Vesvese etmemelidir

 “Abdest almakta, necâset temizlemekte, niyet etmekte ve namaz kılmakta (Vesvese) etmemelidir. Vesvese, zararlı olan şüphe, kuruntu demektir. Vesvese etmek günahdır. Vesvese eden imamın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Onu imamlıktan ayırmak vaciptir. Vesvese, suyu israf etmeye sebep olur. İsraf ise haramdır. Vesvese, namazı geciktirmeye, cemaati, hatta namaz vaktini kaçırmaya sebep olur. Vakti, ömrü zayi etmeye sebep olur. Abdestin, taharetin ve namazın şartlarını, sünnetlerini, mekruhlarını bilmeyen, vesvese hastalığına yakalanır. Bunları bilip, yerine getirince, şüpheye düşmemeli, iyi ve tamam yaptığına inanmalıdır. Böyle inanmak, ihtiyat olur. Şüpheye düşmek vesvese olur. Vesvese sahibi, ruhsat ile amel etmelidir. Sokaklar, topraklar temizdir. Üzerinde necâset görülmeyen herşey temizdir. Şüphe etmekle necis olmaz. Çok zan edilirse, kullanmak sahih, caiz ise de, tenzihen mekruh olur. Kafirin, fasıkın kullanmış olduğu donu, tabakları ve pis sokak böyledir. Ehl-i kitabın kestiklerini, incelemeden yemek helaldir. Kalbi, kötü ahlaktan temizlemekte, kul haklarını gözetmekte ve haramlardan sakınmakta, çok dikkat etmek, vesvese olmaz. Vera ve takva olur.”


[İslâm Ahlâkı]

Kadın sadece kocasına süslenmelidir

 Allahü teâlâdan korkan kadınların, kocasından başkasına, erkek ve kadın, kim olursa olsun yabancıya süslenmeleri câiz değildir. 

(İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh” )

Cemâatle namaz kılarken

 Cemâatle namaz kılarken öndeki safta boş yer var iken, arka safta durmak ve safta yer yok iken, saf arkasında yalnız durmak mekrûhtur. Safta yer olmayınca, yalnız başına durmayıp, rükû'a kadar birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa sıkışır. Öndeki safa sığmazsa, güvendiği birini arkaya çeker. Güvendiği kimse yoksa, yalnız durur. 

(İbn-i Âbidîn rahmetullahi aleyh hazretleri)

Seyyidlerin kıymetini bilmelidir

 Seyyidlerin kıymetini bilmelidir. Çünkü onlar Resûlullah efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem torunları olup O'nun mübârek zerrelerini taşırlar. 

(İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh” )

Namaz bahsi

 Rükû'da erkekler parmaklarını açıp, dizlerinin üstüne koyar. Sırt ve baş düz tutulur. Rükû'da en az üç kere "Sübhâne rabbiyel azîm" der. Kollar ve bacaklar dik tutulur. Kadınlar parmaklarını açmaz, sırtını ve başını, bacaklarını, kollarını dik tutmaz. 

(İbrâhim Halebî rahmetullahi aleyh hazretleri)

Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem uzak memleketlere gönderdiği Eshâb-ı kirâma emri

 Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, uzak memleketlere gönderdiği Eshâb-ı kirâma "radıyallahü teâlâ anhüm ecmaîn" , karşılaşacakları mes'elelerde, Kur'ân-ı kerîmin hükmü ile hareket etmelerini, aradıklarını Kur'ân-ı kerîmde açıkça bulamazlarsa, hadîs-i şerîflerde aramalarını, burada da açıkça bulamazlar ise, kendi re'y ve ictihâdları ile amel etmelerini emir buyurdu.

