BİR MUHİBBİN İŞANDAN İŞİTDİĞİ KELÂM-I ALİLERİ

Namazın içindeki sünnetler (galiba müstehablar) farzlara münkalib olur

diye söylemişler. Bu çaya konan şeker ve sairenin çaya münkalib olması gibidir,

diye söyledikten sonra bundan sonra bu gibi sözleri kimseden işitemezsiniz diye de

ilave buyurmuşlar.


Nimetin en büyüğü imandır. İmanın şükrü imanın muktezasını ifa etmek-

tir.


Elyevme ekmeltü leküm dineküm... ila ahiril ayet, ayet-i kerimesinin


nüzulünden sonra Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem bir şey söyleseydi şer’ ol-

mazdı. Zira kemalden sonra her şey naksdır.


Ya nar kuni bürden ve selâmen... emri ilâhisi sadır olunca dünyada bü-

tün ateşler söndü. O anda fırında olan ekmekler pişmedi. Ocaklar söndü.


Şecaat sıfatı erkeklerde memduh, kadınlarda mezmumdur.


Hased ve tekebbür sıfatları ise erkeklerde mezmum, kadınlarda memduh-

dur.


La tagdab, hadis-i şeriftir. Her şer ve fesadın menşei gadabdır. İnsan ga-

dablandığı zaman tiynetinde ne var ise hepsini gösterir. Şehvet ve iştihası galib o-

lan çocuk, bir işe yaramaz.


Hak mukkadder, sabit manasınadır. Kalb-i selim temiz itikadlı olmaktır.


Hizmet üç nevidir. Hidmet-i bedeniyye, hidmet-i maliyye, hidmet-i ruhiyye.


Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirruh buyurmuştur ki :

Hikayatü salihin cündün min indillah.

Manası : Hikayat-ı salihin, Allah’ın ordusudur.

Tıbbın yarısı hastayı teselli etmektir.

Yeis ve emn her ikisi de küfürdür.

Server-i alem sallalüh aleyhi vesellem vefatından üç gün evvel Sahabe-ye,


Allah celle şanühüya hüsn-i zan ederek vefat edin diye buyurmuşlardır.


Vad’ı haml esnasında vefat eden kadınlar, garik, harik, garib, zulmen

maktul, aşık, ilim talebinde iken vefat edenler şehid-i ahiretdir. Gasl edilirler.


Bekr Bathani kuddise sirruh rüyasında Ebu Bekr Sıddik radiyallahü an-

hın kendisine bir hırka verdiğini (ve bir takke) görmüş. Uyandığında hırka ile tak-

keyi üzerinde bulmuştur.


Cenazenin kabirde çabuk çürümesi veya geç çürümesi günahı nisbetin-

dedir. Günahı az olan cenaze geç çürür. Hiç günahı olmayan -günah işlemeyenin-

cenazesi hiç çürümez. Onun için peygamberan-ı izam aleyhimüssalâtü vesselâm


çürümezler.


Tezekkürü mevt, safa-yı kalbe hizmet eder.

Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem, mahdumları İbrahim radıyallahü

anhın hiyn-i vefatında mezarı başında göz yaşlarını akıtmışlardır. Ve işbu hadis-i

şerifi buyurmuşlardır. Ene (inna) bifevatike ya İbrahim le mahzunun.


Teşyi-i cenaze sünnet-i müekkededir. Fakat kadınlar bulunamaz. İmam-ı


Şafii radıyallahü anha göre cemaat cenazenin önünde, İmam Ebu Hanife radıyal-

lahü anha göre ise cemaat cenazenin arkasından gelecektir.


Men ehabbe likaellahe ehabballahü likaehu, hadisi şeriftir. Bir kimse


Allaha kavuşmayı sever ise Allahü teâlâ da ona kavuşmayı sever.


İmam Abbas radıyallahü anh, Fahri alem sallallahü aleyhi vesellemin

Cuma günleri sabah namazının birinci rek’atında sure-i Secde; ikinci rek’atında

sure-i Hel eta alel insani hinün mineddehri’yi okuduklarını söylemiştir.


Daire-i şer’a ve daire-i akla dahil olan ma’ruftur.

Bütün kainat tevhidden ibarettir.

Bütün peygamberler tevhidin mazharıdır.

El-Hutbanü tekumani mekame rek’ateyni minel farz. Hadis-i şerif.

Bir zevkinde bin mihnet olan dünya.

Kürsinin hilkati, Arşın hilkatinden iki bin sene sonradır. Hasen-i Basri, Arş,

sakf-i Cennet’dir diyor. Bir dirhem bir sahraya nisbetle ne ise, semavat-ı seb’a da


kürsiye nisbetle o kadardır. Arşa nisbetle kürsinin vüsati sahraya atılmış bir hal-ka-

i sagire gibidir.


Maneviyati ma’kulata, ma’kulatı mahsusata teşebbühle serhadd-i idrake

erişilir. Eflatun’un harekatını gören üstadı, hikmet zayi oldu demiş. Biz ise Eflatunu

en büyük feylesof biliriz.


Kürsiye, sema-i samin derler -sekizci sema.- Bütün sevabit bundadır. Ar-

şa, felek atlas derler. Halisdir, safdır. Ahval-i felekden muarradır. Bunlar hukema


sözleridir.


Lam-ı tarif dörttür. Ya cins için veya istiğrak için veya ahd-i harici veya ahd-

i zihnidir.


Din-i islam Mekke-i mükerremede tesbit edildi. Revac ve intişarı Medine-i


münevvere’de oldu.


Tevrat-ı şerif Kur’an-ı azimuşşan’dan başka bilcümle kitapların en bü-

yüğüdür. En uzmasıdır.


Musa aleyhisselâm has muhabbete malik idi. Muhammed aleyhissalâtü

vesselâmın has mahbubiyeti olduğu gibi. Musa aleyhisselâm has tekellümü var idi.

Muhammed aleyhisselatü vesselâmın has rü’yeti olduğu gibi.


İman-ı surinin mükafatı cennet-i suridir. İman-ı hakikinin mukafatı cennet-i


hakikidir. Cennet-i hakikinin lezzeti, rü’yetullahdır.


İmanın alameti evamir-i ilâhiyyeyi ta’zim etmektir.

İlim odur ki zeval bulmaya.


Her mahlukatın zatını ve her mahlukatın sıfatını O halk ediyor. Mahluka-

tın ef’alini O halk ediyor. Güneş ziyasının pencereden gelmesi gibi. Pencere ziya


veriyor. Ziya güneşindir. Pencere de vasıtadır. Bütün mahlukatın ef’ali böyledir.

Allahü teâlâ zatında kadimidir. Sıfatında kadimidir. Bütün bilgiler O’nun iradesiyle

muhabbetiyle ve rızasıyladır. Bütün fenalıklar O’nun iradesi iledir. Fakat rıza ve

muhabbetiyle değildir.


Tevrat, İncil ve sair kütüb-i semaviyye tedricen olmayarak bir defada nazil


olmuşlardır. Bunlar mucize değildir. Kelam-ı beşere müşabih idiler.


Kelam-ı nefsi ve kelam-ı lafzi Allahü teâlâ celle şanühunundur. Hiçbir şey

kemalini tezyid etmez. Hiçbir şey kemalini tenkıs etmez. Allah celle şanühu-nun

emr ettiği şeyler daima şereflidir. Nehy ettiği şeyler daima şerefsizdir.


Mahiyat-ı kainat ademden ibarettir. Kainat ma’dum-i mutlak idi. Bir takım

kayıtlarla mukayyeddir. Hububat gibi, bir kayıtla buğday, bir kayıdla arpa olurlar.


Ey mearif-i hakikatte derece-i nihayete vasıl olan Resul-i ekrem! O maz-

har ve mubdi olan Allah cella şanühu leyli libas kılmıştır. Ta ki birbirinizin kabayı-

hına ittila-i kesb etmeyiniz.


Cenab-ı Hak’kın niama-i zahiri ve niama-i batınisi bütün aleme daima na-

zildir. Ve nasıl karimine faiz olduğu gibi yürümeğe faizdir. Fakat isti’dad olmayınca


ne faide. Daima faizdir, daima muhsindir, daima mufizdir, yani ihsanı mahlukatına

seyyanen amm.


İstiva : Bir sıfat-ı ilâhidir. İrade ve kudret sıfatları gibi. Ehilleri bilir, fakat


ifade edecek ibare bulamazlar.


İsraf : Malı haramda sarf etmektir.

İbadurrahman : Allah celle celalühün has kulları Allah celle celalühün


rıdvan mertebesine vasıl olanlar.


Yemşune alel ardı : Mahall-i enva-i fiten ve fesadat olan arz da gezerler.

Heyyin : Mütevadı olarak kendisini kimsenin üzerinde görmezler. Zengin

iseler kendilerini böyle göstermezler. Alim iseler kendilerini öyle göstermezler.

Mansab sahibi iseler belli etmezler.


Zaferin sadakası, adem-i intikamdır.

Mal-i haramın infakında sevab yoktur. Belki günah vardır. Mal-i haramla

sadaka olmaz. Mal-i haramla zekât verilmez. [Sahiblerine iade etmek farzdır. ]

İbadürrahman : Mertebe-i rıdvana vasıl olanlar, mertebe-i rıdvana vasıl


olmak için şer-i şerife muvafık amel etmek lâzımdır.


Gurfe : E’lay-ı makam-ı Cennettir. Cennetin en erfa’ makamları. Bünye-i


beşeriyye, seray-ı ilâhidir. Kendisi için halk etmiştir.


Cennet-i rıza başka, Cennet-i na’im başka, Cennet-i rü’yet başkadır.

Rızk : Halk etmektir ve sevk etmektir.

Şükr : Nimeti mahallinde sarf etmeğe derler.

Ehl-i Sünnete göre meleklerin üç şeyden münezzeh olduklarına inanmak


farzdır.

1- Küfürden münezzehdir.

2- İsyan etmezler.

3- Hasais-i beşeriyyeden münezzehdir.


Melaikenin efdali, tebliğ-i vahy edici ve telkin-i ilm edici Cebrail aleyhis-

selâmdır. Kalblere ulumu ilka eden Cebrail aleyhisselâmdır. Ve hatta şimdi de il-

hamlar vaki olur ise onun vasıtasiyle olur. Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem hal-

i aslisiyle iki defa görmüştür. Birisi Gar-i Hirada İkra suresini tebliğ ederken, di-ğeri


de Mi’racdadır. Başka defalarda ekseriyetle Sahabe-i kiramdan Dıhye-i Kelbi

radıyallahu anh suretinde görünürdü. Bu Sahabe zat gayet güzel idi. Onu gören

hamile kadınlar vad-ı haml iderlerdi. Cebrail aleyhisselâm ba’zen beyaz elbise ve

siyah sakallı bir beşer suretinde görünürdü.


Dıhye-i Kelbi radıyallahü anh müslüman olmazdan evvel Şam’dan getir-

diği hediyyeleri Aleyhisselatü vesselâma getirerek o da imam Hasen ve imam


Hüseyin radıyallahü anha verirmiş. Ve Aleyhisselatü vesselâmın telkini ile üzerine

müslüman olmuştur. Müslüman olunca da Aleyhisselatü vesselâm Dıhye namına

seadethanesinde ziyafet verir. İmam Hasen ve İmam Hüseyin bir gün Mescid-i


seadetin bir köşesinde oynarlarken Dıhye-i Kelbi radıyallahü anhın geldiğini göre-

rek koşarak yanlarına gelir ve mu’tadları üzere ceblerinini karıştırarak getirdiği he-

diyyeleri almak isterler. Bu hali Aleyhissalâtü vesselâm görünce çocuklara oradan


çekilin der. Meğer gelen Cebrail aleyhisselâm imiş. Dıhye-i Kelbi suretinde gö-

zükmüş. Aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhisselâma kardeşim Cebrail, çocuk-

lar seni Dıhye-i Kelbi olarak tanıdılar ve onun kendilerine her zaman bir hediyye


getirdiklerini bildikleri bu hediyyeleri almak istediler der. Cebrail aleyhisselâm boş


el ile geldiğinden utanır ve elini uzatarak Cennet’den bir üzüm salkımı bir nar ko-

parır ve çocuklara verir. Bu esnada kapıda üstü başı perişan bir ihtiyar görünür. Ben


günlerce açım. Bana verilecek bir şey yok mu deyince çocuklar üzüm ve narı


vermek isterler. Bunu gören Cebrail aleyhisselâm o şeytandır sizi aldatarak o ni-

metleri almak istiyor. Vermeyin diyor. Çocuklarda vermiyorlar.


Ulum-i diniyye anlamak için değil inanmak içindir.

Neam ; Suali menfi ise nefi üzerine, icabı ise icab üzerine tasdik eder.

Sihir : Bir hakikati diğer bir hakikatte göstermektir.

Şehadet : Mucib-i afv ve gufrandır.

Musa aleyhisselâma tabi olan Beni İsrail’ler yetmiş bin kişi idi. Firavnın


askeri ise Ya yeuddu ve la yuhsa idi.


Feezlefna : Yaklaştıran. Tezlif, takrib demektir.

Hiçbir mahluk açlıktan ölmez. Açlıktan bir hastalık arız olur. O hastalıktan


ölür. Böyle olmaz ise Allah celle celalühün Rezzak olmaması lâzım gelir.


Her peygamber hilkatinde hakkal yakin üzere halk edilmiştir. Fakat her


şahsın kendisine göre ilmül yakini ve hakkul yakini vardır. Mükafat herkesin kalbindeki hulusuna göredir.

Eğer kalb ağyardan hali ise, yani Cenab-ı Hak’dan başka bir şeyle meş-

gul değilse, şühud-i hass-i ilâhi ile mükafat edilir. Evsaf-ı ilâhi latifdir. Beşer onlar-

dan bir şey his etmez.


Bütün alem, yani mevcudat, ma’dumata göre bir zerrenin bir deryaya nis-

beti gibidir.


Mevcudat mütenahidir. Ma’dumat gayr-i mütenahidir.

Kıyametin seksen ismi vardır. Her biri Kur’an’la sabittir. İsimlerin çokluğu


müsemmanın büyüklüğüne delalet eder.


Büyüklerin büyüklüğüne nisbetle düşmanları çok olur.


Ruh bir mahluk-i ilâhidir. Meleklerden daha çoktur. Her bir melekle bera-

ber bir ruh vardır. Melaike kedurat-ı cismaniyyeden müberradır. Eşkal-i muhtelife ile


teşekkül olabilirler. Silsile-i kainatın vasıta ve vesileleridir. Mükerremdirler. Alla-hü

teâlâ’nın emrine isyan etmezler. Süfera-i ilâhidirler. Allahü teâlâ ile kulların

arasında ihbarata sadıktırlar.


Tesbih : Tenzih ile mu’tekıd olmaktır. İ’tikad ise umur-i kalbiyyedendir. İn-

bias-ı kalbiyyedir.


Ve yecuzü’l eklü veş şürbü fil mesacidi. Fıkh hükmü. Camilerde yemek


ve içmek caizdir.


İn min şeyin illa yüsebbihu bihamdihi. Hiçbir şey yoktur, ancak vardır,


Allahü teâlâ’ya hamd eder, tesbih eder. Mesela güzel bir yazı, katibini fena yaz-

masından tenzih eder. Bunun gibi sanie delalet etmek itibariyle her zerre mahlukat


Cenab-ı Hak’kın azametine, kemalatına, delalet eder, yani tenzih eder.


Biz her zaman kendimizle şuurluyuz. Kendisinden şuursuz olanlar ise her

zaman kendilerinden şuursuzlardır. Kendisinden şuurludurlar. Onun için kainatta

O’ndan başka bir şey yoktur derler.


Rızk-ı suri : Dünya, Cennet ve hur-i gılmandır.

Rızk-ı manevi : Marifetullah, ona tealluk eden ilim ve irfandır.


Ehl-i rey ve rü’yet : İlm-i kelam ulemasıdır. Re’y-i hakiki uzaktan gör-

mektir. Rü’yet idrak sahibi olmaktır.


Kemalat-ı insaniye : Allah cella şanühüyü tanımaktır.

Cebrail aleyhisselâm her ayda birkaç defa gelir Kur’an-ı kerimi tama-men

okurdu. Aleyhisselatü vesselâm da dinler, sonra Aleyhisselatü vesselâm efendimiz

okur Cebrail aleyhisselâm dinlerdi. Bu suretle Kur’an-ı azimuşşan tes-bit edilirdi.

El-Cum’atü haccü’l fakiri ve îd-ül mü’mini hadisi şerif. Cuma fukaranın


haccı ve mü’minlerin bayramıdır.


İmam Osman radıyallahü anha cami’ul Kur’an denilmesi, yedi Kur’an-ı


kerim yazmış olmasındandır. Kur’an-ı kerim, İmam Ebu Bekr-i Sıddik radıyal-

lahü anhın zaman-ı hilafetinde sahabe-i kiramın icmaiyle cem edilmiştir.


Ahkam-ı şeriyye amm ve şamildir. Peygambere de, çobana da.

Cesabe arabi : Sevilir bir lisanla.

Hiçbir din sahibi yoktur ki Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı bir suretle


bilmiş olmasın.


Hased : Bir da-i mühliktir. Sahibini yakar. Hased bir illettir ki hiçbir zaman


şifa bulmaz.

Allahü teâlâ ma’buddur her şahsa. Her şahs Allahü teâlâ’ya abd’dir.

Kalbe gelen şeyler iki kısımdır. Birisi şer’-i şerife muvafık olan şeylerdir ki

melek vasıtasıyla kalbe gelir. Diğeri ise şer’-i şerife münafi olan şeyler ki şeytan

tarafından ilka edilir.


İfk : En büyük iftira manasınadır.

Herkes imanın kuvveti nisbetinde Kur’an’dan bir şey anlar.


Hiçbir şeye yaramayan bir nutfe meniden, her şeye yarayan yüz bin mil-

yon dünya değerinde insanı yaratdık.


Peygamberler mucizatla müeyyeddirler. Hidayet Allahü teâlâ’yı tanımaya


bir yoldur. Mucize ve kerametin kesret-i zuhuru rücuun tam olmasındandır.


Fahri alem aleyhissalâtü vesselâm uruc ve nüzulde nokta-i müntehaya


varmışdır.


Bir kalb-i meyyitin ihyası, yüz senelik cenazeyi ihyadan daha müşkildir.

Zann ederimki Kur’an-ı azimüşşan’dan sonra Peygamber aleyhissalâtü

vesselâmın en büyük mu’cizesi kendisidir. Bazı ulemaya göre en büyük mu’cize

Sahabe-i kiramdır. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesellem alem-i ukbaya teşrif

ettiklerinde hal-i hayatta olan sahabe-i kiram 124 bin idi. Zira Peygamberan-ı izam

da 124 bin idiler. Demek her peygambere mukabil bir sahabi mevcuddur. İbrahim


aleyhissalâtü vesselâma mukabil Ebu Bekr-i Sıddik’dir. Musa aleyhisselâma mu-

kabil Ömer-ül Faruk radıyallahü anhdır. İsa aleyhisselâma mukabil Osman Zin-

nureyn, Nuh aleyhisselâma mukabil imam Ali radıyallahü anhdır. Nuh Aleyhisse-

lâm ne kadar belalara maruz kaldı ise Ali radıyalahü anh da o kadar belalara ma-

ruz kaldı.


Kesr-ül izam-il meyyit, kekesr-il hayyi hadisi şerif. Meyyitin kemiğinin


kesilmesi hayatında kesilmesi gibidir.

Felsefe muhibbi hikmettir.

Herkesin ben diye hitab ettiği, nefs-i natıkadır.

Natıka : Müdrik yani zarar ve ziyanı fark ve temyiz ider.

Men arafe nefsehu fekat arafe Rabbehu.

İlm-i mantık : Efkar-ı sahihayı efkar-ı fasideden fark ve temyiz eder.

Tehzib etmek, tasfiye etmek manasınadır.

Meninin asıl manası, atılan şey demektir.

Ruhun bedene tealluku iki hassayı mucib olur. Biri hareket diğeri hisdir.

Üç yerde Peygamber aleyhissalâtü vesselâm hazır olur:

1- Namazda Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü hitabında,

2- Sekerat-ı mevtte.

3- Kabirde.


Cenazenin iki sureti vardır. Hiffet, Siklet. İmanın kuvveti nisbetinde cena-

ze hafif olur.


İslamiyet kelimesi bir hey’et-i mürekkebedir.

Ulema kısmında ictihad derecesine varamayan avamdır.

Üç şeyi bilmek farzdır :


1- Allahü teâlâ alimdir. Mevcudatın hepsine, müdevvenatın hepsine,

binaen aleyh külliyat ve cüziyyata alimdir.

2- Haşr-i ecsad : Öldükten sonra cesed ruh ile beraber kıyamette haşr

olacakdır.

3- Allahü teâlâ haddı zatında vardır.

Ma’neviyyat : Havass-ı hamse-i zahiriyye ile havass-ı hamse-i batıniyye


ile his edilir.


Kıyametin alamet-i kübrasından olan dabbetül ardın ismi cessase, tulü


altmış zra’dır. Kuyruğu ve ayakları vardır. Şemsin gurubundan sonra ihrac edile-

cektir. Deccal zuhur edecek, İsa aleyhisselâm da nüzul edecektir. Şemsin garb-dan


tulu’undan evvel mü’min olan mü’mindir. Kâfir olan kâfirdir. Bundan sonra tev-be

kabul edilmez.


Peygamberlerin evsafını bilmek farz ve vacib olduğu gibi, meleklerin ev-

safını da bilmek farz ve vacibdir.


Cennet o vüs’atle, o büyüklüğü ile beraber melaike ile doludur. Reisleri


yedidir. Onlara Rıdvan denir. Cehennem de melekler ile doludur. Büyükleri on do-

kuzdur. Bunlara Malik denir.


Minnet, ta’dad-ı ni’metdir. Ta’dad-ı ni’met, insanlar için mezmumdur.

İman daima lâzım olduğu gibi, tevbe de daima lâzımdır. Tevbe nedamet


demektir.


Zalim, daima zelildir. Zira kendisini azab-ı ilâhiye arz etmiştir. Zulm baş-

kasının hakkına tecavüz etmektir.


Ramazan-ı şerifte umre yapmak Peygamber aleyhisselatü vesselâmla


beraber hac etmek gibidir.


Zevcat-ı mutahharat rıdvanullahi teâlâ ecmain ümmehat-ı mü’minindir.

İhtiramat ve tazim itibarıyladır. Tezevvüc ve mahremet itibariyle değil. Onun için

imam Ali radıyallahü anh Fatımatüzzehra radıyallahü anhayı tezevvüc etmiş idi.

Hadice radıyallahü anhanın kerimesi olduğu için.


Elif lam mim : Elif, Allah celle şanühu; lam Cebrail aleyhisselâm vasıta-

sıyla; mim, Muhammed aleyhisselatü vesselâma müjde veriyor.


Allah celle şanühu insanı mir’at-ı kemalatı olarak yaratmıştır. İnsan, adıy-

la bir mir’attır ki, müste’id olan Allahü teâlâ’nın bütün aleme olan tecelliyatını in-

san da görür.


Haram olan şey Allah celle şanühu haram ettiğinden haramdır. Sebebi, ya


fesadı mucib veya mazarrı mucibdir. Mefsedet bazen celi –aşikar- bazan hafi –gizli-

olur.


Tufandan sonra 70 bin azim şehir vücud bulmuştur.

Amel-i Salih : Erkan-ı hamse-i islamiyyedir ki savm, salât, hac, zekât ve


kelime-i şehadetdir.


