*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Allahü teâlâ, bu hizmetlerden dolayı bana bir imkân verirse, meselâ *Cennetini* nasîb ederse, içeri girmem efendim. Kapısında dururum.
*Yâ Rabbî, bu hizmetleri, ben tek başıma yapmadım. Dünyâda kardeşlerim vardı, arkadaşlarım vardı. Bu hizmetleri, onlarla birlikde yapdık. Onları da isterim!* derim.
Ve mahşer meydanına geri dönüp, arkadaşların hepsini tek tek alırım. Hep birlikde gelir, Cennete gireriz.
*******
*Şeref-ül mekân bil mekîn*. Ne demek bu? Bir yerin şerefi, içinde oturanlarla ölçülür. Ama *üç şey* müstesnâ. O üç yer, aksine içindeki insanlara *Şeref* verirler.
Çünkü Allahü teâlâ onları zâten şerefli yaratmışdır. Biri *Câmiler*. İkincisi, *Kâbe-i şerîf*. Bir de Medîne-i Münev-veredeki, *Kabr-i seâdet*.
Allahü teâlânın dînini yayan mücâhidler ve onların yapdığı bu hizmetler de çok *Şerefli*’dir kardeşim.
Allahın dînine hizmet edenler de çok kıymetlidir. Sizler de çok kıymetlisiniz. Neden? Çünkü kıymetli işle uğraşanlar da *Kıymetli* olurlar.
*******
En büyük bayram, o *Büyük*’leri tanımakdır kardeşim. Çünkü bu ni’met, dünyâ ve âhiret ni’metlerinin en büyüğüdür, bundan büyük ni’met yok. Niçin? Çünkü Cennete girmek, buna bağlı.
O büyükleri görmiyen, kitaplarını okumıyan kimsenin, kurtulması çok *Zor*’dur. Meselâ biz, Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerini görmeseydik, belki şimdi müslümân bile değildik, yâhut da *Sapık* bir müslümândık.
Din ve dünyâ seâdeti, bu *Büyük*’leri tanımakdır kardeşim. Allahü teâlâ dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ kerîmdir. *Kerîm*’in, ufak bir sebeple keremi coşar, yayılır her tarafa.
Ömürler geçiyor kardeşim. Vaktiyle Abdülhakim Efendi hazretlerinin huzûrunda el pençe dururken, şimdi bu nimetin *Hayâli* kaldı. Hayâle kaldık.
Hepimiz, gâyemize doğru gidiyoruz. Gâye nedir? Rabbimize kavuşmak. Yâni O’nun *Rızâsı*’na ve *Sevgisi*’ne kavuşmak. İnşallah kavuşuruz kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder