Yâdigâr mektûblar 17.mektûb

 30 Saferü'l-Hayr 1374 [27.10.1954]

Selâmün aleyküm Aziz kardeşim Sâim Bey

21 Saferü'l-Hayr târihli kıymetli mektûbunuzu aldım. Sıhhat ve âfiyet haberlerinize memnûn oldum. Cenâb-ı Hak size her türlü  din ve dünyâ seâdetini ve selâmetlerini ihsân buyursun. Yeni evimiz hakkındaki duâlarınıza çok teşekkür ederim. Cenâb-ı Hak sizi de dünyâda iyi mekânlara ve Cennet'de Firdevs köşklerinde iskân buyursun.

Kardeşim, zekât vermekde çok güzel hareket etmişsiniz. Zekâtı hesab edip, kaç lira tutarsa, fakirin aynı fiyata satabileceği kadar altın alırsınız. Tabiî alırken bir kaç lira fazla vermeniz icâb eder. Bu altınları fakirlere taksim edersiniz ve taksim ederken, ona kolaylık olmak için satın almağı teklif edersiniz. Satmazsa kendisi bilir. Birkaç ay sonra size verirse, aynı kıymete satın alıp, daha ucuz satın almazsınız. Altın kıymetden düşerse, hiç ucuz satın almazsınız. Fakat tabiî sarrafa düşük satacaksınız ve siz birkaç lira ziyan edeceksiniz. Bu fark sarrafa gitmez. Ya'nî sizin bu zararınızı sarraf kazanmaz. O günkü piyasaya göre sarraf yine az bir fark ile satacakdır. Eğer birkaç aylık piyasada altın daha kıymetli ise fakirden tabiî yüksek fiata alıp, fakiri kazandırırsınız. Ya'nî herhalde fakirin aleyhine hareket etmeyiniz. Eğer birkaç ay sonra fakir size mürâceat etmez de kendisi satarsa sizi alâkadar etmez. Ne yaparsa yapsın. Zekâtları Ramezân-ı şerifde vermek efdaldir. Zirâ Ramezân-ı şerifde yapılan her bir ibâdete 70 misli fazla sevâb vardır.

At ve motosiklet san'at eşyâsıdır ve zâtî eşyâdır. Bunlardan zekât verilmez. Zekât yalnız altın, gümüş ve ticâret eşyâsından verilir. Mürted arkadaşlardan muhtelif zemânlarda gelen tebrîkleri saklayıp, bunlara yalnız Şeker bayramında ve Kurban bayramında  tebrik gönderirsiniz ve kısaca Şeker bayramınızı ve Kurban bayramınızı tebrik ederim dersiniz. Dost ve düşman ile iyi geçinmek lâzımdır. Yalnız dostlara gidersiniz. Düşmanlara hiç gitmezsiniz. Yolda, dâirede,vazîfede rastladıkça selâmlaşıp gülersiniz. Fazla konuşmazsınız.

Bâkî duâlar ederim ve hayrlı duâlarınızı beklerim kardeşim. Beybabam Ziyâ Bey'de selâm ve duâlar ediyorlar. 

Kardeşiniz Hüseyn Hilmi Işık 

Not: Bayram namazına gitmeden evvel tatlı yemek sünnet olduğu için, fıtra bayramı'na Osmanlılar şeker bayramı demiştir. Hilmi Efendi, bu sünneti hatırlattığı için bu ismi kullanmakta mahzur görmezdi; hatta tasvib ederdi.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Cümleten *Hoş* geldiniz kardeşim. *Siz* şöyle buyurun, *Alî bey* de aranıza iyi yakışır. Bu *Kapı* nın içinde olun da, nereye oturursanız oturun. Kapının *İçinde* olmak büyük *Seâdet* dir. 


*Şeref-ül mekân, bil mekîn!* Ne demek bu? Yâni bir binânın kıymeti, içindekilerden belli olur. İçindekiler *Kıymetli* ise, o yer de *Kıymetli* dir. 


İçindekiler kıymetli *Değil* se, o yerin de kıymeti *Olmaz*. Peki, kıymetli olmak ne demek? Kıymetli olmak için, evvelâ *Kalbi* temiz olacak, *İbâdet* lerini yapacak, *Harâm* lardan sakınacak. 


Bu da, Allahdan korkmakla olur. Yâni Allahdan korkan, *Kıymetli* dir. Allahdan korkmak da, *İlim* le olur. İnsanlar içinde, Allahdan en çok korkan, *Âlim* lerdir. Âyet-i kerîme bu. 

● ● ● 

Öyleyse biz de öğreneceğiz. *Çocuk* iken ve *Genç* iken öğrenilenler, *Taş’a* yazılan yazı gibidir kardeşim, silinmez. Mezar taşlarındaki yazılar bile, *Asır* lar geçdiği hâlde silinmiyor, kaybolmuyor. 


Ama *Yaşlı* lar öyle değil. Onların öğrendikleri, *Buz’a* yazılan yazı gibidir. Buz eriyince, *Yazı* nın kaybolduğu gibi, yaşlının öğrendiği de çabuk unutulur. 

● ● ● 

Bir hizmet ne kadar *Zor* ise, Allah indinde o kadar *Makbûl* dür kardeşim. Ben, hayâtım boyunca çok zorluklar, sıkıntılar çekdim. Bilhassa *Erzincan* da. 