 (Veliyyullah Dehlevî rahmetullahi aleyh hazretleri)

Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem mûcizeleri

 Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem mûcizeleri binden fazla olup bâzıları şunlardır:Mîrâc mûcizesi, şakk-ı kamer mûcizesi (ayın ikiye bölünmesi), mübârek parmaklarından su fışkırma mûcizesi, Kâbe-i muazzama içindeki putların mübârek parmağının işâreti ile yüz üstü düşmesi mûcizesi, ölülerin diriltilmesi mûcizesi, yaralılara ve hastalara şifâ verme mûcizesi. 

(Harputlu İshâk Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh” )

Îsâ aleyhisselâmdan sonra Îsevîler bozuldular

 *Îsâ aleyhisselâmdan sonra Îsevîler bozuldular. Doğru yoldan uzaklaştılar. Îsâ aleyhisselâmın uydurma resim ve heykellerini yaptılar. Haç işâretlerini kabûl ettiler ve bunu bir sembol edindiler. Îsâ aleyhisselâmı Allahü tealanın oğlu kabûl ettiler. Hâlbuki Îsâ aleyhisselâm onlara kat'iyyen böyle bir şey söylememiştir. 

(Herkese Lâzım Olan Îmân)

Revâtib sünnetler

 Revâtib sünnetler (beş vakit namazın farzından önce veya sonra olan müekked sünnetler) nâfile niyeti ile veya yalnız namaza niyet etmekle sahîh olur. Yâni o vaktin sünneti olur. Ayrıca sünnet diye niyet etmeye lüzum yoktur. 

(İbn-i Nüceym rahmetullahi aleyh hazretleri

Rahat bir gece ve hoş bir mehtâb

 Fârisî beyt tercemesi:

Rahat bir gece ve hoş mehtâb bul bana! 

O zeman söyliyeyim bak, herşeyi sana!


(Muhammed Ma'sûm Fârûkî  "kuddise sirruh" hazretlerinin 1.cild, 230. mektûbunda geçen bir beyt)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Çok şanslıyız kardeşim, çok bahtiyârız. Bu *(Îmân)*, bir mücevherdir. Cenâb-ı Hak, bu *(Mücevheri)* çöplüğe koymaz. 


Arkadaşlarımızın kalpleri müsâit olmasa, Allahü teâlâ o *(Mücevheri)*, o *(Pırlanta)* yı onların kalbine verir mi? Yalnız bunun için, Cenâb-ı Hakka ne kadar *(Şükr)* etsek azdır. 


*(Fıtrat)* çok mühim kardeşim, bâzılarının fıtratı, mutlak *(Küfr)* dür, Allah korusun. Hiç ıslâhı mümkün değil. Bâzılarının da fıtratı *(Küfr)* dür, ama aslı kaybolmamışdır.


Sâdece üstü *(Örtülmüş)* dür, o kadar. Yâni ümit var, her an için, o örtü kalkıp, *(Îmân)* edebilir. Ama birincisinde hiç *(Ümit)* yok, tamâmen kapalı. 


*(Îmân)* etme ihtimâli *(Hiç)* yok, mümkün değil. Onun üstü tam örtülmüş. Böyleleri, Peygamberi dahî görse, yine îmân etmez, ancak *(Küfr)* ü artar. İkincisi ise *(Örtü)* kalkar, *(Müslümân)* olur. 


İşte birincisine misâl, *(Ebû Cehil)*, ikincisine misâl de *(Hazret-i Ömer)*. Hazreti Ömer'in fıtratı müsâitdi, ama üzeri *(Küfr)* ile örtülmüşdü. Fıtratı *(Temiz)* idi.


*(Huy)* bakımından, *(Ahlâk)* bakımından müsâit idi. Nitekim Peygamberimiz aleyhisselâm ona *(Duâ)* etdi, duâsı kabûl oldu. Zâten fıtratı *(Temiz)* di ve îmân edip, *(Hazret-i Ömer)* oldu. 


Peygamber Efendimize yahûdîler, *(Zehirli et)* yedirdiler. Hazret-i Ömer'i câmiye giderken, Hazret-i Osmân'ı Kur'ân-ı kerîm okurken, Hazret-i Alî’yi namaz kıldırırken *(Şehîd)* etdiler. 


Hazret-i Hasan'a, *(Elmas)* parçaları içirdiler, midesi bağırsakları parçalandı ve *(Şehîd) oldu*. Hazret-i Hüseyin'in başını kestiler, *(Şehîd)* oldu. 


Bunların hiç biri *(İmdât!)* demedi, yardım istemedi. İsteselerdi, *(İmdât yâ resûlallah!)* deselerdi, Efendimiz aleyhisselâm elbette yetişir ve *(Yardım)* ederdi. 


Ama onlar istemediler. Niçin istemediler? İki sebepden. Birincisi, *(Şehit)* lik sevâbı almak istiyorlardı. Şehitlere vaad edilen *(Ni’met)* lere kavuşmak için *(Yardım)* istemediler. 


İkincisi de, *(Levh-il mahfûz)* da şehîd olacaklarını *(Görüyor)* ve *(Okuyor)* lardı, niçin istesinler?


*******


Bir gün âbilere dedim ki: Bu yahûdîler, bir *(Kelime)* için, koca bir *(Kitap)* yazarlar. Meselâ bir siyah köpeğe *(Arap)* demek için, bir *(Roman)* yazarlar, tiyatro yaparlar, filim çevirirler. 


Yâhut da, yine temiz gençleri aldatmak için, meselâ onlara Allah yerine *(Allah baba)* dedirtmek için, bir *(Kitap)* yazarlar. 


Böylece, bir *(Mürşid-i kâmil)* görmiyen, dînini tam öğrenmiyen gençlerin *(Îmân)* ını çalarlar kardeşim. Bilmiyorlar çünkü. Doğrusunu bilseler, aldanmazlar. 


Meselâ sarıklı sakallı, *(Hoca)* şekline girmiş bir *(Sanatçı)* nın, İslâm dînini alaya alan hareketine, bir kahkaha atsa, mâzallah *(Küfr’e)* girer, îmânını kaybeder. 


Çünkü dînimizce *(Kutsal)* olan şeylere saygısızlık, *(Küfr’e)* sebep olur. Onun için böylelerini seyretmek uygun değil kardeşim. 


Bu gün de bitdi. Bugün akşama kadar, kim bilir, kaç *(Bin)* nefesimizi mevcutdan harcadık. Çünkü Cenâb-ı Hak, insanları yaratmadan evvel, iki *(Şeyi)* ezelde takdîr etdi, yazdı. 


Bir tânesi *(Rızkı)* mız, ikincisi *(Nefes)* lerimiz. Bunlar sayılı, belli. Ezelde takdîr edilmiş. Hattâ her rızkın üzerinde, kime âitse, onun *(İsmi)* yazılı efendim. 


Hiç kimse, kimsenin *(Rızkı)* nı yiyemez. Ve hiç kimse, rızkını bitirmeden *(Ölmez)*. Cenâb-ı Hakkın *(Takdîri)* böyle. Allahü teâlânın işlerinde karışıklık olmaz. İnsanların işi karışıkdır. 


*(Elâ bi zikrillahi tatmeinnül kulûb)* sadakallahül azîm. Yâni kalplerin ferahlaması, sıkıntının giderilmesi, ancak Cenâb-ı Hakkı hâtırlamakla mümkündür. 


Eğer hâtırlıyamıyorsan, hâtırlıyan *(Biri)* ile berâber ol, aynı şey. Yâhut da o zâtın *(Kitâb)* ını oku, hâtırlatır sana. *(Kabr)* ine git, *(Rûh)* una oku, hâtırlatır sana. 


*(Namaz)* kıl, Kur’ân-ı kerîm oku, hâtırlarsın. Çünkü *(Zikr)* kelimesi, hatırlamak demekdir kardeşim. Düşünün ki, Allahü teâlânın *(İlmi)* sonsuz, *(Kudreti)* de sonsuz.