Müctehid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müctehid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Delili müctehid bulur

Dinde reformcu,*(Üzerinde icmâ’ bulunmayan bir meselede, herkes kendisine kanâat veren delîle uymalıdır. Zâten bir müctehide tâbi olmak, onun delîline tâbi olmak demekdir)* diyor.


Cevap: Evet, *müctehidi taklîd etmek, onun delîline tâbi olmak*, ya’nî *Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere tâbi olmak* demektir. 


Fakat, *meselenin delîlini bulan odur*. 


Zâten *mezhebler, bu delîli bulmakta ayrılmışlardır*. 


*Bir meselenin delîlini bulmak için, ictihâd derecesinde âlim olmak, müctehid olmak lâzımdır.* 


*Böyle bir âlim*, elbet *başkasını taklîd etmez*. 


*Kendi ictihâdına göre amel eder.* 


Faideli Bilgiler -Sayfa 107

Mukallidlerin bir müctehidi taklîd etmeleri farzdır

Allahü teâlâ, *Muhammed aleyhisselâma indirdiği Kur’ân-ı kerîmde*, insanlara lâzım olan herşeyi bildirdi.  


Onunla gönderdiği *islâm dînini kıyâmete kadar değiştirilmekden koruyacağını* da bildirdi. 


Muhammed aleyhisselâm da, bu *ümmetin kıyâmete kadar bozulmayacağını müjdeledi*. Bütün insanların bu yola sarılmalarını emr eyledi. 


Allahü teâlâ,*(Nisâ)* sûresinin 114. âyetinde meâlen, *(Mü’minlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız)* buyurdu. Bunun için, *islâm âlimlerinin(müctehid alimlerin) İCMA'ı*, din bilgileri için *delîl, huccet ya’nî sened* oldu. 


*Bu icmâ’dan ayrılmak yasak oldu.*


Bu yolu, bu icmâ’ı bilmeyen câhillerin *bilenlerden sorup öğrenmeleri* lâzımdır. 


Bunu,*(Nahl)* sûresinin 43. âyeti emr etmekdedir. *(Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz! Cehlin ilâcı, sorup öğrenmekdir)* hadîs-i şerîfi, bu âyet-i kerîmeyi tefsîr etmekdedir. 


İslâm âlimleri sözbirliği ile bildiriyorlar ki, bir kimsenin *(MÜCTEHİD)* olabilmesi için arabî lügatını ezberlemiş olması, lügat farklarını, kelimelerin, hakîkî ve mecâz ma’nâlarını bilmesi, fıkh âlimi olması, dört mezhebin ihtilâflarını, delîllerini bilmesi, Kur’ân-ı kerîmi ezberlemiş olması, kırâet şekllerini bilmesi, Kur’ân-ı kerîmin bütün âyetlerinin tefsîrlerini bilmesi, muhkem ve müteşâbih, nâsih ve mensûh ve kasas âyetleri tanıması, hadîs-i şerîflerin sahîhlerini, müfterîlerini, muttasıl, münkatı’, mürsel, müsned, meşhûr ve mevkûf olanlarını ayırd etmesi, ayrıca vera’ sâhibi, nefsi tezkiye bulmuş, sâdık, emîn olması lâzımdır. 


*Bütün bu üstünlükler bulunan bir zât taklîd olunabilir. Fetvâ verebilir. Bu şartlardan biri bulunmazsa, müctehid olamaz.*


*Dinde söz sâhibi olamaz.*


*Onu taklîd etmek câiz olmaz. Bunun da, bir müctehidi taklîd etmesi lâzım olur.*


Bundan anlaşılıyor ki, müslimânlar, yâ *Müctehiddir.* Yâhud *Mukalliddir.* Bunun bir üçüncüsü yokdur. 


*Müctehid olmıyanların hepsi, mukalliddir.* 


*Mukallidlerin, bir müctehidi taklîd etmeleri farzdır. Böyle olduğu, sözbirliği ile bildirilmişdir.*


Faideli Bilgiler - Sayfa 103, 104

Hicrî dörtyüz tarihinden sonra müctehidlik kesilmiştir

 Hicrî dörtyüz tarihinden sonra müctehidlik kesilmiştir. O zamandan sonra müctehid yoktur. O kadar ilme sâhib kimse yoktur. Müctehid, ictihâd edilecek mesâil hakkında olan bütün âyetleri, hadisleri, râvileri ile birlikte bir anda zihninde toplayıp, o anda ictihâd edecektir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

[Son halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin Külliyâtı, 2.cild, sf: 227]