Ama *Seâdet-i Ebediyye* nin üçüncü kısmını yazmak, orada nasîb oldu. Bu arada yatağımı aldılar, yorganımı aldılar, odamın camını kırdılar. Kış kıyâmet. Bütün bu *Zorluk* ları bilerek çekdim. 


Çünkü biliyordum ki, bir hizmet ne kadar *Zorluk* larla yapılırsa, o hizmet o kadar *Fâideli* ve o kadar *Kıymetli* olur. 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Ne demek bu? Mü’minin kabri, Cennet bahçesidir. Hadîs-i şerîfdir bu. Mü’minin kabri, karanlık değildir. *Nûrlu* dur, *Aydınlık* dır. Çünkü *Cennet bahçesi* dir.


İnsan *Cennet Bahçesi* ni ziyârete gitmez mi? Onun için mü’minlerin kabrini ziyâret etmek lâzım. *Cennet bahçesi* ni ziyâret etmek için, *Mü’min* in kabrine gitmeli. 


Hele ki *Büyük Zât* ların kabri. Onları ziyâret eden, hem çok *Sevap* kazandığı gibi, ayrıca o büyüklerin *Feyz* lerinden de çok istifâde eder. 


Kardeşim, siz hem *Ehl-i sünnet* müslümânsınız, hem de Allahü teâlânın dînini doğru olarak yayıyorsunuz, O’nun dînine *Hizmet* ediyorsunuz. Bu iş, peygamberlik *Vazîfe* sidir, kıymetinizi bilin.

Küfrden kurtulmak için

ÇOK MÜHİM TENBİH

Erkek olsun, kadın olsun, her müslimânın, her sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emrlerine, ya’nî farzlara ve yasak etdiklerine [harâmlara] uyması lâzımdır. Bir farzın yapılmasına, bir harâmdan sakınmağa ehemmiyyet vermiyenin îmânı gider, kâfir [Allahın düşmanı] olur. Kâfir olarak ölen kimse, kabrde azâb çeker. Âhıretde Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Afv edilmesine, Cehennemden çıkmasına imkân ve ihtimâl yokdur. Kâfir olmak çok kolaydır. Her sözde, her işde kâfir olmak ihtimâli çokdur. Küfrden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahî, hergün bir kerre, (Yâ Rabbî! Bilerek veyâ bilmiyerek küfre sebeb olan bir söz söyledim veyâ bir iş yapdım ise, nâdim oldum, pişmân oldum. Beni afv et) diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak afv olur. Cehenneme gitmekden kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, hergün muhakkak tevbe etmelidir. Bu tevbeden dahâ mühim bir vazîfe yokdur. Tekrâr bildirelim ki, kul hakkı bulunan günâhlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve terk edilmiş nemâzlar için tevbe ederken, bunları kazâ etmek lâzımdır. (Se’âdet-i Ebediyye) 276 dan 287 ortasına kadar okuyunuz!

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizim *Hanım*, bâzen çalışma odasına gelirmiş, bana birşey söylemek için. Ama geldiğinden benim haberim yok. Bakarmış ki, yerlerde bir sürü *Kitap* var, açık veziyette. 


Yirmi otuz *Tâne* kitap, bir ona bakıyorum, bir ötekine. Zavallı kapıda bekler, bekler, sonra *Geri* gidermiş. Bana sonradan anlatıyor bunları. 


Peki, o kitaplarda ne arıyorum ben? Efendi’den öğrendiğim bilgilerin *Senedi* ni arıyorum, *Vesîka* sını arıyorum. Niçin? Bizim kitaplara, özellikle de *Tam İlmihâle* yazmak için. 


Evet, bu bilgilerin kesin *Doğru* olduğunu biliyorum. Ama *Vesîka* lı yazmak zorundayım. Diyemem ki, Efendi hazretlerinden ben böyle işitdim, diye. 

● ● ● 

Bir yerde *Hizmet* varsa, orada *Fedakârlık* vardır, yâni olması lâzım kardeşim. Eğer fedâkârlık yoksa, onun *Sevgi* sine de, *Hizmet* ine de inanmayın. 


*Şâh-ı Nakşibend* hazretlerini, bir ramezân-ı şerîfde, yedi ayrı yerden *İftâra* dâvet etmişler. Mübârek, hiçbirini kırmamış, yedi *Yerde* de bulunup sevindirmiş onları. 


Velhâsıl mübârek zât, aynı *Gün* ve aynı *Vakit* de, yedi ayrı *Yerde*, yedi ayrı *Sofra* da hazır bulunmuş Mübârek. Kerâmet bu işte.


Bunun gibi, *Molla Câmî* hazretleri de şöyle anlatıyor: Bu sene Hac’dan gelenlerden biri, bana gelip; *Hacer-ül-esvedi ziyâret ederken ben sıramı size verdim*, diyor. 


Öteki de; *Yâ Şeyh! Şeytân taşlarken sizinle yan yana idik, sizden sonra ben taş atdım!* diyor. 


Biri de; *Yâ Şeyhim! Hacdan gelirken falan yerde sizinle yan yana oturduk!* diyor. Velhâsıl kaç kişi böyle şeyler söylüyorlar. 


Hâlbuki Molla Câmî hazretleri; *Ben o sene hacca gitmedim. Bana böyle söyliyenlerin hiç birini tanımıyorum!* diyor. İşte bu, rûh hâlidir. 

● ● ● 

Gençlik de ibâdet etmeyi büyük *Ni’met* bilmelidir, bu fırsatı elden kaçırmamalıdır kardeşim. 


Gençliği *Zikr* ile, yâni Allahü teâlânın bize verdiği bunca *Ni’met* lerini düşünmekle, Allahü teâlâya yalvarmakla ve *Kabir* ve *Kıyâmet* azaplarını düşünmekle geçirmelidir. 


Bunu yapabilmek ne büyük *Ni’met* dir. Ramezân-ı şerîfin *Aşr-ı âhiri* ne demek? Son on günü demek. Yâni, Ramezânın yirmisiyle otuzu arası. Bu günler, *Fırsat* zamânıdır. 


Bir müslümân ellerini açıp da; *Yâ Rabbî!* dedi mi, Allahü teâlâ; *Lebbeyk kulum! İste vereyim!* dermiş. Böyle buyururmuş. Bu, bizim için ne büyük *Müjde* efendim.

Yâdigâr mektûblar 16.mektûb

 Aziz kardeşim Sâim Bey 

Bugün Pazar olup, şu mektûbumu yazıyorum. Kıymetli mektûbunuzu aldım. Sıhhat ve selâmet haberlerine memnûn oldum. Bilhassa,karşılaşdığımız mes'elelerde şer'-i şerîfin hükmünü merâk edip, alâka göstermenize çok mesrûr oldum. Bu hâl, sizin imânınızın kuvvetine ve kalbinizin îmân ile dolu olduğuna şübhesiz bir şâhiddir. Sizden uzun zemândır mektûb alamamışdım. Merâk ediyordum. Mektûbunuzu okuyunca merâkdan kurtuldum. Biz evimizi tebdil ettik. Yeni adresimiz (Beylerbeyi, Abdullah Ağa caddesi, Şemsi bey sokak, numara 10)dur. Şimdi iskeleye daha yakın ve denize nâzır bir evdeyiz.

Kardeşim, din-i İslâmda yemesi câiz olan hayvanları kesmek için, yaşı mevzubahs değildir. Kaç senelik ve kaç günlük olsa dahi,zebh-i şer'i üzere [şerî'ata uygun olarak] kesilen hayvanın eti yenir. Ya'nį küçük iken kesmek günâh değildir. Hatta kesilen bir koyunun karnından çıkan yavru diri ise, bunu da kesip yimek câizdir. Tavuk ve horoz, ötmeden evvel kesmek câizdir. Ötmeden kesmemek şerî'atimizde yok ise de, bir âdet halinde söylenmektedir. Âdet ise şerî'at demek değildir. Her aylık piliç kesilir ve yenir. Yalnız en mühim şey kesen insan müslimân olmalı veya ehl-i kitâb olmalıdır. Dinsiz ve mürtedlerin kesdiği yenilmez. Din-i İslâmı beğenmeyenler, din ile,dine âid her bir şey ile alay eden veya ufak bir mes'elesini beğenmeyen kimse mürted olup, bunların kesdiği yenilmez. Ya'nî harâmdır. Sonra müslimân ve ehl-i kitâb olan da, Bismillâhirrahmânirrahîm veya Bismillâhi Allahü ekber demek lâzımdır. Keserken bunu söylemezse murdar olur ve yenilmez. Buna çok dikkat etmek muhakkak lâzımdır. Sonra şer'î şekilde kesmek lâzımdır. Ya'nî boğaz damarlarından üçünü kesmek lâzımdır. Kafasına vurarak, ensesine vurarak, karnını yararak veya başka türlü öldürülen hayvan murdar olur, yimek harâm olur.

Sonra, kadınların [sokakta, yabancı erkeklere] kürk giymesi harâmdır. Ya'nî kadınlar ancak ev içinde süslenebilirler. Sokakta açık gezmek ve süslü gezmek, aynı sûretle hep harâmdır. Kürk, bukle, süsdür ve harâmdır. Bunun için hayvanı küçük iken kesmek ve bu sûretle büyüyüp fazla et husûlüne mani olmak câiz değildir. Erkek kürkü de süs için câiz değildir. İstanbul'da süs için giyen erkekler var, bunlar hâramdır. Soğuktan korunmak için, erkek, kürk ve gocuk ve kalpak yapmak câiz olup, bunun için kesmek günâh değildir. Fakat bunun için süs lâzım değildir. Ya'nî sokakda dışı süslü elbise ile gezmek kadına da, kibr kasdı ile erkeğe de hep harâmdır.

Kardeşim, beybabam da size çok selâm ediyor. Hasretle gözlerinizden öperim ve din ve dünyâ selâmetinize duâ ve selâmlar ederim. Duâ buyurmanızı istirhâm ederim, efendim.

Hüseyn Hilmi Işık

Salevat getirmek

 Sual: Peygamber efendimizin ismi geçince salevat getirmek lazım mıdır?

CEVAP

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar)


Resul-i ekrem efendimizin ismini söyleyince, işitince, yazarken ve okurken Ona salevat getirmek hürmete ve sevap kazanmaya sebep olmaktadır.


Salevat, salat kelimesinin çoğuludur. Salat, dua demektir. Peygamber efendimiz için yapılan dualara salevat getirmek denir. Kur'an-ı kerimde, (Allah ve melekleri, Resule salat ediyor. Ey iman edenler, siz de salat edin) buyuruluyor. (Ahzab 56) Hadis-i şerifte de, (Bana bir salat getirene, Allah ve melekleri 70 salat getirir) buyuruldu. (İ. Ahmed)


Allah’ın salat etmesi rahmet, meleklerinki dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir.