Nebatat üç nev’dir : Kut, Fevakih, Tedavi

Hakk-ı ilâhi, bütün hakların fevkindedir.


Zat-ı ilâhinin iki hakkı vardır.

1- İstihkak-ı ubudiyyet (Allahü teâlâ’nın sıfatında, kemalinde iykan etmek;

Allahü teâlâyı noksan sıfatlardan tenzih etmek)

2- Vücub-i vücud.


İnsanda hubb-i fillah, buğz-i fillah olmalı. Her neyi , her kimi seversen Al-

lahü teâlâ celle şanühu için sevmeli; her neyi, her kimi sevmez ise Allah celle şa-

nühu için sevmemeli. Mütehabbeyn fillah olmalı.


Din-i nasih demek, muhabbetullah demektir.


Lokman köle imiş. Kölelik mani-i nübüvvettir. Onun için ulema onun nü-

büvvetinde ihtilaf etmiştir.


Fecirden yarım saat evvelden güneş doğuncaya kadar olan zaman, adeta


harman zamanı gibidir. Cenab-ı Hak celle celalüh o zamanda erzak-ı suriyi ve er-

zak-ı maneviyi taksim ediyor. Bir memlekette teheccüd namazı kalkarsa o mem-

leket belaya uğrar. Horozlar sabahları Rabbiğfir verham ve ente hayrurrahimin


derler.


Tevbe bir nev ibadettir. Tevbesiz geçen her zaman ma’siyettir. Et-taibu

minezzenbi kemen la zenbe leh. Bir kimse çok günah işlese bile tevbesi sahih

olup tevbe-i nasuh olursa günah işlememiş gibidir.


Allahü teâlâ şerleri şer olmak için yaratmıştır. Haram ve mekruh olan


şeylerdir. Gerek ef’al, gerekse hayalen olsun.


Din-i İslamın en büyüklerine hakim derler. Cenab-ı Hak celle celalüh ku-

lub-i meyyiteyi hikmetle, ilimle ihya eder. Kulub-i meyyite nur-i hikmetle hayat bu-

lur. Binaenaleyh ulema ve sulehanın meclislerinde bulunmak lâzımdır. Muhabbet


ve meveddet nisbetinde o meclislerden istifade edilir.


İnsan bir yalan söylemekle yüzünün suyu dökülür. Meal-i hadis.


Anlamayan bir insana bilen bir insanın bilmesi lâzım olan şeyleri anlatma-

sı kadar müşkil bir şey yoktur.


Çocuk rahimde kuvvetlendikçe validesi zayıflıyor. Çocuk on beş aylık o-

lunca sütten kesilir. İki seneden fazla emzirilen çocuğun zekasına halel gelir.


İmam A’zam rahmetullahi aleyhe göre bir damla süt emen çocuk hakkın-

da hükmü rada’ hasıl olur.


Vasf itibariyle Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellemin senalarına dair


Kur’an-ı kerim ve ehadis-i şerifede yüz on dört isim zikr edilmiştir.


Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellem imam Hüseyn’in küçük yaşında

elini öpmüş, bu sebeble imam Hüseyn’in evladları İmam Hasen’in evladlarından

daha muhterem.


Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sallallahü aleyhi ve selleme bin defa-dan

fazla nazil olmuştur. Yirmi üç seneye taksim edilirse yedi günde bir defa ol-muş olur.

Adem aleyhisselâma on, İdris aleyhisselâma dört, Nuh aleyhisselâma elli, İbrahim

aleyhisselâma kırkbir, Musa aleyhisselâma dörtyüz, İsa aleyhisselâ-ma on kere

nazil olmuştur. Muhammed aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhis-selâmı şekl-i

aslisi ile iki defa görmüş, sair enbiya aleyhisselatü vesselâm Cebrail Aleyhisselâmı

şekl-i aslisi ile görmemişler. Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sal-lallahü aleyhi ve

sellemden sonra vahy itibariyle nazil olmaz.


Fakat leyle-i kadrde ve vekayi-i azimede ve bazı insanların vefatı sırala-

rında ruhlarını teşyi’ için nazil olur.


Ömer bin Hattab radıyallahü anh demiştir ki Allah celle şanühü Adem


aleyhisselâmı yarattığı zaman kendisine Ya Adem! levla Muhammed Lema ha-

lektuke diye buyurmuştur. Cenab-ı Hak celle Celalüh Fahri alem sallallahü aleyhi


ve selleme ben İbrahim aleyhisselâmı halil yaptım ise seni de habib yaptım. Dün-

yayı insan için insanı senin için seni de kendim için yarattım.


Felasife, talib-i hakikattir. İstinadları akldır. Akl-ı selim hiçbir zaman yanıl-

mayan akıldır. Akl-ı sakim her zaman daima yanılan akıldır.


Din nedir ?

Hak sübhanehü ve teâlâ halk ettiği mahlukatın bütün menafi-i dünyeviyye

ve uhreviyyeyi mutazammin, şamil, cami, şafi, kâfi olarak kemal ihtimamla Cibril-i

emin vasıtasıyla Peygamber sallallahü aleyhi veselleme gönderdiği kavaid ve

usuldür. Din neden ibarettir? Halis olmak, saf olmak. Dinden hariç hiçbir menfeat

yoktur. Din dahilinde hiçbir mazarrat yoktur. Sahabe-i kiram rıdvanullahi teâlâ


aleyhim ecmain limen, kime karşı kimin için nasihat halis olmalıdır diye sordukla-

rında Aleyhissalâtü vesselâm Lillahi azze ve celle için buyurmuşlardır.


Dünya kemaliyle hiçbir kimseye nasib olmamışdır.

Fıtratullah : Din-i İslamı kabule müste’id olan. Millet-i İslam üzerine halk


olunmuş yahud ahd ve misakdır. Elestü birabbiküm.


Her bir insan hilkati üzerine bırakılırsa, yavaş yavaş yürüye yürüye İslam

yoluna girer. La tebdile lihalkillah, lâyık değildir, veya kabil değildir; halkullahı

tebdil etmek.


İkame : Hakkıyla yapmak, farzı farz, vacibi vacib, sünneti sünnet, müste-

habı müstehab bilerek namazı eda etmek.


Din-ül kayyim, nihayete baliğ olan din.

Cennete girmek fazl-ı ilâhidir. Cehenneme girmek amelinin cezasıdır.

Riyh : Deburden gelen rüzgarla ifnadır. Riyah, lütfdur.

Her mü’min Kur’an-ı kerimi neşr etmeye, Kur’an-ı kerime hidmet etmeye,


kitabeten olsun, kıraaten olsun me’murdur.


Peygamber aleyhisselatü vesselâmın fi’li, kavli, hali müfessir-i Kur’an’dır.

Lut aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâmın kardeşinin oğludur. İbrahim


aleyhisselâma en evvel iman eden Lut aleyhisselâmdır.

Salahatin mebdei imandır. Müntehası huluddur.

Hulud : Daim ve beka ve yevm-i hulud kıyamet günü manalarına.


Mü’min evamire imtisal eder. Nevahiden kaçar. Nimetlere şükr eder. Be-

lalara sabr eder.


Alem-i (ilm-i) islamiyetin en büyük i’tikadlarından biri süal-i kabirdir. Mün-

kerin ve nekirin sualleri. Kur’an-ı kerim’le, ehadis-i şerifle ve icma-i ümmetle sabit


olanı süali kabri inkar eden, şüphe eden, tereddüd eden ve daire-i islamiyyetten

çıkar. 50 Kabir süali hakkında yüzden fazla hadis-i şerif vardır.


Abdülhalik Gocdüvani oğluna demiştir ki: Kasab olma, bayi-i kefen olma


(kefen satma), mezar kazıcı olma. Zira bunlarda merhamet olmaz. Kasabdan mu-

rad hayvanları zebh edenlerdir.


Kabir süali : Hem cesede ve hem de ruhadır. Kabr süalinin sır ve hikme-

ti, Cenab-ı Hak insanları yaratmağı murad buyurduğu zaman melaike-i kiram, ya


Rabbi, insanları niçin yaratacaksın? Onlar kan dökücü kimselerdir. Biz taat ve iba-

datta var iken onları niye yaratacaksın derler.


Bunun üzerine üzerine Cenab-ı Hak benim bildiğimi siz bilmezsiniz bu-

yurmuştur. Kabre konan her insana bunlardan iki melek gelir. Ondan süal ederler.


O şahıs mü’min olarak mı, yoksa kâfir olarak mı gelmiştir, öğrenilir. Herkes için diyk-

i kabr vardır.


Fakat dört kimse müstesnadır:

1- Peygamberan-ı izam salavatullahi teâlâ aleyhim ecmain.

2- Fatımatüzzehra (binti sallallahü teâlâ aleyhi vesellem) radiyallahü anh

3- İmam Ali radıyallahü teâlâ anhın validesi Fatıma binti Esed

4- Maraz-ı mevtinde – ölüm hastalığında- üç ihlas-ı şerif okuyanlar.


Büyüklerden bazıları ahiretten korkmuyoruz. Evvelden korkuyoruz demiş-

lerdir, zira evvel ile ahir birdir.


Kıyam-ı leyl çok makbuldür. Gerçi emr edilmemiş ise de yani farz değil ise

de farz gibidir. Uyku ile fecr arasında kılınan namaz teheccüddür. Vitr namazı olsun

teravih olsun kaza namazı olsun. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesel-lem

buyurmuştur ki: Yevm-i kıyamette Allah celle ve ala cümle mahlukatı cem et-tiği

zaman bir münadi nida ederki ey geceleri teheccüd namazını kılanlar! Allah celle

şanühu için sıcak yatağından ayrılanlar, istirahatlarını terk edenler, ayrılınız. Bunlar

ayrıldıktan sonra, sonra tekrar nida eder. Ey serran ve darran şükr edenler. Yani

geniş ve sıkıntı zamanlarında nimetlere nail olduklarında ve musibet ve bela-lara

şükr edenler ayrılınız. Bunlar ayrıldıktan sonra kalanların hesablarına bakılır.

Leyse ala ehli la ilâhe illallah vahşeten indelmevt. Hadis-i şerif.

Mefhum-i alisi : La ilâhe illallah ehli mevt zamanında vahşet korkusuna

düşmez. La ilâhe illallah ehl-i kimdir? La ilâhe illallah kelimesini söyleye söyleye

kalbinde bir sıfat-ı rasiha olandır.


Eddinü ennasiha hadisi şerifi münasebetiyle ehl-i din, ulema-i islamiyye bu


hadis-i şerif dinin rub’udur demişlerdir. -Dörtte biri-.


Namaz içindeki sünnetlerin her biri akşamdan sabaha kadar olan ibadet-

ten evladır.


Efdal-i a’mal iki müslümanın arasını bulmaktır. Hususuyla zevceyn arası-

nı bulmaktır.


Hasta olanı ziyaret etmek –iyadet etmek- hastalıktan kalktı ise onu tebrik

etmek, cenazeye gitmek, birbirini irşad etmek, ikaz etmek, büyükleri iclal etmek –


saymak- herkese karşı ahlak-ı hasene ile mütehallik olmak hukuk-i müsliminden-

dir.


Esteizü billah : İnnallahe ve melaiketehü yüsallune alennebiyy.

Tahkikan Allah celle şanühü ve melaikeleri yüsallune yani i’tina edenler.

Ehemmiyet verirler. O nebiyyi muhteremin şerefinin izharına, kadrinin ta’zimine.


Teheccüd namazı hakkında : Teheccüd, cehd’dendir, çalışmaktır. Yat-

tıktan sonra fecr-i sadıka kadar olan zamanda laekal iki rek’at namaz kılmaktır.


Teheccüd namazında en iyisi Yasin-i şerif okumalıdır.


Yasin-i şerif kalb-i Kur’an’dır. Gece yarısı gecenin kalbidir. İnsanın da

kalbi de uyanık olursa üç kalb bir araya gelmiş olur. Teheccüd: Bir zaruret-i dini

hükmüne girmiştir. Teheccüd o kadar nafidir ki adeta kalbe cila verir. Teheccüdü

büyükler pek nadir terk etmişlerdir. Teheccüd kılanların alınlarında bir nur lem’an

eder, onu ehli görür. Bir memlekette teheccüd kılanlar bulundu mu, o memlekete

belalar gelmez. Müsteğfirine bil eshar: Seher zamanında mucib-i magfiret bir şey

yapanlardır. Teheccüd namazının en iyi vakti gecenin ikinci sülüsüdür.

Mü’min, mahall-i rıza-i ilâhidir. Kâfir, mahall-i gadab-i ilâhidir.

Kunut, tul-i müddetle namaz kılmak demektir.

İ’tikaf : On gün on gece cami’de durmakdır. İ’tikafda olan bir kimse yalnız


abdest bozmak ve almak için çıkabilir.


Oruç üç türlüdür.


1- Avam orucudur ki fecr-i sadıktan grubu şemse kadar müftirat-ı selase (ye-

mek, içmek, cima etmek)’ den sakınmak.


2- Havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmakla beraber ramazanın ib-

tidasından nihayetine kadar ma’siyet etmemektir.


3- Ehass-ı havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmak ve ma’siyet et-

memekle beraber kalbi ki halvet-i hass-ı ilâhidir, hatarattan dur –uzak- durmak,


kalbde masiva-i ilâhiyi tahattur etmemek.


Hadis-i şerif: Umretün fi ramazan kehaccetin maî.

Herkes imanın kuvveti nisbetinde taatte bulunur. Maasiden içtinab eder.

İmanın za’fı derecesinde taatte bulunmaz. Medar-i necat-ı uhrevi imanın


kuvvetidir.


Fevz-i azim : Dünyası hamid geçer, ahirete sa’id kalkar.

Hamid ; bütün ef’ali herkes tarafından memduh olur. Hiçbir hali mezmum


olmaz.


İnna eradnal emanete alessemavat. Emanet, akl, ruh, iman, nübüvvet,


risalet, itaat, emr ve nehy, Cenab-ı Hak’ka meyl ve muhabbet, kutbiyyet, gavsiy-

yet, tevbe, nedame kast etmek lehu onundur.


Dekaik-i ulum-i Rabbaniyye, Dekaik-i ulum-i aliyye, dekaik-i ulum-i ma’ne-

viyye Kur’an-ı azimmüşşan’sız bilinmiyor.


Her bir insanın hamurunda, mayasında, tiynetinde küfran-ı ni’met vardır.


Bunu ta’dil edecek şer’dir.


Mesnevi; münkir-i peygamberan ile münkir-i evliyayı bir hizada tutuyor.

Fakat Mesnevi kütüb-i fıkhiyyeden değildir. Eğer kütüb-i fıkhiyye aynı yazsaydı

münkir-i evliyanın kâfir olması lâzım gelirdi. Münkir-i evliya kâfir değilse de dehliz-i

küfrdedir.


Ehl-i sünnet vel cemaat mezhebine göre amel-i salih imanın cüzü değil-dir.

Amel-i Salih : A’mal-i hamse-i İslamiyyedir. A’mal-i hamse-i İslamiyye


medar-ı necattır.


Ehl-i tasavvufa göre Cennattan murad; Zat ve sıfat-ı ilâhiyye ulum-i ilâ-

hiyye ve ilhamat-ı Rabbaniyyedir.


Erbabın ya’ni arif-i billah olanların kalbleri yenabia müşabihtir. Ne kadar


eşilirse o kadar halis berrak su gelir.


İnne lillah ; Havas-ı ibadını bu dereceye erdiren Allah celle şanühudur.


Hakikat-i Ka’be; kaffe-i hakayıkın fevkindedir.


Duanın icabet zamanları : (İcabet : cevab vermek demektir)


Kadr geceleri, kurban bayramı arefesi, Ramazan-ı şerifin ibtidasından ni-

hayetine kadar, Cuma günleri ve geceleri, hususuyla ikindiden sonra, Fatiha’nın


kıraatinin akabinde (Ya’ni Fatiha ne zaman okunsa), namazda olsun haricinde ol-

sun, gece ortalarında, fecr yeni açılınca, yani tulu-i şemsden seksen, doksan, yüz,


yüzon dakika evvel, ezan okunurken, ezanla ikamet arası hayye alessalât ve

hayye alel felah akabinde, musibette, fakrda, muharebede, sufuf-i askeriyyede

harb kızıştığı zaman, Kıraat-ı Kur’an akabinde, velev ki bir sahife olsun hususiyle

hatm-i Kur’an akabinde, farz olmayan namazların secdelerinde, mihrabda imamın

Fatiha-i şerife’yi kıraatinin akabinde, zemzem suyunun içilmesi akabinde, horoz


ötünce, iki müslümanın telkininde, meclis-i zikr de meyyitin gözleri kapandığı za-

man, yağmur yağdığı zaman.


İcabe mekanları : Mevadı-i mübareke (Mekke-i mükerreme’de, Medi-

ne-i Münevverede) Mesacid-i meşhurede, Mesacid-i selasede (Ka’be-i muaz-

zama, mescid-i Nebevi ve mescid-i aksa); muvacehe-i seadette, zem-zem ku-

yusu başında, Safa’da, Merve’de Arafat ve Müzdelife, Mine’da hacerat-i sela-

se akabinde, kubur-i salih’de (İcabe-i duada huzur-i salihin indinde mücer-

rebdir.)


Duası müstecab kimse : İftarın açılmasında, zikrin ortasında hiçbir taraf-

tan muavenet ümidi olmayan kimsenin duası, ilacdan, etibbadan ümidini kesen


hastanın duası, mazlum olan kimsenin duası, velev ki kâfir dahi olsa, ebeveynin


evladı hakkında, aleyhinde duası, racül-i salihin duası (racül-i salih demek üze-

rinde Allah celle şanühunun ve ibadullahın hakkı olmayan kimse demektir), müsa-

firin, saimin, bir müslümanın gıyaben arkadaşına ettiği dua, genc taiblerin. Ma’si-

yete ait dualar makbul değildir.


Duanın adabı : Vücudunda, yemek ve içmesinde, meşrebinde, ekmenin-

de, melbesinde (elbisesinde) haram olmamak, duada ihlas olmak, dua esnasında


hatıra bir şey getirmemek, zira nazar-ı ilâhi kalbedir. Takdim-i amel-i salih yani bir

sadaka vermek ve namaz kılmak ve Kur’an-ı kerim okumak gibi


(İki rek’at hacet namazı vardır) Abdestli bulunmak, kıbleye müteveccih ol-

mak, diz çökmek, kıbleye müteveccih olmak-duanın kıblesi Arşdır- Duanın evve-

linde Cenab-ı Hakkı sena etmek- Senanın en efdali elhamdülillah demektir- Dua-

dan sonra Salavat-ı şerife getirmek, ellerini koltuklarının altı görünecek kadar aç-

mak, ellerin ayalarını Arşa doğru çevirmek, ellerini omuzların hizasına kadar getir-

mek, esma-i izam-ı hüsnayı zikr etmek, şefi’ ittihaz etmek, Kur’an-ı kerim ve eha-

dis-i şerifede varid olan dua-i me’sureyi okumak, enbiya-yi izam salevatullahi aley-

him ecmain ve suleha ile tevessül etmek, i’tiraf-ı zünubla, ciddiyetle kalbi ihdar


ederek, acele etmeyerek, Hak teâlâya hüsn-i zan ederek, evvel kendine, ondan

sonra akrabasına, ebeveynine dua etmek, müslümanlara nafi olan şeyi istemek,

tekrar etmek, muhal olan şeyi istememek,


Her hacetinin istenmesi sonunda amin demek, beddua etmemek, yüzünü


mesh etmek, zira eller nur ile doludur, yüzünü ve vücudunu mesh ederse her tara-

fa sirayet eder.


Mucid-i kainat, halik-i kainat, mürebbi-yi kainat, ahirette hiçbir şeyi vesile


etmemiştir. Ahirette sebebsiz olarak her şey ihdar edilecektir.


Müezzinlerin sabaha karşı minarelerde yaptıkları temcidat Davud aley-

hisselâmdan kalmadır. Davud aleyhissalâtü vesselâm nısfülleylden sonra çıkar


Zebur’u okurdu. İlk evvel mevzun kelam söyleyen Davud aleyhisselâmdır. Tesbi-

hatıyla, temcidatıyla beraber okurdu.


İmanı kavi olan hiçbir suretle şeytana tabi olmaz, İmanı zayıf olan za’fı


nisbetinde şeytana tabi olur. İman hem demirden daha kavidir, hem gül yaprağın-

dan daha naziktir. Eğer iman kavi ise hiçbir şeyden müteessir olmaz.


Elhamdü : Umum zaman, umum mekan, umum efrad, umum mehamid

yani her kimin tarafından her hangi ferdden herhangi zamanda her hangi mekan-da

her kime olursa olsun şükürle senalar hep Allahü teâlâ celle şanühuya aiddir.

Semavattan murad ulviyyattır. Gerek ulviyyat-ı mekaniyye olsun gerekse


ulviyyat-ı rütebiyye olsun.


Vahy : Tereddüd, şek kabul etmez. Zira melek vasıtasıyladır.

Kuşlar kanadlarını yukarı çıkmak için isti’mal ederler. Melekler cenahlarını

yukarıdan aşağı inmek için isti’mal ederler. Mekanları zaten alidir. Yukarı çıkmak

için kanada lüzum yoktur. Melaike de alemi halk’dandır.


Hak sübhanehu ve teâlânın halk edişinde ve halk etmeyişinde iradesi

müraccahdır. Mahlukat-ı ilâhiyye mütefavüttür. Enva, ecnas, esnaf ve eşhas ve

saire sureti ile mütefavüttür.


İnsan alem-i sagirdir. Zira kendisinde alem-i halk, alem-i emrin nümune-

leri vardır. Bütün mahlukat kebirdir.


Nisanın –kadınların- efdali Fatıma radıyallahü anha, ondan sonra validesi

Hadice radiyallahü anha ve ondan sonra Müfti-yil İslam Aişe radıyallahü anha-dır.

Cehennem mutlaka küfrün cezasıdır. Cennet mutlaka imanın mükâfatı


değildir. Tefaddulen imanın mükafatıdır. –İnayet ve ihsan ve kerem-

Ehl-i beyt on iki suretle tefsir edilmiştir. Ehl-i aba, Ehli Al-i Ali, Al-i Ukayl;


Al-i Cafer-i Tayyar; Bütün ulema, Aşıklar, Müttekiler. Zekât, sadaka-i fıtr ve sair

sadakat bunlara verilmez. Zira bunlar malik-i kübradır. Kirli şeyler ehl-i beyte

verilmez. Bu hüküm beytülmalden kendilerine maaş verildiği zamana göre-dir.

Şimdi ise kendilerine bu suretle verilmiş bir hak, bir maaş olmamakla zekât al-maları

caizdir.


Güzelliği çirkinlikten ayıran ancak şer’; Kur’an, hadis, ayetdir. Cadde-i


müstekim Kur’andır.


Akl, şeriatın pişvasıdır. (İktida ve ittiba olunan) Fener gibidir. Onun için


mecnunlara şeriat yoktur. Zira akılları yoktur.


Vakta ki vehen ve heva -tenbellik, gevşeklik ve heva-yı nefis- akla galib

oldu, kabihi hasen görürr –çirkini güzel görür- haseni kabih -güzeli çirkin- görür.

Şeriat bir şeydir ki kabihi hasenden fark eder.


Hak teâlâ birisini severse ona her nev a’mal-i haseneyi hasen –güzel-

gösterir. Her kabih a’mali – çirkin ameller, işleri- kabih –fena, çirkin- gösterir.


Ümmet-i Muhammed sallallahü aleyhi veselleme Peygamber Muham-

med sallallahü aleyhi vesellemden iki emanet vardır. Birisi Kur’an, diğeri Ehl-i


beyttir.


Haşr-i ecsadda : Bir insan mezara gömüldüğü zaman malik olduğu ayni


eczasıyla haşr olunur.


Allah celle şanühu birisini aziz etmek isterse kendi hidmetinde istihdam

eder. (Aziz : muhterem, mu’teber, hatırı sayılır manalarına) Yani erkan-ı sitte-i imanı

ona inandırır. Erkan-ı hamse-i islamiyye ile amil kılar. –

Buniyel islamü ala hamsin- hadis-i şerif.


Resulullah demek, Allahü teâlâ celle şanühu namına söz söyleyen de-

mektir.


Muhammed aleyhisselatü vesselâm insandır. Melek değildir. Arabdır.


Kureyş aşiretindendir ve Haşimi kabilesindendir. Muttalibi hanedanından-

dır. Mekke-i Mükerreme’de tevellüd buyurmuş, kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç


yaşında resul olmuştur. On sene sonra Allahü teâlâ’nın emriyle Medine-i Münev-

vere’ye hicret etmiştir. On sene sonra vefat ederek Aişe radıyallahü anhanın hüc-

resinde defn edilmiştir.


Cemi-i mahlukatın cemi-i evsaf-ı kemali, Aleyhisselatü vesselâmın evsaf


ve kemaline nisbeti bir kum tanesinin kum deryasına nisbeti gibidir.


Münhasır fil ferd, sadık ve masduk peygamber aleyhisselatü vesselâmdır.


Melek ruhu nefh esnasında insana dört şey yazar: Rızkını, ecelini, ameli-

ni, sa’id mi, şaki mi? Sa’id kimdir? Sekerat zamanında imanla gidendir.


İnsan iki şeyden mürekkebdir. Ruh, beden. Evamir-i ilâhiyyeyi ifa eden

ruhdur. Yani önce bunlara i’tikad etmek lâzımdır. Bu ise ruha aiddir. Amel bundan

sonra gelir.


Sadaka alet-i tasdikdir. Yani kalbdeki iman davasını tasdik eder. Ama ha-

kikat-i ma’budunu görmeyendir. Basir, hakikat-i mabudunu görendir.


Resul : Ahkam-i diniyyey i tebliğ etmeğe memur kimsedir.

Kudret-i ilâhiyye gayr-i mütenahidir.

Kader-i ilâhi gayri mütenahidir.

Arkası garba, mecrası şarka akan sular iyidir. [Tuna nehri böyledir.]


Alim ikidir. Birisi alim-i billah, diğeri alim bi emrillahdır ki kelam ve fıkıh il-

mi gibi. Alim billah o kimsedir ki Allah celle şanühu onların kalbine batın itibarıyla


bir nur ilka etmiştir. Bunlar da Hak sübhanehu ve teâlânın sıfatlarını, fiillerini bil-

mek, Zat-ı ilâhinin vücub-i vücuduna ve istihkak-ı ubudiyyete kail olmaktır.


Yahşallah : Edna haşyete sahib olan, edna ilme malik olan, vasati haş-

yete sahib olan, vasati ilme malik olan; âli haşyete sahib olan, âli ilme malik olan.


Haşyet : Korku Hak sübhanehu ve teâlânın ibadından ancak ulema haş-

yet eder. Haşyet bir manaya göre imandır. Yani zat-ı akdes-i ilâhinin kahhar, şedi-

dül ikab olması dolayısıyla haşyet edilir. Bir kıraate göre Allahü teâlâ ulemaya


haşyet eder, ta’zim eder. Bir de Cenab-ı Hak ulemadan haşyet eder, yani kendi-

sinin sevdiği kimselerin dilgir olmasından korkar.


Dilgir : Keder verici. İşte burada bir nükte vardır. Gerek bu kıraatın gerek

diğer kıraatlerin zımnında ulemayı sena vardır. İnnema yahşallahü min ibadihil

ulema. Alim billahdan, arif billah daha yüksektir.


Salih : Allahü teâlâ’ya yarar, yani Allahü teâlâ’nın emr ettiği şeyleri ya-

par, emr-i iktizası farzdır. Bir insanın elbisesi haram olursa, bu elbise ile kıldığı na-

maz farzı ıskat eder. Fakat namaz üzerine va’d-i ilâhi olan sevaba nail olamaz.


Seccadesi haram olursa aynen böyledir. İçinde namaz kıldığı meskeni haram olur-

sa yine böyledir.


Tîb : Temiz olan şey, vücuda zarar vermeyen şey, veya tîb helal olan


şeydir. Tayyibat, helal ve lezzet veren şeylerdir.

Malayani ile meşgul olanın dini doğru değildir.

Malayani : Beyhude ve manasız manalarında


Müslüman ne vakit müslüman olur? Kendisine sevdiği şeyi diğer Müslü-

manlara da sevdiği vakit, kendisinin sevmediği şeyi diğer müslümanlara da sev-

mediği vakit.


La yü’minü ehadüküm hatta yühibbü liehihi ma yühibbü linefsihi.


Hadis-i şerif.


Her kim Allahü teâlâ’ya ve ahirete iman etmiş ise hayrdan başka bir şey


söylemesin. Komşusuna eziyyet vermesin. Misafire hürmet etsin.


Bir zat Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi veselleme bana nafi bir nasihat

söyle deyince Aleyhissalâtü vesselâm La tagdab buyurmuşlardır. (Kızma). Tekrar

nasihat istemesi üzerine gene La tagdab buyurmuşlar. Üçüncü defa olaraka gene

nasihat isteyen bu zata tekrar La tagdab buyurmuşlar.


Buyurmuşlar ki: Her ne vakit bir fenalık edersen akabinde bir iyilik et.

Eger fenalık akabinde bir iyilik edersen fenalığın tesirini izale eder. Temiz


suyun pisliği izale ettiği gibi.


Haya etmediğin zaman istediğini yap demek sen bir şeye yaramazsın de-

mektir.


Malın her kısmında zekât vardır.

Lebbeyk : Hazırım senin sözünü dinlemeye.

Vel Kur’an-il hakim : Muhkem olan Kur’an’a kasem ederim. Vel


Kur’an’daki vav kasem içindir. Veyahud atıfadır. Hakim muhkemdir, mütehakkim-

dir. Tezelzül, tezebzüb, ızdırab kabul etmez. Sabittir, kaimdir.


İnneke ala sıratin müstekim : Sırat geçit demektir. İstikamet iki manaya-

dır. Bir mana doğru, iğvicacsız, diğer mana da genişdir.


Ecdad-ı peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi vesellem hamil-i bar-ı nübüv-vet

idiler. Haml-i nübüvvet sanemlere secde etmeye mani idi. Onun için ecdad-ı

peygamberiden hiç birisi saneme-putlara- tapmadı.


Feeğşeynahüm : Onları gaşy ettik. Gözlerine perde indirdik.

Fehüm la yübsirun : Delail ve asarı görmezler.


Peygamberanı izam salavatullahi ve selâmın vücudları mu’cize olmaları-

na kâfidir.


Hakikat-i şems-i yakin oldur ki Hakikat-i Muhammediye sallalahü teâlâ


aleyhi vesellemdir


Esteizü billah : Vadrib lehüm meselen.... Eshab-ı karye’deki. Karye An-

takyadır. Sure-i Kehf’deki karyeden murad Antakya’dır.


Resulün resulü resuldür. Adem aleyhisselâmdan bu ana kadar gelen bü-

tün resuller, hakikat Muhammed sallalahü aleyhi vesellemin resulleridir.


Antakya’ya gönderilen iki zatın isimleri Yahya ve Boris idi. Bazı akvale göre


isimleri belli değildir.


İnna tatayyarna biküm... Tetayyür, teşaüm, şüümluk... Vema enzelna...


inzal etmedik, Min badihi.. onun şehadetinden veyahut re’finden sonra, yani Habib-

ün Neccarın, zira Habib-i Neccar vücuduyla beraber cennete gönderildi. Çünkü o


vücudunu ve malını ve mülkünü Allah celle şanühunun yoluna feda et-mişti. Onun

için İsa aleyhisselâmın ref’ mazhariyyetine mazhar oldu.


Düşmanlık ancak emr-i ilâhiye muhalefet edenedir. İstihza, eşedd-i azab-

dır.


Kem : İki manaya gelir. Biri istifham, biri de istiksardır. Kem ehlekna’daki


kem, istiksar içindir.


Sübhanellezi... Münezzehdir Allah celle şanühu.

Halekal ezvace.. Esnafı halk etti.

Büyük insanlar diyor ki: Tecelliyat-ı ilâhiyye tekerrür etmez. Zira tekerrür


acze delalet eder.


El-Aziz : Her makdura kudreti veren, her makdura kudreti tealluk eden


celle şanühu..


El-Alim : ilmi her malumu muhit olan.

Vessaffatü : Saffat kelimesi ism-i faildir. Cem-i müennesdir. Yani saf saf


duranlara kasem ederim.


Murad-ı ilâhi : Makam-ı ubudiyyette mertebelerine göre kaim olan ve

mertebelerine göre emr-i ilâhiye muntazır olan melekler. İnsanların en âli kısmı

Enbiya-yı izam aleyhimüssalâtü vesselâmdır. Onlardan sonra evliya-yı kiramdır.


Evliya demek enbiyaya tam tamına tabi olanlardır. İnsanların en aşağısı da mün-

kir-i uluhiyyet, münkir-i risalet, münkir-i kütüb-i ilâhiyye olanlardır. Melaike-i kira-mın


en aşağı kısmı da Cehenneme müekkel olan melaikedir. Onların reisleri on

dokuzdur. Onlardan sonra kürre-i arzın içinde bulunan melaikedir.

Saffan... Şu suretle saf olan meleklere kasem ederim.

Saffatın manası muhtelifdir. Yani ecram, mertebe, ervah-ı müdebbere.

Ervah-ı müdebbere huzur-i ilâhide evamir-i ilâhiyyeye muntazırdırlar. Makam-ı

ubudiyyette saf olan melaikeye kasem ederim.


Sebul Mesani.. Fatiha demektir ki iki defa nazil olmuştur. Yahud her na-

mazda tekrar edilir, yahud başka bir tefsire göre yedi sure demektir. Sure-i Baka-

ra’dan Beraat suresi’ne kadar -o da dahildir. Zira Sure-i Enfal ile ikisi bir sayılır.


Onun için aralarında Besmele yoktur. Sebul Mesani yahud da Kur’an’ın tamamı-

dır. Veyahud sena-i ilâhiyeye ait olan ayat-ı kerimedir.


Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü teâlâ anh buyurdu :

Men utiyel Kur’anü karee ehaden efdale mimma utiye fekad hakkara


azi-men ve vekkara hakiren.


Manası : Bir kimseye Kur’an-ı azimüşşan verilse, yani hafız olsa, sonra

başkasına verilen bir nimet-i dünyayı daha üstün görse, ind-i ilâhide kıymetli olanı

kıymetsiz yapmış ve kıymetsiz olana kıymet vermiş olur.


Kemal üç kısımdır: Bilmek, okumak, onunla yani Kur’anla mütehakkik ol-

mak.


Kema enzelna alel muktesimine : Muktesimin eşraf-ı Kureyşden on iki

kişi idiler. Onlar Ka’be-i muazzama’ya varan yolları aralarında taksim ettiler. Her

biri bir yol ağzında oturdu. Mekke-i Mükerreme’ye gelenlere bir sahir var. Sakın

sizi kandırmasın derlerdi.


Adin : Kur’an-ı kerimi parçalayanlar. Kur’an-ı azimüşşan’dan emelle-

rine gelen kısmı ayırıp diğer kısmı terk edenler Kur’an’ı lâzımutta’zimi oyuncak ya-

panlar.


Rabbena inneke men tüdhilünnare fekad ehzeyteh..

Ey Rabbimiz Sen nara idhal ettiğin kimseyi rüsva ettin.

Ebrar : İyilik edenler.

İki daire vardır :

Biri daire-i adl, diğeri de daire-i fadldır. Kâfirler daire-i adlde, mü’minler


daire-i fadldadır.


İzzet : Asl-ı imandır. Bigayr-i hisab. Ümid edilmeyen yerden.

Masir : Merci’ manasınadır. Re’fet ve rahmet bir manadadır. Fakat re’fet


daha incedir.


Elhamdü : Hamd ve sena demektir. Medh ve sena ve şükr ve hamde lâ-

yık ve müstehak olan ancak odur. Hamd bir iştir ki mün’imin büyüklüğüne delalet


eder. Salah-ı dünyeviyye ve uhreviyye ve bütün kemalat-ı ilâhiyye Kur’an-ı azi-

muşşan’dadır.


Kebüret : Azim manasınadır. Küfr-i azim, cürm-i azimdir.


İz eva’l feta : Burada füta feta nın cemi’dir. Feta genc demektir. Fütüvvet-

tendir. Fütüvvet kuvvet demektir. Genclere kuvvetli olduğu için onlara feta derler.


Fetva da bundandır, Kuvvetli bir mesele demektir. Yani arkası kuvvetli ya ayet-i

kerimeye veya hadis-i şerife dayanmıştır.


Peygamber aleyhissalâtü vesselâm emraz-ı batiniyyenin tabib-i hazıkı idi.


Onun Kur’an-ı azimuşşan’dan anladığı mezaya ve esrarı rümuzat ve esrarı kim-

se anlayamaz.


Ve rabatna ala kulubihim.. Kalblerini sabr ile rabt ettik. İzhar-ı hakla vüdd

ile (Vüdd muhabbet manasına) Eshab-ı kehfin kalblerini irfan ve muhabbet ile o

kadar istila etmiştir ki vatanlarını, mal ve menallerini, evlad ve iyallerini unut-tular.

Vükela, vüzera evladı idiler. Vehüm vükud.. Uyumuşlardı. Eshab-ı Kehf ma-ğarada

üçyüz dokuz sene uyudular. Eshab-ı kehfin şerrinden kaçtıkları melikin is-mi

Dakyanus idi. Putperest idi. Onları putlara tapmaya mecbur etmek istedi. Onlar ise

muvahhid, akil ve necib kimseler idiler. Cenab-ı Hakka iltica ederek mağaraya

kaçtılar. Üçyüz dokuz sene uyuduktan sonra uyandılar. Yemek ve saireyi tedarik

etmek üzere içlerinde en akil, fatin ve hakim olan Yemlihayı şehre gönderdiler.

Kendileri yedi kişi idiler. Kelbleri sekizinci oldu.


İsimleri : Yemliha, Meksina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, ye-

dinci Rai idi yani Çoban idi. Sekizinci köpekleri Kıtmir idi. Bunlar, isimlerini taşıyan,


veya ezberleyen veya evinde bulunduranın imdadına yetişeceklerini va’d etmişler-

dir. Bunlar Peygamberlerden aşağı en büyük evliyadandır. Onun için Cenab-ı Hak


Kur’an-ı azimüşşan’da onlardan bahs ediyor.


Umur-i mahsusada insanla hayvan müşterektir. Umur-i ma’kulede insanla


hayvan müşterek değildir. Umur-i ma’neviyyede kâfir müşterek değildir.


Dünya hayatının mabihil kıvamı, mabihil hayatı ruhdur. Ahiret hayatının


mabihil kıvamı, mabihil hayatı imandır.


Hayatı dünya rahm-i maderden başlar. Sekeratta biter. Hayat-ı ahiret se-

keratla başlar nihayeti yoktur.


Sekerat-ı imanı selâmetle geçiren, hayat-ı ebediyyeye nail olur. İman-ı


sekeratta selâmetle geçirmeyen mevt-i ebediyye düçar olur.


Salihatta ebedül abad beraber kalan namaz, oruç, zekât, hac ve kelime-i

şehadet yani erkan-ı hamse-i islamiyyedir. Aleyhissalâtü vesselâmdan bakiyyat-ı

salihat nedir diye sormuşlar. Cevabında sübhanellah vel hamdü lillah vela ilâhe


illallah’dır buyurmuşlar. Başka bir suale de cevaben: Salihat kelam-ı tayyibdir bu-

yurmuşlardır.


Hasedden olan inkar hakikatte fadlını ikrardır. Kureyşlilerin inkar ve itiraz-

ları ihtisas-ı vahye idi. Nefs-i inzale değildi.


İlim bir şeydir ki muhalifi, nakîsı mümkün değildir. Şek delil olamaz. Nü-

büvvet, risalet ve inzal-i Kur’an halis atiyye-i ilâhiyyedir ve hediyye-i ilâhiyyedir.


Velayet böyle değildir. Velayette çalışmanın azıcık medhali vardır. Yani nübüvvet-

te çalışmanın hiçbir medhaliyyeti yoktur.


Ni’mel abdü : Kulluğa, ubudiyyete ait bütün sıfatları havi idi.

Safinat : Üç ayak üzere durur ve ayağın tırnağı ile toprağa basar.

Ciyad : Ceydin veyahut cevad’ın cem’idir. Çok koşan atlar manasınadır.

Aşiyyu : Zevalden gece yarısına kadar.


Furkan : Mana itibariyle kalbde Hak veya batılı fark etmek, Kur’an oku-

mak itibariyle, mushaf nefs itibariyle.


Mü’min : Besmelenin başından vennas’ın sinine kadar olan bilcümle ah-

kam-ı Kur’aniyyeye iman edendir. Kâfir bir ahkam-ı celilenin velev bir hükmüne ol-

sun iman etmeyendir.


Her müntekim gücü yettiği kadar intikam eder.

La yehdi : Hidayete mavaffak etmez.

Kur’an-ı kerim zaten söylemek için nazil olmuştur. Fakat bazı yerlerde


hususi olarak “kul” söyle diye emr buyurulmuştur.


İnni ehafü en asaytü Rabbi... İsyandan murad ihlasın derecatı aliyyele-

rini iktisaba sebeb olacak ibadette bulunmamak yani ihlasın derecatından gaflet


etmek.


Enabe : Ma’budiyyet cihetiyle masivadan yüzçeviren.

Yestemiunel kavle : Evamir-i ilâhiyyeyi dinleyen, evamir-i ilâhiyye dört


kitabla yüz suhuftur.


Feyettebiune ehsenel kavle : Ahsen-i kavl Kur’an-ı kerim’dir.


Hedakümullah : Allah celle şanühu onları maksada isal etmiştir demek-

tir. Şerh-i sadrına demektir. Bir insanın islamiyyete olan isti’dadında tekmili de-

mektir.


Nur : Bir lütf-i ilâhidir. Taraf-ı ilâhiyyeden faizdir. Ayat-ı tekviniyyeyi ve a-

yat-ı tenziliyyeyi müşahede etmektir.


Kimin yüzü iyiliğe doğru olmadı, Peygamberleri görmekle faide görmedi.


Sallallahü teâlâ aleyhi vesellem.


Müteşabih ayetler birbirlerine müşabihdir. İmanı takviyede imana kuvvet


vermekte.


Küfr : Ayat-ı tekviniyyeden ve ayat-ı tenziliyyeden i’raz etmektir.

Küfür ne demek ? İmanı nakz demektir:

İman ne demek ? Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın ind-i ilâhiyyeden


getirdiği bilcümle ahkamı iz’an ve tasdik etmektir. İz’an itaat manasına.


Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh buyurmuştur ki: Eğer Kelime-i tevhidin


sevabı bütün mahlukata taksim edilirse hepsine kâfi derecede isabet eder.

İnzal : Mertebe-i uluhiyyetden, mertebe-i nübüvvet ve risalete indirmektir.


Vefat eden büyük zatlardan birini [Ubeydullah-ı Ahrar] hazretlerini rüya-

da gören bir ahbabı dünyaya bir daha gelmesini arzu edip etmediğini sorduğunda,


cevaben: Evet dünyayaya bir daha gelmek isterim. Fakat sizin gibi meclis kurub

sohbet etmek için değil. Gelmek isterim ki çarığımın ipini bağlıyayım. Asamı elime

alayım. Bütün müslümanların kapılarını çalıp kendilerini dışarıya çağırayım. Ve ey

birader bilir misin ki dünyaya niye geldin, nereye gideceksin diye sorayım demiş.


Kütüb-i şer’iyyede denir ki, fena adamların salahı hapishanede, çocukla-

rın salahı mektebde, kadınların salahı evdedir.


Leha ma kesebet : Nefsin lehindedir iyilik cihetinden ne kazanırsa.

Ve aleyha mektesebet : Nefsin aleyhinde şer cihetinden ne kazanır ise.

La tüzi’ : Saydırma.

Hibe : Mukabelesiz ihsana derler.

Namaz nerede var ise orada iman var, namaz yoksa iman ya var, ya yok.


Zira namaz kılmayan tamamen gafildir.


Zevcenin en büyük nimeti, kocasının kendisinden razı olmasıdır. Evladın


büyük nimeti babasının kendisinden razı olmasıdır. Talebenin en büyük nimeti ho-

casının kendisinden razı olmasıdır.


Rabbena : Bizi yoktan var eden, yetiştiren, terbiye eden bizi bu hale geti-

ren, Peygamberleri peygamberliğe getiren, ulemayı alimliğe getiren, evliyayı velili-

ğe, çocukları büyüklüğe yetiştirendir.


Sabr üçdür :


1- Taat ve ibadetde meşakkatine tahammül etmek yani nefse muhalefet et-

mek. Bu suretle Allah celle şanühunun emrine muvafakat etmek.


2- Ma’siyetin zevkini terkden sabr etmek.

3- Belalara sabr etmek.

Es-Sadıkine : Allah celle şanühuya doğru, sadık olmak.

Vel kanitine : Uzun uzadıya namaz kılmak.


Vel münfikine : Mallarını Allahü teâlâ’nın emrine imtisalen sarf edenler,


zekât verenler.


Vel müstegfirine bil eshar : Sabaha karşı olan zamanda hiç olmazsa

güneşden yüz dakika evvel istigfar edenler, teheccüd namazını kılanlar. Tehec-cüd,

mucib-i magfirettir. Seher zamanında yalnız lisanla istigfar kâfi değildir.


Ve ulil ilmi : İlim sahibi olanlar. İlim sahibi olanlar müslümanlardır. Zira


müslümanlar Allah celle şanühunun bir olduğunu bilirler.


Kaimen bil kısti : Adliyle kaimdir.


Tevrat : Yirmi defterdir. On sekiz defteri Muhammed aleyhissalâtü ves-

selâmın evsaf-ı aliyyesine ait idi.


İnsanlar, insanlık itibarıyla uzaktır. Zat-ı ilâhi, uluhiyyet itibariyle pek ya-

kındır. İnsan, Cenab-ı Hak için yaratılmıştır. Binaenaleyh insan Cenab-ı Hak’tan


başka bir şeye feda edilemez. Ancak Cenab-ı Hak için feda edilir.


Bir mü’minin katli için yarım kelime ile olsun muavenet eden iki bin sene


Cennetten dur –uzak- olur. O yarım kelime müessir olmasa bile.


Zülkifl aleyhisselâm kefalet sahibi idi. Halen peygamber olmadan ibadeti


tekeffül etmiştir.


İbrahim aleyhisselâm Basra civarında Kuse köyünde doğmuştur.

Akil oldur ki aklın isti’maline muktedir olur.

Allahümme erinel hakka hakkan verzukna ittibaahu.. Hadis-i şerif.

İnsan her şeye muhtaçtır. Allah celle şanühu ganiyy-i mutlaktır. İnsan

kendisini bildi, yani her şeye muhtaç olduğunu ve Cenab-ı Hak’kı muhtacün ileyh

olarak bilirse, Cenab-ı Hak’kı rezzak, kendisinin merzuk; Cenab-ı Hak’kı halık,

kendisini mahluk olarak ve saireyi de böyle bilirse, işte Men arafe nefsehu fekad

arafe rabbehu kendisinde tecelli etmiş demektir.

Şeriat her menfeate talib, her muzırı dâfi’dir.

Her hakikatin menbaı Kur’an-ı kerim’dir. Hakikat gaibi bilmektir. O da


Allah celle şanühuya hasdır. Cenab-ı Hak da hakikati Kur’an-ı kerim’de göster-

miştir. Buna binaen her şeyin hakikatinin Kur’an-ı azimuşşan’da olduğu anlaşılır.


Her insan kemale talibdir. Mü’min daima imanın kemalatına talibdir. Kâfir


daima küfrünün kemaline talibdir.


İyilik : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına imtisal etmek.

Fenalık : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına muhalefet etmektir.

Küfran-ı ni’metin en birincisi, ni’meti mahallinde sarf etmemektir.

Bi gayri hisab : Ümid edilmeyen yerden..


Ves sabikun : Zaman itibariyle ileri gidenler, mertebe itibariyle ileri giden-

ler. Kurb-i ilâhide sebkat edenlerdir.


Mertebe itibariyle ileri gidenlerin evveli Peygamber aleyhissalâtü vesse-

lâmdır. Onlardan sonra kendi meclislerinde terbiye görmüş sohbetlere yetişmiş sa-

habe-i kiramdır. Sahabi; arkadaş demektir. İman da tebliğ-i dinde sabikun; Saha-

be-i kiramı gören Tabiin, fukaha, mutasavvıfin de sabikundur. Muhaddisin, müfes-

sirin de sabikundandırlar. Mutasavvıfin: Her şeyi olduğu gibi bilenlerdir.


Fukaha : Her işi işittikleri gibi bilenlerdir. Mesela fukaha namazın erkan ve


edasını gösterirler. Mutasavvıfin, namazın esrarını bilirler.


Tasavvufun manası saf insanlar demektir. Eshab-ül meymene: Yümünlü

insanlardır. Bu ümmetin sabıkları Eshab-i kiram, tabiin ve tebe-i tabiin ve eimme-i

dindir.


Muhaddisin : Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın akvalini, efalini, ah-

valini olduğu gibi bila-ziyade ve bila-noksan bilenlerdir.


Tefsir : Takrir ve tahrire gelmez. Bu büyüklerin kalbinde zuhur eden bir

nur-i ilâhidir. Bizim okuduğumuz kitab tefsirin anahdarıdır. Çekmeceyi anahdarla

açınca içindeki mücevherat zahir olur.


Sülletün minel evvelin : Bizim peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm-

dan evvel gelen peygamberler kendileri ve ümmetleri sabikun kısmındandır.


Mevduatün : Tezyin edilmiş, oyulmuş.

Tevekkül : Allah celle şanühuya dayanmak.

Fakihetün : Marifetullahdan ibarettir. Bir insan dünyada Celle şanühuyu


ne derece tanırsa, ahirette fakiheden o derece mütelezziz olur.


Hur : Beyaz, Ayn: Gözleri iri.

Müfessirin-i izam : Murad-ı ilâhiyi kelam-i ilâhiden istihrac ve istinbat


edenlerdir.


Ve eshabüşşimal : Sol tarafta olanlar veya şom ve meşum olanlar.

Semum : Harareti mesammata nüfuz eden ateş.


Hamim : Derece-i nihayede sıcak olan su. Ehl-i cehennemin terinden ha-

sıl olur.


Alel hunsil azim : Büyük günahlara..

Kul innel evveline vel ahirine : Evvelinden murad Fahri alem sallalahü

teâlâ aleyhi vesellemin zaman-ı seadetlerinden evvel geçenler; ahirinden murad

aleyhissalâtü vesselâmın zamanı seadetlerinden inkıraz-ı aleme kadar gelenlere

veya şu murad, bu murad, müfessirin-i izam bir çok manalar vermişlerdir.

Nüzülün : Misafire ilk ikram edilen şey. Mesela kahve ve emsali..

Mevakiun nücum : Birkaç kısımdır. Biri Kur’an-ı kerim’in parçaları ayet-i

kerimeleri, yani Levh-i mahfuz’dan parça parça ayetlerin nazil olduğu yerler. Levhi

mahfuz: Kur’an-ı azimuşşan’ın tesbit edildiği levhdir.


İnnehu le-Kur’an-ül kerim : Kur’an okunur. Okuması sehil –kolay- ma-

nası âli...


Melaike bir seviyyede halk edilmiştir. Terakki etmezler.


Kerim bir adam misafirine menziline göre ikram eder. Kur’an-ı azimüş-

şan da okuyanın istidadına göre ikram manasıyla, mezayasıyla, rümuzuyla, nükati


ile işaratı ve sairesiyle ikram eder. İman ne kadar kavi olursa Kur’an-ı azimüş-

şan’ın meanisini, mezayasını rümüzunu, işaratını okadar iyi anlar. (Meknun gizli,


mahfi.) Cebrail aleyhisselâm da Kur’an-ı azimuşşan’ın esrarını ve sairesini bil-

mez Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ona ta’lim etmedikçe...


La yemessuhu illel mutahharun :


Küdurat-ı beşeriyyetten tahir olmayanlar Kur’an-ı azimüşşana mes ede-

mezler. Hatta cildine kabına. Kur’an-ı azimuşşan’ın yalnız bulunduğu çantaya ve


imam Hanbeliye göre sandığa da mes edemezler. –El ile tutamazlar-


İmam Hanbel’e göre Kur’an-ı azimuşşan’ın konduğu çantada sikleti


Kur’an-ı azimuşşan’ın sikletinden çok olan bir şey bulunursa çantaya temas ede-

bilir.


Muhbal : Zekâtı vermeyen Cenab-ı Hak’kın hakkını ve mahlukatın hakkı-

nı- hakkını – eda etmeyen..


İnkıyad : Kalbin teslimidir.

Kul inni ehafu en asaytü rabbi : Söyle eğer rabbime isyan edersem eğer

Rabbimin emrinden çıkarsam yani ihlası terk edersem, ihlasa meyl etmez-sem.

Kulillah a’büdü : Allah celle şanühuya kul olmak, onun emrini her şeyin


fevkine tutmak.


İnzal : Birden indirmek; tenzil: yavaş yavaş indirmek.


Kur’an-ı azimuşşan’ın üç tertibi vardır. Bir tertibi ilm-i ilâhidedir. Fakat il-

mi tertib olmadığından buna tertib denilmez. İkinci tertib Levh-i mahfuzdadır.


Üçüncü tertib tertib-i nüzüldür. Kur’an-ı azimuşşan Leyle-i kadr’de ilm-i ilâhiden


Levh-i mahfuza nazil olmuştur. Her surenin Besmelesi o surenin mazmununa gö-

redir.


Alem yetmiş iki bindir. Bütün ziruh bir alemdir. Melekler bir alemdir. Cinler


bir alemdir. İşte bu suretle yetmiş iki bin alem vardır.


Mütekaddimin ve gerekse müteahhirin her ne var ise Peygamber aleyhis-

salâtü vesselâmın ümmetidir.


İlm-i kelam min haysü’z- zahir Allah celle şanühudan bahs eder.

Tasavvuf : Min haysül hakika Allah celle şanühudan bahs eder.

Yemşune alel ardı : Arzın üzerinde meşy ederler –gezerler- yaşarlar,


ömürlerini geçirirler.


Hevnen : Hevn yumuşak. Mahlukata eziyyet etmez, kimseye hiddet, şid-

det göstermez, kimseyi kırmaz.


Vellezine yübitüne lirabbihim sücceden ve kıyamen :


Bütün geceye dahil olurlar. Sacid ve kaim olarak yani akşam namazını kı-

larlar.


Vellezine yekulune Rabbena’srif anna azabe cehennem :


Allahü teâlâ’nın makbul kullarının alametlerinden biri: Derler ki (Rabbe-

naasrif anna azabe cehennem) Şu halde Cehennem azabını istilzam eden amel-

de bulunanlar makbul kullardan değildir.


Vellezine iza enfiku lem yesrifu velem yefteru : İsraf izn-i şer’iden fazla


sarf etmek.


Tetkıyr : İzn-i şer’iden noksan sarf etmek.

Yeliku isama : Büyük günahlara mülaki olur.


İz yetelakka’l mütelakkiyan : Hasenat ve seyyiatı yazan melekler birbir-

lerine mülaki oldukları vakit yani bir Adem vefat edince hayatta iken hasenat ve


seyyiatı yazmağa memur olan meleklerin vazifesi bitmiş olur. O zaman meyyitin

cenazesinde gaslinde tabutunda bulunurlar. Mezarı başından akrabası ehibbası

ayrıldıktan sonra iki melek mezarı başında kalır. Meyyit mü’min ise sevabı ona ait

olmak üzere kıyamete kadar tesbihat, tehlilat ve tenzihat ederler.

Meyyit kâfir ise mezar başında kıyamete kadar la’net ederler.


Şehid : Kendisinin iyiliğine ve fenalığına şehadet eden melek.

Hadis-i şerif

Eksiru zikre hadimillezzat meali münifi lezzetlere son veren şeyi çok


hatırlayın.


Tezekkür-i mevt : Safayı kalbe hizmet eder. Birkaç şey safayı kalbe hiz-

met eder. Tezekkür-i mevt, tilavet-i Kur’an-ı azimuşşan, zevce ile kesret-i müla-

kat. Büyüklerimiz günde laekal yirmi defa kendilerini bilfiil mezarda farz ederlerdi.


Her müslümanın hiç olmazsa günde bir defa tezekkür-i mevt etmesi lâzımdır.


Muhabbet-i ehl-i beyt mucib-i sermaye-i seadettir. Zira bu muhabbetin se-

kerat zamanında hüsn-i hatimeye çok faidesi vardır.


Her peygambere mahsus bir havz vardır. Havz-ı kevser Muhammed

aleyhissalâtü vesselâmın havz-ı mahsusu olduğu gibi diğer havzlardan da içerler.

Sonra havzı Kevsere gelirler. Havz-ı Kevserden içen kimselere diğer havzlardan

içmeğe lüzüm kalmaz.


İnsanda bir akl vardır. O akıl bilir ki Allah celle şanühudan başka bir şeyin

faidesi yoktur. Bir de nefs vardır. O Allah celle şanühunun düşmanıdır. Hadis-i kudsi

meali : Nefsini düşman bil. Çünkü nefsin bana düşmandır.


Akl bir kuvve-i derrakedir. İnsanda halk olunmuştur. İyiliği ve fenalığı ayı-

rır. İyiliği ve fenalığı Kur’an-ı azimuşşan tayin etmiştir. Yoksa akıl iyiliği ve fenalı-

ğı ayıramaz. Akıl da iki kısımdır: Akl-ı selim, akl-ı sakim. Akl-ı selim ancak pey-

gamberan-ı izam aleyhimussalâtü vesselâmda bulunur. Akl-ı selim hiç yanılmaz.


Ne yaparsa doğru yapar. Yaptığı şeylerden asla nedamet etmez. Herkesin aklı, fikri

peygamberan ala nebiyyina ve aleyhimüssalâtü vesselâmın akl ve fikrlerine ne

kadar yakın ise o kadar akl-ı selim sahibi olur.


İbadet yalnız namaz kılmaktan ibaret değildir. Allahü teâlâ celle şanühu-

nun emirlerine imtisalen yapılan her şey ibadettir. Allah celle şanühunun emrine


muhalif olarak yapılan her şey ma’siyyettir, hatta namazda olsa.


Semere-i muhabbet: itaattir. Bazı ulemaya göre muhabbet itaatten ibaret-

tir.


Asl-ı keramet: İstikamettir. Kim ki cadde-i şeriatten ayrılmadı o keramette-

dir.


Cenab-ı Hak her mü’mine imanı derecesinde muavenet eder. İmanı tak-

viyede Kur’an-ı azimuşşanın her ayeti, zahir, bahir, kat’i, sati’ bir huccettir.


Ulemanın müstenedi nakl, hükemanın müstenedi akl, evliyanın müstene-

di keşf’dir.


Hicret uzaklaşmak demektir. Kaçmak demek değildir.

Ruhban : Rehb’dendir. Rehb kaçmak demektir. Ruhban nasdan ihtilattan


kaçıyorlar.


Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: Bir kimse bir mü’minin kalbine sürür ilka


ederse, ben de onun kalbine sürur ilka ederim.


Lağv : Ne dünyaya ne de ahirete yarayan boş şeylerdir.


Asıl memalik-i islamiyye bu vücuddur, [bedendir]. Şeytan düşmandır. Hu-

dud kalbdir.


Anillağvi mu’ridun : Dünya ve ahirete yaramayan şeylerden, maksud ve


matlub olmayan şeylerden, masiva-yı ilâhiyyeden i’raz edenler..


Zevc : Bir teki çiftleştiren, binaen aleyh kadına da erkeğe de zevc derler.


Çünkü kadın erkeği çiftleştirir. Erkek kadını çiftleştirir.


Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm siz bana birkaç şeye damin olun

yani siz dilinize gözünüze ve ferclerinize damin olun ben de şu şu şeylere damin

olurum.


Ülaike yerisune’l firdevse : Firdevsi miras olarak alırlar. Cenab-ı Hak her

insan için Cennet’de bir yer ve Cehennem de de bir yer halk etmiştir. Her mü’-min

için kâfir olmak ihtimaliyle Cehennem’de bir yer hazırlanmıştır. Her kâfir için de

mü’min olmak ihtimaliyle Cennet’de de bir yer hazırlanmıştır. Binaenaleyh kâfir kâfir

olarak ölünce onun için Cennette hazırlanan yeri bir mü’min irsen alır.


Lekad halaknel insane. Biz azimüşşan olan Allah halk ettik o mü’min in-

sanı ki Adem aleyhisselâmdır.


Alem-i emr dört kısımdır :

1- Alem-i lahut;

2- Alem-i ceberut;

3- Alem-i la hala vela mela,

4- Alem-i feza la yetenahi.

Tur-i Sina : Musa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.

Tur-i Zita : İsa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.

Seyyidüttaife Cüneyd Bağdadi buyuruyor ki: Eğer arz ve semavat, Arş

ve kürsi bir mü’min-i kamilin kalbine atılırsa onu yad-ı ilâhiden meşgul etmez.

Kürre-i arzın mesahası sa’y-i beşerle –yani yürüyerek- kara kısmı yirmi


senedir. Mamur kısmı beş seneliktir. On bir kısım harabe ve çöldür. Su kısmı sek-

sen seneliktir. Bu da sabit değildir.


Marecül bahreyni yeltekıyan : Bahr-i Rum ve Bahr-i Faris yani Akdeniz’-

le Basra Körfezini yahut bahr-i melahat ile bahr-i sabahat.. Bahr-i melahat, Fahri


alem sallalahü teâlâ aleyhi ve sellemin nesl-i alisinde, sabahat İbrahim aleyhisse-

lâmın nesl-i şerifindedir.


Velehül cevaril münşeati fil bahri kela’lam : Civar gemiler, e’lam ale-min


cem’idir, alem dağ demektir.


Zül celali : İstiğnayı tam sahibi, vel ikram, fazl-ı tam sahibi, beka onun ve


ibka onun.


Senefrigu leküm eyyühessekalan : Sizin fariğ olduğunuz a’malin hesa-

bını görürüm. Size mükafat ve mücazat ederim. Meleklerimiz defter-i a’malinizi


yazmaktan fariğ olunca ben mükafat ve mücazat ederim.


Fariğ : İşten azade olan.

Sekalan : Ya kürre-i arza siklet veriyorlar. Günahları ve ısyanlarıyla. Zira


Cenab-ı Hak kürre-i arzı günahsız yaratmışdır. Yahut günahları zahir ve batınları-

na ağırlık verir. Yahud da ahirette kendilerine yüklenecek defterler günah olsun,


sevab olsun, daha bir çok şeyler vardır. Fakat bize bu kadarı kâfi.

Zahiri ni’metlere âlâi, batıni ni’metlere ni’met derler.

Verdeten : Kırmızı.


Feyevmeizin la yüs’elü an zenbihi insün vela can : Kıyamet gününde

insan ve cinne günahlarından sorulmaz. Zira kabirden kalkınca simasından belli olur

ne olduğu.


Kema tekunune temutun : Yani olduğunuz gibi ölürsünüz. Öldüğünüz gibi


dirilirsiniz mealinde hadisi-i şerif vardır.


Ve limen hafe makame Rabbihi cennetan : Bir tefsire göre Cennet iki-

dir. Biri mü’min insiye (mü’min olan insanlara) diğeri mü’min cinniye (cinden olan


mü’minlere); diğer bir tefsire göre cennetin biri i’tikada, biri amele, biri taatin fiiline,

biri ma’siyetin terkine, biri fazl-i ilâhiden.


Zevata : Sahib,

Efnan : nev’ nev’.

Zevata efnan : Nev’ nev’ sahibi. Eşkal, esnaf.

Cenab-ı Hak celle celalüh kürre-i arzı gayet narin ufak zerrelerden halk

etmiştir. Yedi zerre bir sürü sinek kanadının yedi kısmından biridir. Her zerrede bir

kuvve-i cazibe, bir kuvve-i dafia, evsaf-i mütadadde ve muhalife halk etmiştir. Her


zerrede hasen ve kabih (güzel ve çirkin), seha ve hisset (cömertlik ve cimrilik), şe-

caat ve hiyanet halk etmiştir.


İnsanın vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Vakar zatın değil sıfatîdir. Bir

alim ilmin vakarını, bir memur memuriyetin vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Kibr

başka, vakar başkadır.


İman necat için –kurtuluş için- kâfidir. Fakat derecat-ı kurb-i ilâhi için kâfi

değildir. Kurb, ihata, sereyan, maiyyet, maiyyet-i ilâhiyye. Mechulül keyfiyyedir. Yani

sübutü mütehakkik keyfiyeti mechuldür. Demek Cenab-ı Hak’kın mahlukatıy-la bir

nev’ kurbu, ihatası, sereyanı ve maiyyeti vardır. Fakat bizim bildiğimiz kurb, ihata,

sereyan, maiyyet değildir.


Velayet demek, dostluk demektir. Velayet dereceleri birkaç nev’dir. Vela-

yet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’la, velayet yolları bunlardır. Velayet-i


İseviyye, velayet-i Museviyye, velayet-i İbrahimiyye, velayet-i Ahmediyye, velayet-i

Muhammed sallalahü teâlâ aleyhi vesellem. Bu yollardan herhangi birinde terakki

eden veli sırasıyla velayet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’laya vasıl olur.


Neddahetan : Feveran edenler. Fihinne hayratün hisan: Hayrat, Cenne-

teki huriler.


Hurufat-ı mukattaat-ı Kur’aniyye : Alettahkik muhib olan Celle Şanühu

ile mahbub olan Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem arasındaki esrar-ı

muhabbet ve mahbubiyyete aid rümuz ve işarettir.


Rahman : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i dünyeviyyeye aittir.

Rahim : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i uhreviyyeye aittir.

Tefsir bir nurdur. Zat-ı İlâhi tarafından ifaza edilir.

Peygamber Aleyhissalâtü vesselâmın üç nuru var idi:

Biri nur-i nübüvvet ve risalet idi. Bu nur daima kendisi ile beraber idi.


Ehadis-i şerife bu nur ile mülebbes idi.


İkincisi : Ondan başka bir nur ile nurlanırdı. O zaman lisan-ı seadetten


sadır olan kelam hadis-i kudsi idi.


Üçüncüsü : Üçüncü nur ile nurlandığı zaman Cebrail aleyhisselâm nazil


olur, Kur’an-ı azimuşşanı tebliğ eder idi.


El-İstikametü hayrün min elfi kerametin. İstikamet bin kerametten hayırlı-

dır. İstikamet, cadde-i şeriattır. Şeriat Kur’an-ı kerim’dir.


Beni beşerde mürtekiz –daima var olan- olan iki hisset vardır. Biri hisset-i

tab’ ve buhl, diğeri de halka merhametsizlik. Zekâtı veren bu iki pislikten kurtulur.

Her şehrin her mahallin zenginlerinin zekâtı o yerlerin fakirlerini doyurur. Zira Celle

şanühu her yerin zenginlerini ve fakirlerini bilir.


İnsanda bir kalb vardır ve bir de nefs. Kalb mü’mindir, nefs kâfirdir. Yular


da nefsin elindedir. Her ne ki insanı Allahü teâlânın emrinden uzaklaştırsa şey-

tandır.


Bir insan ulumül evvelin ve ahirine malik olsa, sekeratta hepsi zail olur.


Yalnız ilm-i billah kalır.


Cünüb ve abdestsizlik mani-i huzur-i İlâhidir.

Sultan Hamid kaddesallahü teâlâ uykudan uyandığı vakit abdestsiz yere


basmamak ve abdestsiz olmamak için yakında bulundurduğu bir kiremidden te-

yemmüm eder, ondan sonra yatağından iner, abdest almağa gidermiş.


Allahü nûru’s- semavat vel erd. Nur münevvir manasınadır. Nur da üç


nev’idir. Biri gözle gördüğümüz umur-i dünyeviyye ve umur-i uhreviyyemizi görü-

rüz. Biri semavatı melaike-i kiramla tenvir etmiştir. Arzı da enbiya-yı izamla ve en-

biyanın peyrevleri –tabileri- olan evliya-yı kiramla tenvir etmiştir. Nurun bir manası


da müdebbirdir. Allah celle şanühu semavat ve arzın umurunu tedbir eder. Bir


manası da muciddir. Allahü teâlâ mucid-i alemdir -alemi meydana getirmiştir-. Al-

lahü teâlâ bu aleme vücudundan ifada eder. Külliyatı, cüz’iyyatı, havatır ve beva-

tını..


Ümmî : Okumadan, yazmadan ta’lim ve teallümsüz ulum-ül evvelin ve

ahirini bilmektir. Hakikatte ümmi: Ümmül kitaba mensub, ilmi ümmül kitabdan alan

veya levh-i mahfuzdur.


Fî büyûtin : Beytten murad camilerdir.


Ezzenallahü terfau : Allah celle şanühu izin verdi, yani emretti, yüksek-

liklerine, dıvarların yüksek yapılmasına izin verdi.


Yüzkeru fiha ismuhu : İsmi camilerde zikr edilir. Zikirden murad namaz-

dır. Zira namaz camiu cemi-i ibadattır. Yahud camileri vücuda teşbih etmiştir. Ca-

milerde kandiller yandığı gibi -kalbler de zikr-i ilâhi ile meşguldür. Yahud mescidle-

ri aleme teşbih etmiştir- kandilleri de camilere...


Ricalün la tülhihim ticaratün vela beyun an zikrillah : Onları meşgul

etmez. İşgal etmez. Vazgeçirmez. Ticaretleri ne ticaret-i suriyye (Bildiğimiz ticaret


yapmaktan) ne de ticaret-i maneviyye (kesb-i ilm-i din) Cenab-ı Hak’kı kalben zikr-

etmekden, anmaktan.


Yehafune : Havf ederler korkarlar. Bu havf havf-i tazimdir.


Leyeczihümullahü ahsene ma amelu : Ahsenü amel namazdır. Amelle-

rin en güzeli namazdır. Yani Cenab-ı Hak bunların her ameline namaz –salât- se-

vabı verir.


Elem tera : Müşahede eder gibi bilmez misin ki, hitab Peygamber aley-

hissalâtü vesselâmadır, fakat herkese şamildir. Yani her görmeğe müsteid olan, her


görebilen, bilmez mi? Müşahede eder gibi görmez mi?


Vallahü yehdi men yeşau : Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı


hidayet ihdar eder.


Eksemu billah : Allahü teâlâ’ya kasem ettiler.

Cehde imanihim : yeminlerin en büyüğüyle..

Leyse aleykum cünahun : Size ziyan yoktur.

Tehiyyeten min indillah : Allahü teâlâ’dan gelen hediyyedir.


İnnemal mü’minune ellezine amenu billahi ve rasulihi : Allah celle şa-

nühuya ve resulüne kemal imanla iman ettiler.


Hadis-i şerif (Tezahemü’l eyadi alettaami bereketün) Sofrada ellerin ço-

ğalması bereketi arttırır.


Ebu Bekr-is-Sıddık radıyAllahü teâlâ anhın ilk hutbesi : Ey nas! Sizin


en iyiniz olmadığım halde sizin başınıza geçmiş bulunuyorum. Vazifemi yollu yo-

lunda ifa edersem bana yardım ediniz. Yanılırsam bana doğru yolu gösteriniz.


Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizdeki zayıf hakkını alıncaya kadar be-

nim nazarımda kuvvetlidir. İçinizdeki kuvvetli kendisinden başkasının hakkını alın-

caya kadar zayıftır. Bir millet Allah yolunda cihaddan fariğ olursa o millet zillete


düçar olur. Bir millette fenalık revaç bulursa, o milletin hepsi belaya uğrar. Ben Al-

laha ve peygambere itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Ben Allaha ve peygam-

bere isyan edersem sizin de bana itaatiniz lâzım gelmez. Haydi namazınıza! Ce-

nab-ı Hak cümlemizi rahmetine lâyık eylesin.


Zerre kadar gurur, yani kibir, mahremiyle otuz defa zinadan fenadır.

Mahrem : Kendisiyle nikahı caiz olmayan kadınlar

Riba (faiz) yiyenin on cezası vardır:

1- Haşre düşe kalka gider

2- Küfre yakın ise uzun müddet Cehennemde kalır


3- Malı mahk, mahv eder –hiç malı yokmuş gibi olur-

4- Kalbinde zerre kadar muhabbet-i ilâhiyye olmaz.


5- Cenab-ı Hak ona muhabbet etmez.

6- Cenab-ı Hak her kulunu bir suretle sevdiği halde riba yiyeni sevmez.

7- Allahü teâlâ ile Peygamberine ilan-ı harb etmiş olur. Ribanın yetmiş bab

ma’siyeti vardır. (Bab, kapı manasına) En ednası –aşağısı- validesi ile zina etmiş

gibidir. Riba yiyenlerin hali günah-ı kebair ehlinin cümlesinin halinden fenadır.

İşanın kuddise sirruh riba mevzuu hakkındaki takrir-i âlileri şöyledir:

Zamanımızda aramızda şöhret bulmuş ve vukuu çok olan riba dördüncü

ribadır. Buna riba-i nesie denir. Nesie, veresiye [yani ödünc vermek] demektir.

Riba’l fadl : Peşin olan fazlaya derler. Şafiide Riba-i fadlın, riba olmak için

nakd olması şarttır. Nakd altın ve gümüştür. Binaaenaleyh Şafiide riba’l fadl altun

ve gümüşden maada olan malda mevzuu bahs değildir.


Riba-i Nesie : Zamanı cahiliyyette de bi’set-i risaletten evvel cari olan ri-

ba idi. Ayet-i kerime bunun hurmet-i şedidesine dair nazil oldu. Zaman-ı cahiliyet-

te olan muamelenin tafsili şöyledir.


Zaman-ı cahiliyyette birisi malını gayrisine verir idi. Ve bir müddet tayin

ederdi. Ve her ayda medyundan –borçludan bir miktar almağı şart ederdi. Re’sül

mal haliyle yani temamıyla baki kaldığı halde müddet hulul edince mal sahibi ol


re’sümalini ister. Eğer borçlu müddetin hululünde -hitamında- re’sümalin tediyesin-

de –ödemesinde- aciz olunca mal sahibi müddeti tecdid ve fazlasının [yani faiz]


miktarını tezyid eder -artırır- idi.


Riba’l fadl dahi böylecesine bir mikdar parayı, o mikdardan fazlasına ve-

rir, ya hazır olarak, veyahud veresiye olarak. Hazır ise ziyadesini ivazsız alır- ivaz


bir şeye bedel olmaksızın- Bu izrardır -ziyana sokmak-. Müslümanın malının hür-

meti kanın hürmeti gibidir. Veresiyede ziyade bir menfeat-i mevhume mukabele-

sinde olur.


Mevhume: Asılsız zan, yerinde olmayan düşünce Miktar-ı zaid ile menfe-

at-i mevhume iktitafı -zorla alınması- en azim bir zarar add olunur.


Zamanımızdaki banka muameleleri, altun ve gümüş teatisi -verişmesi- ve


hususiyle mal-i müslimin dahi olmadığından ve akd-i şer’i cari olmadığından riba-

da yukarıda yazdığım vechile [Şafiide] ancak altun ve gümüş paralarda tasavvur


edildiğinden sarahaten – Açık olarak- riba değildir diyemem. Zira bu da maldır.


Kağıd paralar akçe karşılığı senedlerdir. Bunun için Şafiide faiz olmakta-

dır. Riba da diyemem zira ribanın şartları mefkuddur (Yoktur). Takva malumdur.


Fetva dahi malum oldu. Havl ve imkan dairesinde tevakki lâzımdır. –Havl- kudret

manasına- Ancak kurtulmak kabil olmadığı takdirde fetva dahi budur. Diğer hileler


bu zamanda mevzubahs olamaz. Zira arada parada muayyen nakdeyn, yani mu-

ayyen para altun ve gümüş yoktur.


İmam Ebu Hanife’ye göre darulharbde bir müslümanın bir gayri Müslim-

den rızası ile aldığı fazla para riba olmaz. Bir memlekette kâfir bir kadı yani hakim


tayin edilmiş olsa ol memleket darulharb olur- Dört sahife sonraki sahifeye müra-

caat- Yani ahkam-ı şer’iyyenin cari olmadığı –yapılmadığı- mahaller darulharb add


edilebiliyor. [Hanefi mezhebindeki faiz için (Seadet-i ebediyye) kitabına müracaat

buyurula.]


Riya : Cenab-ı Hak’dan başka bir şeye ehemmiyet vermektir.

Kur’an-ı azimuşşan üç mertebe ulumu haizdir: Mebde’, vüsta, mead.


Mebde, buluğa kadardır. Vüsta: buluğdan ölüme kadardır. Mead ölümden sonrası-

dır.


Resulün imanı : İman-ı tebliği, iman-ı tahmili, iman-ı vüsuli ve iman-i hu-

sulidir.


Leyle-i Mi’racda Cenab-i Hak celle şanühu Fahri alem sallalahü aleyhi ve

selleme üç ihsanda bulunmuştur: Birisi beş vakt namaz, İkincisi sure-i Bakara’nın

son üç ayeti, üçüncüsü mü’minlerin günahlarını avf etmek..


Alamet-i nifak üçtür : Kizb –yalan söylemek-, va’de hulf –verdiği sözü


yapmamak-, emanete hıyanet.


Levh-i mahfuz, vücud-i zuhuridir, vücud-i zihni, vücud-i ilmi ve vücud-i ha-

yali...


Cenab-ı Hak rahmetini izhar etmek için mahlukatını yarattı. Kahrını ibraz

ve ezhar için de ma’dum ediyor –yok ediyor-. İzhar-ı serair, teklifat içindir. Neş’e-i

uhrada mahlukatı tekrar vücuda getiriyor.


İsran : Tevbesi makbul olmayan günahlar..

Vela tuhammil : Günah haml etme. Vela tuhammil; riyazat-ı şakka tahmil


etme.


Va’fü anna : Fazlın ile mahv et.

Vağfirlena : Setr et.

Verhamna : Çok geniş olan rahmetinle bize merhamet et.

Ente Mevlana : Sen mütevelli-i umurumuz olunca bize nusret et. Fahri


alem aleyhissalâtü vesselâm; Bu iki ayeti kerime cennetten kenz –hazine- dir bu-

yurmuşlar.


Karz-ı hasen : Minnet bulaşmadan, ezadan, sum’adan, riyadan ari olarak


ve emr-i ilâhiye imtisalen yani rıza-i ilâhiyi taleb etmek için verilen borçdur.

Miskin : İdaresinin ancak onda sekizini temin eden şer’an miskindir.

Akl-ı meaş : Umur-i dünyeviyyeyi idare eden akıldır.


Akl-ı mead: Umur-i ahireti idare eden akıldır. Cenab-ı Hak umur-i dün-

yeviyyeyi tekeffül etmiştir. Umur-i uhreviyyeyi teklif ve tevfiz etmiştir.


Cenab-ı Hak mahlukatı halk etmeden iki bin sene evvel kendi yediyle

yazmıştır (yed-i kudretiyle) Bu iki ayet-i kerimeyi yatsı namazından sonra okuyan

teheccüd namazından hasıl olan ecre nail olur.


İsraf: Hadden tecavüzdür.

Aleyhissalâtü vesselâm buyurmuşlarki; İnsanların en hasisi ismimi işitir de


salavat getirmeyendir.


Cenab-ı Hak mahlukatı halk etdi ki kemaline delalet etmek için mahlukatı


yok eder kudret-i galibesini göstermek için.

Ücret şahsadır, vakf şahsa değildir.


İmam A’zam radıyallahü anhın içtihadına göre kâfirlerin kablel buluğ ve-

fat eden evladları cennete dahil olur. Fakat cennet nimetlerinden mütene’im ol-

mazlar. Zira iman etmedikleri için imanın semeresi olan cennet nimetlerini müte-

ne’im olmazlar.


Şeytan : İnsanı Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzaklaştıran şeydir.

Gûl : Yabanda ve evlerde sakin olan şeytandır.

Hadis-i şerif : Din-ül mer’i dinü celisihi: Kişinin dini arkadaşının gibi olur.

İlim üç kısımdır :

1- Ulum-i kesbiyye,

2- Ulum-i vehbiyye,

3- Ulum-i ledünniyye..

İlham : Kalbe ilkadır.

İz’an : İman-i kalbidir sabittir.

Niyet : Umur-i kalbiyyedendir. Kalbden inbias eder. Kalbden doğar.


İmam Şafii’ye göre niyette mukarenet hakikaten lâzımdır. Arşın -Arş-ı ilâ-

hinin–, Cennetin ve kalb-i arifin tulu ve arzı ölçüye gelmez.


Nübüvvet halka teveccühün devamından ibarettir. Nebi sıfat-ı fi’lidir. Ha-

ber verici demektir.


Velayet : Hakka teveccühün devamından ibarettir.


Hidayet : Muhammed aleyhissalâtü ves selâmı tanımaktır (Vallahü yeh-

di men yeşaü ) Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı hidayeti ihzar eder.


Rabbani : Kendilerini Cenab-ı Hak’kın yolunda kullananlar. Mü’min-i


muhlis enbiyaya mütabaatle Rabbe mensubdur.


Hükm : Kalbin tasdikidir.

Her gün iki melek sabah vaktinde bu duayı yapar.

Allahümme a’ti münfikan halefen ve mümsikan telefen.

Manası : Ya rabbi rıza-i ilâhi için infak edenlere yenisini ihsan et. Ve

hasislerin de malını telef et. Duanın birinci kısmı zekât verenlere, ikinci kısmı ise

zekât vermiyenler içindir.


Esbab üçdür : Esbab-ı karibe-i mütehakkıka, esbab-ı meşkuke-i müte-

vassıta, esbab-ı baide-i mütevehhime.


İktisad : İ’tidal demektir. Lüzumu kadar sarf etmektir. Din-i islamın her


mes’elesi hal-i iktisaddadır.


Kırane : Geniş olan varlık derler.

Takva : Şeriatten harice çıkmamaktır.

Ümmü’l kitab : Kur’an-ı azimüşşan’dır. Kitab ilm-i ilâhi, kaza-i ilâhidir.


Kırane geniş olan varlıkdır denilmiştir. Misali küçük bir ayna münasib bir yere bı-

rakılsa sema ve yıldızlar içerisinde görünür.


İlk evvel Şam’da inşa inşa edilen hanegah hakkında söylenmiştir:

Hayru darin halle fîhâ hayru erbâb-id diyâr

Ve kadîmen veffekallah-ül hiyâre bil hiyâr.

Evlerin en hayırlısıdır ki onda evlerin erbabının en hayırlıları konmuştur.


Çok evvelden Hak sübhanehu ve teâlâ’nın adetidir ki insanları iyi insanlar ile mu-

vakkak eder – Çalıştırdığı şeye nâil eder.


Meali hadisi şerif : Cenab-ı Hak rûz-i mahşerde Fatıma radıyallahü an-

ha sırat köprüsünden geçerken ehl-i mahşere gözlerini veya başlarını kapamala-

rını emr eder.


Mebdeini, menşeini ve mürebbisini bilmeyen tarik Hakdan udûl etmiş olur,


sapmış olur.


Arif-i billahın a’lay-i makamı makam-ı şükrdür.

Aleyhissalâtü vesselâmın ilmi başlıca iki kısımdır.

1- İlm-i zahiri,


2- İlm-i batını. İlm-i zahiri ikidir. Arzi, semavi. İlm-i arzi; yüz yirmi dörtdür. İlm-

i semavi yirmidir. İlm-i batın yirmi dokuzdur. Her insan cinsinden inanır. Nurdan


olanlar nurdan inanırlar. Habis olanlar habasetten inanırlar.


Cahil : Cahildir (bilmez, habersiz). Cehl bela itibariyle onlara kâfidir.

Zalim : Mukteza-yı akl ve muktezay-ı nakl haricinde hareket edendir.

Ümmet : Tabi olan cemaattir. Üç kişiye de, bir şahsa da ümmet denir.

Cenab-ı Hak, hain olanları maksada îsal etmez.

İnsanı measi (günah)’dan üç şey men eder. Şer’, akl, edeb.


Aleyhissalâtü vesselâm, elsine-i beşerin –insanların konuştuğu lisan-

hepsini bilirler.


Ahirette hayat-ı hakiki ve ona müteferri’ lezzat-ı maneviyye vardır.

Müteferri’ : Asıldan hasıl olan Leimler asla kerimleri sevmez.

Leim : alçak demektir

Riba- Faiz mevzuunda : Riba, rübüv yükseklik manasınadır.

Akl, mir’at-ı dünyadır. Onunla umur-i dünyeviyye görülür. (Mir’at : ayna).

İman, mir(at-ı ahirettir. Onunla umur-i ahiret nazar edilir.

Hazain-i ilâhiyye, muradat ve makdurat-i ilâhiyyedir.

İnsan neyin münkiri ise onun ni’metinden mahrumdur. Allahü teâlâ’nın


münkiri olan Allah’ın rahmetinden mahrumdur. Peygamberin münkiri olan şefaa-

tinden mahrum olur. Kur’an’ın münkiri olan Kur’an’ın mezayasından mahrumdur.


Aşk : Sevmekde lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmektir.

Muhabbet : Sevmekte lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmemektir.


Cenab-ı Hak hakkında aşk kullanılmaz. Zira Cenab-ı Hak ne kadar sevi-

lirse sevilsin hadden tecavüz etmek mümkün değildir.


Alem-i lahut ; matla-i şems-i Zat-i ilâhidir. Orada uful yoktur.

Sidretül münteha : Ağaç şeklinde bir mahluk-i ilâhidir. Kökleri âlem-i halkı,

dalları alem-i emri setr etmiştir. Keennehu (Sanki) bütün mahlukatı ihata et-miştir.


Mukteza-yı iman, tevkir-i dindir. (Dine ta’zim ve ihtiramdır).

Kitab-i şeriat, tehzib-i zahir ve tehzib-i batın yollarını göstermek içindir.

(Tehzib ; Fazlalığı izale ile ıslah edib temizlemek) Aleyhissalâtü vesse-lâm

abdest bozulmak yolundan, bizi ma’rifetullaha îsal edecek yolu göstermiştir.


Cüneyd Bağdadi ; Bizim bu yolumuzu tasdik eden, inanan, vilayet-i sug-

ra ile velidir.


Sure-i Fatiha, birden ve iki def’a nazil olmuştur. Bir defa mahallinde ve bir


defa da kıblenin tahvilinde...


Ramazan-ı şerifte iftarda: Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftar-

tü ve aleyke tevekkeltü zehebe’z zamâü vebtelleti’l urûk ve sebete’l ecru in-

şâallahü teâlâ. Neveytü savme gadin en edae farda ramazani hazihissene...


Nuh aleyhisselâm enbiya-i ulül azmin beşincisidir. Ebül beşer-i sanidir.


Nuh aleyhisselâm bütün aleme, bütün insanlara peygamber idi.

Vücud üçtür. İlm-i ilâhide, levh-i mahfuzda, muzahirde.

İyilik : İman ve imanın tevabiidir.

Fenalık : Küfr ve küfrün tevabiidir.

Alem-i teayyünat dünyadır.

Sıfat-ı ilâhiyye yedidir. Bu hikmete mebni Fatiha da yedi ayettir.

Lisanla ikrar alamet-i imandır. Kalble tasdik rükn-i imandır.


Kur’an-ı kerim mâide-i ilâhiyyedir. Herkes isti’dad-ı zahiri ve isti’dad-ı ba-

tınısi nisbetinde hisse alır.


Elif lam mim sad : Buradaki elif insan-ı kamile, lam liyakata, mim müey-

yed min indillaha delalet eder.


Kur’an-ı kerime ta’zim başa koymakla değil, inanmakla olur.

Lezaiz-i ruhaniye : Müşahedat-ı tecelliyat-ı cemaliyyedir.


Vildan : A’mal-i salihadan televvün etmiş şeyler.


Melekut : Arşın haricidir. Mülk-i arşın muhteviyyatı ruhaniyat daima cismaniyyata müstevlidir.


Hâde yehûdü hûden. Hûden hidayete getirici.

Mele’ : Cemaat, cemaatin doldurduğu yer.

Recfe : Sayha-i hâile, mühlik sayha.


Meracülbahreyn : Sabahat ve melahat, berzah: Zat-ı peygamberi aley-

hissalâtü vesselâm.


Kalb : Menat-ı imandır. Menat-ı irfandır. Menat-ı tekliftir, menat-ı muhab-

bettir.


Kur’an-ı kerim : Ümmühat-ı hayrattır.

Fahreddin-i Razi’ye allame-i mutlak derler.


Vensitû : Sükut ediniz. Hayfte, haif olarak. Enfal, neflin cem’idir, nefl faz-

la demektir. Vecilet: titrer, korkar, telaş eder.


İz’an, sure sure tasdik etmektir.

Meşverette re’yini gizlemek hiyanettir.

Ha mim : Ya hami-i din-i mübin veyahud hamil-i vahy-i ilâhi, evsaf-ı ilâhiyi


hamil.


Sure-i Tevbe : Sure itibariyle son nazil olan suredir.

Hadis-i şerif :

Men senne sünneten haseneten felehu ecruha ve ecru men amile

biha. Bir kimse güzel bir çığır açarsa bundan dolayı ona sevab verilir. Ve kim de o

işi işlerse onun da sevabı ona verilir.


Takdir-i ilâhinin nüfuzu tedbiratı iktiza ediyor. Tedbir takdirin muktezatın-

dandır.


Fi sebilillah : Allah celle şanühunun yolunda.

İmam Malik radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde sahibinin iznini almadan


bir tarladan teyemmüm almak caiz değildir.


Sadaka-i fıtr, hicret senesinin ikincisinde emr olundu.

El-Kâfiru ve kâtilihu la yectemiani finnar : Kâfir ve katili ateşde ictima


etmezler, birleşmezler.


Sefih: İmam Şafii’ye göre umur-ı dünyeviyyeyi ve uhreviyyeyi tedvir et-

meyen, İmam A’zam’a göre yalnız umur-ı dünyeviyyesini idare edendir.


Minnet : Ta’dad-ı nimetdir. İhlas ibadetin ruhudur.

Ruhsuz cesed defnden başka bir şeye yaramaz.

Amelde ihlas ne kadar fazla olursa, Cenab-ı Hak’kın ihsanı da o kadar


fazla olur.


Halis kümmeldir : Masivadan kat’ı muhabbet edenlerdir.

Takva bir kaide-i muhkeme, bir rükn-i şediddir.

Şer’i şerif-i peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi ve sellem, ihlasa alettir.

Ma’ruf : Aklan ve şer’an ve edeben müstahsen olan şey.

Münker : Aklen ve şer’an ve edeben kabih olan ve şer’in redd ettiği şey.

Vel-Hafizune lihududillah : Allah celle celalühün çizdiği şeriat dairesini


muhafaza edenler.


İbni Abbas radıyallahü teâlâ anh buyurdular ki: Cenab-ı Hak Adem aley-

hisselâmı Cennetten indirdiği zaman bereket-i semadan beş şey de indirdi. Örs,


kerpeten, eğe, çekiç, iğne.


Hadis-i kudsiler de bir nev’ vahydir. Fakat zayıf bir vahydir. Yani vahyin


yarısıdır. Vahy olanı manadır. Elfaz aleyhissalâtü vesselâma aittir.


İman : Ma’rifetün bil kalbi ve ikrarun billisan ve amelün bilerkan’dır.

Hadis-i şerif : Rabbi zidni fîke tehayyüren.

Manası : Ya rabbi seni anlamaklığımı artır.

Kale İmam Ali radıyallahü anh: haddeseni Ebi Muse’l Kazım an ebihi

Ca’fer es-Sadık, an ebihi Muhammed el-Bakır, an ebihi Zeynelabidin an ebihi

Hüseyn an ebihi Ali bin Ebi Talib radıyallahü anh. Kale haddeseni habibi ve

kurretü ayni resulullah sallAllahü teâlâ aleyhi vesellem kale haddeseni

Cibrailü kale: Semi’tü Rabbelizzetü (yekulü) La ilâhe illalah hısni men kale

dehale hısni ve men dehale hısni emine min azabi.

Tevbe-i nasuh : Nasihat verici tevbe.

Lekad taballahü : Tahkikan Allah celle celalüh tevbeye muvaffak kıldı.

Hadis-i şerif : İza fesedet edyanünnasi fesedet erzakuhum.

Harb sahasından firar eden, yetmiş müslümanı kendi eliyle katl etmiş gibi


günahkar olur.


Şehid olan bir adam akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder.

Hadis i şerif : Men teallame remye sümme nesiye feleyse minna.

Kıyamette üç göz ağlamaz:

1- Muharebe zamanında bir saat nöbet bekleyen.

2- Gözlerini muharremattan hıfz eden.

3- Geceleri halvethanesinde haşyet-i ilâhiyyeden ağlayan.

İbadet: Kur’an-ı kerim’le amel etmektir. İhlas: Ruhdur.

Ayat-ı tekviniyye : Her şeyden ibret almaktır.


İkame-i salât : İdame-i meyl-i ilâhi, Cemi-i halalatttan Allahü teâlâ’ya rü-

cu etmektir.


Kur’an-ı kerim’le amel olunursa din haydir. Kur’an-ı kerim’le amel olun-

mazsa din meyyitdir.


Hudud-i mevdua-i ilâhiye : Allah celle şanühuya hiçbir şeyi benzetme-

mek ve hiçbir şeyi Cenab-ı Hak’ka benzetmemek.


İftira : Bir kelamın –bir sözün- hakikate mugayir söylenmesidir.

Kitabi- mübin : Üç şeyle tefsir edilmiştir.

1- İlm-i ilâhi,

2- levh-i mahfuz,

3- Kur’an-ı kerim.

