DİLİN AFETLERİ

 MÜZEKK-İN NÜFUS DERSLERİ 


Ey aziz: Dilin afetleri pek çoktur. Hepsini söylersek, kitap çok uzun olur, maksattan uzaklaşılır. Ben sana birkaç tane yaramazını söyleyeyim de bu gibi yaramaz sözlerden Allâhu teâlâya sığınasın ve kalanından da Allâhu azim-üş-şân seni korusun. Bu dilin bir âfeti de yalan veya gerçek sevdiklerini anmak ve methetmektir demiştik, onu söyleyeyim. Evet, sevdiklerini methederken, mübalâğa ederek: (Salih’tir, cömerttir.) dersen, bu sözler karşıdakinin hoşuna gider. Yahut zemmeder ve dedikodusunu yapıp, ona desinler istersin.  


Sözün kısası övmek veya yermek konusunda söylediklerin o kişilerde olsun veya olmasın, ulu orta sözler söylersin. Oysa, düşünmezsin ki, o söylediğin sözler o kişide yoksa, yalancı olur ve yalancılar defterine yazılırsın. Ey biçare: Sen o kimseyi övdüğünü sanırken, bakarsın ona sövmüşsün. Çünkü, onu mutlaka bir maksatla ve kendine göre bir sebeple övdüğün için, üstelik münafık da olursun ki, münafıkların yerleri cehennemdir. 


Eğer, riyâ ile översen ve duysun da bana muhabbet etsin, gözüne ve gönlüne gireyim dersen bu takdirde de iki yüzlü olursun ki, iki yüzlülerin yerleri de cehennemdir. Riyâ, şirk-i hafidir. Bir zâlime, zâlim olduğunu bile bile âdil dersen veya yolunu yordamını bilmez bir suret hırsızına derviş yahut sofi dersen, gerçeğini bilmediğin bu sözlerinden Allahu teâlânın hışmına uğrarsın veya uğramaya müstahak olursun. Kaldı ki, övdüğün bir fâsık veya zâlim ise, suçun daha da ağırlaşır.  


Ey kardeş: Bu fısk dedikleri, yalnız içki içmek değildir. Belki, dedikodu eden de fâsıktır. İftira eden de fâsıktır. İki yüzlü olan da fâsıktır. Hâsılı, Allahu teâlânın haram ettiği şeyleri işleyenlerin hepsi fâsıktırlar. Eğer, helâl olduğunu söyleyerek işlerse kâfir olur. Bir kimse, bir kâfir veya fâsıka (Salih kişidir) derse, yalan şahitlik etmiş olur. Fâsıkı övdüğünden ötürü ayrıca azaba müstahak olur. Zira, fâsıkı medh edene, Allahu teâlâ hışım eder. Nitekim, Resûl-ü ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz:  “Fâsıkları övenlere, Allahu teâlâ gazap eder, buyurmuşlardır.”  Zâlimleri kötü kişileri methederek âdil olduklarını söylemek de böyledir. Bir kimse, böylelerini yüzlerine karşı sevindirmek ve memnun etmek için överse, Allahu teâlânın hışmına uğrar.  


Bunları öğrendikten sonra, şunu da bilmiş ol ki, dilin bir âfeti de insanlarla alay etmek ve eğlenmektir. Maskaralık ederek halkı güldürenler de bu âfete tutulanlardır. Olur olmaz şakalara gülmek, gönlü öldürmektir. Gönlü ölen kişi, Ne’ûzü billah şaki olur ki, şakiler de cehennem ehlindendirler, Şekavetin bir nişanı da çok gülmek, olur olmaz her şeye, her şakaya, her maskaralığa gülmektir.  


Nitekim, Hak teâlâ Kur'an-ı kerimde buyurur: “Artık onlar kazandıkları küfür ve nifakın (geçimsizlik) cezası olmak üzere (Dünyada ve âhirette hallerini düşünerek) az gülsünler ve çok ağlasınlar.”  (Tevbe sûresi: 82) Evet, Allahu teâlâ (Az gülün ve çok ağlayın!) buyurmaktadır. Ey gafil! Sen ise, yılda bir kere olsun, günahlarını hatırlayarak ağlamazsın. Fakat, nefsine hoş gelen şeyleri, günde birkaç defa hatırlayarak kahkahayla gülersin. Oysa, bilmez misin ki Yahya peygamber aleyhisselâmın, ağlamaktan yanaklarının eti çürümüştü. Hak teâlâ, ferah olanları sevmediğini, Kur'an-ı aziminde açıkça beyan buyurmaktadır:  “Zira, Allâhu teâlâ şımarıkları sevmez.”  (Kassas sûresi: 76)


Maskaralık ederek halkı güldürmek, evvelâ gönlü öldürür. Sonra, kin hâsıl eder. Nihayet, kişinin heybet ve hürmetini giderir. Halk arasında yerli yersiz şaka yapanlar, herkesi güldürenler, herkesle alay edenler insanların yüzlerinden hayâ duygusunu giderirler. Hayâ duygusu olmayan insanda ise, Allâh korkusu da olmaz. Çünkü, onun gönlü ölmüştür. Bu gibi kimseler, iki cihanda da zarara uğramışlardan ve mahrum kalmışlardan olurlar. Nitekim, Aleyhissalâtü vesselâm efendimiz: “Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar ve az gülerdiniz.” buyurmuşlardır. Şunu, muhakkak olarak bilmiş ol ki, bir mecliste kahkaha ile gülünse, dedikodu edilse veya dünya sevgisini artıracak sözler söylense, Allahu teâlâ o mecliste bulunanlara rahmet etmez (El-iyâzü billahi teâlâ).  


Fakat, kişinin ehliyle ara sıra lâtife etmesi caizdir. Şu kadar ki, bunda da çok kahkaha ile gülmek olmaz. Hem de yalan yanlış şakalarla ve halkı güldürmek için yapılan lâtifelerle gülmekten de 'sakınmalıdır. Zira, Resûl-ü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:  “Yazıklar olsun o kimselere ki, halkı güldürmek için yalan söylerler. Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” buyurmuşlardır.  


Dikkatinizi çekerim: O Habib-i hazret ve şefi-i ümmet üç defa bu gibi kimseler için (Yazıklar olsun!) buyurmuştur. Şu hâlde, bunu öğrenip bildikten sonra, yerli yersiz, manalı manasız şakalarla halkı güldürmek, herhangi bir kimseyi övmek veya yermek yasaklanmış ve bunlara dilin âfeti tâbir olunmuştur, bunları da iyice aklına koy! Yukarıda, dilin bir âfeti de herkesle alay etmek, eğlenmektir demiştim. Evet, bir kimseyi veya bir topluluğu alaya almak haramdır. Zira, Hak teâlâ Kurân-ı kerimde Hucurât sûre-i celilesinin 11. âyetinde: (İçinizden bir kimse, başka bir kimse ile alay etmesin. Olur ki, Allâhu teâlâ indinde alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır.) buyurulmaktadır. Demek ki, hiç kimse ile alay etmek câiz değildir, alay edilen kimsenin Hak teâlâ katında mertebesi ve menzili daha yüce olur, sen bundan gaflet edersin, bu yüzden davranışın Allahu teâlânın hışmına sebep olabilir.