Salevat kısaca, Allahümme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed demektir. Peygamber efendimizin ismi anılınca, aleyhisselam veya aleyhissalatü vesselam yahut sallallahü aleyhi ve sellem demekle de Peygamber efendimize dua edilmiş, salevat getirilmiş olur.


Namazda Ettehiyyatüden sonra okuduğumuz Salli Barikler de salevattır. Salevat-ı şerife okumanın fazileti büyüktür.


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi]


(Sabah-akşam on salevat getiren, kıyamette şefaatime kavuşur.) [Taberani]


(Cuma günleri bana 80 salevat okuyanın 80 yıllık günahı affolur.) [Şir’a]


(Günde yüz salevat okuyan, kıyamette şehidlerle beraber olur.) [Taberani]


(Günde bin salevat okuyan, Cennetteki yerini görmeden ölmez.) [İbni Şahin]


(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]


(Salevat sizin için zekattır.) [I.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]


Peygamber efendimiz, (Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir) buyurdu. Öldükten sonra da bildirilir mi denilince buyurdu ki: (Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace]


(Bana salevat okuyana, melekler salat okur. Salevata devam edene, melekler de ona salat okumaya devam eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!) [I. Mace]


Bir kitap yazmaya veya vaaza başlarken Allahü teâlâya hamd ve Resulüne salevat getirmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salat ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istigfar eder.) [Taberani]


(Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!) [I. Neccar]


(Cebrail aleyhisselam, bana dedi ki: Ya Resulallah, senin ismin anılınca, sana salevat getirmeyen azabı hak eder, Cehenneme gider.) [İ. Ahmed]


Demek ki Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vaciptir. Bu vacibi kasten terk eden azabı hak eder.


Razı etmek için

Sual: Allahü teala ile onun sevdiklerini razı etmek için ne yapmak gerekir?

CEVAP

Önce Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, dinimizin emir ve yasaklarına uymalı, özellikle kalb kırmamaya ve kul hakkına dikkat etmeli. Şu hadis-i şerifte bildirilen duaları da okumaya çalışmalı:

(Ya Aişe, bir kere “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ cemî’il Enbiyâi velmürselîn” de, bütün peygamberler senden razı olsun. Bir kere “Allahümmağfirlî ve li vâlideyye [ve li-meşâyıhiyye] ve lil mü’minîne vel mü’minât vel müslimîne vel müslimâti el ahyâi minhüm vel emvât” de, bütün müminler senden razı olur. Bir kere de “Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâilahe illallahü vellahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” de ki, Allahü teala senden razı olsun.) [Ey Oğul İlmihali]


Salevat getirmek

Sual: Salevat olarak ne okumalıdır?

CEVAP

Salevatın en kısası, (Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed) demektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

Bir gün dört büyük melek geldi.

Cebrail aleyhisselam dedi ki:

(Ya Resulallah, sana her gün on salevat getirenin elinden tutar, sıratı kuş gibi geçiririm.)

Mikail aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, ona, Kevser havuzundan kana kana içiririm.)

İsrafil aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, onun affı için başımı secdeye koyarım. Allahü teâlâ onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.)

Azrail aleyhisselam da dedi ki:

(Ben de, onun ruhunu, Peygamberler gibi kabzederim.)

Peygamber efendimiz de, (Bu ne büyük lütuf ve ne büyük bir ihsandır ya Rabbi) dedi. 


İki hadis-i şerif meali daha şöyledir:

(Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]


(Bir kimse, bana salevat getirdiği sürece, melekler de, onun için istigfar eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat getirsin.) [İ. Ahmed]


Hazret-i Ebu Talha anlatır:

Bir gün Resulullah, sevinçli olarak gelip buyurdu ki:

(Cebrail bana gelip, şu müjdeyi verdi: Ya Resulallah! Rabbin, "Sana bir defa salevat okuyana, ben on salat okurum. On defa rahmette bulunur, on günahını affeder, on derece yükseltirim. Sana bir defa selam veren herkesin selamına da, ben on defa selam ile karşılık veririm, Bu sana ikram olarak yetmez mi, razı olmaz mısın?" dedi. Ben de, razı olurum dedim.) [Nesai]


Sual: (Peygambere salât okunmaz, salevat getirilmez. Salât, Allah’a getirilir) diyenler oluyor. Bu doğru mudur?

CEVAP

Salât, dua demektir. Salevat ise, salât kelimesinin çoğuludur, dualar demektir. İkisi de aynıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:

(Allah ve melekleri, Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de gönülden, teslimiyetle, ona salât edin, salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah’ın salât etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinkiyse Onun şefaatini talep etmektir.)


Görüldüğü gibi, Resulullaha salât yani salevat getirilmesini, bizzat Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde emretmektedir. Bunun için, Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, ismi geçtiği zaman, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vacib, sonrakilerde müstehabdır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:

(Bana bir salât getirene, Allah ve melekleri yetmiş salât getirir.) [İ. Ahmed]


(Şefaatime en layık olan, bana en çok salât okuyandır.) [Tirmizi]


(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]


Resulullahın ismi söylenince veya işitilince, aleyhisselam, aleyhissalâtü vesselâm veya sallallahü aleyhi ve sellem demekle de, ona salât getirilmiş olur.


Salevat okunan yerler

Sual: Salevat getirmenin müstehab olduğu yerler nelerdir?

CEVAP

İbni Âbidin hazretleri, salevat getirmenin müstehab olduğu yerlerden bazılarını şöyle bildiriyor:

1- Cuma günü ve gecesi,

2- Sabah akşam,

3- Peygamberimizin kabrini ziyaret ederken,

4- Safa ile Merve’de,

5- Ezan okunurken,

6- İkamet edilirken,

7- Duanın başında, ortasında ve sonunda,

8- Telbiyeyi bitirdikten sonra,

9- Bir yere toplanırken ve oradan dağılırken,

10- Abdest alırken,

11- Abdestten sonra,

12- Bir şey unutulduğu vakit,

13- Vaaz ederken,

14- Hadis okumaya başlarken,

15- Hadis okumayı bitirince,

16- Kulak çınlarken,

17- Dînî sual sorarken,

18- Fetva yazarken,

19- Kitap yazarken,

20- Hoca derse başlarken,

21- Talebe derse girince,

22- Kız istemeye gidilince,

23- Evlenirken ve evlendirirken,

24- Mühim işlerin başında,

25- Zikre başlarken,

26- Cenaze namazında ve namazda teşehhüdden sonra salevat okumak sünnettir.

27- Gül koklarken, [Resulullah’ın mübarek teri, gül gibi kokardı.]

28- Müsafeha ederken,

29- Pilav yerken,

30- Mescide girip çıkarken.

31- Resulullah'ın "sallallahü aleyhi ve sellem" ismini işitenin, ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacib, tekrarında müstehabdır. (Redd-ül-muhtar)


Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyhekî]


(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]


(Ezanı işitince tekrar edip bana salevat getirin! ) [Buhari]


(Dua perdelidir. Salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberanî]


(Allahü teâlâyı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ. Ahmed]


(Bir toplulukta Allahü teâlâ anılmaz ve Resulüne salevat getirilmezse, o topluluk, Kıyamette, hasret ve pişmanlık çekerler.) [Tirmizî]


(Abdestten sonra, on defa salevat getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]


(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için salevat getirsin!) [İbni Sünnî]


(Meclislerinizi bana salât-ü selam getirmekle süsleyin!) [Deylemi]


(Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü teâlâya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salevat getir, sonra dua et!) [Tirmizi]


(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da “Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!” desin!) [Müslim]


(İsmim anılınca salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizî]


(Yanında anıldığım halde bana salevat getirmeyenin burnu sürtülsün!) [Tirmizi]


(İsmim anılınca salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizî]


(Gül koklayıp da bana salevat getirmeyen, bana eziyet etmiş olur.) [Şir’a]


(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, yeni doğmuş gibi bütün günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]


Salevat okunmayan yerler

Sual: (İstisnasız Peygamber efendimize her yerde salât, salevat okunur. Cenazeyi duyurmak için okumakta da mahzur yok) deniyor. Her yerde salevat okunur mu?

CEVAP

Salevat-ı şerife okunmayan yerler de vardır. Birkaçını bildirelim. Şu yerlerde Resulullaha salevat getirmek caiz değildir:

1- Cima esnasında, [Sadece yatağa girerken besmele çekilir.]


2- Tuvalette def-i hacette, [Tuvalete girerken dua okunur.]


3- Satılan malı överken, [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, ticareti dine alet etmek olur.]


4- Uygunsuz iş yaparken, [Harama bakarken, mekruh işlerken.]


5- Bir şeye hayret edince, [Vay anasını dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında.]


6- Hayvan keserken, [Yalnız Besmele çekilir.]


7- Aksırınca, [Yalnız Elhamdülillah denir.]


8- Yemeğe Besmeleyle başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu üç yerde ismimi söylemeyin: Yemeğe besmele çekerken, hayvanı besmeleyle keserken ve aksırınca.) [Beyheki])


9- Kur’an okurken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


10- Hutbe dinlerken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde,


12- Cenaze olduğunu bildirmek için. [“Bir kimse ölünce peygambere salevat getirilir” intibaını uyandırıcı bir bid’attır.]


İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

Ölen kimse âlim, zahit veya mübarek bir zat ise sonradan gelen bazı âlimler, cenazesi için sokaklarda ilan yapılmasını iyi görmüşlerdir. (Redd-ül-muhtar)


İlan yolları çeşitlidir. Mesela, davul zurna çalarak duyurmak caiz olmaz. Mevlit okutmak, salâ [salât] okumak caiz olmaz. Belediye hoparlöründen ilan etmek veya gazetelere ilan vermek caiz olur.


Sual: Peygamber efendimizin ismini her söylediğimizde salevat getirmek şart mıdır?

Cevap: Bu konu hakkında İbni Âbidin’de buyuruluyor ki:

“Peygamber efendimize ömründe bir kere salevat getirmek farzdır. İsmini her söylediğinde, işittiğinde, okuduğunda ve yazdığında bir kere salevat getirmek vacip, tekrar edildiklerinde söylemek ise müstehaptır.”

Salevat-ı şerife okumanın fazileti

 Sual: Kur'anda Allah ve meleklerin Peygamberimize salât getirdiği, müminlerin de salevat getirmesi bildiriliyor. Allah’ın salâtı ne demektir? Salevat getirmek farz mı? Salli barikler salevat mı? Salevat okumanın fazileti nedir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Resulullah övülmekte ve Ona uymak emredilmektedir.


Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]


(Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]


(Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]


(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]


(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]


(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]


(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]


(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]


Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salâtı dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Bana bir salevat getirene, Allah ve melekleri 70 salât getirir.) [İ.Ahmed]


Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül Muhtar)


Namazların sonunda okunan salli barikler salevattır. Peygamber efendimize salevat getirmek için Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed demek kâfidir. Salli barikleri okumak daha sevaptır. En kısa olarak Muhammed aleyhisselam denir.


Peygamber efendimize salevat-ı şerife getirmenin fazileti çoktur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]


(Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi]


(Cuma günleri bana 80 salevat okuyanın 80 yıllık günahı affolur.) [Şir’a]


(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyheki]


(Günde yüz salevat okuyan, kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]


(Günde bin salevat okuyan, Cennetteki yerini görmeden ölmez.) [İbni Şahin]


(Bana salevat okuyana, melekler salât okur. Salevata devam edene, melekler de ona salât okumaya devam eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!) [İbni Mace]


(Dua perdelidir. Bana salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberani]


(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]


(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için bana salât-ü selam getirsin!) [İbni Sünni]


(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]


(Sabah akşam on defa salevat getirene Kıyamette şefaat ederim.) [Taberanî]


(İsmim anılınca, bana salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizi]


(İsmim anılınca, salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizi]


(Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salât ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istigfar eder.) [Taberani]


(Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!) [İ.Neccar]


(Allah’ı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden, toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ.Ahmed]


(Salevat sizin için zekattır.) [İ.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]


Peygamber efendimiz, (Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir) buyurdu.


Öldükten sonra da bildirilir mi denilince buyurdu ki:

(Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace]


Kararan yüz nurlandı

Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır:

Kâbe’yi tavaf ederken, her adımda salevat okuyan birini gördüm. Ona (Sen gerekli duaları bırakıp hep salevat okuyorsun. Her yerde okunacak dua var) dedim. Sen kimsin dedi. Ben de kendimi tanıttım. (Sen avamdan değilsin, âlimsin, sana anlatayım) diyerek başladı:


Babamla Beytullaha gitmek üzere yola çıkmıştık. Yolda babam hastalandı. Onu tedavi etmek için epey uğraştıysam da babam vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü kapattım. Yanında uyuya kalmışım. Rüyamda öyle bir zat gördüm ki, ondan daha güzel yüzlü hiç kimse görmemiştim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki örtüyü kaldırıp elini babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı, bembeyaz oldu. Bu zâta kim olduğunu sorunca, (Ben Resulullahım. Baban, ömrünü boşa harcadı. Fakat bana çok salevat okurdu, şimdi sıkıntıda olduğunu bildirdiler, kendisi de benden yardım istedi. Çok salevat okuyan mümine ben elbette yardım ederim) buyurdu. Uyanınca babamın yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. İşte bu yüzden her yerde Peygamber efendimize çok salevat okuyorum.


Salât-i fatih

Sual: Salât-i fatih denen salevatı okumak çok sevab mıdır?

CEVAP

Evet. 

Duada salevat okumak

Sual: Herhangi bir dua etmeden önce veya sonra salevat getirmek bid’at olur mu?

CEVAP

Hayır, bid’at olmaz. Duadan önce salevat okumak, duanın sünnetidir. Duanın başında, ortasında ve sonunda, salevat okunur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Dua ile Allah arasında perde vardır, salevat getirilince perde açılır ve dua kabul olur.) [Taberani, Ebu-ş-şeyh]


Bir yere toplanırken, oradan dağılırken, abdest alırken, abdestten sonra, kitap okurken, dinî sohbete ve önemli işlere başlarken salevat okumak müstehabdır. (İbni Abidin) Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Allah’a hamd ve Resulüne salevatla başlanmayan her önemli işin neticesi hayırlı olmaz ve her bereketten mahrum olur.) [Rehavî]


Duanın başında ve sonunda salevat okumalı, yani Peygamber efendimize dua edilmeli. Allahü teâlâ, salevatı kabul eder. Duanın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması düşünülemez.


Onun için her duaya başlarken ve dua bitince salevat okumalı. Mesela, abdest alıp göz pınarına ıslak eli sürüp, (Ya Rabbi gözlerime şifa ver) dedikten sonra da salevat getirmek iyi olur. Müsafeha ettikten sonra da salevat getirmek iyi olur. Bir hadis-i şerifte, (İki Müslüman selamlaşıp müsafeha edip bir de salevat-ı şerife okursa, günahları dökülür) buyuruluyor. İyi işlerden sonra da salevat getirmek iyi olur.


Salevat okunmayan yerler

Sual: Bazıları “Her yerde, hattâ def-i hacet esnasında da salevat okunur. Çünkü (Her nerede olursanız olun, bana salevat okuyun! Salevatınız bana ulaşır) mealinde hadis vardır” diyorlar. Bu, yanlış değil mi?

CEVAP

Elbette yanlıştır. Hadis-i şerifteki (Her nerede olursanız) demek, (Kabrimden ne kadar uzakta olursanız olun, salevatınız bana ulaşır) demektir.


Dinimizdeki, (Şartsız söylenen hükümlerde bazı şartlar olur) kuralı bilinseydi, böyle terbiyesizce, cahilce konuşulmazdı. İbni Âbidîn hazretleri, Resulullah’a salevat getirmenin caiz olmadığı yerleri bildirmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:

1- Cima esnasında salevat okunmaz. [Sadece yatağa girerken Besmele çekilir.]


