Bu zamanda hiç kimseyle münâkaşa edilmez

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu zaman *İnzivâ* zamânı kardeşim. Hiçbir şeye karışmamalı, hiç *Münâkaşa* etmemeli. Bu zamanda hiç kimseyle münâkaşa edilmez. 


Çünkü herkes, *Eli bıçak*’lı şimdi. *Eli tabanca*’lı. Ellerine bir *Tabanca*, bir *Bıçak* alıp, masa başına oturuyorlar. Sonra bir münâkaşa başlıyor. 


Ondan sonra *Bıçak*’ları, *Tabanca*’ları çekiyor, birbirlerini öldürüyorlar. Hani *Ahbâb*’lık, hani *Arkadaş*’lık, ne oldu? Hiç! 


*Kul hakkı*, ne kadar az olsa da, *Helâllık* almadıkca Cennete girmeye *Mâni*’dir, kul hakkından çok *Korkmak* lâzım, çoook. 


Ne kadar az olsa da *Korkmalı* kardeşim. Üzerinde *Kul hakkı* bulunan mevtânın *Rûh*’u, göklere yükselemez. 

● ● ●

Namaz kılarken, *İki secde* arasında ve *Rükû’*dan kalkıp dikildikde, vücûd hiç hareket etmiyecek kadar *Durma*’ya çok ehemmiyyet vermelidir. Bu, ya *Farz*’dır veyâ *Vâcib*’dir. 


İnsan öldükden sonra kabrinde dirilecek. O zaman; *Aaa, ne kadar vakit geçdi acabâ, bir sâat mı, iki sâat mı?* diyecek. Hâlbuki kaç bin sene geçdi, haberi yok. 


Aynen *Uyku*’daki gibi işte. İnsan *Akşam* yatıp uyuyor, bir de uyanıp sâate bakıyor ki, *Sabah* olmuş, hiç haberi yok. Evliyâlar, uyurken de hep *Allahü teâlâ*’yı düşünürler, Onu *Zikr*’ederler. 


Hepimiz birbirimize *Duâ* edeceğiz kardeşim. Ama duânın şartlarından biri de, *Müsâfeha* etmekdir. En büyük *Hizmet*, bu zamanda bu kitapları *Yaymak*’dır. 


Birine bir *Kitap* vermek, büyük bir *İbâdet*’dir. Müslümânların bulunduğu kabristânda olmak, büyük bir *Ni’met*’dir. 


Neden? Çünkü bilen, bilmiyen, köylüler, herkes kabristândaki *Mevtâ*’lara Kur’ân-ı kerîm okurlar. Şimdi bu kabristânda olanlar yaşadı. Hepsine okuduk çünkü.

Salevat okunmayan yerler

 Sual: (İstisnasız Peygamber efendimize her yerde salât, salevat okunur. Cenazeyi duyurmak için okumakta da mahzur yok) deniyor. Her yerde salevat okunur mu?

CEVAP

Salevat-ı şerife okunmayan yerler de vardır. Birkaçını bildirelim. Şu yerlerde Resulullaha salevat getirmek caiz değildir:


1- Cima esnasında, [Sadece yatağa girerken besmele çekilir.]

2- Tuvalette def-i hacette, [Tuvalete girerken dua okunur.]

3- Satılan malı överken, [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, ticareti dine alet etmek olur.]

4- Uygunsuz iş yaparken, [Harama bakarken, mekruh işlerken.]

5- Bir şeye hayret edince, [Vay anasını dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında.]

6- Hayvan keserken, [Yalnız Besmele çekilir.]

7- Aksırınca, [Yalnız Elhamdülillah denir.]

8- Yemeğe Besmeleyle başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. 

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu üç yerde ismimi söylemeyin: Yemeğe besmele çekerken, hayvanı besmeleyle keserken ve aksırınca.) [Beyheki])

9- Kur’an okurken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]

10- Hutbe dinlerken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]

11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde,

12- Cenaze olduğunu bildirmek için. [“Bir kimse ölünce peygambere salevat getirilir” intibaını uyandırıcı bir bid’attır.]

Peygamber efendimize salevat getirmenin fazileti

O OLMASAYDI...

(Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkit edecek iktidarı yoktur.) 

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri  "kuddisesirruh"


SALEVAT OKUMAK ..

 SONSUZ MÜJDELER.. DİLE GELMEZ SEVAPLAR.. 


Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar) 


Resul-i ekrem efendimizin ismini söyleyince, işitince, yazarken ve okurken Ona salevat getirmek hürmete ve sevap kazanmaya sebep olmaktadır. 


Salevat, salat kelimesinin çoğuludur. Salat, dua demektir. Peygamber efendimiz için yapılan dualara salevat getirmek denir. Kur'an-ı kerimde, (Allah ve melekleri, Resule salat ediyor. Ey iman edenler, siz de salat edin) buyuruluyor. (Ahzab 56) Hadis-i şerifte de, (Bana bir salat getirene, Allah ve melekleri 70 salat getirir) buyuruldu. (İ. Ahmed) 


Allah’ın salat etmesi rahmet, meleklerinki dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir.


Salevat kısaca, Allahümme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed demektir. Peygamber efendimizin ismi anılınca, aleyhisselam veya aleyhissalatü vesselam yahut sallallahü aleyhi ve sellem demekle de Peygamber efendimize dua edilmiş, salevat getirilmiş olur. 


Namazda Ettehiyyatüden sonra okuduğumuz Salli Barikler de salevattır. Salevat-ı şerife okumanın fazileti büyüktür. 


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamette bana en yakın olan, en çok salevat getirendir.) [Tirmizi]


(Sabah-akşam on salevat getiren, kıyamette şefaatime kavuşur.) [Taberani]


(Cuma günleri bana 80 salevat okuyanın 80 yıllık günahı affolur.) [Şir’a]


(Günde yüz salevat okuyan, kıyamette şehidlerle beraber olur.) [Taberani]


(Günde bin salevat okuyan, Cennetteki yerini görmeden ölmez.) [İbni Şahin]


(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]


(Salevat sizin için zekattır.) [I.Hibban] [Burada zekat, temizlik, günahların affıdır.]


Peygamber efendimiz, (Cuma günleri bana çok salevat okuyun! Bunlar, bana bildirilir) buyurdu. Öldükten sonra da bildirilir mi denilince buyurdu ki: (Toprak, Peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace]


(Bana salevat okuyana, melekler salat okur. Salevata devam edene, melekler de ona salat okumaya devam eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat okusun!) [I. Mace]


Bir kitap yazmaya veya vaaza başlarken Allahü teâlâya hamd ve Resulüne salevat getirmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 

(Kim, kitabına ismimi yazdıktan sonra, bana salat ve selam da yazarsa, ismim o kitapta kaldığı müddetçe, melaike, o kimse için istiğfar eder.) [Taberani]


(Beni sözünüzün başında, ortasında ve sonunda anın!) [I. Neccar]


(Cebrail aleyhisselam, bana dedi ki: Ya Resulallah, senin ismin anılınca, sana salevat getirmeyen azabı hak eder, Cehenneme gider.) [İ. Ahmed]


Demek ki Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vaciptir. Bu vacibi kasten terk eden azabı hak eder.


Razı etmek için

Sual: Allahü teala ile onun sevdiklerini razı etmek için ne yapmak gerekir?

CEVAP

Önce Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, dinimizin emir ve yasaklarına uymalı, özellikle kalb kırmamaya ve kul hakkına dikkat etmeli. Şu hadis-i şerifte bildirilen duaları da okumaya çalışmalı:

(Ya Aişe, bir kere “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ cemî’il Enbiyâi velmürselîn” de, bütün peygamberler senden razı olsun. Bir kere “Allahümmağfirlî ve li vâlideyye [ve li-meşâyıhiyye] ve lil mü’minîne vel mü’minât vel müslimîne vel müslimâti el ahyâi minhüm vel emvât” de, bütün müminler senden razı olur. Bir kere de “Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâilahe illallahü vellahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” de ki, Allahü teala senden razı olsun.) [Ey Oğul İlmihali]


Salevat getirmek

Sual: Salevat olarak ne okumalıdır?

CEVAP

Salevatın en kısası, (Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed) demektir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: 

Bir gün dört büyük melek geldi. 

Cebrail aleyhisselam dedi ki:

(Ya Resulallah, sana her gün on salevat getirenin elinden tutar, sıratı kuş gibi geçiririm.) 

Mikail aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, ona, Kevser havuzundan kana kana içiririm.) 

İsrafil aleyhisselam dedi ki:

(Ben de, onun affı için başımı secdeye koyarım. Allahü teâlâ onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.) 

Azrail aleyhisselam da dedi ki: 

(Ben de, onun ruhunu, Peygamberler gibi kabzederim.) 