Ve Şeyh Muhyiddin kuddise sirruha göre bir de a’yan-ı sabite.

İman nedir? Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın Cenab-ı Hak celle

celalüh tarafından getirdiği bilcümle ahkamın doğru olmasına i’tikad etmektir.


Nuh aleyhisselâma iman eden üç oğlu ile seksen insandır ki bunlara Es-

hab-ı sefine derler. Bu seksen kişi bila veled –çocuksuz- olarak vefat ettiler. Ancak


Nuh aleyhisselâmın üç oğlu hayatta kaldı. Bütün insanlar bunlardan türedi.


Ef’al-i ibadın kaffesi Zat-ı celle şanühuya müsteniddir.

İnde zikril evliya tenzilürrahme hadis-i şerif.

Kibir : Kendisini kalbinde büyük bilmektir.

İmam-i Şafii radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde nikahda şahid, izn-i veli


ve nikah ve tezvic kelimesini kullanmak şarttır. Hanefi mezhebinde şahid şarttır. İzn-

i veli şart değildir. İmam Malik radıyallahü anh mezhebinde nikahda şahid ve izn-i


veli şart değildir. Yalnız şüyu –duyulması- şarttır.


La havle : Maasiden taate tahavvül, vela kuvvete: measiden ictinab

etmek iktidarım yoktur. İlla ancak, billah Hak Sübhanehu ve teâlânın verdiği havl ve

kuvvet ile...


Nevmül ulemai ibadetün, hadisi şerif.

Arş-ı ilâhi: Satvet ve saltanat-ı ilâhiyyeden ibarettir.

Allahü teâlânın emrine muhalefet –karşı koyma- ateşten ibarettir.

Kemalat çok yüksektir. Kemalatı avam göremez.

Din-i İslam sohbetten ibarettir. Sohbet, muhabbeti intac eder.

Gadab : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmakla beraber azaba ya-kın


olmaktır.


La’net : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmaktır.

Sebil : İnsanı behimiyyetten melekiyyete ve daha ileri götüren yoldur.

İnsanın himmeti ne ise, kıymeti de odur.

Muhlis : Dinini, dünyasına, yani evamiri nevahiye tercih edendir.

Edeb : Cenabı Hakkın gönderdiği Peygamberin sallallahü teâlâ aleyhi


vesellemin ahlakıyla mütehallik olmaktır.


İnne lillahi tis’atün ve tis’îne ismen men ahsaha dehalel cennete,


hadisi şerif.


Zühd : Yememek ve içmemek değildir. Zühd haramdan ictinabdır.

Vera’ : Şübhelerden ictinabdır.

Cenab-ı Hak Adem aleyhisselâma bütün esmayı bildirdi. Muhammed


aleyhisselâma bütün müsammayı bildirdi.


İnsan odur ki, fenalığa karşı iyilik etmiş olsun.

İnsanın en büyük kerameti tehzib-i ahlaktır.

Halim : Ahz-i intikam etmeye (intikam almaya) muktedir olmakla beraber


etmeyendir.


Bir kimse kendisini vicdanen ali bilse safildir –alçaktır-. Kendisini vicda-nen


safil bilse, alidir.


Amelsize mağfiret mümkündür. İmansıza mağfiret mümkün değildir.

Edeb: Her şeyin re’si –başıdır. Her şeyin reisidir.


Ecrün azim : Taat ve ibadete müteferri’ olmayan ecir. Makam-ı rıza-i ilâ-

hidir.


Men tereke sünneti lem yenel şefaati. Hadis-i şerif.


Manayı münifi : Benim sünnetimi (şeriat manasınadır) terk eden şefaati-

me nail olmaz.


Riya ; Halis ligayrillahdır. Yani sırf insanlar için yapılır. Kimse olmazsa


yapılmaz.


Meşa : Meşa iman, Kur’an. Kur’an, hayat-ı alemdir. Hayat-ı mahlukattır.

Zahid : Halis Allah celle şanühuya müteveccih olan.

Arif : Kalbi, sırrı Allah celle şanühudan maada her şeyden münezzehdir.

Onun nazarında dünya ve ahiret mütehakkardır. Allah celle şanühudan


başkasıyla meşgul olmayandır..


Dünyada rızk kapısının açılmasında iman ve küfre tealluk yoktur. Belki de


mücerred meşiyyetullahdır


Zalime karşı gâfir, mazluma karşı gafûr, zallama karşı gaffârdır.


Gâfir : Af ve merhamet edici. Gafûr günahları af ve setr edici. Gaffâr kul-

larının kabahat ve günahlarını af eden Hallak-ı alem celle celalüh.


Elif lam mim : Ey insan-ı kamil! Ey insan-ı elyak! Tarik-i vahy ve tarik-i il-

hamla sana bu kitabı inzal ettim.


Müfessir diyor ki: Ey insan! sen vüs’at-i ilmiyyen ve vüs’at-i fikriyyen, vüs’at-

i batıniyyen ve kâbiliyyetin nisbetinde tedebbür ve tefekkür et.


Tedebbür : Düşünerek hareket etmek,

Tefekkür : Düşünmek

En iyi ibadet, en iyi taat, iyi insanlar ile sohbet etmektir.

Fisebilillah : Allahü teâlâ’nın dininin takviyesi yolunda.

Rızkın vüs’atine sebeb veren şey namazdır.

Ruhun rızkı ilm ve irfan-ı rabbanidir. Zat ve sıfat-ı ilâhiyyeye ait ulum ve


irfandır.


Allahü teâlâ celle celalüh birisini severse havaic-i ibadı ona havale eder.

Mevcudat

Mevcudat : Vacib-ul vücud, mümteniul vücud ve mümkinül vücud olmak


üzere üçdür. Vücub: Ademi farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir. Yani hadd-i za-

tında var olmak lâzımdır. Hakikati tasavvur ve farz olunsa var olması lâzımdır.


İmtina’ : Vücudu farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir, yani hadd-i za-

tında yoktur. Hakikati tasavvur ve farz olunsa yok olmasını icab eder.


Mümkin : Vücudu ve ademi müsavi olandır. Ne vücudunda ne ademinde


bir muhal lâzım gelmez. Hakikati tasavvur olunsa vücudu iktaza etmez. Ademi da-

hi iktiza etmez.


Fena adamlara iyilik etmek, iyi adamlara fenalık etmektir.


Eserden müessire istidlal, avamın imanıdır. Müessirden esere istidlal eh-

lüllahın imanıdır.


Gına : Zenginlik, müstelzim-i isyandır. –İsyana sebeb olur-.

Tedabir : Tekadirin –takdirlerin-muktezasındandır.


Tecdid-i iman : Her akşam yatarken tecdid-i iman sünnettir. Manasını

mülahaza etmekle Eşhedü en la ihahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden

abdühü ve resulühü demelidir.


Eşhedü : Ben bilirim müşahade eder görür gibi bilirim.

En la : Yoktur,

İlâhe : Tapınacak, ibadet edilecek bir şey.

İlla : Ki vardır,

Allah : Bir şeye benzemeyen ve bir şeye benzetilemeyen zattan maada.

Ve eşhedü enne : Ben bilirim, görür gibi muhakkak bilirim.

Muhammeden : Muhammed ismiyle mevsum, Mekke-i Mükerreme’de


doğan ve Medine-i Münevvere’de medfun olan zat,

Abduhu : Allahü teâlâ’nın kuludur,

Ve Resuluhu: Allahü teâlâ’nın kullarına gönderdiği elçidir.


Kütüb-i İslamiyye’de evsafı zikredildiği gibi, öylece inandım ve tasdik ede-

rim ve severim ve bir mansaba lâyık görürüm.


Teberretü an külli dinin yuhalifu dini islam. Yani din-i islama mugayir

olan her şeyden teberri ettim ve din-i islamı din edindim demelidir -söylemelidir-.

Merhum Rıfkı Beyin Es-Seyyid Abdülhakim el- Arvasi’in (kuddise sirruh) cami ders ve hususi sohbetlerinden iktibas ettiği kelam-ı alileri

Bismillahirrahmanirrahim ;


Ger renc biyst âyed

Ve ger râhat ey Hakîm

Nisbet mekün begayr ki

İynhâ Hüdâ küned

Manası :

Eğer zahmet önüne çıkar

Ve eğer rahmet önüne çıkar ise

Başkaları yapar sanma

Bunları Allah celle celâlühü yapar

Her rahi ki (?) rahı ilim ve akl niyst

Ve hem daîf ve re’yi fudulî çira küned

Manası :

Bir işde ki ilm ve akl yol göstermez,

Zayıf olan vehm ve düşüncenin bu işe karışması faidesiz olur.

Küllü men telkâhü yeşkû dehrahü

Ya leyte şa’rî hazihiddünya limen

Manası :

Her rast geldiğin kimse zamandan şikayet ediyor.

Bu dünya kime dost olduğunu keşke bilseydim.

Ruh bir şeydir ki vücudu durduruyor.

Ba’s : Kabirden kaldırıb haşra sevk etmek.

Harru : Yüzükoyun kapandılar

Kürsi-yi İlâhiden sonra ruhaniyet vasatı başlar.

Vücud üçdür : Vücud-i ayni, vücud-i zihnî, vücud-i lisani. Vücud-i ayni,

göz ile görünen maddeler; vücud-i zihni, düşünülen şeyler, hayaller; vücud-i lisani,

söylenilen şeyler.


Kavlin -sözün- en hakikisi “La ilâhe illallah” dır.

“Enelhak” demek, ben Hak üzereyim demektir

Gayr-i Asif ta’mı, tadı tegayyür etmez, değişmez demekdir.

Sadakalar on misliyle, karz-ı hasen on sekiz misli ile mükafatlandırılır.


Karz-ı hasen, kefalet-i iman dolayısıyla kefalet-i ilâhi ile verildiğinden sa-

dakadan efdaldir.


Ümm-i Hani : İmam Ali radıyallahü anhın büyük hemşiresi olub Ebu Ta-

lib’in kızıdır. Sekeratta selâmeti iman sebeblerinden birisi ehl-i beyti sevmektir.


Sıla-ı rahm, mezid-i ömr ve berekettir. Mezid, artırmak manasınadır.


Hamid : Her lisanda mahmud’dur. Medh ve sena ve sitayiş olunmuş ma-

nasına.


Mecid : Büyük, azim manasına; zatında, sıfatında büyük ve zatı şerif, ef’-


ali hasen –güzel- dir.


Alemin halk edilişi vüddin -muhabbetin- neticesidir. Bunda insanın hissesi


vefanın ziyadeliğidir. Vefa, sözünü yapmakdaki sadakatdir.


İrade : Keramet, yani ikram etmek

Vücud : Menbaı her hayır ve kemaldir.


Vüdd, Allahü teâlâdan başka bir kimseye mütesavver değildir. Alemin ta-

mamına veduddur. Vedud: İbad-ı salihine rıza ve merhameti çok olan manasına-

dır.


Na’ş-ı mazhar çün guyet güzer künid çeşm mebuş

Ahir-i iyn mürde hemanest ki bimar tebud (?)

Manası :

Mazharın cenazesi senin önünden geçerken başını çevirme

Çünkü onu hasta haline getiren sensin

İnfial-i cürm bihter ez gurur-i taatest

Mazhar dur ez hakikat ber namazı hod menaz.

Manası :

Günahından dolayı üzülmek taatinden dolayı sevinmekten daha iyidir.

Ey Hakikatden haberi olmayan Mazhar namazınla öğünme..

İyn cihanest pür zi ayb ve arha

Yek hüner dared beherçi be güzari

Manası :

Bu dünya ayb dolu utanılacak yerdir.

Bir hüneri vardır onu niçin terk ediyorsun.


Allahü teâlâ celle celalühü sevdiği kimseyi hayrata sevk eder. Allahü te-

âlâ’yı (celle celalühü) sevenler evamirine imtisal ederler.


Küntü kenzen mahfiyyen fe ehbebtü en a’rife fehalaktül halka atlaka


fiyye ya’rifuni


Manası : Ben gizli bir hazine idim. Tanınmaklığı sevdim. Kullarımı bunun


için yarattım beni tanısınlar, diye serbest bırakdım.


Ef’al-i ilâhiyyede illet -sebeb- yokdur. Fakat hikmet ve maslahat vardır.


Peygamber aleyhisselatü vesselâmın iki yüz dört ismi vardır. En eşrefi

Muhammed sallallahü aleyhi vesellem ism-i şerifidir. Ve en lezzetlisi de bu ism-i


şerifdir. Ki ism-i zatidir. Kendilerinden evvel bu isimle on beş kişi tesmiye edilmiş-

tir.


Kur’an-ı azimuşşan’ın menafi-i kesiresi ve hayrat-ı vefiresi mahlukatın


idrakinden ukul-i beşerin ihatasından çok yüksektir.


Tebareke : Teazzama manasınadır. Yükselindi. Alemin efkarının –düşün-

celerinin- ihatasından çok yüksektir.


Mushaf : Okunan kitaba, Kur’an okunan elfaza denir. Kıraat itibarıyla


Kur’an’dır. Yazılmak itibarıyla Mushaftır. Hak ve batılı tefrik etmek itibarıyla Fur-

kandır.


Alem : Saniin kemalatına delalet eden alamet demektir.

Cenab-ı Hak celle celalühü bütün mahlukata isti’dad-ı ma’rifet ve isti’dadı


yakin vermiştir.


Allahü teâlâ celle şanühünün kullarına muamelesi kulların aralarındaki

muameleye müşabihdir. Yani Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına göre muamele


eyler. Yani Allahü teâlâ celle şanühünün dünyada, ahirette, kabirde ibadına mua-

melesi, ibadın aralarındaki muamelelerine göredir ki ahkam-ı Kur’aniyyeye muva-

fıkdır.


Vacib : Sabit farz-ı kat’i mana ve hükmündedir.

Hayat-ı manevi demek, iman demektir.


Ulum-i diniye : Allahü celle şanühünün marifetine, muhabbetine, meved-

detine hizmet eden ilimlerdir.


Velinin asıl manası yardım edici, sevk edici demektir.


Allahü teâlâ celle şanühünün iradesi mümkinata tealluk eder, vücud bu-

lur.


Sırat-ı Müstekim : Ya Peygamberden ibarettir, ya Kur’an veya dünyadan


ibarettir.


Cenab-ı Hak celle celalüh aleyhissalâtü vesellamı şefaat-i uzma ile enbi-

ya-i saireye tahsis ve temyiz etmişdir. Şefaat-i kübraya makam-ı mahmud da der-

ler. Şefaat, Cehenneme müstehak olan müslümanları cehennemden kurtarmak için


ve Cennetle mahkum edilenlerin de derecelerini terfi’ içindir.


Sellu li el-vesilete hadis-i şeriftir. Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem

benim için dünyada vesile ve fazilet isteyenler vesile ve fazileyi göreceklerdir, diye

buyurmuştur.


Ef’al-i ilâhiyye muallel bil araz değildir. İradesi muraccahdır.


Velekad kerramna beni Adem... Beni Ademi hüsn-i suretle, i’tidal-i ka-

metle, akl-ı kamil ile nutk-ı sarih ve nutk-ı fasihle ikram etti. İkram, ta’zim ve hüsn-i


muamele bahş ve ata manasınadır.


Urefa-i billahın kalbleri yenbu-i hikmettir. Yenbu’ peykar manasına.


Aleyhissalâtü vesselâm halka-i evvel-i mahlukattır. Bi’set-i ahir-i enbiya-

dır. Nur-i Muhammedi sallallahü aleyhi ve sellem Adem aleyhisselâmın alnında


idi. İmam Ebu Bekr, İmam Ömer ve İmam Ali’nin nurları yanında idi. Enbiya ve

evliyanın nurları da Adem aleyhisselâmın vücudunun her yerinde idi.


Adem aleyhisselâma karşı melaikenin ifasıyla memur oldukları secde,

secde-i ta’zim ve tekrim idi. Tahrim hürmet manasına. Secde-i şeriyye değil idi. O


vakit de şer’ de kıble-i secde Adem aleyhisselâm idi. İlk secde eden Cebrail aley-

hisselâm idi. Onun için emr-i ilâhiye mübaderette amel ettiği için emin oldu. Allahü


teâlâ celle şanühuya en evvel isyan eden de iblisdir. Küfrüne sebeb emre itirazı idi,

istikbahı idi. Ya’ni ya rabbi sen Adem aleyhisselâmı toprakdan beni ise nardan

yarattın. Binaen aleyh secde emri yanlışdır, yersizdir demesiyle emre itirazıdır.

Küfrüne sebeb, secde etmemesi değildir.


Kader : İnsanı ictinaba ve imtisale mecbur etmez.

Adem aleyhisselâm uykuda iken sol kaburga kemiğinden Havva yaratıldı.

Bura : Halik, dalalete uğramış manasınadır.

Zulm : Hakkına girmek, tecavüz etmek manasınadır.

Rusül-i kiramın, enbiya-i izamın avamdan temeyyüzü avarız-ı maneviyye


iledir.


Hayy : Sıfat-ı fi’ldir. Hayy idrak eden şey, fe’al olan şeydir. Şeref hayatta-

dır. Hayat, derk ve fealiyetdir. İdrak ise his ve tekarrüble olur. Lems ve zevk te-

masla havas-ı saire tekarrubledir. Hayat idraklik ve fe’allik nisbetindedir. Hayvanın


hayatı derk ve fi’li kadardır. İnsanın hayatı da derk ve fi’li kadardır. Melaikenin de

hayatı derk ve fi’li kadardır. Binaenaleyh en yüksek hayat melaikenin hayatıdır.

Hayy-i hakiki Allah celle celalühdür. Zira O’nun fevkinde bir derk ve fi’l yoktur.

Fahri alem sallalahü teâlâ aleyhi vesellemden ism-i a’zam hangisidir diye


sormuşlar. Cevabında Sure-i Bakara, sure-i Al-i İmran ve Taha’dadır diye buyur-

muştur.


Allah celle celalüh hakkında “ La yeşguluhu şe’nün an şe’nin külle


yevmin hüve fi şe’nin”.


Manası : Cenab-ı Hak’kı bir şeyle meşgul olmak başka bir şeyle meşgul


olmakdan men etmez. Her zaman bir haldedir.


Esteizü billah “ İnnema emvalüküm ve evladüküm fitnetün...” ayet-i


kerimesindeki fitneden murad, tecrübedir. Tecrübe, imtihan manasınadır

Deniz pislikleri götürdüğü gibi aleyhissalâtü vesselâm da küfrü götürdü.

Kıble-i salât Ka’be-i muazzama olduğu gibi, kıble-i hacat da Arş-ı ilâhidir.


Hayat müdrik ve fe’al olmaktır. Mevt ise gayr-i müdrik ve gayri fe’al ol-

maktır.


Ulema ilm-i zahiri ve ilm-i batınıyi noktay-ı müntehasına erdiren kimseler-

dir. Diğer bir ta’rifle her dört mezhebde ictihad derecesinde bilgi sahibi olmakla be-

raber, ma’nada vilayet-i Muhammediyye sallallahü aleyhi veselleme vasıl olan


kimsedir.


Leyse fil vücudi sivayi ve aleyküm en tettehizuni vekila.


Manası : Allah celle şanuhu “Benden başka var olan yoktur. Her şey-

de bana tevekkül ediniz” diye buyurmuştur. Tevekkül bahsinde İşan kuddise sir-

ruh: “ Avam-ı nasın tevekkülü esbab-ı zahiriyyeye teşebbüs ile olur. Esbab-ı zahi-

riyyeye teşebbüs ile husulünü Cenab-ı Hak’dan niyaz eder.


Makam-ı mukarrabin ki a’la-yı meratibdir, mukarrabin-i dergah-ı ilâhi olan-

lar, Allahü teâlâ’dan başka bir şeyi bilmezler.


Es-Samed ; Havaicde merci’-i küldür. Hiçbir ayb ve kusur kabul etmez.

O’na hiçbir şey dahil olmaz. Hiçbir şey ondan hariç olmaz. Hiçbir mahlukatın hiçbir

zamanda ve mekanda tasarrufu yoktur. Hiçbir hacet tamam olmaz Allahü teâlâ’ya

müraacat etmedikçe. Büyük halim olmaz ise büyüklük vazifesini yapamaz. Büyük

kerim olmaz ise büyüklük vuzifesini yapamaz. Bu manaların hepsi doğrudur. Zira

hepsi ka’r-i bahr-i tevhidden çıkmıştır.


Es-Samed : İstiane edilen, münteha-yı müraceat, münteha-yı siyadet ve

saire O’dur. Samed demek, “Yef’alü ma yeşa ve yahkümü ma yürid” dir.

Hiçbir şey O’nun iradesini tağyir etmez. Hiçbir şey O’nun hükmünü tebdil

edemez. Maciddir. Hiçbir şey O’nun iradesi tealluk etmeyince husul bulmaz.

Abbas radıyallahü anh der ki: Samed sıfatında kamildir. Kemal demek,

ötesi yok demektir. Hiçbir mahluk O’nun sıfatıyla sıfatlanamaz. Allahü teâlâ’nın

zatının sıfatının ve şüunatının şerh ve izahını hiçbir mahluk yapamaz.


(Şüunat : Şan kaza ve hallerin değişmesi manalarına). Sameddir, ya’ni

ihtiyacat O’na ref olunur. Ganidir yani hiçbir şeyde hiçbir zaman hiçbir mekanda

hiçbir alemde hiçbir kimseye muhtaç değildir. Bütün mahlukat her şeyde her halde

ve her anda hep Allahü teâlâ’ya celle celalüh muhtaçtır. Öyle Sameddir ki, yani

bakidir ki, cemi-i mahlukatdan evvel vardır. Cemi-i mahlukat fani, ancak Ol bakidir.

Samedin bir manası da Allahü teâlâ’ya celle celalüh bir kimse varis olamaz. O


herkese varisdir. Allahü mirasüssemavati vel ard. Sameddir, uyumaz, gafil ol-

maz. Sehv etmez, unutmaz. Allahü teâlâ Sameddir, hiçbir mahluk O’nun sıfatıyla


muttasıf değildir. Her ayıb ve kusurdan münezzehdir. Her gayba muttalidir. Sa-

meddir, yani afattan ve nekaisten münezzehdir. Zatında kamildir. Sıfatında kamil-

dir, efalinde kamildir. Kâmil ancak Allahü teâlâ celle celalühdür. –Kamil noksan-

dan hali ve uzak ve beri manasına-. Sameddir: Galibdir. Sameddir: Cemi-i mahlu-

kat O’nun künh-cevher-i hakikat ve gayeti nihayet- ve mahiyetinden mütehayyirdir,


acizdir idrak edemez. Ukul-i beşeriyye efkar-i mahlukat O’nun sır ve hikmetine ku-

sur bulamaz. El-Aczü an derkil idraki idrakün. Sameddir: Yani hudüsden ve ze-

valden münezzehdir. –Hudüs yok iken vücuda gelmek, zeval de evvelki itibar ve


halinden ayrılmak fena bulmak manalarına- İbtidasız bir evveliyetle evveldir. Baki-

dir, intihası yoktur.


Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesellem sıfatı ilâhiyyenin mazhar-ı


tammıdır, beşer olmak itibariyle..


(Men kateltühü feene diyetühü) hadisi kudsidir.

Manası : Ben bir kimsenin nefsini ifna idersem, karşılığı ben olurum.

(Kema taişune temutune kema temutune tühşerune) hadis-i şeriftir.

Manası : nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.

(Men kane lillah kanellahü lehu.)


Manası : Bir kimsenin her işi Allah için olursa her işinde Allah celle cela-

lühü ona yardımcı olur.


