Yâdigâr mektûblar 9.mektûb

Pazar

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey

Mektûbunuzu okuyarak memnûn oldum. Cenâb-ı Hak da sizi her iki cihanda mes'ud eylesin. Size üç mektûbda da Eminönü vergi dâiresinde Hikmet Bey'in bulunduğu odanın karşısındaki odaya 200 lira kadar âlât-ı sâbite vergisi yatırmanı yazmışdım. Âlât-ı sâbite vergisi 400 lira kadardır. Yarısını Mayıs'ta, yarısını Eylül'de yatırmışdım. Makbuzları Altay bey'dedir. Bu sene de o makbuzlardaki aynen yatırılacak. Mayıs sonuna kadar yatırılmaz ise cezâsı var. Âlât-ı sâbite vergisini yatırdığınızı yazıyorsunuz. Demek ki Hikmet Bey'in karşısındaki odaya 200 liraya yakın yatırmışsınız.

Üç ayda bir işçi vergilerini eskisi gibi yine Altay bey yatırsın. Siz onlarla yorulmayınız. Kitabın tashîhi ile de yorulmayınız. Atölye hesâbının yorgunluğu size yetişir. Bayram usta borç ister ise vermeyiniz. Ona kalbim kırılmıştır. Oradaki kardeşlerime selâm ve duâ eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Öğretmeniniz Hüseyn Hilmi Işık.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bütün kazançlarımız, hep *Efendi* hazretlerinin bereketiyle oluyor kardeşim. Elimize *Beş Kuruş* geçse, Efendi hazretlerinin bereketinden bilmeliyiz. 


Bütün mesele, *İstikâmet* dir kardeşim. Yâni *Îmân* da ve *İslâm* yolunda yürümekde *Sebât* etmekdir. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri; *Eşeddül kerâmeti, istikâmetün!* buyuruyor. Ne demek bu?


Yâni en büyük kerâmet, *İstikâmet* dir. Çünkü istikâmeti buldunuz mu, gerisi *Kolay*. Ama istikâmeti bulamazsan, o zaman çok *Zor*. 


Çok bahtiyârız kardeşim. İnşallah o *Büyük* lere olan *Sevgi* miz, *Muhabbet* imiz artar da, alacağımız *Feyz* ler çok olur. 


Bir insan *Harâm* ile besleniyorsa, aldığı o haram gıdâ, *Kalp* vâsıtası ile ve *Kan Damarları* ile bütün organlara pompalanır. Bütün vücûda *Kirli Kan* gider. Böyle insanlara, ibâdet yapmak *Zor* gelir. 


Ama *Helâl* gıdâ ile beslenen mü’minin, bir ârifin kalbi ise, *Îmân* ile, *Allah Sevgisi* ile ve din kardeşinin *Sevgisi* ile doludur.


Böyle olan bir kimse *Zikr* etdiği zaman, kalbinde bulunan o *Feyz* ve *Bereket*, kalbin pompalamasıyla bütün vücûda dağılır. 


O *Nûr* un ve o *Feyz* in ulaşdığı her nokta *Şifâ* bulur. İbâdet yapmak kolaylaşır. Binâların kıymeti, içindekilerden *Nûr* yağması ile olur. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir mektûbunda; *Bu gece, bu odaya çok nûr yağdı!* buyuruyor. İşte oranın tuğlalarından bir tânesini getirdik. 


Onu *Toz* hâline getirip âbilere dağıtacağız. O *Nûr* yağan tozlar, bir mezarda bulunsa, o mezardakine *Kabir Azâbı* olmaz. 

● ● ● 

*Kibir* ve *Azamet*, Allaha mahsûsdur kardeşim. İnsan neyine güvenip de büyüklenir? Allahü teâlâ; *Büyüklenenleri, hiç acımadan Cehenneme atacağım!* buyuruyor. 


Yâsîn sûresinde; *Nü’ammirhü nünekkishü!* buyuruyor Allahü teâlâ. Yâni, birine çok ömür verirsem, onu eski çocukluk hâline döndürürüm, buyuruyor. 


Çocukken kuvveti *Yok* du, büyüdü, *Gücü Kuvveti* oldu. Yaşlanınca, o kuvveti *Geri* alındı. Sonra da mezarında bir avuç *Toprak* olacak.

Yâdigâr mektûblar 8.mektûb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Sıhhat ve selâmet haberlerinizi ve hayırlı duâlarınızı bildiren mektûbunuzu okudum. Bu harfler [İslâm harfleri] elinize çok yatkın, çok uygun olmuş; diğer harfleri bu kadar muntazam yazmamış idiniz. Cenâb-ı Hak sizi her bakımdan, İslâmiyyetin her kemâline uygun olarak halk etmiş. Bu mektûbunuz çok kıymetli bir eserdir. Diğer mektûbunuzun zulmeti nerede, bu mektûbunuzdaki nûrâniyyet nerede!

1- Zarûrî olan malzemeyi şübhesiz almak lâzımdır.

2- İplik, zarûret olmadıkça haricden almayın. Muhtelif tüccarların iplikleri birbirine karışabilir. Bayram usta için müşkil olur. Fakat zarûret müstesnâdır.

3- Bayram Usta'ya selâm ve duâlar ederim.

4-Sizin zahmetlerinizi, yorgunluklarınızı düşününce sizden utanıyorum. Hakkınızı nasıl helâl ettirebileceğim diye üzülüyorum. Derslerinize iyi çalışınız. Bizim yüzümüzden dersten geri kalmayınız. Kuleli'de Orhan'dan [Dilmaner] mektûb aldım. Memnûn oldum. Duâlar ederim. Cevâb yazamıyorum. Özür dilerim. Çok mektûblar geliyor. Okumağa bile vakit bulamıyorum. Haftada 29 saat dersim var. Seâdet-i Ebediyye'nin fihristi de meşgul ediyor. Onun için kusuruma bakmasınlar. 

Arkadaşlarıma, hepinize selâm ve duâlar eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Birâder-i dînî [din kardeşiniz]

Hüseyn Hilmi 

BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN MÜNÂCATI

 Yâ Rabbi! Senin lutf ve kerem ve inâyetinle, büyük sıkıntılar görmeden, uzun bir ömür yaşadım. Bu hayâtın içinde, sana karşı, pekçok günâh işledim. İrâde-i cüz'iyyemi, senin râzı olmadan şeylere sarf etdim.

Artık sana rücû' etmek zemanım pek yakın. Bundan sonraki, dünyâ ve âhıret hayâtımın safhaları şu olacak:

Dünyâ elemleri, sekerât-ül mevt, kabr hayâtı,haşr âlemi, mükâfât ve mücâzât ihtimâlleri...

Büyük günâhlarımla, bu tehlükeli geçidlerden, nasıl geçeceğimi bilmiyorum. Afvına kavuşamazsam, hâlim ne olacak?

İstigfâr ve düâlarım,kabûle lâyık olacak mı bilmiyorum. Senin afv ve magfiret sıfatın, tek ümmîdim! Senden başka kime sığınabilirim?

Yâ Rabbî! Sana inanıyorum. Kitâbında bildirdiğin gibi inanıyorum. Kitâbına ve Resûlüne "sallallahü aleyhi ve sellem" inanıyorum.

Hudûdsuz büyüklüğünü anlatan kâinatı, gözlerimle görüyorum. Azametini, bana ihsân etdiğin aklımla, anlıyorum. Günâhlarımın, afv ve magfiret deryân içinde, bir damla bile olmadığını da, biliyorum.

İşlediğim günâhlardan pişmânlık duyuyorum. Pişmânlık duygularımı eksiltme! Bu duygularımı, elem derecesine çıkart yâ Rabbi!

Yâ Rabbî! Sen afv etmeği seviyorsun. Beni de,afv etdiğin kulların içine al! Sen Gafûrürrahîmsin yâ Rabbî!

Emekli tümgeneral 

Hayri Aytepe 

[Hayri Aytepe, 1387 [1967] yılı eylûlün ikinci Cumartesi günü vefât etmişdir. Edirnekapı kabristanındadır]. 

Kazâ gelmez Hak yazmayınca, 

Belâ gelmez kul azmayınca!


(Tam ilmihâl Seâdet-i Ebediyye)

Yâdigâr mektûblar 7.mektûb

 Salı 

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Bâlâsını [yukarısını] mübârek selâm lafzı ile tezyîn eylemiş [süslemiş] olduğunuz zâhiri muzlim [dışı karanlık], bâtını münevver [içi aydınlık] olan mektûbunuzu bugün aldım. İnşaallah kelimeler de ma'nâları gibi temiz olur. Tayyîb olanlara tayyîb yakışır. Ne kadar üzülseniz azdır. Bu ta'tilde (yaz ta'tilinde) bu mübârek yazıları öğrenmeniz inşâallah nasîb olur. Böyle fırsat, müsâid zemân ele geçmez. Bu zemânlardan herhalde istifâde etmek , zâyî etmemek lâzımdır. Heleke'l-müsevvifûn hadîs-i şerîfinden Cenâb-ı Hakka sığınırız. Kardeşlerinizin vazîyeti sizi seâdetten meşgul etmesin. Onlardan size hayır olmaz. Mes'uliyetiniz de olmaz. Ve en leyse lil-insâni illa mâ se'â. Ancak çalışmanızın mükâfatına kavuşur, ancak sa'yinizden müstefîd olursunuz. Cenâb-ı Hak sizlere ihsân eylemiş olduğu ni'metleri artdırsın. Seçdiği sevdiği kulların tarîkinde bulunmak ve terakki etmek nasîb eylesin. Kardeş hakkından mes'ul değilsiniz. Fakat anaya ihsândan mes'ulüz. Siz bu hususda bahtiyarsınız; ananızın duâsına mahzarsınız.

Kardeşim size çok zahmetlerimiz oluyor. Hakkınızı helâl ediniz. Şunları düşünüyorum:

1- İşçiler tezgâhın saati ile oynarlar. Prim almak için fazla mekik gösterirler. Bunun için her hafta küçük deftere dikkat edip her top çıkarken saat kaçı göstermiş diğer defterdeki metresine göre mekik adedi çok olmasın. Haftada işlenen birinci topun mekik adedi ile sonuncu topun mekik adedi para hesâbına esas olan büyük deftere yazdığımız adedlere tevâfuk ediyor mu? Cüz'î fark ile uyması lâzımdır. Bu küçük defterler iyi tedkîk edilirse hîle yapmazlar.

2- İplik yok ise işçileri ve masuracıyı hemen çıkarsın. Yalnız Bayram usta kalsın.  Ya'ni atkıcı da çıksın.

3- 300 liralık malzeme kâfidir. Artık fazla malzeme alınmasın. Fazla masraf olmasın. Nisan'da birkaç bin lira vergi vereceğiz. Halbuki paramız yok.

4- Eve gelen vergi zarfını sizin Altay bey'den alıp Hikmet Bey'e göstermenizi dün eve yazmışdım. Halbuki siz Hikmet Bey'e göstermişsiniz. O halde Altay bey'den tekrar istemeyiniz.

5- Altay bey'e lûtfen sorunuz. Her iki firmanın kazanç vergileri çok olmasın. Mağazadan alacak paramız yok gibi.

6- Sizin firmanın vergisi az olmak için Altay bey dul çocuklu muâmelesi yapacak mı?

7- 25 lira avans verdiğinize memnun oldum. Bayram usta avans isterse Nisan'da vergi vermeden evvel hiç avans verecek halde değiliz. Vergi veremez isek birkaç misli cezâ isterler.

8- Seâdet-i Ebediyye (yanlış-doğru) cedvelinin birinci sahîfesini Hüseyn Şener'e göndermişdim. İkinci sahîfesini size gönderiyorum. Lūtfen Hüseyn'e veriniz. Hepinize selâm ve duâ ederim efendim.

Hüseyn Hilmi

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Efendi hazretleri, bana seneler önce; *Sen muallim olunca talebeye bol not ver!* buyurmuşdu. Yâni öğretmenlikte muvaffak olmam için, bana *Yol* göstermişdi.


Ben de Onu dinledim ve talebeye hep *Bol Not* verirdim. Çünkü Efendi hazretlerinin bana *Emri* böyleydi. Onun için *Talebe* ler, beni her öğretmenden daha *Fazla* severlerdi. 


Bursa *Askerî Lisesi* nde iki üç sene *Kimyâ* muallimliği yapdıkdan sonra, 1949 da *Öğretim Müdürü* oldum. 

● ● ● 

Efendim, şimdi *Ben* konuşuyorum, *Siz* de dinliyorsunuz. Ama benim bu konuşmamı, bir *Şey* in size kadar nakletmesi lâzım. İşte Allahü teâlâ, bunun için *Hava* yı yaratmış. 


Her yer *Boşluk* olsa, yâni *Hava* olmasa, duyamayız. Efendim *Telefon* var, *Televizyon* var, *Radyo* var. Bunlardaki sesin bir şeyle nakledilmesi lâzım. Eğer nakledilmese duyulmaz ki. 


İşte elektro manyetik *Dalga* lar, taşıyıcıdır. Bu elektro manyetik dalgalar hiç *Yok* olmaz. Azalır, ama *Yok* olmaz. Yâni bir gün, bir teknoloji çıksa, eski *Sesleri* duyabiliriz. 


Çünkü elektro manyetik *Dalga* yok olmuyor. İşte efendim, üçüncü bir nakil vâsıtası daha var. O da, *Evliyâ* zâtların *Ruhları* ile irtibât kurmakdır. 


Onların *Sevgisi* ne kavuşmak, onlardan *Feyz* almak için de bir aracı lâzım. O aracı da *Sevgi* dir, yâni *Muhabbet* dir. 


*Sevgi* olmak şartıyla, o büyükleri *Anmak* kâfidir. Yâni mübârek *İsmini* söylemek yeter. Hattâ o büyükleri *Düşününce* bile, ânında ruhları orda *Hâzır* olur. 

● ● ● 

Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu *Fakîh*, yâni *Fıkıh âlimi* yapar, daha da çok severse, onu *Fıkhı Yayıcı* yapar. Din bilgilerini yayarken, kendinden birşey ilâve etmemelidir ki, bu *Bid'at* dir. 


*Bid’at ehli* Cehennem köpeklerindendir. Bid'at ehline, büyüklerin *Feyz* ve *İhsân* ları gelmez. Bid'atlerin başı ise, *Ben* demekdir. *Ben* demek, Allahü teâlâdan ve büyüklerden gelen *Feyzi* ve *Bereketi* keser. 


Dünyâda en kıymetli şey, *Refîk-ı muvâfık* dır. Yâni müslüman bir *Arkadaşa* ve bir *Allah adamı* na, bir *Mürşid-i kâmile* kavuşmak ve onu sevmekdir. 


Elhamdülillah, Cenâb-ı Hak bunu bize *Nasîb* etdi. Siz şimdi; *Ama biz görmedik ki!* diyeceksiniz. Siz görmeseniz de, onlar sizi görür efendim. Evliyâ-yı kirâm, *Görürler*, *İşitirler* ve *Feyz* verirler.

Yâdigâr mektûblar 6.mektûb

Salı 

Ve aleyküm selâm muhterem kardeşim Enver bey 

Mübârek Cum'a günü yazmış olduğunuz mektûbunuzu bugün aldım. Öğle ta'tilinde hemen cevâbını yazıyorum. Daha evvel de bir mektûbunuzu almışdım. Vâlideniz ile hayırlısı ile kavuşmanıza duâ ederim. Kuleli'den Mahmut Sağlam'dan mektûb aldım. Şimdi yalnız derslerine çalışsın. Başka bir şey ile meşgul olmasın. İkmâle kalırsa müteessir olurum. 

Atölyenin işleri ile üzülüyorsunuz diye müteessir oluyorum. Yoruluyorsunuz. Ben de sizin gibi bu işlerin acemisiyim. Şimdiki insanlar ile muâmele yapmak çok müşkil. 

Bizim Altay Bey'e verecek hiç paramız yok. O da beraber hesâb görürken vergiyi zaten 3.000 liraya düşürmüşdük. Fakat Bayram Usta'nın faturasından 6 bin lira kadar kesecektik. Şimdi demek ki 3 bin 500 liradan fazla kesemeyeceğiz. 2000 liralık fatura daha keserse iş hallolur. Kendisinden ricâ ederim. Bayram usta bize sormadan niçin fazla fatura kesmiş? O fatura defterini biz alarak ona emânet bırakdık. Yalnız bize fatura kesecekdi. Az miktarda hârice kesecekdi. Bunları kendisine sorunuz ve müteessir olduğumu, bizi zarara sokduğunu söyleyiniz.

Bayram usta yine başka yerlere gidiyor mu, işten ayrılıyor mu? Ayrılıyor ise son ihtâr ediniz. Fatura mes'elesinden aksi konuşursa, işçi çıkarsa, bize sormadan birisini almasın ve müezzin Ziyâ Efendi'nin kardeşini getirirsiniz ve kendisine sıkı tembih edin de Bayram usta ile iyi geçersin. Bir ay sonra Bayram usta'yı çıkarırız. Atölyeyi ona teslim ederiz. Fakat siz güveniyor iseniz teslim ederiz.

Cümlenize selâm ve duâlar eder duâlarınızı beklerim efendim.

Hilmi 

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir gün, *Dergâh* ın bahçesinde, Efendi hazretleriyle oturuyorduk. Bir kanepede *Yan yana* idik. Az sonra, bir *Bey* girdi içeri. Tabii, *Efendi* nin yanında oturunca, ben kalkdım.


Öbür kanepeye geçdim. Beş on *Dakîka* konuşdular. Sonra o *Bey* kalkdı ve gitdi. Efendi, beni çağırdı ve *Sen bunu tanıyor musun?* dedi. Tanımıyorum efendim, dedim. 


Buyurdu ki: Buna *Mazhar Tobur* derler, kimyâ muallimidir. Ben ona; *Talebeye bol not ver!* diyorum. O, inadına *Kıt not* veriyor. Beni dinlemiyor. Onu, oradan tâyin ederler! dedi. 


Hakîkaten buyurdukları gibi oldu. O sene, *Zonguldak* da bir sanat mektebine *Tâyin* etdiler onu. Yâni, *Lise* den aldılar, *Orta* mektebe verdiler. 

● ● ● 

Peygamber Efendimize sormuşlar; *İnsanların en kıymetlisi kimdir?* diye. Efendimiz, bu suâle iki kelimeyle cevap vermiş; İlim *Öğrenen* ve öğrendiğini başkalarına *Öğreten* dir, buyurmuş. 


Yalnız *Öğrenmek* le olmuyor. Öğrendiğini de *Öğretecek*. Asıl lâzım olan da budur. Elhamdülillah, biz öğretiyoruz kardeşim. Birine bir *Kitap* vermek, *Öğretmek* demekdir işte. 


