Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Yakışıklı bir *Yahûdî* genci, Peygamber Efendimizin *Sohbeti* ne ara sıra gelir, dinlermiş. Peygamberimiz de ona; *Ey filân, îmân et de, bu güzel yüzün yanmasın!* dermiş. 


Bir gün de sohbette, îmân edenlere, Cennetde verilecek *Hûri* lerden bahsetmişler. O yahûdî genç; *Ben îmân edersem, onlardan bir tânesine kefîl olur musunuz?* diyor. 


Peygamberimiz de; *Sen müslümân ol, yetmiş tânesine kefilim!* buyuruyorlar. O da îmân ediyor ve birkaç gün sonra da *Vefât* ediyor efendim. 


Efendimiz, o *Genci* bizzât yıkıyor, kefenliyor ve mübârek elleriyle *Kabre* koyuyorlar. Kabirde normalden fazla kalıp da çıktıklarında, *Yorgun* ve *Bitkin* görülüyor.


Üstelik, mübârek gömleğinin de *Yırtılmış* olduğu farkediliyor. Sahâbîler *Merak* edip, sebebini sorduklarında, şöyle anlatıyorlar: 


O genci kabre koyunca, Cennetden *Yetmiş* tâne *Hûri* geldi, o genci paylaşamadılar, aralarında çekişdiler. Her biri, *O benim!*, *O benim!* diyordu. 


Çok *İzdiham* oldu. Bu arada gömleğimi de *Yırttılar*. Ellerinden *Zor* kurtuldum, buyuruyorlar. 

● ● ● 

Hergün, dünyadan gelen *Mektup* lardan otuz-kırk tâne okuyorum kardeşim. Anlıyorum ki, her yerde *Ehl-i sünnet* medreseleri var. Oralara bizim *Kitaplar* dan gönderiyoruz. 


Kitaplarımızı alıp da okuyanlar, bize cevap yazıp; *Siz hakîkî ehl-i sünneti, Resûlullahın yolunu yayıyorsunuz!* diyorlar. Çoğu yeri, vehhâbîler istîlâ etmiş. 


Bizim kitapları okuyanlar; Biz bunlara *Cevap* veremiyorduk. Ama sizin *Kitap* larınız gelince, şimdi cevap veriyoruz. Onlar, tutunamıyor, *Kaçıyor* diyorlar. 


Eeee, ne demiş büyükler: *Hak gelince, bâtıl gider*. Hak geldi, tabii tutunamayıp kaçacaklar. 

● ● ● 

Dünyâya *Gönül* bağlamamalı kardeşim. *Yolcu*, yolu tâmir etmekle uğraşmaz. 


Meselâ *Hacca* giden bir kişi, orada; *Şu evi, şu apartmanı alayım*, diye düşünmez. Çünkü bir müddet sonra *Geri* dönecek. Dünyâ hayâtı da böyle işte. 


İnsan vücûdu çok büyük bir varlık. Darwin bile; *Gözün yapısını düşündükçe tepem atacak gibi oluyor*, diyor. İnsanın vücûdu bile böyle olursa, ya *Ruh’u* nasıldır? 


Rûh, bir anda şarkdan garba gider. İnsan 60-70 senelik dünyâ için yaratılmış olamaz. İnsan, *Ebedî âlem* için yaratıldı. *Rûh*, cism değildir ve meleklerden *Üstün* dür.

Siz onları görseydiniz

 Hasan-ı Basri hazretleri, ilim ve faziletlerinden istifade ettiği 

Eshab-ı kiram ile kendi içinde bulunduğu nesli kıyas ederek:

"Siz onları görseydiniz mecnun, deli zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler; "Bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir", kötülerinizi görseler; "Bunlar da Müslüman mı?" derlerdi" buyurdu.

Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti

 Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanlarin övmesi ile ayıplamasını, eșit görmektir. 

İnsanlarin rağbetine sevinip, aramamalarına, etrâfınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır❗️

Hazret-i Mevlana Halid-i Bağdadi “kuddise siruh”

Ermeni mezaliminin şahidi olan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri yaşadıklarını şöyle anlatıyor

 “1913 yılının Kasım ayının sonları, Aralık ayının başlarında Rus askeri İran’ın Selmas yönünden gelerek Hakkari sancağını istila ederken vatandaşımız olan Ermeniler silahlandılar.