2- Tuvalette def-i hacette salevat okunmaz. [Tuvalete girerken dua okunur, E’uzü Besmele çekilir, salevat getirilmez.]


3- Satılan malı överken salevat okunmaz. [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, dini ticarete alet etmek olur.]


4- Uygunsuz iş yaparken, haram ve mekruh işlerken, mesela içki içerken, harama bakarken salevat okunmaz.


5- Bir şeye hayret edince, [Vay canına dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında salevat getirilmez.]


6- Hayvan keserken, [Besmele çekilir, tekbir getirilir, fakat salevat getirilmez.]


7- Aksırınca, [Elhamdülillah denir, fakat salevat getirilmez.]


8- Yemeğe başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. Bir hadis-i şerif şöyledir:

(Yemeğe başlarken, hayvan keserken ve aksırınca bana salevat söylemeyin!) [Beyhekî])


9- Kur’an okurken salevat okunmaz. [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


10- Hutbe dinlerken salevat okunmaz. [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde salevat okunmaz.


12- Cenaze olduğunu bildirmek için salevat getirilmez. [Biri ölünce Peygamber efendimize salevat getirmek bid’attir.]

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Kul hakkı* nı Allah affetmiyor kardeşim. İllâ helâllaşması lâzım, başka *Çâre* si yok. Onun *Tövbe* si de yok. Önce helâllaşacak, sonra tövbe edecek. 


Kul hakkından, peygamberler bile titremişlerdir. *Kul hakkı* nın tövbesi, helâlleşmekdir. 


*Sırât* da, altı yerde *Suâl* durağı var. Önce *Îmân* dan sorulacak. Altıncı, *Kul hakkı* ndan. Burada Peygamberlere bile *Korku* gelir efendim, o kadar mühim. 


Bu yolda *Râbıta* çok mühimdir. Her an hocasını düşünmelidir. Meselâ namaz kılarken, *Ben kılmıyorum, o kılıyor!* diye düşünmelidir. Bizim *İlmihâl* de, râbıta-i telebbüsiyye diye var bu. 


Her işinde, her zaman *Hocası* nı düşünür. Bu şekilde ibâdetlerden *Zevk* alınır. Bu râbıta, zorlanmadan, kendiliğinden olmaya başlayınca, bu yolda *Cezb* ederek, uçurarak ilerletirler. 

● ● ● 

Bir gün, Efendi hazretlerine gitmişdim. Kendilerine, o gece gördüğüm rüyâmı anlatdım. *Efendim, çok uzun bir rüyâ idi, birkaç saat sürdü*, dedim. 


Efendi hazretleri, hayret ederek; Allah Allah! Hilmi, bu rüyâ birkaç saat mı sürdü? Sana öyle gelmiştir. O, aslında bir veyâ bir kaç *Sâniye* sürmüşdür! buyurdu. 


İşte *Mü’min* kabre girdiği zaman da, orada binlerce, belki onbinlerce *Sene* yatacak. Ama uyandığı zaman, bu ona birkaç *Dakîka* gelecek. Kesinlikle hiç anlamıyacak. 


Nasıl ki *Rüyâ* da, o zaman dilimi genişliyor, ama gerçekde, o çok kısadır, birkaç *Sâniye* dir, işte *Kabir hayâtı* da öyle, çok kısa gelecek. Ama mü’minlere böyle olacak, kâfirlere değil. 


İşte bunun gibi, büyükler buyuruyor ki; *Kelimetâni*, iki kelime vardır. *Hafîfetâni fil lisâni*, lisânen söylemesi hafifdir, kısadır. İnsanın diliyle bunu söylemek çok kolaydır. 


*Sakîletâni fil mîzâni*, Mîzânda, yâni terâziye konduğunda, çok ağır gelir. Onun ağırlığından, günâhlar küçücük kalır. Öyle ağır gelir. 


*Habîb-i alerrahmâni*, öyle iki kelime ki, bunu Allah celle celâlühu çok seviyor. Peki, nedir o iki kelime? *Sübhânallahi ve bihamdihî sübhânallahil azîm!*

Yâdigâr mektûblar 11.mektûb

 Selâmünaleyküm kıymetli kardeşim Enver bey

Bugün salı olup Erzincan'a geldim. Mektebde herkesin fazla iltifat göstermesi nazar-ı dikkati celb etdi. Meğerse İstanbul'a ta'yîn edilmişim. Birinci Ordu Tedkîk Kurulu'na paşa vazifesine ta'yîn emrini aldım. Yarın harcırah alacağım. Yarın akşam veya perşembe akşamı buradan hareket ederek cuma veya cumartesi günü İstanbul'a geleceğim. Cenâb-ı Hakka şükürler olsun. Hepinize selâm ve duâ eder, duâlarınızı beklerim efendim. Abdülhakîm'e müjde veriniz.

Hilmi

Yâdigâr mektûblar 10.mektūb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey

Bugünki Pazar ertesi günü yedi dâne mektûb geldi. Cevâb yazmağa sizden başlıyorum. Sonra eve yazacağım. Diğerlerini sıraya koyacağım. Artık cevâbı geç kalan kusurumu afv buyursun. Sıhhat ve selâmet haberlerinize ve atölye hakkındaki ma’lûmâtınıza memnûn oldum. Cenâb-ı Hak hepimizi hakîkî ve sermedî [ebedî] ni'metlerini artdırmakla şereflendirsin.

