ABDULLAH et-TÜRKMÂNİ (Rahimehüllah)

Es-Serrâc: "Güvendiğim bir arkadaşım bana şunları anlattı." diye yazıyor.

-Şeyh Abdullah'ı şahsen tanıdım.Hâl ve kerâmetler sâhibi bir veliydi. Son derece de cömert ve misâfirperverdi.Bir sefer,bir fakir ona misâfir olur ve normaldan fazla bir süre kalır.Şeyh onun niyetini keşfeder ve yanına çağırıp:

-Evlâdım,biz fakirler afv ve setr sâhibi insanlarız.Onun için,ihtiyâcın ne ise çekinmeden bana söyle,der.Fakir:

-Ya seyyidi,senin hanımına âşık oldum,der. Şeyh,hiç bozuntuya vermeden:

-Pek âlâ yavrum.Ona söylerim,bu gece onun yanında yatarsın,der.Fâkir, bu cevâba çok sevinir ve uçacak gibi olur.

Gece olunca şeyh hanımının çadırını gösterir ve fakir âşık'a:

-İşte aradığın oradadır,git murâdını bul,der. Fakir hızla gider ve çadırın perdesini kaldırır.

Kadın içerden:

-Ey fakir, buyur gel ! der. Fakir bir ayağını içeri atar,fakat ikinci ayağını kaldıramaz.Ve üstüne öyle bir ağırlık ve ağrı çöker ki,sanki gök düşmüş ve onu altında ezmiştir. Ve o halde durarak bir sekerâtın acılarını çekerken,üstüne önce şiddetli bir yağmur,arkasından da büyük ve sert dolular yağar. Sabaha kadar öyle kalıp, kendi ifâdesiyle, binlerce ölüm tadar. Kesin bir şekilde ölmek ister fakat o da kendisine çok görülür. Şafak sökünce,şeyh bir müridini gönderir ve bu mürid,onu leş hâlinde sırtına alıp mescide getirir.Fakir öğleye kadar orada ölü gibi yatar. Ondan sonra uyandırılıp sıcak bir çorba içirilir ve onu içtikten sonra kovulur. Fakir, yolda giderken büyük hatâsını fark eder ve tevbe ederek gerçek bir niyetle sûfîlik yoluna girer.

Kaynak: (Sahabeden günümüze veliler ve kerâmetleri)
3.cild. Sahife 377
İsmail İbn Yusuf Nebhani
Tercüme: Abdülhalık Duran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder