]

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Allahü azîmüşşân hepimize *(Din)* ve *(Dünyâ)* iyilikleri versin kardeşim. Din ve dünyâ selâmeti versin. Bundan daha kıymetli *(Duâ)* ne olabilir? Hem dünyâda *(Râhat)* edeceksin, hem de âhiretde. 


İşte, *(Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten)* bu demekdir. Yâ Rabbî, bize, hem dünyâda, hem de âhiretde *(rahatlık)* ver, *(sıkıntı)* verme. 


*(Ve kınâ azâbennâr)*. Bizi, Cehennem ateşinde yanmakdan koru. 

 

Bilâl-i Habeşîye radıyallahü anh sormuşlar ki: *(Efendimiz aleyhisselâm en çok hangi duâyı severdi?)* Cevâben bu *(Duâ)* yı buyurmuş Mübârek. 


Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr. Hepsi var bunun içinde. *(Dünyâ)* râhatlığı da var, *(Âhiret)* râhatlığı da. 


Mü’minin âhireti, dünyâsından daha iyidir. Bir gün Efendi hazretleri buyurdu ki: *(Lâf olsun diye dinlemeyin, bunu Mazher-i Cân-ı Cânân böyle buyuruyor)*. 


Ne diyor? (Mü’minin âhireti, dünyâsından iyidir) buyuruyor.


Hadîs-i şerîf var, meâlen; *(Bu dünyâ mel’ûndur. Bu dünyâda Allah rızâsı için olmıyan her iş de mel’ûndur)* buyuruluyor. 


Eğer *(Enver)* in kalbinde bir zerrecik *(Menfaat)* düşüncesi olsa, hiçbir âbi onu sevmez, hattâ sevemez. Çünkü menfaat *(Nefsânî)* dir, *(Şeytânî)* dir.


Ve mü’min kullar, *(Nefs)* ine ve *(Şeytân)* a uyan kimseyi sevemezler. Çünkü hubb-u fillâh ve buğd-u fillâh, bu dînin *(Aslı)* dır kardeşim.