Zevil kurba üçdür. Biri mukarrabin-i ilâhidir ki peygamberan-ı izamdır.

İkincisi ehl-i nübüvvet ve risalettir.


Üçüncüsü de mü’minlerdir. (Zevil kurba aleyhissalâtü vesselâmın akraba-

sıdır)


Et-Taibu minezzenbi kemen la zenbe leh.

Kulubun meyli, bais-i zaferdir.

Evlad-ı zinaya ma’rifet-i ilâhi nasib değildir.

Eddebeni Rabbi fe ehsene te’dibi. Buradaki edeb muhteviyat-ı hadisi-i


şerif ve Kur’an’dır.


Hüviyyeti ilâhiyye (?) nin cemi-i mahlukata müsari (?) olduğunu erbab-ı


mükaşefe bilir.


Kur’an-ı azimüşşan’da her nerede hidayet kelimesi harf-i cersiz olursa


murad isaldir. Her nerede harfi cerle olursa murad irae-i tarikdir.


Kelime-i tevhid nasıl küfrü izale ederse, tevbe de isyanı izale eder.

Keramet şart-ı vilayet olmadığı gibi, levazım-ı vilayet de değildir.

Mebsuran (?) yoldan çıkmış manasına füturan mümsik manasınadır..

Allah kelimesi dört harftir. Elif harfi ma’rifet-i zatiyyeye, birinci lam harfi

masiva-yı afakiyyeye, ikinci lam harfi masiva-yı enfüsiyye-yi nef’iyye, he harfi de

hüviyyet-i gaybiyyeye delalet eder.


Ger geda pişi leşker-i sultan bud

Kâfir ez butem tevakki bereved ta der çin

Manası :

Sultan askerinin önünde dilenci bulunursa,

Kâfir sadaka isteyecek korkusundan kaçar.

Mevt asıldır, hayat arızidır. Mevt, emr-i vücudidir; emr-i ademi değildir.


Halkul mevt bunun delilidir. Mevt, geçmiş musibetlerin en ağırı, gelecek musibet-

lerin en hafifidir.


Ber ser-i balin bimaran güzer

Zianki hest ez sünneti hayrul beşer

Manası :

Hastaların yastığının başına uğra

Çünkü Resulüllah sallalahü aleyhi vesellemin sünnetlerindendir.

Ey tabib-i mihriman çün be rence (?) fermude-i kadem

Ez ser-i balin-i men megüzer ki bimarem henüz

Manası :

Ey merhametli tabib 

mademki gelerek zahmete katlandın,

Yastığımın başından ayrılma çünki hala hastayım..

Dest-i bimaran giriften tabiban lâzımest

Men ki bimarem destem negeri (?) ey tabib

Manası :

Hastaların nabızlarına bakmak tabiblerin adetidir.

Ben ki hastayım niçin elimi tutmuyorsun ey tabib..

Amel-i Salih : Tasavvufi manaya göre, enaniyeti temelinden kat’ etmek,


koparmak manasınadır.


Allah celle şanühü maksud lizatihi, başka şeyler de maksud ligayrihidir.

Şükrün bir manası da, Cenab-ı Hak’kın verdiği ihsanı büyük bilmek, asıl


ihsana bakmamalı, muhsinin büyüklüğüne bakmalı.


Salât : Tasavvufi manaya göre meyl-i batıni ve teveccüh-i zahiridir.


Büniyeddinü alennezafeti. Din, nezafet üzerine kurulmuştur. Hiçbir pey-

gamber yoktur ki dininde salât ve zekât denilen şey mevcut olmasın. Her dinde


namaz ve zekât olduğu gibi oruc da vardır.


Kebair-i kalbiyye- kebair-i batınıyye ki hased ucb, gadab, kibir. gibi em-raz-

ı kalbiyyedendir. Herhangi kalbde bulunursa o kalbi öldürür.


Safha-i kainat dört sahifeden ibarettir. Safha= Bir senedin yüzü. Birinci


sahife ademdir ki hılkatten evveldir. İkinci sahife, dünyadır. Üçüncü sahife kabir-

dir. Dördüncü sahife ahirettir.


Bir insan ne kadar gani olursa, o kadar ziyade muhtaçtır. Aleyhissalâtü

vesselâm her kesden gani olduğu halde, Cenab-ı Hak’dan ümmetinin kendisine

dua etmesini emr etmesini rica etti.


Bütün mahlukatın mebdei teayyünü mebde-i inşai (?) sıfat-ı ilâhiyyedir.

İsmail aleyhisselâm niamat-ı ilâhiyyeye şakir, belaya sabir ve cenab-ı Hak’ka tam

mutemid (?) idi.


Namaz teveccüh-i tamdır. İbadet-i kamiledir. Hak cihetine teveccühdür.

Muzahrafat-ı dünyadan temiz olanlar, helal malından zekât verenlerdir.

İfk : İftira, büyük iftira demektir.

Hoş an cani ki cananeş tu başi

Ni mired (?) her ki cananeş tu başi

Manası :

Ne güzeldir ol can ki maşuku sensin

Ölmez kim ki seni sever

Hoş an derdi ki dermaneş tu başi

Nemired her ki dermaneş tu başi

Manası :

Dermanı ve ilacı sen olan derd çok tatlıdır

İlacı sen olan hastalar ölmez.

Hiçbir kemal, mizacı tebdil edemez. Mizac tabiat manasına.

Hoşa vakti ve hırem ruzikari

Ki yari ber hored ez vasl-ı yari.

Manası :

Güzel vakittir mesut zamandır dostu dosta kavuşturan zaman ne güzel

zamandır.

İdris aleyhisselâm levazım-ı dünyeviyye ve levazım-ı uhreviyyeyi tedris


ettiğinden bu isimle tesmiye edilmiştir.


Kulub-i mü’minin arş-ı ilâhidir. Kulubdan murad, latife-i kalbiyyedir.

Vücub üç kısımdır : Vücub-i şer’i, vücub-i akli, vücub-i istihsani Bu vü-cub


insanın yapmasını icab eden şeylerdir.


Ellezinehtedev : Zülali irfan-ı ilâhiye kanmış olanlar...

Cemi-i mahlukatın en ekseri melektir.


Te’vil : Evirmek, çevirmek, ta’n, batırmak, itiraz etmek, mübalaga, keyfi-

yet ve kemiyet itibarıyla nihayete erdirmek, tevatür, yeknesak manalarınadır.


Tevatür : Mucib-i ilim ve yakindir. Tevatürü inkar eden, hem ahmak, hem


kâfirdir.


Taha : Bir manası benim ondördüncü aydaki günüm. Ayın on dördüncü

günü bedr-i kemaldir. Bedirden bir gece evvel ve bir gece sonrası nakıstır. Taha,

ebced hesabıyla 14 dür. Tı harfi dokuz, he harfi ise beştir. Taha, bir manaya göre

de talib-i hidayet-i amme, kaffe-i berayay-ı hidayete talib olan. Beraya, mahlukat

demektir.


Rahman : Dünyada dostuna, düşmanına, müstehakkına ve gayr-i müste-

hakkına levazım-ı beşeriyyeti bahş eden manasınadır.


Belkıs’ın babasının ismi Şercil idi. Anası cinni idi. Babasının başka evladı


olmadığından vefatında yerine geçti. Belkıs’ın arşı, kürre-i arza gelen bütün hü-

kümdarların tahtlarından büyükdü. Tuli seksen, arzı seksen, amki otuz zra’ idi. Al-

tundan mamul idi. Ba’zı yerleri de gümüştendi. Yakut, zümrüd ve enva-ı incilerle


murassa idi. Ayakları yakuttan olup yedi kapusu var idi. Kendisinden başka hiçbir

kimse çıkamaz idi.


Bedi’ : Adimül misl demektir.

Hak teâlâ celle celalüh bakidir kendi bekasıyla. Halk bakidir Cenab-ı


Hak’kın bekasıyla..


Rü’yet-i kalbiyye iki mef’uli iktiza eder. Rü’yet-i basari bir mef’uli iktiza eder.

Allah celle celalüh o zatı müçtemiussıfatın alemidir.


Namaz kılmakla hakayık münkeşif olur. Namazdan murad teveccüh ilal-

lahdır. Bütün cevarihiyle, bütün azası ile, zahiri ve batını ile Allah celle celalühe


müteveccih olmaktır.


Şuayb aleyhisselâma hatibul enbiya derler. Çünki çok hatib ve çok fasih


idi. Onun bir sohbetiyle Musa aleyhisselâm kemale erişti.


İlim iki türlüdür.

Birisi tahsil ile hasıl olan ilimdir.

Diğeri ise min ledünnillah gelen ilm-i leddünnidir. İlm-i ledünninin yetmiş iki


şubesi vardır. En ednası evrakı bilmek ve sa’id ile şakiyi ayırmaktır.


Elehe : Her şey her vakit onunla meşguldür.


Alihe : Herkes onunla mütehayyirdir. Herkes ve her mahluk onun mahi-

yetinde mütehayyirdir.


Alühe : Her abdin bilistihkak ma’bududur

Hüve: Ancak o hanın bir gözü vardır ki vahdet-i mutlakaya aiddir.


Dünyada şer’i şerife muvafık olarak namaz kılanlar kabirde de namaz kı-

larlar. Fakat bu namaz kıyam, rüku ve saire değildir. Teveccüh ilallahdır. Cennette


ibadet için değil, telezzüz için namaz da kılınacak Kur’an da okunacaktır.


Ekaen : Ben yakinim hikmetin iktizasıyla karibim, Fela yesuddunne Seni


yoldan çıkarmasınlar, seni vaz geçirmesinler, i’razına sebeb olmasınlar.

Etevekkeu : Dayandım, Ehşi: Düşürürüm manalarınadır.

Kelime-i tevhid, La ilâhe illallah kailinin büyüklüğü nisbetinde büyüktür.


Zira herkes batınının tenevvürü ve zahirinin ilmi nisbetinde büyüktür.


Kuddus, İdris aleyhisselâmın zikridir. Sübbuh, Nuh aleyhisselâmın zikri-

dir.


Hikmet : her şeyi olduğu gibi bilmektir. O da zat-ı ilâhiyyeye mahsusdur.

Dil nedadem tane didem ez tevhid-i lutf u kerem

Men çi danistem ki ha..

Manası :

Aşık olmadım senden yüzlerce lutf ve kerem görmedikçe, ben ne bilirim


ki..


Sidretül münteha : Nihayet-i uruc-i melaikedir.


İlm ve irfan : ilm-i zahiri ulema-i zahirede, müşahedat ve mükaşefat ule-

ma-i batınıyyededir.


Esma-ul hüsnadan el-Müheymin celle celalüh bütün mahlukatın ömürle-

rine ve amellerine ve ecellerine ve rızıklarına ve ahvallerine ve nefislerine muttali’-


dir ve müstevlidir. Hasılı bilcümle mahlukatın bilcümle umurunu görür.


Muttali’ : İyice bilmek.

Müstevli : Nihayete kadar her işi bilmek ve galib olan.

El-Cebbar celle celalüh: Her şeyde her zamanda her mekanda irade ve

meşiyyeti- dilemesi muradı- nafizdir. Her şeyin onda nüfuzu yoktur. Her şey onun

zatına göre hakirdir. Azamet ve kibriya ancak O’nundur.


El-Halık : Maddeleri halk eder.

El-Bari : O maddeleri birleştirip vücuda getirmektir.

El-Musavvir : O maddeleri tezyin etmektir.

Her zaman iman lâzım olduğu gibi her zaman da tevbe lâzımdır. İnsan


yirmi dört saatte yüz yirmi dört bin defa nefes alır. İlm-i ilâhinin mertebesinin fev-

kinde bir mertebe yoktur. İlmi de kendisi gibi kadimdir. Kadim için bir zaman tasav-

vur edilemez.


Kuvve-i bahiye, kuvve-i hazımıyyeye tabidir. Kuvve-i hazıma da selâmet-i


a’zaya tabidir. Huşu, zahiri zillet, hudu, batıni zillettir.


Kur’an-ı azimüşşan Peygamber aleyhisselatü vesselâmda emanetullah


olduğu gibi, hadis-i şerifler de sahabe-i kiramda emanettir. Sahabe-i kiramın kaffe-

si Peygamber aleyhisselatü vesselâmın akval, ef’al ve ahval olmak üzere hadis-i


şeriflerin kaffesini muhafaza etmişlerdir. Hiçbir sahabi hadis-i şeriflerin kaffesini

muhafaza edemez.

Enes bin Malik radıyallahü anh Peygamber aleyhisselatü vesselâmın has

hizmetçisi idi. Evinde, hariçde seferde hep hizmet ederdi. Fakat bu hizmetçilik


mahkur -hakir- değildi. Çünki Efendinin büyüklüğü nisbetinde hizmetçi de büyük o-

lur.


Halis kırmızı elbise giymek mekruhdur. Zira şeytan libasına müşabihdir.

İnnallahe yühibbu en yüra eseru ni’metihi ala abdihi.

Manası : Cenabı Hak kulunda verdiği nimetinin eserini kulunda görmeyi

sever. Bu sebeble herkes maddi kazancı nisbetinde aile geçimini temin edecektir.


Kurb-i feraiz, kurb-i aslidir. Kurb-i nevafil, kurb-i zıllidir.

Kudret kemalde olunca sühulet ve suubet ref’ olur.

Bi günah ber men negüzeşte saati

Ba hudur-i dil nekerdem taati.

Manası :

Günahsız bir saat geçirmedim

Huzur-i dil ile bir taat yapamadım.

Kesaniyellahü hazihirridae Ya Rabbi lekel hamdü.

Manası :

Bu ridayı – elbiseyi- giydirdi. Ya Rabbi sana hamdolsun..

Hasib : Cemi-i mevcudatın, cemi-i mahlukatın cemi-i havaicine kâfidir.


Her mevcudun vücuduna ve levazım-ı vücuduna ve kemal-i vücuduna kâ-

fidir. Amir ne kadar büyük ise, emri de o kadar büyüktür.


Kebir, zatında kemal, celil, sıfatında kemal, azim zat ve sıfatında kemal-

dir.


Bir hadis-i şerif meali: Bir kimse namaz kılmayı unuttu. Vakit çıktı.

Sonra cemaatle başka namazı kılarken hatırladı. Cemaatle edadan sonra

unuttuğu namazı kılar ve sonra da cemaatle kıldığı namazı iade eder.


Ataullah İskenderi kuddise sirruh buyurmuştur ki: Yarınki yiyeceğini dü-

şünürsün, sekerat zamanını düşünmezsin ki, mü’min mi gideceksin kâfir mi? Sa’id


mi gideceksin şaki mi?


Seyyid-üt Taife Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirruh buyurmuştur ki:


Sebilül mekasib sebilül a’mal-il mukarribe. Çalışmak, kazanmak yolu, Al-

lahü teâlâ’ya yaklaştıran yoldur.


Hadis-i şerif meali : Kimde muhabbet var ise, sevdiğine itaat eder.

Hadis-i şerif meali : İki iş arasında daha kolayını seçerdi.

Salât sıla’dandır. Sıla vuslat’tandır. Vuslat visaldendir.

Dünya ki deru sebat kem mi binem

Der her feraheş hezar gam mi binem

Çün köhne ribatest der her tarafi

Rahi be beyaban adem mi binem

Manası :

Dünya ki onda sebat çok azdır.

Onun her lezzetinde, rahatlığında binlerce gam ve keder vardır.

Harab bir hane gibidir her tarafı

Yokluk sahasına götüren bir yol gibidir.


Gurur : Aldatıcı; Münker ve nekir malum olmayan manalarınadır.

Der dil-i her ki sırr-ihlas iyst

Tu yakin dan ki bende-i has est

Ez beray-ı secde-i ışk asitani yaftem

Ser zemini bud manzur-i asumani yaftem.

Manası :

Bir kimsenin kalbinde ihlas var ise

Onun halis bende olduğunu anlamalıdır.

Aşk secdesini yapmak için bir mihrab buldum

Yerde idi fakat göklerin imrendiği bir yer idi.


İhlas esrar-ı celile-i ilâhiyyedendir. Cenab-ı Hak sevdiği kulların kalblerine


ilka eder.


Ceddidu imanekum bikavli La ilâhe illallah

Manası : İmanınızı La ilâhe illallah diyerek yenileyiniz.


Alem-i nasuttan, alem-i lahuta tayran için iki cenahlı –kanadlı- bir ruh lâ-

zımdır. İki cenah imanla amel, ruh da ihlasdır.


Vücudu haramla beslenmiş olanlardan sadır olan a’mal ile farz sakıt olur-

sa da, Cenab-ı Hak’dan mev’ud olan sevaba nail olamazlar.


Hırs : Rağbet-i tamme ile tefsir edilirse Peygamberan-ı izam aleyhimüs-

salâtü vesselâm hakkında isti’mali caizdir.


Efendilerin adetlerindendir, ihtiyar kölelerini azad ederler.

Kibr: Tenbellik, ciddiyetsizlik, ya’ni işe ehemmiyet vermemek, tutulan işte


muvaffakiyetsizliğe sebep olur.

Sünnet üç manaya gelir:

1- Farz ve sünnet diyerek zikredilince bildiğimiz sünnet muraddır.

2- Kitab ve sünnet diye zikr edilirse kitab Kur’an-ı azimuşşan, sünnet de

hadis-i şerifdir.


3- Müstekillen sünnet diye zikr edilirse o zaman sünnet şeriat manasına ge-

lir.


Ruh, letafet demekdir. Latif, nazik, yumuşak ve hoş şey demektir. Re, vav


ve ha harfleri nerede bulunursa, latif manasını ifade ederler.


Tevhid : Allahü teâlâyı celle celalühü olduğu gibi bilmektir. Evsaf-ı kemal


ile muttasıf, sıfat-ı nekayıstan münezzeh bilmektir.


İbrahim aleyhisselâmın babası Taruh idi. Azer Taruh’un kardeşi idi.

Taruh vefat edince kardeşi Azer karısını nikah etti. Amcası olmak itiba-riyle


İbrahim aleyhisselâm Azere baba derdi.


Peygamber aleyhisselatü vesselâmın kavilleri, fiilleri, halleri müfessir-i


Kur’an idi. Kalb-i alileri, varidat-ı ilâhiyeye, inayet-i Rabbaniyye, tecelliyat-ı zatiye-

yi ilâhiyyeye mazhar idi.


Bize namazın farz olması, Allah celle şanühunun rızası içindir.

Fahri alem sallallahü aleyhi veselleme namazın farz olması kendi rızası

içindir. Namaz kılmak rızkın vüs’atine sebeb olur. Resul-i ekrem sallallahü aleyhi


vesellem hane-i seadetlerinde bir noksanlık olur ise ehl-i iyaline namazla emr bu-

yururlardı.


Yehudiler tarafından şehid edilen peygamberanı izam salavatullahi ala

nebiyyina ve aleyhim cihadla memur olmayanlardır. Peygamberlerden bazıları

tebliğ, bazıları da cihadla memur idiler.


Lokman aleyhisselâm on iki bin kelime nasihat söylemiştir.

İnde zikr-is- salihin tenzilürrahmetü.

Salihinden söz edilmesi rahmet-i ilâhinin inzaline vesile olur.

Salih : Hukuk-i ilâhiyye ve hukuk-i ibaddan beri olan.


Beri : Kurtulmuş-

İnne lillahi melekün müekkelün limen yekulü ya erhamerrahimin, ya


erhamerrahimin, ya erhamerrahimin, irham ibadekel mü’min.

İbadetin en büyüğü Allah celle şanühuyu bilmektir.

Bigayr-i amedin teravneha : Gördüğünüz direklerle, görmediğiniz direk


var ki kudret-i ilâhiyyedir. Bazı kimseler bu direkler Ehl-i beyt-i nebevidir demişler-

dir.


Adem aleyhisselâmın tiyneti, melaike-i kiram tarafından yoğrulurken İmam

Ali radıyallahü anhın ruhaniyeti beraber idi. Ruhaniyeti, vücud-i tiynetinin zuhuruna

kadar mazharı kudret-i ilâhi idi. Vefat edince oğlu imam Hasen radıyal-lahü anh,

ondan sonra imam Hüseyin radiyallahü anh, ba’dehu Zeynelabidin, ba’dehu

Muhammed Bakır, ba’dehu Cafer-i Sadık, ba’dehu Musa Kazım, ba’de-hu Ali

Rıza, ba’dehu Muhammed Cevad, ba’dehu Muhammed Taki, ba’dehu Ali Askeri,

ba’dehu Muhammed Mehdi ve ondan sonra zahiren bu mansab kimseye verilmedi,

ta ki Abdülkadir Geylani zuhur edince ona verildi. Vefatında da ila ahi-rizzeman

kendisinde kaldı. İmam Ali, vücud-i unsuriyyesinden evvel nasıl muta-sarrıf ise,

Abdülkadir Geylani kuddise sirruh da ba’del vefat mutasarrıfdır.


Fahri alem aleyhisselatü vesselâmın hadd-i zatında bir nur-i nübüvvet ve

risaleti var idi. Bu kisve-i nübüvvet ve risaletle iktisa olduğu için ehadis-i şerifeyi

söyleyebilirdi. Hadis-i kudsiyi beyan ederken başka bir nur ile iktisa ederlerdi.

Ayat-ı kerimeyi tebliğ buyururken onun fevkinde bir nurla nurlanır diğer bir

kisve ile kisvelenir, başka bir hey’etle hey’etlenir, başka bir heykel ile heykellenir idi.


İstihza ve sihriyye, en deni, en alçak kimselerin sıfatıdır. Kendini bilen is-

tihza etmez. Fahri alem sallalahü aleyhi vesellem kendisiyle istihza edenlerin ay-

nen istihzaya mazhar olacaklarından müteessir olurlardı. Bunların zahrlarından bir


çok müminlerin, evliyanın, bir çok müçtehidin ve bir çok ulemanın zuhur edeceğini

bildiklerinden kavminin helak olmasını istemezlerdi.

El-istikametü hayrun min elfi kerametin. Men istesgara nefsehu fe-

hüve mütevadıin. Ve men rea linefsihi meziyyeten ala ehadin, fehüve müte-

kebbirun.


Manaları : İstikamet bin kerametten efdaldir. Nefsini kim küçültürse o


kimse mütevadı’dır. Kim nefsini başkasından üstün görürse mütekebbirdir.


Peygamber aleyhisselatü vesselâmın vücud-i alisi bir mu’cizedir. Kendisi-

ni tasdika kâfidir. Ve her bir sahabisi de birer mu’cizedir.


Menafi-i dünyeviyye ve uhraviyyenin hiçbir zerresi Kur’an-ı azimmüş-

şan’dan hariç değildir.


Şeriat-i İslamiyyede, mazarrat-ı dünyeviyye ve uhreviyyenin hiç birisi da-

hil değildir.


Namazın içindeki sünnetlerin her biri, ihya-i leylden efdaldir. Zira ittiba’-dır.


Kul in küntüm tühibbunellahe fettebiuni.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Efendi* hazretleri Bâyezid câmiindeki vaazlarında hiç bilmediğim şeyleri söylerdi, anlatırdı. Ben de cep defterimi çıkarıp, onları *Not* ederdim, sonra okurum diye. 


Ama Mübârek; *Not etmeyin, yazmayın, dinleyin!* derdi. 


Hakîkaten o not etdiklerimi okumak nasîb olmuyor. Vakit bulamıyorum. Fakat Ondan dinlediklerimi hiç unutmuyorum, hep hâtırımda. Not etdiklerimse defterde kaldı. Hiç okuyamıyorum.


