Zekât veya sadaka istemek

 Sual: Zekât veya sadaka istemek uygun mudur?

CEVAP

Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır. Fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Muhtaç olmayan fakirin, verilen zekât veya sadakayı almaması iyi olur. Biri zekât toplamak için vazife isteyince, Resulullah efendimiz, (Seni, insanların yıkayıp attıkları kirleri toplamaya memur etmek istemem) buyurdu. (İbni Huzeyme)


Zekât olarak verilen bir deveyi isteyen bir zata, (Şişman birinin, sıcakta terleyip vücudunu yıkadığı kirli su içilir mi? Zekât böyle kir gibidir) buyuruldu. (İmam-ı Malik)


(Zekât, karıştığı malı ifsad eder) hadis-i şerifini imam-ı Ahmed hazretleri, (İhtiyacı olmadığı halde, zekât olarak alınan mal, diğer malları helak eder) diye açıklamıştır. (Tergib)


Zekâtı muhtaçlara vermelidir! Kur'an-ı kerimin birçok yerinde namaz ile zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. (Bekara 43)


Sual: Fakir, zekât isteyebilir mi?

CEVAP

Hayır. Fakat fakir olduğunu bildirmesi caizdir.


Dilenmekteki ölçü

Sual: Zekât kimlere verilir? Dilenmekteki ölçü nedir?

CEVAP

Zekât, çalışamayacak derecede hasta veya sakat olanlara veya çalışıp da güç geçinen müslümanlara verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri, milletin içinde kırkta bir olarak yaratmıştır. Bunlara zekât veren zengin bir müslüman, hem ibadetlerini yaparak Allahü teâlânın rızasını kazanır, hem de sosyal yardım yapmış olur. Hem de malını, servetini fakirlerin haklarından ve tecavüzlerinden korumuş olur. Zenginler, servetin kırkta birini muhtaçlara verecek olursa, müslüman ülkelerde fakirliğin istismarı önlenmiş olur.


Zekât ve sadakalar, aynı zamanda sosyal yardım olup, ekonomik felaketleri önlemek için birer tedbirdir. Fakir, ihtiyacından fazla ve nisaptan az zekât alabilir. Nafakasından fazla; fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa, olsun, evini idarede güçlük çeken her memur, fakir sayıldığı için zekât alabilir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.) [Beyheki]


(Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur.) [Müslim]


(Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir ihtiyacı yok iken, dileneni Allahü teâlâ ummadığı yer ve zamanda muhtaç eder.) [Beyheki]


(Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi.) [Taberani]


(Gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan, hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden bir şey istemeyen kişidir.) [Buhari]


(Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası için affeden, dünya ve ahirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme kapısını açana da, Allahü teâlâ fakirlik kapısını açar.) [İ.Ahmed]


(Dilenmeye mani olan zenginlik, sabah-akşam yiyeceğe malik olmaktır.) [Ruzeyn]


Bir günlük yani sabah-akşam yiyeceği olanın dilenmesi caiz değildir. Dilencinin önünde bir günlük yiyecek parası varsa, ona bir şey vermek caiz olmaz. Fakat önünde para yoksa veya çok az varsa, onun bir günlük yiyeceği olduğu bilinmediğinden sadaka vermek caiz olur.


Her gün az da olsa sadaka vermelidir. Bir ay bekleyip de daha çok vereyim diyerek sadakasız gün geçirmemelidir.


Bilal-i Habeşi hazretleri, misafirlerine ikram etmesi için Resulullah efendimize vermek üzere en iyi hurmalardan bir yığın hurma ayırmıştı. Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Bilal’in evine gelip bu hurmaları görünce, bunların ne olduğunu sordu. Hazret-i Bilal de, (Bunları misafirlerinize ikram edesiniz diye size vermek üzere sakladım) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(Bunların Cehennemde duman olmasından korkmuyor musun? Ya Bilal bunları infak et, azalır diye korkma!) [Bezzar]


Hediye için bile uzun müddet saklamak uygun görülmemiştir.

Verilmemiş zekâtların devri nasıl yapılır?

 Sual: Verilmemiş zekâtların devri nasıl yapılır?

CEVAP

Verilmemiş zekâtların devri değil, bizzat zekâtı vermek gerekir. Ama kağıt para ile verilmiştir, yanlışlık yapılmıştır, onun için devir yapılır.


Zekât borcunun devir yoluyla verilmesinde dikkat edilecek hususlar:

1- Zekât verilecek fakir (veya fakirler) dinen fakir olmalıdır.

2- Parayı geri iade edeceği için borcu da olmamalıdır.

3- Önceden anlaşma ve hile olmamalıdır. Dinin hükmü anlatılmalı, nasıl yapılabildiği öğretilmelidir.


Mesela beş senelik zekât borcu olan nasıl yapar?

Bunu tahmini rakamlarla, bir örnekle açıklayalım:

Şahsın, birinci sene iki çeyrek altın, ikinci sene üç çeyrek, üçüncü sene yok, dördüncü sene bir altın, beşinci sene 2 altın borcu olsun. Bunların toplamı olan 4 tam bir çeyrek altın, bir fakire verilir. Fakir, altınları alınca zekât işi tamam olur.


Başka bir örnek verelim:

Şahsın, birinci sene 10 gram, ikinci sene 14 gram, üçüncü sene yok, dördüncü sene 20 gram, beşinci sene 25 gram altın zekât borcu olsun. Bunların toplamı olan 69 gram altın, bir fakire verilir. Fakir, altınları alınca zekât işi tamam olur.


Fakir bir kişi ise:

Diyelim ki elimizde sadece 10 gram altın (mesela bir bilezik) var. Zekât niyetiyle bunu fakire veririz. Fakir bunu bize hediye edebilir veya satabilir. Her iki halde de bu bilezik tekrar bizim olmuş olur. Tekrar bunu zekât niyetiyle fakire veririz. Bu işlemi böyle 7 sefer, (69 gram zekât borcumuz olduğu için) tekrar ederiz. Yedinci seferde altın fakirde kalır. Bizim zekât borcumuz ödenmiş olur. Fakir isterse bunu bize tekrar hediye edebilir veya satabilir. Ama hediye etmeye ve satmaya zorlanamaz. Çünkü mal onundur, kimse karışamaz.


Fakir iki kişi ise:

Yukarıdaki örnekte, fakir bir kişi değil de iki kişi ise, birinci fakire zekât niyetiyle 10 gramlık bileziği verdikten sonra, fakir buna geri hediye eder veya satar. Bileziğe tekrar böyle sahip olduktan sonra bunu ikinci fakire aynı şekilde verir. O da bunu geri hediye eder veya satar. Üçüncü sefer yine birinci fakire aynı şekilde verir. Bunu 69 gram tamam oluncaya kadar aynı şekilde yapar. (Önce birinci fakire sonra ikinci fakire, sonra tekrar birinci fakire ve ikinci fakire diye 69 gram olana kadar devam eder.)


Fakir üç kişi ise:

Yukarıdaki yaptıklarını sırayla birinci fakire, sonra ikinci fakire, sonra üçüncü fakire yapar. Böyle yapması devir sayısını azaltır, başka bir özelliği yoktur.


Sual: Ailece 10 senedir zekâtı para olarak veriyoruz. Bu zekâtı devir yoluyla nasıl veririz?

CEVAP

Tahmini olarak 10 senedir ne kadar zekât vermişse, yani ne kadar altın vermişse diyelim ortalama her sene yarım altın verdi. On senede 5 altın eder. Bu daha az veya daha fazla da olabilir. 5 altın alınır, bir fakire verilir. Fakir de gönlü ile bunu hediye ederse geçmiş senelerin devri yapılmış olur. Eğer beş altın bulunamazsa bir altın bulunur beş kere aynı fakire verilir. Fakir her alışında bunu verene hediye eder. Ama bir kalemde olursa yani beş altın bulunursa mesele kalmaz. Çok zenginse daha çok altın gerekir.


Zekâta hile karıştırmak

Sual: Zekâtı dine uygun verebilmek için, bir fakirle devir yapılırken fakire, (Bu parayı bana geri vereceksin, unutma) diye tembih etmek caiz mi?

CEVAP

Öyle anlaşmalı devir olmaz. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli. Zekâtı dinin emrine uydurmak için bunun yapıldığını, altını kendi rızasıyla, bir lütuf olarak geri hediye ettiğini iyi bilmelidir. Geri bana hediye edeceksin denirse, yani verileni geri vermeye mecbur bırakılırsa, devir sahih olmaz.


Zekât borcu için devir yaptığını söyleyen bir okuyucuya, doğru yapıp yapmadığını anlamak için, (Fakire sıkı tembih etseydin, parayı geri bana vereceksin deseydin) dedik. (Evet, sıkı tembih ettim) dedi. Böyle devir yapmamalıdır!


Zekât borcu

Sual: Yıllarca verilmemiş zekât borcu nasıl hesaplanır?

CEVAP

Her yıl için kırkta birini verecek şekilde hesap edilir.


Fakir zekâtı geri verse

Sual: Zekâtımı altın olarak verdiğim fakir, bana o altınları hediye etti. Zekât borcundan kurtuldum mu? Bu altınların değeri kadar kâğıt parayı, bir fakire vermezsem günah olur mu?

CEVAP

Hayır, günah olmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:

Bir kimse, zekâtını fakire verse, fakir de zekâtı aldıktan sonra, getirip zengine hediye etse, zekât verilmiş olur. (Redd-ül-muhtar)


Dine uygun zekât devri yapıldıktan sonra, fakir kendi gönlüyle hiçbir etki altından kalmadan parayı zengine verirse, İbni Âbidin’de bildirildiği gibi zekât verilmiş olursa da, tenzihen mekruh olmaması için o altınların değerini mal veya kâğıt para olarak, bir veya birkaç fakire vermek gerektiği bildirilmiştir.

Zekâtla ilgili hükümler

 Sual: Zekâtla ilgili diğer hak mezheplerimizin hükümleri hakkında da bilgi verir misiniz?

CEVAP

Hanefi’de zekât nisabı 96 gr, diğer üç mezhepte 69 gramdır.


Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez. Diğer üç mezhepte verilir.


Şafii’de zekâtı en az üç sınıfa vermek gerekir, diğer üç mezhepte, yalnız bir sınıfa bir fakire vermek kâfidir.


Zekât farz olur olmaz, Hanefi ve Hanbeli’de hemen vermek lazım değildir. Şafii ve Maliki’de, zekât farz olunca, hemen ayırıp vermek farzdır.


Zekât vermemek için sene dolmadan malını birine hediye eden veya satan, hile yaptığı için günahkâr olursa da, Hanefi ve Şafii’de zekâttan düşer, Maliki ve Hanbeli’de zekâttan düşmez.


Fakirdeki alacağı zekâta saymak Maliki’de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.


Şafii ve Hanbeli’de gücü kuvveti yerinde olup çalışabilen fakire, zekât vermek caiz değil, Hanefi ve Maliki’de caizdir.


Maliki ’de sene dolmadan zekât verilmez, diğer üç mezhepte vermek caizdir.


Zekâtı başka şehre göndermek Hanefi’de mekruh, diğer üç mezhepte hiç caiz değildir. Eğer gönderdiği şehirde daha uygun kimseler varsa, zekâtı başka şehre göndermek mekruh olmaz.


Hanefi’de sebzelerin uşru verilir, diğer üç mezhepte verilmez. Hanefi’de meyvelerin uşrunu tartmadan vermek caiz değildir, diğer üç mezhepte ise, tahmini olarak hesaplayıp vermek caizdir. Balın uşru Şafii ve Maliki’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de verilir.


Hanefi’de kadının ziyneti zekâta tâbidir. Diğer üç mezhepte tâbi değildir.


Altın ve gümüşten başka madenlerin zekâtı Maliki ve Şafii’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de her madenin zekâtı verilir. Hatta Hanbeli’de, sürme taşı gibi yerden çıkan şeylerin zekâtı verilir.


Hanefi ve Hanbeli’de maden zekâtı % 20, Şafii ve Maliki’de % 2.5’tur.


Maliki’de dedeye ve toruna zekât vermek caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.


İmam-ı a’zama göre ve Hanbeli’de kadın zekâtını kocasına veremez, Şafii’de ve İmameyne göre verir. Maliki’de ise koca, aldığı zekâtı hanımının nafakasına harcamazsa caizdir.


Zekâtla ilgili meseleler

1- Ticaret malının zekâtı, ticareti yapılan maldan veya değeri altın olarak verilir.


2- Paranın zekâtını kolayca hesap edip vermek için kırkta biri bulunur. Bu kadar liraya ne kadar altın alınıyorsa, o kadar zekât vermek gerekir.


3- Zekât zamanı hac zamanından önce olan, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı hac zamanından sonra, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir.


4- Zekât verme günü gelip de, zekâtını vermeyen, daha sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimse, malı kendi telef ederse, zekât borcu affolmaz. Para kendiliğinden telef olursa zekât affolur. Yani malı, kendi harcar veya telef ederse, zekât affolmaz. Mesela borsada parasını yok ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa zekât affolmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek gerekmez.


5- Ödünç bir altın isteyen fakire, zekâta niyet edip verilse, sonra da ona hediye edilse zekât sahih olur.


6- Zekâtı dine uygun verebilmek için, bir fakirle devir yapılırken, fakire, (Bu parayı bana geri vereceksin, unutma!) diye tembih etmek caiz değildir. Öyle anlaşmalı devir olmaz. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli. Zekâtı dinin emrine uydurmak için bunun yapıldığını, altını kendi rızasıyla geri hediye ettiğini iyi bilmelidir. (Geri bana hediye edeceksin) denirse, yani verileni geri vermeye mecbur bırakılırsa, devir sahih olmaz.


7- Nisaba ulaşmayan [96 gram altını veya bu kadar zekât malı olmayan] erkek, devir ve iskata oturabilir. Taksitli borçlar zekâtta dikkate alınır, fakat iskatta bunun mahzuru olmaz.


8- Dinimizde zekâtı verilmiş mal, kenz [istif edilmiş, stok edilmiş mal] değildir, gayrimeşru mal değildir. Bu malı, kimsenin zorla almaya hakkı yoktur. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı alamaz. Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (Dürr-ül-muhtar)


9- Zekât veya sadaka-i fıtr verirken vekil olanın mutlaka sahibinin ismini söylemesi gerekmez. Kendi adına, bu benim zekâtım dese veya hediyem dese caiz olur, çünkü vekil asıl gibidir.


10- Terzilik yapan, diktiği gömleğin ücretini fakirden almayıp, zekâta dâhil edebilir. Altın olarak vermesi daha iyidir. Kalaycılık yapan, kalayladığı kapların ücretini fakirden almayıp zekâtına sayabilir. Diş doktoru, yaptığı dişlerin ücretini fakirden almayıp, zekâtına mahsup edebilir. Çünkü bunlarda mal temlik ediliyor. Fakire gömlek, protez diş veya kalay verilmiş oluyor.


Şâfiî'de borçlar düşülmez

Sual: Şâfiî mezhebindeyim. 50 bin lira kadar param var, ama bir o kadar da borcum var. Zekât vermem gerekir mi?

CEVAP

Evet, 50 bin liranın zekâtını vermek gerekir. Şâfiî’de borçlar düşülmez. Hanefî’de zekâtta bütün borçlar nisaptan düşülür, ama uşur verilirken Şâfiî’deki gibi borçlar düşülmez. Borçlu veya fakir olanın da, mahsulün uşrunu vermesi gerekir.


Bir senelik ihtiyaç

Sual: Zekâtı hesaplarken, bir senelik gıda ihtiyaçları çıkarılıp kalan malın zekâtı mı verilir?

CEVAP

Eğer gıda mevcut olup ayrılmışsa bunların zekâtı verilmez. Çünkü Tam İlmihâl'de deniyor ki:

Ticaret eşyasından evde kullanılmak için ve ticaret olunan gıdadan, bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların zekâtı verilmez. Yani bütün bunlar, nisap hesabına katılmaz. Bütün bu eşyayı, yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakayı satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kâğıt paranın hepsi nisap hesabına katılır. Yani zekâtları verilir. (S. Ebediyye)


Eğer eve alınmış gıda yoksa, nasıl olsa bir senelik gıdaya ihtiyacım var diyerek bir senelik gıda parası zekâttan düşmez.

Karı kocanın zekâtı ayrıdır

 Sual: Bey ve hanımın hesapları ayrı mıdır?

CEVAP

Dinimize göre, erkekle hanımının mal varlığı ayrıdır. Birbirine eklenmez. Siz zengin, beyiniz fakir olabilir, siz fakir beyiniz zengin olabilir. Kim zenginse kendi zekâtını verir.


Beyinize ait değil, kendinize ait borcunuz varsa, mevcut paranızdan çıkarırsınız. Altınlarınızı tartıp alacaklarınızla birlikte hesap edersiniz. Hepsinin kırkta birini altın olarak, salih fakir bir müslümana verirsiniz. Ev, dükkan, araba gibi şeyler zekât nisabına katılmaz. Yani zekâtları verilmez.


Sual: Kendi paramı istediğim gibi harcayamam mı, çok bileziğim var, kendi zekâtımı veremem mi?

CEVAP

Kendi paranızı meşru yerlere, dilediğiniz gibi harcayabilirsiniz. Beyiniz karışamaz. Karışıyorsa, zulmediyor demektir. Onun parasını onun istemediği yerlere harcamanız uygun değildir. Eğer izin almışsanız, dilediğiniz yerlere verebilir, dilediğiniz gibi de harcarsınız. İzinsiz harcamanız doğru olmaz.


Bileziklerinizin zekâtını siz vereceksiniz. Kendi paranızdan vermeniz gerekir. Beyinizin hediye ettiği para varsa ondan da verebilirsiniz. Hediye olarak aldığınız para da sizindir. Zekât vermeye beyiniz razı olmasa da, muhakkak vermeniz gerekir. Ondan habersiz verirsiniz. Kocanın razı olması meşru işlerde olur. Siz zekât verdiğiniz için sizden razı olmasa, bunun hiç kıymeti olmaz.


Sual: Eşimin nisabı bulan altını var. Zekât konusunda iki ayrı kişi gibi mi davranacağız, yoksa bu altından borçlarımızı düştükten sonra mı kalanı üzerinden zekât vereceğiz?

CEVAP

İki ayrı kişisiniz. Hanım zengin ise o zekât verir. Borç kiminse borçlarını çıktıktan sonra kalan malı nisaba ulaşıyorsa, üzerinden de hicri bir yıl geçmişse, zekâtını verir.


Sual: Hanımıma, sormadan onun adına zekât verebilir miyim?

CEVAP

Zekâtı herkes kendisi verir. Sormadan veremezsiniz. Sizi vekil ederse, yani benim zekâtımı bir müslüman fakire ver derse kendi paranızdan da verebilirsiniz.


Sual: Karı koca çalışıyor ve ortak para biriktiriyorlar. İkisinin parası zekât nisabını geçiyor, ama ayırsalar nisap miktarının altına düşecek. Zekâtı nasıl verecekler?

CEVAP

Diyelim ikisinin toplam paraları 100 gram altın ediyor. Bir kişi için nisabı bulursa da iki kişi için nisabı bulmaz. Yaklaşık 50 gram birinin 50 gramı ötekinindir. Dinimizde herkesin malı ayrıdır. Müşterek değildir. Zekât vermeleri gerekmez.


Sual: Hanımın zekâtını ondan habersiz bir fakire verdim. Duyunca razı oldu. Zekât sahih oldu mu?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekâtımı vermek için, beyimi değil de, oğlumu, babamı, amcamı veya dayımı vekil edebilir miyim?

CEVAP

Elbette vekil edebilirsiniz. Onlar sizin zekâtınızı, kendi paralarıyla da verebilirler.


Sual: Bey zekât vermezse hanımı mesul olur mu?

CEVAP

Kendi borçlarınızı düştükten sonra şahsınıza ait 96 gram altın değerinde paranız var ise, zekât vermeniz gerekir. Baba zekât vermezse, hanımı ve çocukları bundan mesul olmaz. Zekât vermemenin birçok zararı vardır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Zekât vermeyen toplum, kıtlıklara, bunalımlara maruz kalır.) [Taberani]

Zekât, fitre ve oruç fidyesi kimlere verilir?

 Sual: Zekât, fitre ve oruç fidyesi kimlere verilir?

CEVAP

Bunları maddeler hâlinde bildirelim:

1- Zengin olana, yani kurban nisabına malik olana zekât verilmez. Ana babaya, dedeye, büyükanneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, kardeş, hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa verilir. Eğer salih iseler, yakın akrabaya vermek, daha çok sevab olur. Sâlih akraba yoksa, başka sâlihleri tercih etmelidir.


2- Kadın, dinen fakir olan kocasına İmameyn’e göre zekât verir. Kocası maddî sıkıntı içinde ise, bu kavle uymakta mahzur olmaz.


3- Hayır kurumlarına zekât verilmez. Müctehid imamların hiçbiri, (Hayır kurumlarına zekât verilir) dememiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur. Öğrenci yurtlarına veya vakıflara zekât verebilmek için, bu kurumların bir yetkilisi, bir fakirden vekâlet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekâlet verirken, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Yahut sadece (Seni zekât almaya umumi vekil ettim) demesi de kâfidir. O zaman vekil, aldığı zekâtı, talebelerin veya kurumun ihtiyaçlarına sarf edebilir. Böylece dine uyulmuş, zekât da dine uygun olarak verilmiş olur.


4- Hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar yani işi, mesleği bu olanlar, dinen zengin olsalar da, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. (Dürr-ül-muhtar)


5- Babası zenginse, küçük çocuğuna zekât verilmez. Babası fakirse, fakir olan küçük çocuğa zekât verilir. Deliye de, fakirse zekât verilir. Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisine yahut vasisine verilir. Zenginin küçük oğluna, fakir olsa da zekât verilmez, ama zenginin büyük çocuğuna, zenginin hanımına veya zenginin babasına fakirseler verilebilir. Burada büyük demek âkıl baliğ olmuş demektir. Küçük ise, henüz âkıl baliğ olmayana denir.


6- Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyidlere ve şeriflere eskiden zekât verilmezdi. Günümüzde, bunlara da zekât verilir. (Dürr-i Yekta)


Zekât alıp verirken nelere dikkat etmeli?

Zekât verip alırken şunlara dikkat etmeli:

1- Zimmiye, yani gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Zimmiye fıtra, adak, sadaka, hediye verilebilir.

[Zimmi, İslam devleti uyruğunda olan, gayrimüslim vatandaş demektir. Bugün, dünyada zimmi yoktur.]


2- Zekât verilecek kimseyi araştırmak gerekir, zan üzerine zekât verilmez. Zengine, ana baba, evlat gibi yakına veya Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir. Ancak zekât verilecek kimseyi araştırarak zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya gayrimüslim olduğu anlaşılsa da, verilen zekât sahihtir. Araştırıp verdiği için, tekrar vermesi gerekmez.


3- Zekâtta salih akrabayı tercih etmeli, çünkü zekâtı, salih olan fakir akrabaya vermek daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yani zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Salih fakir akraba yoksa başka salihleri tercih etmeli.


4- Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalı. Borçsuz fakire nisap miktarı yani 96 gram altın veya daha çok zekât vermek, mekruh olur. 10 gr altın borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz.


5- Zekât verirken, zekât demek gerekmez, hediye dense de caizdir.


6- Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır, fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı mümkünse, salih olan muhtaçlara vermeli.


7- Fakire zekât için altın verip, tekrar onu ucuza satın almak mekruhtur.


8- Fakirdeki alacağını zekâta saymak caiz olmaz. Fakirde alacağı olan zengin, fakire borç senedini verip, (Alacağımı zekât olarak sana verdim. Sen de borcuna karşılık kabul et) dese, fakir de kabul etse, zengin zekâtını vermiş olmaz, çünkü zekât, borç senedi vermekle, razı olmakla verilmiş olmaz. Ancak mal teslim etmekle verilmiş olur. Bu zenginin, zekâtını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi gerekir.


9- Fakirde alacağı olan, fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire gösterip, (Zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât dine uygun verilmiş, hem de, fakirin borcu ödenmiş olur. (Dürr-i yekta, Mizan-ı kübra)


10- Ev kirasını ödeyemeyen fakir kiracıya, mal sahibi, kirayı almadan bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez, sadaka olur. (Redd-ül-muhtar)


Sual: Anne ve babaya zekât verilir mi? Kimlere verilmez?

CEVAP

Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekât verilmez. Fakir olmak şartı ile geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekât verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya zekât vermek daha çok sevap olur. İmameyne göre, borçlu ve fakir kimseye, hanımı zekât verebilir. (Mevkufat)


Sual: Fakir bir çocuğa zekât vermek istiyorum. Yaşı küçük olduğu için, zekâtı babasına verebilir miyim?

CEVAP

Evet.


Zenginin ailesine zekât

Sual: Bir kimse, zengin birinin fakir çocuğuna veya fakir hanımına yahut zenginin fakir babasına zekât verebilir mi?

CEVAP

Bir kimse, zekâtını zenginin küçük oğluna veremez; ama zenginin büyük çocuğuna, zenginin hanımına veya zenginin babasına fakirseler verebilir. (S. Ebediyye)


Burada büyük demek akıl baliğ olmuş demektir. Küçükse henüz akıl baliğ olmamış demektir.


Sual: Kızımın aldığı evlatlığa zekât verebilir miyim?

CEVAP

Kızınızın aldığı evlatlık, onun çocuğu olmadığı gibi, sizin de torununuz olmaz. Ona zekât verebilirsiniz. Hatta kızınız da ona zekât verebilir.


Sual: Fakir kardeşe zekât verilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Kız kardeşime zekât verebilir miyim?

CEVAP

Zekâtınızı, zengin değilse kız kardeşinize veya çocuklarına vermenizde mahzur yoktur.


Sual: Bir fakir aldığı zekâtı herhangi bir zengine veya bizzat zekât veren zengine hediye etse, zenginin o parayı kullanması caiz olur mu?

CEVAP

Fakir aldığı zekâtı, zengine verebilir. Verdiği hediye olur. Zenginin bunu alması helal olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Şu beş Müslüman zengin zekât alabilir:

1- Allah yolunda cihad eden,

2- Zekât toplamakla görevli olan,

3- Borçlu ve borcunu ödeyemeyen zengin,

4- Kendi memleketinde zengin olduğu halde, bulunduğu yerde parasız kalan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan.

5- Fakir, aldığı zekâtı zengine hediye ederse, zengin bunu alabilir.) [Ebu Davud]


Sual: Zekâtı her fakire vermek uygun mu?

CEVAP

Malını israf edene, haramda kullanana zekât ve fitre vermek layık değildir. Verilirse sevabı az olur.


Salih olmayan fakir müslümana da, zekât vermek sahihtir. Fakat salihleri tercih etmek çok sevaptır. Fâsıka zekât vermek, kıraç yere ekin ekmeye benzer, bire 3-5 alınabilir. Salihlere vermek ise, mümbit toprağa ekin ekmeye benzer. Sulak, verimli toprağa tohum atılırsa daha çok mahsul alınır.


Kâfir, her ibadet gibi zekât vermekle de mükellef değildir. Gayrı müslime zekât vermek caiz değildir. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, Muaz bin Cebel hazretlerini Yemen’e gönderirken, zekâtın, uşrun, kimlerden alınıp kimlere verileceğini bildirirken, (Müslüman zenginlerinden al, fakirlerine ver) buyurdu. (Buhari)


Bu hadis-i şerifi açıklayan âlimler, zekâtın müslüman zenginlerden alınacağını ve onların [müslümanların] fakirlerine verileceğini, gayrı müslime verilmeyeceğini bildirmişlerdir.


Sual: Akrabaya sadaka, zekât vermek çok sevab deniyor; ama benim akrabalarım fâsıktır. O parayla, içki içerler. Bunlara vermeyip, salihleri mi tercih etmeliyim?

CEVAP

Evet, salihleri tercih etmek gerekir. Salih akrabaları tercih etmekse, daha çok sevabdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yani, zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. (F. Bilgiler)


Sual: Salih bir Müslümana, dinen fakir olup olmadığını sordum. Hesap etti. Nisaba ulaşmadığını, fakir olduğunu söyledi. Ben de zekâtımı ona verdim. Aradan bir müddet geçtikten sonra, o kimse, ben yanlış hesap etmişim, dinen zenginmişim, verdiğin parayı da harcadım. Sen zekâtını bir fakire ver dedi. Zekâtımı tekrar bir fakire vermem gerekir mi?

CEVAP

Fakir mi, zengin mi diye, gerekli araştırmayı yaptığınız için, tekrar vermek gerekmez. Zekât verilebileceğini, soruşturup anlayarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin olduğu anlaşılsa, zararı olmaz; yani zekât kabul olur. Fıkıh kitaplarında deniyor ki:

Zekât verilecek olan kimse, fakir olduğunu, zekât alabileceğini söylemiş ise, bu kimsenin, zekât almaya hakkı olup olmadığını araştırmak gerekmez. Buna zekât verince, soruşturarak, araştırarak vermiş sayılır. (Nehr-ül-Faik)


Sual: Çocuğa ve deliye zekât verilir mi?

CEVAP

Babası zengin ise, çocuğa zekât verilmez. Babası fakir ise, fakir olan çocuğa zekât verilir. Deliye de fakir ise zekât verilir.


Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir. Zenginin küçük oğluna fakir olsa da zekât verilmez; ama büluğa ermiş oğlu fakir ise verilir. (S. Ebediyye)


Din ilmi talebesi

Sual: Din ilmi öğrenen öğrenciye, zengin de olsa zekât verilir deniyor. Ben her gün dini kitap okuyup, dinimi öğrenmeye çalışıyorum. Zengin de olsam, zekât alabilir miyim?

CEVAP

Dinini öğrenmek, her Müslümanın vazifesidir. Din ilmi tahsil eden öğrenci farklıdır.


Kocaya zekât

Sual: Şâfiî'de kadın, fakir olan kocasına zekât verebilir mi?

CEVAP

Evet, verebilir. (Mizan-ül-kübra)


Hanefî'de ise ihtilaflıdır, esah olan kavle göre, kadın kocasına zekât veremez.


Müellefe-i kulüb

Sual: Kur’an-ı kerimde, müellefe-i kulüb denilen kimselere zekât verilebileceği bildirilirken, niye şimdi bunlara zekât verilmiyor?

CEVAP

Kalblerine imanın yerleştirilmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen bazı kâfirlere ve yeni iman etmiş ve iman yönünden zayıf Müslümanlara müellefe-i kulûb denirdi. Resulullah efendimiz, bunların üçüne de zekât verirdi, fakat hazret-i Ebu Bekr zamanında, beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer, bir hadis-i şerif okuyarak, (Müellefe-i kulüb olanlara zekât verilmesini Resulullah nesh etmiştir) dedi. Halife ve Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul ederek, nesh edilmiş olduğunda ve artık bunlara zekât verilmemesi hususunda icma hâsıl oldu. Nesh, Resulullah hayattayken olur. İcma ise, vefatından sonra olur. Bu inceliği anlamayanlar, bunu Hazret-i Ömer’in nesh ettiğini sanıyorlar. Eshab-ı kirama ve fıkıh âlimlerine dil uzatıyorlar. Bedâyi ve diğer kitaplarda bildirildiği gibi, İslamiyet’e yardım için, düşmanın zararını önlemek için, onlara mal, para her zaman ödenir, fakat bu beyt-ül-malın zekât bölümünden değil, başka bölümünden ödenir. Görülüyor ki, müellefe-i kulüb denilen kimselere ödeme yapılması yasak edilmemiş, onlara zekât verilmesi yasak edilmiştir. (F. Bilgiler)


Bakılan kişiye zekât

Sual: Kocası ölmüş ve kimsesiz kalmış fakir kayınvalideme evimde bakıyorum. Zekâtımı ona verebilir miyim?

CEVAP

Evet, vermek iyi olur.


Seyyidlere zekât

Sual: Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyidlere ve şeriflere eskiden zekât verilmezdi. Şimdi verilir mi?

CEVAP

Evet, bugün için bunlara zekât verilir. (Dürr-i Yekta)


Zenginin çocuğu

Sual: Babası veya annesi zengin olan baliğ olmamış çocuğa zekât verilebilir mi?

CEVAP

Babası zenginse zekât verilemez. Babası fakir, annesi zenginse, ona zekât verilebilir, çünkü baliğ olmamış bir çocuk, annesinin malıyla zengin sayılmaz. (Redd-ül-muhtar)


Kime zengin denir?

Sual: Dinimize göre, zengin ve fakir kime denir?

CEVAP

Kurban nisabına malik olana, dinen zengin denir. Bu nisaba malik olanın, zekât alması haram olur. Kurban nisabına malik olmayana ise, dinen fakir denir. Bu kimse zekât alabilir. İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar [96 gram altın veya o değerde] malı veya parası bulunan Müslüman, kurban nisabına malik demektir.


Müellefe-i kulûb

Sual: (Müellefe-i kulûb sınıfına zekât vermek, misyonerlerin parayla insanları Hristiyan yapmasına benziyor) denilerek konuyla ilgili âyet tenkit ediliyor. Acaba bu iddiayı misyonerler mi yapıyor?

CEVAP

Elbette, öyledir. Müslüman olan kimse âyet-i kerimeyi nasıl tenkit eder ki? Ya ateisttir veya misyonerdir. Müellefe-i kulübe zekât vermekteki maksat, kâfirlerin kötülüklerini önlemek, onlarla iyi geçinmek ve İslâmiyet'in güzel ahlakını her yere yaymaktır. Müellefe-i kulübe dâhil olanların bir kısmı da, kalblerinin kazanılması ve İslamiyet’e ısındırılması istenen yeni Müslüman olmuş kimselerdir. Yani sadece kâfirlere değil, yeni Müslüman olmuş kimselere de verilirdi.


Bedayî ve diğer kitaplarda bildirildiği gibi, İslamiyet’e yardım etmek ve düşmanın zararını önlemek için, onlara mal, para her zaman ödenir. Ama bu, Beyt-ül-malın zekât bölümünden değil, başka bölümünden verilir. Demek ki, müellefe-i kulübe giren kimselere ödeme yapılması yasaklanmamış, onlara zekât verilmesi yasaklanmıştır. (F. Bilgiler)


Üvey evlada zekât

Sual: Karımın ölen kocasından olan erkek ve kız çocuğuna, yani üvey çocuklarıma, zekât vermem caiz midir?

CEVAP

Çocuklar fakirse caiz olur. Mecmua-i Zühdiye’de şöyle deniyor:

Karısının ilk kocasından olan fakir evlâdına, üvey babası zekât verebilir. (İbni Nüceym)


Üvey çocuğa zekât verilebileceği S. Ebediyye’de de yazılıdır.


Sual: Din bilgilerini öğrenen ve öğretenlere zekât, uşur verilebilir mi?

Cevap: Nisaba malik olsalar bile, ilim öğrenen ve öğretenlere zekât ve uşur vermek efdaldir.


Zekâtın verileceği yerler

Sual: Herkese zekât verilebilir mi veya kısaca kimlere zekât verilebilir?

Cevap: Zekât, şu yedi sınıfta bulunan Müslümanlara verilir.

1- Fakir. Nafakasından fazla, fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her fakir, zekât alabilir ve kurban kesmesi, fıtra vermesi lazım olmaz.


2- Miskin. Bir günlük nafakasından fazla bir şeyi olmayan Müslümana miskin denir.


3- Âmil. Hayvanların ve toprak mahsullerinin zekâtlarını toplayan ile, şehir dışında durup rastladığı tüccardan ticaret malı zekâtını toplayan, zengin dahi olsalar, bunlara işleri karşılığı zekât verilir.


4- Mükâteb. Efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince, azat olacak köle.


5- Münkatı. Cihat ve hac yolunda olup, muhtaç kalanlar. Dürr-ül-muhtârda deniyor ki: “Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. Câmi-ul-fetâvâda bildirilen hadîs-i şerifte; (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu.


6- Medyun. Borcu olan ve ödeyemeyen Müslümanlar.


7- İbnüs-sebîl. Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan.


Zekâtı, bunların ayrı ayrı hepsine veya sadece birine vermelidir.


Sual: Gayr-i müslim bir fakire zekât verilebilir mi?

Cevap: Zimmiye, yani gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Zimmiye fıtra, adak, sadaka, hediye verilebilir.

[Zimmi, İslam devleti uyruğunda olan, gayrimüslim vatandaş demektir. Bugün, dünyada zimmi yoktur.]


Sual: Fakir olan küçük çocuğa zekât verilebilir mi?

Cevap: Küçük çocuk akıllı yani parayı başka şeyden ayırabiliyor ve aldatılarak elinden alınamıyorsa, buna zekât verilir.


Sual: Zengin olup alacaklarını alamayan ve sıkıntıya düşen bir kimse, zekât alabilir mi?

Cevap: Alacaklarını ve malını eline geçiremeyen, elindeki bononun ödeme zamanı gelmeyen zengin kimse, faizsiz ödünç veren kimse bulamazsa, ihtiyacı kadar, zekât alabilir. Malı eline geçtiği zaman, almış olduğu zekâtı da, fakirlere dağıtmaz.


Sual: Zekât malını, bizzat fakire veya fakirin vekiline vermek şart mıdır?

Cevap: Bu hususu ehl-i sünnet âlimleri, fıkıh kitaplarında şöyle bildirmektedir:

“Zenginin, zekâtını fakirin eline vermesi lazımdır. Zengin olan bir kimse, velisi olduğu yetimi zekât niyeti ile doyurursa, zekât vermiş olmaz. Yemeği çocuğa vermeli, çocuk kendi malını yemelidir. Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan o altını alsa, zekât verilmiş ve kabul olmuş olmaz. Fakir veya fakirin vekili alırken, zenginin görmesi lazımdır. Zekat niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, kabul olmaz. Çünkü fakire mal vermesi lazımdır.”


Sual: Evi, dükkânı olup da zor geçinen kimseye zekât verilebilir mi?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Hazânet-ül-müftîn ve Eşbâh kitaplarında deniyor ki:

“Evleri ve dükkânları olanın, aldığı kiraları, tarlası olanın, tarlasının mahsulü veya kirası, çoluk çocuğunu beslemeye yetişmezse, bu kimse fakir sayılır, zekât alması caiz olur.” Görüldüğü gibi burada fetva, imâm-ı Muhammede göre verilmiştir.


Torununa zekât vermek

Sual: Bir kimse, annesine, babasına, dedelerine, ninelerine, çocuklarına ve torunlarına zekât verebilir mi?

Cevap: Anaya, babaya ve dedelerin, ninelerin hiçbirine ve kendi çocuklarına ve torunlara zekât verilmez. Bunlara, sadaka-i fıtır, adak ve kefaret gibi vacip olan sadakalar da verilmez. Fakir iseler, nafile sadaka verilebilir. Zevceye, hanıma da zekât verilmez. İmâm-ı a'zam hazretleri; “Kadın da, fakir olan zevcine, kocasına zekât veremez”, İmâmeyn ise; “Fakir zevcine, kocasına zekât verir” buyurdular. Fakir olan gelinine, damadına, kayınvalideye, kayınpedere ve üvey çocuğuna zekât verilir. Gayr-i müslim zimmiye sadaka ve hediye verilir.


Sual: Peygamber efendimiz zekât kabul etmediği, almadığı için, evlatlarına, torunlarına da zekât verilmez mi?

Cevap: Peygamber efendimizin ve amcalarının evlatlarından, kıyamete kadar geleceklere zekât verilmez. Çünkü, her muharebede, düşmandan alınan ganimetin beşte biri bunların hakkıdır. Ahmed Tahâvî hazretleri, Emâlî kitabının şerhinde buyuruyor ki:

“İmâm-ı a'zam hazretleri buyurdu ki: Bunlara ganimet hakları verilmediği için, zekât ve sadaka vermek caizdir.” Caiz olduğu Dürr-i Yektâ'da da yazılıdır.

Hangi maldan zekât verilir?

 Sual: Hangi maldan zekât verilir?

CEVAP

Zekâtın hangi maldan verileceğini birçok müslüman bilmemektedir. Zekât olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır, başka mal, çek, senet, para veya döviz anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüş ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)


Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca zekât olarak, bu fülusun değerlerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (M.Seade)


Bakır paranın zekâtı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. (İmam-ı Ebu Yusuf buyurdu ki, toprak sahiplerinden uşur ve zekât olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı para ise de, altın değil, bakır paradır.) [Redd-ül muhtar]


Altın ve gümüş olmayan, tedavüldeki para ile zekât verilmez. Zekât, ya altın veya gümüş, yahut ticareti yapılan maldan verilir. İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki: Bir zengin, yemek satın alıp fakire yedirse, zekât vermiş olmaz. (Zahire)


Zekât olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekâtı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye)


Zekât olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz vermek sahihtir. (M.Felah)


Ticaret malına uruz denir. Elbise tüccarı, ya uruz yani ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi)


Altın ile gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyası kabul edilir. Nisap miktarı ise zekâtı verilir.


Kira ve zekât

Bugün fakir için kiralık ev çok mühimdir. Fakat zengin zekâtına mahsuben fakiri evinde oturtamaz. Çünkü bir zengin, zekâtına mahsuben, bir fakiri evinde oturtsa zekât vermiş olmaz.


Mal vermek gerekir

Sual: Fakirdeki kira alacağını almayıp zekâtına saymak caiz olur mu?

CEVAP

Zekât niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, sahih olmaz. Çünkü, fakire zekât niyetiyle altın veya zekâta tâbi bir mal vermesi lazımdır.


Alaşımdan zekât

Sual: Bakır alaşımından yapılan bronz liraların renkleri ve şekilleri altın liralara benzediği ve altın yerine kullanıldıkları halde, bunlarla zekât verilemez mi? Vekil asıl gibi değil midir? Gümüş alaşımlı paralar da gümüşe benzediğine göre bunlardan zekât verilemez mi?

CEVAP

İkisinden de zekât verilemez. Çünkü, zekât vermek ibadettir. Altın veya gümüş olarak verilmesi lazımdır. İbadet değiştirilemez, yani dinin bildirdiği şekilde yapılması lazım ki ibadet olsun. İnsanın vekili, bunun namına ancak dinin izin verdiği işleri yapar. Fakat, bunun namazlarını vekili kılamaz. Bir fâsığın temiz olarak ve edep ile ezan okuması caiz değildir. Çünkü o günah işlediği için onun ezanı sahih olmaz. Hoparlör de fısk olan şarkıları, çalgı aletlerini yaymakta kullanıldığı için, bu fısk aleti ile ezan okumak caiz olmaz. Çünkü, ibadet değiştirilemez. Çalgıyı hiç kullanmayıp evinde bulundurmak bile caiz değildir.


Zekât verirken nelere dikkat etmeli?

1- Zekât verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına bakılır. Mesela Reşat, Cumhuriyet ve Aziz liralar 7,2 gramdır. 12 ayardan fazla olan bütün altınlar tartılıp, kırkta biri zekât olarak verilir. Bilezik, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olanın, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi daha iyi, ortasından vermesi caiz, düşüğünden vermesi ise mekruhtur.


2- Zekâta tâbi mallar, altın liraların en düşüğünün, kuyumcunun alış fiyatına göre hesap edilir.


3- Nisabın üstünde bileziği olan kadının zekâtını, kocası değil, kendisi verir. (Zekâtımı bir fakire ver) diye kocasını veya başka birini vekil ederse, vekil kendi parasıyla da zekâtı verebilir.


4- Miras ve mehr-i müeccel alacakları nisap hesabına katılır, fakat zekâtı verilmez. Aldıktan sonra nisabı bulursa, diğer alacaklardan farklı olarak, sadece o senenin zekâtı verilir.


5- Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, hicrî kamerî aya göre bir yere yazar ve her sene o tarihte zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez. Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur. Gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Zamanı gelince tekrar hesaplanır, eksik verilmişse tamamlanır. Fazla verilmişse gelecek senenin zekâtından düşülür.


6- Nisap, yıl içinde sıfırlanınca, ilk nisabı bulduğu gün yeniden tarih atılır. Bundan bir hicrî yıl sonra, nisaba malik ise zekât verir. Sıfırlandıktan sonra, bir daha zengin olana kadar tarih atılmaz. Sıfırlanmadan, mesela 50 gram altını varsa, yıl sonu diğer paralarıyla birlikte nisaba malikse zekâtını verir. Yani sıfırlanma hariç, yıl içindeki diğer dalgalanmalara itibar edilmez.


7- Uşru verilen mal, kırk yıl kalsa, uşru da zekâtı da verilmez, ama ticaret malı hâline gelirse veya satılıp paraya, altına çevrilirse zekât malı olur. İlk zekât verme gününde zekâtını da vermek gerekir. Altın ve gümüş eşya ile kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


8- O ay tahakkuk eden kira borçları, zekât nisabından düşülür, gelecek aylarınki düşülmez.


9- 25-30 yıllık da olsa, uzun vadeli taksitlerle alınan krediler, zekât nisabından borç olarak düşülür.


10- Altın miktarı yarıdan az olan karışımın zekât hesabı, ağırlığıyla değil kıymetiyle yapılır.


11- Yılın yarıdan fazlasında, parasız çayırda otlayan hayvanlar, üretmek için, sütü için olursa, bunlara saime hayvan denir. Saime hayvan sayısı, nisabı bulursa, zekâtı verilir. Yün için, yük taşımak için, binmek için olursa saime denilmez ve zekâtı verilmez. Parasız çayırda otlamayıp, evde besleniyorsa, üretmek veya eti ve sütü için de beslense yine zekâtı verilmez. Çift sürmek, yük taşımak, binmek için yetiştirilen hayvanların zekâtı olmaz.


Doktorun zekâtı

Sual: Doktor, fakir hastadan muayene parasını veya zengin, fakirdeki alacağını zekâtına sayabilir mi?

CEVAP

Hayır, ikisi de zekâtına sayamaz. Hizmet karşılığı ücret alan avukat, komisyoncu, yük taşıyan kamyoncu, mühendis gibi diğer hizmet sektörlerinin tamamı için böyledir. Mesela bir avukat, fakir müvekkilindeki alacağını zekâtına sayamaz. Hattâ ticaretle uğraşanlar da, ticaretini yapmadığı başka maldan zekât veremediği gibi, kâğıt parayla da zekât veremez. Zekât, ya ticaretini yaptığı malı veya altını fakire temlik etmekle yani eline vermekle gerçekleşmiş olur. Fakirin evini veya başka yükünü taşıyıp zekâtına sayamaz.


Sual: Evde bulunan, birikim için saklanan altın ve gümüşlerin zekatı olur mu?

Cevap: Altın ve gümüş eşya ve kağıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, bunlar zekat malı olur ve zekat hesabına katılırlar.


Sual: Hacca gitmek için biriktirilen paranın da zekâtını vermek gerekir mi?

Cevap: Zekâtı, nisaba malik olduktan bir hicri sene sonra, vermek farz olur. Zekât vermek farz olduğu bu zaman, herkes için başkadır. Bu zaman, hac zamanından evvel ise, malın, paranın hepsi için zekât verilip, geri kalan para ile hacca gidilir. Zekât vermek zamanı, hac zamanına rastlarsa veya hac zamanından sonra ise, önce hacca gidilir. Hacdan sonra, elde mevcut paranın zekâtı verilir.


Dört türlü zekât malı vardır

Sual: Nelerden, hangi mallardan zekât verilir daha doğrusu neler zekâta tabidir?

Cevap: Dört mezhepte de dört türlü zekât malı vardır ki bunlar:

1- Senenin ekseri zamanında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.


2- Altın ile gümüş. Dürr-ül-müntekâda deniliyor ki:

“Altın ile gümüşün oniki ayardan yukarısı, para olarak, kadınların süsü gibi helal olarak, erkeklerin altın yüzük takması gibi haram olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılıç ve altın diş gibi ihtiyaç eşyası olsalar da, zekât nisabının hesabına katılacaklardır.”


