Bâbilli Tüccar

 Bir tüccar Bâbil'den Mekke'ye ticaret için gelip, Ebû Cehil'e koyunlarını satmıştı. Ebû Cehil parasını vermiyor ve onu oyalıyordu. Tüccar Kureyş kabilesinin ileri gelenlerine gelip dedi ki: "Ben garip bir kimseyim. Ebû Cehil koyunlarımı satın aldı ve parasını vermedi. Kim ondan benim hakkımı alabilir?


Hazret-i Muhammed "sallallahü aleyhi ve sellem" o sırada onlara yakın bir yerde oturuyordu. Kureyşliler alay ederek o kimseye; "İşte şu oturan kimse senin hakkını alır." diyerek, Resûlullahı "sallallahü aleyhi ve sellem" gösterdiler. Bunun üzerine Bâbilli o kimse, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" huzuruna gidip, başından geçenleri anlattı. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" hemen kalkıp; "Gel senin hakkını alayım." buyurdu. Kureyşliler haber getirmeleri için iki kişiyi onların arkalarından gönderdiler. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" Ebû Cehilin kapısına varıp, kapıyı çaldı. "Kimsin?" diye sorunca; "Muhammed bin Abdullahım. Dışarı gel!" buyurdu. Ebû Cehil hemen dışarı çıktı. Rengi değişmiş ve vücudu titriyordu. Peygamberimiz ona; "Bu kimsenin hakkını ver!" buyurdu. Ebû Cehil, hemen; "Veririm." dedi. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" "Bu kimsenin hakkını tamamen vermedikçe buradan ayrılmam!" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Cehil acele ile evine girdi. O tüccarın hakkının tamamını getirip verdi.


Daha sonra Peygamberimiz oradan ayrılıp gitti. Bâbilli kimse de Kureyşlilerin toplu hâlde bulundukları yere gidip; "Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâma iyilikler versin. Hakkımı o zâlimin elinden alıverdi." dedi. Biraz sonra müşriklerin haber getirmek için gönderdikleri iki kişi de yanlarına geldiler ve onlar da olanları aynen anlattılar. Az sonra Ebû Cehil de oraya geldi. Kureyşliler onu kınadılar, alay ettiler. Bunun üzerine Ebû Cehil; "Muhammed kapıma gelip kapıyı çalınca, sanki kalbim yerinden fırladı. Hemen dışarı çıktım. Muhammed'in başı üzerinde büyük bir aslan gördüm. Ağzını açmıştı. Eğer o kimsenin hakkını vermekde bir an daha duraklasam, aslan beni parçalayacaktı." dedi. Oradakiler bu mucizeye de inanmadılar ve her zamanki gibi; " Bu da Muhammed'in sihirlerinden biridir." dediler.


(Şevâhid-ün Nübüvve - 108)

İki şeyi istersiniz ama bulamazsınız

 İki şeyi istersiniz ama, bulamazsınız. 

Bunlar neşe ve rahatlık olup, ikisi de Cennette olur.  

Ebû Turâb-ı Nahşebî “Rahmetullahi aleyh”

Kıldığım bütün namazlar hep Bâyezîd’e yakışır şekilde oldu

 Ömrüm boyunca, Allahü teâlâya lâyıkıyla ibâdet edebilmeyi, namazımı lâyıkıyla kılabilmeyi arzu ettim. Bu arzu ile, belki güzel namaz kılarım diye sabaha kadar namaz kıldım. Fakat kıldığım bütün namazları O’na lâyık olarak bulmuyordum. Nihâyet, Allahü teâlâya şöyle yalvardım: “Yâ Rabbî! Sana lâyık şekilde tam ve kusursuz olarak hiç namaz kılamadım. Kıldığım bütün namazlar hep Bâyezîd’e yakışır şekilde oldu. Beni ve ibâdetlerimi kusurlarımla birlikte kabûl eyle.


Ey insanlar! Allah’tan korkun. Çünkü Allah’tan korkmak her şeyin yerine geçer ve hiç bir şey onun yerine geçemez.


Rızâ; Allahü teâlânın takdir ettiğine şükrederek kabûl etmektir.

Şeref-ül mekân, bil mekîn!

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Cümleten *Hoş* geldiniz kardeşim. *Siz* şöyle buyurun, *Alî bey* de aranıza iyi yakışır. Bu *Kapı* nın içinde olun da, nereye oturursanız oturun. Kapının *İçinde* olmak büyük *Seâdet* dir. 


*Şeref-ül mekân, bil mekîn!* Ne demek bu? Yâni bir binânın kıymeti, içindekilerden belli olur. İçindekiler *Kıymetli* ise, o yer de *Kıymetli* dir. 


İçindekiler kıymetli *Değil* se, o yerin de kıymeti *Olmaz*. Peki, kıymetli olmak ne demek? Kıymetli olmak için, evvelâ *Kalbi* temiz olacak, *İbâdet* lerini yapacak, *Harâm* lardan sakınacak. 


Bu da, Allahdan korkmakla olur. Yâni Allahdan korkan, *Kıymetli* dir. Allahdan korkmak da, *İlim* le olur. İnsanlar içinde, Allahdan en çok korkan, *Âlim* lerdir. Âyet-i kerîme bu. 

● ● ● 

Öyleyse biz de öğreneceğiz. *Çocuk* iken ve *Genç* iken öğrenilenler, *Taş’a* yazılan yazı gibidir kardeşim, silinmez. Mezar taşlarındaki yazılar bile, *Asır* lar geçdiği hâlde silinmiyor, kaybolmuyor. 