(Eşrefoğlu Abdullah Rumi hazretleri)

Ve aleyhisselâm ya Hubeyb!

Hubeyb bin Adiy radıyallahü anh

Eshâb-ı kiramın şehîdlerinden. Ensârdan ve Evs kabilesindendir. Hicretten önce müslüman oldu. Bedir ve Uhud savaşına katıldı.

Hubeyb bin Adiy radıyallahü anh ve Zeyd bin Desinne radıyallahü anh müşriklere esir düşmüştü.

Onları öldürmek için müşriklerin kararlaştırdığı gün gelmişti.

İdam sehpaları kurulmuş, bu iki büyük sahabiyi idam etmek için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı.

İpler boyunlarına geçirilince, keyften kendini kaybetmiş müşrikler salyalarını akıtarak;

-" Şimdi senin yerine Muhammed’in (aleyhisselam) olmasını onun öldürülmesini ister miydin? Sen de evinde rahat otururdun!."

Hubeyb radiyallahu anh onlara acıyan gözlerle baktı ve;

-"Medine'de Muhammed aleyhisselâm’ın ayağına bir diken bile batmasına asla râzı olmayacakken, siz bana bunu mu soruyorsunuz?" dedi.

O zaman müşrikler alay edip, gülüşerek, -“Ey Hubeyb, İslâm dininden dön eğer dönmezsen seni muhakkak öldüreceğiz!.”

dediler.

Hubeyb radıyallahü anh, 

-“Allah yolunda olduktan sonra benim için öldürülmenin hiç ehemmiyeti yoktur!.” dedi. 

Sonra hasret ve umutsuzlukla;

-"Allahım! Şurda düşman yüzünden başka yüz görmüyorum. Allahım, benden Resûlüne ( aleyhisselâm ) selâm ulaştır. Bize yapılan bu işi Resûlüne bildir..” 

O an çook uzaklarda Medine'de Resulüllah efendimiz ashabıyla otururken birden;

-"Ve aleyhisselâm!..” dedi.

Ashab merak etti. 

-"Vahiy mi geldi ya Resulallah, kimin selamına cevap verdiniz?"

Resulüllah efendimiz;

-"Şu an kardeşiniz Hubeyb'i şehid ediyorlar. İdam sehpasında bana gönderdiği selamını Cebrail aleyhisselam bana bildirdi. Ona cevap verdim!."

Hubeyb radiyallahu anh hazretleri o gün şehid edildi...

25 DEFA OKUNMASI GEREKEN İSTİĞFAR

Peygamberimizden haber verilen, (Bir kimse, Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüverrahmanürrahîm el-hayy-ül-kayyûmüllezî la-yemûtü ve etûbü ileyh Rabbigfir lî) istigfâr düâsını yirmibeş kerre okursa, odasında, âilesinde, evinde ve şehrinde hiç kazâ, belâ olmaz)dir. Bunu ayrıca her sabâh ve akşam da üç kerre okumalıdır.

BİRİNCİ CİLD, 33. cü MEKTÛB

 *** Biliniz ki, se’âdete kavuşmak için, bir Velîye ma’nevî bağ ile bağlanmak lâzımdır. Bu da, onun, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğuna inanmak ve onu sevmekdir. [Allahü teâlânın ni’metlerini, ihsânlarını düşünen, Onu sever. Çünki, ihsân sâhibini sevmek, insanlık îcâbıdır. Onun sevmesini kazanmak için, islâmiyyete uyana ve bir mürşidi sevene (Sâlih) [iyi insan] denir. Allahın sevmesini kazanmış olana (Velî) denir. Başkalarının da kazanması için çalışan Velîye (Mürşid) denir.] Velîye ma’nevî bağ [ya’nî muhabbet] çok olunca, [Resûlullahın mubârek kalbinden çıkıp] Velînin kalbinden gelen feyzlerden, bereketlerden almak da çok olur. Velîyi görür, sesini işitirse ve O da, teveccüh ederse, ya’nî feyz vermek isterse, dahâ çok feyz alır. Fekat, herkese isti’dâdı, kâbiliyyeti kadar kalbe feyz gelir. Kâbiliyyet, islâmiyyete uymakla artar. İslâmiyyete uymıyana, feyz gelmez. Ma’nevî râbıtası bozuk olan, mürşidi tanımıyan, kendine gelen feyzlerden alamaz. Senelerce riyâzet yapmak, onu bu se’âdete kavuşduramaz. [Feyz gelen kalb, dünyâ hayâtını hayâl gibi görür.]


(Muhammed Masum Faruki hazretleri)

Dünyâ dedikleri bir hiçten ibârettir

Dünyâ dedikleri bir hiçten ibârettir.


"Hiç olan dünyâya gönül verenler ve hiç olan şeyi isteyenler de bir hiçten ibârettirler!"


Eşrefzâde-i Rûmî hazretleri Anadolu'da yaşayan büyük velîlerdendir. İsmi Abdullah olup, babasınınki Eşref'dir. Babasının ismi ile şöhret buldu. Babası, Mısır'dan İznik'e göç etti. Eşrefoğlu Rûmî İznik'te doğdu. 1484 (H. 889)'da İznik'te vefât etti. Önce İznik'te sonra Bursa'da medreselerde tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimleri tahsil etti. Buradan mezun olunca, Çelebi Mehmed Han Medresesinde bir müddet ders verdi. Tasavvufta ilerlemek için Emîr Sultan'ın huzûruna gitti. Emîr Sultan, onu Ankara'daki Hacı Bayrâm-ı Velî'ye gönderdi. Sonra, Ankara'ya gidip, yeni hocasına tam teslim oldu. Sonra Hacı Bayrâm-ı Velî ona “Şeyh Hüseyin Hamevî'nin huzûruna gidip, Kâdirî yolunu öğreniniz" buyurdu. Şam’a giderek ondan feyiz aldı. İcazet alarak İznik’e döndü.

 

Eşrefzâde Rûmî bir vaazında şöyle buyurdu:

 

-Ey Müslümanlar! Dünyâ dedikleri bir hiçten ibârettir. Hiç olduğu şuradan anlaşılıyor ki, sonucu hiçtir. Hiç olan dünyâya gönül veren, yolunda ömrünü çürüten ve hiç olan şeyi isteyenler de bir hiçten ibâret kalacaklardır. Amma hiçi hiç sayan âriftir... Azîzim! Sen o sultanları gözünün önüne getir ki, onlar dünyâya geldiler. Lâkin dünyâya itibâr etmediler. Dünyânın arkasına düşüp hırsla dünyâlık toplamaya çalışmadılar. Âhiret amelleriyle meşgûl oldular. Onlar, bu dünyânın âhiret yolunun üzerinde bir yol uğrağı olduğunu anladılar. Buna aldanmak olur mu? Yol tedârikinde bulunup kâfileden ayrılmadılar. Bu dünyâya gönül verip aldanmadılar...