3- Ticaret için alınıp, ticaret için saklanılan ticaret eşyası. İbni Âbidînde deniyor ki:

“Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline mal geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez.”


Satmak için satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçeni veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken bedellerini ticarette kullanmaya niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir. Yalnız niyet ile olmaz, başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyetle olur.


4- Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan bütün topraklardan çıkan şeylerdir. Bunların zekatına Uşur denir. Uşur vermek, Kur’ân-ı kerimde, En'âm sûresinin 141. âyetinde emredilmiş, onda birinin verilmesi de hadîs-i şerifte bildirilmiştir. Uşur, mahsulün onda biridir. Kul borcu olan, borcunu düşmez, uşrunu tam verir.


Dinimize göre ticaret malı

Sual: Ev, araba, arsa, tarla alan bir kimse, daha sonra bunları satsa, bütün bunlar ticaret malı olup zekâtını vermek mi gerekir?

Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidîn hazretleri, zekâtın sebebini ve şartını bildirirken, buyuruyor ki:

“Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline uruz geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez.”


Ticaret niyeti ile yani satmak için satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçen uruzu veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken semenleri olan uruzu ticarette kullanmayı niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz, başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyetle olur. Her şeyi terk etmek, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


Ev ve arabaların zekâtı olur mu?

Sual: Birkaç evi olan, dükkanında demirbaş aletleri bulunan bir kimse, bunları zekât hesabına katacak mıdır yani bunların zekâtı verilir mi?

Cevap: Ticaret için yani satılık olmayan evlerin, apartmanların, sanat aletlerinin, motor, tezgâh, kamyon, gemilerin ve ne kadar çok olursa olsun evde kullanılan eşyanın zekâtı verilmez. Sanat sahipleri, sanayiciler, imalatçılar, ham ve işlenmiş, mamul eşyanın zekâtını verirler. Demirbaş eşyanın zekâtı verilmez. Ticaret eşyasından evde kullanılmak için ve ticaret olunan gıdadan bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların da verilmez. Yani bütün bunlar ve ödenecek borçlar, nisap hesabına katılmaz. Bütün bu eşyayı, yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakayı satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kâğıt paranın hepsi nisap hesabına katılır, yani zekâtları verilir. İhtiyaç eşyasını almak için ayırılan para da nisap hesabına katılır.

Zekât ne zaman verilir?

Sual: Zekât ne zaman verilir?

CEVAP

Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Recebde zengin olmuşsa, bir yıl sonra Recebin üçü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez.


Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur. Hatta gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Bir kimse, zekâtını yanlış hesap edip, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup eder.


Zekâtı acele etmeden bir yıl içinde vermek gerekir diyen âlimler var ise de, acele edip, hemen vermek vaciptir. Özürsüz geciktirmek mekruh olur. Şafii ve Maliki’de, zekât farz olunca, hemen vermek farzdır. Hadis-i şerifte, (Zekât vermekte acele ediniz!) buyuruldu. (İbni Mace)


Sual: Zekât yalnız Ramazan ayında mı verilir?

CEVAP

Her zenginin zekât verme ayı ve günü farklı olur. Ramazan ayını beklemez. Eğer Şevvalın 23'ünde zengin olmuşsa, gelecek yılın Şevvalin 23'ünde zekât verir. Şevval ayı gelmeden Ramazan ayında verse de olur. Fakat Şevval ayının 23'ünde tekrar malını hesap eder. Az vermişse, üstünü tamamlar. Çok vermişse, fazla verdiği nafile olur. Yani zekâtı günü gelmeden önce de vermek caizdir. Fakat gününde tekrar hesap etmek gerekir.


Sual: Bir hoca, (Zekât yalnız Ramazan ayında verilir. Bayramdan önce vermek gerekir. Bayramdan sonraya bırakılmaz) dedi. Zekât günü dolmayanlar ne olacaktır?

CEVAP

Bir yanlışlık vardır. Belki sadaka-i fıtır için söylemiştir. Herkesin zekât verme tarihi farklı olur.


Sual: Malımız nisaba ulaştıktan sonra, bir yıl dolunca hemen zekâtını vermek farz mıdır? Bugün yarın zekât vereceğim derken ölürse, miras bıraktığı maldan vermek lazım mıdır?

CEVAP

Zekât, farz olur olmaz hemen vermek gerekmez. Vermeden ölürse, bıraktığı maldan verilmez. Bazı âlimlere göre de zekâtı geciktirmek mekruhtur, hemen ilk fırsatta vermek gerekir.


Sual: Zengin olduğumuz tarih belli değilse, yani hatırlamıyorsak, zekâtı ne zaman vermeliyiz?

CEVAP

Zannı galibe göre tahmini bir tarih kabul edilir. Bundan sonra o tarih esas alınır.


Sual: Nisap tarihim 1 Ramazandır. Mevcut mal varlığım nisap miktarını aşıyor. 1 Ramazan günü hangi saatten itibaren zekât bana farz oluyor?

CEVAP

Şer'i gün, imsak ile başlar. İmsak vaktinden itibaren zekât size farz olur.


Sual: Zekât vereceğim gün öğle vaktinde paramı veya altınımı çaldırsam, imsak vaktinden sonra zekât vermek bana farz olduğu için, zekât miktarını daha sonra elime geçince ödemem gerekiyor mu?

CEVAP

Hayır. Kendiniz telef etmediğiniz için vermeniz gerekmez.


Sual: Zekât verme günü gelip de zekâtını vermeyen, daha sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimsenin zekât borcu af olur mu?

CEVAP

Malı kendi telef ederse, zekât borcu af olmaz, para kendiliğinden telef olursa zekât af olur. Yani malı, kendi harcar veya telef ederse, zekât af olmaz. Mesela borsada parasını yok ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa zekât af olmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek gerekmez.


Zekât verme tarihi ne zaman değişir?

Sual: Nisabın helak olması ne demektir? Her yıl zekâtını 27 Ramazan’da veren kimse, şu anda Ramazan ayı gelmeden nisaptan düşse, tekrar nisabı bulunca mı zekât tarihini belirler?

CEVAP

Hayır. Nisabın helak olması, sıfırlanması demektir. Sıfır veya sıfırın altına düşerse helak olmuş olur. Sıfırlanma, parası, altını, alacağı veya zekâta tâbi malı hiç kalmamak yahut borçlu duruma düşmektir.


Yıl içindeki dalgalanmalar, nisabın altına düşse de, sıfırlanmadıkça dikkate alınmaz, yani bu düşüşler zengin olma tarihini değiştirmez. Eğer seneye 27 Ramazan’da nisabın üstüne çıkarsa, 27 Ramazan’da zekâtını vermesi lazımdır. Eğer o tarihte nisabın altında kalırsa, geçen yıldan bu yana bir yıl dolduğu için bu tarih artık iptal olur ve bu durumda nisabı bulana kadar bekler. Nisabı bulunca yeni tarih atar ve bu yeni tarihten bir hicrî yıl sonra nisaba mâlikse zekâtını vermesi gerekir. Yıl içindeki inip çıkmalar, nisab tarihini etkilemez. Ancak bir yıl dolunca, nisaba malik olmazsa, o zaman yıl bitince, eski tarih iptal olur. Bir de yıl içinde, malının hepsini elden çıkartarak veya borçlanarak, varlığı sıfırın altına düşerse, o zaman yıl dolmamış olsa da, önceki tarih iptal olur ve nisabı bulana kadar yeni tarih atılmaz.

Zekâtın farzı ve nisabı nedir?

 Sual: Zekât vermenin farzı nedir? Zekâtı verirken hediye veya borç denebilir mi?

Cevap: Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken (Allah rızası için, zekât vereceğim) diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken borç veya hediye veriyorum dese, caiz olur. Söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikte niyet ederse, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammede göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, sadaka olur. Zekâtını vermemiş olur. Vasiyet etmemiş meyyitin, bıraktığı maldan zekât borcu verilmez. Çünkü, niyet etmesi lâzım idi. Varisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. [Bu takdirde, zekâtın iskat yapılmış olur.] Zekâtı ayırırken ve fakire verirken niyet etmeyip, verdikten çok sonra niyet ederse, mal, fakirde bulunduğu müddetçe, caiz olur. Vekiline verirken niyet etmesi yetişir. Vekilinin fakire verirken, ayrıca niyet etmesi lâzım değildir. Zekâtını Müslüman fakire vermesi için, zimmîyi de, yani başka dinde olan vatandaşı da vekil etmesi caiz olur. Hâlbuki, hac için, zimmîyi vekil göndermek caiz değildir. Çünkü, zekât için yalnız zenginin niyet etmesi lâzımdır. Hac için, vekilin de niyet etmesi lâzımdır. Vekiline verirken sadaka, kefaret, hediye dese, vekili fakire bu niyet ile vermeden önce, zengin zekât için niyet etse caiz olur. Fakirlerin vekili, her fakir için, nisap miktarından fazla zekât alamaz. Zekâtın, fakir vekilinin eline girmesi, fakirin eline girmesi demektir. Fakir bu mala malik olur. Vakıf hayvanlarının ve vakıf ticaret malının zekâtı verilmez. (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye)


Sual: Zekâtın farz olması için gerekli zenginlik ölçüsü nasıl hesaplanır?

CEVAP

Maddeler hâlinde yazalım:

1- Zekât nisabı, 20 miskal yani 96 gr altın veya bu değerde para yahut ticaret eşyasıdır. Zekât veya kurban nisabına mâlik olana zengin denir. Zengin olma tarihinin üstünden bir sene geçince zekât vermek farz olur. Dinimize göre, karı kocanın mal varlığı ayrıdır. Hangisi zengin ise, zekâtı o verir.


2- Alacaklar nisap hesabına katılır. Alacaklar tahsil edildikten sonra, geçmiş senelerin zekâtları da verilir. Tahsil etmeden de verilebilir. Borçlar, mevcut para veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekâtı verilir.


3- Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, demirbaş eşyalar zekât nisabına katılmaz. Ticaret için alınan malların, altın, gümüş ve her çeşit paranın zekâtı verilir. Evin, arabanın zekâtı olmaz, fakat araba, ev ve arsa alıp satan, yani işi, mesleği bu olan, bunların zekâtını verir.


4- Zekâta tâbi malların veya paranın, yıl içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir yıl sonra, elde kalan mal, nisabı bulursa, kırkta biri zekât olarak verilir. Zekât, kârdan değil, mevcut paranın ve eldeki ticaret malının tamamından verilir.


5- Kaybolmuş, gasbedilmiş, saklanılan yeri unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisaba katılmaz ve ele geçerlerse, önceki yılların zekâtları verilmez. Senetli veya iki şahitli yahut itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.


6- Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Şâfiî’de ise, kadının altın ve gümüş de olsa, ziynetlerinin zekâtı verilmez. (Hidaye)

7- Nisabın helâk olması, sıfırlanması veya borçlanıp sıfırın altına düşmesi demektir.

8- Zekâtını yanlış hesaplayıp zamanından önce verip de, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın veren, bunu anlayınca, ikinci yıl vereceği zekâttan bu bir altını düşebilir. Eksik veren de, zamanı gelince tamamlar.

9- Çalışanların alacakları maaş veya ücret, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz, çünkü bunlar, hak edilmiş ücretse de, hak edilen mal, ele geçmeden önce mülk olmaz. Maaşlardan kesilen ve henüz alınmamış olan yardım sandığı ve sigorta paraları zekât hesabına katılmaz.

10- Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Diğer para ve ticaret mallarıyla nisaba ulaşırsa zekâtı verilir.

11- Borçlu ve fakir olana, hanımı zekât verebilir. Bir hanım mehr-i müeccel olarak kocasından alacağı altınları zekât nisabına katar. Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Şâfiî’de ise, kadının altın ve gümüş de olsa ziynetlerinin zekâtı verilmez. (Hidaye)

12- Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Receb’de zengin olmuşsa, bir yıl sonra Receb’in 3’ü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa, zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez. Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur; hatta gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Zekâtını yanlış hesaplayıp, zamanından önce verip de, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın veren, bunu anlayınca, ikinci yıl vereceği zekâttan bu bir altını mahsup edebilir.

