*"Cenâb-ı Hakk'ın en büyük merhameti, ahirette başımıza gelecekleri önceden haber vermesidir."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:438]
*"Cenâb-ı Hakk'ın en büyük merhameti, ahirette başımıza gelecekleri önceden haber vermesidir."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:438]
*"Büyüklerin sözlerini söyleyen kalmadı. Dinleyen kalmadı. Hele inanan hiç kalmadı."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*" Bizim başkalarını irşad edecek ne ilmimiz, ne amelimiz var. Onun için kendimizi bir tarafa bırakır, işi büyüklere havale ederiz. Aynı onların sözlerinin yazılı olduğu kitapları veririz."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"Bir mümin ne kadar kitap okursa okusun, ne kadar amel ederse etsin, bir İslâm âliminin tasdiki olmadıktan sonra ona âlim denmez. Yani bir kimse kendisine âlim ilan edemez. Mutlaka bir âlimin ona icazet vermesi, yani ilmini tasdik etmesi lâzımdır."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"Helal lokma yiyen, ibadete; haram lokma yiyen, günaha koşar."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"Tanımadığınız birinin cenaze namazını kılarsanız. Hoca sorduğu zaman, iyi biliriz demezsiniz. Allah rahmet eylesin, dersiniz. Mesela namaz kılmıyorsa, buna iyi denmez. Kötü de diyemezsiniz, çünkü cenaze kötülenmez. İyi diyorlar veya Allah rahmet eylesin, dersiniz."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"İnsanlarda kusur arayanın dostu olmaz. Kusuru kendinde arayanın herkes dostudur."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"Allah'ın düşmanına muhabbet, Allah'a düşmanlığa sebep olur."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf:439]
*"Evliya olmanın ilk şartı düzgün itikatlı olmaktır. Ehl-i sünnet itikadında olmayan hiçbir fırkadan evliya gelmemiştir."
(Hüseyn Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
[Hatıralar,1.cild,sf: 439]
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Ölürken, para demek istiyorsan, şimdiden *(Para)* de! Ama ölürken Allah demek istiyorsan, şimdiden *(Allah)* de. Allah, *(Mü’min)* leri seviyor ve *(Sevdiği)* ni de bildiriyor.
O severken biz *(Nasıl)* sevmeyiz. O hâlde birbirimizi seveceğiz kardeşim. Bu *(Ni’met)* in devâmı, birbirimizi çok *(Sevme)* ye bağlı. Yoksa Allahın *(Gücü)* ne gider.
Diyeceksiniz ki; (Ama efendim, o bana şöyle şöyle söyledi). Söylesin, o senin *(Din)* kardeşin. Sen onu, *(Allah)* için sev, *(Nefs)* in için değil.
O, *(Mü’min)* çünkü. Yâni Rabbimin *(Evliyâ)* sı. Cenâb-ı Hak, onu seçmiş, sevmiş, ona *(Îmân)* nasîb etmiş. Böyle kimse *(Sevilmez)* mi?
Hastalıkda *(Şifâ)* vardır. Ama hakîkî hastalık, *(Kalp)* hastalığıdır, beden hastalığı değil. Beden hastalığı o kadar *(Mühim)* değil.
Asıl mühim olan, *(Kalp)* hastalığıdır, *(Gönül)* hastalığıdır. Çünkü kalbin hastalığı tedâvî olmazsa, karşılığı Cehennemdir, yâni *(Ateş)* dir.
Yârın âhirette *(Ateş)* le temizlenecek. Kalbin tedâvîsi eğer dünyâda yapılmazsa, *(Âhirete)* kalırsa, onun telâfîsi ve tedâvîsi *(Ateş)* dir.
Cehennem *(Ateşi)* dir. Onun için bedene gelen her hastalık, kalbe *(Şifâ)* verir.
● ● ●
Birgün Fâtih câmiinden geliyordum. Eski bir arkadaşıma rastladım. Bana dedi ki: *(Hilmi, ben bir şey duydum, doğru mu acabâ?)* Ne duydun? dedim. O da dedi ki:
Ben kelime-i tevhîd söylüyorum. Fakat biri bana dedi ki: *(Bu zikrin, seni Allahın sevgisine kuvuşdurması için, bir büyükden izin alman lâzım.)*
Böyle bir şey var mı? dedi. Ben de ona dedim ki: Doğru söylemiş. Bütün kitaplar diyor ki, insan *(Kelime-i tevhîdi)* söylerse, çok *(Sevap)* alır.
Ama *(İzin)* li söylerse, hem çok *(Sevap)* alır, hem de Allahın *(Sevgi)* sine kavuşur. Böyle dedim.
Ayrıca, Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin *(Zikr)* le ilgili bir *(Mektûbu)* var ya, işte o mektûbu okursanız, Abdülhakim Efendi hazretleri, size *(İzin)* vermiş olur, dedim.
MÜZEKK-İN NÜFUS DERSLERİ
Şimdi, hal böyle olunca, bu dünya endişesinden geçmek gerek. Riyaset, yani ululuk lezzetini nefs-i emmâre dimağından çıkarmak gerek, ölümü, ölüm acılarını, azapları ve cezaları daima düşünerek bütün nefs arzularından uzak durmak ve dost hevası üzere âlemde yürümek gerektir. Tâ ki, bu halk ölünce o dirilebilsin. Yoksa, dünya kaygı ve telâşına düşmek yavuz (zor, çetin) musibettir.
Dünya kaygılarından bir kaygı ile bir gece yatana, Hak teâlâ yetmiş kaygı ve acı verir, birisini bile gidermekten âciz kalır. Ertesi gece, yetmiş kaygı ile yatar ve böyle böyle gönlüne dünya muhabbeti dolar, dünya muhabbeti doldukça, zikrullahı unutur, zikrullahı unutunca Hak teâlâ da o. kişiden inayetini keser, imân tadını onun gönlünden siler, giderir, yerine zulmet doldurur. Bu hale düşen, isterse her gün oruç tutsun ve geceleri sabaha kadar namaz kılsın, ister şehit olsun, isterse gazi olsun, hatta Mekke-i mükerreme ye giderek mücavir kalsın ve veli olsun; madem ki dünya muhabbeti gönlünde galiptir, ona hakkın inayeti yoktur, peygamberin şefaati yoktur, velilerin himmeti yoktur.
(Eşrefoğlu Abdullah Rumi hazretleri)