 

Azîz kardeşim! Temiz ve pak erler ile aziz canları gör. Onlar bu dünyâya aldanmadılar. Allahü teâlâ kendilerine ne verdi ise nefislerinden kestiler. Kendi nefislerine vermeyip fakirlere dağıttılar. Açları doyurup, çıplakları giydirdiler. Muhtaçları arayıp buldular. Kapılarına gelenleri mahrum etmediler. Darda kalanların gönüllerini ferahlattılar, işlerini gördüler. Şu hadîs-i şerîfi kendilerine düstûr edindiler: "Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslümanın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyâmet gününün en sıkıntılı zamanlarında Allahü teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır."

 

Akıllılar bu dünyâda şu üç şey ile meşgul olurlar. Böylece onlar herkesin üzüldüğü gün, bayram ederler: 1) Dünyâ seni terk etmeden sen dünyâyı terk edesin. 2) Her şeyden kurtulasın. 3) Rabbinle buluşmadan, Rabbin senden râzı olsun. Bunlara riâyet eden kimse, Allahü teâlâ ile görüşüp kabrine öyle gider.

1.cild 10. Mektûb

 Hâce Dînâr'a gönderilmiş olup Kâinâtın Serverini övmekte ve Ona (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) tâbi' olmağa teşvîk etmektedir: 

Allahu teâlâya hamd, seçtiği kullarına selâm olsun. İki dünya seâdetine kavuşmak, iki dünyanın Efendisine (aleyhi ve alâ âlihissalâtü ves-selâm) tâbi' olmağa bağlıdır. Ya'nî Cehennemden kurtuluş, O iyilerin Efendisine uymağa, Cennete girmek de yine O seçilmişlerin İmamına [önderine] mütabeata bağlıdır. Hak teâlânın rızâsına kavuşmak ise, yine O seçilmişlerin Efendisinin izinden gitmek şartıyla mümkündür. Ona uymadan yapılan tevbe, zühd, tevekkül ve dünyadan kesilme makbûl değildir. Onu tevessül etmeden olan zikirler, fikirler, şevkler ve zevkler neticesidir. Peygamberler Onun hayat pınarından bir bardak içmekle doymuş ve kanmışlar, evliyâ Onun nihâyetsiz denizinden bir yudumla kemâle gelmişlerdir. Melek Onun tufeylîsi, felek Onun huveylisidir. Varlık gibi Ona bağlı, var olma zinciri Ona merbuttur. Rubûbiyyetin zuhûru yine Ona bağlıdır.

Kısaca kâinât hep Onun arkasındadır ve kâinâtı yaratan celle celâlühü Onun rızâsını istemektedir.

Nitekim hadîs-i kudsîde:

"Ben senin rızânı isterim yâ Muhammed" buyuruldu. 


Beyt:

İsyan ile kişi kalmaz rehinde, 

Gitmişse böyle bir rehber izinde. 


Şiir:

Resûlullah bir nûrdur, her şey Ondan nurlanır,

Kısaca Allah'ın kılıcı ismini alır. 


Salâvâtullahi teâlâ ve teslîmâtühü sübhânehü aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi küllemâ zekerehüz-zâkirûne ve küllemâ gafele an zikrihil-gafilûn salaten tekünü leke rıdaen ve li hakkıhı edâ.


Bunun için mes'ûd gençlere ve akıllı tâliblere lazımdır ki, zâhiren ve bâtınen [bedenleri ve kalbleri ile beraber] Ona ittiba' etmeğe çalışsınlar. Bu devlet ve seâdeti olumsuz kılan ne varsa, beden ve kalb gözlerini ondan yumsunlar ve yakînen, tekrar yakînen bilsinler ki, bir kimsenin binlerce bin kere fazîleti olsa ve Resûlullaha mütabeatta gevşek ve önemsemez şekilde davransa, böyle bir kimsenin sohbeti ve sevgisi öldürücü zehirdir. Ama bu fazîlet ve hârika hâllerden hiçbirine sâhib olmayan bir kimse, ittiba'da sağlam ve şaşmaz olsa, onun sohbeti ve muhabbeti en büyük şifa ve ilâcdır. 

Beyt:

Sa'di safa yolu muhâldir sana,

Uyarsan Mustafanın yolundan başkasına.

Aleyhi ve alâ âlihissalâtü vet-teslîmât vel-berekât-ül-ulâ.

♦️BİRİNCİ CİLD, 10. cu MEKTÛB

En büyük se’âdet, iki cihânın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmakdır. Cehennem azâbından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçdiği, sevdiği insanların reîsine uymak lâzımdır. Cennet ni’metlerine kavuşmak, Ona tâbi’ olanlara mahsûsdur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi’ olmak şartdır. Ona uymıyanların [meselâ, nemâz kılmıyanların ve avret mahalli açık olarak başkalarının yanına çıkanların] tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve düâları, ibâdetleri kabûl olmaz. Onun yolunda olmıyanların zikrleri, fikrleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, Onun hayât veren deryâsından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliyâ, Onun sonsuz bahrinden bir yudum içmekle murâdlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, Onun hizmetcileri, göklerdekiler, âşıklarıdır. Herşey, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mubârek rûhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, herşeyin yaratanı, Onun rızâsını almak istemişdir. Ona ve Onun Âline ve Eshâbına bizden düâlar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden râzı olsun!


 [Ey! Se’âdete kavuşmak istiyen akl sâhibleri! Bütün gücünüzle Ona tâbi’ olmağa çalışınız! Bu devlete, bu ni’mete mâni’ olan herşeyden kaçınız! Hârikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkı’ler, diplomalar ele geçirmiş olan bir fen yobazını, ya’nî Ona tâbi’ olmak şerefinden mahrûm olan bir câhili, bir gâfili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felâkete sürükliyeceğini ve hiç böyle gösteriş yapmıyan, fekat çok dikkat ile ve titizlikle Ona tâbi’ olana inanmanın, Onu sevmenin, felâketlerden kurtarıcı çok kıymetli ilâc olduğunu biliniz!]


(Muhammed Masum Faruki hazretleri)

Yâdigâr mektûblar 38.mektûb

 8 Şevvâlü'l-Mükerrem [1379, 5.4.1960] Salı 

Âkif [Güler] ile gönderdiğiniz mektûbu ve ayrıca tebrîk kartını aldım. Sıhhat ve selâmet haberlerine memnûn oldum. Bilmukâbele bayram-ı şerîfinizi tebrîk ederim. Mübârek ıyd-i fıtrın sizin için ve cümle ehl-i îmân için hayırlı olmasını duâ ederim. Bayramı İstanbul'da geçirdim. Dün geldim. Arkadaşların hepsi iyiler. 

Seâdet-i Ebediyye 3 kısım çıkdı. Mektûb ile Bozkurt'dan isteyiniz. İzmir müfti kâtibi Ali Rızâ Tapdık Bey, Efendi merhûma gelir sohbette bulunurmuş. Kendisinden tebrîk aldım. Kendisine selâm ederim. O da Seâdet-i Ebediyye okusun. 

Orada sıkılıyor musunuz? Elbette sıkıntılı günlerimiz olacak. Dünyâ mü'minlerin zindanıdır. Zindanda zevk olmaz, olsa da devâm etmez. Sıkıntılı günlerdeki ibâdetlerin sevâbı pek çokdur ve zevkinin kıymeti sonradan anlaşılır. Bu günlerinizi fırsat biliniz, kâr zemânını boş geçirmeyiniz. Giden bir daha ele geçmez. 

Seâdet-i Ebediyye'leri çok okuyunuz. Her tekrarında ayrı tesellîler ve ayrı istifâdeler hâsıl olur.

1- Mevlânâ Hâlid'den önceki evliyâ-i kirâmın menâkıbı (Hadîka-i Evliyâ) ismindeki Türkçe Ahmed Hilmi Efendi'nin kitâbında yazılıdır. Bende var, piyasada bulunur. 

2- Âişe radıy[allahü] anhâ 9 yaşında idi. Arabistan'da ve bilhassa o zemânda 9 yaşındaki kız, şimdi İstanbul'un 15 yaşındaki kızlarından daha iri, büyük ve olgun idi. Bâliga ve kâmile idi. 

Seâdet-i Ebediyye ikinci kısım mevcûdu kalmamış, tekrar basılacak. Ona ilâve hazırlamakla meşgûlüm. Din ve dünyâ selâmetinize duâ eder, duâlarınızı beklerim kardeşim.

[Yâdigâr mektûblar, sf: 48]

KIZIMI KİME VEREYİM?

Merv şehri kâdısının bir kızı vardı. Ülkedeki, ileri gelen zengin, makam ve mevkı sâhibi kimseler bu kızı isteyince hiç birine vermedi. Bu zâtın Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir kölesi vardı. Aradan iki ay geçmiş, meyveler olgunlaşmış, bolluk bereket gelmişti. Efendisi, Mübârek'ten üzüm isteyince, toplayıp geldi. Getirdiği üzüm çok güzel olmasına rağmen henüz olmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Efendisi; "Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?" demekten kendini alamadı. Mübârek; "Efendim! Ekşisini tatlısını bilmiyorum!" diye cevap verdi. Bağ sâhibi; "Sübhanallah iki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun." diye çıkıştı. Mübârek, onları yemekle değil korumakla vazîfeli olduğunu biliyordu. Efendisi; "Niçin onlardan yemedin?" deyince; "Siz benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını istediniz. Yeyiniz demeyince alıp yemem uygun olur mu, emrinize karşı gelebilir miyim?" cevâbını verdi.

Efendisi böyle bir hâdiseyle ilk defâ karşılaşmıştı. Mübârek'in bu hâline hayran kaldı. Güvenebileceği birini bulmuştu. Gerçekten onu ve hâlini çok sevmişti. Kölesine dönerek; "Sana bir şey soracağım." diye söze başladı. Sonra; "Benim bir kızım var, malı makamı yüksek pekçok kimse onu ister. Hangisine vereceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Bu hususda bir fikrin olur mu? Sen ne dersin?" diye sordu. Mübârek, bu söze karşı şöyle dedi:

"Efendim!.. İnsanlar, dâmâd için; câhiliyye devrinde soya sopa; yahûdîler ve hıristiyanlar güzelliğe, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" zamânında dindârlığa, Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınmaya bakarlardı. Zamânımızda ise, mala ve makama bakılıyor. Artık bunlardan dilediğini seç."

Bunun üzerine efendisi:

"Ben dindarlığı ve takvâyı seçiyorum ve kızımı seninle evlendirmek istiyorum. Çünkü sende haramlardan kaçma, dînine bağlılık, iyi hal, emânet ve güvenilirlik gördüm ve bunları sende buldum." dedi.

O ise, kendisinin köle olduğunu, parayla satıldığını, böyle olunca evlenmelerinin garib karşılanacağını, hem kızın buna râzı olmayacağını bir bir anlattı. Akıl da öyle diyordu. Ancak kâdı kararlı idi. "Kalk eve gidelim." dedi. Eve varınca hanımına; "Bu sâlih, dindâr, takvâ sâhibi bir köledir. Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum, senin fikrin ne?" deyince, hanımı; "Sen bilirsin, fakat bir de kıza soralım." cevabını verdi. Anne durumu kıza açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi. Kadın kızın râzı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı. Fakat Mübârek, kızın yanına gitmiyordu. Bu hâl kırk gün sürdü. Bir vesîle ile anne durumdan haberdâr olunca dayanamadı; "Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı, bu yaptığı nedir? Bu nasıl iş?" diye şikâyet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine kâdı; "Ey Mübârek! Kızıma nâz mı ediyorsun? Niçin yanına gitmiyorsun?" demekten kendini alamadı. Buna karşılık dâmâd:

"Ey müslümanların kâdısı! Ey efendim! Bu nasıl söz? Sizin kerîmenize nâz etmek ne haddime. Lâkin kâdısınız. Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamâna kadar bekledim ve ona helâl yemek yedirdim. Belki Allahü teâlâ bize sâlih bir evlâd verir. Bundan başka bir düşüncem yoktur." dedi.

Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı. Haram ve helâle bu derece dikkat ettiği için Allahü teâlâ ona Abdullah isminde bir çocuk verdi. (Bu zat, evliyanın büyüklerinden Abdullah bin Mübarek hazretleridir)

Abdest ve uyku bahsi

 Uyumak. (Bir yere dayanıp uyusa, dayandığı şey alınınca düşecek gibi olursa bozulur.)


Ellerini çenesine dayayarak uyumak

Sual: Teşehhüddeki gibi oturup veya bağdaş kurup iki dirseğini iki dizi üzerine koyarak ellerini çenesine dayayıp uyumak veya taburede dirseğini dizine dayayıp uyumak abdesti bozar mı?

CEVAP

Evet, bozar.


Taburede otururken

Sual: Taburede oturup uyumak abdesti bozar mı?

CEVAP

Temkinli oturup uyunursa abdest bozulmaz.


Temkinli uyumak


Sual: Sandalye veya koltukta sırtımızı arkaya dayamadan, kollarımızı, dizlerimizin üstüne yaslayarak otururken uyumak bozar mı?