13- Hisse senetlerinin nâma [isme] ve hâmiline [taşıyana] yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri vardır. Yani döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler ticaret malı gibi, zekâtın hesap edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisaba dahil edilir. Nâma yazılı hisse senedi alan, sene sonunda, fabrikanın demirbaş mallarının haricindeki parasını zekât nisabına dahil eder.

14- Gölde yetiştirilen balıklar satılınca, bu para diğer zekâta tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekâtı verilir. Birkaç ineği olup çok süt satan, ineklerin zekâtını vermez, fakat sene sonunda sütten elde ettiği para zekât nisabına dahil edilir.

15- Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruhtur. Zekât verirken, zekât demek gerekmez. Hediye denilse de caizdir. Zekât, ticareti yapılan maldan veya aynı değerde altın olarak verilir.

Sual: Zenginlik nisabını yeniden ele almalı diyorlar. Zekât nisabı belli değil midir?
CEVAP
Gazeteleri okuyan, TV’leri seyredenler, sanki din yeni ortaya çıkmış gibi, hakiki İslam âlimlerince açıklanıp, onaylanıp 14 asırdır uygulanan dini hükümleri değiştirmeye kalkanlar çıkıyor. Kimi tesettürü kaldırıyor, kimi bayanlara hayz ve nifas hallerinde namaz kıldırıyor, kimi kaderi inkâr ediyor, (Fakirlik kaderimiz değil) diyerek, güya alınyazısını değiştirmeye kalkıyor. Kimi haricileri, İslam tarihinde ilk demokrat ve cumhuriyetçi fırka diye övüyor.

Kimi yakında kıyamet kopacak diyor. Hele tuhaf biri, (İstanbul’da büyük deprem olacak, 5 milyon kişi ölecek, aklı olan İstanbul’u terk etsin) diyor. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği Kur’an-ı kerimde yazılıdır. Depremin de bugün için önceden bilinmesi mümkün değildir. Gaybdan haber verircesine, milleti sıkıntıya sokmak haramdır.

Dünyada da reform hareketi sürüyor. İslam’ın beş şartından biri olan namazı, sahih olmasın diye vakti girmeden kıldıran yerler var. Sahih olmaması için hac bir gün önce yaptırılıyor. Zekât, altın, gümüş veya ticaret ettiği maldan verilmesi gerekirken, ticaret malından değil de, başka maldan veriliyor. Böylece zekâtlar da sahih olmuyor. Şimdi de kurban ibadeti kaldırılmak isteniyor. Kurban kesilmeyip parası yoksullara verilmesi isteniyor. Dinimiz, (Muhtaç insanlar olduğu zaman kurban kesmeyip parası yoksullara verilsin) diyemez miydi? Peygamber efendimiz böyle bir şeyi düşünememiş mi, 1400 yıldan beri gelen âlimler düşünememiş mi?

Son olarak da zenginlik nisabını yeniden ele alıp bozmaya çalışanlar var. Dinimiz kâmil değil midir? Eksik olan nesi vardır? Namazın, orucun, zekâtın, nisabın yeni bir şekli olur mu? Reformcu, (Dine göre, malların değeri değişmiş, kim zengin, kim fakir belli değil. Mesela ortalama 40 davarın değeri 2.5 milyar, beş devenin bedeli 5 milyar, 30 sığırın bedeli 10 milyar. Gümüşe göre 60, altına göre 500 milyondur. Bunun ortalamasını almak gerekir. Siz, 500 milyonu olanı zengin sayar, 29 sığırın bedeli olan 9 milyarlık adamı fakir sayarsanız, bu adaletli olmaz) diyor. Biri çıkıp da niye dinimizle oynuyorsunuz demiyor.

Böyle bir teklifi, ya dini bilmeyenler veya dini kasten bozmak isteyenler yapar. Dinimizde, bir adamın 29 ineği ve 39 koyunu ve 4 devesi olsa, ayrıca 50 gram da altını olsa zekât vermez. Hatta yün için, yük taşımak için, binmek için olan hayvanları varsa onların da zekâtı olmaz. Çünkü deve, sığır gibi başka cinsten sâime hayvanlar, birbirlerine ve ticaret eşyasına eklenmezler. Eklenince, altına ve ticaret malına göre, nisabı çok geçer. Bu kadar çok mala sahip olan kimsenin, dinimizin emrine uyarak, zekât vermesi gerekmez. Çünkü din böyle bildirmiş. Sen bunları birbirine ilave edersen, dinin bildirdiği yolu bırakmış olursun. Bu kadar malı olmayıp da 100 gram altını olan kimse, dinen zengindir. Zekât vermesi gerekir. Reformcunun (malı çok olan zekât vermiyor da, malı az olan zekât veriyor) demesi yersizdir. Hatta bir kimse, fakir de olsa, toprak mahsullerinin uşrunu vermesi gerekir.

Problem diye çıkarılan bu meseleler, kitaba uymamaktan ileri gelmektedir. Dinimiz eksik değildir. Kitaplara göre amel edilirse, hiçbir mesele kalmaz. Kitaplarda eşyanın değeri, dövize, koyuna, sığıra veya deveye göre tayin edilmez. (Keşf-i rümûz) kitabında (Eşyanın kıymetleri altın ve gümüş ile anlaşılır) deniyor. Şimdi, gümüşün altına nazaran kıymeti, yedide birden çok düşük olduğu için, zekât hesaplarının yalnız altın lira ile kıymetlendirilmesi lazım olduğu İbni Âbidin’de bildirilmektedir.

Ticaret eşyasının kıymeti, para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Hükümet tarafından damgalı altın liralardan kıymeti en az olanı ile hesap edilir. Kitaba inananlar için işin esası budur.

Fakirin lehi dinde ölçü mü?
Sual: Dinde yenilikçi bir yazar, fakirin lehine diyerek zenginlikteki nisap miktarını 96 gramdan 80’e indiriyor. Yaptığı dinde reform değil midir?
CEVAP
Ölçü birimleri, Şer’i birimler, Urfi birimler olmak üzere ikiye ayrılır. Şer’i birimler, Peygamber efendimizin zamanında kullanılan birimlerdir. Urfi birimler, şer’i birimlerden farklıdır. Urfi birimler, hükümetin kabul ettiği birimlerdir. Altının nisabı 20 miskaldir. Bir miskalin ağırlığı dört mezhepte farklıdır. Hanefi’de bir miskal, 20 kırât’tır. Bir kırât-ı şer’i ise, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru 5 arpadır. Hassas terazi ile bu vasıftaki 5 arpanın 0,24 gr olduğu tespit edildi. Şu halde bir şer’i miskal, yüz arpadır, yani, 4,8 gramdır. 20 miskal altın ise (20x4,8) = 96 gramdır.

Urfi kırâtın ağırlığı olan 0,20 ile çarpılırsa, bulunan 4 gr, miskalin ağırlığı olmaz. Altının nisap miktarını bu yanlış miskale göre yapıp, 4x20 = 80 gr demek doğru olmaz. İbni Âbidin hazretleri, mal zekâtı kısmında, (Kırât-ı urfi 4 arpadır) buyuruyor. Yazar, (Önceleri İslam âlimlerine uyarak altının nisabının 96 gr olduğunu açıklamıştım. Fakat fakirin lehine olduğu için şimdi 80 gramı esas alıyorum) diyor. Fakirin lehi her yerde, her zaman dinde ölçü olur mu? Madem ölçü oluyorsa, ne diye 70 gr değil de, 80 gr alınıyor? 10 gr alınsa fakirin daha lehine değil midir? Hatta bu ölçüyü temelli kaldırsalar, fakirlerin lehine olmaz mı? Âlimlerin bildirdiği ölçüye uymadan, fakirin lehine diye altının nisap miktarını değiştirmek dinde reform olur. Kendi görüşüne göre dini değiştirmeye kalkan reformculara itibar etmemelidir! Mutlaka muteber bir kitaptan kaynak istemelidir!

Dinimizle oynayanlar
Sual: Zekât nisabı 96 gram iken, (Fakirin lehine olacağı için 80 grama düşürdük) diyenler olduğu gibi, (Birlik beraberlik sağlanması için 80 gramı esas aldık) diyenler çıkıyor. Dinin bildirdiği ölçü mü önemli, yoksa fakirin lehi mi? Birlik beraberlik için, dinin bildirdiğinden farklı şeyler söylenebilir mi?
CEVAP
Evet, fakirin lehine diyerek zenginlikteki nisap miktarını 96 gramdan 80’e indirenler var. Bu sivri zekâlı, (Önceleri İslam âlimlerine uyarak altının nisabının 96 gr olduğunu açıklamıştım, fakat fakirin lehine olduğu için şimdi 80 gramı esas alıyorum) diyor. Fakirin lehi olmak, dinde ölçü olur mu? Madem ölçü oluyorsa, ne diye 70 gr değil de, 80 gr alınıyor? 10 gr alınsa fakirin daha lehine değil mi? Hatta bu ölçüyü temelli kaldırsa, fakirlerin lehine olmaz mı? Âlimlerin bildirdiği ölçüye uymadan, fakirin lehine diyerek altının nisabını değiştirip dinde reform yapmaya çalışıyorlar.

Başka bir türedi de, (96 gram nisab yanlış değil, ancak çoğunluğa uymak, birlik ve beraberliği sağlamak için, ben de 80 gramı ölçü alıyorum) diyor. Çoğunluğa uyma mantığı, bir önceki görüşe göre daha saçmadır, çünkü hakkı çoğunlukta aramak kadar yanlış bir iş olamaz. (Herkes öyle diyor) demekle din olmaz. Kimisi, (Çok kimse, bir dine inanmadığı için, ben de inanmıyorum) diyor. Kimisi de, (Çok kimse namaz kılmadığı için, ben de kılmıyorum, hemen herkes açık gezdiği için, ben de açık geziyorum) diyor. Genelde çoğunluk örnek gösteriliyor. (Herkes böyle yapıyor, ben de yapsam ne çıkar?) deniyor. İyilik, doğruluk, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin’in, Japonya’nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada Müslüman olmayanlar, Müslümanlardan daha fazladır. Buradan Müslümanlığın hak din olmadığı söylenemez. Allahü teâlâ, insanların çoğuna uyanın sapıtacağını bildiriyor. (Enam 116)

Demek ki, çoğunluğun yaptığı dinde ölçü olmaz. Din ne diyorsa, muteber fıkıh kitaplarında nasıl bildirilmişse, ona uymak gerekir.

Dini emirler çağa göre değişmez
Sual: Her yıl, zekât için 20 miskal altından, fıtra için şu kadar ölçek un veya buğdaydan söz edilir. Buna ne lüzum vardır? Zekât ve fıtra miktarlarının Türkiye’de TL’ye, Almanya’da Euro’ya göre hesaplanıp ilan edilmesi gerekmez mi? Bir de Şafiiler, deterjan varken, toprakla necaset temizliyorlar. Niçin zamanımıza uymuyorlar?
CEVAP
Dini kuran biz değiliz ki, değiştirme yetkisi bizde olsun! Dinimize ilave ve çıkarma yetkisi kimsede yoktur. Dinde yapılacak değişikliklere bid’at denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her bid’at dalalettir, dalalet ehli de Cehennemdedir.) [Müslim]

Dinimiz, zekât, fıtra ve kurban nisabının ve eşyanın kıymetlerinin altın ve gümüş ile tespit edileceğini bildirmektedir. (Keşf-i rümûz)

Nisap miktarları, resmi damgalı, altın veya gümüş paralardan, kıymeti en az olan ile hesap edilir. Para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Kıyamete kadar böyledir. Mesela bugün, Aziz, Hamit gibi altınlardan kıymeti en az olan ile hesap edilir. 20 miskal altını veya bu değerde ticaret malı olan kimse, dinen zengin sayılır. Bu malın üzerinden bir sene geçmişse, zekatını verir. (Redd-ül Muhtar)

Koyun zekâtı kırkta birdir. Kırk koyunu olan, birini zekât verir. Bunu otuzda bir veya ellide bir yapmaya hiç kimsenin yetkisi yoktur. Sadaka-i fıtr için de belli ölçekte buğday, un, arpa, hurma ve kuru üzüm verilir. Yani bunların bildirilen miktarı ölçü olarak alınır. Muza göre veya cevize göre olmaz. Dinimiz neyi bildirmişse, o ölçü alınır. Mesela dinimiz, (Fıtra olarak, 3500 gr arpa veya değeri kadar altın veya gümüş verilir) diyorsa, Kıyamete kadar bu böyle devam eder. Karadenizli fındığı, Akdenizli portakalı ölçü alamaz.

