*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Ben, *Abdülhakîm Efendi* hazretlerinin her zaman tam karşısına otururdum. Hattâ *Eyüp Sultân* Câmii’nde, ilk tanıdığımda da, en önde, burun buruna oturmuşduk.
Allahü teâlâ; *Her istiyene veririm, bâzan da istemiyenler arasından seçdiğime veririm*, buyuruyor. *İnnâ fetahnâ leke* sûresinin son âyet-i kerîmesidir bu.
Bu âyet-i kerîmede hem adâlet, hem de ihsân var. Her istiyene veririm buyurması, *Adâlet*’dir. İstediğime veririm buyurması da *İhsân*’dır.
İstiyene nasıl verir? Meselâ bana verdiği gibi. Ben istedim, Allahü teâlâ da verdi.
Askerî okulda, birinci sınıfa başlamışdım. Ramezân-ı şerîfde oruç tutmak istiyenleri, doktor muâyene edip, tutabilecek ve tutamıyacak olanları ayırdı.
*Seksen kişi* oruç tutmak istiyen vardı. Bunların içinden güçlü kuvvetli olanlarından *Otuz* kişiyi, oruç tutabilir diye ayırdı. *Elli* kişiyi de, zaîf gördüğü için tutamaz diye ayırdı.
Ben de ufak tefekdim, zaîfdim. Beni de tutamıyacakların içine ayırdı. Doktora; *Ben tutmak istiyorum*, dedim. Çünkü evimde de öyle terbiye almışdım. Önceden de tutuyordum.
Ben tutmak istiyorum deyince, doktor bana bir kızdı, bir bağırdı. *Sen oruç tutacak adam mısın? Oruç tutarsan sınıfda kalırsın, hasta olursun, ölürsün!* dedi. Doktor, iriyarı bir yüzbaşıydı.
Oruç tutacak olan *Otuz kişiye* yemek çıkıyordu. Ben de onlarla berâber gece kalkıyordum. Onların yemeklerinden yiyordum. Ben de o sene orucumu tutdum.
Daha sonra o doktor yüzbaşı görülmez oldu. Sorup soruşdurduk. Öğrendik ki, ölmüş. O bana; *Sen oruç tutarsan ölürsün!* demişdi. Kendisi öldü.
Ben seksen senedir oruç tutuyorum. Oruçdan dolayı hasta bile olmadım. Doktor bana; *Oruç tutarsan sınıfda kalırsın!* demişdi. Ben okulun birincisi oldum.
Bir sonraki sene, oruç tutanların sayısı daha azaldı. Sonra da azala azala, son sınıfda iken oruç tutan bir tek *Ben* kalmışdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder