Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünyaya gönül bağlama

MARİFETNAMEDEN ALINTI

(Hadîs-i şerîflerde buyuruyor ki, (Mes’ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terk etmişdir), (Arzûsu âhıret olup, âhı-ret için çalışana, Allahü teâlâ dünyâyı hizmetci yapar), (Yalnız dünyâ için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık, üzüntüsü çok olur), (Âhıretin sonsuz olduğuna inanan kimsenin, bu dünyâya sarılması, çok şaşılacak şeydir), (Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhıret için yaratıldınız! Âhıretde ise, Cennetden ve Cehennem ateşinden başka yer yokdur), (Paraya, yiyeceğe tapınan kimse helâk olsun!), (Sizlerin fakîr olacağınızı düşünmüyor, bunun için üzülmüyorum. Sizden önce gelmiş olanlara olduğu gibi, dünyânın elinize bol bol geçerek, Allahü teâlâya âsî ve birbirinize düşman olmanızdan korkuyorum), (Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından dahâ çokdur), (Dünyâyı terk eyle ki, Allahü teâlâ seni sevsin. İnsanların malına göz dikme ki, herkes seni sevsin!), (Dünyâ, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü ta’mîr etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin!), (Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhırete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!) Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kal-mazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet ni’metlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur.

Dünyâ harâbdır. Şerbetleri serâbdır. Ni’metleri zehrli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri artdırır. Kendini kovalıyandan kaçar. Kaçanı kovalar.

Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Ni’metleri geçici, hâlleri değişicidir.

Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Çünki, bunlarda vefâ ve safâ bulunmaz. Fânî olanın sevgisini kalbinden çıkar ki, bâkî olanı alasın. Kendini bilen kişinin bu dünyâya düşkün olmasına şaşılır. Şakîler dünyâya sarılır. Sa’îdler bâkî olana sarılır. Bedeninle dünyâda ol, kalbinle âhıreti bul! Nefsin arzûlarını terk eden pâk olur, âfetlerden selâmet bulur. Allahü teâlânın râzı olmadığını terk edene, Allahü teâlâ ondan iyisini ihsân eder. Dünyâyı anlıyan, onun sıkıntılarından üzülmez.

Dünyâyı anlıyan, ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlâsına hizmet edene, dünyâ hizmetçi olur. Dünyâ insanın gölgesi-ne benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünyâ, âşıklarına mihnet yeridir. Lezzetlerine aldanmıyanlara, ni’met yeridir. İbâdet edenlere kazanç yeridir.

İbret alanlara hikmet yeridir. Onu tanıyanlara selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhırete nisbetle çöplük gibidir. Ölümden önce olan herşeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra fâidesi olanlar, dünyâdan sayılmaz. Âhıretden sayılırlar. Çünki dünyâ, âhıret için tarladır. Âhı-rete yaramıyan dünyâlıklar, zararlıdır. Harâmlar, günâhlar ve mubâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kullanılırsa, âhırete fâideli olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhıret ni’metlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O hâlde, mel’ûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhıreti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demekdir. Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ zînetlerine aldanır, âhıret hâzırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Dünyâ sevgisi âhırete hâzırlanmağa mâni’ olur. Çünki, kalb onu düşünmekle, Allahı unutur. Beden, onu elde etmeğe uğraşarak ibâdet yapamaz olur.

Dünyâ ile âhıret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emrlerini ve ya-saklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.)

Dünyâ, arabî bir kelimedir. Fen ilminde (En yakın şey) demekdir. Erd küresi, güneşden, aydan, yıldızlardan dahâ yakın olduğu için, Erd küresine dünyâ denir. Kıyâmetden önceki zamân, kıyâmetden sonraki zamândan dahâ yakın olduğu için, birin-cisine (Dünyâ hayâtı), ikincisine (Âhıret hayâtı) denir. Dünyâ kelimesinin din bilgisindeki ma’nâsı, (En zararlı, fenâ şey) demekdir. Küfre sebeb olan şeyler, harâmlar, mekrûhlar, dünyâ demekdir. Mubâhlar, islâmiyyete uymağa mâni’ olunca, dünyâ olurlar. Muhabbet, sevmek, hep berâber olmağı istemek, berâber olmakdan zevk, lezzet duymak demekdir. İnsan sevdiğini hiç unutmaz. Muhabbetin yeri kalbdir. Kalb, yürek dediğimiz et parçasında bulunan bir kuvvetdir. Bu kuvvete gönül diyoruz. Birşeyi öğrenmek, akıl ile olur. Akıl, dimâg, beyin dediğimiz et parçasında bulunur. Küfrü, harâmları, mekrûhları sevmek, beğenmek küfr olur. Farzları, sünnetleri, beğenmemek de küfr olur, dünyâ olur. Müslimân olmak için, dünyâya ya’nî harâmlara kıymet vermemek lâzımdır.

 (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye sayfa 78)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Kardeşim, biz şimdi, sizinle *Yol* da karşılaşdık diyelim, birbirimize rastladık, ne yapıyoruz? *Selâm* veriyoruz değil mi? Niçin *Selâm* veriyoruz? 


*Selâm* vermekle, birbirimize *Duâ* ediyoruz efendim. Bir mü’min, bir mü’minle karşılaşdığı zaman yapacağı *Duâ* şu olmalı: *Esselâmü aleyküm!* Peki, mânâsı ne bunun? 


Esselâmü aleyküm demek; Allahü teâlâ sana, hem *Dünyâ* da, hem de *Âhiret* de, *Sağlık* versin, *Selâmet* versin, *Âfiyet* versin, sen inşallah *Cennete* git! demekdir.


Ne *Güzel* bir duâ. Peki, o mü’min ne diyor? O mü’min de ona cevap verip; *Ve aleyküm selâm!* diyor. Yâni Allahü teâlâ sana da *Selâmet* versin. 


Hem dünyâda, hem âhiretde, sana da *Sağlık*, *Selâmet* ve *Âfiyet* ler versin. Hattâ devâmı var efendim. *Ve rahmetullahi ve berekâtüh*. 


Bunun mânâsı nedir? Rabbim sana *Rahmet* etsin. Kazancına, ömrüne sağlığına *Bereket* versin. İşte bir mü’min, bir mü’mini gördüğü zaman yapması gereken *Duâ*, budur kardeşim. 

● ● ● 

*Seâdet-i Ebediyye* kitâbını okumak, büyük *Seâdet* dir. Cenâb-ı Hak *Sizi* de, *Bizi* de, bu seâdetden ayırmasın. Hergün okuyalım. *Ezber* olsun, kalbimize yerleşsin. 


Onunla *Amel* edelim, onun rûhâniyetine kavuşalım. Çok okudukça *Hakîkat* ine yaklaşabiliriz. Bu *Aşkı*, bu *İhlâsı* size ihsân eden Allahü teâlâya sonsuz *Şükr* ler olsun. 


Cenâb-ı Hakkın size ihsân etdiği bu *Ni'met* ve bu *Seâdet*, milyonda bir kimseye *Nasîb* olmuyor. 


Okuduğunuz bu *Kitap* lara ve bu kitaplar vâsıtasıyla tanıdığınız büyüklere *Sevgi* niz ve *Saygı* nız nisbetinde, daha nice *Ni'met* lere kavuşacaksanız. 


Ben de sizin gibi, bu *Büyük* leri işitmekle ve *Kitapları* nı okumakla şereflendim. Kavuşduğunuz *Ni'met*, çok, hattâ pekçok *Büyük* dür. 


*Ni'met* sanılan, *Seâdet* sanılan başka şeyler, bunun yanında *Hiç* dir. 


Çok *Bahtiyâr* sınız kardeşim. *Dünyâ* için üzülürseniz, Allahü teâlâ ve büyüklerimiz size *İncinir*. Çok sevininiz ve Allahü teâlâya çok *Şükr* ediniz. 


Herşey, Allahü teâlânın *İrâdesi* ile olmakdadır. İslâmiyete *Uyan* kimseye gelen herşey *Hayırlı* dır. İnsana sıkıntılı ve üzüntülü görünseler de *Hayır* bilmelidir. 


*Îmân* ve *Ehl-i sünnet* ni'meti yanında, başka şeylerin *Hiç* kıymeti yokdur. Bu büyük *Ni'mete* kavuşan kimsenin, kıymetsiz şeylere üzülmemesi lâzımdır. 


İslâmiyete uymakda bir *Kusûr* olursa, ona üzülmelidir. Çünkü bunun netîcesi, dünyâda da âhiretde de *Felâket* ve *Musîbet* dir. Bunun da ilâcı, *Tövbe* etmek ve Allahü teâlâya *Yalvarmak* dır.

HAKİKAT KİTABEVİ YAYINLARI KİTAPLARIMIZIN KISACA KONULARI

TAM İLMİHÂL-SE’ÂDET-İ EBEDİYYE

(Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbı, üç kısımdan meydâna gelmişdir:

I. kısımda; İslâm dînine nasıl inanılacağı, ehl-i sünnet i’tikâdı, İslâm dinine iftirâ edenlere cevâblar, Kur'ân-ı kerîm ve tefsîrler, kur'ân-ı kerîmdeki ilmlerin sınıflandırılması, Nemâzın ehemmiyyeti, farzları, abdest, gusl, nemâz ile ilgili bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum’a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek Geceler, Hicrî ve Mîlâdî Senelerin birbirine çevrilmeleri, Selâmlaşmak, Muhammed aleyhisselâmın hayâtı, bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum’a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek ahlâkı, anne, baba ve dedelerinin mü’min oluşu, Sübhâne Rabbîke âyeti hakkında bilgiler... yer almakdadır.


II. kısımda; Îmân, Akl, Kaza-Kader, Tefsîr ve Hadîs kitâbları, Hadîs âlimleri, Allahü teâlânın ismleri, Mezheb, Fıkh, İmâm-ı A’zam hazretleri, Vehhâbîlere Ehl-i Sünnetin cevâbı, Evliyâ rûhlarından faydalanma, Bozuk dinler, hurûfîlik, Sosyalizm ve Sosyâl adâlet, İslâmiyyetde nikâh, Talâk, Süt kardeşlik, Nafaka, Komşu hakkı, Halâl ve Harâmlar, İsrâf ve Fâiz, Fen Bilgileri, Tevekkül, Müzik ve Tegannî, Cin hakkında bilgi, Bir Müslimân babanın kızına nasîhatları, Mu’cîze, kerâmet, firâset, istidrâc ... gibi konular yer almakdadır.


III. kısımda, İslâmiyyetde kesb ve ticâret, Bey’ ve Şirâ’, Alış-verişde muhayyerlik, Bâtıl, Fâsid ve Mekrûh Satışlar, Ticârette adâlet ve ihtikâr, dinini kayırmak, ihsân, Banka ve Fâiz, Şirketler, Cezâlar, Ölüm ve Ölüme Hâzırlık, Meyyite Hizmetler, Ferâiz, Meyyit için İskât ... gibi konular yer almakdadır.

Ayrıca konular arasında, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Ma’sûm hazretlerinin (MEKTÛBÂT) kitâblarından çeşitli mektûblar vardır.


Son bölümde (1020) zâtın hâl tercemesi yer almakdadır. Fihrist bölümünde zâtlar, kitâblar, mevzû'lar fihristleri vardır.

Bine yakın eserden uzun bir zemânda hâzırlanan bu nâdîde eserde; insanı se’âdete kavuşduracak bütün husûslar yer almakdadır.


MEKTÛBAT TERCEMESİ

971 [m.1563] de doğan ve 1034 [m.1624] de vefât eden, ikinci bin yılın müceddîdi, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretleri, Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i Şerîflerden sonra, en kıymetli üçüncü kitâb olan (MEKTÛBÂT) kitâbını yazmışdır. İnsanoğlunun rûhî hastalıklarının tedâvî yollarını göstermiş, islâm dînine nasıl inanılacağı, ibâdetlerin ehemmiyyeti, Evliyâlık, Resûlullahın güzel ahlâkı, islâmiyyet, tarîkat ve hakîkatin ayrı ayrı şeyler olmadıklarını îzâh etmişdir. Üç cild ve aslı fârisî olan mektûbât kitâbında (536) mektûb vardır.


FÂİDELİ BİLGİLER

İslâm dîni ve Ehl-i Sünnet i’tikâdı hakkında öz bilgiler verilen kitâbda, islâmî ilimlerin ve fıkh âlimlerinin sınıflandırılması, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hayâtı anlatılmaktadır.

Üç kısımdan meydâna gelen Fâideli Bilgiler kitâbında dinde reform yapmak isteyenlere, İslâm dinini bozan zararlı cereyân ve fikirlere ve cebriyye, mu’tezîle, vehhâbîlik gibi sapık fırkalara cevâb verilmektedir.


HAK SÖZÜN VESÎKALARI

Hak sözün vesîkaları kitabı Şî’îlik, Ehl-i Beyt, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i Sünnet hakkında bilgiler vermekde, Ehl-i beyt ile Eshâb-ı kirâmın birbirlerini çok sevdiklerini açıklamakda ve şî’îlerin kitablarını ve iftirâlarını gâyet ilmî olarak cevâblamakdadır. Komünistlik ve din düşmanlığı hakkında bilgiler de veren kitâbda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (Eyyühel-Veled) tercemesi ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hâl tercemesi de bulunmaktadır.


HERKESE LÂZIM OLAN ÎMAN

İslâm dîninin bilinmesi gereken îmân esaslarını ve îmânın altı şartını kaynak kitaplardan aktararak detaylı bir şekilde açıklayan bu kitâb, aynı zamanda diğer dînler hakkında bilgiler de verip İslâmiyyet ile karşılaşdırmakda ve Müslümân olan meşhur yabancıların görüşlerine ve hayat hikâyelerine de yer vermektedir.


İSLÂM AHLÂKI

İslâm dîninin güzel ahlâkına ulaşmak için kurtulmak gereken 40 kötü ahlak ve bunlardan kurtulma çarelerinin anlatıldığı bu kitâbda aynı zamanda (Mızraklı İlmihâl) diye bilinen Muhammed bin Kutbüddîn İznîki hazretlerinin kitâbı esas alınarak yazılan Îmân ve ibâdet bilgilerini içeren Cennet Yolu İlmihâli bulunmaktadır.


ESHÂB-I KİRÂM

Eshâb-ı Kirâm kitâbının başında, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın Eshâbının üstünlüğünü, Eshâb-ı kirâm arasındaki hadîseler, Eshâb-ı kirâma dil uzatanların haksız ve câhil oldukları anlatılmakda, ayrıca; (İctihâd) ın ne olduğu açıklanmakdadır.


KIYÂMET VE ÂHİRET

Kıyâmet ve Âhıret kitâbında insanın ölümü, rûhun bedenden ayrılması, kabr hayâtı, kabr süâlleri, kıyâmet günü insanların hesâba çekilmesi, Cennet ve Cehenneme nasıl gidileceği büyük islâm âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitâblarından terceme edilerek geniş olarak açıklanmakda ve vehhâbîliğe cevap vererek evliyâlığın ne olduğu, kıyâmet günü herkesin sevdiğinin yanında olacağı konuları açıklanmakdadır.


CEVÂB VEREMEDİ

Îsâ aleyhisselâma gönderilen ve hak kitâb olan İncîlin tahrîf edilmesi ile ortaya çıkan dört kitâb [Matta İncîli, Markos İncîli, Luka İncîli, Yuhannâ İncîli] hakkında bilgi vermekde, aralarındaki ihtilâfları açıklamakdadır. Kur’ân-ı kerîm ile İncîl karşılaştırılmakda, İncîlin tahrîf edildiği, hükümlerinin yürürlükden kalkdığı, Kur’ân-ı kerîmin bütün semâvî kitâbların hükümlerini yürürlükden kaldırdığı îzâh edilmekdedir. Îsevîlikdeki teslîs (üç tanrı) inancının yanlış olduğu, Allahü teâlânın bir olduğu, ilim ve kudret sıfâtları ilmî olarak açıklanmakdadır. Îsâ aleyhisselâmın insan ve Peygamber olduğu, ona tapılmıyacağı îzâh edilmekdedir. Yehûdîlik, Tevrât ve Talmud hakkında da bilgi verilmekdedir.


İNGİLİZ CÂSÛNUN İ’TİRÂFLARI

1700’lüyıllarda İstanbul’a gelen ve orada çeşidli islâmi ilimleri ve lîsanları öğrenen İngiliz casusu Hempher’in, İslâm dünyâsını ve müslimânları parçalamak için yaptığı casusluk faaliyetlerini ve vehhâbîliği nasıl kurduğunu anlattığı hatıratının tercümesini içeren bu kitâb 3 bölümden oluşmaktadır.


KIYMETSİZ YAZILAR

İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i Elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretlerinin üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından ve oğulları Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin de üç cild (MEKTÛBÂT) kitâbından, çıkarılan kıymetli cümleler, Elif-ba sırasına göre tanzîm edilmiş, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine okunmuşdur. Dikkat ile dinledikden sonra, bunun adı (Kıymetsiz Yazılar) olsun demişdir. Okuyanın hayreti üzere, anlamadın mı, (Bunun kıymetine karşılık olabilecek birşey bulunabilir mi?) buyurmuşdur. Son sayfasında şu cümleler yer almakdadır:

(Fırsat ganîmetdir. Ömrün temâmını fâidesiz işlerle telef ve sarf etmemek lâzımdır. Belki temâm ömrü, Hak celle ve a’lânın rızâsına muvâfık ve mutâbık şeylere sarf etmek lâzımdır....)


NAMÂZ KİTÂBI

Küçük bir ilmihal niteliğinde olan bu kitâbda her müslümanın bilmesi zaruri olan Ehl-i sünnet i'tikâdı, namaz, abdest, gusl, teyemmüm, oruç, hac ve zekât bilgileri anlatılmaktadır. Namâz kitâbının sonunda, namâzın içinde ve dışında okunacak duâlar arabî olarak yer almaktadır. Namâz ve Namâzla ilgili bilgileri detaylıca içeren dokuz kısımdan oluşmaktadır.


ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri)

Şevâhid-ün Nübüvve (Peygamberlik Müjdeleri) kitâbı, derin âlim ve büyük velî Mevlânâ Abdürrahmân Câmî hazretlerinin, “ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE Lİ-TAKVİYET-İ EHLİL-FÜTÜVVE” adlı kitâbının tercümesidir. Muhammed aleyhisselamın peygamberliğine delîl olan alâmetler ve mu’cizelerinin beyânı hakkındadır. Kitâbda, bir mukaddime, yedi bölüm, bir hâtime vardır:


MENÂKIB-I ÇİHÂR YÂR-İ GÜZÎN

Dört halîfenin ve Eshâb-ı Kirâmın bütününün büyüklüklerini, kıymetlerini menkıbeler ile çok uzun ve çok güzel anlatan bu kitâb, türkçe olup, ilk defa 1325 senesinde basılmıştır. Kitabevimiz yeniden 1998'de basdırmıştır. Bu kitâbı Seyyid Eyyûb hazretleri yazmıştır. On iki bâb dan oluşmakdadır.