Efendi hazretleri, *Not etmeyin!* deyince, üzülürdüm. Câhillik işte, kendi kendime; *Niçin not etmemize mâni oluyor?* derdim. Niçin? Meğer sebebi buymuş. Okumak nasîb olmazmış. 


O, ne yapardı? Kalbinden söyler, kalbimize yerleşdirirdi. Çünkü *Kalp* den çıkan, *Kalbe* girer ve yerleşirmiş. Ağızdan çıkan sözler, kalbe girmez ki yerleşsin. 


Kalpden, *Allah rızâsı* için çıkan sözler, dinliyenin kalbine yerleşir. *Mübâreğin* sözleri, *Evliyâ-i kirâm* ın sözleri kalplere yerleşir kardeşim. 

********

Bu bizim büyüklerimiz, Peygamberlerin *Vârisleri* dir, *Vekîlleri* dir. Ne mutlu onları tanıyanlara. *Sevmek* şöyle dursun, *Tanımak* bile ne büyük ni’met. 


Hele tanıdıkdan sonra bir de *Sevdi* mi, seâdete kavuşdu demekdir. *Feyz* yolu açılır o zaman. Feyz gelmeğe başlar kalpden kalbe. 


Bu zamanda kurtulmanın bir tek *Çâre* si var efendim, iki değil. Nedir o? Kurtulanlarla *Berâber* olmak. 


Peki, kurtulanlar kimlerdir? *Ehl-i sünnet* âlimleridir, *Allah* dostlarıdır. *Evliyâ* zâtlardır. Meselâ *Efendi* hazretleridir. 


İyi ama, biz Efendi hazretlerini görmedik ki. Görmedik ama, *Tam İlmihâl* kitâbı, onun sözleriyle dolu. Her zaman söylüyorum, benim ömrüm *Aramak* la geçdi. 


Neyi aramakla? *Efendi* den öğrendiğim bilgilerin kaynağını, senedini, vesîkasını bulmak için, *Bin* den fazla kitap karışdırdım.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Allahü teâlâ hepimize *Hüsn-ü hâtime* nasîb eylesin kardeşim. Birbirimize duâ edeceğiz. Ben, her namazda, bütün kardeşlerime *Duâ* ediyorum. 


Bir elin sesi çıkmaz ki, hepimiz böyle bir araya gelince bu hizmetler oluyor. Cenâb-ı Hak, bize bu hizmetleri nasîb ediyor, ama bir *Vâsıta* ile, bir *Sebep* le. 


*Müsebbib-il esbâb* dır Cenâb-ı Hak. Evvelâ sebepleri halk eder, sonra ni’metleri. İşte arkadaşlarımız bu hizmetlerimize *Sebep* oluyorlar, ne büyük *Ni’met* kardeşim. 

********

Enver âbi üniversitede talebeyken, *Kızlar* böyle *Erkek* talebelerin peşinde dolaşırlarmış. Bir tânesi gelmiş bir gün Enver âbi’ye. Enver âbi, *Ben gidiyordum* diyor.


Koluma biri girdi, bir de bakdım, bir *Kız talebe*. Ben de kolumu çekdim. Kız; *Bunda iş yok* demiş. Şeytân da öyle dermiş. Bunda iş yok. 

********

Bizim evde, yatak odasının kapısının üstünde bir levha var, orada şöyle yazılı: *Rütbet-ül ilmi a’ler-rüteb*. Ne demek bu? *Rütbet-ül-ilmi*; ilmin rütbesi, derecesi, 


*A’ler-rüteb*; rüteb, rütbeler demek. Rütbelerin en  a’lâsıdır, en yükseğidir. Demek ki, rütbelerin en a’lâsı, en yükseği *İlim rütbesi* dir. 


İbrâhim aleyhisselâm vefât edeceği zaman Azrâil aleyhisselâm geliyor. *Yâ İbrâhim! İzin verirsen, rûhunu kabz edeceğim, alacağım!* diyor. 


Çünkü Allahü teâlâ, Azrâil aleyhiselâma emir vermiş: *Peygamberlerimin izni olmadan ruhlarını alma. Onlardan izin iste, izin verirlerse ruhlarını al*, diye emretmiş. 


Bütün Peygamberler de böyle. Bu emirden dolayı, İbrâhim aleyhisselâm vefât edeceği zaman Azrâil aleyhisselâm geliyor, izin istiyor. 


*Yâ İbrâhim! Eğer izin verirsen, Allahü teâlânın emriyle senin rûhunu kabzedeceğim!* diyor. 


İbrâhim aleyhisselâm *Halîlullah* dır. Halîl, *Dost* demek. *Allahın dostu*. İbrâhim aleyhisselâm, ölüm meleğine, *Dost, dostunun rûhunu alır mı?* diyor. 


Yâni rûhunu vermek istemiyor. Azrâil aleyhisselâm, İbrâhim aleyhisselâmın rûhunu almak için kendisinden izin alamayınca; *Yâ rabbî! Senin dostun İbrâhim’in ne söylediğini sen de işitdin*, diyor. 


Allahü teâlâ da; *Evet işitdim, sen de Halîlime de ki: Dost dosta kavuşmak istemez mi?* 


Azrâil aleyhisselâm böyle deyince, İbrâhim aleyhisselâm kendisine; *Yâ Azrâil! çabuk gel, rûhumu al da, bir an evvel beni Rabbime kavuşdur!* buyuruyor.

HASEN-İ BERKÎ

Büyük evliyâdan. Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimlerde âlim oldu. Tasavvuf yolunda yetişip evliyâlık derecelerinde yükselmek için, Şeyh Ahmed-i Berkî’nin talebesi oldu. Onun hizmetinde, yüksek makamlara, ilâhî ma’rifetlere kavuştu. Hocasının işâreti ile Serhend’e giderek, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hizmetine girdi. Onun talebesi olmakla şereflendi. Sohbetleriyle yüksek hâllere ve makamlara erişti. Sonra vatanına dönerek eski hocası Ahmed-i Berkî’in sohbetine devam etti. Onbirinci asrın sonlarında vefât etti.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Ahmed-i Berkî’ye yazdığı mektûpta; “Şeyh Hasen, sizin devlet erkânınızdandır. İşlerinizde sizin yardımcınızdır. Eğer siz bir sefere çıkacak olursanız, vekîliniz odur. Ona iltifât ve teveccühü eksik etmeyiniz. Çok gayret ediniz ki, zarurî din ilimlerini bitirsin. Hindistan’a gelişi, onun için de sizin için de büyük ni’met oldu. Allahü teâlâ bize ve size istikâmet versin” buyurdular.


Bundan kısa bir zaman sonra, Ahmed Berkî âhırete intikâl etti. Hazret-i İmâm’a haber gelince, Ahmed-i Berkî’nin eshâbına şu mektûbu yazdılar “Ahmed-i Berkî’nin gösterdiği yolda yürüyünüz. Zikir ve murâkabe ile meşgûl olun ki, bir isteksizlik ve gevşeklik hâsıl olmasın. Talebeleri toplanıp, birbirlerinde fânî olsunlar ki, sohbetin eseri zâhir olsun. Bu fakîr bundan önce; “Eğer Mevlânâ bir sefere çıkarsa, kendi yerine Şeyh Hasen’i bırakması uygun olur” diye yazmıştım. Herhalde bu seferi kast etmişiz. Şimdi de tekrar tekrar düşünüyorum. Bu işi yapacak ancak Şeyh Hasen’i buluyorum. Ba’zı arkadaşlara bu sözümüz ağır gelmesin. Bizim ve onların istemesiyle olmuyor. Ona uymanız lâzımdır. Şeyh Hasen’in yolu, Mevlânâ’nın yoluna çok yakındır. Mevlânâ’nın son defa bizden aldığı nisbette Şeyh Hasen’in de ortaklığı vardır. Diğer arkadaşların, her ne kadar keşf ve müşâhede sahibi olsalar da, bu nisbetten nasîbleri azdır.”


Hepsi emre uyarak, Mevlânâ Hasen-i Berkî’nin sohbetine dâhil oldular. Hasen-i Berkî, bu makamda, ilim ve feyz vermekle meşgûl oldu. İmâm-ı Rabbânî’nin ve kendi üstadının âdetlerine ve usûllerine bağlı kaldı. Murâkabe, mücâhede ve bid’atlerin kaldırılması ile uğraşıp, daha yüksek derecelere ve ulvî makamlara kavuştu.


Hasen-i Berkî anlattı: “Bu fakire iki açık hâdise gösterildi. Biri şudur: Hazret-i İmâm bizi talebeliğe kabûl edip buyurdu ki: “Hem yardım ediyoruz, hem de hakîki imâna kavuşmanıza vesile olmaya çalışıyoruz.” ikinci hâdise de şudur Hazret-i İmâm bana; “Bizden ne istersin?” diye sordular. Bu fakîr de; “Her şeyi veriniz” dedim. Bunun üzerine İmâm-ı Rabbânî hazretleri; “Öyleyse gel” deyip elimi tuttular. O anda bambaşka bir hâle girdim.”


Hasen-i Berkî, vefâtına yakın dedi ki: “Bana müjde verildi ki, senin taleben olan, mağfiret olunmuştur. Daha çok istedim, ilham oldu ki, sana muhabbeti olan mağfiret olunmuştur. Daha çoğunu istedim. Emr olundu ki, tevâtürle her kim sana kıyâmete kadar muhabbet ederse mağfiret olunmuştur. Ehbâbına olan vasıyyet ve nasihatlerinde buyurdu ki: “Bütün yeryüzünü araştırdım. Dünyâda hazret-i İmâm’ın iki büyük oğulları, ya’nî Hâce Muhammed Sa’îd ve Hâce Muhammed Ma’sûm gibisini bulamadım. Sizden kim Hakkı taleb ederse, onların huzûruna koşsun, onlara hizmeti, saadet ve kurtuluşu bilsin!”


İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Hasen-i Berkî’ye yazdığı mektûplardan biri şöyledir:


“(Bu mektûbumu yazmağa, Besmele ile başlıyorum). Allahü teâlâya hamd, seçtiği iyi insanlara selâm ve duâ ederim. Kardeşim. Şeyh Hasen’in mektûbunu okuyunca, çok sevindim. Kıymetli bilgiler ve ma’rifetler yazılı idi. Bunları anlayınca, pek hoşuma gitti. Allahü teâlâya şükürler olsun ki, yazdığınız bilgilerin, keşiflerin hepsi doğrudur. Hepsi, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygundur. Ehl-i sünnet âlimlerinin doğru i’tikâdları böyledir. Cenâb-ı Hak, doğru yolda bulundursun. Yüksek derecelere eriştirsin! Yayılmış olan bid’atlerin ortadan kalkmasına çalıştığınızı yazıyorsunuz. Bid’at karanlıklarının ortalığı kapladığı böyle bir zamanda, bid’atlerden bir bid’atin ortadan kalkmasına sebep olmak, unutulmuş sünnetlerden bir sünneti meydana çıkarmak, pek büyük bir ni’mettir. Sahih olan hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) buyuruyor ki: “Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehîd sevâbı vardır!” Bu işin büyüklüğünü, bu hadîs-i şerîften anlamalıdır. Fakat, bu işi yaparken, gözetilecek mühim bir incelik vardır. Ya’nî bir Sünneti meydana çıkarayım derken, fitne uyanmasına sebep olmamalı, bir iyilik, çeşitli kötülüklere, zararlara yol açmamalıdır. Çünkü, âhır zamandayız. Müslümanlığın za’îf, garîb olduğu bir asırdayız.


Merhum Mevlânâ Ahmed’in çocuklarının okumalarına, terbiyeli, bilgili yetişmelerine çok gayret ediniz. Zâhirî ve batınî edebleri öğretiniz. Görüştüğünüz herkesin, hattâ orada bulunan bütün din kardeşlerimizin İslâmiyete uymalarına, sünnete yapışmalarına ön ayak olunuz! Bid’at işlemenin, dinsizliğin zararlarını herkese anlatanız! Cenâb-ı Hak hepimize iyi işler yapmak nasîb eylesin! Dîn-i İslâmın yayılmasına, gençlere öğretilmesine çalışanlara, başarılar versin! Dîn-i İslâmı yıkmak için, temiz gençliğin imânını, ahlâkını çalmak için uğraşan, yalan ve iftiralarla gençleri aldatmağa çalışan din ve fazilet düşmanlarına aldanarak kötü yola sapmaktan, yavrularımızı korusun! Âmîn.” (3. cild, 105. mektûp)


¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾


1) Hadarât-ül-Kuds sh. 362


2) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî sh. 341


3) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 1012


4) Zübdet-ül-makâmât sh. 379

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Nakşibendî büyükleri *Taş*’a teveccüh etseler, taş feyz alır kardeşim. İstîdâda bakmadan herkese *Feyz* verirler. Yalnız *Talep* şartdır. İstemek lâzım. Talep olmayınca feyz olmaz. 


*Mevlâna Hâlid* hazretleri Bağdat’dan Delhi’ye gelirken, yolda rüyâda, *Abdullah-ı Dehlevî* hazretlerini görüyor. Uyanınca bakıyor ki, kalbi *Zikr* ediyor. 


Delhi ye gelince, aynen rüyâda gördüğü gibi, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerini görüyor. Ve yedi ayda *Mürşid-i kâmil* oluyor. 


Bir gün sohbet esnâsında, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerini sevenlerden bir *Kadın* ın vefât ettiği haberi geliyor. 


Abdullah-ı Dehlevî hazretleri bunu işitince, o hanımın kabrine teveccüh edip, sonra yanındakilere; *Kuvvetli ihtimâldir ki, bu yola bağlı olanlara kabir azâbı olmaz*, buyuruyor. 


Abdülhakîm Efendi hazretleri de; *Bu büyüklerin Kuvvetli ihtimâl demeleri, Muhakkak demekdir*, buyururdu. 


Bir kadıncağız da, *Abdullah-ı Dehlevî* hazretlerine bağlanmak istermiş. Kocasıyla devâmlı haber gönderirmiş, kocası da söylemeyi unuturmuş. Derken kadın ölmüş. 


O ölünce, kocasının aklına gelmiş ve gidip hanımının bu arzûsunu Abdullah-ı Dehlevî hazretlerine söylemiş. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de kabûl buyurmuşlar. 


O gece kadın, kocasının rüyâsına girip; *Çok şükür, murâdıma kavuşdum, beni kabûl etdiler*, demiş. Nakşibendî büyükleri böyledir kardeşim. 


Ölüye diriye, kadına erkeğe, yaşlıya çocuğa, hepsine *Feyz* verirler. Hattâ yanlarında bulunmak da şart değildir. Uzakdan *Sevmek* yetişir. 


Hâlbuki *Çeştiyye* tarîkatına girmek için, mürşid-i kâmilin Elini tutarak intisâb etmek şartdır. Nakşibendîde ise, uzakdan bağlanıp *Sevmek* le de, intisâb etmiş olunur.

Kurban Kesmenin Fazileti İle İlgili Birkaç Hadis-i Şerif

(Cimrilerin en kötüsü [vacib olduğu hâlde] kurban kesmeyendir.)[S. Ebediyye]

(Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!) [Hâkim]

(Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevab vardır.)[Hakim]

(Kurbanlarınız semiz olsun. Onlar Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin]

(Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevab vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!) [İbni Mace]

(Kurbanlarınızı gönül hoşluğuyla kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!) [Deylemi]

(Sevab umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.)[Taberani]

(Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!) [Tirmizi]

(Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace]

(Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun! Kurbanının yere akacak ilk kan damlasıyla, geçmiş günahların affedilir.) [İ. Hibban]

(Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani]

Abdest imanlı olmanın alametidir

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest, îmânlı olmanın alâmetidir. Namazın anahtârı, bedenin günâhlardan temizleyicisidir."

Abdest almak, namazın farzlarındandır. Kur’ân-ı kerîmi tutmak, Kâbe'yi tavâf etmek, tilâvet secdesi yapmak, cenaze namazı kılmak için de abdest almak lâzımdır. 


Peygamber efendimize, Eshâb-ı kirâmdan biri;


-Yâ Resûlallah, abdestin hâssasından bana bir şey îzâh eder misiniz diye arz edince, Resûlullah efendimiz;


-Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı küçük günâhların hepsi affolur. Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün küçük günâhları dökülür, buyurmuşlardır.


Diğer âzâlar yıkandıkça da, küçük günâhlar affolunur. Büyük günâhlar, insan ve hayvan hakları bu aftan müstesnâdır. Hak sâhibi, ister Müslümân, ister gayr-i müslim olsun, hak kendisine veya vârislerine ödenmedikçe, günâh affolunmaz.


Abdestin farzları, sünnetleri, edebleri ve bozan şeyleri vardır. Abdestsiz olduğunu bilerek zaruretsiz namaz kılanın îmânı gider. Namaz kılarken abdesti bozulan, hemen omuzuna selâm verip, namazından çıkar. Vakit çıkmadan abdest alıp, namazını baştan tekrar kılar. Abdesti temiz yerde almak lâzımdır. Resûlullah efendimiz;


(Abdest almak istediğiniz vakit, abdest bozduğunuz yerde abdest almayınız! Çünkü abdest suyunun her bir damlasına bir yıllık nâfile namaz sevâbı veriliyor) buyurmuşlardır.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Abdest alırken yıkanması lâzım olan yerleri üç defa ve her defasında, her taraflarını tamam yıkamaya çok dikkat etmelidir. Böylece, sünnete uygun abdest alınmış olur. Başa mesh ederken, başın her tarafını kaplayarak sığamalıdır. Kulakları ve enseyi iyi mesh etmelidir. 

Ayak parmaklarını hilâllerken, yani parmak aralarını temizlerken sol elin küçük parmağını, ayak parmaklarının alt tarafından, aralarına sokulması bildirilmiştir. Buna ehemmiyet vermeli, müstehab deyip geçmemelidir. Müstehapları hafîf görmemelidir. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiği ve beğendikleridir. 

Eğer, bütün dünyayı vermekle, beğendiği bir işin yapılabileceği bilinmiş olsa ve dünyayı verip o iş yapılabilse, çok kâr edilmiş olur ve birkaç saksı parçası verip kıymetli bir elması ele geçirmek gibi olur. Yahut, birkaç çakıl parçasını verip, ölmüş bir sevgilinin ruhunu geriye getirerek, hayat kazandırmak gibidir.”


Netice olarak, her zaman abdestli bulunmak, yatağa abdestli girmek, abdestli yemek ve içmek çok sevaptır. Abdestli iken ölenlere şehît sevâbı verilir. Peygamber efendimizin  buyurduğu gibi:


(Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest, îmânlı olmanın alâmetidir. Namazın anahtârı, bedenin günâhlardan temizleyicisidir.)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Hazret-i Ömer* radıyallahü anh, umreye giderken, Peygamber aleyhisselâm; *Ey kardeşim Ömer! Bana da duâ et!* buyurmuşlar. 


Hazret-i Ömer radıyallahü anh, bu *Kardeşim* sözünden o kadar sevinmiş, o kadar duygulanmış ki: *Ben ömrümde hiçbir şeye bu kadar sevinmedim*, demişdir.


Efendimiz böyle duâ isteyince, hazret-i Ömer radıyallahü anh, içinden; *Yâ Resûlallah! Sizin de duâya ihtiyâcınız var mı?* der gibi Efendimize bakmış. 


Resûlullah Efendimiz de aleyhisselâm; *Yâ Ömer! Sen duâ et, fâidesi edene mi, yoksa edilene mi olur, sonra anlarsın*, buyurmuşlar. 

********

Geceleri yatarken, bir *Âyet-el kürsî*, üç *İhlâs*, bir *Fâtiha*, üç *İstiğfâr*, on kere de, *Tevekkeltü alellah lâ havle velâ kuvvete illâ billah*, okuyorum.


Bunu, bana *Efendi hazretleri* söyledi, ben de o zamandan beri hep okuyorum. Dînimizde her meselenin kolaylığı ve çıkar yolu vardır ve bunların ayrı ayrı *Sevapları* da vardır.


Meselâ mest üzerine mesh etmenin ayrıca *Sevâbı* vardır. Herkes ömründe, hiç olmazsa bir kere *Mest* giymelidir. Kendinin yoksa bile, başkasından isteyip giymelidir. 


Vakfa verilen para, *Cihâd* için olup, *Farz* sevâbı kazandırır ve nâfile ibâdet sevâbından milyar kat daha iyidir. Meselâ bir fakire, *Bir Milyar* lira sadaka verilse, bizim vakfa da *Bir* lira verilse.


Bu bir lira, öbüründen *Bin* kat daha *Sevap* dır. Biz her ay bizim eczâneden bizim vakfa *Beş bin* lira veriyoruz. Ayrıca üç aylıkları alınca, onu da vakfa veriyoruz. Vakıfdan hiç para almıyoruz.

BU YOL

Bu yol, aynen yüce Eshâb-ı kirâmın yoludur. Eksiği ve fazlası yoktur. Bu da Kitab ve Sünnetteki azîmetleri almaktan ibarettir. Bunun için tarîkatın imâmı, mahlûkatın gavsı, hakkın, hakîkatin ve dînin mürşidi Şâh-ı Nakşibend hazretleri;

“Bizim yolumuzdan yüz çevirenin dîni tehlikeye girer.”

buyurmuştur.

(İmâm-ı Rabbânî)

“Kaddesallahu teâlâ sirreh “

(Gün Batarken Gördüğüm Son Işık, Süleyman Kuku, 2004)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir gün, kâfir bir *Cin*, bir putun içine girip, oradan Peygamber aleyhisselâma karşı *Çirkin* sözler söyledi. Eshâb-ı kirâm üzüldüler. 


Hemen bir *Melek* gelip, o Cinni öldürdü. Sonra Peygamber aleyhisselâmın huzûruna gelip; 


*Yâ Resûlallah! Ben yedinci kat gökde bir meleğim. Rabbimin emriyle gelip o kâfir Cinni öldürdüm. Şimdi ne emrin varsa, yerine getireyim*, dedi. 


Cinler her şekle girerler, ama bunları çoğu kişiler tanıyamaz. Bir zaman *İki kişi*, mezarlıkların yanından geçerken duvarın üstünde bir *Keçi* görmüşler. 


Biri, o keçiye bakıp; *Hem de erkekmiş*, demiş. Keçi onlara dönüp; *Erkeğim tabii ya!* demiş. Meğer o keçi, *Cin* miş. 


Yine bir gence, bir *Cin* kızı gelmiş. Hiç yanından ayrılmazmış. O nereye gitse, peşinden gidermiş. Bir gün o genç bakkala girmiş. O *Cin* kızı da gene gencin arkasından gelmiş.


Ve bakkalın bisküvilerini yemeğe başlamış. Gencin canı sıkılmış. O Cin kızına; *Sen müslümân değil misin, niye bunları yiyorsun?* diye sormuş. 


O Cin kızı da cevâbında; *Ben müslümânım, ama bunlar buraya Besmelesiz kondu. Besmelesiz konulan şeyler bize helâldir*, demiş. 

********

Ne mutlu size kardeşim. Melekler imreniyorlar, size *Gıbta* ediyorlar. Kanatlarını sizin ayaklarınızın altına geriyorlar. 


Peki niçin? Bu *Mücâhid* kul, bizim kanadımıza bassın da, biz de şereflenelim diye. Bunun için kanatlarını geriyorlar. 


Allahın dînine *Hizmet*, böyle kıymetlidir kardeşim. Ne mutlu bu hizmete iştirak edenlere. *Allahın Lütfu* dur bu. Herkese nasîb olmaz. 


Allah, dilediğine nasîb eder bu hizmetleri. Sizin *Elinizi* değil, *Ayağınızı* öpseler azdır. Elhamdülillah, sizi gördüm, kalbim ferahladı kardeşim.