Peygamber Efendimizin bize *Müjde* si bu. Öğrenecek ve öğretecek, yâni yayacak. Nasıl yayacak bu zamanda? *Kitap vermekle!* Ne mutlu ilim öğrenene ve Allahın kullarına öğretene, yâni yayana. 


Emîn olun ki, *İslâma Hizmet* edenler vefât ettiklerinde, *Melek* ler onların cenâzesini taşırlar. Ehl-i sünnet yolunu, yâni Peygamber Efendimizin yolunu *Yaymak*, Allahın kullarına bildirmek, en büyük *İbâdet* dir. 


Yâni bir müslümâna bir *Kitap* verseniz, o da okusa, istifâde etse, en büyük *İbâdet*, en büyük *Sevap* olur. Bize, ehl-i sünnet yolunu öğreten büyüklerimizden Allah *Râzı* olsun kardeşim. 

● ● ● 

Habîb, yâni *Seven*, mahbûba yâni *Sevilene* teslîm olmalıdır. O ne derse, dinler ve *Peki* der. Başkasını dinlemeğe *Tahammül* edemez. Hepimiz, *Efendi hazretleri* nin himâyesindeyiz, elhamdülillah. 


Onların *Feyzi* ve *Nûru* hepimizin kalbine akıyor inşallah. Ne kadar akıyor? *Muhabbeti* kadar. Muhabbeti çok olana, *Feyz* de çok gelir. Muhabbeti az olana, *Feyz* de az gelir. 


Onlardan *Feyz* alan, dünyâyı unutur. Bu dünyâyı unutdu mu, Allahü teâlânın *Muhabbeti* o kalbe yerleşir. Hiç kimsenin görmediği şeyleri *Görür*, hiç kimsenin işitmediği şeyleri *İşitir*.


Hiç kimsenin bilmediği *Mârifet* leri söyler. Allahü teâlânın *Sevgisi* bir kalbe yerleşirse, böyle olur. Ne mutlu bize ki, bunları okuyoruz. Bunları okumak, işitmek de büyük bir *Mazhariyet* dir kardeşim.

İmânla gitdiği iyi oldu

 Ona herhâlde uygun vaktde geldim. Salon kalabalık değildi. Arkası sokak tarafında olarak ehibbâdan Abdülkâdir Beğ amca oturuyorlardı. Hemen tam karşılarında idim. Hocamız içeriye girdiler. Oturmamışlardı. Abdülkâdir Beğ Amca merhûm: "Hilmi Beğ, Sa'îd Nûrsî de vefât etdi. Kadir günü vefât etmesi onun kemâline alâmettir"dedi. Hocamız o sırada ayakda idi, bir iş için dışarıya çıkmış, sonra içeri girmişlerdi. Ehibbâdan birinden böyle bir söz sadır olmasına esef eder bir tavırla: "Hayır efendim, pek kemâline delâlet etmez, ama îmânla gitdiği iyi oldu" tekrârlayarak ve üstüne basarak, "îmânla gitdiği iyi oldu efendim" buyurdular. "Îmânını zor kurtarabildi" şeklinde anladım.

(Hatıralar,sf 601) 

Not: Hulki Demiray beyin hocamızla ilgili hatıralarından bir bölüm alıntı yapılmıştır.

KÂSIM ARVÂS

Mubârekleri ziyarete gitmişdik."sık sık gelin efendim" dediler.Bende, "siz meşgûlsünüz efendim" deyince, "size kapımız her zemân açık. Sizde Seyyid Fehîm hazretlerinin kokusu var, bizde de Efendi Hazretlerinin kokusu var, ikisi bir araya gelince nûrun alâ nûr olur", buyurdular.

Mubârekler bizim eve teşrif etmişlerdi. " Efendi hazretleri kıyâmete kadar zuhûr edecek her şeyi bize anlatdılar"buyurdu. Ben de, "bir tâne lütfeder misiniz?" dedim. "Müsa'ade yok efendim" buyurdular.