DÜRR-ÜL ME’ÂRİF

 (Dürr-ül me’ârif) kitâbı, îmân, ilm, ahlâk ve tesavvuf bilgilerinden bahsetmekdedir. İsmin ma’nâsı (ma’rifetler-yüksek bilgiler incisi)dir. Yazarı Şâh Râuf Ahmed müceddidî olup, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin yetiştirdiği büyük evliyâdandır. Üstâdının altı aylık sohbetleri esnâsında dile aldığı konuları yazmışdır.


EL-MÜNKIZÜ MİNED-DALÂL

Bu kitâb içinde, beş risâle vardır.

Birincisi (El-münkızü mined-dalâl) olup, büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazâlî yazmışdır. Yunan felsefecilerine cevâb vermekde, İslâm bilgilerini övmekdedir.

İkincisi, (İlcâm-ul-avâm) kitâbı olup, yine İmâm-ı Gazâlî hazretleri yazmışdır. Mezhebsizlerin yanlış yolda olduklarını bildirmekde ve kendilerine cevâb vermekdedir. [İmâmları, Ebû Mansûr Mâtürîdi ve Ebûl-Hasen Eş’arî olan Ehl-i sünnet vel cemâ’at mezhebinden, selefîlik diye bir ehl-i sünnet mezhebi yokdur.]


MAHZEN-ÜL-ULÛM

Âlimlerin asırlardan beri kütüphaneleri süsleyen pekçok eserlerinden, din ve fen ilimlerine dair bilgilerden bahseden ansiklopedik bir eserdir. Bu eseri Seyyid Abdülzâde Muhammed Tâhir ve Serkiz Urpilyan yazmıştır.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Vücûdumun her zerresi gelse de dile. Şükrünün binde birini yapamam bile* buyuruyor İmâm-ı Rabbânî hazretleri. 


Dînini *Yaymak* hizmetinde kullanıyor bizleri Allahü teâlâ. Çok büyük *Ni’mete* mazhar olmuşuz kardeşim, çoook. Elhamdülillâh, çok *Şükür* Allahımıza. 


Bu *Ni’met*, bütün dünyâ ve âhiret ni’metlerinden daha *Üstün* dür. Niçin? Çünkü bu, Peygamberlik vazîfesidir. Bunu yapanlar, Peygamberlerin *Vârisleri* dir. 


Bir *Mürşid-i kâmil* in kitaplarını okuyan veyâhut da gömleğini giyen, takkesini kullanan, bu *İrtibât* vâsıtasıyla o büyük zâtdan *İstifâde* eder. 


Bütün mesele, *İrtibâtı* kurabilmekdir. Başka türlü kuramıyorsak, mutlaka bir şeyle irtibât kurmamız îcab ediyor. Nasıl meselâ?


Ya Onun *Kabri* ne gideceğiz, ya Onu *Seven* birine gideceğiz, ya Onun çok *Sevdiği* birini göreceğiz, ya da Onun *Kitâbını* okuyacağız. 


Niçin? Sırf, o mürşid-i kâmil ile *İrtibât* kurmak için. Bu asrın mürşid-i kâmili, *Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye* dir kardeşim. 


Çünkü bu kitap, yüzlerce, binlerce *Evliyâ* nın, *Âlimler* in, *Büyükler* in, *Velîler* in mübârek sözleridir. Velî demek, Allahü teâlânın *Sevdiği* kul demekdir. Velî, Allahın *Dostu* dur 


Ona, mânevî bağ ile bağlanacağız. Demek ki, Mürşid-i kâmile *İnanmak* ve Onu *Sevmek*, seâdetin anahtarıdır. Peygamber Efendimiz, mürşidlerin reîsidir. Onu sevene *Müslümân* denir. 


Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için çalışana, uğraşana *Sâlih* insan denir. *Allah sevgisi* ne kavuşmak için uğraşıyor, bizim gibi işte. İnşallah biz de *Sâlih kullar* dan oluruz kardeşim. 


Bu sevgiyi kazanmış olana *Velî* denir, *Evliyâ* denir. *Mürşid-i kâmil* ler, Velîler arasından seçilmişlerdir. Bunlar, başkalarını da kurtarmak için çalışırlar. Onları sevdik mi, *Bağlandık* demekdir. 


Sevmek de, *Tâbi olmak* demekdir. Sevmek iki şeydir; Biri, *İnanmak*, ikincisi de *Tâbi olmak*. Velîyi görürse, sohbetinde bulunursa, daha çok *Feyz* alır, yâni kalbi *Nûr* lanır. 


Şimdi, bir *Mürşid-i kâmil* dünyânın hiçbir memleketinde yok gibidir. Görmek şerefine kavuşmaya *İmkân* yok. Herkese, kabiliyeti kadar *Feyz* gelir. 


İslâmiyete uymıyanlara hiç feyz gelmez, islâmiyete uyanlara *Feyz* gelir. O büyükleri *Sevenler* de, o büyüklerden gelen *Feyz* leri alırlar kardeşim.

Yaratmak Allahü tealaya mahsustur

 Mühim tenbih...

"Hâlık [yaratıcı] ve mûcid [îcad eden] yalnız Hak teâlâdır..."

Yaratmak Allahü tealaya mahsustur. Mecaz olarak da, meydana getirmek veya keşf etmek manasında da olsa, insanlar için yaratıcı demek yanlıştır. (Elektrik ampulünü Edison yarattı) diyenler oluyor. Fonograf, megafon, elektrik ampulü gibi aletleri ilk defa bulan Edison; bunları yaratmamış, sadece keşf etmiş yani yaratılmasına, icad edilmesine sebep olmuştur. Bunları yaratan, icad eden Allahü teâlâdır. Hadis-i şerifte, (Allah, her sanatkârın ve sanatının yaratıcısıdır) buyuruldu.(Buhari) 

Demek ki, Edison'u da, elektrik ampulünü de yaratan Allahü teâlâdır. Edison'un bunları yaratması şöyle dursun, mevcut maddeleri bir araya toplayıp, yeni aletlerin yaratılmasına sebep olurken, elinin, ayağının, gözünün, diğer duygularının, çeşitli hücrelerinin, kalbinin, ciğer, böbrek ve diğer organlarının işlemesinden ve kullandığı maddelerin, aletlerin yapısından, içlerindeki atom, proton kuvvetlerinden haberi yoktu. Böyle birine yaratıcı denilir mi? Yaratıcı; bunların en ufağını, en incesini, hepsini bilen, hepsini yapandır ki, bu da ancak Allahü teâlâdır.

Tam ilmihal Seadeti Ebediyye

Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında geçen Süleyman Kuku efendinin şiiri

Tam ilmihal seadeti ebediyye kitabında geçen Süleyman Kuku efendinin şiiri...1980 yılı...25.baskı.Süleyman Kuku efendinin bu şiirine "Süleyman" ismini hocamız kendisi ilave etmek suretiyle Süleyman Kuku efendiye iltifat etmişlerdir. Süleyman Kuku efendi "Gün batarken gördüğüm son ışık" isimli kitabında bu durumu şöyle izah etmektedir. Eğer hocam bu şiirde kendi isminin yanına benim ismimi ilave etmeseydi ben kendim bunu yazamazdım.Süleyman Kuku efendinin ilmihalde başka şiirleri de mevcuttur. Hüseyin Hilmi Işık efendi (rahmetullahi alayh) kendisine ilmihali tashih etme vazifesi de vermiştir.