CEVAP

Temkinli olursa bozmaz. Temkinli olmak demek, abdestin bozulmaması için dikkatli olmak demektir. Dayandığı şey çekilince düşmezse temkinli uyuyor demektir, bozmaz.


Sual: Vehhabiler, Mekke’de yatıp uyuduktan sonra, kalkıp namaz kılıyorlar. Bunların mezhebinde uyumak abdesti bozmuyor mu?

CEVAP

Dört hak mezhepte de yatıp uyumak abdesti bozar. Vehhabiler, dört hak mezhebin dışında oldukları için öyle yapıyorlar. 

Uykunun abdesti bozmasında dört mezhebe göre bazı farklılıklar vardır:

Hanefî mezhebinde: Makatın gevşek olacağı bir hâlde, mesela yan veya sırt üstü yatarak veya dirseğine yahut bir şeye dayanıp uyumak abdesti bozar. Dayandığı şey çekilince düşmezse, bozulmaz. Namazda düşmeden uyumak abdesti bozmadığı gibi, namaz dışında dizleri dikip, başını dizlerine koyarak, diz çökerek, bağdaş kurarak, teverrük ederek uyumak da bozmaz.


Hanbelî mezhebinde: Her ne hâl ve şekilde olursa olsun, uyku abdesti bozar. Ancak az sayılan oturma ve ayakta durma hâlindeki hafif uyku abdesti bozmaz.


Mâlikî mezhebinde: Ağır uyku, kısa sürse de abdesti bozar. Yatsa da, otursa da, secde hâlinde olsa da, hattâ ayakta olsa da abdesti bozar. Kısa bir an olursa bozmaz.


Şâfiî mezhebinde: Eğer makatı yere yerleşmişse, uyumak abdesti bozmaz. Bunun haricindeki uyku şekilleri bozar.


Şu hâlde yatarak uyumak dört mezhepte de abdesti bozuyor. (Mezahib-i Erbaa, Mizan-ül Kübra, Hindiyye)


Demek ki, dayanmadan uyumak, sadece Hanefî’de bozmuyor. Onların yatıp uyuduktan sonra, kalkıp abdest almadan namaz kılmaları, dört mezhepte de caiz değildir.


Kaynak: dinimizislam.com

Abdesti bozan şeyler

Sual: Abdesti hangi hâller bozar, ana hatları ile abdesti bozan bu şeyler nelerdir?

Cevap: Vücuttan çıkan gaita, idrar, kan, ağız dolusu kusmak, arkasını bir şeye dayayıp uyumak, namaz içinde sesli gülmek, bayılmak, deli olmak, sarhoş olmak ve imanını gideren, küfre sebep olan bir iş yapmak veya bir söz söylemek. Bunların hepsi abdesti bozar.


Sual: Abdesti bozan şeyler özetle nelerdir?

CEVAP

Yedi şey abdesti bozar:

1- Önden ve arkadan çıkan şeyler, abdesti bozar. Yalnız, erkeğin ve kadının önünden çıkan yel, abdesti bozmaz. Bu, çok az kimsede olur. (Kulağa akıtılan ilaç, ağzından çıksa, idrar yoluna konan pamuk, ıslanıp düşse, kadınların rahme koyduğu ilaç, geri gelse abdesti bozar.)


2- Ağızdan çıkan necis şeyler. (Ağız dolusu kusmak, kan tükürmek bozar.)


3- Deriden kan ve irin gibi şeylerin çıkması. (Göz hastalığı sebebiyle, gözünden ağrıyla yaş akması, burnundan veya kulaktan gelen kan ve irinin dışarı çıkması bozar. Maliki'de ise bozmaz.)


4- Uyumak. (Bir yere dayanıp uyusa, dayandığı şey alınınca düşecek gibi olursa bozulur.)


5- Bayılmak. (Sarası tutarsa veya delirse abdest bozulur.)


6- Namazda kahkaha ile gülmek.


7- Mübaşeret-i fahişe, yani karı koca çıplak olarak avret yerlerini sürtünmek. (Başka yerlerine dokunmak şehvete sebep olsa da, Hanefi’de abdesti bozmaz.)


Mübaşeret-i fahişe

Sual: S. Ebediyye’nin abdesti bozanların yedincisinde, (Mübaşeret-i fahişe yani çıplak olarak, çirkin yerlerini birbirine sürtmek, erkeğin de, kadının da abdestini bozar) deniyor. Bazı kitaplar bozmaz diyor. Hangi kavli esas almalıdır?

CEVAP

Bu hususta iki ayrı kavil vardır. İbni Âbidin hazretleri bildiriyor ki:

Mübaşeret-i fahişede, ıslaklık olmasa da, mutemed olan, İmam-ı a’zam ile İmam-ı Ebu Yusuf’un, kavline göre abdest bozulur. İmam-ı Muhammed’e göre ise, ıslaklık yoksa abdest bozulmaz. El-Haik kitabının sahibi, İmam-ı Muhammed’in kavlini sahih kabul etmiştir. El-Bahr ve En-Nehir sahipleri ise, (Sahih olan, El-Hılye’nin naklettiği, İmam-ı a’zam ile İmam-ı Ebu Yusuf’un kavlidir) demişlerdir. (Redd-ül muhtar)


Bazı kitaplar, İmam-ı Muhammed’in kavlini esas almışlarsa da, Halebi, Dürr-ül-muhtar, Mizan-ül-kübra gibi kıymetli kitaplarda, Şeyhayn’ın kavlinin müftabih olduğu, bununla amel etmek gerektiği bildirilmektedir.


Böyle durumlarda ihtiyata riayet etmek elbette iyidir. Hattâ başka mezhepte bozar denilen şeyi yapmamak da müstehabdır. Mesela Şâfiî mezhebinde çıplak olarak hanımının veya yabancı kadının eline dokunmak abdesti bozar. Hanımına dokunan Hanefî’nin, meşakkat yoksa, yeniden abdest alması müstehab olur. Her zaman ihtiyatlı hareket etmek iyi ise de, meşakkat olunca, kendini zorlamayıp, ruhsatla amel etmek daha iyidir.


Fitil

Sual: Tam İlmihal’de, (Bir şeyin hepsi girip çıkarsa, abdesti de, orucu da bozar) deniyor. Erkeğin arkadan, kadının ön veya arkadan kullandığı fitil, abdesti ve orucu bozar mı? Bir de çubuklu bir aletle hap konuyor, bu farklı mı?

CEVAP

Gündüz oruç iken, içeri tamamen giren şey, orucu bozar. Fitil de bozar. Yarısı dışarıda kalırsa orucu bozmaz. Fitil içeri girdikten sonra, dışarı çıkarsa abdesti bozar. Fitil içeri girip çıkmazsa, abdesti bozmaz. Çubukla konan farklıdır; çünkü içeri girince, çubuğa az da olsa içeriden bir yaşlık bulaşır. Yaşlık, çubukla dışarı çıkınca abdest bozulur.