Mubârekler bir def'asında bize teşrif etmişlerdi. Ben de,"efendim evimiz sizindir" dedim. Onlar da tebessüm edip, "çok cömerdsiniz" dediler ve Enver ağabeğe dönerek, "Enver beğ gördünüz mü, Kâsım efendi evi bize hediyye etdi" dediler. Sonra bana dönerek, "aldım kabûl etdim, ben de size hediyye etdim" buyurdular.

(Hatıralar,sf 897)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Enver âbi* diyor ki: Amerika’da *Otoban* lar var, aynen *Ahtapot* gibi, herkes numaralara bakıyor. Bir şaşırdın mı mahvoldun. Aynı *Nokta* ya gelmek için, bütün *Gün* dolaşıp durursun. 


Onun için, *İstikâmet* kadar mühim bir *Şey* yok kardeşim. Allahü teâlâya hamdolsun ki, *Efendi hazretleri* ne rastladık da, bize istikâmetimizi gösterdiler, önümüzü açdılar. Ne kadar *Şükr* etsek azdır. 

 

Okyanusu, *Yüzerek* geçemezsin. Tek başına *Kayıkla* da geçemezsin. Geçmeye kalkarsan, bir *Fırtına* çıkar, bir *Köpek balığı* çarpar, boğulup gidersin. 


*Herkese Lâzım Olan Îmân* kitâbımızda otuz kırk tâne gayr-i müslimin müslümân oldukları yazılı. *Niçin müslümân oldular?* diye de *Başlık* atmışız. Bunların çoğu da önemli kimseler. 


Kimi *Doktor*, kimi de *Kurmay Albay*. Avrupalı hıristiyanlar bunlar. Bir tânesi, birinci cihân harbinde, *Müslümân* bir Pâkistânlı ile *Ahbap* oluyor. Birbirlerine gidip geliyorlar. 


O müslümân, bir gün bu ahbâbının evine, ziyârete gidiyor, ona islâmiyeti anlatıyor. O da diyor ki: *Senelerdir arkadaşız, sizin müslümânlığınıza bayıldım, çok seviyorum*, diyor. 


Pâkistânlı da ona; *Öyleyse müslümân olsana kardeşim, dünyâ ve âhiret seâdetine kavuşursun, seni sevdiğim için söylüyorum*, diyor. 


O da diyor ki: Ben *Müslümân* lığı çok seviyorum ama günde *Beş* defâ *Namaz* kılmak, bana *Zor* geliyor. Bunun bir *Çâresi* yok mu? Ben müslümân olacağım, ama bana bir *Çâre* söyle, diyor. 


Onun evinin duvarında, örtülü bir *Şey* asılıymış. Pâkistânlı merak edip, ona soruyor; *Bu nedir?* diyor.


O da diyor ki: Bu, *Keman* dır, ben her gün vazîfeden gelince, bunu *İki sâat* çalarım, yorgunluğum gider. Çalmazsam, o *Gece* uyuyamam. Bu, benim *İlâcım*, diyor.


Pâkistânlı; *Bizim de öyle yorgunluklarımız oluyor, bizim ilâcımız da günde beş kere namaz kılmakdır*, diyor. Günde beş kere namaz kılınca, yorgunluk, üzüntü kalmıyor, diyor. 


O da; *Sahi mi?* diyor. Pâkistânlı; *Evet, istersen tecrübesini yap, ama evvelâ müslümân olman lâzım!* diyor. O da arkadaşına inanıyor, râhata kavuşmak için *Îmâna* gelip, müslüman oluyor. 


Nitekim Peygamber Efendimize soruyorlar; *İnsanların en kıymetlisi kimdir?* diye. Efendimiz, bu suâle cevaben; *En kıymetli insan, ilim öğrenen ve öğrendiğini başkalarına öğretendir*, buyuruyor.