Peygamber efendimiz de, (Bu ne büyük lütuf ve ne büyük bir ihsandır ya Rabbi) dedi. 


İki hadis-i şerif meali daha şöyledir: 

(Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]


(Bir kimse, bana salevat getirdiği sürece, melekler de, onun için istiğfar eder. Artık isteyen az, isteyen çok salevat getirsin.) [İ. Ahmed]


Hazret-i Ebu Talha anlatır: 

Bir gün Resulullah, sevinçli olarak gelip buyurdu ki: 

(Cebrail bana gelip, şu müjdeyi verdi: Ya Resulallah! Rabbin, "Sana bir defa salevat okuyana, ben on salat okurum. On defa rahmette bulunur, on günahını affeder, on derece yükseltirim. Sana bir defa selam veren herkesin selamına da, ben on defa selam ile karşılık veririm, Bu sana ikram olarak yetmez mi, razı olmaz mısın?" dedi. Ben de, razı olurum dedim.) [Nesai]


Sual: (Peygambere salât okunmaz, salevat getirilmez. Salât, Allah’a getirilir) diyenler oluyor. Bu doğru mudur?

CEVAP

Salât, dua demektir. Salevat ise, salât kelimesinin çoğuludur, dualar demektir. İkisi de aynıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:

(Allah ve melekleri, Resule salât ediyor. Ey iman edenler, siz de gönülden, teslimiyetle, ona salât edin, salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah’ın salât etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinkiyse Onun şefaatini talep etmektir.)

Görüldüğü gibi, Resulullaha salât yani salevat getirilmesini, bizzat Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde emretmektedir. Bunun için, Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, ismi geçtiği zaman, bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vacib, sonrakilerde müstehabdır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:

(Bana bir salât getirene, Allah ve melekleri yetmiş salât getirir.) [İ. Ahmed]


(Şefaatime en layık olan, bana en çok salât okuyandır.) [Tirmizi]


(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]


Resulullahın ismi söylenince veya işitilince, aleyhisselam, aleyhissalâtü vesselâm veya sallallahü aleyhi ve sellem demekle de, ona salât getirilmiş olur.


Salevat okunan yerler

Sual: Salevat getirmenin müstehab olduğu yerler nelerdir?

CEVAP

İbni Âbidin hazretleri, salevat getirmenin müstehab olduğu yerlerden bazılarını şöyle bildiriyor:

1- Cuma günü ve gecesi,

2- Sabah akşam,

3- Peygamberimizin kabrini ziyaret ederken,

4- Safa ile Merve’de,

5- Ezan okunurken,

6- İkamet edilirken,

7- Duanın başında, ortasında ve sonunda,

8- Telbiyeyi bitirdikten sonra,

9- Bir yere toplanırken ve oradan dağılırken,

10- Abdest alırken,

11- Abdestten sonra,

12- Bir şey unutulduğu vakit,

13- Vaaz ederken,

14- Hadis okumaya başlarken,

15- Hadis okumayı bitirince,

16- Kulak çınlarken,

17- Dînî sual sorarken,

18- Fetva yazarken,

19- Kitap yazarken,

20- Hoca derse başlarken,

21- Talebe derse girince,

22- Kız istemeye gidilince,

23- Evlenirken ve evlendirirken,

24- Mühim işlerin başında,

25- Zikre başlarken,

26- Cenaze namazında ve namazda teşehhüdden sonra salevat okumak sünnettir.

27- Gül koklarken, [Resulullah’ın mübarek teri, gül gibi kokardı.]

28- Müsafeha ederken,

29- Pilav yerken,

30- Mescide girip çıkarken.

31- Resulullah'ın "sallallahü aleyhi ve sellem" ismini işitenin, ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacib, tekrarında müstehabdır. (Redd-ül-muhtar)


Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyhekî]


(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]


(Ezanı işitince tekrar edip bana salevat getirin! ) [Buhari]


(Dua perdelidir. Salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberanî]


(Allahü teâlâyı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ. Ahmed]


(Bir toplulukta Allahü teâlâ anılmaz ve Resulüne salevat getirilmezse, o topluluk, Kıyamette, hasret ve pişmanlık çekerler.) [Tirmizî]


(Abdestten sonra, on defa salevat getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]


(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için salevat getirsin!) [İbni Sünnî]


(Meclislerinizi bana salât-ü selam getirmekle süsleyin!) [Deylemi]


(Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü teâlâya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salevat getir, sonra dua et!) [Tirmizi]


(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da “Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!” desin!) [Müslim]


(İsmim anılınca salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizî]


(Yanında anıldığım halde bana salevat getirmeyenin burnu sürtülsün!) [Tirmizi]


(İsmim anılınca salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizî]


(Gül koklayıp da bana salevat getirmeyen, bana eziyet etmiş olur.) [Şir’a]


(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, yeni doğmuş gibi bütün günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]


Salevat okunmayan yerler

Sual: (İstisnasız Peygamber efendimize her yerde salât, salevat okunur. Cenazeyi duyurmak için okumakta da mahzur yok) deniyor. Her yerde salevat okunur mu?