Dini kim koydu ise, değiştirme yetkisi de ondadır. Çağa göre dini emirler değişmez. Her çağa göre yeni yorum getirilmez. Çağa göre tefsir olmaz. Şafii mezhebinde, köpek bir yere yaş olarak dokunursa, orasını bir defa topraklı olmak üzere yedi defa su ile yıkamak gerekir. (Bugün sabun ve deterjan var, toprakla yıkamaya lüzum yok) denemez. Dinimizin bildirdiği emirlere aynen uyulur. Uymak istemeyenlere sözümüz yoktur.

Sual: Alınacak maaşlar zekât nisabına katılır mı?
CEVAP
Memur ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz.

Sual: İşten çıkarılanlara, ödenmeyen maaş ve tazminatlarına karşılık 3-4 ay sonrasına senet veriyorlar. Bu senetlerin, o gün geldiğinde ödenip ödenmeyeceği de kesin değil. Elinde böyle 3-4 milyarlık senedi olan bunu nisaba katar mı?
CEVAP
Çekler maaş gibi değildir. Bunlar nisap hesabına katılır. Elinde kurban kesecek kadar parası olan kurban keser. Zekât için de, paralar eline geçince zekâtını verir. Şimdi de, zekâtlarını verse mahzuru olmaz.

Sual: Paylaşılmamış miras paramız var. Nisaba dahil edilir mi?
CEVAP
Evet, nisaba dahil edilir, fakat ele geçmedikçe zekâtı verilmez. Ele geçince de, geçmiş yıllarınki verilmez.

Sual: Altın diş nisaba katılır mı?
CEVAP
Evet katılır.

Sual: Sonradan satmaya niyet edilen arsa zekât hesabına dahil edilir mi?
CEVAP
Edilmez.

Sual: Hanımına mehir borcu olan erkek, bu miktarı zekât nisabından düşer mi?
CEVAP
Evet. Kime borcu olursa olsun, borçlar çıkarılır.

Sual: 25-30 senelik vadeli taksitlerle alınan krediler zekât hesabında borç olarak düşülür mü?
CEVAP
Evet bütün taksitleri düşülür. 30 yıllık taksiti olsa da hepsi düşülür.

Sual: Bugün zekât günümdür. On gün sonra, hac için yatıracağım para, zekât nisabından düşülür mü?
CEVAP
Hayır.

Sual: Zekâtı hesaplarken, verilecek kira da borç gibi düşülür mü?
CEVAP
O ay tahakkuk eden kira zekât nisabından düşülür, gelecek aylarınki düşülmez.

Sual: Devre mülk zekât nisabına girer mi?
CEVAP
Girmez.

Sual: Kirada iki veya üç evi olan zekât verir mi? Vermezse zekât alabilir mi?
CEVAP
Birden fazla ev zekât nisabına dahil edilmez, ama kurban nisabına dahil edilir. Kurban nisabına malik olanın da, zekât alması haram olur. (Redd-ül muhtar)

Sual: Kiradaki evlerimizin kira gelirlerinin zekâtını nasıl vereceğiz?
CEVAP
Kira gelirinin diğer gelirlerden bir farkı yoktur. Mesela, bir yıllık kira gelirleri toplanarak hesap edilmez. Zekât verilmesi gereken gün, eldeki paraya bakılır, nisabı buluyorsa onun zekâtı verilir.

Sual: Evimde gümüş şekerlik, gümüş ibrik, gümüş tabak gibi 12 kiloyu bulan gümüş kap var. 12 kg gümüş için ne kadar zekât vermek gerekir?
CEVAP
İşlenmemiş 12 kilo gümüş için, 300 gram gümüş veya bu değerde altın verilir. İşlenmişse, sanat ve işçilik değeri ile kaç liraysa, o değer üzerinden verilir. Mesela 12 kg gümüşün bugün kilosu 500 liradan 6 bin lira ediyorsa, işlenmiş olarak 10 bin liraysa, 6 bin üzerinden değil, 10 bin üzerinden zekâtı verilir.

Sual: Altınımız ve paramız yok. Sadece yarım kilo gümüş eşyamız var. Ama piyasa değeri çok pahalı olup, nisabın üzerine çıkıyor. Zekâtını vermemiz gerekir mi?
CEVAP
Gümüşün nisabı 672 gramdır. Değeri çok olsa da, ağırlık olarak nisabı bulmadığı için zekâtı verilmez; çünkü gümüş ve altının zekâtı ağırlık olarak ölçülür. Satıp parası elde olsa idi, nisabı geçtiği için zekât vermek gerekirdi.

Gümüş ve altın nisabı
Sual: Gümüş nisabına göre zengin sayılan kimsenin, zekât alması caiz olur mu?
CEVAP
Caiz olur. 200 dirhem [672 gr] gümüş, 20 miskal [96 gr] altının değerinden aşağı olduğu müddetçe, zenginlikte altının nisabı esas alınır.

Bir senelik kira bedeli
Sual: Ev sahibiyle bir yıllık kira kontratı imzalayınca, bir yıllık kira bedelinin hepsi, zekât hesaplanırken borç olarak düşülür mü?
CEVAP
Hayır, borç tahakkuk etmedikçe nisaptan düşülmez. Tahakkuk edip de verilmemiş ev kiraları, borç olarak düşülür.

Kira alacakları
Sual: Sitenizde, (Memur ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz) deniyor. Benim beş ay ev kirası alacağım var. Bunlar da mı zekât nisabına katılmaz?
CEVAP
İkisi ayrıdır. Biri haktır, öteki tahakkuk eden alacaktır. Evlerin tahakkuk etmiş kira alacakları nisaba katılır. Her türlü alacak nisaba katılır. Kira alacaklarının nisaba katılacağı S. Ebediyye’de şöyle bildiriliyor:
Deyn-i mütevassıt: Ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddelerinin satışları karşılığı ve binaların kira alacaklarıdır. Bunlar nisap hesabına katılır.

Memurların ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Maaş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisap hesabına katılmaz. Yani zekâtları verilmez. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (S. Ebediyye)

Maaşlar, hak edilmiş ücret iseler de, çalışanların mülkleri değildir. Fakat satılan evin karşılığı olan alacaklar, kira alacakları birer alacaktır. Bunlar nisaba katılır.

Sual: Hak edilmiş fakat ele geçmemiş olan maaş ve ücretler, zekât hesabına dahil edilir mi?
Cevap: İbni Âbidînde, alışveriş anlatılırken deniyor ki:
“Din adamlarının, evkaftan alacakları erzakı, teslim almadan önce satmaları caiz değildir. Çünkü bunlar, hak edilmiş ücret iseler de, hak edilen mal, kabz edilmeden, ele geçmeden önce mülk olmaz.” Bunun için memurların, işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Maaş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisab, zekât hesabına katılmaz, yani zekâtları verilmez. Memur ve işçilerden kesilen yardım sandığı, sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar ve hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır.

İhtiyaç eşyasının içine neler girmektedir?
Sual: İhtiyaç eşyası ne demektir, neler ihtiyaç eşyasının içine girmektedir?
Cevap: İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve aletler, binecek vasıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyanın mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut iseler, zekât, fıtra ve kurban için nisap hesabına katılmazlar. Ticaret için olmayan, ihtiyacından artan eşya, kiradaki evler, evindeki süs eşyası, yere serili olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyası, sanat ve ticaret aletleri, burada ihtiyaç eşyası sayılmaz. Bunlar fıtra ve kurban için, nisap hesabına katılır. Oturduğu ev büyük ise, ihtiyacından fazla, kullanılmayan odaların nisaba katılmaması sahihtir.

Sual: Dinimizde sadece zekât verecek durumda olana mı zengin denir?
Cevap: Sadaka-ı fıtır ve kurban nisabına malik olana da zengin denir. Bunların sadaka-ı fıtır vermesi vacib olur. Mükellef yani akıllı, baliğ ve mukim iseler, kurban kesmeleri de vacib olur. Bunların zekât alması haram olur ve fakir olan kadın mahrem akrabasına, çalışamayan fakir erkek akrabasına yardım etmesi de vacib olur.

Sual: Zekât verirken, niyet etmeyi unutan bir kimse, sonra hatırlasa ve niyet etse, verdiği zekât kabul olur mu?
Cevap: Bir kimse, zekâtı ayırırken ve fakire verirken niyet etmeyip, verdikten çok sonra niyet ederse, mal, fakirde bulunduğu müddetçe, caiz olur. Vekiline verirken niyet etmesi yetişir. Vekilinin fakire verirken, ayrıca niyet etmesi lazım değildir. Zengin, zekâtının bedelini vekiline verirken sadaka, hediye dese, vekili fakire bu niyetle vermeden önce, zengin zekât için niyet etse caiz olur.

Sual: Senetli, ispatlı alacaklar, fakir veya iflas eden kimselerde de olsa, bunlar zekât hesabına katılır mı, zekâtı verilir mi?
Cevap: Senetli veya iki şahitli olan veya itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba, zekât hesabına katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.

Mallarınızı zekât ile koruyun

 Sual: Zekâtın önemi nedir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimde, çok yerde namazla zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyene, Allah lanet eder. Kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o mal telef olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.) [Taberani]


(Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!) [Deylemi]


(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekâtı farz kıldı.) [Hakim]


(Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani] (Zekât vermemek haram olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz, sahih olup borcu ödenirse de, namazdan hâsıl olacak sevaba kavuşamaz.)


(Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.) [Taberani]


(Zekât vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.) [Taberani]


(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri] (Eli ayağı tutup da çalışabilenlerin zekât istemesi haramdır. İstemediği halde kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz. Zekât, nisaba malik olmayıp çalışamayacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri milletin içinde kırkta bir oranında yaratmıştır.)


(Zekât vermeyen bir toplum, rahmetten, iyilikten mahrum kalır. Hayvanlar da olmasa, hiç rahmet görmezlerdi.) [Taberani]


(Zekâtı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.) [Taberani]


(Zekâtını veren o malın şerrinden korunmuş olur.) [Beyheki]


Resulullah efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:

(Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [Âl-i İmran 180]


Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur’an-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır) buyuruldu. (Tevbe 34, 35)


Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir.


Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasbetmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun hiçbir hayratı, hasenatı kabul olmuyor. İmkânı varken borcunu ödemeyen de, böyle haklar altında kalmaktadır.


Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek, mekruh olarak caizdir. 10 gr altın kadar borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz. Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Nisap miktarıysa zekâtı verilir.


Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır; fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı muhtaçlara vermelidir.


Sual: Tevbe suresi 34. âyetinde, (Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyene çok acı bir azap vardır) deniyor. Burada, para biriktirmek yasaklanmıyor mu?

CEVAP

Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklamıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Zekâtı verilen mal, kenz değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib] (Kenz, biriktirip saklanan, faydalanılmayan mal, define demektir.)


Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Resulullah efendimiz, (Malda zekâttan başka hak yoktur) buyurdu. (Ahkâm-üs-sultaniyye)


Zekâtı verilen mal

Sual: Sosyalist zihniyetli bir İslamcı, (Zekâtı verilen mal, işletilmezse kenz olur. Bu malı onun elinden alıp fakirlere vermek vacibdir. Bu konuda âyet ve hadis vardır) diyor. Bu konuda dinimizin hükmü nedir?

CEVAP

Kenz, faydalı bir maksat dışında, biriktirilmiş, istif edilmiş, stok edilen mal demektir. Zekâtı verilen mallar için değil, verilmeyen mallar için acı azap vardır. Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Bu konudaki bir hadis-i şerif şu mealdedir:

(Borcunu ödemek için saklamak veya Allah yolunda harcamak maksadı dışında altın ve gümüşü biriktirmek kenzdir.) [Tirmizî, İ. Ahmed]


Ümmü Seleme validemiz anlatır: Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, takındığım altın ziynetlerimin, Kur'an-ı kerimde yasaklanan kenz hükmüne girip girmediğini sordum. (Zekâtı verilecek miktara ulaşan şeyin zekâtı verilirse, kenz sayılmaz) buyurdu. (Ebu Davud, Hâkim)


Sual: Zekâtı verilmeyen mal bereketsiz mi olur ve dua etmeyen kimse de, maksadına kavuşamaz mı?

