Akıl nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akıl nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AKIL

Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular:

“Akıl, bir kuvve-i derrâkedir (anlayış kuvvetidir). Hakkı bâtıldan fark ve temyîz  (ayırmak) için halk olunmuştur (yaratılmıştır). Hakkı bâtıla iltibâs (karıştırma) isti’dâdında bulunan ins ve cin ve melâikede halk olunmuştur. 

Zât-ı Bârî’de (Allahu teala için) ve Zât-ı Bârî’ye tealluk eden mesâilde (meselelerde, işlerde) hakkı batıl ile iltibas (karıştırma) istidâdı olmadığından, o nev’i mesâilde başlıbaşına medâr-ı ihticâc (delile esas) olmaz. 

Umûr-ı ibâdda (kulların işlerinde) iltibâs istidâdı olduğundan mesâil-i ubûdiyyette sahîh olur. 

Umûr-ı rubûbiyyette iltibâs istidâdı olmadığından, o mesâilde akıl mütemeşşi değildir (yürüyemez). 

Rubûbiyyet, vahdet-i mutlakadır (her iş ve halde tek ve benzersiz olmaktır). Orada temyîz ve temyîze mecal yoktur (güç yetmez). Öyle ise aklın cevlângâhı (dolaşacağı yer) değildir. 

Bir de, akıl âlet-i kıyâs (ölçü âleti) olup, ma’rifetullahda kıyâs merdûddur (redd olunmuşdur).”

(Son Halkalar I, sh 445)

AKL-I SELÎM

 Efendi Hazretleri (kaddesallahu teala sirreh) buyurdular ki;

“(Tam) akl-ı selîm hiç yanılmaz, hiç hata etmez. Mûcib-i nedâmet (pişmanlığı gerektirecek) hiçbir harekette bulunmaz. Düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Hep doğru ve savab ve akibeti iyi işlerde bulunur. Doğru düşünür, doğru yolu bulur. 

Bu nev’i akıl, ancak enbiyâ-i izâm aleyhisselâmda bulunur. Her teşebbüs buyurdukları işlerde muvaffak olmuşlardır. Mûcib-i nedâmet ve hasaret hiçbir şeyde bulunmamışlardır. Bu akıllara karîb (yakın), Eshâb-ı kirâm, Tâbi’în ve Tebe-i tâbi’în ve alâ merâtibihim (derecelerine göre) eimme-i dîn (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmîn) akıllarıdır. Bunların akılları ahkâm-ı ilâhîye karîb (yakın) akıllardır. Onun için bunların zamanında âlem-i İslâmiyyet tevessü’ ediyordu (genişliyordu). Ahvâl-i âleme vâkıf olanlar, bunu ziyâdesi ile tasdîk etmeğe mecbur olurlar.”

(Son Halkalar I, sh 446-447)