Muhaddis ve Müctehid

 Muhaddislerin vazîfesi,hadîsleri tesbît ve taksîmdir. Bunlardan ahkâmı istinbât [çıkarmak] vazîfesi de müctehidlerindir. Hadîsleri okuyup anlamak biz mukallidler için câiz değildir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Müctehidin mertebesi çok yüksektir

 İmam-ı Gazalî büyük müctehiddir. Mezhebi İmam-ı Şafiî'ye mutâbık zuhûr etmiştir. Kendi ictihâdı ile amel ederdi. İmam-ı Şafiı'yi taklîd etmiyordu. Bir müctehidin, bir başka müctehidi taklidi câiz değildir. Müctehidin mertebesi çok yüksektir. Onların mertebesine bizim aklımız ermez. Avamın havas idrâki ile, bir taşın bir hayvan idraki ile, bir atın bir insan idrâki ile mudrik olması [anlayış sâhibi olması,anlaması] mümkün değildir. Büyük bir sadrazamın kaleme aldığı bir şeyi, bir köy kâtibi anlayamaz. Binâen aleyh âyet-i kerîmeler, mümkün oldukça, âyet-i kerîmelerin yardımıyla tefsîr edilir. Mümkün olmadı ise, hadîs-i şerîflerin muâveneti [yardımcılığı] ile tefsîr edilir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)


İctihâd ne demekdir? Müctehid kime denir?

  Seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” (Eshâb-ı Kirâm) kitâbında buyuruyor ki, (İctihâd, insan gücünün yetdiği kadar, ya’nî cehd ile zahmet çekerek çalışmak demekdir. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş bulunan ahkâmı ve mes’eleleri, açık ve geniş anlatılmış mes’elelere benzeterek, meydâna çıkarmağa uğraşmakdır. Bunu ancak Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Onun Eshâbının hepsi ve diğer müslimânlardan ictihâd makâmına yükselenler yapabilir ki, bu çok yüksek insanlara, (Müctehid) denir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, ictihâd etmeği emr ediyor. O hâlde, ma’nâları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin derinliklerinde bulunan ahkâm-ı islâmiyyeyi ve mesâil-i dîniyyeyi, mefhûm ile ve delâlet ile anlıyabilen büyüklere, ya’nî mutlak müctehidlere, ictihâd etmek farzdır. Müctehid olmak için, arabî yüksek ilmleri temâmen bilip, Kur’ân-ı kerîmi ezber bilmek, her âyet-i kerîmenin ma’nây-ı murâdîsini, ma’nây-ı işârîsini ve ma’nây-ı zımnî ve iltizâmîsini bilmek ve âyet-i kerîmelerin geldikleri zemânları ve gelme sebeblerini ve ne hakkında geldiklerini, küllî ve cüz’î olduklarını, nâsih veyâ mensûh olduklarını, mukayyed veyâ mutlak olduklarını ve kırâet-i seb’a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek,Kütüb-i sittedeki ve diğer hadîs kitâblarındaki, yüzbinlerce hadîsi ezberden bilmek ve her hadîsin ne zemân ve ne için îrâd buyurulduğunu ve ma’nâsının ne kadar genişlediğini ve hangi hadîsin diğerinden önce veyâ sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hâdiseleri ve hangi vak’a ve hâdiseler üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakl ve rivâyet olunduğunu ve nakleden kimselerin ne hâlde ve ne ahlâkda olduklarını bilmek, fıkh ilminin üsûl ve kâ’idelerini tanımak, oniki ilmi ve Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin işâretlerini, rumûzlarını ve açık ve kapalı ma’nâlarını kavramak ve bu ma’nâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmân sâhibi olmak ve itmînân ile dolu, nûrlu ve sâf bir kalbe ve vicdâna mâlik olmak lâzımdır. İctihâd ve tefsîr hakkında, fârisî (Redd-i Vehhâbî) kitâbında uzun bilgi vardır. (Redd-i Vehhâbî) kitâbı, 1264 h. de Delhîde ve 1415 de İstanbulda tab’ edilmişdir.

Bütün bu üstünlükler, ancak Eshâb-ı kirâmda ve sonra, ikiyüz sene içinde yetişen, ba’zı büyüklerde bulunabildi. Dahâ sonraları, fikrler, re’yler dağılıp, bid’atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün kimseler azala azala, dörtyüz sene sonra, bu şartları hâiz kimse, ya’nî mutlak müctehid olarak meşhûr olan görülmedi). Hicretden dörtyüz sene sonra, müctehide ihtiyâc da kalmadı. Çünki, Allahü teâlâ ve Onun Resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyâmete kadar hayât şekllerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbîk edileceklerini, tefsîr ve fıkh kitâblarında bildirirler.

Kaynak: Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye