Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular:
“Hakîkat, şerîattan ibârettir.”
(Son Halkalar I, sh 456)
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular:
“Hakîkat, şerîattan ibârettir.”
(Son Halkalar I, sh 456)
Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) Hazretleri buyurdular;
“Meşâyıh-ı Nakşibendiyyenin mesleki (Nakşibendî büyüklerinin yolu) tarîk-i Nübüvvetle vusûldür (Nübüvvet yolu ile kavuşucu/kavuşturucudur).”
(Son Halkalar I, sh 454)
Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretleri buyurdular ki;
“Adl; kendi mülkünde tasarruf, zulm; gayrin mülk ve mal ve ihtisasına tecavüzdür.”
(Son Halkalar I, sh 444)
...
Efendi hazretlerinin bu izahından anlaşılıyor ki;
Mâlikü’l-mülk ve hâliku’l-mükevvinât olan Allahu teala için “adâlet” fiilinin gayrisi söylenemez, tasavvur dahi edilemez.
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular:
“Akıl, bir kuvve-i derrâkedir (anlayış kuvvetidir). Hakkı bâtıldan fark ve temyîz (ayırmak) için halk olunmuştur (yaratılmıştır). Hakkı bâtıla iltibâs (karıştırma) isti’dâdında bulunan ins ve cin ve melâikede halk olunmuştur.
Zât-ı Bârî’de (Allahu teala için) ve Zât-ı Bârî’ye tealluk eden mesâilde (meselelerde, işlerde) hakkı batıl ile iltibas (karıştırma) istidâdı olmadığından, o nev’i mesâilde başlıbaşına medâr-ı ihticâc (delile esas) olmaz.
Umûr-ı ibâdda (kulların işlerinde) iltibâs istidâdı olduğundan mesâil-i ubûdiyyette sahîh olur.
Umûr-ı rubûbiyyette iltibâs istidâdı olmadığından, o mesâilde akıl mütemeşşi değildir (yürüyemez).
Rubûbiyyet, vahdet-i mutlakadır (her iş ve halde tek ve benzersiz olmaktır). Orada temyîz ve temyîze mecal yoktur (güç yetmez). Öyle ise aklın cevlângâhı (dolaşacağı yer) değildir.
Bir de, akıl âlet-i kıyâs (ölçü âleti) olup, ma’rifetullahda kıyâs merdûddur (redd olunmuşdur).”
(Son Halkalar I, sh 445)
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular ki;
“(Tam) akl-ı selîm hiç yanılmaz, hiç hata etmez. Mûcib-i nedâmet (pişmanlığı gerektirecek) hiçbir harekette bulunmaz. Düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Hep doğru ve savab ve akibeti iyi işlerde bulunur. Doğru düşünür, doğru yolu bulur.
Bu nev’i akıl, ancak enbiyâ-i izâm aleyhisselâmda bulunur. Her teşebbüs buyurdukları işlerde muvaffak olmuşlardır. Mûcib-i nedâmet ve hasaret hiçbir şeyde bulunmamışlardır. Bu akıllara karîb (yakın), Eshâb-ı kirâm, Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în ve alâ merâtibihim (derecelerine göre) eimme-i dîn (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmîn) akıllarıdır. Bunların akılları ahkâm-ı ilâhîye karîb (yakın) akıllardır. Onun için bunların zamanında âlem-i İslâmiyyet tevessü’ ediyordu (genişliyordu). Ahvâl-i âleme vâkıf olanlar, bunu ziyâdesi ile tasdîk etmeğe mecbur olurlar.”
(Son Halkalar I, sh 446-447)
Trabzon’un Sürmene kazâsının Baștımar köyünde 1938 senesinde başlayan hayatları, Allahu teâlânın rızası uğruna geçen 81 sene sonra, miladi 1 Zi’l-hicce 1440 – 2 Ağustos 2019 Cuma günü Trabzon’da nihayet buldu. Kabri doğduğu köydedir.
Kuleli Askerî Lisesi’ni bitirdikten sonra bir iki ay Harb Okulu’na devam etti. Buradan Türk Silahlı Kuvvetleri adına Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçiș yaptı. Fakülteden “pekiyi” derece ile mezun oldu. Rus Dili ve Edebiyatı dıșında İngilizce ve Tarih Bölümü’nün Orta Çağ Tarihi Anabilim Dalı’ndan sertifika aldı. Ankara’da Kara Harb Okulu’nda bir yıl vazîfe yapıp İstanbul’da Kuleli Askerî Lisesi Rusça öğretmenliğine tayin oldu. On altı yıl bu vazîfede bulundu. İki yıl Türk-Rus hududu rodemarkasyonu, ya‘nî sınır düzeltme çalıșmalarında tercüman olarak görev aldı.