CEVAP

Salevat-ı şerife okunmayan yerler de vardır. Birkaçını bildirelim. Şu yerlerde Resulullaha salevat getirmek caiz değildir:

1- Cima esnasında, [Sadece yatağa girerken besmele çekilir.]


2- Tuvalette def-i hacette, [Tuvalete girerken dua okunur.]


3- Satılan malı överken, [Malın kıymetli olduğunu bildirmek için okumak, ticareti dine alet etmek olur.]


4- Uygunsuz iş yaparken, [Harama bakarken, mekruh işlerken.]


5- Bir şeye hayret edince, [Vay anasını dedirten, şaşırtıcı bir olay karşısında.]


6- Hayvan keserken, [Yalnız Besmele çekilir.]


7- Aksırınca, [Yalnız Elhamdülillah denir.]


8- Yemeğe Besmeleyle başlarken. (Besmele çekilir, salevat okunmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu üç yerde ismimi söylemeyin: Yemeğe besmele çekerken, hayvanı besmeleyle keserken ve aksırınca.) [Beyheki])


9- Kur’an okurken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


10- Hutbe dinlerken, [Peygamber efendimizin ismi geçse de salevat okunmaz.]


11- Farz namazların ve müekked sünnet namazların ilk teşehhüdünde,


12- Cenaze olduğunu bildirmek için. [“Bir kimse ölünce peygambere salevat getirilir” intibaını uyandırıcı bir bid’attır.]

Hükümete isyan etmek doğru değildir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Şeyh Sa’îd* hâdiselerinde çok müslümânın kanı döküldü. Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, Şeyh Sa’îd için; 


*Harâm işledi, âhiretde mes’ul olacak, bunun için suâl olunacak, hasâba çekilecek*, buyururlardı. 


Abdülhakim Efendi hazretlerinden duyduk, diye *Kitâb*’a yazamazdık. *Efendi hazretleri böyle buyurdu*, dersek, Ona *Dil* uzatırlar. 


Bu meseleyi, diğer mûteber kitaplarda görünce, bizim *Ehl-i sünnet yolu* kitâbımıza ilâve etdik. 


*Seyyid Kutb* ve *Abduh* gibilerinin de hükümete isyân etmelerinin doğru olmadığını yazdık kardeşim. 

● ● ●

*Hırka-i şerîf*’i ziyâret âdâbı, aynen *Kabir* ziyâreti gibidir. Çok gidilmez. 


Biz, Abdülhakim Efendi hazretleriyle *Hırka-ı şerîf*’i ziyârete gitdiğimizde, uzakdan *Saygı* göstererek ziyâret etdiler, *Hırka*’ya dokunmadılar. 


Yine, *Hâlid bin Velîd* radıyallahü anh, Peygamber aleyhisselâmın bir *Kıl*’ını sarığında taşıdığı için hep *Zafer* kazandı. Ama o *Kıl*’ı, bir kerre bile öpmedi.


*Ayak izi* de öyle. Zâten *Ayak izi* kesin olarak *Belli* değildir. Ama teberrüken, *Hürmet*’le ziyâret edilir. 

● ● ●

*Berât Gecesi*’inde, o sene yaşıyacakların *Berât*’ı verilir. Bir sene yaşamıyacaklarınki verilmez. 


*Berât Gecesi*, sabaha karşı İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hanımı, üzüntüyle; *Acabâ bu gece kimlerin berâtı verilmemişdir?* demiş.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri de kuddise sirruh ona cevâben; *Ya kendi berâtının verilmediğini bizzât görenler ne yapsın?* buyurmuşlar ve o sene vefât etmişler.

Abdülhamîd Hân tahtdan indirildi dünyadan refah ve huzur kalkdı

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin karşısında otururken *Yüzleri*’ne bakamazdım. Bir defâ *Bakdım*, ona da *Pişmân*’ım. Neden? 


