Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Allah*, bir kuluna *İyilik* murâd ederse, onun önüne, sevap kazanacak bir *İş* koyar. Yâni önüne bir iyilik yapma fırsatı çıkartır. Meselâ; *Şunu yap da, sana bir sevâp vereyim!* buyurur. 


Ne *Güzel* şey. Cenâb-ı Hak, sevdiklerine böyle *Fırsat* lar çıkarır. Yapsın da *Sevap* kazansın diye. İşte bu fırsatları kaçırmamak lâzım efendim. 


Çünkü o *Fırsatı* Allahü tâlâ koydu önümüze. Bir *İmtihân* dır bu. Tabii orda vereceğimiz karar, *Îmânımız* ın gücünü veyâ zayıflılığını gösterir. 


Bir kimse, karşısındakinin kalbinden neler geçiyor, neler düşünüyor, onları *Anlasa*, her etdiği duâ *Kabûl* olsa, bu, Allahü teâlânın o kimseyi sevdiğine *Alâmet* değildir. 


Allahü teâlânın sevgisi, şerîata *Uymak* dadır. Farzları, sünnetleri *Yapıyor* mu? Harâmlardan *Sakınıyor* mu? İşte Allahü teâlânın sevgisine *Alâmet* budur. 


Bunu, büyük *Velî* Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretleri, *Avârif* kitâbında uzun anlatıyor. 


Meselâ; Şu adam *Çok* mübârek, duâları *Kabûl* oluyor, herkesin ne düşündüğünü *Anlıyor*, kaybolan şeylerin nerde olduğunu *Biliyor*. Çok büyük evliyâ, diyorlar. 


Hayır, bu *Yanlış* Evliyâlık bu değil. Çünkü bu gibi hâller *Evliyâ* da olduğu gibi, *Kâfirler* de de olabilir. 


Evliyâda olursa *Kerâmet* denir. Kâfirlerde, fâsıklarda olursa, *İstidrac* denir. Bu ikisi, riyâzet çekenlerde de olur, riyâzet çekmiyenlerde de olur. 

● ● ● 

● ● ● 

Pâkistân'dan bir *Mektup* geldi. Yazmış ki: Âcizâne nakşibendî ve müceddidîyim. Çok talebelerim var. Geliyorlar, onlara *Mektûbât* dan okuyoruz, anlatıyoruz ve *Mektûbâtın* gösterdiği yolda çalışıyoruz, diyor. 


Bir gün talebelerim toplanmışlar, oturuyoruz. Ben onlara, *Mektûbât* dan anlatırken, postacı geldi. Bana bir paket getirdi. Bir de açdım ki, *Hakîkat Kitâbevi* nden geliyor. 


İçinde *Kitaplar* var, hem de İngilizce. Açdım bir kitâbınızı, bakdım İngilizce *Seâdet-i Ebediyye* Endless Bliss kitâbını alıp bir sayfasını açdım, seyyid *Abdülhakîm Arvâsî* nin mektûbu çıkdı.


İngilizce bir mektup. O anda, Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin *Rûhâniyeti* salonu kapladı. Mübârek *Rûh’u* burada hâzır oldu. *Vallahi* senin şeyhinin rûhâniyeti salonu doldurdu! diyor.

Tarihi Hoşap Kalesi




Hemen yanıbaşında Seyyid Abdurrahman Arvasi kutub hazretlerinin kabr-i şerifinin bulunduğu tarihi Hoşap kalesinden kareler...

Yemek duası

 Bu yemek duâsını okuyanın, tepesinden tırnağına kadar bütün günâhları affolur efendim

 Bizim yemek duâsı var, hani yemeklerden sonra okuyoruz ya “Elhamdü lillâhillezi eşba’nâ ve ervânâ min gayri havlin minnâ velâ kuvveh. Allahümme et'imhüm kemâ et'amûnâ.” Bu duâyı okuyanın, tepesinden tırnağına kadar bütün günâhları affolur efendim. Çünki burada bir îtirâf var. Bu îtirâfda; “Min gayri havlin minnâ velâ kuvveh” buyuruluyor.

Nedir bunun mânâsı? Yâni diyoruz ki: “Yâ Rabbî, şu rızkın önüme gelmesinde, benim hiçbir emeğim yok. Her şey önüme hazır geldi. Tarlayı eken, yetişdiren, çapalıyan, un yapan, ekmek yapan, böyle kaç kişi var. İnşallah ben de verdiğin bu rızkı, senin rızâna uygun olarak harcarım yâ Rabbî”.