Öğretmenlik hayatı Kuleli Askerî Lisesi’nde, Harb Akademisi’nde ve Ordu Yabancı Diller Okulu’nda geçti. Üniversitede talebe iken, yaz tatillerinde Arabçaya çalıștı. Sarf ve nahvi memleketinde Hacı Hanefî Hoca’dan okudu. Subay çıktıktan sonra devrin en büyük âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvasî hazretlerinin büyük oğlu, Kadıköy Müftüsü, faziletli Seyyid Ahmed Mekkî Efendi’den mantık, fıkıh, usûl-i fıkıh, akaid, meanî, tefsîr ve benzeri ilimleri tahsîl etti. Van Müftüsü Seyyid Muhammed Kasım Efendi’den ilimde icâzet aldı.
Kuleli Askerî Lisesi’nde talebe iken mezkûr Abdülhakîm Arvasî hazretlerinin ma‘nevî evlâdı kimyâ öğretmeni Hüseyin Hilmi Ișık Efendi’nin talebesi oldu ve onun yol göstermesi ile hayatının istikametini buldu. Ve bundan sonra hep onu ve büyüklerini takib etti. Tasavvufa da meraklıydı. Bu yolda Seyyid Abdülhakîm ve İmâmı Rabbânî hazretleri ve yolundakilerle mânevi irtibatı yanında, Afganistan’da bulunan Müceddidî yolunun temsilcisi İbrâhim Müceddid ile mektûblașmaları olmuștur.
Ayrıca Doğu Türkistan’dan Kayseri’ye hicret eden Abdülhalîl-i Müceddidî hazretleri ile zaman zaman İstanbul’da ve Kayseri’de görüșüp, husûsi halkasına dâhil olmuștur. Her ne kadar bu hususta fazla konușmazsa da, oradan istifade ve istifaze eylemiș olduğu, el ve izin almıș olduğu yakınlarınca ma‘lûmdur.
1983 yılında devlet hizmetindeki görevini tamamladıktan sonra bütün zamanını Türk-İslâm klasiklerini günümüz Türkçesine aktarmakla geçirdi. Osmanlıca pek çok klasik eserin yanında Arapça ve Farsça, biraz da Urducadan olmak üzere yirmibeș-otuzbin sayfayı așan çevirilerle, telif ve tercüme kitab ve risâleler olmak üzere ellinin üzerinde eseri bulunmaktadır.
Reklamdan ve zâhirden uzak, hakîkate ve içe dönük, hizmetle geçen bir hayatı vardı. Tanıdıkları çok, dostları azdı. Gece onun için gündüzden kıymetli idi. Büyüklerinin dostu, küçüklerinin melcei ve duâcısı idi.
Hayatı ni’met, memâtı nikmet idi, üzüntü idi. Her nefesini Resûl-i Ekremin (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) dinine hizmetle geçirmek, en güzel ve devamlı duâsı idi.
Allahu teâlâ makamlarını âlî, sevenlerine şefaatlerini ihsan buyursun. Amin.
Arapçadan Tercümeler:
1- Mîzânü’l-Kübrâ [Dört Hak Mezhebin Fıkıh Kitabı]
2- Keșfü’z-Zünun ve Zeyli [4 cild] [Basılmamıștır]
3- Șir‘atü’l-İslâm
4- Tarîkü’n-Necât
5- Risâle-i Münîre
6- Dav’ü’ș-Șems [Gün Ișığı]
Farsçadan Tercümeler:
1- Zûbdetü’l-Makâmât [Berekât – İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Menâkıbı]
2- Kimyâ-yı Seâdet
3- Evliyanın Kutbu Muhammed Masûm Farukî [Farsçadan Derleme – İçerisinde – Yevakıtü’l-Harameyn Risâlesi ve Ezkâr-ı Ma’sûmiyye]
4- Riyadü’n-Nâsıhîn
5- Mekâtib-i Șerîfe
6- Dürrü’l-Meârif
7- Umdetü’l-Makâmât
8- Mebde ve Meâd
9- Türpüștî Risâlesi
10- Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Divânı
11- Tashihü’l-Mesâil: Vesikalarla Vehhâbiliğin İç Yüzü
12- Seyfü’l-Ebrâr: Mezhebsizlik ve Vehhâbilik
13- Hazinetü’l-Meârif [Ma’rifetler Hazînesi] – Mektûbât
