*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Büyük islâm âlimlerinden *Dâmat* hazretlerinin adı, Abdurrahman bin Muhammed’dir. Efendim, bu mübârek zâta neden *Dâmat* diyorlar, size anlatayım:
Bu mübârek zâtın anası babası vefât etmiş, kimsesi de yok. Edirnekapı’nın dışında iki odalı bir *bağ evi* varmış. Karlı fırtınalı bir kış gecesi, mum ışığında ders çalışırken kapısı çalınmış.
*Hayrdır inşallah*, deyip, Besmeleyle kapıyı açmış. Bir de bakmış ki, kapıda genç *bir kız* duruyor.
Bu kızcağız; Efendim, yolumu kaybetdim, evimizi bulamadım. Burada bir ışık gördüm, dışarısı çok soğuk, beni bu geceye mahsûs evinize misâfir alır mısınız, demiş.
Genç talebe; *Peki*, demiş, içeri alıp yandaki odayı göstermiş. Kendisi yine *mum* ışığında ders çalışmaya devâm etmiş. Aradan biraz zaman geçmiş.
Genç kız; acabâ bu genç ne yapıyor? diye merak etmiş. Kapı aralığından bakmış ki, ders çalışıyor. Ancak ders çalışırken arada bir, elini *mum alevine* tutuyor, yanınca geri çekiyor.
Bu hâl, sabaha kadar devâm etmiş. Sabah olunca, kız çıkıp gitmiş. Eve gelince, ailesi; *Kızım, geceyi nerede geçirdin? Bütün gece seni aradık*, demişler.
Kız da, Yolumu kaybetdim, şehre uzak bir yerde bir *ışık* gördüm, oraya sığındım. Bir genç, beni içeri aldı. Geceyi orda geçirdim, demiş.
Babası; *Kızım, ne diyorsun sen, yalnız yaşıyan bir gencin evinde kalınır mı?* demiş, sinirlenmiş.
Kız demiş ki: Baba korkma, benim yüzüme bile bakmadı. Beni öbür odaya aldı, sabaha kadar mum ışığında ders çalışdı. Arada bir, *mum alevinde* parmağını yakıyordu, demiş.
Bu genç kız, *Vezîrin* kızıymış. Vezîr, iki asker gönderip, bu genç talebeyi makâmına getirtip; *Dün gece, benim kızım sizin eve misâfir olmuş öyle mi?* demiş.
Genç, (Evet efendim, doğrudur) deyince; *Ders çalışırken arada bir, parmağını muma tutup yakmışsın, neden böyle yapdın?* demiş.
O da; Efendim, ders çalışırken şeytan *vesvese* verdi. Ben de nefsime; Şeytana uyarsan, Cehennemde yanarsın. Şimdi parmağının acısına dayanamıyorsun, bütün vücûdun yanınca nasıl dayanacaksın, dedim. Kızınızın yüzüne bile bakmadım, demiş.
Vezîr çok memnun olup; *Öyleyse benim dâmâdımsın, kızımı sana verdim*, demiş. Bu genç, daha sonra büyük bir âlim olmuş. Herkes *Dâmat* diye tanır bu zâtı.