Riyâdünnâsihîn kitâbında mübârek zât buyuruyor ki: İnsanın yediği bir lokma ekmekde, 360 kişinin hakkı var. Biz, bu kadar hazıra konuyoruz. “Allahümme et'imhüm kemâ et'amûnâ”, yâni “Yâ Rabbî, bu ni’metlerin önüme gelmesi için emeği geçenlerin hepsine, sen Cennetini nasîb et” diyoruz. Onun için bu duâ çok kıymetli kardeşim.

(Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Biz, elhamdülillah Ehl-i sünnet *Gemisi* ne bindik kardeşim. *Kaptan* belli, ikinci *Kaptan* da belli. Mühim olan, bu gemiden düşmemeye gayret edelim. 


Bizi gemiden atmazlar, ama biz kendimizi atmıyalım. Çünkü deniz dalgalı, etrâfta *Fırtına* var, *Kasırga* var, köpek *Balıkları* var.


Yapacağımız bir *Hatâ*, bir yanlış *İcrâat* sebebiyle, Allah korusun gemiden düşersek *Felâket* olur. Bu gemiden düşmemenin, tek bir *Yolu* var.


O da birbirimizi çok *Sevmek* dir. Birbirimizi seveceğiz ve kalp kırmıyacağız, yoksa, *Gadab-ı İlâhî* ye uğrar insan. Çok tehlikeli. 

● ● ● 

Bu *Çayı*, Efendi hazreterinin huzûrunda içdiğim *Çayı* düşünerek içiyorum. Sanki o çaymış gibi tatlı oluyor. Onun o *Lezzeti*, o *Feyzi*, size de akseder inşallah. 


Efendi hazretleri bir gün buyurdular ki: *Makbûl olanların, sevilenlerin kabâhati, afv ile karşılanır*. Öyle buyurdular. 


İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin halîfelerinden bâzısı, kendi mürîdlerinden şikâyet ediyor. *Falanca beni üzüyor!* diyor. İmâm-ı Rabbânî de cevâbında; 


Mâdem öyle, def et onu, kov gitsin! demiyor. Ne diyor peki? *Makbûl olan, sevilen talebenin kabâhatleri afvolur!* diyor. 


Cevap bu. *Affedeceksin, ne kızıyorsun!* diyor. Demek ki, biz de affedeceğiz kardeşim, karşılık vermiyeceğiz. 

● ● ● 

Bütün dünyâya gidiyor bizim *Kitap* lar. Afrika’da çok medrese var. *Ehl-i sünnet* hepsi de. Ama ne *Kur’ân-ı kerîm* kalmış, ne *Amme cüzü* kalmış, ne de *Fıkh kitâbı*. 


Hiç *Kitap* yok. Niçin? İngilizler *Yok* etmişler. Afrika’da, medreselerde talebeye okutacaklar, ama *Kitap* yok. Elhamdülillah, bize yalvarıyorlar, bizden kitap istiyorlar. Çok seviniyorum, kardeşim. 


Çünkü bütün dünyâ, bizim *Kitapları* beğeniyor, seviyor, *Tasdîk* ediyor. Ehl-i sünnet medreseleri diyorlar ki: *Allah râzı olsun, sizin kitaplar bize kuvvetli bir silâh oldu!* 


Böyle diyorlar. Ben de seviniyorum. Niçin seviniyorum? Çünkü *Mezhebsiz* ler, Pâkistân’da, Hindistân’da, Mısır’da, Afrika’da, *Âyet-i kerîme* lere, uydurup uydurup mânâ veriyorlar.

Ahmet Mekki Üçışık Efendinin Bağlum-u Şerifte bulunan kabirleri

Efendi hazretlerinin büyük mahdumu Ahmet Mekki Üçışık efendinin Bağlum-u Şerifte bulunan kabirleri. Allahu teâlâ şefaatlerine nail eylesin.