Cevap: Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki:

“Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur: 1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz. 4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz. 5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez. Namaz kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan fasıktır. Saliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza layık ve uygun değildir.”


Zekât, malı zarardan korur

Sual: Ticaret malı veya toprak mahsulü olsun zekâtı verilmeyen mallar, paralar, mahşer günü, sahiplerine azap olarak yüklenecektir deniyor, bu doğru mudur?

Cevap: Zekât vermek, Kur’ân-ı kerimin 32 yerinde, namazla birlikte emredilmektedir. Tevbe sûresinin 34. âyet-i kerimesinde mealen;

(Malı, parayı biriktirip zekâtını, Müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azabı müjdele!) buyurulmuştur.


Kıyamet gününe ve Cehennem azabına inanan zenginlerin, mallarının zekâtını, tarla mahsullerinin, meyvelerin uşrunu vererek, bu azaplardan kurtulmaları lazımdır. Hadîs-i şerifte;

(Zekât vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyuruluyor.


Tefsîr-i Mugnîde buyuruluyor ki:

“Kur’ân-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Bunlardan biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz. Anaya, babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz.”


İmâm-ı Gazâlî hazretleri, mahşer gününü anlatırken buyuruyor ki:

“İnsanlardan her biri, dünyada sımsıkı sakladıkları malı boyunlarına geçirmişlerdir. Deve zekâtını vermeyenlerin, boynuna deve yüklenir. Öyle bağırır ve ağırlaşır ki, büyük dağlar gibi olur. Sığır, koyun zekâtı vermeyenler de, böyle olur. Bunların feryatları âdeta gök gürlemesi gibidir.


Ekin zekâtını, yani uşrunu vermeyenlerin boynuna ekin denkleri yüklenir ki, dünyada hangi cins ekinin zekâtını vermemiş ise, o cinsten, o denkler dolmuştur. Eğer buğday ise buğday, arpa ise arpa dolmuştur ki, ağırlığından altında ‘vâveylâ’, ‘vâseburâ’ diye bağırır. Altın, gümüş ve kâğıt para ve sair ticaret malı zekâtından vermeyenler de, dehşetli bir yılanı yüklenirler. Boynu ile halkalanmış, boynu üzerinde yüklenmiş, hatta değirmen taşlarını yüklenmiş kadar ağırlığı vardır. Bu hâldeyken feryat ederler ve;

-Bu nedir, derler. Melekler de onlara;

-Bunlar, dünyada zekâtını vermediğiniz mallarınızdır derler. İşte bu dehşetli hâl, Âl-i îmrân sûresinin 180. âyet-i kerimesinde mealen;

(Dünyâda esirgedikleri, kıyamet günü boyunlarına takılır) buyrularak bildirilmiştir.”


Bunun için zengin olan her Müslümanın, elindeki malının zekâtını seve seve ve İslâmiyetin emrettiği kimselere vermesi lazımdır.


Zekâtını veren, kurtulacaktır

Sual: Zekâtını veren kimse, sahip olduğu malın kendisine vereceği zarardan kurtulur mu?

Cevap: İslâmın beş şartından biri, malın zekâtını vermektir. Zekât vermek, elbette lazımdır. Zekâtı seve seve ve İslâmiyetin emrettiği kimselere vermelidir. Haşr sûresinin 9. âyet-i kerimesinde mealen;

(Zekâtını veren, elbette kurtulacaktır) buyuruldu.


Bütün nimetlerin, malların hakiki sahibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği nimetlerin kırkta birini, Müslümanların fakirlerine vermelerini, buna karşılık, çok sevap, kat kat mükafat vereceğini ve;

(Zekâtı verilen malı elbette arttırırım ve hayırlı yerlerde kullanmanızı nasip ederim. Zekâtı verilmeyen malı, dert, bela ile istemeyerek harcettiririm, elinizden alır, düşmanlarınıza veririm, siz de bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp kavrulursunuz!) buyurup da, bu kadar az bir şeyi, bir din kardeşine vermemek, ne büyük insafsızlık ve inatçılık olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Resûlullah Efendimize uymak şerefine kavuşmak için, dünyada olan her şeyden yüz çevirmek lazım olmaz. Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan zekât verilirse, dünya mallarının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan dünyanın zararından kurtulmuş olur. Çünkü bir malın zekâtı verilince, o mal zarardan kurtulur. Demek ki, dünya malını zarardan korumak için ilaç, o malın zekâtını vermektir. Malın hepsini Allah yolunda vermek, elbette daha iyi ve faydalı ise de, zekâtını ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmektedir.


Altın, gümüş eşyanın, çayırda otlayan hayvanların, ticaret eşyasının zekâtını ve topraktan alınan mahsullerin uşrunu da, muhakkak vermek lazımdır. Zekâtı, İslâmiyetin emrettiği kimselere seve seve vermelidir. Bir kimse, helalden kazandığı hâlde, malının zekâtını vermezse, ahirette azap görmesine sebep olur. Hadîs-i şerifte;

(Altına ve gümüşe köle olana lanet olsun!) buyuruldu.


Malını seven bir kimse, niçin başkalarına bırakıp gitmektedir. İnsan, malının hepsini veremezse, hiç olmazsa kendini de, bir vâris yerine koyup, hissesini ahiret yolunda harcamalı veya zekâtını verip azaptan kurtulmalıdır. Abdullah-i Ensârî hazretlerinin buyuruyor ki:

“Malı seviyorsan, yerine sarf et de, sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de, yok olsun!”


Malın zekâtı verilmezse

Sual: Bir Müslüman, zekâtını vermezse, zekât olarak vermediği bu paralar, mallar, ahirette o kimseye azap olarak geri mi döner?

Cevap: Bir Müslüman, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez ve günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerce zekât vermeyen kimsenin, zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Bu kimse, malı kendinin sanıp, Müslümanların o malda hakkı olduğunu, hatırına bile getirmez, kalbi de hiç sızlamaz. Bu mala sımsıkı sarılmıştır. Böyle kimselerden, imanını kurtaran pek nadir olur. Tevbe sûresinin 35. âyet-i kerimesinde mealen;

(Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmaktadır.


Hazret-i Ali'nin naklettiği hadis-i şerifte;

(Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı, cihadı ve imanı yoktur) buyuruldu.


Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki:

“Önceki âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur:

1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.

2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.

3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.

4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz.

5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez.”


Din Büyükleri buyuruyor ki:

“Ey insan, dünyanın zevk ve safası peşinde, daha ne kadar koşacaksın? Bu kıymetli ömrü haramdan mal yığmakta, ne zamana kadar ziyan edeceksin? İslâmiyetin emir ve yasaklarına aldırış etmezsin! Azrâîl aleyhisselamın gelip canını zorla alacağı, ecel arslanı pençesini sana takacağı, can verme acılarının başına geleceği, şeytanın, imanını çalmak için kastedeceği, dostlarının, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evladına taziye edecekleri vakti düşün! Ayrılık sesi gelip, bize yarayan bir şey yapmadın, hep beğenmediklerimizi işledin, biz de sana, senin bize yaptığın gibi yaparız, diyecekleri zamandan korkmuyor musun? Kabir ve ahiret suallerine ne cevap hazırladın? Kendine acı! Zira suale çekileceksin. Hadis-i şerifte;

(Ey Âdemoğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşattığındır) buyuruldu.”

Yâdigâr mektûblar 48.mektûb

 Kıymetli kardeşim Ali Karaduman

İngiltere

İmâm-ı Mâlik'in (Muvatta') kitâbında, (İzârını [elbisesinin eteğini] topuk kemiğinden aşağı indiren ateşdedir) hadîs-i şerîfi yazılıdır. İmâm-ı Suyûtî, (Tenvîrü'l-Havâlik) kitâbının ikinci kısmının ikiyüzonyedinci sahîfesinde, bu hadîs-i şerîfi şerh ederken, izârını topuk kemiğinden aşağı indiren erkekler, kibr için,öğünmek için indirir ise, Cehenneme gider demekdedir. Ya'nî, Cehenneme gitmek, kibr kasdı ile indirenlere mahsûsdur, demekdedir.

Seâdet-i Ebediyye'nin 532'nci sahîfesinde izâr ve emsalinin, topuklar ile bacaklar arasında bulundurmak sünnet, topukdan aşağıda olmak mekrûhdur. Sünneti terk eden Cehenneme girmez. Sevâbdan mahrum kalır, yazılıdır.

İçki satılan yerden alış-veriş yapılır; fakat domuz satılan yerden değil. Bu ötekinden daha fenâdır. 

Vaktin içinde nemâz her zemân kılınabilir. Siz ayrıca önceden bile [seferî olduğunuz için, Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid ederek cem etmek suretiyle] kılabilirsiniz.

Selâm ve duâ eder, duâlarınızı beklerim kıymetli kardeşim.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Düşünün ki, *Hazret-i Talha* radıyallahü anh, *Uhud* harbinde, Efendimizin etrâfında *Pervâne* gibi dönüyordu. Ona zarar gelmesin diye, vücûdunda *Kılınç* yarası almadık bir yeri kalmıyor. 


Niçin? *Ona bir şey olmasın!* diye. *Aşk* diye buna derler işte. E’ûzü billâhi mineşşeytân irracîm. *Ve mâ zalemehümullah ve lâkin kânû enfüsehüm yazlimûne*. 


*Bosna*’da vefât eden, suçsuz olarak, *Zulüm*’le öldürülen o insanlara ben hiç acımıyorum kardeşim. *Suçsuz* yere öldürülüyorlar hâlbuki. 


Niçin acımıyorum? Çünkü onlar *Şehîd* oluyorlar, doğru *Cennet*’e gidiyorlar. Cennete gidene acınır mı efendim? Onlar için çok *Sevap* var. 

● ● ● 

Allahü teâlâ *İrâde* etmezse, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü kötülük, Allahın *İrâde*’siyle ve *Halk*’etmesiyle, yaratması iledir. 


Âyet-i kerîmede, meâlen; *Küllü men aleyhâ fân ve yebkâ vechü Rabbike zül celâli vel ikrâm!* buyuruluyor. Errahmân sûresinde geçiyor bu. 


Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: *Küllü men aleyhâ*; herşey, eşyânın hepsi, mevcut olan şeylerin hepsi *Fân*; fânîdir, yok olucudur, fenâ bulucudur, *Fenâ*, yokluk demek. 


*Küllü men aleyhâ fân* her şey yok olacakdır demek. Peygamberler olsun, dağlar olsun, güneş olsun, yâni canlı cansız herşey *Yok* olacak. 


*Ve yebkâ*; Ancak bâkî kalacaktır, *Vechü Rabbike*; Allahü teâlâ ki: *Zül celâli vel ikrâm*; O, celâl sâhibidir, azamet sâhibidir, ikrâm ve ihsân sâhibidir. 


*Küllü şey’in fân*. Her şey geçicidir. Her şey hayâldir. Hayât hayâldir. *İyi*’ler gitdi, bize kaldı ortalık. *Hakîkî*’ler gitdi, *Taklîdci*’ler kaldı. Allahü teâlâ, inşallah bizleri o *İyi*’lerden ayırmaz kıyâmetde. 


Allahü teâlânın başlangıcı da *Yok*’dur, sonu da *Yok*’dur. 

● ● ● 

Bir gün bizim eczâneye misâfir gelmişdi, dört kişi. Dedim ki: *Küllü cedîdün lezîzün*. Her şeyin yenisi lezzetli olur, tatlı olur. Yalnız iki *Şey* bundan müstesnâdır. 


Biri, *Dost*, biri de *Muhabbet*. Bunların eskisi makbûldür, yenisi değil. Anlatdım bir şeyler, sonra; Sizden bir şey istiyorum, dedim. *Verdiğimiz kitapları okuyun!*