14- Mektûbât-ı Ma’sûmiyye [3 cild, 2 kitap hâlinde]
15- Șâh-ı Nakșibend (kaddesallahu sirrehul bârî)
Osmanlıcadan Tercümeler:
1- Birgivî Vasiyetnâmesi
2- Büyük Amentü Șerhi [Feraidü’l-Fevaid fi Beyâni’l Akaid]
3- Dürr-i Yektâ Șerhi
4- Mevzuâtu’l-Ulum [2 cild]
5- Mir’at-i Kâinât [2 cild]
6- Gülzâr-ı Saminî [Mektûbât – 2 cild]
7- Altı Parmak: Peygamberler Tarihi
8- Mâ’rifetnâme
9- Reșahât Ayn’ü’l-Hayât
10- Gunyetü’t-Tâlibin [İlim ve Esrar Hazinesi]
11- Șemâil-i Șerîfe
Derleme-Te’lif Eserler:
1- Menkıbelerle İslâm Meșhurları Ansiklopedisi [4 cild]
2- Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Külliyâtı [2 cild]
3- Çeșme-i Muhabbet [Mevlânâ Hâlid Divânında]
4- İmâm-ı Rabbânî ve Yolundakilerde Namaz
5- Ehl-i Beyt ve Bazı Șecereler
6- Ziyaeddin Mevlânâ Hâlid (kuddise sirruh)
7- Mecd-i Tâlid fî Menâkıb-ı Mevlânâ Hâlid ve Arabî, Farisî Mektûbları
8- Gün Batarken Gördüğüm Son Ișık
9- Hac Rehberi
10- Lâ İlâhe İllallah
11- Muhammedûn Resûlullah (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem)
12- İmâm-ı Â’zam Ebû Hanife (rahmetullahi teâlâ aleyh)
13- Seyyid Abdulkâdir Geylânî & Șâh-ı Nakșibend (kuddise sırrıhuma)
14- Hanefî Mezhebinde Namaz
15- Kelâm-ı Kibâr [Hikmetli Sözler]
16- Șah-ı Nakșibend “kaddesallahu sirrehul bârî”
Risâle Derlemeleri
1- Nadir Risâleler
– Risâle-i Vâlidiyye [Ubeydullah-ı Ahrâr (kuddisesirruh)]
– Muhyiddin Arabî’nin Șerîat, Tarîkat ve Hakîkat Risâlesi ve Șerhi
– Tesviyetül İmâd Risâlesi [Din Direğini Doğrultmak]
– Tevbe, İstiğfâr ve Faydaları Hakkında Risâle [Arabîden]
– Zikrin Fazîleti Hakkında Risâle [Arabîden]
– Resûlullah’a Salavâtın Fazîleti Hakkında Risâle [Arabîden]
– Yevakıtu’l-Harameyn Risâlesi
– Kıyamet ve Kıyamet Alametleri Hakkında Risâle
– Șâh-ı Râh Risâlesi
– Mebde ve Me’âd Risâlesi
– Rûhû’l-Ârifîn Risâlesi [Ziyâeddin Gümüșhânevî – Arabî]
– Șifâü’l-Mümînin Risâlesi
– Cilâü’l-Külûb ve Keșfü’l-Kurûb Mênakıb-ı Ebû Eyyûb [Arabîden”] [Eyyüb Sultan Hazretleri (radıyallahu teâlâ anh)]
– Ehl-i Beyt Risâlesi
2- Nadir Risâleler II: Kadı Senâullah Pâniputî Hazretlerinin Risâleleri
– İslâm Hukuku [Hukuku’l-İslâm]
– Zarurî Bilgiler [Mâ Lâ Büdde Minhü]
– Ölüm ve Kabir Hâlleri [Tezkiretü’l-Mevtâ ve’l-Kubur]
– İrșâdü’t-Tâlibîn [Müceddidi Yolu]
3- Nadir Risâleler III: Vesîletü’n-Necât [Seâdet Yolu]
– Risâle-i Münire
– Ehl-i Sünnet İtikâdı
– Namaz ve Fazileti
– Oruç Risâlesi
– İslâm’da Alıșveriș-Bey ve Șirâ
– Dört Büyük İmâm
– Hucec-i Katiyye
– Tariku’n-Necât [Kurtuluș Yolu]
– Tenvir Risâlesi (Kader Hakkında)
4- Nadir Risâleler IV: Takvâ Yolu
– Takva Risâlesi
– Sirâcü’l-Musallî [Namaz Kılana Ișık]
– Et-Taklid ve’t-Telfik
– Mecmûa-i Deâvat [Dualar Risâlesi]
– Malûmât-i Nafia [Fâideli Bilgiler]
– Așere-i Mübeșșere [Cennetle Müjdelenen On Sahabî]
– Gâyetü’l-İmkân fî Ma’rifeti’z-Zaman ve’l-Mekân [Zaman ve Mekânın Delillerle Anlașılması]
– Behçetü’s-Sâliki ve Nehcetü’l-Meslekin [Sâliklerin güzeli ve Yolların özeli]
– İslam Hukukunun İncelikleri
– Ölüm Halleri ve Kabir Ziyareti
– Ruh Risâlesi
– Tarikât-ı Nakșibendîyye Risâlesi