Dişteki kan

Sual: Dişim kanıyor. Tükürünce tükürükten fazla oluyor. Bazen ayda bir veya haftada bir burnum kanıyor. Elde olmadan gelen bu kanlar abdesti bozar mı?

CEVAP

Evet, bozar; ama Maliki mezhebi taklit edilirse, böyle elde olmadan akan kanlar semavi özür olduğu için bozmuyor. Yaradan çıbandan kan akması, basurdan kan gelmesi, elde olmadan idrar damlaması birer semavi özür oluyor ve Maliki’de abdesti bozmuyor. Onun için Maliki’yi taklit etmenizi tavsiye ederiz.


Tükürükteki kan

Sual: Tükürükteki kanın tükürükten çok olması, renk yönünden midir?

CEVAP

Evet.


Kan emilince

Sual: Sülük, tahtakurusu, sivrisinek gibi haşereler kan emse abdest bozulur mu?

CEVAP

Sülük, çok kan emerse, etrafa yayılıp abdesti bozar. Diğerleri bozmaz.


Sivrisinek

Sual: Sivrisinek soktuğu zaman abdest bozulur mu?

CEVAP

Bozulmuş olmaz.


Kan pıhtısı

Sual: Sümük içindeki kan pıhtısı abdesti bozar mı?

CEVAP

Kan pıhtısı abdesti bozmaz. Akan kan abdesti bozar.


Burundan gelen katı kan

Sual: Burundan katı kan gelmesi abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz.


Toplu iğnenin başı kadar

Sual: Toplu iğnenin başı kadar çıkan kan, abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz.


Özürlü olanın

Sual: Eldeki kandan özürlü olanın, ayağı kanasa, abdest bozulur mu?

CEVAP

Evet.


Yaradan su çıkınca

Sual: Kaşıdığımız yaralardan su çıkınca abdest bozulur mu?

CEVAP

Mayasıl, parmak arası pişinti, kabarcık, uyuz, çiçek suları ve yakı konulan yerden çıkan sular abdesti bozmaz diyen âlimler vardır. Zaruret halinde buna göre amel olunur. (Redd-ül-muhtar)


Sivilceden çıkan kan

Sual: Abdest alırken sivilcelerin kimi patlıyor ve çok uzun süre kan akıyor. Bunlarla ilgili abdest alırken nasıl hareket etmeliyim?

CEVAP

Kan işinin en kolay yolu Maliki mezhebini taklit etmektir. Maliki mezhebini taklit ediyorum diye kalbinizden geçirirseniz sivilcelerden çıkan kanlar abdestinizi bozmaz.


Renksiz su

Sual: Yaradan çıkan sarı su veya renksiz su abdesti bozar mı?

CEVAP

Yaradan ağrılı çıkan renksiz su, abdesti bozar. Ağrısız olarak çıkıyorsa, abdesti bozmaz. Ağrısız gibi, ağrılı çıkan renksiz suyun da, abdesti bozmayacağını bildiren âlimler olduğu için, uyuz, çiçek ve egzamalı olanların bu kavle uymaları caiz olur.


Toksinli su

Sual: Bazı hastalıklar için ayak altına Chi patche denilen Çin yakısı vuruluyor. Bu yakı, vücuttaki toksinleri emiyor. Yakı, çıkarıldığı zaman su ile ıslatmış gibi yamyaş oluyor. Sağlam deriden çıkan bu toksinli su, abdesti bozar mı?

CEVAP

Aynen ter gibidir, dört mezhepte de abdesti bozmaz.


İlaç dışarı çıkarsa

Sual: Deri altına enjektörle verilen ilâç, dışarı çıkınca abdest bozulur mu?

CEVAP

Bozulmaz. İlâçla birlikte kan da çıkarsa bozulur.


Kulağa damlatılan ilaç

Sual: Kulağıma damlattığım yağlı ilaç, ağzımdan ve burnumdan geldi. Abdestim bozuldu mu?

CEVAP

Kulağa damlatılan yağ, burundan çıkınca bozmaz, ağızdan çıkarsa bozar.


Ellerini çenesine dayayarak uyumak

Sual: Teşehhüddeki gibi oturup veya bağdaş kurup iki dirseğini iki dizi üzerine koyarak ellerini çenesine dayayıp uyumak veya taburede dirseğini dizine dayayıp uyumak abdesti bozar mı?

CEVAP

Evet, bozar.


Taburede otururken

Sual: Taburede oturup uyumak abdesti bozar mı?

CEVAP

Temkinli oturup uyunursa abdest bozulmaz.


Temkinli uyumak

Sual: Sandalye veya koltukta sırtımızı arkaya dayamadan, kollarımızı, dizlerimizin üstüne yaslayarak otururken uyumak bozar mı?

CEVAP

Temkinli olursa bozmaz. Temkinli olmak demek, abdestin bozulmaması için dikkatli olmak demektir. Dayandığı şey çekilince düşmezse temkinli uyuyor demektir, bozmaz.


Gözyaşı

Sual: Baş ağrısı sebebiyle gözden yaş gelse, abdest bozulur mu?

CEVAP

Bozulmaz. Gözdeki bir ağrı sebebiyle gelirse bozar.


Soğan doğrarken

Sual: Soğan doğrarken, gözden çıkan yaş, abdesti bozar mı?

CEVAP

Hayır, bozmaz.


Çapak

Sual: Gözden çapak çıkması abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz.


Sivilceden çıkan

Sual: Yüzdeki sivilceden veya siyah kabarcığın içinden çıkan kuru iltihap gibi olan şey abdesti bozar mı?

CEVAP

Bahsettiğiniz şeyler, yağ bezleri falan ise abdesti bozmaz.


Baş dönmesi

Sual: Hap içip başı dönse, sallanarak yürüse abdest bozulur mu?

CEVAP

Baş dönmesi bozmaz, hap sarhoş etmişse bozulur.


Kulaktaki akıntı

Sual: Kulaktaki akıntı, ağrısız olarak dışarı çıksa abdesti bozar mı?

CEVAP

Evet.


Kıl kurdu ve solucan

Sual: Kendiliğinden çıkan kıl kurdu ve solucan, abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozar.


Kıl çekince

Sual: Yüzden kıl çekilince, kıl dibindeki yağ bezesi de kıl ile dışarı çıkarsa abdest bozulur mu?

CEVAP

Bozulmaz.


Şeytan tırnağı

Sual: Şeytan tırnağı denilen, tırnak kenarında ete batan kısım koparılınca abdest bozulur mu?

CEVAP

Abdest bozulmuş olmaz. Saç, sakal, bıyık, tırnak kesmekle de abdest bozulmuş olmaz. Kesilen yerleri yıkamak lazım olmaz. Derideki yaraya merhem sürülmüş ise, merhemin üstü yıkanır. Yıkamak yaraya zarar verirse, mesh edilir. Yıkadıktan sonra merhem düşerse, altı iyi olmuş ise, altı yıkanır, iyi olmamış ise, yıkanmaz.


Namazda yel kaçıran

Sual: Bir kimse her namazda yel kaçırdığını hissediyor. Başka zaman olmuyor, ne yapmak lazım?

CEVAP

Bu konuda hadis-i şerif var. Bunu şeytan yapıyormuş. Dübür kısmını üflüyor, insanı şüpheye düşürüyormuş. Onun için Peygamber efendimiz, (Bir ses ve koku duymadıkça abdestiniz bozulmuş olmaz) buyuruyor. Demek ki bu vesvesedir, önem vermemek gerekir. Eğer, elinde olmadan gerçekten yel çıkıyorsa, o zaman Maliki mezhebini taklit eder. Çünkü Maliki mezhebinde elde olmadan çıkan gaz abdesti bozmaz.


Yel ve idrar kaçırmak

Sual: Ara sıra elde olmadan tutamayarak yel ve idrar kaçırmak abdesti bozar mı?

CEVAP

Maliki taklit edilirse bozmaz.


Alkollü parfüm

Sual: Alkollü parfüm kullanmak abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz, namaza da mani olmaz.


Şehvetle bakmak

Sual: Yabancı kadına şehvetle bakmak Hanefi ve Maliki mezheplerinde abdesti bozar mı?

CEVAP

Şehvetle bakmak haram ise de abdesti bozmaz. İbadetlerin sevablarını yok eder.


Müstehcen resime bakmak

Sual: Müstehcen resim ve porno filmleri izlemek guslü ve abdesti bozar mı?

CEVAP

Guslü de bozmaz, namaz abdestini de; ama bunları seyretmek haramdır, günahtır. Mezi gelirse abdesti, meni gelirse guslü de bozar.


Alkollü krem ve kolonya

Sual: İçinde alkol bulunan cilt kremi veya kolonya abdesti bozmaz mı?

CEVAP

Bozmaz, namaza da mani olmaz.


Abdestin bozulmasıyla günah farklıdır

Sual: Deniz kenarında bikinili bayanları görüyoruz. Bu durumda guslümüz ve abdestimiz bozulur mu?

CEVAP

Bikinili kadınlara bakınca namaz abdesti de bozulmaz, gusül abdesti de. Fakat bakmak günah olur.


Saçını erkeklerin görmesi

Sual: Bir bayanın abdest aldıktan sonra, saçlarını erkeklerin görmesi abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz. Günah ayrı abdestin bozulmuş olması ayrıdır.


Kadın doktorunun abdesti

Sual: Erkek veya bayan kadın doktoru veya ebe, Ramazanda, abdestli iken bir kadına doğum yaptırsa, orucu, guslü veya abdesti bozulur mu?

CEVAP

Hanefi mezhebindeki kadın doktorunun veya ebenin, Ramazan-ı şerifte doğum yaptırmakla orucu, abdesti ve guslü bozulmuş olmaz. Zaruretsiz erkek doktora doğum yaptırmak caiz olmaz.


Kumar ve abdest

Sual: Kumar oynamak abdesti bozar mı?

CEVAP

Kumar oynamak büyük günah ise de, kumar oynamakla abdest bozulmaz; fakat tekrar abdest almak müstehabdır. (Ebussuud Efendi Fetvaları)


Oyun kâğıtları

Sual: Oyun kâğıtlarına el sürmek ve parasız eğlence için oynamak abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz, fakat kâğıt oynamak mekruhtur. Çayına bile oynansa haram olur.


Tavla oynamak

Sual: Tavla oynamak abdesti bozar mı?

CEVAP

Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı ile abdest alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]


Yani tavla oynamak her ne kadar abdesti bozmaz ise de, yeniden abdest almalıdır.


Ayağa batan ok

Sual: Hazret-i Ali, ayağına batan bir okun acısını duymamak için, (Ben namaza durunca çıkarın) buyuruyor. Hâlbuki ayağı yaralı olduğu için kan akıyor. Bu durumda abdest bozulacağı için namaz bozulmuş olmaz mı? Hazret-i Ali niye böyle namaz kıldı?

CEVAP

Yarasından kan akan özür sahibi olabilir. O haliyle namaz kılar. Devamlı idrar ve yel kaçıran yani gelen yeli tutamayan da özürlü olarak namazını kılar. Sonra diğer üç mezhepte kanamak abdesti bozmaz. Belki Hazret-i Ali’nin ictihadı da öyle idi.


Uyku abdesti bozar

Sual: Vehhabiler, Mekke’de yatıp uyuduktan sonra, kalkıp namaz kılıyorlar. Bunların mezhebinde uyumak abdesti bozmuyor mu?

CEVAP

Dört hak mezhepte de yatıp uyumak abdesti bozar. Vehhabiler, dört hak mezhebin dışında oldukları için öyle yapıyorlar. Uykunun abdesti bozmasında dört mezhebe göre bazı farklılıklar vardır:

Hanefî mezhebinde: Makatın gevşek olacağı bir hâlde, mesela yan veya sırt üstü yatarak veya dirseğine yahut bir şeye dayanıp uyumak abdesti bozar. Dayandığı şey çekilince düşmezse, bozulmaz. Namazda düşmeden uyumak abdesti bozmadığı gibi, namaz dışında dizleri dikip, başını dizlerine koyarak, diz çökerek, bağdaş kurarak, teverrük ederek uyumak da bozmaz.


Hanbelî mezhebinde: Her ne hâl ve şekilde olursa olsun, uyku abdesti bozar. Ancak az sayılan oturma ve ayakta durma hâlindeki hafif uyku abdesti bozmaz.


Mâlikî mezhebinde: Ağır uyku, kısa sürse de abdesti bozar. Yatsa da, otursa da, secde hâlinde olsa da, hattâ ayakta olsa da abdesti bozar. Kısa bir an olursa bozmaz.


Şâfiî mezhebinde: Eğer makatı yere yerleşmişse, uyumak abdesti bozmaz. Bunun haricindeki uyku şekilleri bozar.


Şu hâlde yatarak uyumak dört mezhepte de abdesti bozuyor. (Mezahib-i Erbaa, Mizan-ül Kübra, Hindiyye)


Demek ki, dayanmadan uyumak, sadece Hanefî’de bozmuyor. Onların yatıp uyuduktan sonra, kalkıp abdest almadan namaz kılmaları, dört mezhepte de caiz değildir.


Avret yerini yıkamak

Sual: Su bulunmayan yerde küçük abdestini yapan, su bulunca, abdest alıp sonra idrar bulaşıklarını yıkarken, elini ön avret yerine değdirse abdesti bozulur mu?

CEVAP

Hayır, abdesti bozulmaz. Şâfiî’de kadın ve erkeğin abdesti bozulur. Mâlikî ve Hanbeli’de, sadece erkeğin abdesti bozulur.


Bademcik iltihabı

Sual: Abdest alırken, bademciklerden nohut büyüklüğünde iltihap gelse, abdesti bozar mı?

CEVAP

Hayır, bozmaz.


Kulak kiri

Sual: Kulağın içinden çıkan kirler abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz.


Basur çıkması ve abdest

Sual: Çıkan basur, el veya bir bezle yerine konsa, abdest bozulur mu?

CEVAP

Evet, bozulur, çünkü eline necasetten bir şey bulaşmıştır. Yani içeriden bir şey dışarı çıkmış oluyor. (Hindiyye)


Sigara ve abdest

Sual: Sigara veya bira içmek, abdesti bozar mı?

CEVAP

İkisi de bozmaz. Biranın haram olması ayrı, abdesti bozup bozmaması ayrıdır. İnsan haram olan idrarı veya kanı içse haram işlemiş olur; fakat abdesti bozulmuş olmaz.


Sargılı yara

Sual: Yaradan çıkan kan ve irin, sargıdan dışarı çıkarsa abdest bozulur mu?

CEVAP

Evet, abdest bozulur, sargının dışına çıkmazsa bozulmaz. Eğer sargı iki üç kat olur da ıslaklık bir kısmına geçerse, yine abdest bozulur. (Hindiyye)


Böyle yaralı durumlarda, Mâlikî mezhebi taklit edilirse akıntılar abdesti bozmaz.


Bebeğin altını temizlerken

Sual: Bebeğin altını temizlerken, ön veya arka avret yerine elinin içiyle dokununca abdest bozulur mu?

CEVAP

Hanefi’de ve Maliki’de bozulmaz. Şafii’de ve Hanbeli’de bozulur.


Abdestin bozulması

Sual: Avret yerine dokunmakla Şâfiî ile Mâlikî’de abdestin bozulması farklı mıdır?

CEVAP

Evet, farklıdır. Mâlikî'de sadece erkek, kendi ön avret yerine dokununca abdest bozulur, başkalarının avret yerine dokunsa bozulmaz. Şâfiî'de ise, kendinin, başkalarının, hattâ altını temizlediği erkek veya kız bebeğin ön veya arkasına dokunmakla abdest bozulur. Mâlikî'de bozmaz.


Şâfiî'de parmak uçları ve aralarıyla dokunulsa abdest bozulmaz. Sadece çıplak olarak parmakların içiyle ve avuç içiyle dokunmak bozar.


Mâlikî'de ise, avuç içi veya elin yan tarafları veya parmakların alt ve yan kısımları veya baş taraflarıyla ön avret yerine çıplak olarak dokunursa abdesti bozulur. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)


Şâfiî'de abdesti bozar

Sual: Şâfiî mezhebinde, genç bir erkeğin çok yaşlı bir kadının eline dokunması abdestini bozar mı? Diğer üç hak mezhepte durum nasıldır?

CEVAP

Şâfiî'de bozar. Hattâ çok yaşlı pirifâni denilen bir erkek, çok yaşlı bir nineye dokunsa her ikisinin de abdesti bozulur. Şehvet kastı olmasa da, nine çok çirkin olsa da, hattâ ölü olsa da yine abdesti bozulur. Yedi yaşından büyük kız çocuklarına dokunmak da abdesti bozar. Yedi yaşından küçük ise bozmaz. Hanbelî mezhebinin hükmü de bu konuda Şâfiî gibidir. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)


Mâlikî mezhebinde ise lezzet kastıyla dokunursa bozulur. Lezzet kastıyla dokunmaz, ama dokununca lezzet alırsa abdesti bozulur. Lezzet kastıyla dokunur, fakat lezzet duymasa da abdesti bozulur. Yedi yaşından küçük bir kız çocuğuna veya çok yaşlı kadına dokunmak abdesti bozmaz. Kadının saçına lezzet kastıyla dokunmak da abdesti bozar veya lezzet kastı olmadan kadın saçına dokunulur da lezzet duyarsa abdest bozulur. Ama kadın saçları erkeğe dokunursa kadının abdesti bozulmaz. Çünkü kadın, bundan bir şey hissetmez. Hanbelî ve Şâfiî’de ise, saça dokunmak abdesti bozmaz. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)


Hanefî mezhebinde ise, genç de olsa kadına dokunmak abdesti bozmaz. Hattâ şehvetle de dokunsa bozmaz. Dokununca şehvetlense de, şehvetlenmese de, mezi gelmedikçe abdesti bozulmuş olmaz.


Namazda gülmek

Sual: Seadet-i Ebediyye kitabında, (Namazda gülmeyi yanındakiler işitirse, kahkaha denir. Kahkahayla gülmek abdesti bozar) deniyor. Ben bu ifadeden, yanımda kimse yoksa veya oradakiler sağırsa yahut çok gürültü olup duyamıyorlarsa, kahkahayla da gülsem, abdestimin bozulmayacağını anlıyorum. Anladığım doğru mu?

CEVAP

Doğru değildir. Yanımızda insan olmasa da, yanımızdakiler duyabilecek kadar bir sesle gülmek abdesti bozar. İsterse yanımızda hiç kimse olmasın, ölçü onların duyması değil, oradaki kimselerin duyabileceği derecede gülmektir.


Bunun gibi, namazda kendi işiteceğimiz kadar bir sesle okumamız gerekir. Gürültü olur da, kendimiz işitmesek, yine aynı tonda okuduğumuz için namaz sahih olur.


Sual: Saçı, sakalı, bıyığı tıraş etmek, tırnak kesmek, abdesti bozar mı, eğer bozmazsa tırnak kesildiği zaman parmakları yıkamak gerekir mi?

Cevap: Saç, sakal, bıyık, tırnak kesmek abdesti bozmaz. Kesilen yerleri yıkamak da lazım olmaz. Fıkh-i Gîdânî şerhinde diyor ki:

“Tırnak kesince, abdest bozulmaz. Elleri yıkamak müstehab olur.” Yara üzerindeki kabuğun düşmesi ile de abdest bozulmaz.


Sual: Bir kimse abdestli iken, sülük veya sivrisinek, bu kimsenin kanını emse, abdesti bozulur mu?

Cevap: Sülük, çok kan emerse, abdest bozulur. Sinek, sivrisinek, pire, tahta biti gibi haşereler, çok emseler de abdest bozulmaz.


Sual: Şehvetlenip mezi gelirse, abdest bozulur mu?

Cevap: Vedi, mezi çıkınca dört mezhepte de abdest bozulur. Hanbelide gusül abdesti de lazım olur.


Sual: Abdestli iken çocuğunu emziren bir kadının abdesti bozulur mu?

Cevap: Çocuk emziren kadının abdesti bozulmaz.


Kaynak: dinimizislam.com