Ama *Yaşlı* lar öyle değil. Onların öğrendikleri, *Buz’a* yazılan yazı gibidir. Buz eriyince, *Yazı* nın kaybolduğu gibi, yaşlının öğrendiği de çabuk unutulur. 

● ● ● 

Bir hizmet ne kadar *Zor* ise, Allah indinde o kadar *Makbûl* dür kardeşim. Ben, hayâtım boyunca çok zorluklar, sıkıntılar çekdim. Bilhassa *Erzincan* da. 


Ama *Seâdet-i Ebediyye* nin üçüncü kısmını yazmak, orada nasîb oldu. Bu arada yatağımı aldılar, yorganımı aldılar, odamın camını kırdılar. Kış kıyâmet. Bütün bu *Zorluk* ları bilerek çekdim. 


Çünkü biliyordum ki, bir hizmet ne kadar *Zorluk* larla yapılırsa, o hizmet o kadar *Fâideli* ve o kadar *Kıymetli* olur. 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Ne demek bu? Mü’minin kabri, Cennet bahçesidir. Hadîs-i şerîfdir bu. Mü’minin kabri, karanlık değildir. *Nûrlu* dur, *Aydınlık* dır. Çünkü *Cennet bahçesi* dir.


İnsan *Cennet Bahçesi* ni ziyârete gitmez mi? Onun için mü’minlerin kabrini ziyâret etmek lâzım. *Cennet bahçesi* ni ziyâret etmek için, *Mü’min* in kabrine gitmeli. 


Hele ki *Büyük Zât* ların kabri. Onları ziyâret eden, hem çok *Sevap* kazandığı gibi, ayrıca o büyüklerin *Feyz* lerinden de çok istifâde eder. 


Kardeşim, siz hem *Ehl-i sünnet* müslümânsınız, hem de Allahü teâlânın dînini doğru olarak yayıyorsunuz, O’nun dînine *Hizmet* ediyorsunuz. Bu iş, peygamberlik *Vazîfe* sidir, kıymetinizi bilin.

Peygamberler “aleyhimüsselam” olmasaydı, sen kendi aklınla hidayete kavuşabilir miydin?

 Peygamberler “aleyhimüsselam” olmasaydı, sen kendi aklınla hidayete kavuşabilir miydin? Ehl-i sünnet âlimleri olmasaydı, sen, doğru imanla şereflenebilir miydin? O âlimler sayesinde doğru imanı öğrendin..

(Ebül Hasen-i Şazili hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

İmam-ı Gazali hazretleri filozof değildir

 Hüseyin bin said hazretleri Buyurdular ki:

O zamanlar Avrupa’nın filozofları tepsi gibi düz zannederdi dünyayı.İmam-ı Gazali hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bunu ilimle reddetti.Ve dünyanın yuvarlak olduğunu isbat etti.Allahü tealayı inkâr eden o filozofların bu iddialarını çürüterek, ahmak olduklarını isbat etti.Felsefe dedikleri gülünç bilgilerini, ilim ile nakzedip, herbirini rezil etti.Bunun için İmam-ı Gazali hazretleri, filozof değildir.O, dinde bir müctehiddir.Ve büyük bir İslam âlimidir.Çok büyük İslam âlimidir.Her fende söz sahibi ve hüccet-ül İslam’dır.

İnsanoğlu gönül verdiği şeyin kulu olur

 İnsanoğlu, gönül verdiği şeyin kulu olur. Ârifler, Allahü teâlâdan başkasına kalblerini bağlamadıklarından, O'ndan başkasının kulu olmaktan âzâd olmuşlardır. Cenâb-ı Hakk'a tam anlamıyla kul olan, O'ndan başkasına kul olmaktan âzâd olur. 

(İbn-i Arabî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Cennete iman ile girilecek

 Cennete iman ile girilecek, ama bir şartla;O şart ,Doğru imandır. İmanın doğru olması lazım. İşte bu doğru iman o kadar kıymetli ki, Allahü teâlâ onun mükafatını dünyada vermiyor.Çünkü dünya, buna müsait değil. Bu dünya, yıpranmaya, yok olmaya mahkum. Ahiret nimetleri ise devamlı ve sonsuzdur. Allahü teâlâ bu nimetler için Cenneti yarattı. İmanın karşılığı olan nimetleri Cennette verecek.

(Ebül Hasen-i Şazili hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

İmanı korumak için

 Bütün ömrü iman ile geçip de, son günlerinde küfre düşüp imansız ölen kimseler az değildir.Bunun için her gün tövbe istiğfar etmeli, Yâ Rabbi (azze ve celle), büluğum anından bu güne kadar, bilerek veya bilmeyerek, küfre sebep olan bir söz söyledim veya iş yaptımsa, tövbe ettim, pişman oldum. Beni affet! diye yalvarmalıdır.

(İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh”)

Besmele

 Besmele öyle bir sözdür ki ağzı temizler, kalbden gamı ve sıkıntıyı giderir. 

(Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri “kuddise sirruh”)

Besmelenin mânâsı

 Besmelenin mânâsı: «Her var olana, onu yaratmakla iyilik etmiş ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü teâlânın yardımı ile bu işi yapabiliyorum. Ârifler (evliyâ), O'nu ilâh olarak tanıdı. Âlemler, O'nun merhâmeti ile rızık buldu. Günah işliyenler, O'nun rahmeti ile Cehennem'den kurtuldu» demektir.

 (Yâkûb-ı Çerhî hazretleri “kuddise sirruh”)