– Mazhar-ı Can-ı Canân Hazretlerin Mektûbları
– Mesîretü’s-Sâlikîn Alâ Sîreti’s-Sâirin [Sâliklerin yolu seyredenlerin hâli]
– Tarika-i Aliyye-i Nakșibendîyye-i Hâlidiyye
– Mevlâna Hâlid-i Bağdadî Hazretlerinin Akâid Risâlesi
– Müridlerin Zikir Adâbı Hakkında risâle
– Mecmuâ’dan Çok Muhim Bir Mektûb
Bunlarla beraber Süleyman Kuku, İmâm-ı Rabbanî hazretlerinin Mektûblarından bazılarını tercüme etmiș ve Kısas-ı Enbiyâ gibi bazı eserlerin bazı bölümlerini sâdeleștirmiștir. Eserlerinden bazıları “A. Farûk Meyân”, bazıları da dostlarının isimleriyle neșredilmiștir.
...
Bu eserleri https://cesmekitabevi.com/ web sitesinden temin edebilirsiniz.
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh), aklın izâhı meyanında devamla buyurdular:
“Ukûl-i sakîme (kusurlu akıllar); bunların (akl-ı selîmin) aksi ve nâkîz-i (tersi) olan şeylerdir. Düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde ekseriya yanlış düşünürler, yanlış yaparlar. Mûcib-i melâlet ve melâmet ve hasaret ve nedâmet (üzüntüye, ayıplanmağa, ziyana ve pişmanlığa sebeb olur). Telehhüf ve tessüfleri (üzüntü ve esefleri) artar.
Mü’minin dînî aklı ve dünyevî aklı olduğu gibi, kâfirin dahi dînî ve dünyevî aklı vardır. Kâfirin dünyevî aklı dînî aklından kâmildir (üstün, fazladır). Bu dahi, dâimi ve müstemîr (devamlı) değildir.”
(Son Halkalar I, sh 447)
(Aklın Delîl Olması)
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular ki;
”İnsanların hilkat (yaratılış) ve ahlâklarının tefâvütü (farklı olması) gibi, akıl ve tab’ ve amelin dahi tefâvütü vardır. Birisinin aklına muvafık ve mutabık bulunan bir madde, diğerinin aklına hiç de muvafık olmayabilir. Birisinin tab’ına mutâbık (uygun) olan bir şey, diğerinin tab’ına mutabık olmaz.
Binâen aleyh, din işlerinde akıl hüccet-i tamm (tam hüccet, delîl) olamaz. Ancak akıl ile şer’ (şerî’at, İslâmiyyet) hüccet-i kâmil olur.
Akıl hüccettir. Fakat murad, akl-i selîmdir. “
(Son Halkalar I, sh 447-448)
Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) Hazretleri, bir suale dair yazdıkları cevâbda buyurdular ki;
“Îmân hasıl olunca, zâten kâmildir. Zirâ ziyâdelik ve noksanlık kabul etmez. Mâhiyet itibârı ile ne zâid ve ne de nâkıs olur. Zâid (ziyâdelik) ve kâmil olması, inkişâf ve incilâ (parlaklık) itibâriyledir.”
(Son Halkalar I, sh 449)
Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular:
“Servet-i Âlem’in (sallallahu teala aleyhi ve sellem) risâlet ve nübüvvet itibariyle getirdiği akâidi, akla ve hikmete ve felsefeye havâle ve ihâle etmeksizin, îkan )yakîn) ve tasdîk etmekle hâsıl olur. Veyâhud Resûl ve aklı birlikte tasdîk etmiş olur. Akla uygun olmak itibariyle tasdîk ve îlan ederse, aklı tasdîk etmiş olur. Ol vakit risâlete itimâd-ı tâmm hasış olmaz. İtimâd-ı tâmm hasıl olmayınca, mâhiyet-i îmân tecezzî (bölünme) kabul etmediğinden dolayı îman olmaz. Belki (muhakkak ki) Resûlün tebliğine muvâfık olursa (uygun olursa), akl-ı kâmil ve akl-ı selîm olur. Ya’nî kemâl-i istifâde olur.”
(Son Halkalar I, sh 449)
...