Çünkü o anda *Bana* bakıyormuş Mübârek. Ben bakınca, gözlerini *Ben*’den çevirdiler. Onların bakışları *Şifâ*’dır kardeşim. 

● ● ●

*Abdülhamîd Hân*, dışarı talebe göndermezdi. En modern şekilde *Tıb fakültesi* kurdurup, dışarıdan hocalar, profesörler getirirdi. 


Buna rağmen son zamanlarda bâzı *Kişi*’ler, güyâ tahsîl için *Avrupa*’ya kaçdılar. Ama maksatları *Başka* idi. İşte o kaçıp gidenler, Fransa’da *Mason* oldular.


Ve döndüklerinde *Abdülhamîd Hân*’ı yıkdılar. Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri; Abdülhamîd Hân *Taht*’dan indirildi. Dünyâdan *Refah* ve *Huzûr* kalkdı, kıyâmete kadar da *Böyle* gider, buyurdu. 

● ● ●

*Şeytan*, şetâne kelimesinden gelir ki, Allahü teâlânın *Rızâsı*’ndan sapdırıcı demekdir. Üç çeşid şeytan vardır: *İblîs* ve sülâlesi. İnsan ve cinnîlerin *Kâfir*’leri, bir de insanın *Nefs*’i. 


Cinlerin ömürleri *Bin Sene*’den fazladır. *İblîs*, kıyâmete kadar yaşamak için Allahü teâlâdan *İzin* istemiş ve *İzin* verilmişdir. Efendimiz’in zamânından beri yaşıyan *Cin*’ler vardır. 


*İmâm-ı Rabbânî* hazretleri buyurmuş ki: 


*Cinleri* gördüm, her sokakda insanlardan *Fazla* idiler. Her birinin başında iki *Melek* onları zincire bağlamış *Dövüyor*’lar, insanları bunların zararından *Koruyor*’lardı. 


Şeytan, insanın *Damar*’larına girer, yalnız *Kalb*’e giremez. Kalp, Allahü teâlâya *Mahsus*’dur. 


Kalb’in üzerinde siyah bir *Nokta* vardır. Şeytan oraya kadar gelir, kalbe *Vesvese* verir. Eskiden *Putlar*’ın içine girip de konuşurlardı.

Hiç bir velî ben evliyâyım demez

 Hiç bir velî ben evliyâyım yanıma geliniz, sizi irşâd edeyim, demez. Çünkü onlar kendilerini ve kerâmetlerini gizlemekle görevlidirler. Bize lâzım olan, evliyâ olduğu söylenen şahsa bakarız. Eğer yaşayışı İslâmiyet'e tam uyuyor ve elinde silsile-i aliyyeden gelen ve bu yolda yetişmiş büyük bir zâttan tasdikli icâzeti, yetki belgesi varsa o zâta büyük zât diye hürmet ederiz.Tasavvuf ehliyim diyenlere bakarız. Eğer sözlerinde ve amellerinde İslâmiyete muhâlif hâller görülmezse onlara muhabbet ederiz. Eğer İslâmiyet'e aykırı hâlleri görülürse kendilerine tenbih ederiz. Dînin doğru olan hükümlerini bildiririz. Bozuk yollarını terk ederlerse iyi olur. Terk etmezlerse kendilerini sevmeyiz.

(Muhammed Hilmi Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)

Zerre imân nedir?

Zaman olur ki, imân ehlinden cehennemde kimse kalmaz, yani zerre miktarı imânı olanlar dahi cehennemden çıkarlar. Zerrece imân neye derler bilir misin? Bir kimsenin ancak, Allahu teâlâ ile kendisinin bildiği bir günahı olsa, fakat Allahu Teâlâ’dan korkarak o günahı terk etse ve bir daha işlemese, zerrece imân olur. 


Meselâ, bir kimse karısını boşasa, fakat boşadığı duyulmadığı halde, bizzat kendisi onu boşadığını halka bildirse ve nefsini o kadından sakınsa, zerrece imandır veya bir kimseye bir miktar borcu olsa, alacaklısı bu alacağını unutsa yahut ölse gitse, borçlu olduğunu da hiç kimse bilmese ve fakat Allah korkusuyla o borcunu alacaklısına veya mirasçılarına ödese, zerrece imandır.  