EVDEN ÇIKARKEN

Evden çıkarken, vasıtaya binerken ve korkulu yerlerde, (Bismillahillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün fil-erdı ve lâ fissemâ’ ve hüvessemî’ul alîm) duasını okumalı ki, Allahü teâlâ her türlü felaketten muhafaza etsin. Bu duada, karada, denizde, havada, yani nerede olursa olsun, bir mümin, başladığı herhangi bir işte Besmele çekerse, ona bir zarar gelmeyeceği bildiriliyor. Bu, o kadar mübarek bir duadır ki, okuyana hiçbir şey zarar vermez. Çünkü dinimize uygun olarak yola çıkmış oluyoruz. Bunu okuduğumuz hâlde başımıza bir şey gelirse, bizim için mutlaka hayırlıdır.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İki mü’min, *Sevgi* ile bir araya gelseler, kalpleri arasında bir *Akım* başlar, birinden diğerine *Feyz* akar. Feyz nedir? *Muhabbet* dir, Allah *Sevgisi* dir. 


Ve o yere melekler *İmrenir* efendim. Mühim olan, *Muhabbet* dir, *Huzûr* dur. Huzûr nedir? *Huzûr*, bir an olsun, günâh işlememekdir.

● ● ● 

Efendi hazretleri, ara ara; *Beni her zaman aranızda bulamazsınız, ayrılık zamânı yaklaşdı!* buyururdu. Ben de buna çok üzülürdüm. 


Ve içimden; *Niye böyle üzüntülü şeyleri söylüyor, inşallah daha çok yaşıyacak!* derdim. Şimdi bakıyorum da, sözleri doğruymuş. 

● ● ● 

*Besmele* çekilerek yapılan bir iş, bir amel, bir icraat, dâimâ *Muvaffak* olur, *Hayırlı* olur kardeşim. 


İstemediğimiz şekilde netîcelense bile, yine *Hayır* dır. Neden? Çünkü biz neyin *Hayır* lı olduğunu bilemeyiz ki. 


*Muvaffak* olmadık zannederiz. Hâlbuki onun olmamasında, bizim için *Hayır* vardır. Kur’ân-ı kerîmde öyle buyuruluyor çünkü: 


Siz, bir şeyi *Hayırlı* zannedersiniz, hâlbuki o size *Zararlı* dır. Bir şeyi de *Zararlı* görürsünüz, ondan kaçarsınız, hâlbuki o, sizin için daha *Hayırlı* dır, buyuruyor. 


Onun için Allahü teâlâya; Yâ Rabbî, bana şunu ver, bunu ver, demiyeceğiz. Ne diyeceğiz? *Hayırlı olanı ver yâ Rabbî!* diyeceğiz. 

● ● ● 

Ben herkese diyorum ki: *Bizim kitaplarımız çok kıymetlidir, çok değerlidir*. 


Ben böyle söyleyince, işitenler; *Yâ amma da kendi kitâbını beğeniyor, ne kadar da çok methediyor!* derler. 


Ama ben böyle söyledikden sonra, *Çünkü* diyorum. Yâni devâmı var bu sözümün. Ben *Çünkü* deyince, ağzıma bakıyorlar, acabâ *Ne söyliyecek*, diye. 


Ben de diyorum ki: Çünkü bizim *Kitaplar* da, bana âit tek bir satır *Yazı* yokdur. Hepsi, *Büyükler* in yazısıdır. Onun için *Kıymetli* dir. 


Eğer bana âit bir *Satır* yazı olsaydı, o zaman *Kıymet* den düşerdi! diyorum. O zaman bir şey diyemiyor, bana *Hak* veriyorlar.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu gün, çoğu insanların *Kalp* leri kararmış vaziyetde mâlesef. Bunun bir *İlâcı* var efendim. Ben şimdi o ilâcı size söyliyeceğim. 


Kalbi ferahlatmanın, kalpdeki sıkıntıyı gidermenin tek *İlâcı*, Peygamber aleyhisselâma *Tâbi* olmakdır kardeşim. Ne demek tâbi olmak? Yâni Onun buyurduğu gibi yaşamak.


Her bir *İş* te, Onun buyurduklarına uymak. Meselâ Peygamberimizin bir *Sünnet* ine tâbi olmak, insanın kalbine *Ferahlık* verir. 

● ● ● 

Hindistâna *Enver bey* le gitdiğimiz zaman, *Büyüklerin* kabirlerini ziyâret etdik. Böyle kabirlerden, ancak *Mürşid-i kâmil* ler istifâde edebilir. 


Çünkü başkaları, doğru dürüst *Râbıta* bile yapamıyor ki, nasıl istifâde edebilsin? Ama *Enver bey* istifâde etdi. 


Efendim, *Enver âbi* neden muvaffak oluyor, size anlatayım. Enverin üç *Hasleti* var. Allahü teâlâ, onu, bu üç hasletinden dolayı *Muvaffak* ediyor. 


Birincisi, Enver âbi’nin kalbi *Temiz* dir. O, hiç kimse için *Sûizan* etmez, *Kötü* düşünmez. Kimseye *Kötülük* yapmaz, hattâ yapamaz. 


İkincisi, Enver âbi çok *Sabır* lıdır. Üçüncüsü, Enver âbi *Güler* yüzlü ve *Tatlı* dillidir. Onun sâyesinde dünyânın her yerine *Kitap* gönderiyoruz. *Çin* den bile istiyorlar. 


Allah râzı olsun Enver âbiden. Bizim *Îmân ve İslâm* kitâbımızı *Rusça* ya tercüme etdirdi ve basdırdı. Şimdi *Rusya'ya* da gönderiyoruz. 


Allahü teâlâ, bu *Hizmet* lerden dolayı, kıyâmet gününde bana bir *Ni’met* verirse, meselâ *Cennet* ni’metini verirse, tek başıma girmem. *Mahşere* dönerim ve; 


Yâ Rabbî, bu hizmetleri, ben *Tek* başıma yapmadım. Dünyâda *Arkadaş* larım vardı, *Kardeş* lerim vardı! derim.


Onların hepsini alırım. Meselâ *Enveri* alırım, sonra *Cennete* hep birlikde gireriz.

● ● ● 

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, dünyânın en *Bahtiyâr* insanlarıyız. Niçin? Çünkü Rabbimiz bizi evvelâ *İnsan* yaratmış. Sonra *Müslümân* yaratmış.


Sonra Habîbine *Ümmet* yaratmış, ayrıca sevdiklerinin *Yolu* nu göstermiş. Bu, ne büyük *Ni'met* dir. Çok bahtiyârız kardeşim *Çooook*.

HAKİKAT KİTABEVİ YAYINLARI KİTAPLARIMIZIN KISACA KONULARI

TAM İLMİHÂL-SE’ÂDET-İ EBEDİYYE

(Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbı, üç kısımdan meydâna gelmişdir:

I. kısımda; İslâm dînine nasıl inanılacağı, ehl-i sünnet i’tikâdı, İslâm dinine iftirâ edenlere cevâblar, Kur'ân-ı kerîm ve tefsîrler, kur'ân-ı kerîmdeki ilmlerin sınıflandırılması, Nemâzın ehemmiyyeti, farzları, abdest, gusl, nemâz ile ilgili bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum’a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek Geceler, Hicrî ve Mîlâdî Senelerin birbirine çevrilmeleri, Selâmlaşmak, Muhammed aleyhisselâmın hayâtı, bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum’a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek ahlâkı, anne, baba ve dedelerinin mü’min oluşu, Sübhâne Rabbîke âyeti hakkında bilgiler... yer almakdadır.


II. kısımda; Îmân, Akl, Kaza-Kader, Tefsîr ve Hadîs kitâbları, Hadîs âlimleri, Allahü teâlânın ismleri, Mezheb, Fıkh, İmâm-ı A’zam hazretleri, Vehhâbîlere Ehl-i Sünnetin cevâbı, Evliyâ rûhlarından faydalanma, Bozuk dinler, hurûfîlik, Sosyalizm ve Sosyâl adâlet, İslâmiyyetde nikâh, Talâk, Süt kardeşlik, Nafaka, Komşu hakkı, Halâl ve Harâmlar, İsrâf ve Fâiz, Fen Bilgileri, Tevekkül, Müzik ve Tegannî, Cin hakkında bilgi, Bir Müslimân babanın kızına nasîhatları, Mu’cîze, kerâmet, firâset, istidrâc ... gibi konular yer almakdadır.


III. kısımda, İslâmiyyetde kesb ve ticâret, Bey’ ve Şirâ’, Alış-verişde muhayyerlik, Bâtıl, Fâsid ve Mekrûh Satışlar, Ticârette adâlet ve ihtikâr, dinini kayırmak, ihsân, Banka ve Fâiz, Şirketler, Cezâlar, Ölüm ve Ölüme Hâzırlık, Meyyite Hizmetler, Ferâiz, Meyyit için İskât ... gibi konular yer almakdadır.

Ayrıca konular arasında, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Ma’sûm hazretlerinin (MEKTÛBÂT) kitâblarından çeşitli mektûblar vardır.


Son bölümde (1020) zâtın hâl tercemesi yer almakdadır. Fihrist bölümünde zâtlar, kitâblar, mevzû'lar fihristleri vardır.

Bine yakın eserden uzun bir zemânda hâzırlanan bu nâdîde eserde; insanı se’âdete kavuşduracak bütün husûslar yer almakdadır.


MEKTÛBAT TERCEMESİ

971 [m.1563] de doğan ve 1034 [m.1624] de vefât eden, ikinci bin yılın müceddîdi, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretleri, Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i Şerîflerden sonra, en kıymetli üçüncü kitâb olan (MEKTÛBÂT) kitâbını yazmışdır. İnsanoğlunun rûhî hastalıklarının tedâvî yollarını göstermiş, islâm dînine nasıl inanılacağı, ibâdetlerin ehemmiyyeti, Evliyâlık, Resûlullahın güzel ahlâkı, islâmiyyet, tarîkat ve hakîkatin ayrı ayrı şeyler olmadıklarını îzâh etmişdir. Üç cild ve aslı fârisî olan mektûbât kitâbında (536) mektûb vardır.


FÂİDELİ BİLGİLER

İslâm dîni ve Ehl-i Sünnet i’tikâdı hakkında öz bilgiler verilen kitâbda, islâmî ilimlerin ve fıkh âlimlerinin sınıflandırılması, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hayâtı anlatılmaktadır.

Üç kısımdan meydâna gelen Fâideli Bilgiler kitâbında dinde reform yapmak isteyenlere, İslâm dinini bozan zararlı cereyân ve fikirlere ve cebriyye, mu’tezîle, vehhâbîlik gibi sapık fırkalara cevâb verilmektedir.


HAK SÖZÜN VESÎKALARI

Hak sözün vesîkaları kitabı Şî’îlik, Ehl-i Beyt, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i Sünnet hakkında bilgiler vermekde, Ehl-i beyt ile Eshâb-ı kirâmın birbirlerini çok sevdiklerini açıklamakda ve şî’îlerin kitablarını ve iftirâlarını gâyet ilmî olarak cevâblamakdadır. Komünistlik ve din düşmanlığı hakkında bilgiler de veren kitâbda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Eyyühel-Veled) tercemesi ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hâl tercemesi de bulunmaktadır.


HERKESE LÂZIM OLAN ÎMAN

İslâm dîninin bilinmesi gereken îmân esaslarını ve îmânın altı şartını kaynak kitaplardan aktararak detaylı bir şekilde açıklayan bu kitâb, aynı zamanda diğer dînler hakkında bilgiler de verip İslâmiyyet ile karşılaşdırmakda ve Müslümân olan meşhur yabancıların görüşlerine ve hayat hikâyelerine de yer vermektedir.


İSLÂM AHLÂKI

İslâm dîninin güzel ahlâkına ulaşmak için kurtulmak gereken 40 kötü ahlak ve bunlardan kurtulma çarelerinin anlatıldığı bu kitâbda aynı zamanda (Mızraklı İlmihâl) diye bilinen Muhammed bin Kutbüddîn İznîki hazretlerinin kitâbı esas alınarak yazılan Îmân ve ibâdet bilgilerini içeren Cennet Yolu İlmihâli bulunmaktadır.


ESHÂB-I KİRÂM

Eshâb-ı Kirâm kitâbının başında, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın Eshâbının üstünlüğünü, Eshâb-ı kirâm arasındaki hadîseler, Eshâb-ı kirâma dil uzatanların haksız ve câhil oldukları anlatılmakda, ayrıca; (İctihâd) ın ne olduğu açıklanmakdadır.


KIYÂMET VE ÂHİRET

Kıyâmet ve Âhıret kitâbında insanın ölümü, rûhun bedenden ayrılması, kabr hayâtı, kabr süâlleri, kıyâmet günü insanların hesâba çekilmesi, Cennet ve Cehenneme nasıl gidileceği büyük islâm âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitâblarından terceme edilerek geniş olarak açıklanmakda ve vehhâbîliğe cevap vererek evliyâlığın ne olduğu, kıyâmet günü herkesin sevdiğinin yanında olacağı konuları açıklanmakdadır.


CEVÂB VEREMEDİ

Îsâ aleyhisselâma gönderilen ve hak kitâb olan İncîlin tahrîf edilmesi ile ortaya çıkan dört kitâb [Matta İncîli, Markos İncîli, Luka İncîli, Yuhannâ İncîli] hakkında bilgi vermekde, aralarındaki ihtilâfları açıklamakdadır. Kur’ân-ı kerîm ile İncîl karşılaştırılmakda, İncîlin tahrîf edildiği, hükümlerinin yürürlükden kalkdığı, Kur’ân-ı kerîmin bütün semâvî kitâbların hükümlerini yürürlükden kaldırdığı îzâh edilmekdedir. Îsevîlikdeki teslîs (üç tanrı) inancının yanlış olduğu, Allahü teâlânın bir olduğu, ilim ve kudret sıfâtları ilmî olarak açıklanmakdadır. Îsâ aleyhisselâmın insan ve Peygamber olduğu, ona tapılmıyacağı îzâh edilmekdedir. Yehûdîlik, Tevrât ve Talmud hakkında da bilgi verilmekdedir.


İNGİLİZ CÂSÛNUN İ’TİRÂFLARI

1700’lüyıllarda İstanbul’a gelen ve orada çeşidli islâmi ilimleri ve lîsanları öğrenen İngiliz casusu Hempher’in, İslâm dünyâsını ve müslimânları parçalamak için yaptığı casusluk faaliyetlerini ve vehhâbîliği nasıl kurduğunu anlattığı hatıratının tercümesini içeren bu kitâb 3 bölümden oluşmaktadır.


KIYMETSİZ YAZILAR

İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i Elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretlerinin üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından ve oğulları Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin de üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından, çıkarılan kıymetli cümleler, Elif-ba sırasına göre tanzîm edilmiş, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine okunmuşdur. Dikkat ile dinledikden sonra, bunun adı (Kıymetsiz Yazılar) olsun demişdir. Okuyanın hayreti üzere, anlamadın mı, (Bunun kıymetine karşılık olabilecek birşey bulunabilir mi?) buyurmuşdur. Son sayfasında şu cümleler yer almakdadır:

(Fırsat ganîmetdir. Ömrün temâmını fâidesiz işlerle telef ve sarf etmemek lâzımdır. Belki temâm ömrü, Hak celle ve a’lânın rızâsına muvâfık ve mutâbık şeylere sarf etmek lâzımdır....)


NAMÂZ KİTÂBI

Küçük bir ilmihal niteliğinde olan bu kitâbda her müslümanın bilmesi zaruri olan Ehl-i sünnet i'tikâdı, namaz, abdest, gusl, teyemmüm, oruç, hac ve zekât bilgileri anlatılmaktadır. Namâz kitâbının sonunda, namâzın içinde ve dışında okunacak duâlar arabî olarak yer almaktadır. Namâz ve Namâzla ilgili bilgileri detaylıca içeren dokuz kısımdan oluşmaktadır.


ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri)

Şevâhid-ün Nübüvve (Peygamberlik Müjdeleri) kitâbı, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, “ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE” adlı kitâbının tercümesidir. Muhammed aleyhisselamın peygamberliğine delîl olan alâmetler ve mu’cizelerinin beyânı hakkındadır. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:


MENÂKIB-I ÇİHÂR YÂR-İ GÜZÎN

Dört halîfenin ve Eshâb-ı Kirâmın bütününün büyüklüklerini, kıymetlerini menkıbeler ile çok uzun ve çok güzel anlatan bu kitâb, türkçe olup, ilk defa 1325 senesinde basılmıştır. Kitabevimiz yeniden 1998'de basdırmıştır. Bu kitâbı Seyyid Eyyûb hazretleri yazmıştır. On iki bâb dan oluşmakdadır.


DÜRR-ÜL ME’ÂRİF

 (Dürr-ül me’ârif) kitâbı, îmân, ilm, ahlâk ve tesavvuf bilgilerinden bahsetmekdedir. İsmin ma’nâsı (ma’rifetler-yüksek bilgiler incisi)dir. Yazarı Şâh Râuf Ahmed müceddidî olup, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin yetiştirdiği büyük evliyâdandır. Üstâdının altı aylık sohbetleri esnâsında dile aldığı konuları yazmışdır.


EL-MÜNKIZÜ MİNED-DALÂL

Bu kitâb içinde, beş risâle vardır.