Orada bulunduğum zaman atölyeye bir kumaş almışdık. İsmini hâtırlayamıyorum. Kot mu idi, yoksa duble mi idi? O kumaş zararına çalışılmışdı. Bayram ustaya sıkı tenbîh etmişdim. 300 kuruş dahi olsa bunu alma demişdim. Tezgâhları da kırıyordu. Acaba şimdi yine ondan mı almış hayret etdim. Aktarmacı lâzım diye sizin yanınızda ısrar etmişdi. Şimdi onun 40 lirasını paylaşmak için onu, ya'nî masuracıyı almıyorlar. Buna da hayret etdim. Zâten zemânın insanlarının her işine hayret etmemek kâbil mi? Ne yapalım masuracı parasını yine onlara verelim. Ama iş de yapsınlar. İş az olunca boş yere vermeyelim. Bunun için orada iken yazdığım gibi yüz bin atkı atana 5 lira hesâbıyla her işçi hesâbına siz aktarma parasını yazarsınız. Onbeşer liraya masuracı alıp ona 40 lira veririz. İsterlerse onlara 5 liradan hesâb ederek atkı adedine göre veririz. Bu işlerle sizi rahatsız ettiğimden çekiniyorum. Derslerinize mâni olmasın diye düşünüyorum. Cenâb-ı Hak yardımcınız olsun. Mübârek kayınpederimin oturduğu masa, onun nefesi ile şereflenen atölye olduğundan inşaallah maddî ve ma'nevî istifâdenize sebeb olur.

Oradaki kardeşlerime ve [Abdülhakîm Efendi'nin ehibbâsından] Sâlim ve Mehmet [İnce] beylere ve Fıstıklı [Câmii] imamı Mustafa [Güneş] efendiye selâm ve duâlar ederim. Seâdet-i Ebediyye'den bugüne kadar  iki formadan fazla gelmedi. Her hafta dört forma bekliyorum. Artık gelince konuşuruz.

Hüseyn Hilmi 

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizler, her an ve her bakımdan, çok *Muhtâc* olduğumuz *Yüce Allaha* güvenmeliyiz kardeşim. Ne istiyorsak, *Ondan* istemeliyiz. Eğer istiyecek ağzımız yoksa, ağzı *Temiz* olan birilerine söyleriz. 


(Ne olur, benim için duâ et!) deriz. Bir işde *Başarılı* olmak, o işe uzun müddet *Devâm* edebilmekle anlaşılır. Bu gün, Bâb-ı âlîde, gazetesini kurup da devâm etdiren, *Biz* den başka *Yok* kardeşim. 


Ya el değişdirdi, ya da kapandı. *Türkiye Gazetesi* ise mâşallah *Otuz* yıldır devam ediyor. Bu gün için *Otuz bir* yaşında bir delikanlı. Gün gelir, *Elli bir* yaşında olur inşallah.

● ● ● 

Efendimiz aleyhisselâm Eshâb-ı kirâmdan birini *Üzüntülü* görünce, merak edip sebebini sormuşlar. O sahâbî de, *Dünyevî* bir sebep söylemiş. 


Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, o sahâbîye; *Ben de, bir namâzı vaktinde kılamadın da, onun için üzgünsün sandım!* buyurmuşlar. 


Ardından da; *Birinin, binlerce devesi olsa, hepsini fakirlere hediye etse, dağıtsa, bir namâzın vaktinde kılınması sevâbına kavuşamaz!* buyurmuşlar. 

● ● ● 

*İnde zikrissâlihîn tenzîlürrahme*. Ne demek bu? Yâni, *Allah* dostlarının ve *Sâlih* kulların ismi söylenilen yere, Allahü teâlânın *Rahmeti* nâzil olur, yağar. 


Yâni o meclisde bulunanlara, Allahü teâlâ *Merhamet* eder. Günâhı olanları *Affeder.* Günâhı olmıyanları da, *Kendi* ne çeker, *Kendi* ne yaklaşdırır. 


Allahü teâlâya yaklaşmak ne demek? O’nun *Sevgisi* ni kazanmak demekdir. Çünkü Allahü teâlâ *Madde* değil ki, *Cisim* değil ki yaklaşsın. 


Peygamber Efendimize soruyorlar: Allahü teâlâ *Şöyle* değildir, *Böyle* değildir, peki ya nedir, *Nasıl* dır? diyorlar. Peygamber Efendimiz, onlara şöyle cevap veriyor: 


*Küllü mâ hatara bibâlike Allahü gayru zâlike*. Böyle buyuruyor. Bu, şu demek: *Küllü*, hepsi; *Mâ*, şol şey ki, *Hatara*, hutûr etdi, yâni hâtırına geldi; *Bi bâlike*, kalbine. 


Arabcada *Bâl*, kalp demekdir. Yâni *Allah* de, gözlerini *Kapat*, hâtırına, hayâline, kalbine ne geliyorsa. 


*Allahü gayru zâlike!* Allah (O) değildir. Ne güzel cevap yâ Rabbî. Ne hakîmâne bir cevap veriyor Peygamber Efendimiz. 


Allah nasıldır? diye soranlara, nasıl cevap veriyor? *Şöyle Allah de ve gözünü kapat. Hâtırına, hayâline ne gelirse, Allah (O) değildir!* buyuruyor.