Kıldığım bütün namazlar hep Bâyezîd’e yakışır şekilde oldu

 Ömrüm boyunca, Allahü teâlâya lâyıkıyla ibâdet edebilmeyi, namazımı lâyıkıyla kılabilmeyi arzu ettim. Bu arzu ile, belki güzel namaz kılarım diye sabaha kadar namaz kıldım. Fakat kıldığım bütün namazları O’na lâyık olarak bulmuyordum. Nihâyet, Allahü teâlâya şöyle yalvardım: “Yâ Rabbî! Sana lâyık şekilde tam ve kusursuz olarak hiç namaz kılamadım. Kıldığım bütün namazlar hep Bâyezîd’e yakışır şekilde oldu. Beni ve ibâdetlerimi kusurlarımla birlikte kabûl eyle.


Ey insanlar! Allah’tan korkun. Çünkü Allah’tan korkmak her şeyin yerine geçer ve hiç bir şey onun yerine geçemez.


Rızâ; Allahü teâlânın takdir ettiğine şükrederek kabûl etmektir.

Şeref-ül mekân, bil mekîn!

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Cümleten *Hoş* geldiniz kardeşim. *Siz* şöyle buyurun, *Alî bey* de aranıza iyi yakışır. Bu *Kapı* nın içinde olun da, nereye oturursanız oturun. Kapının *İçinde* olmak büyük *Seâdet* dir. 


*Şeref-ül mekân, bil mekîn!* Ne demek bu? Yâni bir binânın kıymeti, içindekilerden belli olur. İçindekiler *Kıymetli* ise, o yer de *Kıymetli* dir. 


İçindekiler kıymetli *Değil* se, o yerin de kıymeti *Olmaz*. Peki, kıymetli olmak ne demek? Kıymetli olmak için, evvelâ *Kalbi* temiz olacak, *İbâdet* lerini yapacak, *Harâm* lardan sakınacak. 


Bu da, Allahdan korkmakla olur. Yâni Allahdan korkan, *Kıymetli* dir. Allahdan korkmak da, *İlim* le olur. İnsanlar içinde, Allahdan en çok korkan, *Âlim* lerdir. Âyet-i kerîme bu. 

● ● ● 

Öyleyse biz de öğreneceğiz. *Çocuk* iken ve *Genç* iken öğrenilenler, *Taş’a* yazılan yazı gibidir kardeşim, silinmez. Mezar taşlarındaki yazılar bile, *Asır* lar geçdiği hâlde silinmiyor, kaybolmuyor. 


Ama *Yaşlı* lar öyle değil. Onların öğrendikleri, *Buz’a* yazılan yazı gibidir. Buz eriyince, *Yazı* nın kaybolduğu gibi, yaşlının öğrendiği de çabuk unutulur. 

● ● ● 

Bir hizmet ne kadar *Zor* ise, Allah indinde o kadar *Makbûl* dür kardeşim. Ben, hayâtım boyunca çok zorluklar, sıkıntılar çekdim. Bilhassa *Erzincan* da. 


Ama *Seâdet-i Ebediyye* nin üçüncü kısmını yazmak, orada nasîb oldu. Bu arada yatağımı aldılar, yorganımı aldılar, odamın camını kırdılar. Kış kıyâmet. Bütün bu *Zorluk* ları bilerek çekdim. 


Çünkü biliyordum ki, bir hizmet ne kadar *Zorluk* larla yapılırsa, o hizmet o kadar *Fâideli* ve o kadar *Kıymetli* olur. 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Ne demek bu? Mü’minin kabri, Cennet bahçesidir. Hadîs-i şerîfdir bu. Mü’minin kabri, karanlık değildir. *Nûrlu* dur, *Aydınlık* dır. Çünkü *Cennet bahçesi* dir.


İnsan *Cennet Bahçesi* ni ziyârete gitmez mi? Onun için mü’minlerin kabrini ziyâret etmek lâzım. *Cennet bahçesi* ni ziyâret etmek için, *Mü’min* in kabrine gitmeli. 


Hele ki *Büyük Zât* ların kabri. Onları ziyâret eden, hem çok *Sevap* kazandığı gibi, ayrıca o büyüklerin *Feyz* lerinden de çok istifâde eder. 


Kardeşim, siz hem *Ehl-i sünnet* müslümânsınız, hem de Allahü teâlânın dînini doğru olarak yayıyorsunuz, O’nun dînine *Hizmet* ediyorsunuz. Bu iş, peygamberlik *Vazîfe* sidir, kıymetinizi bilin.

Peygamberler “aleyhimüsselam” olmasaydı, sen kendi aklınla hidayete kavuşabilir miydin?

 Peygamberler “aleyhimüsselam” olmasaydı, sen kendi aklınla hidayete kavuşabilir miydin? Ehl-i sünnet âlimleri olmasaydı, sen, doğru imanla şereflenebilir miydin? O âlimler sayesinde doğru imanı öğrendin..

(Ebül Hasen-i Şazili hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

İmam-ı Gazali hazretleri filozof değildir

 Hüseyin bin said hazretleri Buyurdular ki:

O zamanlar Avrupa’nın filozofları tepsi gibi düz zannederdi dünyayı.İmam-ı Gazali hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bunu ilimle reddetti.Ve dünyanın yuvarlak olduğunu isbat etti.Allahü tealayı inkâr eden o filozofların bu iddialarını çürüterek, ahmak olduklarını isbat etti.Felsefe dedikleri gülünç bilgilerini, ilim ile nakzedip, herbirini rezil etti.Bunun için İmam-ı Gazali hazretleri, filozof değildir.O, dinde bir müctehiddir.Ve büyük bir İslam âlimidir.Çok büyük İslam âlimidir.Her fende söz sahibi ve hüccet-ül İslam’dır.

İnsanoğlu gönül verdiği şeyin kulu olur

 İnsanoğlu, gönül verdiği şeyin kulu olur. Ârifler, Allahü teâlâdan başkasına kalblerini bağlamadıklarından, O'ndan başkasının kulu olmaktan âzâd olmuşlardır. Cenâb-ı Hakk'a tam anlamıyla kul olan, O'ndan başkasına kul olmaktan âzâd olur. 

(İbn-i Arabî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Cennete iman ile girilecek

 Cennete iman ile girilecek, ama bir şartla;O şart ,Doğru imandır. İmanın doğru olması lazım. İşte bu doğru iman o kadar kıymetli ki, Allahü teâlâ onun mükafatını dünyada vermiyor.Çünkü dünya, buna müsait değil. Bu dünya, yıpranmaya, yok olmaya mahkum. Ahiret nimetleri ise devamlı ve sonsuzdur. Allahü teâlâ bu nimetler için Cenneti yarattı. İmanın karşılığı olan nimetleri Cennette verecek.

(Ebül Hasen-i Şazili hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

İmanı korumak için

 Bütün ömrü iman ile geçip de, son günlerinde küfre düşüp imansız ölen kimseler az değildir.Bunun için her gün tövbe istiğfar etmeli, Yâ Rabbi (azze ve celle), büluğum anından bu güne kadar, bilerek veya bilmeyerek, küfre sebep olan bir söz söyledim veya iş yaptımsa, tövbe ettim, pişman oldum. Beni affet! diye yalvarmalıdır.

(İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh”)

Besmele

 Besmele öyle bir sözdür ki ağzı temizler, kalbden gamı ve sıkıntıyı giderir. 

(Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri “kuddise sirruh”)

Besmelenin mânâsı

 Besmelenin mânâsı: «Her var olana, onu yaratmakla iyilik etmiş ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü teâlânın yardımı ile bu işi yapabiliyorum. Ârifler (evliyâ), O'nu ilâh olarak tanıdı. Âlemler, O'nun merhâmeti ile rızık buldu. Günah işliyenler, O'nun rahmeti ile Cehennem'den kurtuldu» demektir.

 (Yâkûb-ı Çerhî hazretleri “kuddise sirruh”)

Büyü insanları hasta yapar

 Büyü insanları hasta yapar. Sevgi veya muhabbetsizliğe sebeb olur. Yâni cesede ve rûha tesir eder. Kadın ve çocuklara tesiri daha çoktur. Büyünün tesiri kesin değildir. İlâcın te'siri gibi olup, Allahü teâlâ isterse tesirini yaratır; istemezse, hiç tesir ettirmez. Büyücü istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder diye inanmamalı, böyle düşünmemelidir. Böyle inanan kimsenin îmânı gider. Büyü, Allahü teâlâ takdir etmişse tesir edebilir, demelidir. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri “kuddise sirruh”)

Şimdi içeriye bir Allah düşmanı girecek

 Hüseyin bin said hazretleri Buyurdular ki:Peygamber Efendimiz aleyhisselam bir gün Eshabıyla birlikte otururlarken "Şimdi içeriye bir Allah düşmanı girecek" buyurdular. Biraz sonra kapı çaldı. Peygamber Efendimiz kendileri kalkarak kapıyı açtılar. Gelen kimse çok tanınan, hurma bahçeleri olan bir zattı. Peygamber efendimiz bu zatla çok yakından ilgilenerek sohbet ettiler. Daha sonrada kapıya kadar uğurladılar. Hazreti Ömer radiyallahü anh merakla: Efendim gelecek dediğiniz Allahü tealanın düşmanı kim? Daha gemedi mi? diye sorunca Peygamber Efendimiz aleyhisselam: "O Allahü tealanın düşmanı biraz önce konuştuğum kişiydi. Ben O'nu idare ettim. Bana bir düşmanlık yapamazdı ama yanında bir çok müslüman çalışmakta. İntikamını onlardan almaya kalkardı" buyurdular. Bunun için bizler de Allah düşmanlarını idare etmeliyiz. Fakat dostlara karşı mert olmalıyız.