Hâsılı, kebâ'ir dediğimiz büyük günahları, insanlar görüp bilmedikleri halde, Allah korkusuyla terk edip işlemeyenler, zerrece imân hâsıl etmiş olurlar ve o zerrece imanları yüzünden de cehennemde ebedî olarak kalmaz, günahları miktarı yandıktan sonra cehennemden çıkarlar.  


İllâ, bu gibi günahlarla ahirete gidenlerin, imânsız gitmelerinden korku vardır.

(Eşrefoğlu Abdullah Rumi hazretleri)

Akıl ve İman

 İslamiyet’in bütün emirlerini aklına uygun getirmek isteyen, aklı ile isbata kalkışan kimse, (Peygamberliğe) inanmamış olur.

(Muhammed Masum Faruki “kuddise sirruh” hazretleri)

İnsan Cennet bahçesini ziyârete gitmez mi?

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ben Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin *Kabr*’ine girdim efendim. *Kefen*’in başını, ayaklarını *Çözdüm* ve dışarı çıkdım. Peygamber Efendimiz ne buyuruyor? 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Yâni mü’minin kabri, *Cennet* bahçelerinden bir *Bahçe*’dir. 


Peygamber aleyhisselâm yine buyuruyor ki: *Kabr-ül kâfiri hufratün min huferün nîrân*. Yâni kâfirin kabri, *Cehennem* çukurlarından bir *Ateş çukuru*’dur. 


O hâlde ben Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin *Kabr*’ine girdiğime göre *Cennet Bahçe*’sine girdim. Şimdi ben; Cennet bahçesine girdim diye *Yemîn* etsem, yalan olmaz. 


Çünkü şâhidim Peygamber Efendimizdir. O, aleyhisselâm buyuruyor ki: *Mü’minin kabri Cennet bahçelerinden bir bahçedir*. 


Elhamdülillah, işte ben, Abdülhakim Efendi’nin *Kabr*’ine girince *Cennet Bahçesi*’ne girmiş oldum. Onun için çok seviniyorum. 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Yâni mü’minin kabri, Cennet bahçesidir kardeşim. Hadîs-i şerîfdir bu. Mü’minin kabri, *Karanlık* değildir.


*Nûrlu*’dur ve *Aydınlık*’dır. Çünkü *Cennet bahçesi* dir. İnsan Cennet bahçesini ziyârete gitmez mi? Onun için *Mü’min*’lerin kabrini ziyâret etmek lâzım. 


Cennet bahçesini ziyâret etmek için, bir *Mü’min* in kabrine gitmeli. Hele ki evliyâ *Zât*’ların kabrini. Onları ziyâret eden, *Feyz*’lerinden de istifâde eder. 


Biz *Peygamber* Efendimizi aleyhisselâm *Seviyoruz* efendim. Peki, sevdiğimiz nerden belli? 


Çünkü Peygamber aleyhisselâmın *Sevdiği* kimseleri de seviyoruz. Kimdir onlar? *Eshâb-ı kirâm* efendilerimiz. 


Peygamber Efendimizi gören müslümânlara, *Sahâbe* denir. Bir tânesine *Sahâbî* denir. Hepsine birden *Eshâb-ı kirâm* denir.

Bunlar hep Abdülhakîm Efendi hazretlerinin bereketidir

 * "Bu nimetlerin bir zerresini kendimizden bilirsek, helak oluruz. Bunlar hep Abdülhakîm Efendi hazretlerinin bereketidir. O kapı çok büyük bir kapıydı. Biz oranın köpeği bile olamayız."

(Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh")

Nakleden: (Enver Ören "rahmetullahi aleyh")

[Hatıralar,1.cild,sf: 418]

Bunun kıymeti yoktur

...* Yemek yerken konuşuluyor, Enver bey eskilerden anlatıyordu. Efendi Hazretleri'nin (Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî) Cuma hutbesinde "Allahümmensur men nasareddin, Allahüm mensur cüyûşelmüslimîn" duasını okurken, kendisinin "Allah" diye kuvvetle bağırıp bayıldığını, Efendi Hazretleri'nin aldırış etmediğini, namazdan sonra "Bunun kıymeti yoktur. İnsanın içindeki zulmetle bu duanın nurunun çarpışmasından ileri gelir" buyurduklarını anlattı. 

Anlatan: (Ehibbâdan emekli polis Enver bey)

Not: Bu emekli polis olan Enver bey Ben de hazretlerinin takibine memur edilmiş, sonradan Efendi hazretlerini sevip onun bağlılarından olmuştur.

[Hatıralar, 1.cild, sf: 629]