Müslümanların menkul mallarının tamamını yağma ettikleri esnada bizim hanelerimizi de tamamen yağmaladılar.Kışın başlangıcında aile fertleri perişan olarak çevredeki köy ve dağlara firar ettiler.Evlerimizi, çarşımızı, medresemizi, camilerimizi tamamen yaktılar. O andan itibaren Muhacir olduk. Öte yandan eskiden beri İslam ehline kinleriyle ve düşmanlıklarıyla tanınan kan dökücü, Nasturiler silahlı bir şekilde bütün yolları tutmuşlardı. 

İçimizdeki Ermeniler ise evvelden beri tam silahlı ve teyakkuz halinde fırsat beklediklerinden bunlar da bu vaziyetten istifade ile İslam ahalisine saldırdılar ve alemin yaratılışından beri görülmeyen ve işitilmeyen bir vahşetle ve saldırılarla insanları öldürmeye,malları ve mülkleri yağmalamaya koyuldular.

Ermeni hunharları ellerine geçirdikleri genç kadın ve kızların çoğunu esir,büyük kısmını da şehid ederek bunlara ait eşyayı gasb etmişlerdir. 

Zaho ve Akra kazalarının ahalisinin yüzde yetmişi dağ başlarında açlıktan telef ve vahşi hayvanlara, yırtıcı kuşlara alef oldular. Bizimle beraber yirmi dokuz köyün ihtiyarları, kadınları ve çocukları ıssız çöllerden,ovalardan dağlardan ve derelerden bin türlü meşakkat ve zahmet çekerek aç bî ilaç halde Revandize girdik. Kadınların bir kısmı da çocuklarını, kucaklarına birer parça ekmek koyarak dağların ve kayaların arasında bıraktılar.

 Bunların çoğu öldü.Defn edilmeyerek meydanda kalanlar da çoktu. 1914 senesinde Erbil’e hasta olarak girdik.On erkek kardeşimi, dört amcamın en değerli erkek ve kız evladını da Allahu Teala’nın mağfiretine vedia olarak Erbil etrafında defnettik.

 Başkale’den hicretimizde 150 nüfus iken ancak 66 nüfusla Adana’ya gelebildik. Binlerce derin alimin, allamenin hayretlerinden ve taaccüblerinden parmaklarını ağızlarına götürdüğü Arvas köyündeki çeşitli ilimlere ve fenlere aid üç bin cild el yazması baha biçilemeyecek eser,maalesef Ermeniler tarafından yakılarak yok edilmiştir.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin seyr-i sülukunu tamamladığı mekân

 Seyyid Abdülhakim Arvasi "kuddise sirruh" hazretlerinin  seyr-i sülukunu tamamladığı mekan... (Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Arvas mescidinin arka tarafında bulunan 70 gün süreyle 2 defa çile çektiği çilehanesi)

Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî ve mahdumu Şeyh Muhammed Diyaüddîn-i Nurşînî (kaddesallahu teala esrâruha) hazretlerinin kabirleri

 



 Seyyid Sıbgatullah-i Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin halifesi Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî ve mahdumu Şey Muhammed Diyaüddîn-i Nurşînî (kaddesallahu teala esrâruha) hazretlerinin kabirleri...

Şeyh Fethullah-i Verekansî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin kabr-i şerifi

 
 

 Şeyh Fethullah-i Verekansî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin kabr-i şerifi

Eshâb-ı kirâmdan ve Eyub Sultan hazretlerinin (radıyallahu teala anh) kardeşi olan Feyzullah el Ensârî hazretlerinin (radıyallahu teala anh) kabr-i şerifi

 

 Eshâb-ı kirâmdan ve Eyub Sultan hazretlerinin (radıyallahu teala anh) kardeşi olan Feyzullah el Ensârî hazretlerinin (radıyallahu teala anh) kabr-i şerifi

Gavs-i Hizânî Seyyid Sıbgatullah-i Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin kabr-i şerifi

 

 
 

Gavs-i Hizânî Seyyid Sıbgatullah-i Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin kabr-i şerifi

Seyyid Fehîm Arvâsî "Kuddise sirruh" hazretlerinin kabr-i şerifi

 

Seyyid Fehîm Arvâsî "Kuddise sirruh" hazretlerinin kabr-i şerifi

Seyyid Abdülhakim Efendi (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin mescid-i şerifleri

 



Seyyid Abdülhakim Efendi (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerinin 1914 senesindeki hicretine kadar vazife yaptıkları, talebe yetiştirdikleri mescid-i şerifleri