Birincisi (El-münkızü mined-dalâl) olup, büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazâlî yazmışdır. Yunan felsefecilerine cevâb vermekde, İslâm bilgilerini övmekdedir.

İkincisi, (İlcâm-ul-avâm) kitâbı olup, yine İmâm-ı Gazâlî hazretleri yazmışdır. Mezhebsizlerin yanlış yolda olduklarını bildirmekde ve kendilerine cevâb vermekdedir. [İmâmları, Ebû Mansûr Mâtürîdi ve Ebûl-Hasen Eş’arî olan Ehl-i sünnet vel cemâ’at mezhebinden, selefîlik diye bir ehl-i sünnet mezhebi yokdur.]


MAHZEN-ÜL-ULÛM

Âlimlerin asırlardan beri kütüphaneleri süsleyen pekçok eserlerinden, din ve fen ilimlerine dair bilgilerden bahseden ansiklopedik bir eserdir. Bu eseri Seyyid Abdülzâde Muhammed Tâhir ve Serkiz Urpilyan yazmıştır.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Âlimlerin *Mürekkebi*, şehîdlerin *Kanı* ile tartılacak, âlimlerin mürekkebi *Ağır* gelecek. 


Fakat, bir âlim *Kitap* yazar, o kitap rafta durur, okuyan, istifâde eden *Olmaz* sa, bu âlimin mürekkebi değil efendim. 


Âlim, *Ehl-i sünnet* kitapları yazıyor, dağıtıyor ve dağıttırıyorsa; okuyanı da ne kadar *Çok* olursa, o *Mürekkep* tartılır ve o kadar *Ağır* gelir. 

● ● ● 

Efendi hazretleri, *İmâm-ı Rabbânî* hazretlerinin ismi geçince, kendinden geçerdi efendim. *Ben ona âşıkım!* derdi. 


İslâm âleminde, *İmâm-ı Rabbânî* gibi büyük âlim, *Onun* ayarında bir kimse gelmemişdir, derdi. İşte, *Onun Kitâbı* nı okumak ne büyük *Seâdet* dir kardeşim. 


936 da Ankaraya *Tâyin* etdiler beni. Bir köyde yalnız başıma canım sıkılırdı. Kardeşim *Sedat* la *Mektûbât* okurduk. Efendi hazretlerine mektup yazdım. 


Hâlimizi bildirdim. Efendim burada görüşecek, konuşacak *Kimse* yok, hiç arkadaş yok. *Sedat* la birlikde *Mektûbât* okuyoruz, dedim. 


Cevap yazdı *Mübârek*. Okuyunca çok sevindim. *Mektûbât* okumamız, hoşlarına gitmiş. 


Ne *Bahtiyâr* sınız, ne büyük *Seâdet*. Bu zamanda *Mektûbât* okumak ni’meti kime *Nasîb* olur? diye yazmış. 


Bizi *Tebrîk* etdi. Çok hoşuma gitdi sizin *Mektûbât* okumanız, dedi. Biz de sevindik tabii.

● ● ● 

*Kur’ân-ı kerîm* de meâlen; Size her ne kötülük, zarar, ziyân, dert ve elem geliyorsa, bilin ki *Nefsiniz* den geliyor, *Nefsiniz* sebep oluyor, buyuruldu. 


Bizim en büyük düşmanımız, *Nefs* imiz. Başımıza gelen *Felâket* ler, hep kendi *Nefs* imizden geliyor kardeşim. 


İster *Hasene* ister *Seyyie* olsun, yâni *İyilik* de *Kötülük* de, hepsini *Allahü teâlâ* yaratmakdadır. 


*Nefs* imizden geleni de *Allahü teâlâ* yaratıyor. Allahü teâlâ *İrâde* ediyor, *İstiyor* ve *Yaratıyor*. 


Yâni *Nefs* bir şey yapamaz. Sâdece yapılmasına *Sebep* olur kardeşim.

İman ve şüphe

 

Dinde esas olan “iman” felsefede esas olan “şüphe”dir. Yani din sahasında aklı kontrol eden iman felsefe sahasında aklı kontrol eden şüphedir.İnsanoğlu peygamberlerin ve velilerin ellerindeki sıcaklığı  filozoflarda bulamamış, daima peygamberleri filozofa tercih etmiştir.

Seyyid Ahmet Arvasi